Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12HA2/RAN2005PA2
10 P A Z A R YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
Hoşçakal Sevgili Deli Mehmet..GalatasaraıyİJ sınıfdaşlann sana niçin
bilmem -l>ilsem de söylemem, zira
anJatması onlara düşer- "Koyun"
lakabını taJonışlar, ama ben seni
tarudığım .zaman çoktan
arkadaşlaronın "Deli Mehmefiydin.
Öyle ya, ti yatroya gidemeyenlere
tiyatro görürmüştün. Tıyatronun
"fsini bilemevenlere, işçiye
köylüye tiyatro yapıyordun...
"Devrim İçin Hareket Tiyatrosu"na
"Sokak Tryatrosu". -ki o zamanlar
şaka maka 33 tiyatro varmış
îstanbul 'da_- dıye burun kıvıranlar
Türkıye'nun en yaratıcı tiyatro
zekâsının çrarpıcı ilk sahnelemelerini
kaçırdıkJannın farkuıda bıle
değillerdi. Sonra yollannızın
aynlacağı fc>azı dostlarınla, 68
rüzgârlann>da pupa yelken açmış
tekne misali tersane önlerinde, grev
çadırlannda, fabrika çıkışlannda
oyunlar oynarken tanıdım seni. Yıl
1969, 70, 7 1... Ahbeyköy'de.
Yenikapfda; sonra Ankara'da ODTÜ
Miman Arnfilerinde De\Tİmci
Sanat'ın. Ajit-Prop Tiyatro'nun
sesiydin, bayrağıydın. Meğersem
Türk tiyatrosunun yeryüzündekı
abartmasız en büyük temsilcisi. en
önemli tiyatro yönetmeni. rejisörü
olacakmışsın... Yıl 1976, aylardan
temmuz. yer Avignon; dünya
tiyatrosunun Kâbe si, kalbi Papalar
Sarayı'nın Şeref Avlusu'nda oyunlar
sahneleyen ilk ve tek Türk tiyafrocu
oldun. Le Monde gazetesinin birinci
sayfasından gelen övgüleri biz
buralardaki "hüsnüniyedüer"(!)
senin şahsında Türkiye'ye mal
etmeye çalıştık. O, seni bulsa bir
kaşık suda boğacak nankörler dıyan
Türkiye'ye... 1976'dagelipde
Türkiye"de Nâzun Hikmefin
"Sevdan Bulut" veya Bertolt
Brecht'in "Bencil Hesaplann Buzlu
Sulannda"yı sahneye koymaya
kalkışsaydın acaba seni nerede
ağırlarlardı? Sultanahmet
Cezaevi yle. Bakırköy Akıl
Hastanesi arasında tercih bile
sunabilirlerdi... Yıllarhızlandı... Sen
her geçtiğin yerde iz bıraktın, takdir
topladın. Paris, Marsirya, Karayipler
Martinik Adası, Kuzey Afhka
Tunus-Kartaca... Senin beyninde,
elinde, dılinde yalnızca Brecht,
Cesaire, Fo, GogoL Hemingway,
Mayakovski, Moli'ere, Rabelak,
Shakespearevb. yeniden doğmakla
PARİS
UĞURHÜKÜM
kalmadı. A. Behramoğlu, G. ErkaL
N. Hiknıet, A. Nesin, Y. Kemal ve de
Karagöz. meddah. orta oyunu daha
evrenselleşti, daha bir tanındı. 30 yıl
sonra sözüm ona "modern
Müslüman muhafazakâr" sıfatlı,
pek "BberaT destekli bugünkü
rejimin yan resmi organlarırun bazı
örümcek ağlı köşeleri seni mizahla
taşlayacak zekâya, bilgiyle
eleştirecek yeteneğe sahip
olamadıklanndan çamur atıp
"şeytaıüarr taşladılar. Hıristiyanlık
propagandası yapıyorsun diye seni
mollalanna ihbar ettiler. Bebelerinin
düğünlerine senin sahne
masraflannın 10 mislini harcayan
kravath mollalanna şikâyet ettiler.
Acaba milyon mislini verseler, senin
dünya kültürüne, tiyatrosuna
Türkiye adma, Türklük adına
kattığının milimıni becerebilirler
miydi? Yıl yanjlmıyorsam 1976. Yer
muhtemelen Pansin ünlü St. Michel
Meydanı'na bakan o eşsiz binadaki
Türk Öğrenci Derneği. 20-30 kişilik
bir kalabalık "Türkjye'ye katkıyı"
tartışıyor. Bir yanda Maocu
nitelenen grup, yazıp çizmenin.
yayın organı çıkarmanın önemini
vurguluyor; öte yanda daha
kalabalık revizyonist topluluk
Fransa'daki işçı sınıfıyla işbirliği
içinde enternasyonalist anlayışta
mücadelenin erdemlerinden dem
vuruyor. "Çok laf hiç iş" tespitinin
hiddetiyle kalkıp, "...Yahu be
adanüar şu kadar kişiyiz, ortaklaşa
hiçbir şey yapamayacak mıyu?" Onu
hıç tanımıyormuşum gibi davTanıp,
"Buraiarda ne idüğü belirsiz Deli
Mehmet drve bir adam var, tek
başuıa topunuzdan kat be kat fazla iş
yapıyor-." gibilerden konuşmuşum.
Birileri Mehmet'e, "Uğur sana ne
idüğü belirsiz, dedi" diye hemen
yetiştirmiş. Ertesi gün Mehmet.
"llan oglan, sen benim haklamda ne
demişsin? Sen idük ne demek bilir
misinJ" dıye aradı. Ufak bir Türkçe
dersinden sonra, "Tüm iyi nijetünle
senin Türkiye için neler başardığuıı
anlatmağa çauştım"" deyince bastı
kahkahayı: "OğJıım, bize oralardan
bu işlere reşekkur gelmesi için 77
nesil geçmesi gerefdr." Ne kadar
hakiıymışsın... Bu satırlann
yazıldığı dakikalarda Türk bakandan
ses seda çıkmamıştı. "Ben
demiştim" diyen muzip güzel
yüzünü görür gibi oluyorum. Fransız
Kültür Bakanı Renaud Donnedieu de
Vabres ise Mehmet'in ardından
şöyle konuşuyordu: T ü m
kültürierin insanı, büyük özgüriük
mucidi l lusoy, geleceğe izini
bıraknıış bir sanatçıdın- Yainızca
şörierini ilk kez sahnelediği büyük
Türk şair Nâzun Hiknıet degil, onun
kendine özgü stil ve özgüriükle ele
aJdıgj bütün yazariara artık
alışılagelmiş kabplaria bakamayız.^
Ömür boyu "dışüıda kalmadjğm
aydınhk bir dünya kavganda" adeta
vasiyet gibi önümüzdeki aylarda
Fransızca ve Türkçe sahnelecek
Erasmus'un "Delüİğe Övgü*>
sünü
planlıyordun. Deli Mehmetler
olmasa şu dünya nasıl değişirdi
acaba?
ugur.hukumfa paris.com
Tabular ve hariçten
gazel okuma üzerine
Isveç basınında son zamanlarda sık yer
alan bir ınanç var: Türkiye "de Ermeni
konusunun tabu olduğu. Kısa bir süre
önce Kürtlearle ilgili konular hakkında da
aynı şeyı ya^ıyorlardı. Biz yurt dışmdaki
muhabirler, biraz da basmımızın üvey
evlatlan gib>iyizdir. Bazılan, konforlu
gazetecilik yaptığımızdan emindirler,
bazılan da hıata bulmaya bayıhrlar. Hiç
kuşkusuz, başımızın üzerinde sürekli
olarak Iskermder'in kılıcını hissederiz:
Memleketle ilgili bir şey yazdığımız
anda gelecek ilk tepkınin "Hariçten
gazel okuyor" olacağı ve bunu "Sen gel
de bizim bu ülkede her gün nelerie
uğraştıgımra gör"ün izleyeceğidir.
Isveç'te gereğınden çok uzun bir süredir
oturmakta olan biri olarak, burada diğer
bütün yabamnlarla aynı kaba
sokuknak son derece bıkkınhk
veren bir gerçek. Ama bir
konuda gerç ekten de aynı
kaptayız: ÜLkede tartışılmakta
olan güncel bir konu hakkında
birgazeteye okurmektubu
gönderirsek, görüşümüze gelen
ilk tepki, "Işâne gelmiyorsa.
memleketine dön!" olur.
Görüşümüzün ne olduğu, haklı olup
olmadığımız geri planda kalır. Isveç'in 9
milyonu yeni bulan nüfusunun 1
milyondan fazlasını, yabancı kökenli
kişiler oluşturur. Yani, benim burada
doğan çoeukJanm da benden ve
annelerinden dolayı bir bakıma yabancı
kabul edilirler. Stockholm'ün Kızılay'ı,
Taksim'i. Konak'ı denilebilecek olan
Sergel Meydanı'na bir gidin,
gördüğÜDİiz rnanzara sizi şaşkınlığa
düşürür. Dünyanın birçok köşesinden
ipini koparan hırsız-uğursuz orada
toplanmıjtır. Sanki at hırsızlannın
Birleşmiş Milletler'i orasıdır! Metro
girişinde ılaç alışverişi yapanlar,
birbirleriyle itişen. dövüşen üısanJann
tekmili yabancıdır. tam anlamıyla. Şimdı
ben bu paragrafı bir tsveç gazetesinde
yaztnış olsaydım, derhal yabancı
düşmanlığıyla ve hatta ırkçılıkJa
suçlarurdnn. Oysa daha önceki gün,
metroda \ürüyen merdi\ende önümdeki
basamaktı duran yaşh bir hanım aşağı
varınca olduğu yerde tıp oynar gibi
STOCKHOLM
GLfRHAN UÇKAN
kalınca, ona çarpmamak için canım
çıkmıştı. Ama bana, "Pisyabancı,
geldiğin yere dön!" dıye bagırmayı ihmal
etmemışti. Yani, yabancı düşmanlığı ile
pis yabancılık arasındaki mesafe hıç de
o kadar uzun değil. Isveç'te bir başka
tabu, Israil'ın resmı politıkasının
eleştirilmesıdir. Maazallah! Derhal
"Yahudi düşmanı" diye damgayı
vururlar adama. Israil hükümeti, 50'den
fazla BM karannı dinlemezken de\letler
hukukunda ihlal edilmedik madde
bırakmazken, işgal ettiği toprakiarda
utanç duvarlan kurarken, duyulur
duyulmaz bir sesle mınldanan Isveçli
politikacılar, dığer bazı ülkeler
konusunda aslan kesılırler. Isveç'in, en
çok silah ve askeri malzemeler aldığı
ülkeler arasında Israil'in,
ABD ve Norveç'ten sonra
üçüncü sırada yer aldığını
kaç kişı bılır? Ya da 2000-
2004 yıllan arasında bu
ülkeden 146 milyon Kron
(28 milyon YTL) rutannda
silah ve asken malzeme
ithal ettiğirü... Ben de
bilmıyordum ama
hükümetin Tel Avivide bir asken ataşe
atamaya karar vermesinden sonra konu
gündeme geldi de o zaman öğrendim.
Olof Pahne, yattığı yerde dönüyordur
herhalde. Isveç'te bir başka aşılmaz
duvar da desteksiz atan köşe yazarlarına
yanıt verdıgıniz zaman karşınıza çıkar.
Özellikle Ermeni konusunda ve
Aterürk'le ilgili yersiz ve düpedüz
mesnetsiz iddialara yanıt yazısı
gönderirseniz ya havanızı alırsınız ya da
öyle budayarak yayunlarlar ki, kendi
yazınızı kendiniz tanımazsınız. Hele
hele son birkaç yıldır her gazeteye bir
adet lazım gibilerden ortalıkta bitıveren
Kürt kalemşorlardan biriyse yanıt
verdiğiniz, zahmet ettiğinizle kalırsınız.
Atarürkçü Düşünce Derneği'nin Isveç'te
de açılması ve bir grup aydınımızın bir
tepkı grubu oluşfurmasıyla haksız
suçlamalara yanıt verme girişimleri daha
örgütlü ve düzenli hale geldi ama
kapılan tutanlar hep aynı kişiler. Laf
aramızda. bizim iş de çekilir gibi değil
ama hani bir kere kanımıza girmiş...
L « ^ . « . / < y / . ^w~*ls*K M » ^ ^ ^ ^ . ^ ^ İspanya'da"daJıainsaniveyaşanıIabihT'1
kent-
ısponya da çıplakprotesto S^^ ^^^t,^^^ bkikiete bi-
nerek gösteri yaptdar. Başkent >Iadrid'ûı yani
sıra Zaragoza, Pampeluna, Barcelona ve Huesca'da da yapılan gösteri, "Trafige karşı çıplakiık! Bu kent be-
nimdir!" slogamyia düzenkndi. ÇevTecigirişimden yapılan açıkJamada, "Sakinlerinin çe\Telerineyatınm yap-
tıklan. rraflği azaltıhnış ve \a\alara önem >erilen. bisiklet gibi az kirieten ve daha etkili taşıma olanaklan su-
nan bir kent modeli önerijoruz" denildi. (Fotoğraf: AP)
'Sınıf atlama
9
üzerine çeşitlemelerYıllır öncc yanında çalıştığım Altan
ağabeyi (Öymen;, bir konferans için
geldiği Loıdra'da ziyarete giderken
tedugindin bırhayli. Tedirginliğım,
aradan burca yıl geçmesine karşın,
Altan ağabeyin, Milliyet'in yayın
damşmanı olduğu 1983'tekendisiyle
yapıian bir söyleşide belirlediği
tesprtin mıhataplanndan biri miyim
diye düşürmemden kaynaldanıyordu.
a
\'îırtdışuu'' demiştı .Âltan ağabey,
"suıfadaaa çabası içinde olanlar
gjderiergetelttlde.'' Tam benim
yurtdışına ;ıkmak için gayret sarf
erriğım zaraaniarda söylenmiş sözlerdi
bunlır, kı lîna halde dokunmuştu. Ne
sınıf atlamısı? Gündüz üniversiteye
gidir gecelîri Milliyet haber
merkezmde çalıştığım, o kendı
kendime yettiğim yıllarda, bacağımı
tutanlardanlaırtulup bir yerlere
u
aüamamr
lazımdı benim. Atladığım
taraf uçurun bıle olsa farkında
değildim. Een, tam 21 yılı gende
bıraktığım jıgiltere'de, hâlâ
Milliyet'teii masamda, daktiloma
takılı kâğıdın beni beklediğirü
düşünüp "Mutfaka döneceğinı''
diyerek hayaller kuran biriydim, hâlâ
da öyleyim aslında. O herkesin bildiği
dönemin soğuk, acımasız rüzgânnın
firlattığı insanlardan biri olarak "sınıf
attama" kaygısından çok bambaşka
kaygılarla gelıp takılmıştım
İngiltere'de. Kuşağımın mensuplannın
çoğu gibi, yaşamı lehine çevirememiş,
taksi şoforlüğünden geceleri gazete
dağıtımcıhğına kadar bir sürü iş
yapmak zorunda kalmış, son bir iki
yıldır. yazarak geçimini sağlamayı her
nasılsa becerebilmiş, o sayılan hiç de
az olmayan "rurunamayan"lardan biri
olmaya da hâlâ devam ediyorum. Bu
nedenle Altan ağabeyin bana sorduğu
"Ne işlerle meşgulsun" sorusunu,
yüreğime nasıl orurduğunu
anlayacağınızı tahmin ettiğim o
belirlemesindekilerden olmadığımı
söyleme firsatını yakaladığımı
düşünerek hemen yarutladım: "Yerel
bir gazetede yazı başuıa para alarak
yaznor, kimi gazetelere de haberler
LONDRA
MUSTAFA K. ERDEMOL
yapıyorum ağabejf Altan ağabeyın,
sınıf atlamak için yurtdışına
çıkanlardan olmadığımı düşündüğünü,
"Ben de gazeteciükteki ilk vülarunda
Istanbul basınında çaoşırken
Adana'daki yerel gazetelere yazarak
para kazanmaya çabalrvordum"
cümlesinden çıkarttım. Zaten çok
sayıp sevdiğim bu meslek büyüğünün
yanında rahatlamam da bu son
cümleleri sayesınde oldu. "Suuf
adama" çabasının küçük göriildüğü
zamanlardı o dönemler. Kendinden
memnun olmama halini, ait olduklan
toplumsal kesimle ilişkilendiren,
kurtuluşu da buna göre ayarlayan
kişilere iyi gözle bakılmazdı. Eğer
becerebilseler bıle "atiayarak'' geride
bıraktığını sandıklan "suııT'ın tüm
özelliklerini hâlâ koruyan yapay bir
dolu insan vardı etrafta çünkü. Onlara
benzemek küçümsenir bir şeydi. Şimdi
öyle olmadığı ortada. Akıllı insanlann
"snnf atiama" diye adlandırdıklan o
çabaya günümüzde "değişün'' diyorlar.
Dolayısıyla "değiştinı'' diyerek pirim
yapanlardan, kendini gelişrirdiği için
takdir görenlerden geçilmiyor.
Londra'ya dil öğrenmek amacıyla
gelen genç insanlarda bunu
gözlemlemek çok daha üziicü.
Uç-dört aylık Ingiltere yaşamıyla,
neredeyse 40 yıllık Ingilizmiş gibi
davranmada bizimkilerin çok aşınya
kaçan tavırlan oluyor. Eşcinsellere
karşı bir önyargım olmadığı haide,
ingiltere'de yaşamanın eşcinselleri
sevmekten geçtiğine inanan bu
bizimkilerin çoğunu sahte buluyorum
örneğin. Geldiklerinden kısa
bir süre sonra siyahlardan, diğer
azınlıklardan, tıpkı önyargıh Ingilizler
gibi söz eden çok Türkiyeli var
burada. Batılı olarak doğmuşlar da,
ancak maalesef Türkiye'de dünyaya
gelmişler gibi bir tavırlan var. Işte
Londra'da >ıllardır Türk Radyosu'nda
yapımcılık, spikerlik yapan on
parmağında on marifet Umit Dandıü,
bu tipleri diline dolayıp stand-up
gösterileri yapıyor îngiltere'de.
Malzemesi çok bu yüzden.
Mimarlığının yani sıra, müzisyenliği
ile de göz dolduran, Türkiye'deki
önemli bir radyonun Londra
temsilciliğini de sürdüren
Ümit, son kez, yani, artık tahammül
edemediğini söylediği bu sonradan
görme Türklerden kaçıp Türkiye'ye
gitmeden önce, yeni bir gösteriyle
"suuf adama'' çabasını değişim sanan
Londra'daki "beyaz" Türkleri ti'ye
alacak. Altan ağabeyin yanına, "Suuf
atlamak için burda olduğumu mu
düşünüyor acaba?" diye çekinerek
gıden bırisı olarak ben de Ümıt'in bu
son gösterisını izlemeye gıdeceğim.
Bakayım hangi tanıdıklanmdan söz
edecek?
Başın
sıkışınca
basını suçla!Her doğruyu her yerde ve her zaman
söylememem, biraz diplomank
davranmam gerektiğinirı farkındayım
ama ne yazık ki bunu beceremiyorum.
Dilimi rutamamamın bedelinı de çoğu
zaman kişisel olarak ödüyorum. Ancak
ülkesinin diplomasisinden
sorumlu bır bakan diplomatik davTanamı
yorsa, bu, kişilen aşıp uluslararası krizle
re yol açabiliyor. Bunun son örneğini ge
çen hafta yasadık. Flamanca yayımlanan
Het Laatste Nieuws gazetesinde gazeteci
Jan Segers'in Karel De Gucbt ile yaptığı
söyleşide Belçika Dışişleri Bakam'nm,
Hollanda Başbakanı Jan Peter
BaBcenende'yi roman kahramanı büyücü
çocuk Harry Potter'a benzermesi
Belçika- Hollanda tarihinin en büyiik
diplomatik krizine neden oldu. Hollanda
Başbakanı ile öldürülen eski aşın sag
siyasetçi Pim Fortuvn arasında bir
karşılaştırma yapan Belçika Dışişleri
Bakanı, bu söyleşısinde "Birdenbire
kitleler savurgan, çarpık görüşhi bir
miotan eşcinsele oy verdiler" sözleriyle
Pim Forruyn'a gönderme yaptı; "Daha
sonra da aynı kitleler, Harn Potter Ue
sakhrganhktan uzak bir dar kafah
kanşunı olan ve benim kendisinde hiçbir
karizma izine rasrlamadıgım
Balkenende\\i seçtiler" dedi. Belçika
Dışişleri Bakanı aynca, AB .^ayasası'nı
reddeden Hollanda seçmenlenru de
"yapay ve güvenflmez" olarak
nitelendirdı. Hollanda, bu sözlere
karşılık olarak Belçika Büyükelçisf nden
bir açıklama talep etti Brüksel.
Balkenende'den özür diledi. Işüı ilginç
tarafi, Hollanda'da yapılan bir
araştırmada Hollandalılann 2/3'si De
Gucht'ün Balkenende benzermelerine
katıldıklan ancak bunun açıkça
söylenmemesi gerektiği yönünde görüş
bildirdiler. Balkenende'yi AB Anayasası
konusunda halkını ikna edememekle
suçlayan De Gucht. "aşın sağ"ın kötüye
kullanmasından korkulduğu için
Belçika'da halkoylaması vapılmamasına
karşın. "Biz tanıtsaydık sonuç evet
çıkanh" diye yorum yaptı. Eğer temkinli
davTamp da görüşmeyi kaydermemiş
olsaydı, kabak, gazeteci Segers'in başuıa
patlayacaktı. Zaten görüşmenin bant
kayıtlan ortaya
BRUKSELçılancaya
kadar, De
Gucht tartışma
yaratan sözleri
sarf etmedığini
iddia etti,
gazetecıyi
sözlerini yanlış
kaydetmekle
suçladı. Segers'ı yayımlanmamak
koşuluyla verdıği bilgileri ya\imlamakla
ve söyleşi metnini yayımlanmadan önce
damşmanlanna göstermemekle suçladı
Het Laatste Nieuws bakanm
söylediklerinin gerçegi yansıtmadığını.
söyleşinin yayımlanmadan önce bakanın
kabine şefi ve basın sözcüsü tarafından
incelendiğıni hatta bazı küçük
düzeltmeler bile yaptıklannı açıkladı.
2005 başmda da Fransızca yayımlanan
Le Soir gazetesi ile Bakan
De Gucht'ün arası açılmıştı.
O zaman da bakan Kongo Demokratik
Cumhuriyeti ile Belçika arasında
yaşanan, Devlet Başkanı Joseph Kabila
hakkında Belçika 'nın hazrrladığı bir
dosyamn içeriğini gazetesinde
yayunladığı için diplomatik knzin
sorumluluğunu Colerte Braeckman'a
joiklemeye kalkışrruştı. (Bu yılın
başlannda De Gucht'ün Kongolu
siyasetçiler için sarf ettiği sözlerin
ardından Kongo Demokratik
Cumnuriyeti, Belçika Büyükelçisi'ni
geri çekmişti. Kongo hükümeti,
De Gucht'u sömürge dönemı çizgi
roman karakten Tenten gibi
davranmakla suçlamışh.) Belçika
Gazeteciler Birliği, Bakan'ı, Belçika-
Hollanda arasmda çıkan diplomatik
krizin tüm sorumluluğunu basının
üzerine armaya çalışmakla suçladı.
Basın Konseyi Genel Sekreteri
FHp Voets ise "söyleşi sonrasmda
gazetecinin bu görüşmeyi yazılı hale
getirirken tekrarlan \e gereksiz
sözcükleri avTklamasmın doğal olduğunu,
kâğıda dökülenin söylenenleri
yansıtmasuun yeterli olacağuu"
belirtti. Son olayın gazetecilerin
söyleşilerini mutlaka kasete
kaydermeleri gerektiğini bir kez daha
gösterdiğini söyledi. Söyleşi
yayımlandıktan sonra tartışma çıkarsa
gazetecinin kayıtlan ortaya çıkarmasının
De Gucht olavinda olduğu gıbı yararlı
olacağını ifade etti. Dışandan bakılmca
sadece Hollanda-Belçika arasuıda
önemli bir diplomatik kriz gibi görünen
bu son gelişme, ülke içinde de "başı
süaşngmda söylediklerini inkâr eden ve
basını suçlayan Dışişleri Bakanı Ue
Belçika basını arasuıda önemli bir krize"
dönüşrü.
erdincutku@binfikir.be
ERDtNÇ LTKLf