Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 2005 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Kaleler
MUSTAFA KEMAL "Ceb-
ren ve hile ile aziz vatanın bü-
tün kaleleri zaptedilmiş, bü-
tün tersanelerine girilmiş, bü-
tün orduları dağıtılmış ve
memleketin her köşesi bilfiil
işgal edilmiş olabilir" demiş-
ti.
"Kaleler" derken, yalnız
Mondros Mütarekename-
si'nde sözü edilen "Çanak-
kale ve Karadeniz Boğazları
kaleleri"ri\, Seddülbahir'i,
Kumkale'yi- ya da Kavak-
lar'daki yıkıntıları kastetmi-
yordu herhalde. "Tersaneler"
derken de, aynı metinle em-
redildiği gibi işgal donanma-
larının "tersanelerde her tür-
lü gemi onarım kolaylıklann-
dan yararlandınlması" değil-
di anlatmak istediği.
Ama "bilfiil işgal", onun bu
renkli ve çarpıcı anlatımıyla
artık kolay silinmeyecek bir
görüntü olarak yerleşmiştirzi-
hinlerimize.
Şimdi bu "aziz vatan"da
çevremize bakıyoruz, öy-
le bir işgal yok elhamdülillah.
Artık kale gibi yapılar kalma-
dığı için Cumhuriyetin baş-
kentinde simgesel olarak "ka-
le" sayılabilecek nereler var-
sa, Çankaya'da, TBMM'de,
Genelkurmay ve Kuvvet Ko-
mutanlıkları binalarında, res-
mi dairelerin hepsinde ayyıl-
dızlı bayrak dalgalanıyor çok
şükür. Haliç velstinye tersa-
neleri söküldü ama, maaşal-
lah Tuzla ve Pendik koyları
tersaneden geçilmiyor.
Peki öyleyse, hergün niçin
bazı tutumlar, davranışlar he-
pimize Nutuk'taki "gaflet, da-
lâlet (yoldan çıkma) ve hattâ
hıyanet" sözlerini anımsatı-
yor? Neden, "Iktidar sahip-
leri şahsî menfaatlerini müs-
tevlilehn siyasi emelleriyle
tevhit edebilirler" tümcesi ge-
liyor hep aklımıza? Şahsi men-
faatlerle devlet politikaları bu
kadar mı bütünleşmiştir? Fab-
rika kapatma, satıp savma
kararlarını IMF'nin, Dünya
Bankası'nın, AB'nin, kısaca-
sı yabancıların isteklerine uy-
durmak, niçin kişisel çıkarla-
n istilacıların emelleriyle birleş-
tirmeyi getiriyor aklımıza?
Yoksa, istila ve işgal mi var?
Nedir bu çağrışımları yara-
tan?
Acaba kaleler mi düştü?
"Kaledir, karşı koyar, mutla-
ka direnir ve diretir" dediği-
miz kişiler, kuruluşlar mı zap-
tedildi ya da içten ele geçiril-
di?
"Millet, fakr ü zaruret için-
de harap ve bitap (bitkin) düş-
müş" müdür ki, kimsenin kılı
kıpırdamıyor, konuşması ge-
rekenler konuşmuyor? Yok-
sa, farkına varmadan biryer-
lerde yenildik de teslim mi ol-
duk? Dışarıdan gelip ortalık-
ta dolaşanlar, emirler veren-
ler, "Şunu da yapın, bunu da
verin?" diyenler kim? Sayın Dı-
şişleri Bakanı protokol konu-
su olarak "Kim oluyorbunlar?"
diye sordu ama, bir de yenik-
lik kâbusu görenlerin dehşe-
tiyle soralım: Bunlar kim? İş-
gal ordusunun komutanları ve
komiserleri mi?
Biz ki "on yılda on beş mil-
yon genç yaratmıştık heryaş-
tan", şimdi yetmiş milyon genç
olmamız gerekirken seksen
küsur yılın sonunda başkaldı-
ramaz duruma mı düştük?
Benliğimizin derinliğinde bir
kalemiz vardı da o mu yıkıldı?
Bu iç yıkıntı, ayna karşısın-
daki bu kâbus yakışıyor mu
bize?
Yargı Siyasallaşıyormu?..
Yıllarca hizmet ettiğim hukuk kurumunda, kadın eli sıkmayan
cumhuriyet savcısı ve yargıçlar bulunduğunu, bazı vakıf ve birliklerin
paralan ile hacca giden hukukçular olduğunu duydukça üzülüyorum.
GündÜZ AKGLJL Emekli Cumhurivet Savcısı
M
illi Gazete yazan Selahat-
tin Aydar'ı bir yazısı ne-
deniyle TCY'nın 312.
maddesi gereğince ceza-
landıran yerel mahkeme
kararının Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce
onaylanması ve Yargıtay Cumhuriyet Baş-
savcılığı'nın itirazı üzerine, Yargıtay Ce-
za Genel Kurulu'nca on üçe karşı on dört
oyla bozulmasıve bu karargerekçesinde de-
nıokrasinıizin tenıel taşı olan laiklik ilkesi-
nin eleştirilnıesi tarbşnıalarmı da berabe-
rinde getirdi ve bu arada yargı epeyce ya-
ra alarak güven kaybına neden oldu.
Bu tartışma hâlâ ateşli bir şekilde devam
ederken basında söz konusu karar gerek-
çesini yazdığı iddia edilen Yargıtay Baş-
kanvekili Sayın Osman Şirin'in, Türk hu-
kuk reformunun mimarlanndan olan seç-
kin hukukçu ve büyük devrimci, Atatürk
döneminin Adalet Bakanı Sayın Mahmut
Esat Bozkurt döneminin kapandığını ve ye-
ni bir sayfa açılacağını belirten sözleri gün-
deme bir bomba gibi düşerek tartışmanın
tuzu biberi oldu.
Bu söylem ulu önder Mustafa Kemal
Atatürk döneminin bittiği anlamına geldi-
ğinden, aşağıda belirteceğim nedenlerle
Sayın Şinn'i anlamakta zorluk çekiyorum.
Bu söyleme tepki göstermemek de elde de-
ğildir.
Sayın Şirin'in, seçkin hukukçu Sayın
Bozkurt' un Türk Medeni Kanunu'nun ge-
rekçesinde, "Mecelle'ninkuralıveanaçiz-
gileri dindir. Halbuki insanlık yaşanıı her
gün, hatta her an esaslı değişikÜklerle kar-
şı karşıyadır... Kammları dine dayaiı olan
devletler kısa bir zaman sonra ülkenin ve
ıılusun ihtiyaç ve isteklerini karşılayamaz-
lar. Çünkü dinler değişmez hükümler be-
lirtirler. Yaşam yürür, ihtiyaçlar hızla de-
ğişiı; din kanunlan, kesinliklc ilerleyen ya-
şanun önünde biçimden ve ölü sözcükler-
den fazla bir değer, bir anlam ifade etnıez-
ler. Bu bakınıdaıı dinlerin sadece bir vic-
dan işi olarak kalmasu günümüz uygaıiı-
ğının esaslanndan ve eski uygarhkla yeni
uygarhğm en önemliayırtediciözelliklerin-
denbirisidir" gerçeğini dile getirmektedir.
Kapatmak istediği dönem bu mu?
Yoksa Sayın Bozkurt'un devamla, "_.YüZr
yılımız uygarhğına mensup devleüerin ilk
aymcı nitetikleri din iledünyayıayn görnıek-
tir. Bunun tersi, devletin kabul cttiği din
esaslanm kabul etnıeyen kimselerin vic-
danlannı baskı altına alnıak olur. Bunu
yüzyıkmızm devlet anlayışı kabul edenıez.
Din, devlet gözünde vicdanlarda kaldıkça
sayguıdır ve temizdir. Dinin hiiküın halin-
de kanunlara giımesi tarihin akışında ço-
ğu kez hükümdarlaruı, zorbalann, güçlü-
lerin keyifve isteklerinitatmine aracı olnıa-
sısonucunu getirmiştir. Dini dünyadan ayır-
maklayüzyıhmran devleti, insanlığı tarihin
bu kanlı sıkıntısından kurtarnuş ve dine
gerçek ve sonsuz bir tahl olan vicdaııı ayır-
mışör" dediği dönemi mi kapatmak isti-
yor? Yoksa Sayın Bozkurt'un devamla,
"...Özellikle çeşiüi dinlere mensup uyruk-
lara salıip devletlerde tek bir kanunun bü-
tün toplıınıda uygulama > etkiııligini kaza-
nabilnusi için bunundinleilişkisinikcsmc-
si ulıısegcmenligi için de bir zorunluluktur.
Çünkü kanunlar dine dayanırsa, vicdan
özgürlüğünü kabulzorunluluğunda bulan
devlete, çeşitli dinlere girnıiş uyruklar için
ayn ayn kanunlar yapmak gerekir. Bu du-
runı yüzyüınuz devletindetenıel koşul olan
siyasal, toplunısal, ulusal birliğe tamamen
aykırıdır" dediği dönemi mi kapatmak is-
tiyor?
Yoksa Sayın Bozkurt'un devamla,
"-Türkulusununyüksektemsilcisiolan Bü-
yük Meclis'in uygun bulnıasma ve onayı-
na sunulan Türk Medeni Kanun Tasansı
yüriirlüğe konulduğu gün, ulusunıuz on üç
yüzyıhn kendisini çeviren hastalıkh inanç-
lanndan ve kargaşadan kurtuhmış, eski
uygarlığui kapılannı kapayarak yaşam ve
verimlilikgetiren çağdaş uygarlığın içinegir-
miş Imlunacaktır" dediği dönemi mi ka-
patmak istiyor?
Şeriat özlemcilerinin söylediklerinin ak-
sine Sayın Şirin de çok iyi biliyor ki, seç-
kin hukukçu ve büyük devrimci Sayın
Mahmut Esat Bozkurt, hukuk abidesi olan
bu gerekçeyi yazarken asla dine karşı ol-
mamış, aksine dini yücelterek vicdanlar-
da yerini alması için çaba harcamıştır. Si-
yasallaşan ve elli yıldan beri adım adım dev-
let işlerine sokulmaya çahşılan din, artık
tartışma konusu yapılmaya başlanmıştır.
Oysaki laik düzende, dinin de artık la-
ıklik güvencesi (teminatı) altında, Sayın
Bozkurt'un dediği gibi, yerini sonsuz bir
taht olan fertlerin vicdanında alması gerek-
mektedir. Bunun aksini savunmak, laik ve
demokratik bir ülkede şeriat çağnşımıdır.
Hepimize günün birinde gerekecek huku-
ku buna bulaştırmak hiç kimseye yarar
sağlamayacak, aksine bu depremin altın-
da herkes kendisine düşen payı alacaktır.
Yıllarca hizmet ettiğim hukuk kurumun-
da, kadın eli sıkmayan cumhuriyet savcı-
sı ve yargıçlar bulunduğunu, bazı vakıf ve
birliklerin paralan ile hacca giden hukuk-
çular olduğunu duydukça üzülüyorum.
Cumhuriyet gazetesi araştırmacı ve de-
neyimli yazarlanndan Sayın Hikmet Çe-
tinkaya'nın Fethullah Gülen'le ilgili ya-
yımlanan ve halkı Fethullah Gülen'in de-
mokratik rejim aleyhindeki düşünceleri
konusunda aydınlatan yazı dizisinin, adı ge-
çenin kişilik haklanna saldırı gerekçesiy-
le durdurulması düşündürücüdür. Gülen'in
kendi düşünce ve söylemlerinin kendi ki-
şilik haklarına nasıl saldın oluşturacağını
anlamakta da zorluk çekiyorum.
Ülkede, Atatürk ilke ve devrimlerinden
ödün vermeyen, seçkin hukukçu Mahmut
Esat Bozkurt gibi çağdaş hukukçulann ço-
ğalacağı ümidiyle.
Taşınmaz Kiralan Sorunu (II)
Taşınmaz kiraları üzerinde yıllardan beri uğraşıp, çeşitli
yayınlar yapmış ve bu arada karşılaştırmalı hukuk alanmda
bir de kitap (İngiliz Hukuku'nda Taşınmaz Kirası ve
Kiracıların Korunması Sorunu, lst.l975,lV+280 sayfa)
yazmış kıdemli bir hukukçu olarak, bu konuda, kuşkusuz,
epey söz yetkim ve eleştirilerim olacaktır.
Aydın AYBAY
i î nceki yazımızda ülkemiz-
| 1 de taşınmaz kiraları hak-
V_^/ kındaki düzenin gelişme
çizgisini açıklamaya çalışmıştık.
Bu konunun önemli bir "sorun"
oluşturduğu bilinen bir şeydir: Ki-
ralayan -buna popüler dilde mal-
sahibidenmektedir- ile kiracıara-
sındaki ilişkinin sık sık gerilimle-
re yol açan türden bir ilişki oldu-
ğu yaşam deneyimleri ile doğru-
lanan bir olgudur. Yasakoyucula-
rın görevi ise bu gerilimleri önle-
meye yarayacak, dengeli bir reji-
mi kurmaktır. Bu konuda getiri-
lecek "düzen", kuşkusuz her iki
tarafı da aynı ölçüde memnun ede-
cek bir düzen olmayacaktır. Çün-
kü yasakoyucunun işlevi, sadece
tarafların ne ölçüde memnun ola-
cağını belirlemek değil, soruna
ilişkin toplunısal, ekononıikve si-
yasal öğeleri göz önünde tutarak,
gerçekçi bir çözüm üretmektir.
Bunun ise çok zorbir görev oldu-
ğu kuşkusuzdur. Yasakoyucu, ör-
neğin, kira parasının nasıl belir-
leneceğini hükme bağlarken, bu-
nun "adil" bir çözüm olması ge-
rektiği söylenirse, -lngiltere'de fa-
ir rent ölçütü için söylendiği gi-
bi- kimin için adil (fair); kiracı
için mi, malsahibi için mi, dene-
bilecektir.
Doğal olarak bu zorluğa kar-
şın, yasakoyucu eli kolu bağlı
oturmak ya da işi "oluruna bırak-
mak" lüksüne sahip değildir. 20.
yüzyıhn başından itibaren yaşa-
nan "deneyler" göstermiştir ki,
bu konudaki sorun -kimilerinin
sandığı ya da dile getirdiği gibi-
'savaş ve kriz dönemleriyle sınır-
U' bir sorun değildir. Çağdaş top-
lumsal yapılaşma içinde, devasa
kentler varsa ve hele kimi ülkeler-
de önüne geçilmez kırsaldan ken-
te akan göçler dolayısıyla kentleş-
me olgusu bütün hızıyla sürmek-
te ise, bu sorun her zaman vardır
ve devam edecektir.
Dünyada olup biteni kendi dar
açılı dürbünlerinden izleyen, ki-
mi alıklar "Artık her yerde bitti,
bizde de sınırlama rejinıi bitsin"
diye ahkâm keserken, Batı ülke-
lerinde, sınırlı kira rejimi düzeni
ayrı yasalarla değil, son yıllarda,
doğrudan doğruya tenıel medeni
kanunlara konan hükümlerlepe-
kiştirilmektedir. Örneğin Alnıan
Medeni Kanunu'nda 2001 yıhn-
da yapılan geniş çaplı değişiklik-
le kira rejimi baştan aşağı yenilen-
miştir. isviçreBorçlarYasası'nın
kira sözleşmesine ilişkin hüküm-
leri de (yalnız âdi kirayla ilgili
hükümleri) yapılan değişiklikle 1
Temmuz 1990'dan itibaren geçer-
li olarak 20 küsur maddeden tam
85 maddeye çıkarılmıştır.
Bu yasal değişikliklerin, özel-
likle taşınmaz kiralarına getirdi-
ği yeni ve kalıcı düzenin iki ana
konuda odaklandığı gözlenmek-
tedir: Bunların ilki kira parasının
sınırlanması ile ilgihdır. Bu konu,
zaten, taşınmaz kira ilişkilerini
mutlak sözleşme serbestliği ilke-
sinden ayrüarak çözüme bağla-
yan eski-yenibütün sistemlerinbi-
rincil konusudur. Ikinci konu ise,
kiracı lehine sağlanan "tasarraf
güvenüği" ile ilgidir. Burada da,
yine eski-yeni her sınırlayıcı reji-
min çözmeye çalıştığı "tahliyeye
karşı güvence" sorunu gündemde-
dir.
Özetle, bu iki temel konu, da-
ha 20. yüzyıhn başlarmdan itiba-
ren kira rejimlerine kiracılar lehi-
ne "renk veren" konulardır. Bir-
çok Batı ülkesinde gözlenen bu
"odaklaşma" bizim için de ge-
çerli olmuştur. Nitekim, gerek
Milli Korunma Kanunu'nun 30.
maddesi, gerekse 6570sayıhyasa
ile getirilen sınırlamaların teme-
Bkira parasının belirlenmesi ve tah-
liyeye karşı güvenceye dayanmak-
tadır.
Kısa bir süre önce Adalet Ba-
kanı'nın medyadaki açıklamala-
rına göre, yürürlükteki Borçlar
Yasası'nın bir uzmanlar kurulun-
ca gözden geçirilerek yenilennıe-
si sonucunda hazırlanan taslak
metninde, kira akdine ilişkin bö-
lümde de esaslı değişiklikler ön-
görülmektedir. Çeşitli konuları
içeren bu değişikliklerde, yine ki-
racıyı malsahibinin keyfi karar ve
davranışlarına karşı kommayı he-
defleyen temel hükümlerin yer al-
dığı anlaşılmaktadır. Şayın Ba-
kan'ın basına satırbaşları ile yan-
sıyan açıklamalarından anlaşıldı-
ğı kadarıyla, 6570 sayılı yasa yü-
rürlükten kaldınlırken, yeni düzen-
lemede 1964'ten beri birçok ev-
relerden geçerek olgunlaşmış sa-
yılan tespit davası uygulanması
4
yeni ve sabit bir ölçüte dayana-
caktır.
Öte yandan, kiracıyı tahliyeye
karşı koruma amacına yönelik ön-
ceki düzenlemenin de muhafaza
edildiği anlaşıhyor. Malsahibinin
ihtiyaca dayanan tahliye istemle-
rinin "samimi olması" ya da ih-
tiyaç nedeniyle tahliye halinde '3
yıl için başkasıııa kiraya vernıe ya-
sağı" türünden hükümler zaten
6570 sayılı yasanın uygulanmasın-
da da geçerli idi. Buna karşıhk, ilk
kiralamada kiracının "önceki ki-
ranın bildirUmesini talep" yetki-
si aile konutlanna kiracının eşinin
onayı olmadıkça "kirayı bozma
(fesih) yctkisinin bulunmamasr
gibi hükümier önceki düzenleme-
de olmayan çözümlerdir.
Taşınmaz kiralan üzerinde yıl-
lardan beri uğraşıp, çeşitli yayın-
lar yapmış ve bu arada karşılaş-
tırmalı hukuk alanında bir de kı-
tap (İngiliz Hukuku'nda Taşın-
maz Kirası ve Kiracılann Korun-
ması Sorunu, lst.l975,IV+280
sayfa) yazmış kıdemli bir hukuk-
çu olarak, bu konuda, kuşkusuz,
epey söz yetkim ve eleştirilerim
olacaktır. Bunları taslak metnin
elimize geçmesinden sonraya bı~
rakarak, yeni düzenlemede yer al-
masını gerekli gördüğüm önem-
li birkaç noktayı şimdiden ilgili-
lerin dikkatine ve değerlendirme-
lerine sunuyorum:
1. Konutlar ve işyerlerine iliş-
kin düzenlemeler mutlaka ayrı ay-
nyapılmalı, bunlar, şimdiki (6570
sayılı) yasadaki gibi iç içe sokul-
mamahdır (Alnıan Yasası'nda
böyle yapılmıştır).
2. Gerek konutlarda gerek işye-
ri kiralannda kiralananın büyük-
lüğü ve değeri sınırlama rejiminin
uygulanıp uygulanmayacağında
ölçüt olmahdır (Isviçre Borçlar
Yasası'na göre kiracıyı koruyucu
rejim, lüks konutlarda ve 6 ve da-
ha çok odası olan aile evlerinde uy-
gulanmaz, OR, Art 253/b, II).
3. Uzun süreli kiralarda, malsa-
hibi değişikliklerinde, (tapu şer-
hi olmasa da) yeni malik süre dol-
madan kiracıyı tahliye edememe-
lidir. (tngiliz hukukunda tenancy
bir çeşit ayni hak (estate) sayıldı-
ğı için çözüm böyledir).
4. İhtiyaç nedeniyle tahliye hal-
lerinde kiralananı boşaltan kiracı-
ya malsahibi, tahliye tazminatı
adıyla bir ödeme yapmalıdır. (İn-
giliz hukukunda böyle bir çözüm
öngörülmüştü).
5. Sosyal fonlarla edinilen ko-
nutlann kiralanmasında kiracıyı
belirleme ve kira bedelini sapta-
ma yetkisi ile donatılmış bir örgüt
oluşturulmalıdır (Kimi ülkelerde
bir dönem bu tür örgütlenmeler de
kabul edilmişti).
PENCERE
28 Şubat ve
3 Mart...
28 Şubat..
3 Mart..
Bu yıl -Şubat 29 çekmediği için- iki gün arayla
bu iki günü yaşadık...
Dinciler biliyoruz ki bu iki günü sevmezler, ama
çağdaş öğretim bakımından ikisi de çok önemli:
dir.
•
28 Şubat'ta ne oldu?..
5 yıl olan zorunlu öğretim 8 yıl oldu!..
Türkiye, uzun yıllardan beri, dünyada zorunlu
öğretimi 5 yıl düzeyinde kalan üç geri ülkeden bi-
ri konumundaydı...
1997'de bu katlanılamaz aşağılık durumdan kur-
tulduk!..
Kim yaptı bunu?..
Asker mi?..
Eğer bu işi asker yaptıysa, siviller utansın..
Askere de helâl olsun!..
•
Peki, dinciler zorunlu öğretim süresinin 8 yıla çı-
karılmasına karşı uzun yıllardan beri neden direni-
yorlardı?.. Bu konuda bugün bile ortalığı neden bir-
birinekatıyorlar?..28Şubat'a-heryıldönümünde-
niçin saldırıyorlar, sövüp sayıyorlar?..
Gerekçesi çok açık seçik: Zorunlu öğretim beş
yıl olduğu zaman küçücük yavruları dinci öğreti-
me (imam okulları ve kurslar) çekip beyinlerini la-
ik Cumhuriyet düşmanı olarak yıkamak kolaydır.
Oysa çağdaş eğitim, çocuğu 'yurttaş' olarak ye-
tiştirir; öğrenci 8 yıllık zorunlu öğretimden sonra mes-
leğini seçer...
Nasıl seçer?..
•
28 Şubat'ın anlamı şu çok basit rakamlarda ya-
tıyor: 1998 yılında genel meslek liselerini seçen
öğrenci 90 binin altındayken bu sayı 2002'de 981
bine çıkmıştır. Imam-hatip okullarını yeğleyen öğ-
renci sayısı 1998'de 192 bin iken 2002'de 64 bine
düşmüştür.
28 Şubat budur!..
•
öğretim Birliği -özellikle Türkiye gibi bir ülkede-
barış içinde, kardeşlikle, el ele ve geleceğe doğru
bütünlükle yaşamak için "olmazsa olmaz" koşul-
dur.
1924'ün 3 Martı'nda din devletinin simgesi ha-
lifelik kaldınlırken "öğretim Birliği Devrimi" (Tev-
hid-i Tedrisat) de gerçekleştirilmişti.
Çok partili rejimde bu demokratik yasa delindi,
imam okulları meslek kurumları olmaktan çıkanlıp
temel öğretim birimleri niteliğine dönüştürüldü;
eğitim çift başlı oldu; birbirine düşman kafalarda
öğrenci yetiştirilmeye başlandı.
28 Şubat bu gidişe dur demiştir.
•
3 Mart-28 Şubat çizgisi Türkiye'yi çağdaşlığa, de-
mokrasiye, laikliğe götürür...
öğretim akıl-bilim temelinde örgütlenemezse
Türkiye ne olur?.. Iran mı, Afganistan mı, Suudi Ara-
bistan mı, Kuveyt mi, beğen beğendiğini!.. Yarın bu-
günkü halimizi arayacak duruma düşebiliriz.
İmam okullarının öğretim sisteminde yol açtığı
tersliği, çelişkiyi ve tuzağı vurgulamak için çok uza-'
ğa gitmeye gerek yok..
Kadından imam olmaz!..
Peki, kız çocukları neden imam okullarına gön->
deriliyor?..
Olamayacağı, yapamayacağı, giremeyeceği, ka-
bul edilmeyeceği mesleği öğrenmek için eğitim
yapan insana dünyanın neresinde rastlanır?..
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİMEZUNLARIDERNEĞ1
AlArtlRkÇİ Dl.ŞÜM F DERNF/ll K4DIKC» ^b. BKMOkRArlK DAVANIŞMA DtR.
AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ
2004-2005 Dönemi No: 6
Konu
TÜRK EKONOMİSİ BATAKTAN
KURTULABİLİRMİ?
Yönetmen
Prof. Dr. ESFENDER
KORKMAZ
Konuşmacılar
Dr. MASUM TÜRKER
UFUK SÖYLEMEZ
BİROL BAŞARAN
dun 05 Mart 2005 Cuınartesı (bugün), saat lO.fO-li 00
Yer Bc^ıktaş Bclcdıycsı Ortakö) Küllür Merkezi
Dereboyutaddeü, Dere (,'ıkma/ı, No I -Ortaköy
lleti>ım I.Ü Me7unlarıUcrncğı(Fato5Ta^tan)02l22380321
Avdınlık Yannlar Ö/lemi Içindeki Tiiııı Yurttaşlarımı^
Davetlidir.
Giriş Serbest ve Ücretsizdir.
TMMOB MİMARLAR ODASI
ANKARA ŞUBESİ
OLAĞAIMÜSTÜ GHMEL KURULU
19-20 Mart 2005 tarihlerinde Konur Sokak 4/5'te
çoğunluklu olarak, çoğunluk sağlanamaz ise 26 MART
2005 CUMARTESİ günü 10.00 - 18.00 saatlen ara-
sında GAZl ÜNİVERSİTESİ MÜHENDlSLlK Ml-
MARLIK FAKÜLTESt KONGRE MERKEZİ, Celal
Bayar Bulvan Maltepe/Ankara adresinde aşağıda bc-
lirtilen gündemle toplanacaktır.
GÜNDEM:
1. Yönetim Kurulu adına açılış, Başkanlık Divanı se-
çimi ve saygı duruşu.
2. Şube Yönetim Kurulu ara çalışma raporunun okıın-
ması, görüşülmesi ve hakkında karar alınması.
3. Şube Yönetim Kurulu için asil ve yedek adayların
belirlenmesi ve duyurulması.
4. Dilek ve temennilcr.
5. Seçimler.
SEÇÎMLER çoğunluk aranmaksızın yapılacak
toplantının ardından 27 MART 2005 PAZAR günü
09.00 -17.00 saatlen arasında MİMAR KEMAL İL-
KÖĞRETlM OKULU, Yüksel Caddesi, Yenişehir /
Ankara adresınde yapılacaktır.