18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25EYLUL2005PAZAR 10 P A Z A R Y4ZTLARI dishabışcumhuriyet.com.tr OrhanPamuk, Nobel'e kızaklakayıyor~T\ u yılın Nobel ötdüllerinin r£ açıklanmasına 3 Ekim'de M-J başlanılacak vc 10 Ekim'e Ladar. edebiyat daşındaki bütün (kiüUerin sahipleri du~yurulmuş olacak. Nobel Edebiyat Ödülü ise bir giin önce Isveç Akademisi tarafindan bildirilecek. Isveç'in -en büyük iki yayınevi, Bonniers v e Norstedts kitap seçıminde çok isabetli kararlar almalanyla tamnır ve- bu nedenle NTobel'lı yazarlardan "birçoğunu, aenüz ödülü kazanmadan önce yayımlamayı başanr, çoğukezde aynı yıl. Norstedts, yeni yayın yüına Orhan Pamuk'un " K a r " ı ile girdi. Bu romanın yayımlanıdığı tarih 2002 olduğu için akla ilk grelen soru, yazann daha önce başka romanlannı da yayımlamış olan Norstedts'üı neden 3 yıl beklediğidir. Doğru, Pamuk'un herhangı bir romanını okumak için 1 yıl ve adamakılh sabır gerektiği düşünülürse çevirisinin (Ingilizceden) 3 yıl almasına şaşmnamak gerekir. "Kar", îsveç'in bütün büyük gazetelerinin kültür sayfalannda uzun yazılarla tanıtıldı. Isterseniz, Stockholm'ün 4 büyük günlük gazetesinin uygun bulduğu başlıklara bir göz atalım: "Vahşi Doğu" (Expressen), "Pamuk'un Beyaz Kitabında Türkiye Karanyor" (Dagens Nyheter), "Adam Müzigin Tam Ortasında Ateş Açıyor" (Aftonbladet) ve "Pamuklpleri Düğumlüyor'* (Svenska Dagbladet). Bu arada, Göteborg'un en büyük gazetesi Göteborg-Posten'deki şu dehşetengiz başlığı da unutmayahm "Aşk, Politikanın ve Dinin ElindeRehine". Bağımsız muhafazakâr Svenska Dagbladet'tekı yazı dışında diğer hepsinde romana Ermeni olayı açısından bakılıyor. Bu yazılar, değişen dozlarda Türkiye'ye ve orduya zılgıtla başlıyor. Birer tutam tattırayım isterseniz: "AB adayı ülke Türkiye'de çenesini tutacak akla sahip olmayan berkes yargı önüne çıkanlabüir, fanatik Islamcüar STOCKHOLM GÜRHANUÇKAN tarafindan havaya uçurulabilir veya laik askeri barakalarda işkenceden geçirilebinr" (Exp). "Orhan Pamuk'un suçu -herkesin bildiği şeyi açıkça dile getirmesi- kendi gazeteciliğine pek hayran olan Türk medyası için bardağı taşıran son damla oldu. Pamuk'a 'Yahudi' ve 'haın' denilnıesini medya başlattT (DN). "Pamuk'un sanrlannda her şey gözüktüğü gibi olmayabiliyor. Bunun, estetik bir değerlendirmeden mi ya da pek de tehlikesiz olmayan Türkiye'de yaşamanm yarattığı temkinliMkten mi kaynaklandıgı belli olmuyor" (AB). "Pamuk, ifade özgürlüğü kahramamdır" (GP). Orhan Pamuk, İs\eç"in yabancısı değil. En son bir konferansa katılmak için Güney İsveç'teki küçük bir yerleşim yerine gelmişti. Bir geceliğine Stockholm'e uğraması bile basında haber oldu. Kısa bir süre sonra da Göteborg'daki kitap fuarına katılacak. Yazann her gelişinde, tsveç'te o sırada yeni yayımlanan kitabı kadar, siyasi sözleri de haber olur. Bir defasında, sözü sürekli olarak "Kemalistiere" getirmiş ve onlann "halkı bir gecede Bach'ı sevmeye zorladıguu" söylemişti. Insanlanmıza kendi tarihlerini unutturmak için yazı devrimi yapıldığuu söylemekten de geri kalmamışh. Bu tür şeyleri duymaktan pek hoşlanan Isveçli okurlan arasında bir kişi çıkıp da "Mustafa Kemal ve onun devrimleri olmasaydı bugün Türkiye Cumhuriyeti olur muydu" diye sormamıştı. Kendisi. artık konu değiştirdi belli ki. Ama bu konu da özelükle şu sıralar pek gündemde (3 Ekim öncesi) ve aynca, nedense tam Ermenilerin en etkin olduklan döneme rasthyor. Neyse, Nobel"e az kaldı. "Türkiye'ııin Nobel'e aday tek yazan", bu ödülle de taltif edildikten sonra, artık kullanacak yeni konular bulma gereğini duymaz herhalde... Rasgele. Çin, Hıristiyan olur mu? O lur... Valla böyle giderse olur. Çin'de rrnisyonerlik faaliyetleri; breh breh!.. 2 yıl kadar önce kenrLn tam göbeğindeki bir kafede yapılan misyonerlik faaliyetirni izlemek üzere kalkıp gitmiştüın... Hiç dikkatinizi çekti mi? B u misyonerler ya da dirmi fazlasıyla büyütenlerde bir şapşal surat olur. Sinsi propaganda yapacak ya; haliyle doğalda olamaz, hareJcetler aptallaşır ve insanın karşısında tam bir aptal şapşal tipi zuhur eyler. Bunlar da böyleydi. Aptal şapşallar takımı toplamış fakir Çinlileri, çalgılı çulgmılu bir sabah ayini yaptınyorlar. Haliyle memleketimizdeki misyonerlik ve bunlann faaliyetlcrinden ötürü yeterince donamma fazlasıylahaiziz. Biz~e koymaz!.. Ama buradaki yani Cin'deki açık büyük. Çinliler ne olup bittiğinin pek farkında değiller... Hınzır gazeteci edasıyla bu işi yakından takip etme misyonunu üstLendim. Burnumun dibinde Çin Halk Üniversitesi var. Batı'ya balıklama dalmak isteyen Çinli gençler her cuma akşamı üniversitenin içindekd bir meydanda toplanıp Lngilizce pratik yapıyorlar. Ben bu genç kalabahğı görünce dxımura uğramış bir biçimde ilk 10 dakika "Ne oluyos*, ayaklanma mi ne?" bile demiştim. Bir ayaklanma olasıhğını düşünmüş olduğuma göre demek ki Çin'i hâlâ tanıdığımı iddia etmemeliyim; gençler "Doğulu" değiller, "Baöhlar'' ve ispatı da ha^ır, şakrr şakır tngjhzce konuşuyorlar. Bu ortamı ilk gördüğümde ve ne olduğunu anladığımda kelime rıin tam anlamıyla "igrenmiştim''.-. Bir sürü Çinli kendL arasında lngilizce bir şeyler konuşuyor. Bu muydu benim kafamdaki Çin! Ama zamanla insan her şeye alışıyor. Bir cuima akşamı gezmemi bu meydajna doğru yaptım. Bir sürü veletin, onlara göre Batıh görünürolü olduğumdan ötürü lngilizce "merhaba, nereMniz'" şeklindeki sorularına kıçı kınk Çincemle, "Benim tngüizcem kötü, sen gh Anglosakson bul" diye savuşturuyorken bir küçük masa dikkatiıni celbetti. Yaklaşıp ne yaptıkl.annı sordum. Tipleri Asyalı ama Ingilizceleri mükenımel! Yanümıyorum; ASC bunlar *American Borned Chinese", yani ABD doğumlu Çinliler. Tipime bakıp bana pekbilgi vermediler. Soruşturdum, ucuza Ingilizce ders vereceklermiş. Tipleri öğretmen tipi değil ama Çin'de açık çok; bunlardan biri de Çin'deki îngilizce açığı. Anadilin tngilizceyse Çin'de krallar gibi yaşamaman iç in neden yok. Bu genç ABC'ler de bunu kullanıyor işte; Çinli yaşıtlanna lngilizce ders verecekler. Pekin'deki bir üniversitede dersük kıralamışlaı. Ucuza kayıtlar yapıldı ve 100ün üzerinde genç bu kcurslara katıldı. Kurs sonrası bırkaçıyla konuştum, hiçbir ş^y öğrenememişler... ^u ABC'lerin ne nnal olduklan PEKİN LEVENTULUÇER ders adı altındaki misyonerlik faaliyetleriyle kendini gösterdi. Derslerde laf ha bire Incile', Allah'a, Hıristiyanhğa geliyormuş. Çabalannuı meyvesini almak için derslerin son hafta sonunu beklediler. Gençleri cumartesi pikniğe, pazar günü de derme çatma bir kihseye götürdüler. Ben de sızdım bu iki gün aralanna, Türk olduğumu da söyleyince hiç hazzetmedi benden haspamlar. Sabah kiliseye kalabalık bir öğrenci grubuyla gittik; içeride höttörö zöttörö, biliyorsunuz işte! Çıktık ki aman o da ne; dışanda kılise önünde accayip bir kuyruk, onlar da kiliseye girecekler. Bu kuyruktan başka 2 grup daha alacaklarmış. 3'ü öğleden önce l'i öğleden sonra! Pekin'deki misyonerlik faaliyetlerinin gelrniş olduğu nokta budur!.. Hiç yeri degildi, ama dayanamadım ve konuştum; Dışişleri Bakanlığı'ndan yetkililer beni bir yemeğe davet etmişlerdı. "Yeri ve zamanı değil, ama anlatmazsam olmayacak" diye lafa gınp her şeyi anlattım. Bana, "Müslüman, laik, ülkesini ve Çin'i seven, ülkesinde misyonerlik faaüyetlerini iyi bikn" başka bir insanın ohııayacağını ve bunlan benden başka kimsenin anlatamayacağını söyleyip teşekkür ettiler. Bakanlık yetkililerine söylediklerimin hemen kendisini göstereceğini zannetmiyorum ama ağustosta iki ayn eyalette ABD'li misyonerlerin tutuklandıklan yabancı basuıa yansıdı. Bu tutuklamalar, Pekin'dekilere ve diğer büyük kentlerdekine bir mesaj niteliğinde midir bilemiyorum... Dedim ya Çin'de açık çok; bir açık da Çinlilerin bizdeki gibi bir dine sahip olmaması. ABD çocuklan ve türevleri Çin'deki bu açığı iyi yakalamış durumdalar... Afyondan uzak kaknalan iyi gibi görünse de Çinliler artık pencereleri açtılar ve içeriye haliyle börtü böcekler giriyor. îyi ama bu börtü böcek değil ki; "kanser". Adamı yer bitirir alimallah... Buraya ilk geldiğimde Çinliler ya da yabancılar bana, "Müslüman mısm?" diye sorduklarında soruyu olumsuzluyordum. Şimdiyse artık "Eviet, Müslümanım, ama bakm, ülkem laiktir" deyip uzun bir düı ve memleket bügısine giriyorum. ÇinhTer için Müslüman ounak ya da başka bir şey olmanın yüklediği anlam bizdeki gibi değil. Onlar bilse bilse Taoculuğu ya da Budacılığı vs. bihyorlar. sanıyorlar ki diğer inanışlar da aynı. Heyhat!.. Valla, biz' biz olalım dinimizin kıymetini bilelim. Eğitimde ilkokulu geçememiş (kişi başuıa 3.4 yıl!) bir ülkenin \atandaslan olarak kalkıp "din kalksm" demek (üniversiteyi bitirmiş bir ülkede afyon da olmaz) cehalet ve hiç gelişmemiş, ama gelıştiği zannedilen bilgi körlüğünden başka, laf yerindeyse bir ABD çocukluğudur! leventulucer a homıaiLcom Çanlar kimin için çalıyor? RİTA SEVENLERİ AYTRDI -11 yaşmdaki Christopher Thomas, belki de Rha kasırgasınm en çok üzdüğü idşOerden biri oldu. Christopher, başka bazı arkadaşlan gibi ev ha\"vanı da kabul eden otdkre değü. toplu bir sığuıağa gkmek üzere Lake Charles'taki evinden a> nlmak zorundaydı. Ve bunun basit bir anlamı \ardı: Kö- peği Hartey'i geride bırakmak. Küçük çocuk, uzun süre ağladıktan sonra Harley'e veda etti. (Fotoğraf. AP) Rita 'nın şiddeti azaldı Dış Haberler Servisi - ABDyi vuran Rıta kasır- gasının şiddetinin iyice hafiflediği ve Rita'nın ka- sırga sınıfvndan çıktığı bildirildi. Günlerdir bek- lenen Rita, dün sabah erken saatlerde Amerikan kı- yılannı vurmaya başladı. ABD Ulusal Kasırga Merkezi, Rita'nın kasırga sınıfından çıkarak, saatte en çok 105 kilometre hızla esen rüzgârlan taşıyan "tropik firüna'' dü- zeyine indiğini açıkladı. Buna karşın önümüzde- ki günlerde yine de şiddetli yağışlar bekleniyor. Te- xas Valisi Rick Perry, kasırga nedeniyle evlerini terk eden yaklaşık 2.8 milyon kişiye henüz evleri- ne dönmemeleri çağnsında bulundu. Tarihınde 1900 kasırganın 12 bın insanın ölümü- ne neden olduğu Teksas'ta dün 2 yangın çıktı. Çı- kan yangınlarda bir apartman ve tarihi bir bina alevler içinde kaldı. Kasırga>ı cıddiye almayıp sörf yapan bir genç de gözaltına alındı. Milyonlarca kişinin terk ettiği Teksas kentleri ha- yalet şehir görüntüsüne bürünürken Houstonve ci- varında 675 bın kişi elektriksız kaldı. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdul- latı GüTün, Türkiye'nin Houston Başkonsolosu AtiDaUzer"i telefonla arayarak Rita'dan etkilenen Türk vatandaşlan ve başkonsolosluk personeh hak- kında bilgi aldığı belirtıldi. A lmanya'da tam 2200 / l cami ve mescit var. AA~ Yetmişli yıllann başında sayılan oruzu geçmezdi. Bu 2200 caminin sadece üçte biri, Anayasayı Koruma Örgütü'nün verilerine göre ülkedeki Türk Müslümanlannın >Tizde 80'ini temsil ettiği söylenen Diyanet'in! Bunun çeşitli nedenleri var. Azınlığın temsilcisi Milli Görüşçüler, Süleymancılar, Nurcular resmi makamlardan, kiliselerin de desteği ile rahatça yapı izni alırken "Ankara'nm etkisindeki bir dinin temsUcüeri" dedıkleri Diyanet camilerine hep zorluk çıkanlıyor. En son örneğini birkaç yıldır Stuttgart- Esslingen'de yaşıyoruz. Bu küçük kentte Milli Görüş ile çok iyi anlaşan beledıye, Diyanet camisinin büyütühnesine çeşitli nedenler bularak sürekli engel oluyor. Bu sorunlar Pforzheim ve Mannheim Diyanet camilerinin yapımında da yaşanmıştı. Ahnanya genelinde tüm camilerimizin başka bir sorunu da minareler. Kimi yerde minareye hiç izin vermiyorlar, kimi yerde de ancak kısacık bir minareyi kabulleniyorlar. Günde beş vakit ezan okunmasma ise hiç izin verilmiyor. Şu su^alar Stuttgart'ta geleneksel şarap bayramı var! Uzun yıllardır tanıştığım doğubilimci bir Türk dostla Schiller Alanı'nda oturmuş, üç kemancınm çaldığı Viyana müziğini dinliyor. yörenin güzel şaraplannı yudumluyorduk. Sohbetimiz dereden tepedendi. Birden çanlar çalmaya başladı. Stift kilisenin tepemizdeki dev çanlan çok gürültülüydü. Bir süre susmak zorunda kaldık. Söylediklerinı anlamıyordum. Az sonra. çanlar sustuğunda, konumuz değişherdi. "Bizimkflere ezan okutmuyorlar. kendikri gece gündüz. saat başu kimi yerde her yanm saatte bir bu çanlan çahyorlar!" diye bıraz öfkelı konuştu dostum. "Ülke onlann, istediklerini yaparlar" diye karşı çıkmak istedim. "Çan ne tsa'nın emridir ne de İncil'de yeri vanbr" diye atıldı dost. Söyledığine göre çan çahna geleneği Isa'dan 1200 yû sonra başlamış. Tarlasında çalışan STUTTCART AKVIETARR\D köylüye dua saatini anımsatmak ıçm. "Sonra Katolik ve Ortodokslar sayesinde daUanıp budaklanmış" diye heyecanla de\am ettı; "Azizlerin dogum. şahadet \ildönümlerini, mucizelerini anmak; insanlan düşmana, genelükk Türkkre karşı duaya çağuınak için de çalmaya başlanuşlar." Ancak günümüzde her saat başı, kimi yerde gece yansı bile çalınmasını pek anlamıyordum. "Evinin 20-30 metre ötesinde bir kilist olan yandı demektir" diye konuşmasuıı sürdürdü dostum. "Adamcağız çan sesini bütün gün çekmek zorundadır. Ne kadar da\a açarsa açsın, çan sesinin dayanılmaz olduğunu binridşi raporian ile kanıdasın, hiçbir mahkeme ona hak vermez .\lmanya'da!" Çünkü çan sesi bir liturya kabul ediliyormuş. Dayanamadrm: "Peld, bize niçin günde beş kez ezan okutmuyorlar?" diye gülümseyerek sordum. O da gülümsedi. "Korkuyor olacaklar! Nobel ödüDü Naipaul, İran'dan Malezya'ya İslam ülkelerini gezdikten sonra ne demiş biliyor musun? 'Islamın girdiği yerde Araplaşma başlar!'..." "Ben yine de ısrarla sormaya de\am ettim. "Fakat ezan kilise çamndan daha dinsel değil mi?" Açıkladı: "Rhajete göre ezan istişareler sonucu beürlenmiş ve peygamberin onannı almış. Ezanın nıetni Kuran ayeti fılan degildir. peygamberin sözü de değildir. Fakat dinsel olarak kilise çamndan daha önemlidir. Arapça olmasma karşın ezan bir manifestodur._" Benim kafamı yıllardır kurcalayan başka bir şey daha vardı. Fakat Schiller Alanı'nda şaraplanmızı yudumlar, sıcak eylül güneşi iliklerimizi ısıtırken bunu doğubilimci dosta sorup kafasını daha çok kanştumak istemedim. Onlann Türkiye'de liseleri, kültür enstitüleri, lisan kurslan, kütüphaneleri varken acaba 2.7 milyon insanımızuı yaşadığı Ahnanya'da bizler 2200 cami ve mescidin yani sıra niçin tek bir Türk kültür enstitüsü, lisesi ya da üniversitesi açmamışız? Kiev'de futbol unutuldu, peki ya aşk? ~Tf iev'in ünlü "Turuncu Devrim'* J y meydanuıda insanlar sonbahar JL A. güneşinin keyfini çıkanyor. Altın kaplamalı dev anıtın önünde fotoğraf çektirenlerden tutun da, birayı fazla kaçınp uyuyakalanlara kadar yüzlerce kişi kendi havasında. Meydamn hemen karşısındaki dev caddede ise ellerinde orak çekiçli kırmızı bayraklarla yürüyen bir grup var. Onlar, hükümetteki "yolsuzhjğu" protesto ediyorlarmış. Ama hiçbir taşkınlık yok. Hükümet meydanının önüne kurulan çadırlarda AB karşıtı eylemler dikkat çekiyor. Dinyeper'e bakan ağaçlarla kaplı parklardaysa, 100-150 dolar smınndaki emekli maaşı ile geçinmeye çalışan yaşlılar vakit dolduruyor. Belki paralan yok, ama oksijen dolu havayı solumak, birasını yudumlamak. sigarasını tüttürmek ke\if onlar için. Sözün özü, Kiev, sıradan bir gün yaşıyor. Sokak kafelennin bulunduğu eski meydan diye bılinen alan ise fazlaca sessız. Daha 15 gün önce Istanbul'dan, Ankara'dan, Izmir'den Ukranya-Türkiye maçı için Kiev'e gelen yüzlerce futbol tutkununun istilasına uğrayan ve cıvıl cıvıl saatler yaşayan eski meydan şimdi güvercinlere kahnış. Ne ^ ~ ^ — Italyan usulü "espresso" içen var, ne garson kıza "çay"' sıparişı \eren. Hatta, bir zamanlar önünde uzun kuyruklar oluşan McDonald's bile sinek avlıyor Meydanın hemen arkasında KİEV ARİF KIZILYALIN bulunan Corona Restaurant'ta oturan Olga ise garsonun getirdiği "borç" çorbasmı içerken, dalıp gidiyor 2 hafta öncesine. Karayağız Zeki'yi anunsıyor. Kendisine yan Rusça, yan lngilizce, yan Türkçe ilan-ı aşk eden Diyarbakırlı arkadaşıyla yaşadığı rüya gibi 2 günü anımsıyor. Yedikleri yemek, el ele yürüdükleri Dinyeper kıyısındaki ağaçlı yol, gecenin bir vakti çılguılar gibi dans ettikleri Arena City'deki disko — — — gözünün önünden film şeridi gibi akıyor. Kaşığı çorba kâsesinin dibine değip çmladığında ise gözünden birkaç damla yaş iniyor Olga'nrn. Sonra birden gülüyor. Türk arkadaşının kendisine ulaşmak için Ohmpiyat Stadı'nda açtığı dev pankart canlanıyor gözünde. "OLGA CaB me Z«kiM TeL Number 0 532 " yazılı beyaz çarşafın, belki de yaşantısındaki en anlamlı mesaj olduğunu düşünüyor. İşte o an, fırtına kopuyor genç Ukraynalı kızın yüreğinde. Garsonun getirdiği 45 Gra\Tiı'lik hesabı (8 dolar) ödedikten sonra kalkıp kendisini ilk telefon kulübesine atıyor ve numarayı çe\iriyor... "Alo,I'ın OlgaT Sonra mı, sonrasını bilemiyoruz. Belki çat pat anlaştılar, belki Zeki Kiev'in, belki Olga Diyarbakır'rn yolunu tuttu. Ama, 15 gün önce, nereden baksanız 2 bin TürkTe, bir o kadar Ukraynalı arasında kurulan "sıcak" dostluklar sanınz uzun süre unutulmayacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle