15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 KASIM 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Emekli Tümgeneral A. Çetin Uğural: Kaynak kullanmadan enerji üreten makine yaptık! 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Erke’nin sarsıcı iddiası ? 29 Ekim’den bu yana “Erke, Bilimsel Düşüncenin Gücü” sloganıyla gazetelere ilan veren ve kamuoyunda büyük merak uyandıran Erke şirketi, tanıtım toplantısında kendiliğinden elektrik enerjisi üreten “Erke dönergeci” adını verdikleri bir makine keşfettiklerini açıkladı... ORHAN BURSALI / ŞEHRİBAN KIRAÇ Türkiye’nin Kyoto Protokolü Sınavı Geçen haftaki yazımda Kyoto Protokolü ardında yatan “iktisadi” gerçekleri sizlerle paylaşmaya çalışmış idim. Kyoto Protokolü, 1992 Aralık ayında imzalandı. Kyoto’ya giden yol aslında Birleşmiş Milletler’in 1992’de toplamış olduğu Rio Konferansı’nda belirlenmiş idi. Rio Konferansı’nda BM’nin İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması (UNFCCC) imzaya açılmış ve imzalayan ülkeler gönüllülük esasına dayalı olarak çevre kirliliğine yol açan sera gazlarının etkilerini hafifletecek tedbirler almayı kabul etmişlerdi. Kyoto Protokolü bu çerçeve anlaşmasını bir adım daha ileri götürerek, belgeyi imzalayan ülkeler için 20082012 yılları arasında, başta karbon olmak üzere sera gazı salınımlarını 1990 düzeylerinin yüzde 5 daha da altına çekmeleri yükümlülüğünü getirdi. Kyoto’da gönüllülük esası yerine daha somut önlemler alınacaktı. Kyoto Protokolü’nün bu son derece “çevreci ve insancıl” görünümüne karşın, aslında uluslararası finans tekelleri tarafından nasıl bir iştahla beklenmekte olduğunu ve Protokol’ün ardındaki “iktisadi çıkarların”, çevreci kaygıların önüne geçmekte olduğunu geçen haftaki yazımda belgelemeye çalışmış idim. Hatırlanması amacıyla söz konusu bilgileri aşağıya bir kez daha aktarmakta fayda görüyorum. Kyoto Protokolü altında her üye ülkeye belli bir karbon emisyon kotası tahsis edilmekte ve üye ülkelerin bu kotaları kendi üreticileri arasında “paylaştırması” beklenmektedir. Tasarıma göre eğer herhangi bir üretici ya da ülke kendi kotasını aşarsa, çevreyi daha az kirleten diğer ülke ya da üreticilerden karbon kotası “satın” alabilecektir. Yani, Kyoto Protokolü küresel ölçekte bir karbon piyasası kurulmasını önermektedir. Karbon kotaları, bir kere tahsis edildikten sonra, dünya pazarında oluşacak fiyatlarda çok kirleten ülkeler tarafından “satın alınabilecektir”. “Karbon piyasasında” dolaşıma girmesi beklenen karbon kotası ticareti daha şimdiden uluslararası finans şirketlerinin iştahını kabartmaktadır. Finans şirketleri, çevreyi daha fazla kirleten çelik, çimento ve kömür gibi sanayi üreticilerine karbon kotası satın alabilmeleri için “kredi açmaya” hazırlanmaktadır. Aynen bir ev ya da otomobil kredisi gibi, karbon gazı kotası da krediyle satın alınabilecektir. Yani yeni “borç tuzakları” çevreci söylemler ardında yeniden kurulmaktadır. ??? Bütün bu gelişmelerin ülkemiz açısından ne derece önemli olduğunu bir köşe yazısının sınırları içinde aktarmamıza olanak yoktur. Ancak, şu bilgileri vermekle yetinelim: •Türkiye BM’nin Rio’da toplanan Çerçeve Anlaşması’nı imzalamış olmasına karşın, Kyoto Protokolü’ne henüz taraf olmamıştır. Nedeni ise Türkiye’nin Rio’da “gelişmiş/sanayileşmiş ülkeler” grubuna dahil edilerek, karbon emisyon düzeyi üzerine önemli sınırlamalar getirileceğinin anlaşılması olmuştur. Dolayısıyla Türkiye, BM’nin “Çerçeve Anlaşması’nı” imzalayan, ancak aynı yıl toplanan Kyoto belgesine taraf olmayan ve dolayısıyla herhangi bir kota tahsis edilmeyen tek OECD ülkesidir. •Kyoto Protokolü bir “Avrupa” projesine dönüşmüş durumdadır. Bunun anlamı şudur: Türkiye, AB üyeliği müzakereleri sürecinde, AB tarafından Kyoto belgesini bir an önce imzalayarak, kendisine biçilen kotalar dahilinde karbon emisyonlarını sınırlama yükümlülüğü ile çok yakın tarihte karşı karşıya kalacaktır. Türk sanayii söz konusu yükümlülükleri karşılamaya ne kadar hazırlıklıdır? •Türkiye’nin karbon emisyonu tahminleri ile ilgili veriler durumun güçlüğünü ortaya dökmektedir: Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye’nin 2004 yılındaki karbondioksit emisyon düzeyi 223.4 milyon tondur. TÜİK tahminlerine göre Türkiye’nin karbon emisyonu 2010’da 343 milyon tona, 2020 yılında da 615 milyon tona çıkması beklenmektedir. OECD tarafından derlenen verilere göre Türkiye ekonomisi fert başına karbon emisyonunu en hızlı artıran 25 ülkeden birisidir. Türkiye’nin 1990 yılındaki karbon emisyonu düzeyi ise sadece 129 milyon ton idi. Türkiye’nin, 1990 düzeyini koruması şöyle dursun, 2020’ye kadar karbon emisyon düzeyini üç misli artıracak olması AB müzakerelerinde çok ciddi bir sorun oluşturacaktır. Bilinen fizik yasalarına aykırı Bir makinenin hiçbir girdi olmadan enerji üretebilmesi, bilinen fizik kurallarına veya bu kuralların bugüne kadarki yorumlarına aykırı. Enerjinin korunumu, yoklukten enerji üretilemez, üretilen enerji de yok olmaz. Bir makinenin enerji üretebilmesi için, bir enerji kullanması gerekir. Fakat buna rağmen yeryüzü bilim tarihi, kendiliğinden enerji üreten makine projeleri ile doludur! Ülkemizde de bu makineler devridaim makineleri olarak bilinir ve ilk olarak “Con Ahmet’in devridaim makinesi” adıyla üne kavuşmuştur. Fakat bu makineler hiçbir zaman kendiliğinden çalışmamıştır. Cuma günleri yayımlanan Bilim Teknik dergimize de sık sık böyle makine projeleri gelir. Fizik profesörü Ömür Akyüz, fizik dünyasında arada sırada “ ‘Enerjinin Korunumu’ yasasında acaba kaçak olabilir mi, şüphesine düşüldüğüne dikkati çekti. 1914’te radyoaktivite bulunduğu zaman da bu tartışıldı ve o zaman görülemeyen bir parçacığın 1956’da keşfiyle, çıkan enerjinin nasıl emildiği anlaşıldı” dedi. Ömür Akyüz, “Fizik yasasına göre böyle bir buluş mümkün gözükmüyor. Ancak bilimde her zaman bir olasılık vardır ve böyle bir buluş gerçekleşmişse, ölmeden önce fizikte büyük bir devrim yaşandığını görmüş olurum ve çok sevinirim” dedi. “Erke, Bilimsel Düşüncenin Gücü” ilanlarıyla günlerce dikkatleri üzerine çeken gizemli olayın içinden benzin, yağ, güneş enerjisi, su vb. gibi girdi kullanmadan enerji üreten makine çıktı! Merakla beklenen toplantıda, makinenin keşfi, Türk aklının büyük buluşu olarak sunuldu, makinenin nasıl enerji ürettiği konusunun ise bilinen fizik yasalarıyla açıklanamadığı ileri sürüldü. Basın toplantısı, dünyanın enerji sorunu, fosil yakıtların iklim ve çevre üzerinde kötü etkileri üzerine bilinen olguların aktarılmasıyla başladı. Daha sonra, Erke Araştırmaları ve Mühendislik AŞ Yönetim Kurulu Danışmanı Emekli Tümgeneral A. Çetin Uğural, “buluşla” ilgili açıklama yaptı ve hiçbir enerji kaynağını kullanmadan istenilen yerde, istenilen miktarda enerji üretimi sağlayacak bir makine yarattığını açıkladı. Uğural’a göre, enerji makinesi, maddenin atalet özelliğinden faydalanarak istenilen güç ve sürati sağlayabiliyor, yakıt gerektirmiyor. Makine istenilen yerde istenilen miktarda elektrik üretebiliyor ve tüm hava, kara, deniz araçlarında kullanılabiliyor! Uğural, Erke Mühendislik’in yüzde yüz Türk sermayesiyle kurulu olduğunu, 1992’den beri faaliyet gösterdiğini, hiçbir siyasi oluşum veya kuruluşla bağlantıları olmadığını söyledi. Buluşun çok gizli olarak yürütülen bilimsel çalışmaların bir sonucu olduğunu ve Erke’nin buluşun yurtiçi ve yurtdışı patent başvurularının yapıldığını dile getirdi. Bunlar dışında Uğural hiçbir açıklama yap arada Erke’nin tanıtım toplantısına emekli koEmekli komutanların ilgisi Bu mutanların yoğun katılımı dikkat çekti. Toplantıya katılan bazı eski komutanlar ise şunlar: Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhittin Fisunoğlu, emekli Orgeneral Necati Özgen, emekli Orgeneral Kemal Yavuz, emekli Orgeneral Fikret Boztepe, emekli Korgeneral Köksal Karabay. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş da Erke’nin ciddi bir iş yaptığına inandığı için toplantıya katıldığını söyledi. madı ve sorulara daha açıklayıcı yanıt vermedi. Buluşun ayrıntıları, nasıl bir alet olduğu, nerede üretileceği, ne kadarlık yatırım yapılacağı, patent başvurusunun ne zaman sonuçlanacağı ve buluşun bilimsel yönüyle ilgili birçok soruyu yanıtsız bıraktı. Sorular üzerine “Buluşumuzla ilgili patent başvuruları yapıldı ve bu safhada teknik detayların açıklanması emniyet ve gizlilik açısından sorun yaratacaktır. Sırası gelince her şeyi milletimize açıklayacağız. Sistemle ilgili ilk ürün çeşidi elektrik üretici 2007 yılı içinde halkın kullanımına sunulacak” dedi. “Neden hiçbir ayrıntı açıklamadığınız bu basın toplantısını düzenliyorsunuz” sorusuna ise “Bu buluşun Türk milletinin buluşu olduğunu tescillemek için” yanıtını verdi. Buluşun dünyanın enerji sorununu çözeceğine, temiz enerji üretileceğine, Türk beyin gücünün dünyaya bir armağanı olduğuna işaret etti. Bu basın toplantısının, bir ön açıklama niteliği taşıdığı, buluşun çalınma olasılığına karşı bir önlem olduğu yorumu yapıldı. Erke’nin İTO sicil kayıtlarındaki bilgilere göre ise şirketin 3 milyon YTL sermayesi bulunuyor ve yönetim kurulunda şu isimler yer alıyor: Sait Ruhi Başaran, Mustafa Naci Öztürk ve Uğur Ayık. Uğur Ayık, Uğur Makineleri Sanayii’nin de sahibi bulunuyor. Makinenin üretim yerinin ise İkitelli Sanayi Bölgesi’nde bulunduğu ve burada çok sıkı güvenlik önlemleri altında araştırmalar yapıldığı ileri sürülüyor. ‘Benzin fiyatlarında lidersiniz’ Ekonomi Servisi Lozan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Stephane Garelli, 15. Kalite Kongresi’nin özel oturumunda yaptığı konuşmada, enerji fiyatlarına da değine “Dünyada 1 numara olduğunuz bir konu var. Benzin fiyatında lidersiniz’’ yorumunu yaptı. Ülkelerin büyüme rakamlarından örnekler veren Garelli, “Türkiye, geleceğin ülkeleri arasında yer alıyor’’ diye konuştu. 20 yıl önce kimsenin rekabeti düşünmediğini belirten Garelli, rekabetin özellikle küreselleşen dünyada kaçınılmaz olduğunu anlattı. Ekonomik anlamda iki gelişmenin ön plana çıktığını belirten Garelli, ABD’nin aşırı para, Çin’in ise aşırı hammadde tükettiğini söyledi. Garelli, ABD’nin Çin’e ve Japonya’ya borçlandığını belirterek “Başkan Bush’un aylığının bir kısmı Pekin’den ödeniyor’’ dedi. Bol para harcayan ülkelerin yanı sıra Japonya, Çin ve Almanya gibi ülkelerin tasarruf yaptıklarına dikkati çeken Garelli, bu ülkelerin körfez ülkelerinde, Afrika’da şirket satın aldıklarını anlattı. Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı’nın liderlerine 15. Kalite Kongresi’nde plaket verildi Üç patron ‘Kalite’de buluştu Ekonomi Servisi Türkiye Kalite Derneği (KalDer) Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, “Yaşam kalitemizin iyileştirilmesinde, İstanbul’dan Van’a, holdinglerden KOBİ’lere, üretimden hizmete, sağlıktan yerel yönetimlere kadar her alan ve kişinin sorumluluğu var’’ dedi. Nuhoğlu, KalDer tarafından, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) desteğiyle bu yıl 15’incisi düzenlenen Kalite Kongresi’nin açılışında yaptığı konuşmada, günümüzde yaşam kalitesini artırma olanağının, ülkeler arasında rekabet güçleri oranında paylaşıldığını söyledi. Dünya Ekonomik Forumu’nun yayımladığı küresel rekabet indeksinde Türkiye’nin 2006 yılında 117 ülke arasında 59’uncu sırada yer aldığını belirten Nuhoğlu, geçen yıl aynı indekste 71’inci sırada olunduğunu hatırlatarak:. “Aynı indeksin alt başlıklarına baktığımızda, makro ekonomide 117 ülke arasında 11’inci sıradayız. Eğitim altbaşlığında ise 78’inci sıradayız. Bu değerlerle birinci sınıf rekabetçi olamayız. Sıralamadaki yerimizi değiştirmek için nasıl bir toplumda yaşamak istediğimize toplum olarak bir an önce karar vermek zorundayız’’ dedi. Konuşmasında Ulusal Kalite Ödülleri’ne de değinen Nuhoğlu, bugüne kadar 16’sı büyük, 23’ü başarı ödülü olmak üzere 39 ödül verildiğini, Türk kuruluşlarının 19 Avrupa Kalite Ödülü kazandığını kaydetti. Nuhoğlu’nun konuşmasının ardından, Koç Holding, Sabancı Holding ve Eczacıbaşı Holding’e, KalDer’in 15’inci yılında, kuruluşları aracılığıyla toplam kalite felsefesinin uygulanmasında gösterdikleri başarı, KalDer’in misyonunun yaygınlaştırılmasına sağladıkları destek ve katkılardan dolayı birer teşekkür plaketi verildi. Mustafa Koç: Demokratikleşmede ‘mehter’ temposu Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, “Demokratik standartlarımızın yükseltilmesi konusunda, biraz mehter takımı temposu içinde hareket ettiğimiz dönemler oldu’’ dedi. Koç, Kalite Kongresi’nin “Katılımcı Demokrasinin Mekanizmaları Kurumsal Sosyal Sorumluluk’’ konulu oturumunda yaptığı konuşmada, sivil toplum olgusunun 20’nci yüzyılın son çeyreğinde güçlenmeye başlayarak günümüzün en önemli siyasal ve toplumsal fenomenlerinden biri haline geldiğini söyledi. Sivil toplum kurumlarının en önemli özelliklerinden birinin, karar süreçlerine katılımı toplumun mikro hücrelerine yaymak olduğuna dikkat çeken Koç, Türkiye’nin sürece geç katılan ülkelerden biri olduğunu belirterek “Demokratik standartlarımızın yükseltilmesi konusunda biraz mehter takımı temposu içinde hareket ettiğimiz dönemler oldu’’ dedi. Özellikle siyaset, devlet, bürokrasi katında sivil topluma duyulan güvensizliğin hâlâ giderilememiş olduğunun söylenebileceğini ifade eden Koç, “Yine de gelişme sürecini yavaşlatan tüm faktörlere rağmen özellikle son 20 yılda, bu alanda çok ciddi bir atılım yapabildik’’ diye konuştu. Akfen, Tepe’yle su işine girdi Ekonomi Servisi Accor ile 60 otel anlaşması yapan Akfen Holding’in başkanı Hamdi Akın, BodrumGüllük bölgesinin su dağıtım ihalesini kazandı. Son yıllarda hızlı büyüyen Akfen, İstanbul Havalimanı, Ankara Esenboğa Havaalanı iç ve dış hatlar ihalesini kazandı, araç muayene istasyonları özelleştirmesine girdi ve 5 milyar dolarlık yatırıma imza attı. Akfen’in patronu Hamdi Akın, su dağıtım ihalesiyle ilgili yaptığı açıklamada, “Bu çok büyüyecek bir iş. Yabancılar ortak olmak istiyor” diye konuştu. Accor’un dünyada 4 bin 300 oteli bulunduğunu ifade eden Akın, söz konusu grupla Türkiye genelinde 60 otel yapılması konusunda anlaşma yapıldığını vurguladı. Akın, grubun kendisine “kurabileceği kadar otel kurmasını” söylediğini aktardı. Hamdi Akın, ayrıca Accor’la işbirliğinde arsaları bularak otel yaptıklarını, grubun ise işletmeci olduğunu ifade etti. B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK [email protected] Bir Kalite Kongresi daha... Küresel ufuklarda 2 günden beri gezinip duruyoruz. Long Yongtu’nun, Çin’in şaşırtıcı büyümesinin arkasındaki gerçekleri anlatması... Kendisini baş hayal kurucu olarak tanımlayan Danimarkalı Rolf Jensen’in “Tarım toplumu, sanayi toplumu, bilgi toplumu derken sıranın artık ‘hayal toplumu’ olmaya geldiği” savı... Şirketlerin küresel rekabet ortamında varlıklarını sürdürebilmeleri için yeni uygulamalar, örneğin Japon kalite uzmanı Prof. Shoji Shiba’nın sıçramalı iyileştirme teknikleri... Beyin bombardımanı içindeyiz. Kongre’nin bu yılki teması “Düşünce Kalitesi ve Küresel Yönetim”. Türkiye Kalite Derneği (KalDer) Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, “Neden düşünce kalitesi” sorumuzu, “Türkiye’de pek çok şeyi kâğıt üzerinde yapabiliyoruz. Kanunlar çıkarıyoruz, düzenlemeler yapıyoruz. Ancak uygulamaya gelince başarılı olamıyoruz. Çünkü insanların düşünce sistemini değiştiremiyoruz. Oysa dünya rekabetinde, başarılı olabilmek için düşünce sistemimizi değiştirip yönetim kalitemizi art Kalite Kongresi, Çin ve Türkiye... tırmamız gerekiyor” diye yanıtlıyor. Konu çok, ilgi yoğun. Ancak içlerinden birini bu köşeye taşıyabileceğiz, yer darlığından dolayı. Asya Boao Forumu Genel Sekreteri Long Yongtu’nun anlattıklarından Türkiye açısından çıkarılacak çok ders var. Asya Boao Forumu, küreselleşmeden faydalanabilmek için Asya ülkeleri arasında Avrupa Birliği benzeri kurulmuş bir organizasyon. Yongtu ise buradaki görevinden önce Çin’in DTÖ üyeliği öncesinde 10 yılı aşkın bir süre başmüzarekeci olarak görev yapmış yetkin bir isim. Önceki günkü Liderler Forumu’ndaki konuşmasında Çin’in ekonomik büyümesinin arkasında en önemli faktörü gerçekleştirdikleri ve hâlâ sürdürdükleri reformlar olarak tanımlıyor. Geçen10 yılda ki arasında Asya’yı vuran kriz yılları da bulunuyorortalama yüzde 7.8 oranında büyüyen Çin’in önemli hedeflerinden biri “güçlü ve sağlıklı bir iç ekonomi yaratmak”. Yongtu, dinamik ve sürekli büyüyen güçlü bir iç pazarın olası küresel dalgalanmalara karşı da önemli koruyucu faktör olduğunu belirtiyor. “Bir tüketim toplumu yaratmayı hedefliyoruz. Onları daha çok harcama yapmaya yöneltiyoruz. Bunun için de çocuklarının eğitimi, emeklilik, sağlık gibi sorunları düşünmemeleri, dert etmemeleri gerekiyor. Bu yüzden eğitim emeklilik ve sağlık alanında reformlar yaptık ve yapmayı sürdürüyoruz” diyor Yongtu. Çin kırsaldan kentlere göçü de kontrollü bir şekilde destekliyor, kentleşme her yıl yüzde oranında artıyor. Kentlere yerleşenlere, benimsemiş oldukları eşitlik ilkesi çerçevesinde barınma, eğitim ve sağlık hizmetleri sağlanıyor. Çin’deki nüfusun yüzde 10’u şimdiden orta sınıf haline gelmiş. Bu İngiltere ve Fransa’nın toplam nüfuslarının 3 katı anlamına geliyor. Yongtu, büyük oranda konut, eğitim ve altyapı gereksinimi olduklarını ısrarla vurgulayarak Çin’in büyük bir potansiyel pazar olduğunun altını çiziyor. Oturumun soru yanıt bölümünde kendisine yöneltilen “Çin’in in san hakları karnesini ve demokratikleşme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna verdiği yanıt da hayli ilginç: “Demokrasi Batı’nın tekelinde değil. Batı’nın modelini izlemek ise hiç şart değil. Bizim demokrasi modelimiz insanların refahını daha iyiye götürmek. Bugün 800 milyon insanımız ilk kez elektrikle, ilk kez telefonla tanıştı. Bundan 10 yıl önce bu sayı yalnızca 1 milyon kişi idi. Bizim insan hakları önceliğimiz halkımıza iyi refah sağlamak ve bunu gördüğünüz gibi süratle yerine getiriyoruz.” Yongtu’nun genel sekreterliğini yaptığı Asya Boao Forumu da ilginç çalışmalar yürütüyor. Amaç AB benzeri bir birliğin yaratılması. Çin bölgesel bir güç olarak hayli etkin bir politika izliyor. Çin, Japonya, Kore ve diğer ülkeler arasında etkin imalat ve tedarik zincirleri kurulmuş. Dolayısıyla Çin’in büyümesinden bölge ülkeleri de etkin şekilde yararlanıyorlar... Ne dersiniz? Tüm bunları dinledikten sonra Çin’e çok daha yakın bir ilgiyle bakmamız ve “salt rakip” olarak görme davranışını değiştirmemiz gerekmiyor mu? Belçika’da Volkswagen şoku Ekonomi Servisi Alman Volkswagen firmasının, Brüksel’deki üretimini geniş ölçüde kısıtlayarak Almanya’ya taşıma kararı alması Belçika’da şok etkisi yarattı. Volkswagen yönetimi, Golf marka taşıtların Belçika’daki üretimini durduracağını açıklarken sendikalar bu kararın 4 bin kişinin işsiz kalmasına yol açacağını duyurdu. Fabrika ve tesisler önünde işçi eylemleri başlatıldı. Belçika Başbakanı Guy Verhofstadt, Volkswagen yönetiminin kararının kendisini “şok ettiğini”, söz konusu şirketin sadece Belçika’daki fabrikayı hedef aldığını söyledi. Brüksel’in Forest bölgesindeki fabrika çevresinde önceki gün başlayan işçi protestoları dün de artarak devam ederken AB Komisyonu, Brüksel’deki durumu ve Volkswagen’in kararını ele almak üzere olağanüstü toplanmaya hazırlanıyor. Yıllık üretimi 200 bin civarında olan Volkswagen’in Belçika’daki fabrikasında 10 bin adetlik Polo modelinin dışındaki tüm araçlar, Golf marka taşıtlardan oluşuyor. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle