Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 MAYIS 2005 PAZARTESİ CUMHURİYET
J l i J v f j l l UlVI-l ekonomi(« cumhuriyet.com.tr
I
Hisarcıklıoğlja istihdam, cari açık, iç piyasa ve yapısal reformlar konusunda hükümete yüklendi
senin arkabahçesi değili7
• TOBB'nin 60. genel kurulunda konuşan
Ilisarcıklıoğlu, "kimsenin özel sektörü şahsi
ihtirasları uğruna parçalayamayacağını"
belirterek "bazı siyasilejrin arka bahçe
sevdalarının, bazı büroktratların makam sahibi
olma hesaplarıyla birleştiğini" öne sürdü.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği (TOBB) Baş.kanı RifatHisar-
cıklıoğlu, "bazı siyasileriıt arka bahçe sevdalarının,
bazı bürokratların makam sahibi olma hesaplarıy-
la birleşüjğuıi" belirterek hükümete çattı. Hisarcık-
lıoğlu, "Ozel sektörü kendi şahsi ihtirasları uğru-
na parçalamak isteyenleri, buradan son kez uyarı-
yoruz. Hiç kimse beyhudfe hayaller peşinde koşup
bu büyük camianın bölünmesini beklemesin, lnına
müsaade etmeyiz" dedi. ÎTOBB'nin 60. seçimli
olağan genel kurulu, Akyurt'laki Büyük Anadolu
Oteli'nde yapıldı. Konuşmasında "Siyasete karşı
eşit mesafeyi bundan sonra da korumalıyız" diyen
Hisarcıklıoğlu, şunları söyledi: "Halkımızın biz-
den beklentisi iarku, siya ietçiye verdiği rol farklı-
dır. Biz hiç kimsenin arka bahçesi nlmaılık. olama-
yız, olmayacağız. Bizim siyasetimiz kısır ve günde-
lik çekişmeler içinde haıtanmayacak kadar büyük
bir davadır. Bizim siyasemmiz büyük önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk'lün sözünde gizlidir: Mııt-
luluğum, sizlerin ufak diikkânlarınızın yerine bü-
yük ve haşmetli fabrikalknn yapıldığmı gördü-
ğüm gün, daha artacak v|e yükselecektir."
'Ekonomideki gelişmeler yeterli değu"
Hisarcıklıoğlu, son 3 yıl^la ekonomide sağlanan
gelişmelerin yeterli olm;
viz açığı verileceğini kaj
ıdığını belirterek "akşam-
DftÇTCpi EPİ ÛCII n i Büyük Anadolu Oteli'nde gerçekleştirilen genel kuru-
r u a i C R L C R I ftOlkl/l lunyapj^saionAtatürkposterleri,Türk bayrakları
ve TOBB llamaları ile süslendi. Salonda, Avrupa Birliği1
nin bayıağı da sahne arkasındaki platformun bir
bölümündeyeraldı.Cenel kurul, Erdoğan veBaykal'ın tartışmalarınasahne oldu.(Fotoğraf: AA)
Hisarcıklıoğlu
yeniden başkan
Yapılan seçimde Rifat Hisar-
cıkhoğlu TOBB Başkanlığına
yeniden seçildi. TOBB Genel
Kurulu'nda 1351 kayıtlı delge-
den 1265'ı oy kullandı. Seçime
tek aday olarak giren Hisarcıklı-
oğlu, 1257 delegenin oyunu alır-
ken, sandıktan 8 geçersiz oy çık-
tı. Delegelerin 86'sı da oy kul-
lanmadı. Seçimde 1322 delege
tarafından önerilen Hisarcıklıoğ-
lu'na bu kadar oy çıkmaması
dikkati çekti.
İbrahim Çağlar (îstanbul Ti-
caretOdası), Tamer Taşkın(Ege
Bölgesi Sanayi Odası), Mustafa
Şadan Eren (Trabzon Ticaret ve
Sanayi Odası), Mustafa Yardım-
cı (Edirne Ticaret Borsası) ve
Kemal Özgen (Erzurum Ticaret
ve Sanayi Odası), TOBB'nin ye-
ni yönetim kurulu listesinde yer
aldı. Eski yönetimde bulunan
Mehmet Balduk Nail Kalemci,
Özcan Tulumen, Halil Uemirka-
ya ve İbrahim Yamak ıse yeni
listede yer bulamadı.
dan sabaha değişen nıevzuat düzenlemeleri ile tep-
ki niteliğinde getirilen yaialan" eleştirdi. Bu yıl
dahil, son 3 yılda 40 milyar dolann üzerinde dö-
deden Hisarcıklıoğlu,
"Bu durumu daha fazla Sürdüremeyiz. İhracatımı-
zı ithalata bağımlı olmaktan kurtarmalıyız" dedi.
Hisarcıklıoğlu "Daha IIB kadar islihdanıın ve yatı-
rımın önündeki engellerlle boğuşacağız. Daha ne
kadar yolsuzlukların yapanın yanına kâr kaldıgıııı
izleyeceğiz" diye konuşui. tç piyasada yaşanan so-
runlann müteşebbisin sıkıntılarını dayanılmaz
noktaya getirdiğini söyleyen Hisarcıklıoğlu,
"Özel sektörünıüzün üstjündeki yükleri azaltacağı-
nııza, bürokratik oyunlarla nasıl yeni ikbal ma-
kamları yaraülır hesabım yapıyoruz" dedi. Hisar-
cıklıoğlu, " Yatınm teşvik mevzuatının yeniden dü-
zenlenmesini, mükellef odaklı yeni bir vergi sistemi
kurulmasını, istihdam veı »ileriniıı azalhlmasını,
yapısal reformların gerç^kleştirilmesini" istedi.
Büyümenin tabana yansımadığmı itiraf eden Başbakan Erdoğan CHP'ye çattı
Genel kurulda ERDEMÎR tartışması
Tü)*kcell
sermaye
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) - Ereğli Demir Çelik Fabrika-
sı'nın kurulmasına CHP zihniye-
tinin karşı çıktığını söyleyen Baş-
bakan Recep Tayyip Erdoğan
"Şimdi de özelleştirilmesine karşı-
lar" dedi. Erdoğan'a yanıt veren
CHP Genel Başkanı DenizBaykal
ise ERDEMİR'in devletin malı de-
ğil, özel şirket olduğunu söyledi.
TOBB'nin 60'ıncı genel kıırulu-
na katılan Erdoğan, CHP'nin özel-
• TOBB'nin genel kurulunda Erdoğan, ERDEMİR'in
özelleştirilmesine karşı çıkan Baykal'a yüklendi. Baykal
ise "Aklı başında herkes bu satışa karşı" diye yanıt verdi.
leştirme karşıtı görüşlerine tepki kal ise ERDEMİR'in devletin ma-
gösterdi ve "Ülkenin zarar hane-
sinekayıtdüşmekistemiyoruz" de-
di. Erdoğan, ekonomideki iyileş-
melerin tabana yansımadığınıysa
kabul etti ve "Hazım süresi var,
şüphesiz tabana da yansıyacak"
dedi. Erdoğan'a yanıt veren Bay-
lı değil, özel şirket olduğunu söy-
ledi. Baykal, kurumun özelleştiril-
mesi yerine satışının söz konusu
olduğunun altını çizdi. ERDE-
MİR'in satışına aklı başında her-
kesin karşı olduğunu savunan Bay-
kal, ERDEMİR'in kâr ettığı ve ra-
kiplerine satılmak istendiğinin al-
tını çizdi. Baykal'ın konuşması
TOBB delegelerince alkışlandı.
DYP liderı Mehmet Ağar ise,
hükümete yüklenerek "Bütün
alanları ele geçirerek 'Bütün sivil
toplum örgütleri benden olsun' di-
yerek, 'Bana eleştiri gelmesini bu
şekilde önlüyorum' bakış açısı ile
Türkiye'de hükümet edebihnek
nıünıkün değil, yönetebilmekte
mümkün değüdir" diye konuştu.
\ırttınıyor
ANKAR!A(ANKA)
- Turkcell, sermayesini 1.9
milyar YjTL düzeyline ulaştır-
mayı planlıyor. Tukcell, ser-
maye arttırımı nedeniyle ih-
raç edeceği hiss Î senetleri-
nin kayda alınması için Ser-
maye Piyasası Kurulu'na ı SPK) baş-
vurdu. Sermayesini 1 milyar 474.6
milyon YTL'den 1 milyar 854.9 nıil-
yon YTL'ye çıkaracak dlan şirket,
380.2 milyon YTL'lik arttııfrmın tama-
mını bedelsiz olarak yapacak. Doğan
Yayın Holding de sermaye[>ini 24 mil-
yon YTL'si bedelsiz artt)rımla 552
milyon YTL'den 576 milyon YTL'ye
yükseltmek için başvuruda bulundu.
Milli Piyango da
satış hazırlığı
ANKARA(AA)-Milli Pijyango îda-
resi, özelleştirilmeye haj/ırlanıyor.
Özelleştirmeye ilişkin kaııun taslağı
üzerindeki çalışmalar Başbakanlık'ta
devanı ederken danışman ftirma Ernst
Young-Qlot konsorsiyumü ile de şart-
name hazırlama çalışmalan sürüyor.
Başbakanlığın, Adalet jBakanlığı,
Devlet Planlama Teşkilatı| ve Devlet
Personel Başkanlığı'ndan Jgörüş iste-
diği taslak, değerlendirmelerin ardın-
dan nihai şeklini alacak. Tftslakta ha-
sılat paylaşımı ve peşın satışın yanı sı-
ra borsada özelleştirmenin Volu da açı-
lıyor. İşletici firma, 10 yıl sjüreyle şans
oyunlarının oynatılmasına|ilişkin tüm
iş ve işlemleri üstlenecek,jbayileri de
kendi satış politikalanna ujygıın şekil-
de belirleyecek. Piyango loaresi, yeni
dönemde şans oyunlan için düzenle-
yici ve denetleyici bir kuruluş olacak.
Duble beton yol
için geri sayım
ANKARA (AA) - Asl[alt yollara
alternatif olarak geliştir(lcn beton
yol uygulama projelerine duble yol
yatınm programı çerçevesinde iş-
lerlik kazandırılıyor.
2005 yılı yatınm programına alı-
nan ve 6 ayrı paketten olufşan toplam
352 kilometre uzunluğundaki Şanlı-
urfa-Kızıltepe-Silopi bölünmüş yol
projcsinin bazı bölümleri duble beton
yol olarak inşa ettirilecek. Bu çerçe-
vede, ağır vasıta araçlarır kullandığı
yeni bir güzergâh seçildi. I haleye önü-
müzdeki günlerde çıkılacık.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Selvi, asgari ücreti yüksek bulan Krueger'e tepki gösterdi
6
IMF sosyal patlamayı körüldüyor'ANKARA (ANKA) - CHP Ge-
nel Başkan Yardımcısı Cevdet Sel-
vi, IMF Başkan Yardımcısı Anne
Krueger'in asgari ücıetin yüksek
olduğu iddiasına tepki gösterdi.
"Ücretlerin reel olarak erimesi
yetııu'zmiş gibi önce emekli maaş-
larının düşürülmesi hazııiıkları bi-
tirilmiş ve sıra asgari ücretin düşü-
rülmesine gelmiştir" diyen Selvi,
yaptığı yazılı açıklamada, açlık sı-
nırı 528 milyon, yoksulluk sınırı 1
milyar 600 milyon lira düzeyin-
deykcn, ortalama emekli maaşının
420 milyon lıra ve gelirinin önem-
li bir kısmı dolaylı vergilerle geri
• Selvi, "Ücretlerin reel olarak erimesi yetmezmiş gibi önce
emekli maaşlarının düşürülmesi hazırlıkları bitirilmiş ve sıra
asgari ücretin düşürülmesine gelmiştir" dedi. Krueger, yüksek
asgari ücretin kayıt dışını körüklediğini ileri sürmüştü.
alınan işçinin eline geçen asgari
ücretin de 350 milyon lira olduğu-
na dikkat çekti.
Selvi, asgari ücretin bir pazarlık
ücreti olmadığını, işçinin gıda, ko-
nut, giyim, sağlık, ulaşım ve kül-
tür gibi zorunlu ihtiyaçlarını gü-
nün fiyatları üzerinden karşı lama-
sına yetecek asgari bir düzeyin be-
lirlenmesine yetecek ücret oldu-
ğunu anımsattı.
Buna karşın asgari ücretin yıl-
larca DlE'nin bile açıkladığı tuta-
rın altında belirlendiğini IMF yet-
kilisinin bilmesi gerektiğini vur-
gulayan Selvi, şunları kaydetti:
"Asgari ücretin, büyünıeyi, işe
ahmlan ve istihdamı engellediğini
söylemek ya gerçekleri görnıemek
veya yanlış pohtikalann, yolsuzluk-
ların, vurgun ve soygıınlarm, ka-
çakçılığın ve sahteciliğin, haksı/lık
ve adaletsizliğin, yağma ve talana
dönüşen özclleştirmelerin, üretinı-
den vazgeçmenin sonucu olduğunu
bilmek gerekir. Öyle anlaşıhyor ki,
bu hükümet, milli gelir dağıhmm-
daki ve vergideki adaletsizliklerin
sonucu yaşanan krizlerin yükünü
çeken emekçilere, yine ve sonsnza
kadar yeni yükler getirecektir."
Selvi, "Hırsızlık, kapkaç, soy-
gun, gasp ve benzeri olaylann art-
(ığı, suç pa tlanıasıııın yaşandığı bir
ortamda, IMF yetkilisinin asgari
ücretin düşürülmesini istemesi,
sosyal patlamayı körüklemek-
tedir" dedi.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
TÜBİTAK Cinayeti
TÜBİTAK Yasası değiştirildi. Kurumun baş-
kanını ve en üst yönetimini seçme ve atama
yetkisi tek başına Başbakan'a verildi.
Böylelikle ülkenin bilim ve teknoloji politika-
larını oluşturan, bunların uygulanmasını sağla-
yan ve bu yıl yaklaşık 450 trilyon lira (450 mil-
yon YTL) araştırma ve geliştirme desteği vere-
cek olan TÜBİTAK, Başbakan'ın eliyle yöneti-
lecektir. Bir büyük kurumsal katliamla bilim, si-
yasetin emrine veriliyor.
Cinayetin işlenmesine iki yıl önce başlandı.
Kurum, 2003 Mayısı'nda başkan ve yönetici-
lerinin Başbakan tarafından atanmalarındaki
yasal sürecin işletilmemesi nedeniyle, yönetim
bunalımınasürüklendi. Daha sonra çıkarılan ve
Başbakan'a, "bir defaya mahsus" yönetimi
atama yetkisi veren yasa iptal edildi. TÜBİ-
TAK'ın 28 eski yöneticisi kendilerine eski hü-
kümetler döneminde yanlış maaş ödendiği ge-
rekçesiyle mahkemeye verildi. Bilime emek ve-
renler, mahkemelerde süründürülüyor.
Çıkarılan yasa ile TÜBlTAK'ın yıkımı devam
edecektir. Çünkü kurum tam boy siyasete tes-
lim ediliyor; Başbakan'a bırakılıyor. Tek seçici-
likte bu kadar ısrar edilmesinin nedeni, ısrarla
sorulmasına karşın kamuoyuna açıklanmıyor.
Dünyanın hiçbir ülkesinde, kendisi çok de-
mokrat, bilime ve bilimsel özgürlüğe saygılı ol-
sa da, bir üst yöneticinin böyle bir yetkisi yok-
tur. Çok örnek verilen ABD'de Ulusal Bilim Vak-
fı'nın (NSF) yöneticilerini Başkan seçer, ancak
Senato, kamuoyunun araştırıcı bakışları altın-
da, uzun süreçlerle değerlendirir ve onaylar.
Fransa'da ise hükümet, bilim çevrelerinin ve iş-
veren ve sendika kesimlerinin seçimle sapta-
dıkları adaylar arasından atama yapar. Kaldı ki
o ülkelerde, bilimsel özgürlük ve araştırmanın
bağımsızlığı gibi kavramlar asırlarca süren sa-
vaşımlar sonucu dokunulmayacak kadar sağ-
lamdır; kurumsallaşmıştır.
Yasa, ülkemizin bilimsel ve teknolojik gelişi-
mini, politikası, dağıtacağı parasal kaynakları
ve kadrosuyla, tek bir siyasetçinin, Başba-
kan'ın emrine veriyor. Hak ve özgürlüklerin iş-
leyişinin kurumsallaşamadığı; tersine, eski ile
yeninin, bilim dışı ile bilimselin, aydınlık ile ka-
ranlığın çatışma alanı bulduğu günümüzün Tür-
kiye'sinin koşullarında, Başbakan'ın emrinde-
ki biryapının sağlıklı işlemesine olanak yoktur.
Ek olarak yasa, bilimsel buluşların ticarileş-
tirilmesini istiyor ve bu görevi TUBlTAK'a veri-
yor. Bilimin yönetimi ile ticaretin yönetimi bir-
leştiriliyor. Böyle bir yönetim düzeninden bi-
limsel ve teknolojik gelişme çıkmaz; nasıl bir ti-
caret çıkar, onu da zaman gösterecek. Kaldı ki
ticarileşmeyi öneçıkarmanın, bir ülkenin bilim-
sel gelişmesinde bulunması gereken temel bi-
limler-uygulamalı bilimler dengesini bozacağı
da açıktır. .
Yine yasa, şimdiye dek üvey evlat sayılan
"sosyal bilimleri" de kapsamına alır görünüyor.
Hükümetin kadrolaşma tutkusuna yeni bir bü-
yük kapı açılıyor.
Acı olan, bu cinayete kamuoyunun duyarsız
kalmasıdır.
TÜBİTAK cinayeti, Meclis'in Anayasa Mah-
kemesi'ni kaldırıp kaldıramayacağı tartışmala-
rıarasında, gözlerbaşkatarafaçevrilerekişlen-
di. Yine de her şey bitmiş değil; iyi ki Anayasa
Mahkemesi var.
yakup@metu.edu.tr
DÜNYA EKONOMÎStNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA erginy(S>tr.net
Bir süredir, Türkiye'de milliyetçi/ulusal-
cı duyarhlıklarda bir güçlenme var. Bu ge-
lişme kimi çevrelerde "statükocu", "şo-
venist", "faşist" vb. bir eğilim olarak algı-
lanıyor.. büyük kaygı yaratıyor. Ancak hem
bu güçlenen duyarlılığın kendisini ifade
ediş hem de algılanış tarzında ciddi sorun-
lar var. Bu sorunların aşılabilmesine bir
katkısı olabilir umuduyla önemli gördü-
ğüm birkaç noktayı anımsatmak istiyo-
rum.
'Fazla1
sorunu. mekân
'düzenlemesl'
Kapitalizmin tarihine baktığımızda, üç
olgu dikkatimizi çeker. Birincisi, bu üre-
tim tarzı ilk ortaya çıktığı dönemden iti-
baren, kârlı/ verimli olarak kullanamaya-
cağı/istihdam edemeyeceği "fazla"lar
yaratmaya başlar. önce istihdam edile-
meyen bir fazla nüfus yaratır, sonra da
kârlı bir biçimde satılamayan fazla mal-
lar, kârlı bir biçimde yatırıma yöneleme-
yen fazla sermaye. Ikincisi, kapitalist sı-
nıf ve devlet, bu fazlanın değerlendirile-
bileceği yeni alanlar aramaya, sermaye
için yeni avlanma alanlarını aramaya yö-
nelirler. Hem bu alanlaragirebilmek hem
de bu alanları sermayenin değerlenme-
sine uygun bir biçimde yeniden düzen-
lemek için sık sık şiddete (askeri, siya-
si, mali) başvurulur. Üçüncüsü, birinci-
sini ve ikincisini meşrulaştırabilmek için
uygun bir hukuksal çerçeve ve ideoloji
de şekillenir. Bu bağlamda iki isim
önemli: Hugo Grotius ve Thomas Mo-
ore. Grotius, Hollandaemperyalizminin
başka halkların/ülkelerin denizlerine el
koymasına olanak sağlayan, "Insan an-
cak kişisel olarak tüketebileceği malla-
n mülk edinebilir".. "öyleyse denizler
herkesin malıdır" ilkesine dayalı mülki-
yet tanımını geliştirdi. Daha sonra bu ta-
nım, yeni keşfedilen topraklara gönde-
rilen "fazla nüfusun"(beyazyerleşimci-
Milliyetçilik/Ulusalcılık Üzerine -1-
lerin-kolonların) yerli halkın malına, top-
rağına el koymasına olanak veren, "atıl
bırakılmış alanlar kimsenin mülkü değil-
dir, el konabilir" ilkesiyle "geliştirildi".
Bu ilkeye, Ingiliz emperyalizmi dönemin-
de, "gerektiği gibi verimli kullanılma-
yan" (Ingiliz tarımındaki verimlilik ölçü-
tüne göre) alanlara "değerlendirmek
üzere el konabilir" ilkesi eklendi. Tam
bu noktada, yaklaşık 150 yıl sonra, bu
kez IMF'nin azgelişmiş ülkelere, kamu
işletmelerini, yeterince
verimli olmadıkları gerek-
çesiyle satmaları için yap-
tığı baskıları anımsayabi-
liriz.
Thomas Moore'un
Ütopya'sı ise hem beyaz
yerleşimcilerin kültürel
asimilasyon politikasına
hem de sömürgecı soykı-
rımlara teorik bir gerekçe
sunar: Bir ülke fazla nüfu-
sunu dışarıyagönderir. Bu
nüfus gittiği yerde yerlile-
rin kullanmadığı ya da ve-
rimli kullanmadığı toprak-
lara yerleşir, yerlileri kendi
yaşam tarzına katılmaya
çağırır. Eğer yerliler bu
çağrıya uymazlarsa, zor
kullanarak topraklardan
sürülebilirler...
Bu yerleşimciler, kültürleri ve etkinlik-
leriyle, sermayenin değerlenmesine uy-
gun bir alan yaratmaya başlarlar. Burası
salt yeni nüfusun değil, ekonomik fazla-
nın da (mallar ve sermaye olarak) gönde-
rilebileceği biralanadönüşür. Kapitalizm
kendini salt beyaz yerleşimcilerin alanla-
rıyla sınırlamadı, başka ülkelerin ekono-
milerini askeri ve siyasi basınç kullana-
rak da kendi kullanımına açtı, bu kullanı-
ma uygun bir biçimde değiştirdi, yeni-
den düzenledi, mülk edindi/talan etti.
Günümüzde sömürgecilik
Günümüzde bu süreç hâlâ geçerliliğini
koruyor. Yalnızca biçimleri, yöntemleri fark-
lılaştı. İki örnek: (1) IMF programlan aracılı-
ğıyla ekonomilerin dışa açılması, kurumsal-
hukuksal yapılannın (ekonomik, siyasi me-
kânlarının) yeniden düzenlenmesi. (2) Avru-
pa Birliği'nin dayattığı ekonomik, siyasi, kül-
türel değişimleryoluyla siyasi, kültürel, eko-
nomik mekânın yeniden düzenlenmesi.
Bu düzenlemeler, o ülkeyi, mal ve ser-
maye fazlasının gönderilerek (ihraç edile-
rek) değerlendirilebileceği, kullanabileceği
uygun bir alan haline getirir. Diğer bir de-
yişle bu alan aynı "sömürgelerde" olduğu
gibi, oradayaşayan halkın iradesinin dışın-
daki bir irade tarafından yeniden biçimlen-
dirilir. Bu arada hukuksal mantık da (dönü-
şümler) aynı sömürgelerdeki gibi işler. Sü-
reç, söz konusu ülkenin topraklarının, do-
ğal kaynaklarının, emek gücünün, değeri-
nin çok altında satın alınarak mülk edinil-
mesine (o ülke halkının mülksüzleştirilme-
sine) olanak sağlar.
Thomas Moore'un öngördüğü kültürel
asimilasyon da hâlâ geçerli. Serbest piya-
sa ve mali şiddet yoluyla bir ülkenin dili,
"gösteri toplumu" (reklamlar, TV dizileri,
filmler, müzik -arzu
nesneleri, özdeşleş-
me nesneleri- vb. ara-
cılığıyla) yeniden şekil-
lendirilerek, "simgeler
evreni" merkez ülke-
nin mal ve sermaye
fazlasının değerlen-
mesine uygun insan-
ların yaşadığı bir alan
haline getirilir. Üstelik,
kültürel yeniden şekil-
lenme, tüm bu "sö-
mürgeleştirme" sü-
reçlerinedirenişi azal-
tır, "sömürgeleşme"
olgusunun gizlenme-
sine, "beyaz maskeli
siyah tenli" bir aydın-
lar, öznellikleri bir baş-
ka ülkeden kaynakla-
nan sermayenin de-
ğerlenme süreçlerine uygun bir biçimde
şekillenmiş insanlar kuşağı oluşmasınayol
açar. Tüm bunlar açık işgali gereksizleşti-
rir.
Ulusalcılık/milliyetçlllk-
küreselleşmeclllk
Yukarıdadeğindiğim, kapitalizmin ilk ge-
lişme döneminden bu yana özü itibanyla
değil yalnızca dolayımsız yaşanan biçimler
açısından değişen sürecin, birtaraftan ser-
mayenin mekân düzenleme sürecinin bir
parçası olduğunu, diğer taraftan "ulusal"
(yadayerli halkın yaşadığı) mekânda "ö'te-
kinin iktidarının varlığı" anlamınagelece-
ğini yeniden vurgulamak isterim. Bu ikinci-
si bir direnişe ve öz savunmaya yol açar. Bu
direniş etnik, dini, ulusal, sınıfsal özellikler
taşıyabilir, bu yüzden de hangi özelliğinin
başat olduğuna bağlı olarak farklı siyasi bi-
çimler ve programlar sergiler.
Bu noktada ilk anda, iki farklı ideoloji ile
karşılaşıyoruz. Birincisi, "ötekinin" tüm
özelliklerine karşı çıkar, bu karşı çıkışı ge-
leneksel hatta kapitalizm öncesi biçimlere
sarılarak kurmaya çalışır. Ikincisi, "öteki-
nin" görkemli askeri, siyasi, kültürel ("uy-
garlaştırıcı") gücünün ve gerektiğinde el
koyduğu servetten yerel düzeyde pay da-
ğıtma özelliklerinin etkisinde kalarak, "öfe-
kinin" kendi bakış açısını meşrulaştırıcı
söylemini (neo-liberalizm, küreselleşme gi-
bi) benimser, hatta onu yerel düzeyde da-
ha kolay kabul edilecek bir biçimde sunar
(örneğin: Küreselleşme enternasyona-
lizmdir, yapısal yeniden düzenleme de-
mokratikleşmedirvb.). Bu yaklaşımların iki-
si de son tahlilde başarısızlığa uğrarlar. Bi-
rinci durumda, geriye dönük refleks, mü-
cadelenin yöntemleri, kapsamı üzerinde-
ki, hem teknik hem de kültürel alanlarda sı-
nırlayıcı bir etki yapar.. Ikincisi ise hiçbir
zaman "uygarlaştırıcının" benimseyeceği,
kendine dahil edeceği bir "uygarlık" düze-
yine ulaşamaz, taklitçi bir ikinci sınıf özne
olarak kalır.
"ötekinin" ekonomik, kültürel, siyasi
varlığına direnişin, ekonomik siyasi ve kül-
türel alanların her birinde ve ötekinin gü-
cüne uygun karşıt seçeneklerle birlikte sür-
dürülmesi gerekir. Bu işin teknik yanı bir ya-
na, "ulusalcılığın/milliyetçiliğin", kendini
nasıl ifade edeceği ile de yakından ilgilidir.
Bu konuya da çarşamba günü değinme-
ye çalışacağım. ^ 4