27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 EKİM 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Çeviri Işık İşgüden: “Orhan Pamuk’un kitaplarını anlayabilmek için rehber kitap çıkmış. Bir gayret; Türkçe’ye de çevirseler.” Yağmur Ekim DYP, AKP ile yakınlaşıyormuş... “Ampullü kırat!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Deprem tehdidi sürüyormuş. Bize tehditler vız gelir! Protesto Ahmet Önen: “Fransız parlamentosunun beşte birinin kabul ettiği yasa tasarısını protesto ediyoruz da, Türk seçmeninin beşte birinin oyu ile iktidarı işgal eden zihniyeti protesto etmek kimsenin aklına gelmiyor!” SEVGİLİ Ata’m. Bugün, senin “en büyük bayram” dediğin Cumhuriyet Bayramı’nın 83. yılını kutluyoruz. Kutlamak, mutluluk ve sevinçtir. Lafta herkes kutluyor. Kurduğun cumhuriyeti yürekten kutlayanları sorarsan; ne sen sor ne ben söyleyeyim. Kaç kişi kaldık bilmiyorum! Zaten kurduğun ve devrimlerle yücelttiğin cumhuriyetten geriye pek bir şey kalmadı. Ulusal egemenlik yok. Tam bağımsızlık yok. Laiklik hakeza. Şeyhlerin ve şıhların eline düştük. Meczuplar baş tacı ediliyor. Ulusal onur diyenlerle alay ediyorlar, ulus devlet diyenleri aşağılıyorlar. Ülkemiz, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin oyuncağı durumunda. Dizginlerden biri Amerika’nın elinde; öteki Avrupa Birliği’nin. Nereye çekerlerse oraya sürükleniyoruz. Ilımlı İslam diyorlar; barajlarımızın elektriği ile petrol kaynaklarımızı istiyorlar; federasyon planları yapıyorlar; soykırımla suçluyorlar, başımıza çuval geçiriyorlar; ulusal kaynaklarımızı satıyorlar, peşkeş çekiyorlar, yok ediyorlar. Çalıyorlar, çırpıyorlar; kara paralarına servet katıyorlar ve hem bu hırsızlık sermayesi ile hem de devlet kurumlarını kullanarak ümmet düzenine uygun yeni bir kuşak yetiştirmeye çalışıyorlar. İnanmıyorsun değil mi? Sana, Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırlattığı ve Son 29 Ekim ilköğretim okullarındaki öğrencilere bedava dağıttığı 4. sınıf Türkçe kitabının 49. sayfasındaki “Cumhuriyet Sevgisi” şiirinden bir dize okuyayım: “Hiç kimseye değil; Allah’a kuluz!” Takıyye üzerine takıyye yapıyorlar ve Türkiye Cumhuriyeti’nin canına okuyorlar Ata’m! Herkesin ağzında bir “demokrasi” lafı, sakız gibi çiğniyorlar; laik, demokratik cumhuriyeti yıkmak için demokrasiyi araç olarak kullanıyorlar. Kadınların kafalarında türban; erkeklerin kafalarında İslam devleti, her gün bir adım daha ilerliyorlar. Bu 29 Ekim belki de son 29 Ekim. Çankaya’yı kirletmeye hazırlanıyorlar Ata’m. Kutlama demeçlerine kulak asma; kurduğun cumhuriyeti koruyamadık, affet bizi Ata’m! Okumak Üzerine 31.12.2005 tarihli İngiliz The Guardian gazetesinin kitap eki Review yılın en çok satan yüz kitabının dökümünü yapmış. Buna göre J.K. Rowling’in “Harry Potter”ı 2 milyon 860 bin 101 adetle ilk sırada. İkinci sırada ise 2 milyon 151 bin 315’lik satışla Dan Brown’ın “Da Vinci’nin Şifresi” adlı kitabı var. Üçüncü, dördüncü, beşinci sıraları da toplam 3 milyon 149 bin 3 adetlik satışla gene Dan Brown tutuyor. “Listede bırakın şiir kitabını, edebi tek yapıt yok. Aynı durumu ABD listeleri için de genelleyebiliriz. Batı dünyasının yeterince ‘duyarlı’ olmamasının bazı nedenleri, işbu listenin dökümünde pis pis sırıtıyor.” Bu satırları ve sayısal verileri Selçuk Altun’un Sel Yayıncılık’tan çıkan (Ekim 2006) “Kitap İçin” adlı kitabından (s. 264) aldım. İngiltere, ABD örnekleri çok sayıda gelişmiş Batı ülkeleriyle çoğaltılabilir. Bu açıdan bakıldığında bu ülkelerde “edebiyat kan kaybediyor” diyebiliriz. Ama bu durum sakın bizi rahatlatmasın, çünkü bizler ne yazık ki onlardan çok daha beter bir durumdayız. Türkiye, hepimizin bildiği gibi kitap okuma özürlü insanların yaşadığı bir ülke; çok ilginçtir, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin internet sitesinde yer alan bir habere göre ülkemizde yükseköğrenim gören insanların sayısı 1965 yılından bu yana tam 14 kat artmış, fakat yükseköğretim mezunlarının kitap okuma oranları 1965 yılındakinin altında kalmıştır. Böyle olunca “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunması”nın da, duyarlılığın yerini hamasi taşkınlıkların alması da doğal olmaktadır. ??? Bir Japon yılda 25 kitap okurken Türkiye’de 6 kişi yılda ancak bir kitap okuyor. Söz Japonlardan açılmışken bir not daha düşeyim: Japonya’da bir yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılırken Türkiye’de 23 milyon 500 bin basılıyor. Bir başka deyişle Japonya’da bir günde basılan kitap sayısı neredeyse Türkiye’de bir yılda basılan kitap sayısına eşit. www.istatistikler.net sitesindeki verilere göre Türkiye’deki kütüphane sayısı 2001 yılında 1.412, bu kütüphanelerdeki toplam kitap sayısı ise 12 milyon 221 bin 392. Örneğin, Slovenya, 1 milyon 980 binlik nüfusuyla Avrupa Birliği’nin en küçük ülkelerinden biri, kamuya ait 60 kütüphanedeki toplam kitap sayısı ise 2002 yılında 7 milyon 800 bin, ne var ki aynı yıl içinde kütüphanelerden alınan kitap sayısı 18 milyon 600 bin’le 72 milyon nüfuslu Türkiye’dekinden daha yüksek. Avusturya’nın nüfusu ise 8 milyon 250 bin (2005), aynı yılda kamu kütüphanelerinin sayısı 2.153, bu kütüphanelerdeki toplam kitap sayısı 12 milyon 320 bin, alıp okunan kitap sayısı ise 17 milyon 260 bin. Bu kitaplar 1 milyon 100 bin okur tarafından alınıp okunmuş. Ülkedeki 98 bilimsel ve özel kütüphanede bulunan kitap sayısı ise 36 milyon 200 bin. Bu sayılar karşısında insan hem paniğe hem de hüzne kapılıyor. Okulluluk ortalamasının henüz 4 yılı bile bulmadığı ülkemizde insanlarımız, televizyon karşısında zaman öldürme yarışında Avrupa’da başı çekiyorlar. Okumuş yazmışlarımızın çoğunluğu da kitap okumuyor; onların gerekçeleri ise “zamansızlık”. Sözgelimi, öğretmenler arasında yılda tek bir kitap bile okumayanların oranı yüzde 8. Duyunca insanın yüzü kızarıyor. ??? Kütüphaneler, yayınevleri, kitapevleri gibi kitap fuarları da bu kitapsevmezlik çölünde birer vaha, birer umut odağı. Dün kapılarını açan İstanbul Kitap Fuarı tüm kitapsevmezlere inat yüzleri, beyinleri, yürekleri aydınlık insanlarla dolup taşıyor. Bu coşkuyu mutlaka siz de yaşayın, derim. Yarına ilişkin umutlarınızı diri tutmak için. Not: Bugün fuarda 14.0015.00 arasında Doğan Kitap, 15.3016.30 arasında da Cumhuriyet standında imza saatlerim var; okurlarıma duyururum. (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) Belli başlı Kemal Abi ilkeleri KEMALİZM’DEN hoşlanmayanlar için Gülhan Elmas “Kemal Abi” ilkelerini öneriyor: “Hattı Kemal Abi yoktur, satar Kemal Abi vardır, o satıh bütün vatandır. Kemal Abi için vatan, imara açılıp satılabilecek tüm hazine arazilerinin toplamıdır. Kemal Abi dünyadaki tüm yumurtaların akından yüz bin kat daha aktır. Kemal Abi tarikat, siyaset, ticaret üçgeninin en kısa kenarıdır. Kemal Abi’nin ‘muasır medeniyet’ değil ‘mısır ithalatı’ hedefi vardır. Kemal Abi’nin en sevdiği renk, maviye ‘çalan’ gridir. Kemal Abi istese GalataPort’la başlar, İstanbulPort’la devam eder, Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Müdahil Savaş Ünlü: “IMF’nin yerini AB almış olacak ki, vergilere de müdahale başladı.” Kolaylık Akif Kökçe: “Lisenin elektriğini kesmişler. Kolayı var! Okulun içine mescit yapsınlar, ‘ibadethane’ ayrıcalığından yararlanıp elektrik faturası ödemesinler! TürkiyePort’la işi bitirir. Kemal Abi satarken 500 kaplan gücündedir. Kemal Abi’nin ruhsatsız villası olamaz, villaların ruhsatsız Kemal Abi’si olur. Kemal Abi’nin yağmurlu günlerde ıslanmasın diye naylon fatura kullanır. Kemal Abi istese ekonomiden Sümerbank’ın adını sildiği gibi, tarihten de Sümerlerin adını siler. Kemal Abi’nin troykası tarikatsiyasetticaret, perestroykası mısıryumurtafaturadır. Kemal Abi için moda Ofer’in pembe gözlüklerini takmaktır. Kemal Abi için var olan ilkeler Kemal Abi’nin çocukları, eşi ve dünürü için de geçerlidir.” Kendimi kaybettim, hükümsüzdür... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Cumhuriyet Bilinci 83. yılını kutladığımız “Cumhuriyet devrimi”nin 1950’lerde başlayan “karşıdevrim” süreci nasıl yaşanıyor? Ekonomiden kültüre her alanda, binlerce yıllık uygarlık birikimlerimizi yadsıyan bir “Avrupa tutkusu” ile “ABD’ye öykünme yarışı”, siyasetin yanı sıra sanat ve akademik dünyamıza bile egemen oldu… “Anadolu’nun büyük ülkesi” olmayı değil, “küçük Amerika” olmayı öngören bir karşıdevrim söylemi içinde, kendi kültürel zenginliğimizi geliştirmek dururken “Batı taklitçiliği” yeğlendi. Böylece, Cumhuriyetin kazanımları, şimdi “tehdit”e dönüşen bir yabancılaşmayla “özü”nü yitirdi. Bundan “özgün mimarlığımız” da payını aldı… İlk 30 yılın devrimci duyarlılığı içinde kentlerimizi bezeyen “ulusal mimarlık” örnekleri terk edilerek, yerini, Avrupa’nın hemen vazgeçtiği; ABD’nin ise “tek tip küresel kentler” yaratmak için çok sevdiği, “kimliksiz ve kişiliksiz modern mimarlık”a bıraktı.. imar yasaları ile imar planları da hep buna hizmet etti. Bugün, kente karşı suç nitelimarlık çabalarını ve bugün her biri kültür mirası olarak korumaya alınmış “kişilikli örnekler”ini unutmuş olmaları modernizmin yarattığı yabancılaşmadaki “kaygı” verici düzeyi gösteriyor. Oysa Atatürk 1931’de Etnografya Müzesi şantiyesini ziyaret ettiğinde diyordu ki: “..Milletler ‘kendilerine has birer mimari stil’ yaratmışlardır. Fakat modern mimari, her milletin düşünce ve karakter farklarıyla birbirlerinden ayrı görüş ve anlamdadır. Bir İtalyan modern mimarisiyle Almanya’dakiler arasında çok değişiklikler vardır; bütün ‘görünümleriyle hangi milletin malı olduğu’nu anlatmaktadır. Bizde de asrın düşünce ve ihtiyaçlarına cevap verecek, ruhlarımızı okşayacak, yurdumuza has, ‘modern bir Türk mimarisi’ lazımdır.” Nitekim devrimci dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel de şöyle diyordu: “…Biliyoruz ki bir milletin mimarlık eserlerine ilgisi, o milletin vatan sevgisi ölçütlerinden biridir. Bizim mimarlığımızda her şey yerinde ve her unsur bir vazifededir. Geçmişimiz, öğünmek ve yerinmek için değil; öğ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Halep’teki hem “çağdaş” hem de “Suriye”li mimarlık arayışına bir örnek... ğindeki “kaçak” apartman ve iş merkezleriyle, sözde “imarlı” olanlarının, “aynı tip”, yani tipsiz mimariyle gerçekleşmeleri de işte bundandır… Siz hiç, hem ruhsatsız ve plansız, ama hem de “ulusal mimarlık ürünü” olma çabası içinde tasarlanmış bir yapı gördünüz mü? ‘Eski’nin değerini bilmek Bir Cumhuriyet Bayramı’nda bize bunları anımsatan ise YAPI dergisinin son (ekim) sayısında, mimarlarımızın “ağabey”i konumundaki bir yazardan okuduğumuz şu sözler oldu; “...kimlikli olmak adına eskiye öykünmekten başka bir yöntem önerilemiyor!” Türkiye’yi kaplayan “tekdüze apartmanlaşma” yerine, “tarihten de esinlenmiş yöresel ve çağdaş yapıların tasarlanması özlemi’’ne “böylesi bir küçümseme”yle yaklaşılması, “Cumhuriyet bilinci”ni acaba ne kadar yansıtıyor? Cumhuriyete bağlılığından kuşku duymadığımız mimar ağabeylerimizin bile, yine o ilk “efsanevi 30 yıl”da kalan ulusal mi renmek ve örneklenmek içindir…” (1944) İşte bu görüşler mimarlık camiamızı da öylesine “heyecan”landırmıştı ki örneğin Sedat Hakkı Eldem’in 1940’larda Akademi’deki “Milli Mimari” seminerleri ve 2. Ulusal Mimarlık Akımı, 20.yy’daki “gurur kaynağımız yapılar”ı yarattı... Tarihle gelecek arasında bağ kuran yapılar “kendi dönemlerinin çağdaş mimarlık ürünleri” değiller miydi? Şimdi de mimarlarımızın; özellikle de YAPI dergisindeki imzaya saygınlık kazandıran deneyimli mimarlarımızın, “bu çaba eskiye öykünmektir” demek yerine, “eskinin özeni”ne, “kültürel derinlikleri”ne ve geçmişin “bize ait değerleri”ne inadına ‘öykünen tasarımlar’ yaratmaları ve genç mimarları bu yönde heyecanlandırmaları gerekmiyor mu? Üstelik Cumhuriyet devriminin tüm kazanımlarına her zamankinden daha fazla sahip çıkmamız gereken şu günlerde… ekinci?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İri ve sert taneli bir buğ 1 day cinsi. 2/ 2 Kâğıtları bir 3 arada tutmaya yarar çen 4 gel... “Dost, 5 metres” anla 6 mında argo 7 sözcük. 3/ İmla... Bir hu 8 kuksal sınır 9 lamanın kal1 2 3 4 5 6 7 8 9 dırılması. 4/ Arıların çıkardığı bir tür sal 1 A R A P S A Ç I S E R A gı... Yaklaşık on iki 2 R U M İ V A N bin yıl önce Pasi 3 A M O R A fik’e gömüldüğüne 4 P İ R H A L K A A H P İ Ç inanılan, insanlığın 5 S A P İ K O ve uygarlığın ana 6 A S yurdu sayılan kıta. 5/ 7 Ç E V L İ K N E Demir çubuk... Bir 8 I R A K O N A T işi yapmakta usta 9 A N A Ç E T A olan. 6/ Yemek... Parlaklığı geçici olarak artarak patlayan yıldız. 7/ Ortadoğu’da “Ölüdeniz” de denilen bir göl... Birinin ardından gelip onun yerine geçen kimse. 8/ Tütün dizmek, kurutmak ve işlemek için kullanılan üstü kapalı sergi... Eldiven ve giysi yapımında kullanılan bir tür yumuşak deri. 9/ Yer’in jeolojik tarihinin ayrıldığı 11 dönem içinde, dördüncü en eski zaman dilimi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Afyonkarahisar’ın bir ilçesi... Üç bentten oluşan bir Batı şiiri türü. 2/ Soyundan gelinen kimse... Buğday, nohut, fasulye ve çeşitli yemişlerle pişirilen bir tatlı. 3/ Küçük bir alan üzerine odaklanmış yoğun ışık kaynağı... En uygun durum ve zaman. 4/ Yurdumuzda yetişen ve beyaz odunu tornacılıkta kullanılan bir ağaç... Japon lirik dramı. 5/ Bir nota... Sevinç belirten bir ünlem. 6/ Gümüş elementinin simgesi... Yumurta ve irmikle yapılan bir tatlı. 7/ Dizi, sıra... Toplu olarak oynanan bir halk oyunu. 8/ Çaylak, toy... Eskrimde kullanılan üç silahtan biri. 9/ Kokulu bir çörek... Hava ve gaz akımları oluşturmakta kullanılan aygıt. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle