16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 KASIM 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Niyet Mehmet Halıcıoğlu: ‘‘Ecevit’in cenazesinde uygulanan sansür ve yasaklar, AKP’nin niyetini halkımıza göstermiş olmalı!’’ Ya ğ m u r E k i m Baykal’a göre taban buluşuyormuş... ‘‘Tabansızlar düşünsün!’’ GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Hangi Ecevit? Ecevit’in cenazesinde yürürken aklıma şu geldi: Bu muhteşem uğurlamayı yaşayan herhangi bir yabancı gazeteci, bu şahsiyetin en az yüzde 40 oyla ülkenin bir numaralı siyasetçisi olduğunu zannederdi. Halbuki “Halkçı Ecevit” sloganıyla yeri göğü inleten bu tutkulu kitle, son seçimlerde Karaoğlan’a yüzde 1 civarında oy layık görmüştü. Hem de diğer büyük sol partiye olan kızgınlığı büyük ölçüde sürüyor olmasına rağmen… Gerçek şuydu: Cumartesi günü, slogan atan, tepki veren, Ecevit’i efsaneleştiren kalabalıklar esasında 70’li yılların coşkusunu, o karizmatik mavi gömlekli eski liderini uğurluyordu. Özlem duydukları tek şey, eskisi gibi inandıkları bir insanın peşinden sokağa dökülebilmek, “dağa taşa” yine onun adını yazabilmekti. ??? Her ölüm, ağır bir olaydır. Vefat eden insan önemli bir siyasi kişilikse, ölüm ona daha da fazla saygı kazandırabilir. Çünkü insanlar –iyi ki de öyle genellikle kaybettikleri kişinin doğru taraflarını hatırlarlar. Öte yandan, ölüm, önemli şahsiyetlere yönelik bir nostaljik romantizm getirse de, hiç kimseye bir dokunulmazlık kazandırmaz. O kişinin artı ve eksileri tarihi üzerinden masaya yatırılır. Ecevit için de zaman aktıkça olaya böyle bakılması kaçınılmaz olacaktır. “Hangi Ecevit” sorusuna verilecek o kadar çok farklı yanıt var ki… İşçi ve köylünün, kendisinin adam yerine konduğunu en güzel şekilde hissettiren, dürüstlüğü ve dünya malına olan ilgisizliği tartışılmaz, inceliği, ressam annesi ve kendi şair kimliği ile farklı bir entelektüel portre çizen, doğru ya da yanlış, inandığı yoldan ödün vermeyen, eşi ile örnek bir çift olarak yaşayan, halkı en güzel şekilde coşturmasına karşın, nezaketinden hiçbir şey kaybetmeyen, “Kıbrıs Barış Harekâtı” konusunda, en zor kararı en hızlı şekilde alacak kadar kendine güvenen, Amerikan emperyalizmine karşı dik durmayı başaran, ne kendi ülkesini ne de komşularını bu ideolojiye ezdiren, mütevazı ve halkçı kimliğiyle gönüllerde taht kuran, “Meclis devlete meydan okuma yeri değildir” diye parlamentoda duvar örerek, Merve Kavakçı’ya yemin izni vermeyen, solun bayrağa sahip çıkması gerektiğini en doğru şekilde Türkiye’ye hatırlatan Ecevit mi? ??? Yoksa başka bir Ecevit mi? Mesela, 27 Mayıs Devrimi’nden sonra en büyük kutlama yazılarını yazıp, Özal döneminde tam tersine 12 Eylül’ün istediği gibi, birden 27 Mayıs’a düşman kesilen Ecevit mi? 1972 baharında, İnönü tüm enerjisini Deniz Gezmiş’leri kurtarmaya harcarken, kendisini zaten ardından “veliaht” olarak bırakmış 90’lık “Paşa”ya karşı parti içi savaş açmayı tercih eden Ecevit mi? 12 Eylül sonrası, sürekli olarak birleşmeyi reddettiği için, yılarca ‘sol’un “bir bölen”i olarak anılan ve böylece şeriatçılara iktidar yolu açan Ecevit mi? “Biz demokratik soluz, halbuki siz sosyal demokratsınız” gibi hâlâ kimsenin çözemediği iç ayrışmalar yaratan Ecevit mi? Kendisine karşı DSP’de aday olmak isteyen Sema Pişkinsüt’ün önünü akıl almaz yollarla keserek, kurultay içi kavgalarla bu hanımefendiyi konuşturmayan Ecevit mi? (Böylece bu ilginç yöntemleri (!) başkalarına da öğreterek…) “Dine saygılı laiklik” diye bir kavram ortaya atıp, tüm “diğer” laik demokrat kesimleri böylece dine karşı kusurlu (!) ilan eden Ecevit mi? Fethullah Gülen’in Cumhuriyet karşıtı kasetleri Türkiye’yi birbirine katmışken bile ortaya çıkıp onu desteklemeye devam eden Ecevit mi? Kendi örgütünde hiçbir siyasi ismin konuşmasına izin vermeden, “Hizipçi”lerden şikâyet etmesine karşın partiyi eşiyle beraber “iki kişilik düşünce kulübü + gri kalabalıklar” olarak yürüten Ecevit mi? Koalisyon iktidarı sırasında “yasadışı memur eylemi” adı altında, sözde kendi hükümetinin kontrol ettiği polislerin, coplarını kırarcasına işçilere, memurlara meydan dayağı atmasını seyreden Ecevit mi? Durup dururken günümüzün yoz ortamında “Vahdettin vatan haini değildi” diyerek bir tartışma açan ve malum çevrelere puan kazandıran Ecevit mi? İşte size son iki paragrafta somut veriler üzerinden farklı iki Ecevit portresi… İsterdim ki, saydığım olumlu yanlarının altında yer alanlar yaşanmamış olsaydı. O zaman Cumhuriyet tarihine “3. adam” olarak yerleşebilecekti ve bugün ülke farklı bir noktada olacaktı. Sizi bilmem, ama benim bilançomda, son grup maddeler daha ağır basıyor. Çünkü karşımızda bu parlamentonun elinden çıkacak bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var ve ben bu çukura adım adım nasıl düştüğümüzü iyi hatırlayanlardan biriyim. email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 Kongreden sonra AKP ne oldu? Gül bahçesi! Zırh Mehmet Ali Kılınç: ‘‘Ecevit’in cenazesine caminin arka kapısından giren Başbakan’a özel son Zihni Sinir Procesi: Zırhlı şemsiye.’’ AKP’NİN 2. Olağan Kongresi, kongre sonuçlarını okumasını bilenlere çok net siyasi mesajlar verdi. Birinci mesaj; Recep Tayyip Erdoğan’ın bırakın bir rakiple karşılaşmasını oybirliği ile yeniden genel başkan seçilmesi demokrasinin bu partide ‘‘eşantiyon’’ niyetine bile yer bulamadığını gösterdi. İkinci mesaj; tüzükte yapılan ‘‘küçük’’ bir değişiklikle bundan böyle genel başkan adayı olmak, deveye hendek atlatacak bir formüle bağlandı; demokrasi zincir altına alındı. Üçüncü mesaj; partinin yeni yönetim kadrosu Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün arzusuna göre oluşturuldu. Dördüncü mesaj; üçüncü mesajdan da anlaşıldığı gibi Erdoğan, yerine Gül’ü bırakıp Çankaya Köşkü’ne çıkmak üzere kolları sıvadı. Evdeki hesap çarşıya uyar mı? Turgut Özal’ın bir işaretle yerini Yıldırım Akbulut’a, Süleyman Demirel’in de işaret etmeden Tansu Çiller’e bırakmasından sonra iktidarda yani parti yönetiminde karşılarına çıkan ‘‘hesap hatası’’na bakarak ‘‘uymaz’’ demek, tek kelimeyle aymazlıktır. Çünkü ne Özal’ın ne de Demirel’in devletle, devletin rejimiyle bir sorunu vardı. Oysa şimdi durum çok farklı. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve demokratik yapısıyla sorunu olan insanlar dayanışma, işbirliği, güç birliği içinde adım adım ilerliyorlar. Çankaya’nın ele geçirilmesi planın son halkası olacaktır. Çankaya bir sembol olduğu kadar, gerçeğin de Mesajlar ta kendisidir. Cumhurbaşkanlığı makamının yanı sıra Başkomutanlık makamıdır. Turgut Özal’ın şortla bir askeri kıtayı selamlamasını anımsıyor olmalısınız. Özal, oturduğu koltuğun farkına çabuk vardı ve bu tür davranışlara bir daha girmedi. Peki, türbanlı karısı ve kızlarıyla birlikte Genelkurmay Başkanı’nı ve bütün kuvvet komutanlarını ‘‘bilinçli’’ bir şekilde karşısında hazır ola geçiren bir cumhurbaşkanı olursa, Türkiye’nin hali ne olur! Türkiye Cumhuriyeti, bir süredir Atlantik’in öteki kıyısında dillendirildiği gibi resmen ılımlı bir İslam cumhuriyeti olur. Ve bu iş daha sonra ABD’yi de aşar ve ılımlı ile kalmaz. Çünkü İran’da şeriatın gelişini fark edemeyenler ‘‘Fark ettiğimiz zaman da iş işten geçmişti’’ demişti. AKP’nin verdiği mesajlar yeter de artar bile! Kapı Zehra Top: ‘‘Halktan korkup camiye arka kapıdan girenler, Çankaya Köşkü’ne hangi kapıdan girecekler!’’ SESSİZ SEDASIZ (!) PKK’ye gönderilen ilaçların kupürleri! TELEVİZYONDA bir haber: Güneydoğu’da ayrılıkçı terör örgütü PKK’ye karşı yapılan bir operasyonda örgüte gönderilmek istenen antibiyotik ağırlıklı ilaçlar Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından yakalanmış. Operasyon, bir baskın sonunda gerçekleştirilmiş. Sıradan bir polis haberi. Fakat Naci Özmenoğlu, bu sıradan gibi görünen haberi doktor gözüyle değerlendirince ortaya çok farklı bir tablo çıkıyor: ‘‘Baskın yapılarak yakalanan ilaçların kupürlerinin kesilmiş Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Savcılar Kutay Kayalı: ‘‘Pazar günü Milli Görüş’ün Bağcılar Spor Salonu’nda düzenlediği ve Saadet Partisi’nin televizyonundan yayımlanan ‘dayanışma gecesi’ndeki kışkırtma dolu din istismarını gören bir cumhuriyet savcısı yok mu!’’ olduğunu fark etmiş olmak Türkiye Cumhuriyeti tabibi olarak beni dehşete düşürdü. Kupürlerin kesilmesinin iki nedeni olabilir. PKK’nin militanlarını tedavi etmek için kullandığı ilaçlar bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ödetiliyor ya da ilaçlar baskında yakalandıktan sonra kupürler kesilerek kullanılmış olmalı. Her iki neden düşündürücüdür.’’ Aslında fazla düşünmeye gerek yok. Emniyet Genel Müdürlüğü, işin aslını kamuoyuna açıklayabilir. Tabii ki isterse! Tatlı yiyelim tatlı konuşalım ama ağzımda tatlı varken konuşamıyorum ki! Dincilere Dindar Siperi! FATMA ESİN Bilindiği gibi son günlerin zengin gündemi içine bir de ‘cüppeli hoca’ konusu girmişti. Müritlerine ancak öbür dünyada öngördüğü türlü zevkler içeren rahat cennet yaşamını kendisi bu dünyada yaşayan cüppeli hoca! Bu uğurda servet harcamaktan çekinmeyen cüppeli hoca! Başbakan Erdoğan, bir TV kanalında yayınlanan konuşmasında, bu konuyla ilgili soruya, “dinden beslenenlere, dini duyguları istismar edenlere tabii ki karşıyım” demiş. “Ancak onlara karşı dururken dindar kesimi rahatsız etmemek, onları incitmemek gerekir” diye de eklemiş. Bu sözlerin tercümesi, ‘dinci kesimin, tarikat şeyhlerinin, halkı sömürmesini görmezlikten geleceğiz; neden olarak da dindarların incinmemesini göstereceğiz’ demektir! Halbuki gerçek dindarlar, yani inançlarında ve ibadetlerinde aklı dışlamayanlar, dinin maddi çıkar elde edilmesinde kullanılmasından, herkes kadar, hatta daha da fazla rahatsızdırlar ve bu kişilerin de, yaptıklarının da ortaya çıkarılması, yaptırımlarının engellenmesini içten isterler. ??? Hiç kuşkusuz din istismarı sadece günümüzün konusu değil. Eski yıllarda da vardı. Fakat gerçek dindarlar, dini inançları ile aklını iyi harmanlayanlar, bu gibileri hemen fark eder ve oyunlarına gelmezdi. Hatta bu gibileri alaya alan eğlenceli olaylar anlatılarak toplum böyle kişilere karşı uyarılırdı. Çocukluğumda böyle pek çok olay dinlemiştim. Onlardan biri, bir saka ile ilgili olanı şöyleydi: Bilindiği gibi eskiden evlere içme suyunu büyük teneke kaplar içinde sakalar getirirdi; Bazı aileler suyun parasını günü gününe değil, birikmiş olarak toplu verirlerdi. Böyle evlerde suyu küpe boşaltan saka, kulağının arkasındaki kalemi eline alıp kapı pervazına bir çizgi çeker, ödeme zamanı gelince bu çizgileri sayarak parasını alırdı. Bir gün ev sahibi farkına varmış ki, eline kalemini alan saka yüksek sesle bir besmele çektikten sonra pervaza iki çizgi çekiyor. İlk gün ses çıkarmamış; ikinci defa da aynı durumu saptayınca, “Saka efendi” demiş, “sen yanlış yapıyorsun, besmeleyi iki, çizgiyi bir çekeceksin!” Günümüzde din istismarı böyle alçak gönüllü çıkarları çok aşmış, büyük boyutlara ulaşmış durumda; hem sayısal olarak, hem meblağ olarak. Bir kesim bu yolla mağdur olurken bazıları köşeyi dönmekte, cenneti aratmayacak rahat, keyifli yaşam sürmekte. ??? Asıl sorun günümüzde bu istismarın neden bu denli arttığı. Kanımca bunun iki nedeni var: Birincisi hiç kuşkusuz iktidarın bu kişileri dolaylı veya dolaysız koruyup kollaması. İkincisi ise din eğitimiyle yetişmiş genç sayısının günden güne artması. Eğitiminde bilgi diye, kültür diye, bilim diye çarpıtılmış din bilgileri, hurafeler öğrenmiş ve bunlara inandırılmış bir gencin, karşısında din adamı olarak gördüğü kişinin söylediklerinden kuşku duyması, onları sorgulaması mümkün mü?.. Söylediklerine inanmak, onun istediği gibi davranmaktan başka yapacak bir şey kalıyor mu geriye? Eğer Sayın Başbakan söylediklerinde gerçekten samimi ise, yani dinden beslenenlere karşı ise her şeyden önce Milli Eğitim Bakanı’nı uyarıp eğitimin çağdaşlaşması yolunda adım attırmak. Bir an önce düşünen, sorgulayan gençlerin yetiştirilmesine yeşil ışık yaktırmalı. Aksi halde daha nice cüppeli cüppesiz hocalar ortaya çıkacak; onlar, bir yandan köşeyi dönerken, bir yandan da çevreleri, çağdışı bir yaşama itilmiş, ilkel görünümlü genç gruplarla kuşatılacak. Kısaca Çarşamba semti gibi semtler yaygınlaşacak. AB’ye girilecek, çağdaş yaşama kavuşulacak diye beklerken bir de görülecek ki, ülke çarşamba pazarı oluvermiş! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com VEFAT 60 yıllık Cumhuriyet okuru, TÖS,TÖBDER üyesi, Emekli Tarih Öğretmeni TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Kasım www.mumtazarikan.com F. MÜFİDE GÖZEN’i 10 Kasım 2006 günü kaybettik. Işıklar içinde yatsın. AİLESİ CUMHURİYET 17 K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Sıcaklığa ve kimyasal 1 etkilere daya 2 nıklı bir tür 3 cam. 2/ Bir göz rengi... 4 Belli bir böl 5 gede yaşayan 6 hayvanların 7 tümü. 3/ Yeşil ile mavi arası 8 renk... Nes 9 ne, şey. 4/ Es1 2 3 4 5 6 7 8 9 ki Mısır’da güneş 1 P R O A K T İ F tanrısı... Proton ve2 R K E L O M İ T rebilen maddelerin F İ F R E genel adı. 5/ Çimlen 3 E Z A E R miş buğdayın kay 4 B E N D E R A K S A A natılmasıyla yapılan 5 İ T P L İ R E N bir yemek ve tatlı... 6 S Ş O S E Halat ucu. 6/ Şama 7 İ N A L nizm’in, “Kam, 8 T A L A S E M İ baksı” gibi adlar da 9 MU S U R A N A verilen din adamı... Avrupa’da bir ırmak. 7/ Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla karışık kalıntısı. 8/ Reçine... “O kuş en kuytu bahçelerde öter / Yükselir perde perde sesi” (Yahya Kemal). 9/ Müzikte zaman öğesi... Bağışlama. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Rus kukla tiyatrosunun başlıca kişisi. 2/ İzmir’in bir ilçesi... Kripton elementinin simgesi. 3/ Uçurum... Tatlı, tuzlu, ekşi ve acı tatlar dışında kalan beşinci tat. 4/ Süs ve gösteriş. 5/ İzmir’in Selçuk ilçesindeki ünlü antik kent... Sodyum elementinin simgesi. 6/ Akım şiddeti birimi kiloamperin kısa yazılışı... Dolma yapmak için hazırlanan karışım... Osmanlılar döneminde Roma kentine verilen ad. 7/ Nalbantların, hayvanın tırnağını keserken kullandıkları keskin araç. 8/ Bir soru sözü... Kuzu sesi.... Bir nota. 9/ İnce bir zincirle boyna takılan değerli takı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle