19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 MART 2005 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL '0 Yalan, Bu Yalan!' "Bana biryalancı gösterin, işte size bir hırsız di- yeyim." Ingiliz düşünür G. Herbert'in bu sözü doğ- ru mudursizce? Heryalancı, bir hırsız mıdır? Doğ- ruyu, gerçeği çalar yalancı$ yanlışı, sahteyi, uy- durmayı zorla benimsetmek ister. Gerçek hırsız sa- yılır yalan söyleyen kişi. Kim yalan söylemez? Herkes yalan söylerzaman zaman, diyenlerinizçıkacgk. Birhasta, ölümedoğ- ru gidiyor, bugün yarın... Geçmişsiniz karşısına "Oh ne kadariyisin, yakında kurtulacaksın " demişsiniz, bunda bir zarar yok, bir kötülük yok. Yalan kimse- ye zarar vermediği sürece, hatta belki geçici bir iyi- lik de yarattığı için hoşgörülür. Ama bunun ölçüsü nerde? lyilik ve kötülük gibi kavramlar görece şey- lerdir. Birine göre iyidir, birine göre kötü. lyilik diye- rek yalan söylerken belki de en büyük kötülüğü yap- tığımızı bir bilsek... "Yalanın azı olmaz" der Victor Hugo Se//7/er'in- de. Bu demektir ki, en küçük, en değersiz yalanı söy- leyen kişi en büyüğünü, en zararlısını da söyleye- bilir. Kendilerini küçük, masum, zararsız yalanlar söylediklerine, ona buna iyilik için gerçeği sakladık- larına inandıranlar, kulak versinler iyice bu söze. Ya- lanın azı yoktur. "Bir kez yalan söyleyen bir daha söyleyecektir" der Beaumarchais. Hepimiz özel de- neylerimizde de görmüşüzdür. Yalan, yalanı çağı- rır. Tekbiryalanlakalınamaz!' Bir yalanı sıkıcasak- lamalıyız başka yalanlarla onu çevreleyip, sarıp sar- malayıp! Belki bir gün, o yalanın doğru olduğuna ken- dimizi de inandırabiliriz. Ben hiçbir zaman yalan söylemedim, nerde o yalanım, haydi gösterin, di- yebilmek için. Yalancı, kendi yalanının altında ezi- lir, insanlığının küçüldüğünü duyar. Batar o yalan içi- ne, "vicdan" dediğimiz bir şey varsa, ona. Kadınların erkeklerden çok yalan söyledikleri yay- gın bir kanıdır. Bir düşünür, "Yalan, kadınların sa- vunma silahıdır, erkekleryanlarında silah taşır, ka- dınlar yalan" derken bunu hoş göstermeye çalış- mış olmalı. Erkeklere karşı üstünlüğü kurmanın yo- lu budur, yalan silahını kullanmaktır, gerekli gerek- siz. Bu yüzden bir kadının en küçük yalanını yaka- layan erkek kuşku canavarından yakasını sıyıramaz bir türlü. Ya başka dedikleri de yalansa, ya yalnız başkalarına değil, bana da yalan söylüyorsa! Politikacılık bir "yalancılık" mesleği sayılır! En iyi yalan söyleyen, en büyük yalan söyleyen, en ba- şarılı politikacı diye geçinir, Nerde? Belirli bir kültür düzeyine ulaşmış toplumlarda değil elbet, insan- ların çoğu okumasız yazmasız, kolaylıkla kandırı- lacak durumdaki toplumlar "yalan"a bağlanırlar, umutları, hayalleri, hatta mideleri bile yalanla bes- lenir, doyar. Yığınları yönetmekle sorumlu kişiler ise yalan üstüne yalan atarlar. En olmayacak şey- leri yapacaklarını söylemekten başlar bu yalan, halk yığınlarını uyutan, aldatan nice nice göz bo- yayıcı sözlere kadar gider. Bir politikacı, "Bir Tür- kiye'yi iki, üç yapacağız, büyük Türkiye'yi yarata- cağız" der de o ülkeyi eskisinden beter hale geti- rirse en büyük yalancı değil midir? Montaigne, "Yalan söylerken o yalan söyledi- ğim insandan çok kendimi aşağılamış oluyorum" dermiş. Gerçek insan elbet böyle düşünecektir. Al- datmanın, kandırmanın, yalan yoluyla gerçeği, doğ- ruyu gözlerden saklamaya kalkışmanın o yalanı söyleyeni ne denli küçülttüğünü görmek için insan niteliklerine sahip olmalı! Işini bitirmek, çıkar sağ- lamak, göz boyamak için yalana başvuranlar ise kü- çük, kısa, ömürsüz başarılar ardındadır. Insanlıkla, insan olnıa çabasıyla ilgisi yoktur. Montaigne iste- diği kadar "Yalancılık iğrenç birzaaftır. Biz insanız, birbirimizle ancak sözyoluyla anlaşabiliriz. Yalanın ağırlığını ve korkunçluğunu bilsek, onu öteki suç- lar kadar öfkeyle kovalarız" desin. Fenelon, "Ya- lan söyleyebilen birkimse insan sayılmaya layık de- ğildir" buyursun... örnek mi? İşte politikacılar, politikacılık dünyası!.. Cumhuriyet ^ kitap kulübü" Biiliin Oyıınları 1-2 Morkez Turkocojı Cod No 39/41 Coğolojlu İSTANBUL - Tel 0212 514 01 96 Subo Istiklal Cad. Zombak Sok 4/1 Toksiın İSTANBUL Tel 0212 252 38 81 Ankora Atalurk Bulvorl No 125 Kat 4 Bakanlıklar-ANKARA - Tel: 0312 419 50 20 Yazık Oldu Okul-Aile Birliklerine... Yazık oldu okul-aile birliklerine... Eğitimin AKP eliyle adım adım dinselleş- tirilmesi ve özelleştirilmesine karşı uyanık olup bıkmadan, usanmadan, mü- cadele etmek, kamuoyunu doğru bilgilendirmek gerekir. Çünkü laik, bilim- sel eğitim çocuklanmızm ve ülkemizin geleceğidir. MllStafa G A Z A L C I CHP Oenizli MUletvekili, TBMM Milli Eğitim Kom. Üy. 1 946 yılında 3. Milli Eğitim Şûra- sı'nda (MEŞ) kararlaştırılarak 1947'de ilk yönetmeliği çıkıp çalış- malarına başlayan okul-aile birlik- leri eski biçimiyle yok artık. AKP'nin TBMM'deki çoğunluğuuyarılan dinlemeden 13 Kasım 2004 tarihinde çı- kardığı 5257 sayılı yasayla okul-aile birlik- lerini daha çok para toplayan, kantin kira- ya veren kuruluşlar durumuna getirdi. 1leri, çağdaş ülkelerde de benzerleri gö- rülen ve yaklaşık 60 yıldır eğitimin niteli- ğini, öğrencinin başarısını yükseltmek için uğraşan bu güzelim kuruluşlara kıyıldı. Okul-aile birlikleri artık veli ile okul arasın- da bir eğitim köprüsü değil. Okul-aile birliklerinin okul duvarlanna, çatilarına reklam alması kamuoyundaki tep- kiler yüzünden bereket geri çekildi. Yoksa okullann dışı da içi de bir okuldan çok bir işyeri görünümünde olacaktı. Anayasaya ve yasalara göre hiç olmazsa ilköğretim, devlet okullannda parasızdır. Milli Eğitim Temel Kanunu'nda (METK) getirilen değişiklikle bu temel ilke de delin- di. Bundan sonra veli, ilköğretim dahil yal- nız çocuğunun eğitim harcamalarını değil, okulun da eğitim giderlerini çekmek zonın- da. Bu durum son yıllarda bozulan eğitim- de fırsat ve olanak eşitliğinin daha da bo- zulmasına, devletin eğitim işinden biraz da- ha çekilmesine yol açacaktır. Ayrıcayoksul aile çocuklan ekonomik engeller yüzünden orta ve yükseköğretimi tamamlamadan ele- neceği için ülke yönetiminden de giderek uzaklaşacaktır. Okul-aile birlikleriyle ilgili oldu-bittiye ge- tirilen değişiklik, eğitim ilkeleri, hukuk ve kurallar çiğnenerek yapıldı. Önce yeri na- sıl doldurulacağı düşünülmeden okul koru- ma dernekleri devreden çıkarıldı. Sonra da 16.12.1984 tarihli, devlete ait mallann kul- lanımıyla ilgili bir yönetmeliğe dayanarak 15 Mart 2004 tarihinde MEB ile Maliye Bakanhğı aralannda bir protokol yapıldı. Okullara gönderilen mart ayındaki bu ge- nelgeyle okul-aile birlikleri kayıtlar sıra- sında para topladı, kantin ve benzeri yerle- ri kiraya verdi. Bu arada Sayıştay Başkanlığı, bu proto- kol ve tebliğlerle il özel idareye ait okullar- da para toplanamayacağına karar verdi. Ka- rarını 24 Hazıran 2004 gün 2.2004.61 sa- yıyla Ankara valiliğine bildirdi. Ankara Va- liliği 14 Arahk 2004 tarihinde okullara bir yazı göndererek 1.1.2005'ten başlayarak mülkiyeti il özel idareye ait yerlerden elde edilecek gelirlerin yüzde 65' inin il özel ida- re bütçesine, yüzde 35'inin de okul yöneti- mine bırakılmasını istedi. îş arapsaçına dön- dü, içinden çıkılmaz oldu. Düşünün METK'de değişiklik önerisi 27 Ekim 2004 TBMM Milli Eğitim Komisyo- nu'nda, 13 Kasım 2004'te genel kurulda görüşülüyor. MEB ile Maliye Bakanhğı ara- sındaki okul-aile birlikleri para toplayabi- lir; kantin, otopark işletirya da işletebilir di- yen genelge 15 Mart 2004'te yapılıp gön- deriliyor. Daha yasa çıkmadan, genelgeler gidiyor. Paratoplanmayabaşlanıyor. TBMM'deço- ğunluğumuz var, nasıl olsa bu çoğunluğa da- yanarak bu yasayı çıkarırız deniyor. Yönetmeliğe dayalı genelge işinizi görü- yorsa niçin yasal değişikliğine gerek gördü- nüz, görmüyorsa niçin yasa çıkmadan ge- nelge çıkardınız diye Başbakan'a sorduğu- muz yazılı soru önergesine 23.12.2004'te Sa- yın Hüseyiıı Çelik, Sayıştay Başkanlığı ka- rarından hiç söz etmeden şöyle kaçamak bir yanıt veriyor: "Malumunuz olduğu iizere, 1739 sayılı METK'nin 16. maddesindeki değişikliğe fliş- kin 5257 sayılı METK'deki Değişiklik Yapıl- nıası Hakkındaki Kanun 13 Kasım 2004 ta- rihli ve 25642 sayılı Resnıi Gazete'de yayım- lanarak yürüıiüğe girmiştir. 5257 sayıh ka- nunun genel ve madde gerekçesinde çıkarı- lış sebebi belirtilmiştir." Yasa çıkmadan çıkmış gibi davranmak, ge- nelgeler çıkarmak, Sayıştay kararını TBMM 'den gizlemek. Bunlar normal hukuk devletinde olmaması gereken işler. Eğitimi- nin devlet okullarında hem de okul-aile bir- likleri eliyle paralı yapılmasına mı yanar- sın, hukukun, kurallann çiğnenmesine mi?.. Malatya Inönü Üniversitesi'nde çalışan Prof. Dr. Sayın Mualla Aksu Bilgin, akade- mik yaşamınm başlangıcında okul-aile bir- likleriyle ilgili hazırladığı tezinin bir yerin- de şöyle diyor: "Çocuğun gelişmesi ve ken- di gizil gücünü anlaması için, okul ile evde verilen eğitim birbirini tamamlamalı ve sü- rekliliksağlannıalıdır... Demokratiktoplunı- da, okul yönetiminde,yönetmen ve öğretmen- le ilişkisi açısından, ana baba önemli bir rol oynamaktadır. Okul önderieri ana babanın, çocuklarının ilk eğiticileri, okullann ise eği- tinıinin sonu değil araçları olduğunu kabul etmelidir. Okulu geliştirme, ana baba ve eği- ricilerin ortak görevidir." (s: 70) AKP iktidarı, eğitimi bir kamu görevi ol- maktan çıkarmak, ticaret durumuna getir- mek için birçok düzenlemeler yaptı. Bun- lardan biri de okulun, çocukların sorunları ile uğraşan, okul-aile birliklerinin işlevinin değiştirilmesi oldu. Yazık oldu okul-aile birliklerine... Eğiti- min AKP eliyle adım adım dinselleştirilme- si ve özelleştirilmesine karşı uyanık olup bık- madan, usanmadan, mücadele etmek, kamu- oyunu doğru bilgilendirmek gerekir. Çün- kü laik, bilimsel eğitim çocuklanmızm ve ülkemizin geleceğidir. T ürkiye'nin ilk kadın ba- kanı Prof. Dr. Türkan Akyolanlatıyor: "Odam- dan içeri çok genç ve güzel bir ka- dın girdi Yanında kocası vardı. Kadını muayene ettiııı. Kadın veremdi, hem de ileri derecede. Reçetesini yazdım, kocası aldı. İlaçlann ne kadar tutacağım sor- du. Söylediğimdeyüzünü buruş- turarak,' Dohtur hanım, ben bu fiyata bu karının yenisini ala- rım' dedi." Türkiye'nin en çok intihara eğilimli, bu nedenle de toplumbilimsel (sosyolojik) araş- tırmalara konu olan ili Bat- man'da, son iki yıl içinde 140 in- tihar olayı yaşandı. Devlet, 31. ölümden sonra bölgeye psikolog gönderdi... Kadını hâlâ "karı" olarak niteleyen, evrensel de- ğerleri içselleştirmeyen, erkek çocuk doğurmamayı suç sayan, kadının isyan ve itirazlannı gör- mezden gelen erkekegementop- lum'umuzda, neyi, kinıc, nasıl anlatacağız? Çok zorlu yollara ve yıllara Çileli Kadmlanmız... Neşe DOSTER karşın enkaz haline gelmiş ev- liliklerini sürdüren, varlığı da yokluğu da önemsenmeyen, ya- şam savaşını Fırat Irmağf nda noktalayan kadınlarımızı, han- gi yazgının sınırlarıııa sığdıra- cağız? Bekârken ağabey ve babayla başlayıp evlenince kayınpeder ve kocayla süren, eğer boşana- bilirse, toplumsal baskıyla şid- detlenen yaşam savaşında çek- riklerini nasıl açıklayacağız? Sorunları, retleri, arayışlan hi- çe sayılan, "yap" ve "yapma"lar- dan oluşan değerler sistemine uyabilirliği ölçüsünde yeri olan derin, ivedi ve acılı çağrıları da- hi yanıtsız bırakılan kadınları, hangi sözlerle avutacağız? Ödedıği bedeller, net fotoğ- raflarla değil silik görüntülerle dahi belgelenmeyen, yaşama ilişkin umutlan giderek yitip gi- den kadınlarımıza, hangi çıkış yollannı göstereceğiz? Ülke nüiusunun yansını oluş- turan bu güce, partiler; "kadın kotası", "kadın kollan" gibi azınlık koridorlarıyla yaklaştığı sürece, "eşitüksorunumuzu na- sıl çözeceğiz." Beş, on çocuk do- ğuımuş, yaşlarının çok üstünde yaşlanmış; göçlerle, baskılarla, çileye dönüşmüş bu yaşamlar- la aramızdaki farkı nasıl kapa- tacağız? Okula gönderilmeyen, dayak yiyen, tedavi görmeyen; şıddet- ten, acıdan, yokluktan ve yok- sulluktan göz açamayan bu kadın- lara, hangi umut sözcükleriyle sesleneceğiz? Sosyal ve kültürel yaşamdan payını almayan, yay gibi gerilmiş sinirleri yatıştırma- ya çalışırken yalnız ailesini de- ğil, dünyayı da kucaklamayaaçık ve hazır bu insanların elini nasıl tutacağız? Kusursuz bir sorum- luluk, eksiksiz bir hizmet anlayı- şıyla hem evlat hem eş hem ana olabilen ve kendileri kalabilen bu kadınlara, hangi kadın hakla- nndan sözedeceğiz? Çağdışı ko- şullann egemenliğine teslım ede- rek, duvarlann arkasına sıkıştınp toza toprağa buladığımız bu in- sanlara hangi çağdaş koşullan an- latacağız? Yaşamın tüm acılarına ve eşitsizliklerine meydan oku- yan, ancak ölüme yenılen bu ka- dınlardan, hiç hak etmedikleri yazgılarından ötürü, nasıl öziir dileyeceğiz? Yaşama karşı du- ruşlarıyla, acılara karşı direnç- leriyle, uzun soluklu direnişle- riyle güneşi görmeden karanlı- ğı seçenlere, hangi aydınlığı an- latacağız? Niğdeli Sonnur'un, "Anam okumamış, kör cahil ol- muş. Ben kör kuyulardan su çe- kerek ömriinıü geçirmem. Oku- yacağım ve eşinü kendim seçece- ğbn" deyişini dikkate alalım. îkinci Kurtuluş: Turizm Artvin'de dağcılık, kanyonculuk, doğa yürüyüşleri ve rafting sporlan olanakhdır. Az sayıda kültürel farklılıklar olmasına karşın halkı sıcak ilişkilerle doludur ve banşıktır. Daha da önemlisi yerleşkelerinde, cadde ve sokaklarında madde bağımlısı, sokak çocuğu, kapkaççı ve kan davası gibi sosyal ve toplumsal olaylar yoktur. Kemal OCAK S avaşlar insanlık ta- rihinin en üzücü, en acı, belki de en az anımsanmak istenen say- falarıdır. Çünkü, bu sa- vaşlann sonucu ne olur- Siz "SIIMEMA" deyin, o anlar. 0542 7071 000 Sesinize sesli yanıt sadece SESTOSES'te... Bulunduğunuz ili belirtip, salon, film veya semti söyleyin, Türkiye'nin sesinize duyarlı ilk ve tek servisi SesToSes sizi bilgilendirsin... Servısı arama ucretı, daktkfl bnsı tum vergılar dahıl Talsım hatları lcın 0.68 YTL (680.000 TL), MyCep hatlan ıçın 10 kontordur SesToSes Servisi tum hailara ve operatörlere açık olup, dığer sebeke abonelorı, kendı eebokelerıntnTelsım'e dogrıt arama tarıfelorl İle ucretlsndırılır ıft ırınınTe sa olsun her kapışma, her savaş insanlık için acıdır, çiledir, yokluktur, yok- sulluktur, ölümdür. Bu- gün Irak'ta, Filistin'de ya- şananlar da bu saptama- lanmıza açık bir örnek- tir. Gerçek şu ki uluslar, ne denli banştan yana olurlarsa olsunlar, bazen savaşlar kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşı- larına çıkar. Yakın tarihimize bak- tığımızda Artvin de böy- le bir felaket, böyle bir yı- kım yaşamıştır. 1877- 1878 Osmanlı-Rus Sa- vaşı sonucunda bölge sa- vaş tazminatı olarak Rus- ya'ya bırakılmıştır. An- cak, uzun süren işgal bo- yunca halk dilini, kültü- rünü, kimliğini ve ulusal onurunu korumasını bil- miştir. Halkın bir bölümü de bu kutsal savaş uğru- na yaşamlarını feda et- miştir. Sonuçta, Gazi Musta- fa Kemal Paşa önderli- ğinde ve kâzım Karabe- kir Paşa komutasındaki askeri güçlerimiz bölge- yi işgalden kurtarmıştır. Artvin de bu olaydan son- ra 7 Mart 1921'de vatan topraklanna yeniden ka- tılînışur. O günden bugü- ne bu tarihi kutlamak, bu savaşta verilen şehitleri anmak ve onlara şükran borcumuzu ödemek bi- zim birinci görevimiz ol- muş, bu etkinliklerde va- tan bilinciningüçlenme- si, ulusal birliğin perçin- lenmesi için şölenler, şen- likler, halkoyunlan gös- terileri düzenlenmiştir, hep düzenlenecektir. Şu da önemli: Bugüne dek bu kutlamalar bağla- mındadüşmanlıklar, sev- gisizlikler, emperyalist emeller gibi ilkel kav- ramlar ve düşünceler öne çıkanlmamıştır. Bu kur- tuluşa yönelik saptama- larımızdan sonra Art- vin'in ikinci kurtuluş, ya- nı ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınması na- sıl olacaktır? Şimdi bir- likte buna bakalım... Artvin'de dağcılık, kan- yonculuk, doğa yürüyüş- leri ve rafting sporları olanakhdır. Az sayıda kültürel farklılıklar ol- masına karşın halkı sı- cak ilişkilerle doludur ve banşıktır. Daha da önem- lisi yerleşkelerinde, cad- de ve sokaklarında mad- de bağımlısı, sokak çocu- ğu, kapkaççı ve kan da- vası gibi sosyal ve top- lumsal olaylar yoktur. Özellikle bu durum üni- versitelerimizin eğitim fakültelerince ve toplum- bilim bölümlerince araş- tırma konusu edilmeli- dir. Insanlan ileri bir eğiti- me, ulusal birkültüre, se- vecen bir yapıya, tatlı bir hoşgörüye ve konukse- verliğe erişmiştir. Mah- pushaneleri ya boşturya da kapanmıştır. Bu olgu turistlerin güvenliği için önemli biretkendir. Din- sel ve etnik baskılar gö- rülmemektedir. Burada rahmetle ve saygıyla ana- cağını dostum AhmetTa- nerKışlah'nın söylemiy- le "Artvin Kemalistierin egemen olduğu bir kent- tir." Burada dört mevsim bir arada yaşanmaktadır. Rengârenk çiçekleri, çam ormanlan, buz gibi sula- n, meyve bahçeleri, zey- tin ağaçları, tadına do- yum olmayan peynir kuy- maklan, cevizli börekle- ri, erekli kaysefeleri, şe- kerli mafişleri, lezzetli dönerleri turistler için ye- meye değerdir. Dünyada eşi benzeri olmayan çivisiz mimari- si, el sanatlan, ulusal çal- gıları, tulumu, akorde- onu, davulu, zurnası ile bütünleşmiş atabarı, sa- n çiçeği, delihoronu bin yıllann derinliklerinden gelen kültürel zenginlik- leridir. Ayrıca, yakın geçmiş- te Artvin'e gelen bilim adamlan buradaki doğal yapıyı incelemiş, bu böl- genin dünyanın en çok ekolojkbitki çeşitliliğine sahip olduğunu bilim li- teratürüne geçirmişler- dir. Buekolojik yapı için- de sincaplar, sıçanlar, yı- lanlar, kartallar, kuşlar, böceklerve yaban av hay- vanlan doğal ve dengeli bıçimde yaşamlarını sür- dürmektedirler. Bütün bu anlattığımız veriler karşısında devlet ve özel sektör turizm amaçh yatırımlarını böl- geye yapmalıdır. Beton- laşmadan ve doğal den- geyi bozucu eylemlerden de uzak durmalıdır. Bu kurtuluş günümüzden iti- baren turizm konusunda yerel yöneticiler, kamu görevlileri ve halk bilinç- lendirilmelidir. Sonuçta baştan beri an- laftıklarımı/ gerçekleşti- rilirse bölgenin sürekli göç veren yapısı tersine dönecektir. Sosyal ve eko- nomikyapıgüçlenecektir. Hudutlarımız halk tara- fından beklenecektir ve korunacaktır. Laik I ürkiye Cunılıu- riyetTnin Kafkasya'ya ve Orta Asya'ya açılan ka- pısı banş, dostluk, kar- deşlik, umut ve zenginUk kapısı olacaktır. ^ PENCERE Esrar İçinde Esrar... Insan unutkan biryaratık!.. Hasan Puluranım- satmasaydı, RecepTayyip'in o 'şahane' deyişi bel- leğimden silinmişti... Ne demişti Erdoğan: "- Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, demek koskoca biryalandır; Allah hâkimiyetin kesin sa- hibidir." Unutulacak laf mı bu?.. Ne var ki "Sayın Başbakanımız" bununla da kal- mamış, eklemiş: "- Tutturmuşlar laiklikelden gidiyor, diye. Bumil- let istemedikten sonra tabii elden gidecek; sen bunun önüne geçemezsin!.." Peki, Başbakanımız değişti mi?.. • Olabilir, 'döneklik' ayrı şey; insan olumluya doğ- ru değişebilir; ama RecepTayyip'te iyiye doğru bir gelişmenin inandırıcı olabilmesi için Erdoğan'ın kamu önünde bir özeleştiri yapması gerekmez mi?.. Uygar dünyada bu iş başka türlü olamaz!.. Başbakan özeleştiriye hiç yanaşmadığı için ik- tidardaki konuşlanması tek sözcüğe bağlandı: - Takıyye!.. Fırsat bulduğu ve güç kazandığı zaman, Hasan Pulur'un anımsattığı fikirlerini ya da siyasetini ha- yata geçireceğinden kuşkunuz olmasın!.. Iktidarda, özellikle devlet kadrolarında attığı adımların izleri de hep bu yolun pusulasına göre ayarlanmış gibi... • Peki, Türkiye nasıl bu duruma düştü, kayıtlı seç- menin yüzde 25'inin oyuyla Recep Tayyip Erdo- ğan Meclis'in yüzde 65'ini nasıl ele geçirdi?.. Bu soruya yanıt vermek için karar merkezi sınır ötesine kaymış şu dış ufuklara bakmak gerekiyor, Amerika'nın gücü yalnız Türkiye'de değil, daha birçok ülkede -son örnek Ukrayna- siyasal iktida- rın belirlenmesinde birincil ağırlığı oluşturuyor... Siyasal yaşamda daha 'hiçbir şey' iken Recep Tayyip'in ABD Başkanı Bush ile görüşmesinin es- rarı daha çözülemedi... Esrar üstüne esrar... Nasıl?.. Ben söylemiyorum, çoğu kişi yazıp söylüyor, Erdal Sağlam "Hükümet Neden Kilitlendi" baş- lığı altındaki yazısında (Hürriyet, 10 Mart 2005) vurguluyor: "ABD'nin kamuoyuna yansımayan, AKP Hü- kümeti'ni zor duruma düşürebilecek büyük ta- lepleri olabileceğini söylüyorlar. Bunlar içinde Er- menistan kapısının açılması, Incirlik üssünün yo- ğun olarak kullanılması gibi talepler sıralanıyor. Ancak bu taleplerin bile hükümetteki 'yenilmiş- lik' havasını açıklayamadığından şüphelenenlerde var, 'Daha önemli birşeylerolabileceği' tahminin- de bulunan bazı kişiler de var..." • Evet, esrar içinde esrar.. ABD Türkiye'ye az buçuk bozuk çalıyor; ama, neler talep ediyor da bizimkiler yapamıyorlar?.. Esrar!.. Bir iktidar ki seçmen kesiminde yüzde 25, Mec- lis'te yüzde 65; üstelik Cumhurbaşkanı, yargı, as- ker, üniversiteyle arası yok!.. Bir de üstüne Bush yönetimiyle ilişkileri şekerrenge dönüşürse vay benim köse sakalım!.. *Aİ* Prof. Server Tanilli Nasıl Bir . Eğitim Istıyoruz? Söyleşi - Imza kitabevi 22 Mart Salı, Saat 15.00-18.00 Karanfil Sokak No: 11 Kızılay D e n i z B a n o ğ l t ı TÜRKİYE'm Yazıları Kemalızm İnsan Hakları Çok Kültürlülük Demokrası Ulusalcılık Küreselleşme Avrupa Birlıği Dılımız Nartıbahçe Sk No 6 Cagaioglu İSTANBUL lei ıO212ı 558 66 8U Fax !0212: 519 84 85 3TÖPLUMSAL YAVINt ARi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle