Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25EYLUL2005PAZAR
10 P A Z A R Y4ZTLARI dishabışcumhuriyet.com.tr
OrhanPamuk, Nobel'e kızaklakayıyor~T\ u yılın Nobel ötdüllerinin
r£ açıklanmasına 3 Ekim'de
M-J başlanılacak vc 10 Ekim'e
Ladar. edebiyat daşındaki bütün
(kiüUerin sahipleri du~yurulmuş
olacak. Nobel Edebiyat Ödülü ise bir
giin önce Isveç Akademisi tarafindan
bildirilecek. Isveç'in -en büyük iki
yayınevi, Bonniers v e Norstedts kitap
seçıminde çok isabetli kararlar
almalanyla tamnır ve- bu nedenle
NTobel'lı yazarlardan "birçoğunu,
aenüz ödülü kazanmadan önce
yayımlamayı başanr, çoğukezde
aynı yıl. Norstedts, yeni yayın yüına
Orhan Pamuk'un " K a r " ı ile girdi.
Bu romanın yayımlanıdığı tarih 2002
olduğu için akla ilk grelen soru,
yazann daha önce başka romanlannı
da yayımlamış olan Norstedts'üı
neden 3 yıl beklediğidir. Doğru,
Pamuk'un herhangı bir romanını
okumak için 1 yıl ve adamakılh sabır
gerektiği düşünülürse çevirisinin
(Ingilizceden) 3 yıl almasına
şaşmnamak gerekir. "Kar", îsveç'in
bütün büyük gazetelerinin kültür
sayfalannda uzun yazılarla tanıtıldı.
Isterseniz, Stockholm'ün 4 büyük
günlük gazetesinin uygun bulduğu
başlıklara bir göz atalım: "Vahşi
Doğu" (Expressen), "Pamuk'un
Beyaz Kitabında Türkiye Karanyor"
(Dagens Nyheter), "Adam Müzigin
Tam Ortasında Ateş Açıyor"
(Aftonbladet) ve "Pamuklpleri
Düğumlüyor'* (Svenska Dagbladet).
Bu arada, Göteborg'un en büyük
gazetesi Göteborg-Posten'deki şu
dehşetengiz başlığı da unutmayahm
"Aşk, Politikanın ve Dinin
ElindeRehine". Bağımsız
muhafazakâr Svenska
Dagbladet'tekı yazı
dışında diğer hepsinde
romana Ermeni olayı
açısından bakılıyor. Bu
yazılar, değişen dozlarda
Türkiye'ye ve orduya
zılgıtla başlıyor. Birer
tutam tattırayım isterseniz: "AB adayı
ülke Türkiye'de çenesini tutacak akla
sahip olmayan berkes yargı önüne
çıkanlabüir, fanatik Islamcüar
STOCKHOLM
GÜRHANUÇKAN
tarafindan havaya uçurulabilir veya
laik askeri barakalarda işkenceden
geçirilebinr" (Exp). "Orhan
Pamuk'un suçu -herkesin bildiği şeyi
açıkça dile getirmesi- kendi
gazeteciliğine pek hayran
olan Türk medyası için
bardağı taşıran son damla
oldu. Pamuk'a 'Yahudi' ve
'haın' denilnıesini medya
başlattT (DN). "Pamuk'un
sanrlannda her şey
gözüktüğü gibi
olmayabiliyor. Bunun,
estetik bir değerlendirmeden mi ya da
pek de tehlikesiz olmayan Türkiye'de
yaşamanm yarattığı temkinliMkten mi
kaynaklandıgı belli olmuyor" (AB).
"Pamuk, ifade özgürlüğü
kahramamdır" (GP). Orhan Pamuk,
İs\eç"in yabancısı değil. En son bir
konferansa katılmak için Güney
İsveç'teki küçük bir yerleşim yerine
gelmişti. Bir geceliğine Stockholm'e
uğraması bile basında haber oldu.
Kısa bir süre sonra da Göteborg'daki
kitap fuarına katılacak. Yazann her
gelişinde, tsveç'te o sırada yeni
yayımlanan kitabı kadar, siyasi
sözleri de haber olur. Bir defasında,
sözü sürekli olarak "Kemalistiere"
getirmiş ve onlann "halkı bir gecede
Bach'ı sevmeye zorladıguu"
söylemişti. Insanlanmıza kendi
tarihlerini unutturmak için yazı
devrimi yapıldığuu söylemekten de
geri kalmamışh.
Bu tür şeyleri duymaktan pek
hoşlanan Isveçli okurlan arasında bir
kişi çıkıp da "Mustafa Kemal ve onun
devrimleri olmasaydı bugün Türkiye
Cumhuriyeti olur muydu" diye
sormamıştı. Kendisi. artık konu
değiştirdi belli ki.
Ama bu konu da özelükle şu sıralar
pek gündemde
(3 Ekim öncesi) ve aynca, nedense
tam Ermenilerin en etkin olduklan
döneme rasthyor. Neyse, Nobel"e
az kaldı. "Türkiye'ııin Nobel'e aday
tek yazan", bu ödülle de taltif
edildikten sonra, artık kullanacak
yeni konular bulma gereğini
duymaz herhalde... Rasgele.
Çin, Hıristiyan
olur mu?
O
lur... Valla böyle giderse
olur. Çin'de rrnisyonerlik
faaliyetleri; breh breh!..
2 yıl kadar önce kenrLn tam
göbeğindeki bir kafede yapılan
misyonerlik faaliyetirni izlemek
üzere kalkıp gitmiştüın... Hiç
dikkatinizi çekti mi? B u
misyonerler ya da dirmi
fazlasıyla büyütenlerde
bir şapşal surat olur. Sinsi
propaganda yapacak ya; haliyle
doğalda olamaz, hareJcetler
aptallaşır ve insanın karşısında
tam bir aptal şapşal tipi zuhur
eyler. Bunlar da böyleydi. Aptal
şapşallar takımı toplamış fakir
Çinlileri, çalgılı çulgmılu bir
sabah ayini yaptınyorlar. Haliyle
memleketimizdeki misyonerlik
ve bunlann faaliyetlcrinden
ötürü yeterince donamma
fazlasıylahaiziz. Biz~e koymaz!..
Ama buradaki yani Cin'deki
açık büyük. Çinliler
ne olup bittiğinin pek farkında
değiller... Hınzır gazeteci
edasıyla bu işi yakından takip
etme misyonunu üstLendim.
Burnumun dibinde Çin Halk
Üniversitesi var. Batı'ya
balıklama dalmak isteyen
Çinli gençler her cuma akşamı
üniversitenin içindekd bir
meydanda toplanıp Lngilizce
pratik yapıyorlar. Ben bu genç
kalabahğı görünce dxımura
uğramış bir biçimde ilk
10 dakika "Ne oluyos*,
ayaklanma mi ne?" bile
demiştim. Bir ayaklanma
olasıhğını düşünmüş olduğuma
göre demek ki Çin'i hâlâ
tanıdığımı iddia
etmemeliyim;
gençler "Doğulu"
değiller, "Baöhlar''
ve ispatı da ha^ır,
şakrr şakır tngjhzce
konuşuyorlar. Bu
ortamı ilk
gördüğümde ve ne
olduğunu
anladığımda kelime rıin tam
anlamıyla "igrenmiştim''.-.
Bir sürü Çinli kendL arasında
lngilizce bir şeyler konuşuyor.
Bu muydu benim kafamdaki
Çin! Ama zamanla insan her
şeye alışıyor. Bir cuima akşamı
gezmemi bu meydajna doğru
yaptım. Bir sürü veletin, onlara
göre Batıh görünürolü
olduğumdan ötürü lngilizce
"merhaba, nereMniz'"
şeklindeki sorularına kıçı
kınk Çincemle, "Benim
tngüizcem kötü, sen gh
Anglosakson bul" diye
savuşturuyorken bir küçük
masa dikkatiıni celbetti.
Yaklaşıp ne yaptıkl.annı
sordum. Tipleri Asyalı ama
Ingilizceleri mükenımel!
Yanümıyorum; ASC bunlar
*American Borned Chinese",
yani ABD doğumlu Çinliler.
Tipime bakıp bana pekbilgi
vermediler. Soruşturdum,
ucuza Ingilizce ders
vereceklermiş. Tipleri öğretmen
tipi değil ama Çin'de açık çok;
bunlardan biri de Çin'deki
îngilizce açığı. Anadilin
tngilizceyse Çin'de krallar
gibi yaşamaman iç in neden yok.
Bu genç ABC'ler de bunu
kullanıyor işte; Çinli yaşıtlanna
lngilizce ders verecekler.
Pekin'deki bir üniversitede
dersük kıralamışlaı. Ucuza
kayıtlar yapıldı ve 100ün
üzerinde genç bu kcurslara
katıldı. Kurs sonrası bırkaçıyla
konuştum, hiçbir ş^y
öğrenememişler...
^u ABC'lerin ne nnal olduklan
PEKİN
LEVENTULUÇER
ders adı altındaki misyonerlik
faaliyetleriyle kendini gösterdi.
Derslerde laf ha bire Incile',
Allah'a, Hıristiyanhğa
geliyormuş. Çabalannuı
meyvesini almak için derslerin
son hafta sonunu beklediler.
Gençleri cumartesi pikniğe,
pazar günü de derme çatma bir
kihseye götürdüler. Ben de
sızdım bu iki gün aralanna, Türk
olduğumu da söyleyince hiç
hazzetmedi benden haspamlar.
Sabah kiliseye kalabalık bir
öğrenci grubuyla gittik; içeride
höttörö zöttörö, biliyorsunuz
işte! Çıktık ki aman o da ne;
dışanda kılise önünde accayip
bir kuyruk, onlar da kiliseye
girecekler.
Bu kuyruktan başka 2 grup daha
alacaklarmış. 3'ü öğleden önce
l'i öğleden sonra! Pekin'deki
misyonerlik faaliyetlerinin
gelrniş olduğu nokta budur!..
Hiç yeri degildi, ama
dayanamadım ve konuştum;
Dışişleri Bakanlığı'ndan
yetkililer beni bir yemeğe davet
etmişlerdı. "Yeri ve zamanı değil,
ama anlatmazsam olmayacak"
diye lafa gınp her şeyi anlattım.
Bana, "Müslüman, laik,
ülkesini ve Çin'i seven,
ülkesinde misyonerlik
faaüyetlerini iyi bikn" başka
bir insanın ohııayacağını ve
bunlan benden başka kimsenin
anlatamayacağını söyleyip
teşekkür ettiler. Bakanlık
yetkililerine söylediklerimin
hemen kendisini göstereceğini
zannetmiyorum ama ağustosta
iki ayn eyalette
ABD'li misyonerlerin
tutuklandıklan
yabancı basuıa
yansıdı. Bu
tutuklamalar,
Pekin'dekilere ve
diğer büyük
kentlerdekine bir
mesaj niteliğinde
midir bilemiyorum... Dedim ya
Çin'de açık çok; bir açık da
Çinlilerin bizdeki gibi bir
dine sahip olmaması.
ABD çocuklan ve türevleri
Çin'deki bu açığı iyi
yakalamış durumdalar...
Afyondan uzak kaknalan iyi
gibi görünse de Çinliler artık
pencereleri açtılar ve içeriye
haliyle börtü böcekler
giriyor. îyi ama bu börtü
böcek değil ki; "kanser".
Adamı yer bitirir alimallah...
Buraya ilk geldiğimde Çinliler
ya da yabancılar bana,
"Müslüman mısm?" diye
sorduklarında soruyu
olumsuzluyordum. Şimdiyse
artık "Eviet, Müslümanım,
ama bakm, ülkem laiktir"
deyip uzun bir düı ve memleket
bügısine giriyorum. ÇinhTer
için Müslüman ounak ya da
başka bir şey olmanın
yüklediği anlam bizdeki gibi
değil. Onlar bilse bilse
Taoculuğu ya da Budacılığı vs.
bihyorlar. sanıyorlar ki
diğer inanışlar da aynı.
Heyhat!.. Valla, biz' biz
olalım dinimizin kıymetini
bilelim. Eğitimde ilkokulu
geçememiş (kişi başuıa
3.4 yıl!) bir ülkenin \atandaslan
olarak kalkıp "din kalksm"
demek (üniversiteyi bitirmiş
bir ülkede afyon da olmaz)
cehalet ve hiç gelişmemiş, ama
gelıştiği zannedilen bilgi
körlüğünden başka, laf
yerindeyse bir
ABD çocukluğudur!
leventulucer a homıaiLcom
Çanlar kimin
için çalıyor?
RİTA SEVENLERİ AYTRDI -11 yaşmdaki Christopher Thomas, belki de Rha kasırgasınm en çok üzdüğü
idşOerden biri oldu. Christopher, başka bazı arkadaşlan gibi ev ha\"vanı da kabul eden otdkre değü. toplu bir
sığuıağa gkmek üzere Lake Charles'taki evinden a> nlmak zorundaydı. Ve bunun basit bir anlamı \ardı: Kö-
peği Hartey'i geride bırakmak. Küçük çocuk, uzun süre ağladıktan sonra Harley'e veda etti. (Fotoğraf. AP)
Rita 'nın şiddeti azaldı
Dış Haberler Servisi - ABDyi vuran Rıta kasır-
gasının şiddetinin iyice hafiflediği ve Rita'nın ka-
sırga sınıfvndan çıktığı bildirildi. Günlerdir bek-
lenen Rita, dün sabah erken saatlerde Amerikan kı-
yılannı vurmaya başladı.
ABD Ulusal Kasırga Merkezi, Rita'nın kasırga
sınıfından çıkarak, saatte en çok 105 kilometre
hızla esen rüzgârlan taşıyan "tropik firüna'' dü-
zeyine indiğini açıkladı. Buna karşın önümüzde-
ki günlerde yine de şiddetli yağışlar bekleniyor. Te-
xas Valisi Rick Perry, kasırga nedeniyle evlerini
terk eden yaklaşık 2.8 milyon kişiye henüz evleri-
ne dönmemeleri çağnsında bulundu.
Tarihınde 1900 kasırganın 12 bın insanın ölümü-
ne neden olduğu Teksas'ta dün 2 yangın çıktı. Çı-
kan yangınlarda bir apartman ve tarihi bir bina
alevler içinde kaldı. Kasırga>ı cıddiye almayıp sörf
yapan bir genç de gözaltına alındı.
Milyonlarca kişinin terk ettiği Teksas kentleri ha-
yalet şehir görüntüsüne bürünürken Houstonve ci-
varında 675 bın kişi elektriksız kaldı.
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdul-
latı GüTün, Türkiye'nin Houston Başkonsolosu
AtiDaUzer"i telefonla arayarak Rita'dan etkilenen
Türk vatandaşlan ve başkonsolosluk personeh hak-
kında bilgi aldığı belirtıldi.
A lmanya'da tam 2200
/ l cami ve mescit var.
AA~ Yetmişli yıllann başında
sayılan oruzu geçmezdi. Bu
2200 caminin sadece üçte biri,
Anayasayı Koruma Örgütü'nün
verilerine göre ülkedeki Türk
Müslümanlannın >Tizde 80'ini
temsil ettiği söylenen
Diyanet'in! Bunun çeşitli
nedenleri var. Azınlığın
temsilcisi Milli Görüşçüler,
Süleymancılar, Nurcular
resmi makamlardan, kiliselerin
de desteği ile rahatça yapı izni
alırken "Ankara'nm etkisindeki
bir dinin temsUcüeri" dedıkleri
Diyanet camilerine hep zorluk
çıkanlıyor. En son örneğini
birkaç yıldır Stuttgart-
Esslingen'de yaşıyoruz. Bu
küçük kentte Milli Görüş ile
çok iyi anlaşan beledıye,
Diyanet camisinin
büyütühnesine çeşitli nedenler
bularak sürekli engel oluyor.
Bu sorunlar Pforzheim ve
Mannheim Diyanet camilerinin
yapımında da yaşanmıştı.
Ahnanya genelinde tüm
camilerimizin başka
bir sorunu da
minareler. Kimi
yerde minareye hiç
izin vermiyorlar,
kimi yerde de ancak
kısacık bir minareyi
kabulleniyorlar.
Günde beş vakit
ezan okunmasma ise
hiç izin verilmiyor. Şu su^alar
Stuttgart'ta geleneksel şarap
bayramı var! Uzun yıllardır
tanıştığım doğubilimci bir Türk
dostla Schiller Alanı'nda
oturmuş, üç kemancınm çaldığı
Viyana müziğini dinliyor.
yörenin güzel şaraplannı
yudumluyorduk. Sohbetimiz
dereden tepedendi. Birden
çanlar çalmaya başladı. Stift
kilisenin tepemizdeki dev
çanlan çok gürültülüydü.
Bir süre susmak zorunda
kaldık. Söylediklerinı
anlamıyordum. Az sonra.
çanlar sustuğunda, konumuz
değişherdi. "Bizimkflere ezan
okutmuyorlar. kendikri gece
gündüz. saat başu kimi yerde
her yanm saatte bir bu çanlan
çahyorlar!" diye bıraz öfkelı
konuştu dostum. "Ülke onlann,
istediklerini yaparlar" diye
karşı çıkmak istedim. "Çan ne
tsa'nın emridir ne de İncil'de
yeri vanbr" diye atıldı dost.
Söyledığine göre çan çahna
geleneği Isa'dan 1200 yû sonra
başlamış. Tarlasında çalışan
STUTTCART
AKVIETARR\D
köylüye dua saatini
anımsatmak ıçm. "Sonra
Katolik ve Ortodokslar
sayesinde daUanıp
budaklanmış" diye heyecanla
de\am ettı; "Azizlerin dogum.
şahadet \ildönümlerini,
mucizelerini anmak; insanlan
düşmana, genelükk Türkkre
karşı duaya çağuınak için de
çalmaya başlanuşlar." Ancak
günümüzde her saat başı, kimi
yerde gece yansı bile
çalınmasını pek anlamıyordum.
"Evinin 20-30 metre ötesinde
bir kilist olan yandı demektir"
diye konuşmasuıı sürdürdü
dostum. "Adamcağız çan sesini
bütün gün çekmek zorundadır.
Ne kadar da\a açarsa açsın, çan
sesinin dayanılmaz olduğunu
binridşi raporian ile kanıdasın,
hiçbir mahkeme ona hak
vermez .\lmanya'da!" Çünkü
çan sesi bir liturya kabul
ediliyormuş. Dayanamadrm:
"Peld, bize niçin günde beş kez
ezan okutmuyorlar?" diye
gülümseyerek sordum. O da
gülümsedi. "Korkuyor
olacaklar! Nobel
ödüDü Naipaul,
İran'dan Malezya'ya
İslam ülkelerini
gezdikten sonra ne
demiş biliyor
musun? 'Islamın
girdiği yerde
Araplaşma
başlar!'..." "Ben yine
de ısrarla sormaya de\am
ettim. "Fakat ezan kilise
çamndan daha dinsel değil
mi?" Açıkladı: "Rhajete göre
ezan istişareler sonucu
beürlenmiş ve peygamberin
onannı almış. Ezanın nıetni
Kuran ayeti
fılan degildir. peygamberin
sözü de değildir. Fakat dinsel
olarak kilise çamndan daha
önemlidir. Arapça olmasma
karşın ezan bir manifestodur._"
Benim kafamı yıllardır
kurcalayan başka bir şey daha
vardı. Fakat Schiller Alanı'nda
şaraplanmızı yudumlar, sıcak
eylül güneşi iliklerimizi
ısıtırken bunu doğubilimci
dosta sorup kafasını daha çok
kanştumak istemedim. Onlann
Türkiye'de liseleri, kültür
enstitüleri, lisan kurslan,
kütüphaneleri varken acaba 2.7
milyon insanımızuı yaşadığı
Ahnanya'da bizler 2200 cami
ve mescidin yani sıra niçin tek
bir Türk kültür enstitüsü, lisesi
ya da üniversitesi açmamışız?
Kiev'de futbol unutuldu, peki ya aşk?
~Tf iev'in ünlü "Turuncu Devrim'*
J y meydanuıda insanlar sonbahar
JL A. güneşinin keyfini çıkanyor.
Altın kaplamalı dev anıtın önünde
fotoğraf çektirenlerden tutun da, birayı
fazla kaçınp uyuyakalanlara kadar
yüzlerce kişi kendi havasında.
Meydamn hemen karşısındaki dev
caddede ise ellerinde orak çekiçli
kırmızı bayraklarla yürüyen bir grup
var. Onlar, hükümetteki "yolsuzhjğu"
protesto ediyorlarmış. Ama hiçbir
taşkınlık yok. Hükümet meydanının
önüne kurulan çadırlarda AB karşıtı
eylemler dikkat çekiyor. Dinyeper'e
bakan ağaçlarla kaplı parklardaysa,
100-150 dolar smınndaki emekli maaşı
ile geçinmeye çalışan yaşlılar vakit
dolduruyor. Belki paralan yok, ama
oksijen dolu havayı solumak, birasını
yudumlamak. sigarasını tüttürmek ke\if
onlar için. Sözün özü, Kiev, sıradan bir
gün yaşıyor. Sokak kafelennin
bulunduğu eski meydan diye bılinen
alan ise fazlaca sessız. Daha
15 gün önce Istanbul'dan,
Ankara'dan, Izmir'den
Ukranya-Türkiye maçı için
Kiev'e gelen yüzlerce futbol
tutkununun istilasına uğrayan
ve cıvıl cıvıl saatler yaşayan
eski meydan şimdi
güvercinlere kahnış. Ne ^ ~ ^ —
Italyan usulü "espresso" içen
var, ne garson kıza "çay"' sıparişı \eren.
Hatta, bir zamanlar önünde uzun
kuyruklar oluşan McDonald's bile sinek
avlıyor Meydanın hemen arkasında
KİEV
ARİF KIZILYALIN
bulunan Corona Restaurant'ta oturan
Olga ise garsonun getirdiği "borç"
çorbasmı içerken, dalıp gidiyor 2 hafta
öncesine. Karayağız Zeki'yi anunsıyor.
Kendisine yan Rusça, yan lngilizce,
yan Türkçe ilan-ı aşk eden
Diyarbakırlı arkadaşıyla
yaşadığı rüya gibi 2 günü
anımsıyor. Yedikleri yemek, el
ele yürüdükleri Dinyeper
kıyısındaki ağaçlı yol, gecenin
bir vakti çılguılar gibi dans
ettikleri Arena City'deki disko
— — — gözünün önünden film şeridi
gibi akıyor. Kaşığı çorba
kâsesinin dibine değip çmladığında ise
gözünden birkaç damla yaş iniyor
Olga'nrn. Sonra birden gülüyor. Türk
arkadaşının kendisine ulaşmak için
Ohmpiyat Stadı'nda açtığı dev pankart
canlanıyor gözünde. "OLGA CaB me
Z«kiM TeL Number 0 532 " yazılı
beyaz çarşafın, belki de yaşantısındaki
en anlamlı mesaj olduğunu düşünüyor.
İşte o an, fırtına kopuyor genç
Ukraynalı kızın yüreğinde. Garsonun
getirdiği 45 Gra\Tiı'lik hesabı
(8 dolar) ödedikten sonra kalkıp
kendisini ilk telefon kulübesine atıyor
ve numarayı çe\iriyor... "Alo,I'ın
OlgaT Sonra mı, sonrasını bilemiyoruz.
Belki çat pat anlaştılar, belki Zeki
Kiev'in, belki Olga Diyarbakır'rn
yolunu tuttu. Ama, 15 gün önce,
nereden baksanız 2 bin TürkTe, bir o
kadar Ukraynalı arasında kurulan
"sıcak" dostluklar sanınz uzun süre
unutulmayacak.