09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 MART 2005 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Kaleler MUSTAFA KEMAL "Ceb- ren ve hile ile aziz vatanın bü- tün kaleleri zaptedilmiş, bü- tün tersanelerine girilmiş, bü- tün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir" demiş- ti. "Kaleler" derken, yalnız Mondros Mütarekename- si'nde sözü edilen "Çanak- kale ve Karadeniz Boğazları kaleleri"ri\, Seddülbahir'i, Kumkale'yi- ya da Kavak- lar'daki yıkıntıları kastetmi- yordu herhalde. "Tersaneler" derken de, aynı metinle em- redildiği gibi işgal donanma- larının "tersanelerde her tür- lü gemi onarım kolaylıklann- dan yararlandınlması" değil- di anlatmak istediği. Ama "bilfiil işgal", onun bu renkli ve çarpıcı anlatımıyla artık kolay silinmeyecek bir görüntü olarak yerleşmiştirzi- hinlerimize. Şimdi bu "aziz vatan"da çevremize bakıyoruz, öy- le bir işgal yok elhamdülillah. Artık kale gibi yapılar kalma- dığı için Cumhuriyetin baş- kentinde simgesel olarak "ka- le" sayılabilecek nereler var- sa, Çankaya'da, TBMM'de, Genelkurmay ve Kuvvet Ko- mutanlıkları binalarında, res- mi dairelerin hepsinde ayyıl- dızlı bayrak dalgalanıyor çok şükür. Haliç velstinye tersa- neleri söküldü ama, maaşal- lah Tuzla ve Pendik koyları tersaneden geçilmiyor. Peki öyleyse, hergün niçin bazı tutumlar, davranışlar he- pimize Nutuk'taki "gaflet, da- lâlet (yoldan çıkma) ve hattâ hıyanet" sözlerini anımsatı- yor? Neden, "Iktidar sahip- leri şahsî menfaatlerini müs- tevlilehn siyasi emelleriyle tevhit edebilirler" tümcesi ge- liyor hep aklımıza? Şahsi men- faatlerle devlet politikaları bu kadar mı bütünleşmiştir? Fab- rika kapatma, satıp savma kararlarını IMF'nin, Dünya Bankası'nın, AB'nin, kısaca- sı yabancıların isteklerine uy- durmak, niçin kişisel çıkarla- n istilacıların emelleriyle birleş- tirmeyi getiriyor aklımıza? Yoksa, istila ve işgal mi var? Nedir bu çağrışımları yara- tan? Acaba kaleler mi düştü? "Kaledir, karşı koyar, mutla- ka direnir ve diretir" dediği- miz kişiler, kuruluşlar mı zap- tedildi ya da içten ele geçiril- di? "Millet, fakr ü zaruret için- de harap ve bitap (bitkin) düş- müş" müdür ki, kimsenin kılı kıpırdamıyor, konuşması ge- rekenler konuşmuyor? Yok- sa, farkına varmadan biryer- lerde yenildik de teslim mi ol- duk? Dışarıdan gelip ortalık- ta dolaşanlar, emirler veren- ler, "Şunu da yapın, bunu da verin?" diyenler kim? Sayın Dı- şişleri Bakanı protokol konu- su olarak "Kim oluyorbunlar?" diye sordu ama, bir de yenik- lik kâbusu görenlerin dehşe- tiyle soralım: Bunlar kim? İş- gal ordusunun komutanları ve komiserleri mi? Biz ki "on yılda on beş mil- yon genç yaratmıştık heryaş- tan", şimdi yetmiş milyon genç olmamız gerekirken seksen küsur yılın sonunda başkaldı- ramaz duruma mı düştük? Benliğimizin derinliğinde bir kalemiz vardı da o mu yıkıldı? Bu iç yıkıntı, ayna karşısın- daki bu kâbus yakışıyor mu bize? Yargı Siyasallaşıyormu?.. Yıllarca hizmet ettiğim hukuk kurumunda, kadın eli sıkmayan cumhuriyet savcısı ve yargıçlar bulunduğunu, bazı vakıf ve birliklerin paralan ile hacca giden hukukçular olduğunu duydukça üzülüyorum. GündÜZ AKGLJL Emekli Cumhurivet Savcısı M illi Gazete yazan Selahat- tin Aydar'ı bir yazısı ne- deniyle TCY'nın 312. maddesi gereğince ceza- landıran yerel mahkeme kararının Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce onaylanması ve Yargıtay Cumhuriyet Baş- savcılığı'nın itirazı üzerine, Yargıtay Ce- za Genel Kurulu'nca on üçe karşı on dört oyla bozulmasıve bu karargerekçesinde de- nıokrasinıizin tenıel taşı olan laiklik ilkesi- nin eleştirilnıesi tarbşnıalarmı da berabe- rinde getirdi ve bu arada yargı epeyce ya- ra alarak güven kaybına neden oldu. Bu tartışma hâlâ ateşli bir şekilde devam ederken basında söz konusu karar gerek- çesini yazdığı iddia edilen Yargıtay Baş- kanvekili Sayın Osman Şirin'in, Türk hu- kuk reformunun mimarlanndan olan seç- kin hukukçu ve büyük devrimci, Atatürk döneminin Adalet Bakanı Sayın Mahmut Esat Bozkurt döneminin kapandığını ve ye- ni bir sayfa açılacağını belirten sözleri gün- deme bir bomba gibi düşerek tartışmanın tuzu biberi oldu. Bu söylem ulu önder Mustafa Kemal Atatürk döneminin bittiği anlamına geldi- ğinden, aşağıda belirteceğim nedenlerle Sayın Şinn'i anlamakta zorluk çekiyorum. Bu söyleme tepki göstermemek de elde de- ğildir. Sayın Şirin'in, seçkin hukukçu Sayın Bozkurt' un Türk Medeni Kanunu'nun ge- rekçesinde, "Mecelle'ninkuralıveanaçiz- gileri dindir. Halbuki insanlık yaşanıı her gün, hatta her an esaslı değişikÜklerle kar- şı karşıyadır... Kammları dine dayaiı olan devletler kısa bir zaman sonra ülkenin ve ıılusun ihtiyaç ve isteklerini karşılayamaz- lar. Çünkü dinler değişmez hükümler be- lirtirler. Yaşam yürür, ihtiyaçlar hızla de- ğişiı; din kanunlan, kesinliklc ilerleyen ya- şanun önünde biçimden ve ölü sözcükler- den fazla bir değer, bir anlam ifade etnıez- ler. Bu bakınıdaıı dinlerin sadece bir vic- dan işi olarak kalmasu günümüz uygaıiı- ğının esaslanndan ve eski uygarhkla yeni uygarhğm en önemliayırtediciözelliklerin- denbirisidir" gerçeğini dile getirmektedir. Kapatmak istediği dönem bu mu? Yoksa Sayın Bozkurt'un devamla, "_.YüZr yılımız uygarhğına mensup devleüerin ilk aymcı nitetikleri din iledünyayıayn görnıek- tir. Bunun tersi, devletin kabul cttiği din esaslanm kabul etnıeyen kimselerin vic- danlannı baskı altına alnıak olur. Bunu yüzyıkmızm devlet anlayışı kabul edenıez. Din, devlet gözünde vicdanlarda kaldıkça sayguıdır ve temizdir. Dinin hiiküın halin- de kanunlara giımesi tarihin akışında ço- ğu kez hükümdarlaruı, zorbalann, güçlü- lerin keyifve isteklerinitatmine aracı olnıa- sısonucunu getirmiştir. Dini dünyadan ayır- maklayüzyıhmran devleti, insanlığı tarihin bu kanlı sıkıntısından kurtarnuş ve dine gerçek ve sonsuz bir tahl olan vicdaııı ayır- mışör" dediği dönemi mi kapatmak isti- yor? Yoksa Sayın Bozkurt'un devamla, "...Özellikle çeşiüi dinlere mensup uyruk- lara salıip devletlerde tek bir kanunun bü- tün toplıınıda uygulama > etkiııligini kaza- nabilnusi için bunundinleilişkisinikcsmc- si ulıısegcmenligi için de bir zorunluluktur. Çünkü kanunlar dine dayanırsa, vicdan özgürlüğünü kabulzorunluluğunda bulan devlete, çeşitli dinlere girnıiş uyruklar için ayn ayn kanunlar yapmak gerekir. Bu du- runı yüzyüınuz devletindetenıel koşul olan siyasal, toplunısal, ulusal birliğe tamamen aykırıdır" dediği dönemi mi kapatmak is- tiyor? Yoksa Sayın Bozkurt'un devamla, "-Türkulusununyüksektemsilcisiolan Bü- yük Meclis'in uygun bulnıasma ve onayı- na sunulan Türk Medeni Kanun Tasansı yüriirlüğe konulduğu gün, ulusunıuz on üç yüzyıhn kendisini çeviren hastalıkh inanç- lanndan ve kargaşadan kurtuhmış, eski uygarlığui kapılannı kapayarak yaşam ve verimlilikgetiren çağdaş uygarlığın içinegir- miş Imlunacaktır" dediği dönemi mi ka- patmak istiyor? Şeriat özlemcilerinin söylediklerinin ak- sine Sayın Şirin de çok iyi biliyor ki, seç- kin hukukçu ve büyük devrimci Sayın Mahmut Esat Bozkurt, hukuk abidesi olan bu gerekçeyi yazarken asla dine karşı ol- mamış, aksine dini yücelterek vicdanlar- da yerini alması için çaba harcamıştır. Si- yasallaşan ve elli yıldan beri adım adım dev- let işlerine sokulmaya çahşılan din, artık tartışma konusu yapılmaya başlanmıştır. Oysaki laik düzende, dinin de artık la- ıklik güvencesi (teminatı) altında, Sayın Bozkurt'un dediği gibi, yerini sonsuz bir taht olan fertlerin vicdanında alması gerek- mektedir. Bunun aksini savunmak, laik ve demokratik bir ülkede şeriat çağnşımıdır. Hepimize günün birinde gerekecek huku- ku buna bulaştırmak hiç kimseye yarar sağlamayacak, aksine bu depremin altın- da herkes kendisine düşen payı alacaktır. Yıllarca hizmet ettiğim hukuk kurumun- da, kadın eli sıkmayan cumhuriyet savcı- sı ve yargıçlar bulunduğunu, bazı vakıf ve birliklerin paralan ile hacca giden hukuk- çular olduğunu duydukça üzülüyorum. Cumhuriyet gazetesi araştırmacı ve de- neyimli yazarlanndan Sayın Hikmet Çe- tinkaya'nın Fethullah Gülen'le ilgili ya- yımlanan ve halkı Fethullah Gülen'in de- mokratik rejim aleyhindeki düşünceleri konusunda aydınlatan yazı dizisinin, adı ge- çenin kişilik haklanna saldırı gerekçesiy- le durdurulması düşündürücüdür. Gülen'in kendi düşünce ve söylemlerinin kendi ki- şilik haklarına nasıl saldın oluşturacağını anlamakta da zorluk çekiyorum. Ülkede, Atatürk ilke ve devrimlerinden ödün vermeyen, seçkin hukukçu Mahmut Esat Bozkurt gibi çağdaş hukukçulann ço- ğalacağı ümidiyle. Taşınmaz Kiralan Sorunu (II) Taşınmaz kiraları üzerinde yıllardan beri uğraşıp, çeşitli yayınlar yapmış ve bu arada karşılaştırmalı hukuk alanmda bir de kitap (İngiliz Hukuku'nda Taşınmaz Kirası ve Kiracıların Korunması Sorunu, lst.l975,lV+280 sayfa) yazmış kıdemli bir hukukçu olarak, bu konuda, kuşkusuz, epey söz yetkim ve eleştirilerim olacaktır. Aydın AYBAY i î nceki yazımızda ülkemiz- | 1 de taşınmaz kiraları hak- V_^/ kındaki düzenin gelişme çizgisini açıklamaya çalışmıştık. Bu konunun önemli bir "sorun" oluşturduğu bilinen bir şeydir: Ki- ralayan -buna popüler dilde mal- sahibidenmektedir- ile kiracıara- sındaki ilişkinin sık sık gerilimle- re yol açan türden bir ilişki oldu- ğu yaşam deneyimleri ile doğru- lanan bir olgudur. Yasakoyucula- rın görevi ise bu gerilimleri önle- meye yarayacak, dengeli bir reji- mi kurmaktır. Bu konuda getiri- lecek "düzen", kuşkusuz her iki tarafı da aynı ölçüde memnun ede- cek bir düzen olmayacaktır. Çün- kü yasakoyucunun işlevi, sadece tarafların ne ölçüde memnun ola- cağını belirlemek değil, soruna ilişkin toplunısal, ekononıikve si- yasal öğeleri göz önünde tutarak, gerçekçi bir çözüm üretmektir. Bunun ise çok zorbir görev oldu- ğu kuşkusuzdur. Yasakoyucu, ör- neğin, kira parasının nasıl belir- leneceğini hükme bağlarken, bu- nun "adil" bir çözüm olması ge- rektiği söylenirse, -lngiltere'de fa- ir rent ölçütü için söylendiği gi- bi- kimin için adil (fair); kiracı için mi, malsahibi için mi, dene- bilecektir. Doğal olarak bu zorluğa kar- şın, yasakoyucu eli kolu bağlı oturmak ya da işi "oluruna bırak- mak" lüksüne sahip değildir. 20. yüzyıhn başından itibaren yaşa- nan "deneyler" göstermiştir ki, bu konudaki sorun -kimilerinin sandığı ya da dile getirdiği gibi- 'savaş ve kriz dönemleriyle sınır- U' bir sorun değildir. Çağdaş top- lumsal yapılaşma içinde, devasa kentler varsa ve hele kimi ülkeler- de önüne geçilmez kırsaldan ken- te akan göçler dolayısıyla kentleş- me olgusu bütün hızıyla sürmek- te ise, bu sorun her zaman vardır ve devam edecektir. Dünyada olup biteni kendi dar açılı dürbünlerinden izleyen, ki- mi alıklar "Artık her yerde bitti, bizde de sınırlama rejinıi bitsin" diye ahkâm keserken, Batı ülke- lerinde, sınırlı kira rejimi düzeni ayrı yasalarla değil, son yıllarda, doğrudan doğruya tenıel medeni kanunlara konan hükümlerlepe- kiştirilmektedir. Örneğin Alnıan Medeni Kanunu'nda 2001 yıhn- da yapılan geniş çaplı değişiklik- le kira rejimi baştan aşağı yenilen- miştir. isviçreBorçlarYasası'nın kira sözleşmesine ilişkin hüküm- leri de (yalnız âdi kirayla ilgili hükümleri) yapılan değişiklikle 1 Temmuz 1990'dan itibaren geçer- li olarak 20 küsur maddeden tam 85 maddeye çıkarılmıştır. Bu yasal değişikliklerin, özel- likle taşınmaz kiralarına getirdi- ği yeni ve kalıcı düzenin iki ana konuda odaklandığı gözlenmek- tedir: Bunların ilki kira parasının sınırlanması ile ilgihdır. Bu konu, zaten, taşınmaz kira ilişkilerini mutlak sözleşme serbestliği ilke- sinden ayrüarak çözüme bağla- yan eski-yenibütün sistemlerinbi- rincil konusudur. Ikinci konu ise, kiracı lehine sağlanan "tasarraf güvenüği" ile ilgidir. Burada da, yine eski-yeni her sınırlayıcı reji- min çözmeye çalıştığı "tahliyeye karşı güvence" sorunu gündemde- dir. Özetle, bu iki temel konu, da- ha 20. yüzyıhn başlarmdan itiba- ren kira rejimlerine kiracılar lehi- ne "renk veren" konulardır. Bir- çok Batı ülkesinde gözlenen bu "odaklaşma" bizim için de ge- çerli olmuştur. Nitekim, gerek Milli Korunma Kanunu'nun 30. maddesi, gerekse 6570sayıhyasa ile getirilen sınırlamaların teme- Bkira parasının belirlenmesi ve tah- liyeye karşı güvenceye dayanmak- tadır. Kısa bir süre önce Adalet Ba- kanı'nın medyadaki açıklamala- rına göre, yürürlükteki Borçlar Yasası'nın bir uzmanlar kurulun- ca gözden geçirilerek yenilennıe- si sonucunda hazırlanan taslak metninde, kira akdine ilişkin bö- lümde de esaslı değişiklikler ön- görülmektedir. Çeşitli konuları içeren bu değişikliklerde, yine ki- racıyı malsahibinin keyfi karar ve davranışlarına karşı kommayı he- defleyen temel hükümlerin yer al- dığı anlaşılmaktadır. Şayın Ba- kan'ın basına satırbaşları ile yan- sıyan açıklamalarından anlaşıldı- ğı kadarıyla, 6570 sayılı yasa yü- rürlükten kaldınlırken, yeni düzen- lemede 1964'ten beri birçok ev- relerden geçerek olgunlaşmış sa- yılan tespit davası uygulanması 4 yeni ve sabit bir ölçüte dayana- caktır. Öte yandan, kiracıyı tahliyeye karşı koruma amacına yönelik ön- ceki düzenlemenin de muhafaza edildiği anlaşıhyor. Malsahibinin ihtiyaca dayanan tahliye istemle- rinin "samimi olması" ya da ih- tiyaç nedeniyle tahliye halinde '3 yıl için başkasıııa kiraya vernıe ya- sağı" türünden hükümler zaten 6570 sayılı yasanın uygulanmasın- da da geçerli idi. Buna karşıhk, ilk kiralamada kiracının "önceki ki- ranın bildirUmesini talep" yetki- si aile konutlanna kiracının eşinin onayı olmadıkça "kirayı bozma (fesih) yctkisinin bulunmamasr gibi hükümier önceki düzenleme- de olmayan çözümlerdir. Taşınmaz kiralan üzerinde yıl- lardan beri uğraşıp, çeşitli yayın- lar yapmış ve bu arada karşılaş- tırmalı hukuk alanında bir de kı- tap (İngiliz Hukuku'nda Taşın- maz Kirası ve Kiracılann Korun- ması Sorunu, lst.l975,IV+280 sayfa) yazmış kıdemli bir hukuk- çu olarak, bu konuda, kuşkusuz, epey söz yetkim ve eleştirilerim olacaktır. Bunları taslak metnin elimize geçmesinden sonraya bı~ rakarak, yeni düzenlemede yer al- masını gerekli gördüğüm önem- li birkaç noktayı şimdiden ilgili- lerin dikkatine ve değerlendirme- lerine sunuyorum: 1. Konutlar ve işyerlerine iliş- kin düzenlemeler mutlaka ayrı ay- nyapılmalı, bunlar, şimdiki (6570 sayılı) yasadaki gibi iç içe sokul- mamahdır (Alnıan Yasası'nda böyle yapılmıştır). 2. Gerek konutlarda gerek işye- ri kiralannda kiralananın büyük- lüğü ve değeri sınırlama rejiminin uygulanıp uygulanmayacağında ölçüt olmahdır (Isviçre Borçlar Yasası'na göre kiracıyı koruyucu rejim, lüks konutlarda ve 6 ve da- ha çok odası olan aile evlerinde uy- gulanmaz, OR, Art 253/b, II). 3. Uzun süreli kiralarda, malsa- hibi değişikliklerinde, (tapu şer- hi olmasa da) yeni malik süre dol- madan kiracıyı tahliye edememe- lidir. (tngiliz hukukunda tenancy bir çeşit ayni hak (estate) sayıldı- ğı için çözüm böyledir). 4. İhtiyaç nedeniyle tahliye hal- lerinde kiralananı boşaltan kiracı- ya malsahibi, tahliye tazminatı adıyla bir ödeme yapmalıdır. (İn- giliz hukukunda böyle bir çözüm öngörülmüştü). 5. Sosyal fonlarla edinilen ko- nutlann kiralanmasında kiracıyı belirleme ve kira bedelini sapta- ma yetkisi ile donatılmış bir örgüt oluşturulmalıdır (Kimi ülkelerde bir dönem bu tür örgütlenmeler de kabul edilmişti). PENCERE 28 Şubat ve 3 Mart... 28 Şubat.. 3 Mart.. Bu yıl -Şubat 29 çekmediği için- iki gün arayla bu iki günü yaşadık... Dinciler biliyoruz ki bu iki günü sevmezler, ama çağdaş öğretim bakımından ikisi de çok önemli: dir. • 28 Şubat'ta ne oldu?.. 5 yıl olan zorunlu öğretim 8 yıl oldu!.. Türkiye, uzun yıllardan beri, dünyada zorunlu öğretimi 5 yıl düzeyinde kalan üç geri ülkeden bi- ri konumundaydı... 1997'de bu katlanılamaz aşağılık durumdan kur- tulduk!.. Kim yaptı bunu?.. Asker mi?.. Eğer bu işi asker yaptıysa, siviller utansın.. Askere de helâl olsun!.. • Peki, dinciler zorunlu öğretim süresinin 8 yıla çı- karılmasına karşı uzun yıllardan beri neden direni- yorlardı?.. Bu konuda bugün bile ortalığı neden bir- birinekatıyorlar?..28Şubat'a-heryıldönümünde- niçin saldırıyorlar, sövüp sayıyorlar?.. Gerekçesi çok açık seçik: Zorunlu öğretim beş yıl olduğu zaman küçücük yavruları dinci öğreti- me (imam okulları ve kurslar) çekip beyinlerini la- ik Cumhuriyet düşmanı olarak yıkamak kolaydır. Oysa çağdaş eğitim, çocuğu 'yurttaş' olarak ye- tiştirir; öğrenci 8 yıllık zorunlu öğretimden sonra mes- leğini seçer... Nasıl seçer?.. • 28 Şubat'ın anlamı şu çok basit rakamlarda ya- tıyor: 1998 yılında genel meslek liselerini seçen öğrenci 90 binin altındayken bu sayı 2002'de 981 bine çıkmıştır. Imam-hatip okullarını yeğleyen öğ- renci sayısı 1998'de 192 bin iken 2002'de 64 bine düşmüştür. 28 Şubat budur!.. • öğretim Birliği -özellikle Türkiye gibi bir ülkede- barış içinde, kardeşlikle, el ele ve geleceğe doğru bütünlükle yaşamak için "olmazsa olmaz" koşul- dur. 1924'ün 3 Martı'nda din devletinin simgesi ha- lifelik kaldınlırken "öğretim Birliği Devrimi" (Tev- hid-i Tedrisat) de gerçekleştirilmişti. Çok partili rejimde bu demokratik yasa delindi, imam okulları meslek kurumları olmaktan çıkanlıp temel öğretim birimleri niteliğine dönüştürüldü; eğitim çift başlı oldu; birbirine düşman kafalarda öğrenci yetiştirilmeye başlandı. 28 Şubat bu gidişe dur demiştir. • 3 Mart-28 Şubat çizgisi Türkiye'yi çağdaşlığa, de- mokrasiye, laikliğe götürür... öğretim akıl-bilim temelinde örgütlenemezse Türkiye ne olur?.. Iran mı, Afganistan mı, Suudi Ara- bistan mı, Kuveyt mi, beğen beğendiğini!.. Yarın bu- günkü halimizi arayacak duruma düşebiliriz. İmam okullarının öğretim sisteminde yol açtığı tersliği, çelişkiyi ve tuzağı vurgulamak için çok uza-' ğa gitmeye gerek yok.. Kadından imam olmaz!.. Peki, kız çocukları neden imam okullarına gön-> deriliyor?.. Olamayacağı, yapamayacağı, giremeyeceği, ka- bul edilmeyeceği mesleği öğrenmek için eğitim yapan insana dünyanın neresinde rastlanır?.. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİMEZUNLARIDERNEĞ1 AlArtlRkÇİ Dl.ŞÜM F DERNF/ll K4DIKC» ^b. BKMOkRArlK DAVANIŞMA DtR. AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ 2004-2005 Dönemi No: 6 Konu TÜRK EKONOMİSİ BATAKTAN KURTULABİLİRMİ? Yönetmen Prof. Dr. ESFENDER KORKMAZ Konuşmacılar Dr. MASUM TÜRKER UFUK SÖYLEMEZ BİROL BAŞARAN dun 05 Mart 2005 Cuınartesı (bugün), saat lO.fO-li 00 Yer Bc^ıktaş Bclcdıycsı Ortakö) Küllür Merkezi Dereboyutaddeü, Dere (,'ıkma/ı, No I -Ortaköy lleti>ım I.Ü Me7unlarıUcrncğı(Fato5Ta^tan)02l22380321 Avdınlık Yannlar Ö/lemi Içindeki Tiiııı Yurttaşlarımı^ Davetlidir. Giriş Serbest ve Ücretsizdir. TMMOB MİMARLAR ODASI ANKARA ŞUBESİ OLAĞAIMÜSTÜ GHMEL KURULU 19-20 Mart 2005 tarihlerinde Konur Sokak 4/5'te çoğunluklu olarak, çoğunluk sağlanamaz ise 26 MART 2005 CUMARTESİ günü 10.00 - 18.00 saatlen ara- sında GAZl ÜNİVERSİTESİ MÜHENDlSLlK Ml- MARLIK FAKÜLTESt KONGRE MERKEZİ, Celal Bayar Bulvan Maltepe/Ankara adresinde aşağıda bc- lirtilen gündemle toplanacaktır. GÜNDEM: 1. Yönetim Kurulu adına açılış, Başkanlık Divanı se- çimi ve saygı duruşu. 2. Şube Yönetim Kurulu ara çalışma raporunun okıın- ması, görüşülmesi ve hakkında karar alınması. 3. Şube Yönetim Kurulu için asil ve yedek adayların belirlenmesi ve duyurulması. 4. Dilek ve temennilcr. 5. Seçimler. SEÇÎMLER çoğunluk aranmaksızın yapılacak toplantının ardından 27 MART 2005 PAZAR günü 09.00 -17.00 saatlen arasında MİMAR KEMAL İL- KÖĞRETlM OKULU, Yüksel Caddesi, Yenişehir / Ankara adresınde yapılacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle