20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 EKİM 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 İhtilal Suat Özbilgi: “Ne yani, konuşmayalım da, ihtilal mi yapalım?” İrticanın tanımını yapacaklarmış... “Önce laikliği öğrensinler!” ÇANKAYA Köşkü’nden ve Genelkurmay’dan yükselen “irtica tehdidi uyarısı”nın ardından “irtica nedir, ne değildir” şeklinde yeni bir tartışma başlatılınca Erdal Atıcı da bir şeyler söylemek istiyor: “Bu Başbakan, Milli Güvenlik Kurulu’nda altına imzasını attığı belgede Türkiye’nin karşısındaki en büyük tehditlerin irtica ve bölücülük olduğunu kabul etmişti ama şimdi başka konuşuyor. Öte yandan Fethullahçılar’ın başını çektiği gruplar işi sulandırmak için ‘irtica ne demek’, ‘irtica tanımı yeniden yapılmalı’ gibi söylemlerle kamuoyunda bilgi kirlenmesi yaratmaya çalışıyor. Anımsayalım, aynı koro, Danıştay saldırısı olduğu günlerde de benzer şeyler söylemişti. Saldırının daha ilk dakikalarında TBMM Başkanı BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Ya ğ m u r E k i m Erdoğan’a irtica tarifi: Aynaya geçip kendinize bakınız! Dost Ahmet Mete Apak: “Bush, Erdoğan’a dostum diye hitap etmiş. Anlaşılan hiç dostu kalmamış.” Aptes İlker Çamkır: “AKP’ye göre Türkiye’de irtica yokmuş. Demek ki AKP’liler, ilköğretim okul kitaplarına giren aptes suyunun vücuttaki alyuvarları arttırmasını çağdaşlığın gereği sanıyor!” ‘Olayın türbanla ilgisi yok’ demiş, bu açıklamanın ardından basına kasıtlı olarak sızdırılan bilgilerle ki bilgilerin nereden sızdırıldığını ‘Sağır Sultan’ bile artık biliyor, saldırı ulusalcıların üstüne yıkılmaya çalışılmıştı. Eğer o günlerin iktidar yanlısı gazeteleri yeniden incelenecek olursa cinayeti ulusalcıların yaptığına dair onlarca yazı bulunabilir. Bütün bu olanlar bana İsmail Hakkı Tonguç’un bir yazısını anımsattı: ‘Softaların en tehlikeli olduğu devirler, devlet işlerine karıştıkları, devleti idare edenleri baskı altında tutabildikleri yıllar olmuştur. O zamanlar yobazlar birer milli kahraman gibi ortaya çıkıp çalım satmaya başlarlar; İrtica sözde yayın organlarıyla etrafa zehir saçarlar; gerçek aydınları sindirirler. Bu yüzden gerilik şahlanır, devrimlerin başını yemeye başlar. Gerçek aydınların böyle devirlerde sıkı durmaları, softadan daha cesur olmaları, yiğitçe davranmaları, savaş alanlarından kaçmamaları gerekir.’ Yakın tarihimizden ders almamız gerekiyor.” O halde dersimizi tekrar edelim. Yobazların en tehlikeli olduğu dönem devlet işlerine karıştıkları ve devleti idare edenlere baskı yapabildikleri dönemdir. İsmail Hakkı Tonguç’un aklının ucundan bile geçmeyen daha da tehlikeli bir durum vardır ki o da yobazların devletin çeşitli kademelerini ele geçirip devleti idare ediyor olmalarıdır. Görev; gerçek aydınlardadır. Türkiye Cumhuriyeti bu karanlığı da yırtacaktır! Medeniyetler Beşiği Fars’tan Karanlık İran’a (2) Aşkın başkenti İran. Nizami’nin, Fuzuli’nin yurdu. Leyla ile Mecnun’un yurdu. Âşığın Leylası, yani leyli, yani gecesi. Tanrısal aşk. Mitolojideki İştar ve Gılgamış hikâyesi. “El çek ilacımdan tabib kılma derdime derman, Kim helakim zehri dermanındandır” diyen Fuzuli. Bu aşkın çaresizliğini, çarenin derdin kendisinin olduğunu ne güzel anlatmış. İran sokaklarında 20’li yaşlarını aşmış bütün erkekler ‘galyan’ nargile çekerler. Sanki galyan çekerek geceye (leyle) erişirler. Belki tömbekide tütünle afyon karışıktır. Kalkıp giderken gözleri baygınlaşır, yürüyüşleri sallanır. “ Çekene ver, galyanı çekene ver, Ben bu derdi çekemem yarab Sen onu götür çekene ver” deyişini hatırladım. Galyanla donatılmış halde, avurtları çökük, emekçi elleriyle İranlılar nasıl soluyordu, şaşarak izledim. Adeta kendi gizli dünyalarına yürüyüşe çıkıyorlardı. İran bu korku tüneline nasıl girdi? Aşkın payitahtı İran’da aşk nasıl karardı, yasaklandı, solduruldu, el ele tutuşmak bile günaha girmek için yeterli oldu? ??? Önce Sovyet Komünist Partisi çizgisindeki TUDEH ve gerilla savaşçısı Fedeyanı Halk imha edilmiş. Revizyonist SSCB yönetimi seyirci kalmış. İran soğuk savaşın İslami duvarı olacakmış, sıcak denizlere inmek isteyen Rusya’ya karşı. Ne tesadüf tam karşı devrim öncesi Şah Rıza Pehlevi Rusya ile doğalgaz ve petrol anlaşmaları yapmak üzereymiş! Tam bu sıra ayaklanmalar başlıyor ve kara şeytan özgürlükler payitahtından (Paris’ten) uçakla İran’a indiriliyor. Gül nasıl soldu, gün nasıl akşam oldu İran’da? Karşı devrimin ilk dört yılında kıyafet serbesti varmış. Sonra eşi türbanlılar devlet katında yükselmeye başlamış. Serbest piyasada ya da devlet işlerinde eşi türbanlılar ihale kazanmaya başlamışlar. Dört yılda çoğalmış türbanlılar. Irak saldırıları hem milliyetçiliği, hem de ümmetçiliği perçinlemiş. Sonrasında kanun çıkarmışlar her dişi örtünecek diye. Hoşgörü ve tolerans dini olan İslam, İran’a giden her dinden insanı örtünmeye zorlamış ve başarmış da. 1983’ten sonra kurulan “Fesadi Ahlaki Komiteleri” sokaklarda ‘ahlak’ zabıtalığı yapmaya başlar. İlk temasta ABD polisleri gibi hakları okunur, ‘uyarı cezası’ verirler. İkinci yakalamada türbansızın ailesi çağrılır, ‘uyarı aile boyu’ yapılır. Üçüncü yakalamada 70 şallakla (kırbaç) aleni mekân ve meydanlarda cezalandırılır. Korku öylesine içselleştirilmiş ki, bugün 8 yıldır Türkiye’de mülteci olarak yaşayan bir kadını konuşturamadım. İranIrak savaşı, vatanmillet edebiyatını, kahramanhain kültürünü oturtmuş. Bir saniyede kahraman bir saniyede hain olmak kanıksanmış. ‘Devrim’ mahkemeleri saatlik duruşmalarında idam hükmü verir hale gelmişler. Sehpa bulamayınca iş aksamasın diye çöp kamyonlarının damperlerine bile suçlu asılır olmuş. Humeyni döneminde dünyanın İran’a yaptırımları (abluka) ağırlaşınca, onlar da içine kapanarak en ufak muhalif hareketi ipe çekmişler. 5 kişinin sokakta gezmesi ‘örgüt suçu’. O yıllarda bizde de “Kenan Kanunları” 3 kişinin bir arada dolaşmasını ‘örgüt’ diye yasaklamıştı. Eh “komşuda pişer, bize de düşer” ne güzel laftır! Uyuşturucualkol serbest, kullanıcı idamla cezalandırılır olmuş. Rafsancani dönemi biraz yumuşamaya başlamış. İslami sermayenin başı Rafsancani ailesi olduğundan, topladığı paraya bakmış. ??? İran’daki nükleer bomba yapıyoruz safsatası, Irak’taki cumhuriyet muhafızları gibi Ortadoğu efsanesinden başka bir şey değildir. ABD, dünya kamuoyunu bu safsatayla yanına almaya çalışıyor. Buna hiç gerek yok. “İti öldürene sürükletirler” deyişini hayat yeniden doğruluyor. Kara cücelerin korku imparatorluğunu yıkmak onu kuranlarla işbirliği yapan, başta Fransa olmak üzere, diğer emperyalistlere düşüyor. İran yazılarımı Fuzuli’nin bir beyiti ile kapatıyorum, aklı ışıkta olan her İranlı için. “ Ne yanar kimse bana ateşi dilden özge, Ne açar kimse kapım badı sabadan gayrı”. [email protected]/Faks: 0212 672 71 71 SESSİZ SEDASIZ (!) Liboşların demokratik hazım kapasitesi SOLCULUK yılgını, laiklik bıkkını, Cumhuriyet numaracısı, sakallı bir liboşun; AB’nin siyasi bir konu olduğunu ve ‘askeri memur’ların siyasi konularda görüş bildirmelerinin suç olduğunu belirterek Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının “beş yıla kadar hapis”le yargılanmasını istemesi üzerine Dr. Hüsnü Bozkurt: “Ne büyük bir demokrasi bağlılığı, ne göz yaşartıcı bir hukuk devleti savunuculuğu diyeceğim ama şu kör olası ‘nisyan ile malul olmayan’ hafıza olmasa... Bu ve benzerlerinin; ‘askeri memur’un ancak Türk olanına karşı demokrasi kahramanı kesilmeleri dikkati çekerken, yabancı ‘askeri memur’ların yedikleri herzeler, ettikleri galiz küfürler, üzerlerindeki üniforma ile yaptıkları siyasi konuşmalar, masaya getirdikleri siyasi haritalar ya da başka Türk ‘üniformalı memur’ların hem siyasi metinlere yazar olmaları, hem de ‘sahte kroki’ savunuculuğuna soyunmaları karşısında hayretengiz bir demokratik hazım kapasitesi sergilemeleri, insana ister istemez Ali Kemal’lere ve diğer mütareke dönemi İstanbul münevveranına rahmet okutuyor! Hazretlere göre kimi ‘akademik memur’ların Soros ya da AB fonlarından beslenen beşinci kol faaliyetleri veya kimi ‘devlet memur’larının gözler önündeki bir linç olayına ‘minbere kafa atma’ kılıfı giydirmesi demokrasi ve hukuk devletine halel getirmiyor!” Hangisi Akif Kökçe: ”Bizimkilere ‘ulus devlet bitmiştir’ masalını okuyan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, ‘Kürtler, dünyanın devletsiz en büyük uluslarından biridir’ diyor!” Papa’nın Söylemi MERİÇ VELİDEDEOĞLU Papa Almanya’daki Regensburg Üniversitesi’nde, 12 Eylül günü yaptığı “gerçeğin bilinmesinde akıl ve inanç’’ konulu sunumunda, “akıl ve inanç’’ arasında bir çatışma olmadığını öne sürmüştü. Bu bağlamda Hıristiyanlığın en başından beri “aklın büyüklüğünü yadsımayıp, enginliğini benimsemeye hazır bir din’’ olduğunu dile getirmişti. Hıristiyanlığın bu akılcı görüşünün eski çağ Yunan felsefesini benimsemesinin sonucu olduğunu da ustalıkla sergileyivermişti. Bu adımıyla da tarihin yüzyıllardan bu yana kabul ettiği bir gerçeği, Hıristiyan Avrupa’nın Yunan felsefesini Müslümanlardan öğrendiğini de yadsımıştı. Ayrıca Reformculara da çatarak, Reformcuların dini felsefeden arındırmaya çalıştıklarını yani akıldan uzaklaştırdıklarını, bunun da Aydınlanma’ya giden yolun başlangıcı olduğunun altını çizmişti. Böylece, aklı öne çıkarmasına karşın Aydınlanma da Papa’nın eleştirilerinden payına düşeni aldı; demek ki Aydınlanma’nın evrensel aklı ile Papa’nın dile getirdiğinin arasında ayrım var... Hıristiyanlığı övmeyi sürdüren Papa, Hıristiyanlıkta “Tanrı ile akıl arasında ayrılmaz bir bağ var’’ saptamasından sonra “İslamda Tanrı ile akıl arasında bu bağ yok’’ diyerek bir kesinleme yaptı. Daha da ileri gidip İslamı “akılla bağdaşmayan, demokrasiye kapalı, şiddete açık bir din’’ olarak niteledi; Kuran’ın kimi ibarelerinin “şiddeti teşvik’’ olarak yorumlanabileceği görüşünü de açıkça belirtti. Kısacası İslamın akılla hiçbir ilgisi, ilişkisi yok diyerek dinin tarihsel sürecini de yadsıyıp eleştirdi. Papa’nın başka dine saldırmasının bu ilk olmadığı, kardinallik döneminde Budizme karşı da çok aşağılayıcı bir dil kullandığı belirtilir. Öte yanda bugünkü Müslüman terörist şiddetini dinin kılıçla yayılmasına bağlamasına karşı, İsa’nın öğretisinde de ‘’Barış değil, kılıç saçmaya geldim!’’ söylemin yer aldığı anımsatılıyor. Ne var ki bütün bu aşağılamalar İslam dünyasını ayağa kaldırdı, protestolarda kiliseler yıkıldı, yedi kilise yakıldı, bir rahibe öldürüldü. İnsan bu tür kınamaların yerine, hiç olmazsa ötesinde düşünsel boyutlu bir tepki ortamı yaratılamaz mıydı, diye düşünmekten kendini alamıyor. Çünkü tarihe bakıldığında İslamın daha doğuş yıllarında bu tartışmanın düşünsel boyutta yaşandığı görülür. Akla uygun olmayan kimi İslam dogmalarının, bunlar Kuran’da yer alsa bile yadsındığı bir akım olan ‘’Mutezile’’ yüz yılı aşkın bir süre akılinanç tartışmasını aklın yanında yer alarak sürdürür. Günümüz İslam çevrelerince ‘’kâfirlik’’ olarak nitelendirilen bu akımın önü, aklı geriye iten ‘’Eşarilik’’ tarafından kesilir. Ne var ki, Farab’da doğan Farabi, aklı yine öne çıkaran düşünce boyutuyla sürdürür tartışmayı; onuncu yüzyılın bu düşünürü peygamberlerin filozoflardan olmasını önerir. Ardından gelen ve Batılıların Avicenna diye adlandırdıkları İbni Sina’nın, kimilerine göre akla ve inanca eşit uzaklıkta durduğu söylenirse de o dönemde Batı’nın temel başvuru kaynağı olan yapıtları akılcılığın simgesidir. İnanç karşısında aklın bu yolculuğu, on birinci yüzyılda Gazali tarafından durdurulacaktı; başta Sokrat olmak üzere düşünürleri “budala’’ olarak nitelendiren Gazali, aklın üzerine bir örtü örterek inancı öne çıkaracak, İbni Sina’yı da ağır biçimde eleştirecekti. Ne ki, on ikinci yüzyılda İbni Rüşt, Gazali’ye şiddetle karşı çıkıp “Adetullah’’ dediği doğa yasalarından ve işlemelerinden söz ederek aklın önderliğini yeniden tazeleyecekti. Bu İbni RüştGazali çatışması yüzyıllar boyu sürecek ancak Fatih Sultan döneminde yapılan tartışma sonucunda Gazali’nin üstünlüğünün kabulü ile son bulacaktı. Görüldüğü üzere bu kısacık yüzeysel dolaşım bile, İslamdaki akılinanç ikilisinin macerasını anımsatabiliyor; bu konuda yapılacak bilimsel bir tartışma bu son kararla İslam dünyasının neler kaybettiğini ortaya koyacağı gibi, Papa’nın söylemine de düşünsel bağlamda bir yanıt verme olanağı yaratabilir. Hatta günümüz İslam ülkelerinin iç karartan durumlarını açıklayan bir yaklaşımı da ortaya koyabilir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com KÜÇÜKÇEKMECE 2. AİLE MAHKEMESİ’NDEN ESAS: 2006 / 244 BEYZAT ATEŞ ‘E İLANEN TEBLİGAT Davacı Ülküş Ateş vekili tarafından davalı Beyzat Ateş aleyhine açılan şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanma davasında dava dilekçesinde özet olarak evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeni ile davalıdan boşanmalarına karar verilmesini istemiştir. Davalının Gültepe Mah. Hacı Oğlu Cad. No: 51/1 Küçükçekmece/İstanbul adreslerine çıkartılan tebligatla kendisine ulaşılamadığından, kolluk kuvvetlerince yapılan araştırmada da davalının adresi tespit edilmediğinden davalı Beyzat ATEŞ’e duruşma günü 15.11.2006 günü saat: 10.00’da mahkememiz duruşma salonunda bu davayla ilgili tüm kanıtları ile birlikte hazır olması veya kendisini bir vekil ile temsil ettirmesi mazeretsiz olarak duruşmaya katılmadığı takdirde yargılamanın yokluğunda yapılarak karar verileceği İLANEN tebliğ olunur. Basın: 48162 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Korkusuz, 1 çevik ve güçlü bir köpek cin 2 si. 2/ ‘‘Bey’’ denilen bir dişi 3 arıyla kovan 4 dan çıkan arı 5 topluluğu... Dağkeçisi. 3/ 6 Bir kumar ara 7 cı... Yapma, et 8 me. 4/ Ender, seyrek... ‘‘ 9 oluban eriyem / Ya1 2 3 4 5 6 7 8 9 nam hey dost deyü de 1 Ç A R P A N A K yü’’ (Yunus Emre)... 2 I R A MA Z A K Kalay elementinin 3 V A M P İ R S U simgesi. 5/ Divan edeA P İ K E T biyatında meyhaneye 4 G N A N verilen ad. 6/ Saz şa 5 I Ş K I 6 N E S E F L U iri... Uçurum. 7/ Bir isL A K L A K A kambil oyunu... Ka 7 dınların omuzlarını 8 F E N A S A Ç I örtmek için kullandık 9 A K I T M A O R ları geniş atkı. 8/ Din adamlarının simgesi sayılan başlık... İskambilde koz. 9/ İzmir ve Ayvalık yöresinde çokça bulunan, lezzetli bir midye cinsi. DOSYA NO: 2004/135 Vasiyetname Mahkememizin vasiyetname dosyasında karar verilmiş olmakla; Tüm aramalara rağmen Fatma Şentürk ve Mustafa Arsoy’un adresleri tespit edilemediğinden, Mahkememizin 2004/135 esas 2006/664 karar 21.09.2006 tarihli kararı ile İstanbul ili, Beykoz ilçesi, Yalıköy mah. Cilt: 14, Hane: 810’da kayıtlı Ferruh ve Hanife’den olma 1930 doğumlu Muris BAHTİYAR AKSOY tarafından Beşiktaş 5. Noterliği’nce tanzim olunan 06.12.1983 tarih ve 28566 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde VASİYETNAMENİN AÇILIP OKUNDUĞUNUN VE İTİRAZA UĞRAMADIĞININ TESPİTİNE, karar verilmiş olup işbu hüküm yukarıda isimleri yazılı bulunan mirasçıların ilan tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz etmeleri, etmedikleri takdirde hükmün kesinleşeceği hususu ilanen tebliğ olunur. 03.10.2006 Basın: 48275 KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hayvanın derisine ya da tüyüne dokunmaktan duyulan güçlü korku. 2/ İyi huylu kimse... Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da konargöçerlerin kıl çadırlarından oluşan yayla yerleşmesi. 3/ Yalnız iki geniş yüzü testereyle düzeltilmiş tahta... Ağ yatak. 4/ Bir toplulukta çalışan insanların her biri... Bir nota. 5/ Bir sonuca ulaşılana değin yapılan aynı eylem... İnişli yer, bayır. 6/ Kuzu sesi... Bir tür halk türküsü. 7/ Yüce, yüksek... Üç bentten oluşan Batı şiiri türü. 8/ Tokat’ın bir ilçesi... Bir cetvel türü. 9/ Şeker ve limonla içilen sıcak su... Köpük kıvamında, tuzlu ya da tatlı yiyecek. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle