15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 KASIM 2006 SALI 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN DSP Genel Başkanı Sezer, ‘Bende birlik söylemleri sola yapılacak en büyük haksızlık’ dedi Ankara’da Parlayan Umut Işığı Ölüm bir sondur. Ama kimi zamanlar, bir ölümün ardından bir araya gelen insanlar, yepyeni bir umudun ışığını yakarak ölümü bir başlangıca çevirebilirler. Ankara’da, Atatürk’ün 68. ölüm yıldönümünde, Anıtkabir’i dolduran yüz bin kişi, ertesi gün Bülent Ecevit’in cenaze töreninde, daha da büyük sayılara ulaşarak herkese mesaj iletmiştir. Türkiye’deki insanlar, bugün işbaşında olan iktidarın kendilerine giydirmeye çalıştığı deli gömleğini istememektedirler. Türkiye’de insanlar devletin laik niteliğinin korunması konusunda duyarlıdırlar ve bugünkü iktidar ile onun başı Tayyip Erdoğan’ı, laiklik ve demokrasi karşısında bir tehdit olarak görmektedirler. 10 – 11 Kasım günleri Ankara’da olanlara iyi bakmalı, olayları doğru değerlendirmeye çalışmalıyız. 10 – 11 Kasım günleri yaşananlar, insanların devlete karşı olmadıklarını, devletin çeşitli kademelerinde bulunanları alkışlarla bağırlarına basarken göstermişlerdir. Ama aynı insanlar, devletin laik demokratik niteliğini değiştirerek onu bir İslam cumhuriyetine dönüştürmek amacıyla yürüttükleri sivil darbenin karşısında devleti hasım olarak görenlere karşıdırlar. 10 – 11 Kasım günleri, kimilerinin sandıklarının aksine, kamuoyunun aymazlık uykusunda olmadığı ortaya çıkmış bulunmaktadır. ??? “10 ve 11 Kasım’da ‘kendiliğinden’ bir araya gelebilenler, siyasi arenada güçlerini birleştirebilecekler midir? Soru ve sorun budur.” Cumhuriyet’in dünkü başyazısının son cümlelerinde konunun özü bu sözcüklerle çok açık bir biçimde ifade ediliyordu. Demokrasilerde kendiliğinden gelişen halk tepkileri, çok önemli olmakla birlikte sorunun çözümü için yeterli değildir. Bu tepkilerin örgütlü bir biçimde, siyasi arenaya yansıması gerekmektedir. Halkın tepkisini doğuran tehlikenin büyüklüğü, siyasi arenada Cumhuriyeti tehdit eden iç ve dış destekli gücün karşısında, siyaset sahnesinde örgütlenilmesini zorunlu kılmaktadır. Var olan, ama dağınık veya tek başlarına yetersiz kalan örgütlerin bu tehlikeyi ortadan kaldırması mümkün olmadığına göre, bir güç birliği zorunludur. Türkiye’de rejime yönelik tehditlerin yanı sıra, ulusal devlete, toplumun yapısına da yönelik dış destekli tehditler mevcuttur. Artık tehdit olmaktan da çıkmış ve yıkıcı etkilerini şimdiden göstermeye başlamış bu olgunun durdurulabilmesi ancak ve ancak parlamentoda, AKP’ye karşı bir güç birliği oluşturmakla mümkündür. Böyle bir güç birliğinde rejime ve ulusal yapıya bağlı olan herkese yer vardır. Güç birliği, güçlerin birbirlerine katılmasıyla aritmetik bir artış sağlamanın ötesinde, yepyeni bir birliğin gücüyle geometrik bir artış sağlayabilecektir. ??? Şimdi bütün mesele, olayın boyutunu kavrama ve gerçek bir güç birliğini yaşama geçirecek modeli bulmaktır. Güç birliğinin hangi öğelerden oluşacağı, modelinin ne olacağı araştırmalardan, yapıcı tartışmalardan sonra belirlenecektir. Esas olan, bu tartışmanın art niyetsiz, gizli hesapsız, önyargısız, soğukkanlı ve özverili bir biçimde sürdürülebilmesidir. Burada özellikle kaçınılması gereken yanlış, taraflardan birinin diğerlerine, “Gelin benim yönetimim altında birleşin, direktiflerim doğrultusunda hareket edelim!” demesidir. Böyle bir tavır, tabandan gelen çağrının daha başlangıçta boşa gitmesine neden olacaktır. Gerçekleştirilmesine çalışılan güç birliğinin etkili olabilmesi için ise acil amacın doğru tarif edilmesi, halkın laiklik başta olmak üzere, ama hiçbir şekilde yalnızca onunla sınırlı kalmayan, bütün istemlerini saptayıp bunların öncelikli olanlarına çözümler getirecek bir acil hedefler programına da sahip olmak gerekmektedir. Taban, tavanı harekete geçmeye çağırmıştır. Bu gelişmeyi gereğince değerlendiremeyenler silinip gitmeye mahkumdurlar. Herkesin hesabını dikkatli ve doğru yapması gereken bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu noktada yapılacak hesap hataları, hem ülkeye hem de yanlışı yapan siyasilere pahalıya mal olur. ‘İki koldan solu büyütelim’ TÜREY KÖSE ANKARA DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, eski Başbakan Bülent Ecevit’in cenaze törenindeki ‘‘Çankaya laiktir laik kalacak’’ sloganlarına dikkat çekerken CHP lideri Deniz Baykal’a ‘‘Gelin DSP, CHP, Zeki Sezer, Deniz Baykal, el ele Kızılay’da 1 milyon kişi yürüyelim. Biz DSP olarak 500 bin kişiyi getiririz. O zaman Recep Tayyip Erdoğan, Çankaya’ya çıkamayacaktır’’ diye çağrıda bulundu. Bülent Ecevit’in cenaze törenine katılan yüz binlerce yurttaş gerek Çankaya gerekse solda güçbirliği konusunda mesajlar verdi. Kocatepe Camisi’nin avlusunda ‘‘Birleşin’’ sloganları atıldı. CHP lideri Baykal, cenaze töreninin ardından bazı mesajlar verirken DSP Genel Başkanı Zeki Sezer de bu konudaki sorularımızı şöyle yanıtladı: Cenaze töreninde ‘‘Çankaya laiktir laik kalacak’’ sloganları atıldı. Bu çağrı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasını isteme ? Seçimlerde güçbirliğinin gerçekleşmesinin öncüsü olacaklarını belirten Zeki Sezer, önümüzdeki süreçte bu yöndeki görüşmeleri yoğunlaştıracaklarını söyledi. Kurumsal birleşmeler yerine iki ayrı koldan solu büyütmek gerektiğini belirten Sezer Baykal’a, ‘DSP, CHP el ele Kızılay’da 1 milyon kişi yürüyelim’ çağrısı yaptı. yen politikacılara nasıl bir sorumluluk yüklüyor? Recep Tayyip Erdoğan adaylığını açıkladığında; gelin DSP, CHP, Zeki Sezer, Deniz Baykal, el ele Kızılay’da 1 milyon kişi yürüyelim. Biz DSP olarak 500 bin kişiyi getiririz. Sağduyulu ama kararlı bu yürüyüşten sonra Erdoğan Çankaya’ya çıkamayacaktır. Vatandaşın cenazedeki haykırışı buna dönüktür. CHP lideri Baykal, kaynaşma için gerekeni yapacaklarını söylüyor... Gereğini yapsın, görelim. Biz o çağrıyı 2 yıldır yapıyoruz. İnşallah yaparlar. Ben şimdi bir şey söylemeyeyim, uzlaşıya zarar vermek istemiyorum. Baykal, ‘‘asıl ilgi odağının CHP’’ olduğunu da vurguluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Hiç kimsenin şüphesi olmasın, son aylarda DSP’ye yoğun bir talep var. Alanlar insanları almıyordu. Sayın Ecevit’in öldüğü gün Bursa mitingi vardı. Çok görkemliydi, görülmemiş bir miting olduğu söylendi. DSP’ye akın akın katılım var. Sular yatağına akıyor. lerde bir güçbirliğinin gerçekleştirilmesinin öncüsü olacağız. Zaten çok katılımlar var. Birlikte olma kararlılıkları var. Bazı kesimlerle, sivil toplum örgütleriyle görüşüyoruz. Bundan sonra bu görüşmeler daha yoğun olarak sürecek. Ancak ben sel önünden kütük kapmaya çalışanlardan olmam. DSP’den 1520 kişi CHP listelerinden aday gösterilsin deniyor... Diğerlerine yaptığımız gibi DSP’yi de yok edelim. Yok olmaz öyle şey. Onun gerçekçi olmadığı geçmişte görüldü. SHPCHP birleşmesi oylarını düşürdü. HPSODEP birleşmesinde aynı şey görüldü. Allah razı olsun. Biz milletvekilliği yaptık, bakanlık yaptık, kişisel ikbal peşinde bir kişi bile yoktur DSP’de. İşi milletvekilliği aşamasına getirmek sola en büyük haksızlıktır, topluma da, Türkiye’nin ‘Sel önünden kütük kapmaya çalışanlardan olmam’ Güçbirliği nasıl sağlanacak? Siz bu yönde hangi adımları atacaksınız? Sol duyarlılıkta işbirliğinin, güçbirliğinin öncüsü olacağız. Toplum Sayın Ecevit’in felsefesini benimsediğini ortaya koydu. Ecevit felsefesinden hiç kopmayan, bu felsefenin kararlı savunucusu olan kurum olarak DSP’nin bu işin öncüsü olması, uzlaşının, güçbirliğinin öncüsü olmasından daha doğal bir şey olamaz. Biz çağrımıza devam edeceğiz. Seçim geleceğine de haksızlıktır. Bütünleşme arayışları ‘‘sol’’ içinde mi, yoksa ‘‘sollu, sağlı’’ mı olacak tartışmaları var. Sizin arayışınız hangi çizgide olacak? Sol duyarlılık önemli. Biz işi çok daha geniş toplum tabanına oturtabilecek bir çalışmayı yapmalıyız. Sınırlayıcılık sola haksızlık olur. Öteden beri aklıevvel solcuların söylemleri yüzünden sağın tabanına itilmiş kesimlerle buluşabileceğimizi görüyorum. Birileri bunu yine küçülterek dar kalıplara sokmasınlar. Kurumsal birleşmeler yerine, iki ayrı koldan solu büyütmenin de gerekçesi budur. DSP’ye oy verip CHP’ye vermeyecek kesimlerin olduğunu ya da CHP’ye oy verip DSP’ye vermeyecek olanların olduğunu biliyoruz. İki koldan solu büyütebiliriz. Belki bunları konuşmak için erken. Serinkanlı, yurtsever ve kararlı çalışmamıza devam edeceğiz. Dışlayıcı değil, kucaklayıcı olacağız. Solda birliktelik, ‘‘bende birlik’’ söylemleri sola yapılacak en büyük haksızlıktır. M UHALEFET TEPKİLİ A DLİ TIP RAPORU ‘Arınç taraflı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anavatan Grup Başkanvekili Süleyman Sarıbaş’ın, TBMM Başkanı Bülent Arınç’a yönelik ‘‘Meclis’i susturdunuz Sayın Başkan... İktidarın kuklası haline getirdiniz’’ sözleri, gerginlik yaşanmasına neden oldu. Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmelerde söz alan Sarıbaş, Başbakan’ın, ‘‘Muhalefet milletvekilleri seçim istemiyor. Bazıları bize gelip maaşlarının düşük olmasından yakınıyor’’ yönündeki sözlerini anımsatarak ‘‘Bu sözler, milletvekilleri için çok inciticidir. Ama Meclis Başkanımız ‘dur’ diyemedi’’ diye konuştu. Arınç’ın, Meclis TV’yi kendi propagandasını yapmak için kullandığını dile getiren Sarıbaş, Arınç’a ‘‘Meclis denetim yapamıyor. Önergeler, getirdiğiniz bürokratlar tarafından iktidar partisi için dolduruluyor” diye seslendi. El Kadı’nın imzaları da sahte çıktı İLHAN TAŞCI Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, düzenlediği basın toplantısında Turkuaz Hareketi’ne katıldığına ilişkin iddiaları yalanladı. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) Sarıgül: Kimse benim üzerimden siyaset yapmasın İstanbul Haber Servisi Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Ali Müfit Gürtuna’nın başkanlığındaki “Turkuaz Hareketi”ne katılacağına ilişkin iddiaları yalanladı. Mustafa Sarıgül, eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna’nın bir gazetede yayımlanan röportajında yer alan iddialarla ilgili basın toplantısı düzenledi. Sarıgül, Turkuaz Hareketi’ne katılacağı yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirterek, bu hareketin sağı karıştırmak için düzenlenen bir girişim olduğunu söyledi. Sarıgül “Ben her sözümün başında sosyal demokrat düşünce ve ilkelere bağlı olduğunu söyleyen birisiyim. Bu amaç doğrultusunda sosyal demokratların iktidara gelmesi için çalıştığım da herkesçe bilinir. Bu nedenle böyle bir siyasi işbirliğinin içinde yer almam asla söz konusu değildir” dedi. Hedeflerinin Ali Müfit Gürtuna’nın hayal edemeyeceği kadar büyük olduğunu dile getiren Sarıgül, “Siyaset çıkarlara göre değil, ideallere göre belirlenir. Mustafa Sarıgül hareketi sosyal demokratları iktidara getirme hareketi. Kimse benim üzerimden siyaset yapmasın” diye konuştu. Laiklik tartışması Görüşmeler sırasında laiklik tartışması da yaşandı. AKP’li Alaattin Büyükkaya, ‘‘Anayasada laiklik tanımlanmalı, buna aykırı hareket edenler de cezalandırılmalı’’ dedi. CHP’li Tuncay Ercenk, ‘‘Cumhurbaşkanımız, ‘Laiklik adam olmaktır’ tanımını yaptı’’ diyerek laf attı. Büyükkaya da ‘‘Laiklik kabul edilmeden önce adam yok muydu?’’ şeklinde konuştu. Arınç, yanıtlarken duygulandı Arınç, eleştirileri yanıtlarken kadrolaşma yapmadığını ileri sürdü. ‘‘Eski başkanların döneminde gelmiş herkesle çalışıyorum ve kendileriyle iftihar ediyorum’’ diyen Arınç’ın, bu sözleri söylerken gözleri doldu. Laiklik tartışmasına da değinen Arınç, ‘‘Cumhurbaşkanımız buyurmuşlar ki ‘Laik olmak, adam olmaktır’... Bunun kaynağı Atatürk ise bir diyeceğimiz olamaz’’ diyerek önceden ‘‘Solcu olmak adam olmaktır’’ sözünün de kullanıldığını ifade etti. Arınç, adam olmanın birden fazla yolları olduğunu kaydetti. CAN HACIOĞLU DSP’nin ‘Vatan Amca’sı yaşamını yitirdi ESKİŞEHİR Eskişehir’de DSP’nin ilk kurucusu, partililerin 95 yaşındaki ‘‘Vatan Amca’’sı Muslih Vatan, eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in ölümüne dayanamayarak geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Yugoslavya’da Mareşal Tito’nun ordusunda ‘‘partizan’’ olarak savaşa katılan Muslih Vatan, ailesi ile birlikte Türkiye’ye göç ederek Eskişehir’e yerleşti. DSP il örgütünün kuruluşu sırasında öncülerden oldu. Ecevit’in rahatsızlanmasının ardından, yakınlarına ‘‘Ecevit’in ölümüne dayanamam. Ben de ölürüm’’ dedi. Ecevit, 5 Kasım Pazar günü yaşamını yitirdi, 11 Kasım’da toprağa verildi. Muslih Vatan da önceki gün öldü. Vatan, dün Esentepe Mezarlığı’nda toprağa verildi. Rahşan Ecevit de cenazeye, üzerinde ‘‘BülentRahşan Ecevit’’ yazılı bir çelenk gönderdi. ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘‘Kendime inandığım gibi inanıyorum’’ dediği terör finansörü Yasin el Kadı’nın Türkiye’ye girişinin yasaklı olduğu dönemde noterde yaptığı işlemlerdeki imzalarının ‘‘sahte’’ olduğu ortaya çıktı. Adalet Bakanlığı’nca yürütülen gizli soruşturma kapsamında, Adli Tıp Kurumu yaptığı imza karşılaştırması sonucunda El Kadı’ya ait olduğu belirtilen imzaların ‘‘aynı el ürünü’’ olmadığını raporlaştırdı. BM Güvenlik Konseyi kararı uyarınca 2001 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla malvarlığı dondurulan Yasin el Kadı’nın yasaklı olduğu dönemde Türkiye’de giriş yaparak noterde işlemlere imza attığı iddiası üzerine Adalet Bakanlığı gizli soruşturma başlattı. Adalet Bakanlığı Müfettişleri Nevzat Arslan ile Ünal Turan’ın görevlendirildiği soruşturma şöyle gelişti: Kadı, Türkiye’ye girişinin yasak olduğu 2 Nisan 2004 tarihinde, İstanbul 35. Noteri’ne ‘‘giderek’’, sahibi olduğu Caravan Dış Ticaret ile Ella Prodüksiyon şirketlerini temsile yetkili olarak kendisiyle ortağı Ömer Zubair’i gösteren belgeyi imzaladı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden El Kadı’nın Türkiye’ye girişçıkış yaptığı tarihler soruldu. Emniyet, resmi yazıyla El Kadı’nın Türkiye’ye son olarak 28 Ağustos 2001’de giriş yaptığını, 31 Ağustos’ta da ayrıldığını bildirdi. Bu yanıt üzerine müfettişler, Kadı’ya ait olduğu belirtilen imzayı atan kişinin kendisi olup olmadığını araştırdı. Adli Tıp Kurumu’ndan, Yasin el Kadı’nın 1992, 1998, 1999 ve 2001 yıllarına ait vekâletname ve sözleşmelerdeki imzalarıyla yasaklı olduğu dönemdeki belgelerdeki imzaların karşılaştırılması istendi. Doktor Çetin Seçkin, Uğur Günaydın ve Lokman Başer’den oluşan heyetin raporunda, imzaların ‘‘aynı el ürünü’’ olmadığı belirlemesi yapılarak noterde imza atan kişinin El Kadı olmadığı ortaya konuldu. İşlemleri yapanlar için suç duyurusu Adalet Başmüfettişi Ünal Turan, Adli Tıp Kurumu’nun imzaların Yasin el Kadı’nın ‘‘el mahsulü’’ olmadığı belirlemesine işaret ederek ‘‘işlemleri gerçekleştirenler hakkında cezai açıdan’’ soruşturma yapılması istemiyle 6 Ekim 2006 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. asirmen?cumhuriyet.com.tr Reşat’la (Çalışlar) SKY Türk kanalında “Yazar Yazara” programına konuk olduk. Cuma ve pazar günleri yayımlanan bu program nedeniyle tanıdıklarımdan ve tanımadıklarımdan çok sayıda email ve telefon aldım. Tepkiler değişikti. Bizim Nena (Çalidis) ta New York’tan dayanamamış ve Reşat’ın yanında olduğunu söyleyen bir not atmayı ihmal etmemişti. Reşat’ın tutumu ve tercihleri nedeniyle bana sabırlar dileyenler de oldu. Reşat’la neler konuştuğumuzun ayrıntısına girmeyeceğim. Aramızda dünyayı yorumlama konusunda önemli farklar olduğu bir gerçek. Bu farklılığı ben her zaman doğal karşıladım. Aramızda 32 yaşlık bir fark bulunuyor. Onun yetiştiği koşullarla benim koşullarım çok farklı. Ben 1960’larda büyüdüm. Dünya çapında sosyalizmin en prestijli olduğu dönemdi bu. Sosyalistler ABD emperyalizmine karşı mücadelenin başını çekiyorlardı. Çin ve Sovyetler Birliği’nin liderlik ettiği sosyalist ülkeler, dünyada önem Kuşak Çatışması ve Biz 68’liler li bir ağırlık oluşturuyorlardı. Sosyalistler birçok yerde iktidara geldiler (Vietnam, Laos, Kamboçya, Etiyopya, Afganistan). ABD emperyalizmi Vietnam’da batağa saplandı. Biz gözümüzü bu direnişin ateşleri içinde açtık. Ho Chi Minh önderliğindeki Vietnam, koca ABD’yi bizim gözlerimizin önünde dize getirdi. ??? Reşat’ın büyüdüğü dönem, Türkiye bir askeri darbenin acılarını yaşıyordu. O beni cezaevi kapılarında tanıdı. Aynı dönemde Sovyetler Birliği’ndeki sosyalist sistem çöktü. Çin’de büyük öğrenci ayaklanmaları meydana geldi. Doğu Bloku adı verilen Doğu Avrupa’daki sosyalist rejimler domino taşları gibi yıkılıp gittiler. Sol büyük bir prestij kaybına uğrarken kapitalist sistemin savunucuları komplekslerden kurtulup üstünlük taslamaya başladılar. Siyasi alanda liberal rüzgâr, sol rüzgârı alt etti. Bütün bunlar aslında hepimizin bildiği şeyler. Ancak yine de genç kuşağın yetiştiği ortamı hatırlamak açısından yarar var. Bu tabloyu çizerek, her şey eskiden iyiydi, şimdi kötü oldu dediğim sanılmasın. Sosyalist ülkelerdeki başarısızlık, bir sistemin insanlığın ihtiyaçlarına cevap vermekte eksik kalmasının ürünüydü. Eşitlik ve özgürlük ideali kolay yakalanabilecek bir ideal değildi. Sosyalist ülkelerdeki despotik yönetimler, halkın refahının gerçekleştirilememesi bu zaafı artırdı. ??? Günümüz dünyasında teknolojinin ulaştığı olağanüstü boyut, haberleşmede sağlanan büyük atılımlar, uluslar arasında artan iletişim, insanlığı yeni bir çağa taşıdı. Bu çağın sıkıntıları ve zaafları olmasının yanında, hepimizin yaşamını değiştiren büyük etkileri oldu. İnternet, kitle iletişiminde büyük bir devrim. Birkaç yıl içinde neler neler değişti. Bilgisayarı açıp 4050 yıl önceki şarkıları klipleriyle birlikte bir tuşa basarak izlemek, insanı kendinden geçiriyor. İnternet gençlere büyük bir özgürlük sağlıyor. Kendilerini ifade edebilecek bir ortam yaratıyor. İnternet dünyasını biz yeterince izleyemiyoruz, ancak gençler orada kendilerine bir dünya yarattılar. Bu dünyada konuşulanlar bizim kuşağa, bizim kavrayışımıza ters gelebilir. Öyledir de... Ancak orası da bir gerçek. Bugünün gençliği dünyayı bizden farklı algılayıp farklı yorumluyor. Dünyaya bakış ve dünyayı değerlendirme kodları bizden çok farklı. ??? Peki ne yapacağız? Huysuz ihtiyarlar gibi gençleri “Kötü yola düştüler” diyerek ret mi edeceğiz? Biz bir kuşak çatışmasının içinden geldik. Ailelerimiz bizim özverili çılgınlıklarımızdan çok acı çektiler. “Size mi düştü bu ülkeyi kurtarmak, kendinize yazık ediyorsunuz” diyerek cezaevi kapılarında çile doldurdular. Kendi çocuklarımızdan bunu iste VEFAT Emeğin dostu, ozan Haşim KANAR’ı kaybettik. Cenazesi 14.11.2006 tarihinde (Bugün), Göztepe Hâkim Efendi Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Narlıdere Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. Çocukları: Kumru, Erkin, Etkin, Ekin, Lütfiye ve Ender Torunları: Çağrı, Yiğitcan, Fırat, Elvan meye hakkımız var mı? Daha doğrusu, çocuklarımız bize benzemek zorundalar mı? Böyle yapmaya çalışan bizim kuşaktan arkadaşlarımın tutumunu hiç onaylamadım. Herkes kendi yolunu kendisi çizer. Tabii, insan çocuğunun iyi eğitim görmesini, birikimli bir aydın olarak yetişmesini ister. Kendisine benzemesini, kendisi gibi düşünmesini de ister. Hayat hiç de böyle yürümüyor. Gençler, kendi içinde yaşadıkları dünyanın parçası. Orada büyüdüler, orada geliştiler. Onun için farklı olacaklar. Bize benzemeyecekler. Daha ileri olmalarını isterim. Zaten bence bir önceki kuşağı bir sonraki kuşak aşacaktır. İnsanlar başka türlü nasıl ilerliyor? ??? Oğlum Reşat’la tabii ki dünyayı yorumlama farkımız bulunuyor. Tartışıyoruz da... Sonuç olarak ben ondan öğrenmeye de çalışıyorum. Yanlış olduğunu düşündüğüm şeyleri de kendisine söylüyorum. Karşılıklı öğreniyoruz. Annebabaçocuk ilişkisi kolay bir ilişki değil. Yürütmeye çalışıyoruz. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle