25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 KASIM 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 GÜZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN 12. Uluslararası Eskişehir Festivali, 412 Kasım tarihleri arasında yapılacak Eskişehir cıvıl cıvıl... leştirilecek. Şef İnci Özdil yönetimindeki topluluk oldukça çağdaş bir programla festivale veda ediyor: Avro Part, Turgay Erdener ve Maunel de Falla’nın seslendirileceği konserde ülkemizin yüz akı, genç kuşak piyanistlerimizden, Anadolu Üniversitesi öğretim üyesi, Toros Can solist olacak. AZİFE GÜRAN’IN ŞARKILARI Nazife Güran (19211993), Osmanlı kültürünü taşıyan son ailelerden birinin kızı. Aynı zamanda Cumhuriyet coşkusunu yaşamış. Divan edebiyatındaki şiirlerin hülyalı ortamını bestelerine taşımış. Babasının hariciyedeki görevleri sırasında Batı tarzında müzik eğitimi görmüş, her gittiği yerden, her rastladığı öğretmenden bir şeyler kapmış. Doktor olan eşiyle gittiği Anadolu kentlerinde, özellikle Diyarbakır’da çoksesli müziği yayma adına çalışmalar yapmış, Filarmoni Derneği ve çoksesli korolar kurmuş. Besteleri yalın bir armoni dokusu üstüne yerleşen melodik çizgilerden oluşuyor. Şimdi elimde onun şarkılarını derleyen bir CD var: Soprano Ece İdil, piyanist Metin Ülkü eşliğinde seslendirmiş. Kalan Müzik tarafından piyasaya sürülmüş. Nazife Hanım’la 1990’da bir televizyon söyleşisi yapmıştım. Küçük yaşta beste yapmaya başladığını, sonra Cemal Reşid Rey’den ders alırken bestelerini ciddiye aldığını, babası Berlin’e atanınca Berlin Müzik Akademisi’nde üç yıl piyano ve kompozisyon okuduğunu anlatmıştı. O güne dek piyano parçaları, liedler ve koro parçaları bestelemişti. “Bestecilik, hem bir mimari işi, yani form; hem de kuyumculuk işi” diyordu. Klasik Türk müziği ve Türk halk müziğinin de etkisinde kaldığı yapıtlarını birkaç kez konservatuvar çevrelerine sunduğunu, ama hiç ilgi görmediğini söylerken gözlerinin dolduğunu görmüştüm. 1993’te ilk kez bir İDSO konserinde Erol Erdinç yönetiminde bir yapıtı seslendirileceği sırada ölüm haberi gelmişti Nazife Hanım’ın. Öylesine heyecanlanmıştı ki, kalbi bu coşkuyu kaldıramamıştı. Nazife Hanım’ın şarkılarını seslendiren Ece İdil ve CD halinde piyasaya süren Kalan Müzik, nostaljik bir görevi yerine getirmişler. www.evinilyasoglu.com ‘Türkiye Nereye Gidiyor?’ Sevgili dostum Metin Aydoğan, asıl işi olan mimarlığı bırakıp yazarlığa geçeli beri, aralıksız çalışarak yurdumuzun sorunlarını ele alan yapıtlar hazırladı; ürettiklerinin birçoğuna burada değindim; yukarıdaki başlık yeni kitabının adı, yine Umay Yayınları basmış. Aslında, Goethe’nin dediği gibi, en zor şeyi, yani gözümüzün önünde duranı görebiliyor, daha da önemlisi, dile dökme yürekliliğini, dürüstlüğünü gösterebiliyorsak nereye gittiğimiz, sürüklendiğimiz tabak gibi ortada. Amerika’nın, anamalcı soyguncuların kucağına seve seve oturduğumuz 1945 sonrasında bizim de, dünyanın bütün geri bıraktırılan uluslarının da iliğini kemiğini yutmaya yemin etmişlerin neler dediklerini ayrıntılı okuyamadık; ama bugün saldırganlar daha küstah, daha korkusuz. Başımıza örülen çorabı çekinmeden herkesten önce kendileri açıklıyor, kurbanın bunun karşısında serçe parmağını bile oynatamayacağından emin olarak. ??? İlk örnek, demokrat (?) Bill Clinton’dan; Ekim ve Kasım 1999’daki iki konuşmasında bakın ne demiş: “Türkiye örneğinin, hem İslam dünyası, hem Ortadoğu hem de Batı dünyasında çok büyük etkileri olacaktır. 21. yüzyıl, büyük ölçüde, Türkiye’nin bugün ve yarınki yer ve işlevini nasıl tanımlayacağına bağlı olarak biçimlenecektir.” O günlerde bizde de yürütmenin başında bir demokrat hem de Atatürk’ün partisinde yetişmiş, üne ermiş, sonra onun öğretisini yeterince devrimci bulamadığından olacak, ardına bir de sol eklemiş bir amca vardı. Hemen bir yıl sonra, 2000’in Kasımı’nda, bu kez (ahhh! Bizde asker konuşunca korkunç bir suç, ama buradakine bakın!) ABD Harp Akademisi Türkiye Masası Başkanı Albay Michael Robert Hitckock bastırıyor yargıyı: “Ankara’nın Atatürk sonrası dış siyaset denemesi ile TSK’yi çağdaşlaştırarak bütün komşularından daha yetenekli kılması aynı zamana denk gelmiştir. Türkiye’nin ihtiraslı Ulusal Güvenlik Stratejisi ve kanıtlanmış askeri yetenekleri, bütün bölgede yeni bir jeopolitik yapılanmayı gerekli kılmaktadır.” ??? Bugün Amerika ya da Türkiye’de işbaşında bulundurulan kişilere bütün hıncımızla saldırmak, olsa olsa, ölüme götürülürken, son lokmayı yemek, son sigarayı içmektir. Bakın yine ünlü zampara Clinton ne demiş açıkça: “Ülke içinde iş olanakları yaratmak üzere, dışarıda ticaretin önündeki engelleri kaldırmayı kutsal görev olarak kabul ettik. (…) Tarım, havacılık, otomobil üretimi, eğlence, yarı iletkenler ve yazılım alanlarında dünyanın en büyük dışsatımcısı olmayı sürdürmeliyiz. Bunu özellikle Asya ve Latin Amerika’da yapmalıyız. Şimdi kıpırdamazsak, yeni doğmakta olan ülkeler geleceklerini başka ülkelerle çizerler, biz geride kalırız. Ülkelerin özgür pazarlara kucak açmalarını istediğimiz yönde hızlandıran Dünya Bankası gibi kuruluşları desteklemeliyiz.(…) Evimizdeki güvenlik ve erinci, bizim dışımızdaki dünyaya etkin olarak karışarak sağlayabiliriz. Dünyanın, ABD’nin önderliğine, her zamankinden daha büyük gereksinmesi vardır.” Pes yani! Adam daha ne desin, nasıl söylesin? Son olarak da, sevgili Yılmaz Dikbaş’ın eşsiz nitelendirmesiyle, gönüllü devşirmelerin en ünlüsünü, 68 Paris öğrenci eylemlerinin sözcüsü, şu andaysa AB Karma Parlamento Başkanı Daniel CohnBendit’i anayım: “Türkiye iki yol tutabilir. İki yolun da kendine özgü olasılık ve olanakları vardır. Barselona Yolu, Türkiye açısından, geleneksel Atatürkçü köktenciliğin yıkılması demektir. O zaman Türkiye, Türk devleti içinde yaşayan Kürtlerin kendi kendilerini yönetmelerine de olanak sağlayacak bölgesel yönetimlere özerklik tanımak zorunda kalır. Bağdat Yolu ise Atatürkçü tekmerkezlilik ve yetkeciliğin güçlenmesi, dolayısıyla Türkiye’nin Avrupa’dan vazgeçmesi anlamına gelecektir.” Sözün kısası, adamlar yaptıklarını, yapacaklarını açıkça, bağıra bağıra söylemeyi sürdürüyor, ama yağdırdıkları inanılmaz derecede yüksek faizli dolarlarla ülkemizi öylesine kıskıvrak bağlamışlar ki geriye, tıpkı Atamızınki gibi, ulusça silkinip köklü bir değişime, devrime girişmekten başka yol kalmıyor. Yapabilirsek bağımsızlığımız geri gelir, yoksa 7080 milyonluk tüketici uşak yığınına dönüşürüz. sbonaran@hotmail.com N u yılki 12. Uluslararası Eskişehir Festivali, 4 – 12 Kasım tarihleri arasında rengârenk etkinliklerle kente cıvıl cıvıl bir atmosfer yaşatacak. Eskişehir Kentsel Gelişim Vakfı ve Zeytinoğlu Eğitim, Bilim ve Kültür Vakfı işbirliğiyle düzenlenen festival, klasik müzik bir yana, caz, rock grupları, Türk müziği konseri, kukla gösterileri, tiyatro temsilleri, sergi ve atölye çalışmalarıyla çeşitleniyor. Ülkemizde hiçbir festivalin kapsama almadığı kadar çocukları da düşünen ve onlara atölye çalışmaları, kukla gösterileri yanında, dokuz adet kısa film sunan festival yöneticilerini kutlarız. Her yıl belli bir ülkeyi konuk seçmesi, o ülkenin sanatı üstüne dinleyicilerin bilgilendirilmesi de festivalin yıllardır tutarlılığını koruyan temalarından birisi. Bu yıl Finlandiya gibi coğrafya olarak bizlere oldukça uzak bir kuzey ülkesi seçilmiş. ÇILIŞTA VE KAPANIŞTA İKİ ORKESTRA KONSER VERECEK Özellikle müzikseverler için Finlandiya’nın müzikteki değeri çok özeldir. Başta Sibelius gibi bir besteci olmak üzere, çağdaş müziğe katkıları, operaları, senfoni orkestraları ve müzik cemiyetleriyle Finlandiya, klasik müziğin önemli bir kavşağıdır. Festivalin açılış konserini ve kapanış konserini kentin ev sahibi iki orkestrası yapıyor: Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası, Finlandiya’dan gelen şef Jari Hiekkapelto yönetiminde açılış yapacak. Programda Sibelius ve Erkin’in yer alması, genç piyanistimiz Özgür Tuncer’in solist olması, güzel birleşimler. Oda müziği dalında Finlandiyalı dört alımlı hanımdan oluşan Tempera Dörtlüsü, Erik Tulinberg ve Usko Meriläinen adlı Fin bestecileriyle Mendelssohn’un Re Majör B ‘Eskici Dükkânı’ Şehir Tiyatroları’nda Kültür Servisi Orhan Kemal’in yazdığı, Ergün Işıldar’ın yönettiği ‘Eskici Dükkânı’ İBB Şehir Tiyatroları Kâğıthane Sadabat Sahnesi’nde seyirciyle buluşuyor. Oyun 8 Kasım’dan 19 Kasım’a kadar çarşamba günleri saat 15.00’te ve 20.30’da, perşembe ve cuma günleri saat 20.30’da, cumartesi günleri 15.00’te ve 20.30’da, pazar günleri ise 15.00’te sahneleniyor. Oyunun dekor tasarımı Rıfkı Demirelli, kostüm tasarımı Gamze Kuş, ışık tasarımı Özcan Çelik, efekt tasarımı Levent Akman’a ait. Oyunun yönetmen yardımcılığını Caner Bilginer üstleniyor. Metin Çekmez, Ş. Ayşin Atav, Özgür Kaymak Tanık, Mehmet Avdan, Tolga Yeter, Sibel Topaloğlu, Şevket Avşar, Hakan Güner, Caner Çandarlı, Haşmet Zeybek, İbrahim Şirin, Mert Turak, Zeki Yıldırım, İbrahim Can, Caner Bilginer, Emre Narcı, Dinçer Çekmez, Nagehan Erbaşı ve Ergun Üğlü’nün rol aldığı oyunda bir ağa torunuyken savaşta bacağını kaybedip döndüğünde hayata yeniden başlamak durumunda kalan Topal Eskici ve ailesinin yaşadığı olaylar anlatılıyor. Oyunda genel olarak “ırgatlık ve el işçiliğinden makineleşen üretime yol alan toplumda, gitgide yoksullaşan bir ailedeki kuşak çatışmaları ve bireyin sıkıntıları’’ ailenin yaşadıkları çerçevesinde yansıtılıyor. (0212 478 06 00) A op. 44 No. 1 dörtlüsünü seslendirecek. Camerata Saygun, 2005’te yitirdiğimiz Nuri İyicil’in kurduğu ve onun anısını yaşatan bir topluluk. Mendelssohn’un Keman ve Piyano İçin Konçertosu’nda Avrupa’da giderek ünlenen kemancımız Hande Özyürek ve piyanist Dilek Yonat Batıbay topluluğa solist olacaklar. Festivalde bir de lied akşamı yer alıyor: Tenor Ünüşan Kuloğlu, açılış konserini yöneten ve aynı zamanda usta bir piyanist olan Jari Hiekkapelto eşliğinde Fin bestecilerin şarkılarını Fince seslendirecek. ETER BRUNS KATILIYOR Leipzig’den gelen Mendelssohn Oda Orkestrası’nın şefi ve solisti çellist Peter Bruns, belki de festivale katılan en ünlü isim. Bu değerli Alman sanatçı, Haydn’ın do majör ve re majör viyolonsel konçertolarının ikisini birden seslendirecek. Festivalin kapanış konseri Eskişehir’in bir başka ev sahibi orkestrası, Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası tarafından gerçek P Değerli müzik adamı 23 Kasım’da İZDSO konserleriyle anılacak Hikmet Hoca’yı anarken ÖNDER KÜTAHYALI ZDSO, 23 Kasım akşamlarında ‘Hikmet Şimşek’i Anma Konseri’ verecek; değerli hocamızı yitirdiğimiz 12 Ekim’e göre epey geciken bir dinleti. Öyle görünüyor ki orkestramızın yeni mevsimi 6 Ekim akşamı açması ve ekim dinletilerinin özel konuları içermesi bu anmayı geciktirdi. Cengiz Aytmatov, ‘Gün uzar yüzyıl olur’ demişti. Bunun tam tersine; Hikmet Şimşek’in aramızdan ayrıldığı 12 Ekim 2001’i izleyen beş yıl beş güne dönüştü ve biz, hocamızı anmayı ve tartışmayı epey savsaklıyoruz. Onun yoğun sanat etkinlikleri içinde çok gereksinme duyduğumuz iki şey var: Kararlılık ve tükenmek bilmeyen çalışkanlık. Doğruluğuna inandığı amacına ulaşabilmek için ölesiye çalışırdı. Beni en fazla etkileyen savaşımı, “Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası” ile ilgilidir. İ nacak, böylece “Bölge Devlet Senfoni Orkestrası”na dönüşecekti. Orkestra, 4 Aralık 1999 akşamı verilen dinletiyle bir devlet kurumu olarak resmen hizmete girdi. Bu dinletiyi izleyen olay acıdır. Şimşek, bir tartışma yüzünden kurumdan ayrıldı ve bölgesel etkinliklere önem vermiyor diye orkestrayı sık sık suçladı. AŞAMI GÜÇLÜKLERİ YENMEKLE GEÇTİ Sevgili hocamız yaşasaydı ve 6 yıl içinde önemli gelişmelere imza atan orkestramızın bu yıl başına geleni görseydi, acaba ne yapardı? Olayı biliyorsunuz. Büyükşehir Belediyesi fuarda, Prova Salonu’nun bulunduğu alanda yeni bir tesis kurmak istedi. Bu doğal bir yaklaşım; ama Anadolu’da denir ki: “Elek işlemenin bile bir yolu vardır.” Orkestranın binayı boşaltması için ona uygun bir çalışma yeri bulunacağına, binanın duvarlarına yol makineleriyle kapılar açıldı ve böylece kuruma “Buradan çıkın” denildi. Ne mutlu ki Uludağ Üniversitesi bir kez daha orkestranın yardımına koştu ve dinletiler eskisi gibi sürdürülüyor. Sevgili hocamız sağ olsaydı, kızgınlıklarını unutur, Büyükşehir Belediyesi’ndeki yetkililerin karşısına dikilir, soruna çözüm bulurdu. Yaşamı sürekli olarak benzer güçlükleri yenmekle geçti. Ülkemiz için her zaman tartışmamız ve çözümlememiz gereken değerli hizmetler yaptı. Kendisini rahmetle anıyoruz. İSTANBUL KİTAP FUARI’NDA BUGÜN ? INTEREXPO SALONU’nda 14.00’te ‘Düşünce ve Anlatım Özgürlüğü Çerçevesinde Çevirmenin Konumu’ başlıklı panel. Yöneten: T.Yücel. Konuşmacılar: H.Anamur, Y.Bener, T.Ağar. Düzenleyen: Çeviri Derneği. 17.45’te ‘Eleştiri Üzerine’ adlı panel.Konuşmacılar: A.Ersoy, K.Giray, M.Erbay, Ü.Gezgin, F.Erbay, V.Yıldırım, Ö.Erkılıç, K.Özsezgin, A.Günyaz. Düzenleyen: SAYED ? MARMARA SALONU’nda 12.00’de ‘Türkiye’deki Sanat Dergilerinin Konumu ve Sanat Ortamına Etkileri’ başlıklı panel. Yöneten: B. Gürsu. Konuşmacılar: K.Özsezgin, C.Mukaddes, Ü. Gezgin, E.Ş.Tekcan. Düzenleyen: Art&Life Dergisi.13.45’te ‘Türkiye’de Edebiyat Ansiklopediciliği ve Biyografya Yazarlığı’ adlı panel. Konuşmacılar: İ.Pala, S.Koz, Y.Çotuksöken, Ö.Lekesiz, İ.Işık, Ö.Yağcı. Düzenleyen: Elvan Yayınları. 15.15’te “Perec’in Kayboluşu’nda Edebiyat ve Oyun” adlı söyleşi. Konuşmacı: C.Yardımcı. Düzenleyen: Ayrıntı Yayınları ? KARADENİZ SALONU’nda 12.30’da ‘Mardin Fotoğrafları’ diagösterisi ve söyleşi. Konuşmacı: L.Özgünaydın. Düzenleyen: İlke Basım Yayın. 14.00’te Orta Avrupa Edebiyat Günü. ? BÜYÜKADA SALONU’nda 12.00’de ‘Uçtu Uçtu Şiir Uçtu’ adlı söyleşi. Konuşmacılar: A.Akal, M.Yener, A.Çınaroğlu. Düzenleyen: Uçanbalık Yayınları. 13.30’da ‘Sanatta Taraf Olmak’ adlı söyleşi. Konuşmacılar: M.Hiçdurmaz, C.Gündoğdu, R.Mavruk, H.Zeybek. Düzenleyen: Ayışığı Sanat Merkezi. 15.00’te ‘Kültür Mirası Kavramları ve 2010 Avrupa Kültür Başkenti Sürecinde İstanbul’. Konuşmacı: H.Hürel. Düzenleyen: Dharma Yayınları. 16.30’da ‘Çağdaş Türk Şiiri Şair Kadınların Şiir Dinletisi’. Sunucu: k. İskender. Konuşmacılar: A.Kalender, A.Nalan, A.Mutlu, B.Dünder, S.Aras, Nur Saka, B.Tarıman, B.Keskin, D.Durukan, D.Önder, E.Aysan, E.Sofya, D.Madak, E.İrtem, G.Özmen, G.İnal, H.Ersöz, L.Müldür, L.Şahin, M.Gürpınar, N.Yaşin, N.Özer, N.Duman, S.Ağabeyoğlu, S.Sezer, Z.Köylü, Ç.Sezer, Z.Uzunbay, O.Uysal, Y.Ağaoğlu, Y. Öz. Düzenleyen: Üç Nokta Dergisi. 17.45’te ‘40. Yılında Yazınımızda Yusuf Çotuksöken’ adlı söyleşi. Konuşmacılar: K.Özer, C.Gündoğdu, E.Canberk, R.Çölkesen, S.Özel. Düzenleyen: Papatya Yayıncılık. 19.00’da ‘Modernizm ve Türk Şiiri’ adlı söyleşi. Sunum: S.Bolat. Konuşmacılar: T.Abacı, O.Koçak, Baki Ayhan T. Düzenleyen: Üç Nokta Dergisi. ? HEYBELİADA SALONU’nda 16.30’da ‘Edebiyata Popülist Yaklaşımlar ve Popüler Kitaplar Sorunu’ adlı söyleşi. Yöneten: Ö.Ünlü. Konuşmacılar: O.Koca, H.Akın, M.Oral. Düzenleyen: Beyan Yayınları. 17.45’te ‘Estetik ve Yayın İlişkisi’ adlı panel. Yöneten: M.Ergen. Konuşmacılar: A.Timuçin, A. Çubukçu, A.K.Hızıroğlu. Düzenleyen: Bulut Yayınları. Y ÖNEM VERİYORDU Bursa Büyükşehir Belediyesi ile Uludağ Üniversitesi 1997’de bir Senfoni Orkestrası kurmuştu; ancak belediye ile üniversitenin, senfoni orkestrası gibi ağır bir yükü taşıyamayacağı anlaşılınca Hikmet Şimşek, Haziran 1998’de topluluğun sanat danışmanı olarak görevlendirildi. Kendisinden istenen, orkestranın devlete bağlanmasını sağlamasıydı. Şimşek, 199899 mevsiminde orkestray BÖLGESEL ETKİNLİKLERE la Tayyare Kültür Merkezi’nde dinletiler vermeye başladı. Belediye fuar alanında bu topluluk için çalışma yeri ayırmış, adına da “Hikmet Şimşek Prova Salonu” denilmişti. Hocamız, o dönemdeki adıyla TC Kültür Bakanlığı’na başvurdu. Orkestrayı devlete bağlama önerisi ekonomik nedenlerle soğuk karşılanmıştı. Şimşek, bakanlık yetkililerine şunu sordu: “Bir yerine beş tane orkestranız olmasını istemez misiniz?” Bu sorudan sonra yaptığı açıklamaya göre orkestra, hazırladığı izlenceleri sadece Bursa’da değil; çevre il ve ilçelerde de su Ünlü ressam Kristin Saleri’yi kaybettik İstanbul Haber Servisi Ülkemizin dünyaca ünlü ressamlarından Kristin Saleri (84) önceki gün İstanbul Pangaltı’daki evinde yaşamını kaybetti. Saleri, cuma günü saat 13.00’te Kumkapı Meryam Ana Kilisesi’nde düzenlenecek cenaze töreninin ardından toprağa verilecek. Bugüne dek 600’e yakın sergiye katılan ve onlarca ödülü bulunan ressam için otoriteler “kendine özgü bir tarz yakaladığını” belirtiyorlar. Saleri, 1922 yılında İstanbul’da doğdu. İlk resim derslerini Prof. De Milleden alan Saleri, Güzel Sanatlar Akademisi, ressam Feyhaman Duran Atölyesi`nde çalıştı. 19511955 yılları arasında Roma, Paris ve Münih’de araştırmalar yaptı. 1959 yılında Paris’te André Lhote atölyesinde resim çalıştı. İRÇOK ÖDÜL ALDI Uluslararası Türk Kadın Sanatçıları Kulübü’nün kurucularından olan Saleri, ilk kişisel sergisini 1957’de İstanbul’da açtı. 1964 Uluslararası Kadın Sanatçılar Derneği (gümüş madalya), 1967 Uluslararası Kadın Sanatçılar (altın madalya), 1967 Monako Uluslararası Sergi (mansiyon), 1978 UFACSI, Vichy (jüri özel ödülü), B 1987 Kültür ve Turizm Bakanlığı (onur plaketi) ödüllerini alan sanatçının yağlıboya tablolarından ve kişisel eşyalarından örneklerle birlikte tarihî fotoğrafların da sergileneceği bir Saleri Müzesi projesinin 2007 yılında hayata geçirilmesi planlanıyor. Müzenin Saleri ailesinin akrabalarından Osmanlı ordusunda yüzbaşılık yapan Balkan Harbi gazisi Dr. Rupen Sevag’ın (18851915) Elmadağı’ndaki evinde açılmasının planlandığı ifade edildi. Ermeni Patrikliği’nin Saleri’nin eserlerinden oluşan bir koleksiyonu da Kumkapı’daki tarihi binada kalıcı olarak sergileniyor. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle