15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 KASIM 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER İmam hatiplere katsayı engelini kaldırma girişiminin yargıya taşınacağı vurgulandı GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Rektörlerden şuraya veto ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Rektörler Komitesi, 17. Milli Eğitim Şurası’nda meslek liseleri kılıfı altında imam hatipleri katsayı engelinden kurtarmak adına kabul edilen kararın kesinlikle benimsenmediğini ve şura kararları temelinde YÖK’ü devre dışı bırakarak bir düzenlemeye gidilmesi halinde konunun yargıya götürülerek, gösterilebilecek tüm gayretle girişimlerin engelleneceğini bildirdi. Rektörler Komitesi, dün gerçekleştirdiği toplantının ardından 17. Milli Eğitim Şurası’na ilişkin hazırlanan bildiriyi kamuoyuna açıkladı. YÖK Başkanı Erdoğan Teziç tarafından okunan bildiride, şurada meslek liseleri için katsayı uygulamasını kaldırmayı amaç Milton Friedman Öldü! Milton Friedman geçen hafta öldü. Wall Street Journal başyazısında onu 20 yüzyılın, tartışmasız en büyük iktisatçısı olarak ilan ederken, bizde de onun bir “dev” olduğu ileri sürüldü, başkalarını “gariban edebiyatı” yaptığı için azarlayanlar, Lord Keynes’a karşılık onun “gariban” köklerine vurgu yapmakta bir sakınca görmediler. Gerçek şu ki, Friedman ne büyük bir adamdı ne de büyük bir iktisatçı. O belki de tarihin gördüğü en gerici, şarlatan iktisatçılardan biriydi. Para ve enflasyon arasında bulduğunu iddia ettiği ilişki, 1980’lerin başında The Guardian gazetesinin sergilendiği gibi (Huhne, 15/12/ 1983. sf. 19) ya zaman serilerinin bilerek çarpıtılmasına, ya da vahim bir ekonometri “hatasına” (!) dayanıyordu. (Hendry, D. F., and N. R. Ericsson, 1983.”Assertion Without Empirical Basis: An Econometric Appraisal of ‘Monetary Trends in... the United Kingdom’ by Milton Friedman and Anna Schwartz’’, in Monetary Trends in the United Kingdom, Bank of England Panel of Academic Consultants, Panel Paper No. 22, Bank of England, Londra Ekim, 45101) Zaten, eğer bu teoride bir gerçeklik payı olsaydı, 2003’ten bu yana dünyada yaşanan muazzam parasal ve kredi genişlemesinin sonucunda (petrol fiyatı da cabası) bugün, hiperenflasyon içinde yaşıyor olmamız gerekmez miydi? Daha sonra Friedman da “Para miktarını hedef almak başarılı sonuçlar vermedi… Bugün o zamanki kadar ısrarlı olacağımdan emin değilim” diyecekti (Financial Times, 7/06/2003). Ama bunlar önemli değil. “Beşer şaşar” deyip geçebiliriz. Esas önemli olan Wall Street Journal başyazarının, değinmeye cesaret edemediği Şili deneyi; Friedman’ın, IMF programlarına ilham veren deneyi… ? Rektörler Komitesi tarafından yayımlanan bildiride, 17. Milli Eğitim Şurası’nın meslek liseleri için katsayı uygulamasını kaldırmayı amaçlayan temenni kararı eleştirilerek, öğrencilerin üniversite sınavı öncesi yanlış beklentiler içine sokulmaması istendi. layan temenni kararı alındığına işaret edildi. “Konunun alt komisyonda ele alınmasından başlayarak Şura Genel Kurulu’nda son şeklini almasına kadar kamuoyunda ‘imam hatip lisesi mezunlarına uygulanan katsayı engelinin aşılması’ olarak ünlenen temenni benimsenmiştir” denen bildiride, bu nedenle yaklaşan 2007ÖSS öncesi öğrencilerde ve ailelerinde bir takım terüddütler doğabileceği kaydedildi. Şuranın meslek liselerinin üniversiteye geçişlerine ilişkin kararının Türk yükseköğretiminde ve Türkiye’nin insan kaynağı planlamasında onarılamayacak tahribata yol açacak nitelikte olduğunun altını çizen Rektörler Komitesi, söz konusu kararın kesinlikle benimsenmediğini, karar doğrultusunda herhangi bir girişimde bulunulmasının yasal zemine taşınacağına dikkat çekerek, “Yaklaşan ÖSS’de bu konuda değişiklik yapılmayacağını kamuoyuna açıklamayı bir görev biliriz” açıklaması yaptı. Açıklama sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtlayan YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, davetli oldukları halde şuraya katılmama nedenlerini, “Elimize gelen dokümanlar incelendiğinde, bu toplantının amacının ne olduğu ortaya çıktı. Bu amaç, meslek liseleri katsayısı ve asıl önemlisi de imam hatip liselerinden üniversiteye doğrudan geçiş yolunu açmaktı. Bu açıkça belirgin. Onun için, amacın belli olduğu durumda bu amaca hizmet etme durumunda olan yapısı gereği şuraya katılmak, bu aracın içinde olmak, bizim için yerinde görülmemiştir. O nedenle toplantıya katılmadık. Yani bir amaca hizmet ederken, o aracın içinde bulunmayı doğru bulmadık” sözleriyle açıkladı. ‘Yetki sapması’ Teziç, rektör atamalarına ilişkin gündeme getirilen “6 adayı MEB belirlesin, YÖK bunu 3’e indirsin ve cumhurbaşkanı da bu isimler arasından atama yapsın” modeline ilişkin soruya da yanıt vererek, bunun daha önce Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen modelden farklı olmadığını söyledi. Teziç, “Milli Eğitim Komisyonu’nda gündeme getirildi ama komisyonların kanun teklif etme yetkisi yoktur” dedi. BAŞKANLAR YARGILANIYOR İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN REKTÖR YAMAÇ: İNFİAL YARATTI Roj TV davasına Danimarka ilgisi DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) Roj TV’nin kapatılmaması için Danimarka Başbakanı Anders Von Rasmussen’e mektup gönderdikleri gerekçesiyle aralarında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in de bulunduğu 56 DTP’li belediye başkanının “Terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçlamasıyla 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmalarına devam edildi. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmayı izlemek isteyen Danimarka Büyükelçilik Müsteşarı Soren Jacobsen, adliye koridorunda polis kameraları tarafından görüntülenince, tercümanı ile birlikte baro odasına girdi. Dava oturumunda ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Roj TV ve KONGRAGEL yöneticisi olduğu iddia edilen Abdullah Hicap hakkında bir soruşturma dosyası olmadığına ilişkin yazısı dosyaya konuldu. Davanın ikinci oturumunda belediye başkanları Abdullah Demirbaş, Orhan Özer, Memet Tahir Karamaner, Hurşit Alptekin, Mehmet Nasır Aras ifade verdi. Başkanlar daha önceki belediye başkanlarının verdiği savunmaya katıldıklarını söylediler. Yaylakonak Belde Belediye Başkanı Hasan Karakaya ile Batman Beşiri ilçesine bağlı İkiköprü Belde Belediye Başkanı Fahrettin Astan ise gönderilen mektuptan haberleri olmadığını belirtti. Duruşma diğer sanıkların dinlenmesi için ileri bir tarihe ertelendi. Atilla Yayla’ya ders verme yasağı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç, “Kemalizm gericiliktir” diyen Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla’nın açıklamalarının üniversitede infial yarattığını belirterek bu kişinin bundan sonra ders veremeyeceğini söyledi. Rektör Yamaç, Yayla’nın İzmir’de AKP İl Başkanlığı’nca düzenlenen panelde yaptığı konuşmaya tepki gösterdi. Gazi Üniversitesi’nin bir öğretim üyesinin Atatürk ile ilgili yapmış olduğu çirkin konuşmanın üniversitenin tümünde infial yarattığını vurgulayan Yamaç, Gazi Üniversitesi’nin Atatürk tarafından kurulan çağdaş bir üniversite olduğuna dikkat çekti. Yamaç, “Gazi Üniversitesi’nin tümü Cumhuriyetin temel niteliklerine derinden bağlı olup şu andaki yönetim de bu yönde eğitimöğretim yapmaktadır. Bu yöndeki politikamızdan taviz vermeyeceğiz. Cumhuriyetin kurucusu büyük Atatürk’e ‘bu adam’ diye hitap edecek derecede ‘terbiye azlığı’ gösteren bu kişi, hepimizde infial yarattı’’ dedi. Anayasanın ve yasaların, “Atatürk ilkelerine bağlı öğrenci yetiştirilmesini’’ öngördüğünü vurgulayan Yamaç, Atilla Yayla’nın bu gerekçelere dayanarak bugünden (dün) itibaren fakültede ders verme görevinden uzaklaştırıldığını, soruşturma sonuçlanıncaya kadar da Yayla’nın ders veremeyeceğini belirtti. “Sayın general, siz olmasaydınız…” Pinochet, demokratik seçimlerle hükümete gelmiş sosyal demokrat Allende hükümetini 1973’te kanlı bir darbeyle devirdikten sonra, ekonomiyi yüzüne gözüne bulaştırınca, 1975’te Milton Friedman yardıma koştu. Friedman, Şili’de diktatörü canla başla savundu. Yaptığı bir konuşmada “Eğer Pinochet Allende’yi devirmeseydi, şimdi açlıktan çok daha fazla insan ölmüş olacaktı” diyecekti. Bir başka konuşmasında, Pinochet’ye hitaben, “Şili’nin bugün karşılaştığı zorluklar 40 yıllık kolektivizm eğilimlerinin sonucudur. Siz aldığınız önlemlerle bu eğilimi tersine çevirdiniz” diyordu. Friedman’a göre Şili cuntası, “özgürlüklerin gelişmesine Allende hükümetinden çok daha büyük bir katkıda bulunmuştu.” Friedman London Times gazetesine gönderdiği bir mektuba “bu kadar kötülenen Şili’de bile, bireysel özgürlüklerin Pinochet rejimi altında Allende’ninkinden çok daha geniş olduğu savıyla hemfikir olmayan tek bir kişiye bile rastlamadım” diye yazacaktı. Şili cuntasını bu kadar utanmazca savunmuş olmasına karşın, Friedman’a, 1976 yılında, aynı utanmazlıkla Nobel ödülü verildi. Halbuki Şili’de uygulamaya koyulan model daha beş yıl geçmeden çökecekti. [email protected] Büyük başarı! Milton Friedman’ın reçetesi sayesinde, Şili’de işsizlik, 1973 yılında yüzde 4.3’ten, 1983’te yüzde 22’ye yükseldi. Pinochet döneminde toplumsal muhalefet imha edildi, sendikal faaliyete son verildi, Friedman’ın ekonomik modeli işte bu ortamda uygulamaya konuldu. Friedman’ın modeli gereği emeklilik fonları özelleştirildi, talan edildi, servet ve işletme kârları üzerindeki vergiler kaldırıldı. 212 kamu işletmesi ve 66 banka özelleştirildi. Buna rağmen, daha doğrusu bu talan nedeniyle, 198283 arasında Şili ekonomisi yeniden krize girdi ve ekonomi aniden yüzde 19 daraldı. Ama çoktan Friedman büyük bir ekonomist ilan edilmiş, Nobel ödülünü almış, Reagan ve Thatcher hükümetlerinin, hatta Opus Dei üyesi siyasetçilerin göz bebeği haline gelmişti. Ancak ne Reagan ne Thatcher, Friedman’ın monetarist politikalarını kendi ülkelerinde, tümüyle ve uzun süre uygulamaya cesaret edemediler. Thatcher uygulamaya başladı, ama hemen vazgeçti, ona göre “İngiltere’nin demokratik kurumları ve toplumsal mutabakatı, Pinochet’in aldığı tedbirlerin bir kısmını kesinlikle kabul edilemez kılıyordu.” Ancak bu iki politikacının açtığı kapıdan giren neoliberal küreselleşme içinde IMF, bu reçeteyi gelişmekte olan ülkelere önermeye daha uzun süre devam edecekti. Bugün Friedman’a methiyeler düzenler, aslında, bize onun hakkında değil, kendileriyle ilgili bilgiler vermiş oluyorlar; Friedman’ı değil onları, daha iyi tanımış oluyoruz bu vesileyle… [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com “Madam Wu” ve Şanghay’ın Gökdelenleri ŞANGHAY Çin’in Başbakan Yardımcısı Wu Yi, ülkenin en üst düzeydeki kadın siyasetçisi. Forbes dergisi eylül ayında yaptığı bir oylamayla Çinlilerin deyimiyle “Madam Wu”yu dünyanın en güçlü üçüncü kadını seçmişti. Alman Başbakanı Angela Merkel, dünyanın en güçlü birinci kadını olarak belirlenirken, ikinciliğe ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice uygun görülmüştü. Çinliler, dünyanın üçüncü en kuvvetli kadınına sahip olmakla övünüyorlar. Ancak kadınların Çin siyasetindeki ve toplumundaki yeri o kadar da parlak sayılmaz. 67 yaşındaki Wu Yi, 2002 yılından bu yana Çin Komünist Partisi’nin 24 kişilik karar verici organındaki tek kadın. 1962 yılından bu yana sürekli yükselerek başbakan yardımcılığına ulaşabilen Wu, asıl gücünü 2003 yılında Sağlık Bakanı iken yaşanan SARS krizinde elde etmiş. Ülkenin “demir kadın”ı olarak anılan Wu, ekonomik alandaki atılımlarda da çok etkin bir isim olarak kabul ediliyor. ??? Çin dünyada ekonomisi en hızlı büyüyen ülke. 1.5 milyar nüfuslu bir ülkenin yüzde 10’luk büyümeyle nerelere geleceğini düşünmek başka şey, gidip bizzat bu değişimi yerinde görmek daha başka. Havaalanından iner inmez Pekin’de karşılaştığımız yapılaşma ve gökdelenler karşısında şaşırıp kalmıştık. Bütün Pekin kenti bir şantiye görünümündeydi. 2008 Olimpiyatları Pekin’de yapılacak. Bu kadar büyük bir yapılaşmayı olimpiyatlara bağlamak mümkün. Pekin 29. Olimpiyat Oyunları’nı Organizasyon Komitesi İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Profesör Jiang Xiaoyu ile görüştüğümüzde, bize bütün Pekin’in altyapısını nasıl değiştirdiklerini anlattı. Sırf Pekin’deki faaliyetler için 4 milyar dolarlık bir yatırıma girişmişlerdi, bunların arasında şehri boydan boya kesecek metro hatları da yer alıyordu. Bu vesileyle bütün kenti yeniden inşa fırsatını ele geçirmişlerdi. Bir kent değiştirilebilir, ancak Pekin gibi 15 milyonluk bir kent yeniden kurulabilir mi? Neredeyse Çinliler bunu yapıyorlar denebilir. Hayal edemeyeceğiniz büyüklükteki binalar, hayal edemeyeceğiniz sayıda yan yana dizilmiş durumda. Olimpiyatlar için yapılan ve yapılacak olanlar da bunlara eklenirse ortaya akıl almaz büyüklükte bir kent çıkacak. Çinliler Pekin Olimpiyatları’nda teröre karşı on binlerce sporcunun nasıl korunacağını da şimdiden planlamaya başlamış durumdalar. Çin terör tehdidi altında bir ülke değil. Çok uzun zamandır önemli bir terör olayının meydana gelmediğini ifade ediyorlar. Yine de tedbiri elden bırakmadıklarını anlatıyorlar. Uluslararası alanda elde edilen deneylerden yararlanmak için Batılı ülkelerin güvenlik örgütleriyle işbirliğine hazırlandıklarını üzerine basa basa vurguluyorlar. Çin’in önümüzdeki iki yılını Olimpiyatlar’a hazırlık belirleyecek, bütün gelişmeler bunu gösteriyor. ??? 30 yıl sonra bu kez de Şanghay’dayım. Çin Komünist Partisi’nin ilk kongresinin yapıldığı kentte. Benim gördüğüm Şanghay’la bugünkü Şanghay’ı karşılaştır derseniz, bunu yapmam mümkün değil. Pekin, Türkiye’nin Ankara’sı sayılırsa Şanghay da İstanbul’u olarak görülebilir. Pekin’deki binalardan etkilenmiştik, peki Şanghay’ın görünce ne yaptık dersiniz? Söyleyecek sözümüz kalmadı. Bu kadar çok sayıda şık ve etkileyici gökdeleni dünyanın hiçbir kentinde görmek mümkün değil. Çin’in en büyük ekonomi merkezi olan 17 milyonluk Şanghay, Çinlilerin ifadesiyle bir “inci gibi” süslenmiş. Yüz katlı binalar, değişik mimari üsluplar içinde kentin Huangpu Nehri’nin çevresine sıralanıyor. Çinliler yeni ekonomik durumlarıyla övünüyorlardı. Ancak hızlı ekonomik büyümenin yol açtığı sorunları da unutmuyorlar ve sürekli vurguluyorlardı. Hızlı sanayileşme su alanlarında ciddi kirliliğe neden oluyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde kendilerini su sıkıntısının beklediğini ifade ediyorlar. Hatta daha da ileri gidiyorlar: En büyük kriz su krizi diyorlar. Su havzaları kirlenmiş. İçme ve kullanma suyu giderek azalıyormuş. Büyüyen haşmetli Çin, susuzluk korkusunu şimdiden hissediyordu. ??? 30 yıl sonra Çin, nereye gidiyordu? Serbest piyasa ekonomisi Çin’de işliyor muydu? Çinli gençler komünizmle ne kadar ilgiliydiler? Kadınların gelişen Çin’deki yeri ne durumdaydı? Bunları değerlendirmeyi sürdüreceğim. ‘KART VEYA MEKTUP GÖNDERİN’ Tutuklu gazetecilerle dayanışma çağrısı İstanbul Haber Servisi Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP), hapishanelerde bulunan gazetecilere kart göndererek destek olma çağrısında bulundu. TGDP’den yapılan yazılı açıklamada, 21 Kasım 2006 tarihi itibarıyla Türkiye hapishanelerinde 25 gazeteci ve yazarın olduğu anımsatılarak çoğu F tipi cezaevlerinde kalan gazetecilerin ağır tecrit koşullarında yaşamlarını sürdürdüğüne dikkat çekildi. Açıklamada, “Gazeteci ve yazarlarla dayanışma içerisinde bulunmanın biçimlerinden birisi de onlara kart veya mektup göndermektir. Kartlarımızla F tipi duvarlarını aşabilir, sıcacık sevgi ve selamlarımızla gazetecilere konuk olabiliriz. Onlara yalnız olmadıklarını duyumsatabilir, yüreklerimizi yürekleriyle birleştirebilir, tecrit koşullarını bir nebze de olsa hafifletebiliriz” denildi. 25 gazetecinin cezaevi adresleri için TGDP’nin tutuklugazeteciler@ mynet.com adresinden bilgi alınabilir. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle