22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18MART2005CUMA 14 I V L J L J I L J J A kulturf« cumhuriyet.com.tr Naile Akmci'nm Evin Galerisi'ndeki sergisi sanatçmm tüm resim serüvenine ayna tutuyor Hqr zamangençkalmak I SELCENAKSEL 'Kendi içinde halletmek' bazen anlamını unuttuğumuz bir cümle. Resmin düzlemin- de bır öğenın diğerinden önde ya da geride olmadığı bir dil var. Renk, desen, biçim, derinlık... Bu sözcükleri bir bir arayabilir- siniz yapıtın özgün dıünde. Sanatçı Naile Akıncı, düşünce ve duygusuyla çözümlüyor resmı. Eksık olan coşku değil, fazladan bır açıhm yapmaya gerek duymayan, içsel ve biçımsel bir olgunluktan söz etmenin zama- nıdır belkı de. "Ozünü bulmakistiyorinsan" diyor. Akıncı'yla, resimleri ve sanata bakı- şı üzerine konuştuk. -Sanateğitiminizsüresince nasılbir yol iz- lediniz? NAİLE AKINCI - Leopold Levy'mn ve onun akademıye kazandırdığı Zcki Kocame- mi'nin öğrencisi oldum. Levy, öğrencısi- nin doğal eğilimlerine, psikolojisıne ve psı- kolojinın icraya yansımasına özellikle önem verırdi. Çağdaş heyecanı ve doğaya yepye- nı birgözle açılmayı resim atölyeleri şefi ola- rak hâkim kılmıştı. Benim de aralarında yer aldığım, çoğunluğu curnhun- yet ile yaşıt kuşak, Levy'nın ön- gördüğü sağ- lam, klasık te- mellere daya- nan ve aynı za- manda öğren- cinınkişiliğinin ortayaçıkması- na olanak tanı- yan bu yepyeni anlayışla gerçek kimliklerine da- ha öğrencilık yıl- larında kavuştu. AliÇelebiveZe- ki Kocamemi ikilisinden, Kocamemı'nin atölyesinde çalışmam benim için ikinci bir şans oldu. Artistik düzeyi olağanüstü nitelikte olan bu güçlü sanatçı, insan ve eğitimci olarak da tüm sanatçıların ve eğitimcilerın örnek alması gereken bir yapıdaydı. Benim ıçın de resmin namusu ve temelı öncelikle sağlam desene dayanmahdır. Eğer 60 yılı aşan sa- nat yaşamımda bir şeyler yapabilmışsem, bunları bu iki usta sanatçıdan eğitim süre- cınde edindiğim temel Ükelere borçluyum. Sanatçı-plyasa lllşklsl - Bir sanatçının eleştirmen ya da piyasay- la ilişkisine nasıl bakıyorsunuz? AKINCI- Sadece kendim için değıl, tüm sanatçılar açısından en doğru değerlendir- anzara veyahut genel anlamda 'konu' benim açımdan kullandığım 'teknik' gibi, sadece bir 'araç'tır. Bu nedenle ister atölyemde, ister doğanın karşısmda yaptığım tüm çalışmalanmda 'konu'ya saplanıp kalmamaya özen gösteririm. Kendimi, geleneksel anlamda bir 'peyzaj ressamı' olarak kabullenmiyorum. menin 'zaman' ve 'izleyiciler' tarafından yapılacağını; 'zaman'ın, yanılmayan tek 'yargıç' olduğunu düşünüyorum. 70 yıla yaklaşan sanat yaşamım süresince edındi- ğım tecrübeler ve Türk sanat ortamındakı değerlendırmelerı düşündüğümde bu ka- naatlerımde yanılmadığıma ınanıyorum. Tabıı ki 1970'lerin ortalarında oluşan pı- yasayı değerlendirme dışında tutmuyorum, ancak pıyasanın bırıncı planda önemlı ol- duğunu düşünmüyorum. Eleştirmenleri önemsıyorum ve eleştırmenlerin değerlen- dirmelerine saygı duyuyorum. Ancak, so- nuçta her sanatçının samımiyetle çalışma- sı ve inanmadığını yapmaması gerektığıne ınanıyorum. - Kurgu oldukça yoğun bir deneyinıle or- taya çıkıyor gibi... AKINCI - Çünkü her resimde bir acemi olarak geçıyorsunuz tuvahn karşısına. On- dan sonra onu yerleştırmek için kafanızın ıçınde tabıatla mücadele ediyorsunuz ve tabiat en güzel hoca. Yapacağınız şeyi alı- yorsunuz... Renk... Farkında olmadan o yo- la dökülüyorsunuz... Zamanla çalışma de- ğişıyor. Esas olan desen, ön planda tutuyo- rum onu. İlk resımlerde daha detaylı çalış- malar var, son resimlerde o detayları atmış durumdayım. - Sizce duygu nerede kendini belli ediyor? AKINCI - Bence duygu her sanatçının do- ğasında vardır, daha doğrusu olmahdır. Duyguya dayanmayan ve adeta bır labora- tuvar deneyini anımsatan bır resmi kabul- lenemem. Ancak, duygunun sanatçıyı baş- langıçta yönlendirdiğine; tuval başına geç- tiğınde sanatçının aklı ve plastik tercihle- riyle baş başa kalması gerektiğıne ınanıyo- rum. - Bir sanatçının kendini en çok neden sa- kınması gerekir sizce? AKINCI - Kanaatımce bir sanatçı, önce- likle, salt güncel yargılar ve moda akımlar öyle gerektırıyor dıye herhangı bır akıma körü körüne bağlanmamah ve inanmadığı- nı yapmamalıdır. Çünkü eğer o sanatçı bağ- landığı moda akımı yaratanlardan birı de- ğılse; bu tür bir bağlanma sanatçı özgürlü- ğü ve özgünlüğü ile bağdaşmaz. Ylneleme-çeşltleme - Manzara deyince... AKINCI - Manzara veyahut genel an- lamda 'konu' benim açımdan kullandığım 'teknik' gibi, sadece bir 'araç'tır. Bu neden- le ister atölyemde, ister doğanın karşısın- da yaptığım tüm çalışmalanmda 'konu'ya saplanıp kalmamaya özen gösteririm. Ken- dimi, geleneksel anlamda bır 'peyzaj ressa- mı' olarak kabullenmiyorum. Bundan dolayı, manzaralanmı yorumlar- ken ve 'Çeşitlemeler'imi oluştururken, his- settıklerimi kendi plastik dilimle aktarma- yı ve kendimi ifade ederken benim için en etkili araç olarak benimsedığim desenim- le 'doğa'yı değıl, 'doğanın özünü' hıssetti- rebilmeyi hedefliyorum. Manzaralanmda ve 1953 'ten bu yana bir anlamda benimle öz- deşleştirilen 'Eyüp-Haliç Çeşitlemeleri'nde plastik açıdan her zaman beni ilgılendiren şu soruların yanıtlarını ararım: - Önceki yapıtlarımla çelişkiye ve tekrara düşmek- sizin, estetik açıdan bu yöreyi yeniden ve nasıl yorumlayabilirim? -Konuyu yorum- larken, hıssettiklerimi kendi plastik dilim- le aktarırken, kendi estetik ve plastik değer- lenmi nasıl aşabilirim ve kendi kendimi nasıl yenıleyebilırım? Bu suallerin yanıtla- rını süreklı olarak kendi kendime sorarak ve bır anlamda kendi kendimle hesaplaşa- rak manzaralanmda özgün ve sıra dışı bır yoruma ulaşmayı hedefledim. - Resmin konusu sizce sanatçıyı sınırlar mı? AKINCI - Resmin konusu değıl, konuya körü körüne saplanmak sanatçıyı sınırlar. Burada 'tekrarlama' ve 'çeşitleme' kavram- ları arasındakı farkı gözden ırak tutmamak gerekir. Konuya saplanıp kalan, sürekli ola- rak kendini tekrarlayan ve piyasa koşulla- rının gereğini yerine getirerek yapıt üreten sanatçı, kendini sınırlar ve gehşimıne set çe- ker. Yapıtlarında 'çeşitleme'yi gerçekleştı- ren ve önceki yapıtlanyla olan estetik bağ- lantısını yitırmeksızın zincirine yenı halka- lar ekleyen sanatçı, kendini sınırlamadığı gibi her zaman genç kalır. Sergi Evin Sanat Galerisi'nde 26 Mart'a dek görülebilir. Tel: (0 212 265 81 58) 12. ULUSLARARASI İSTANBUL CAZ FESTİVALİ GENÇ CAZ DİZİSİ ÜNİVERSİTELERLE BULUŞUYOR SEÇİCİ KURUL ÜYELERİ: Cengız Baysal Muzısyen Cuneyt Cebenoyan Roll Dergısı, Açık Radyo Gorgun Taner İstanbul Kuitur Sanat Vakfı Hulya Tunçağ TRT Istanbul Radyosu Kerem Corsev Muzısyen Önder Focan Muzısyen Sevın Okyay Radıkal Gazetesı Yukandakı uyelere ek olarak Unıversıte komıtelerını ternsıl etmek uzere seçıcı kurulda her komıteden bırer oğrena de bulunacaktır festival sponsoru Jf*Garanti GENÇ CAZCILAR DEMOLARINIZI BEKLİYORUZ! İstanbul Kültür Sanat Vakfı, 7-17 Temmuz 2005 tarihleri arasmda düzenlenecek 12. Uluslararası İstanbul Caz Festivali kapsamında gerçekleşecek olan "Genç Caz" Dizisi ile müzik alanında öğrenim gören ve/veya amatör olarak müzikle uğraşan ve caz müziğine ağırlık veren üniversite öğrencisi genç müzisyenleri Festival'de yer almaya çağırıyor. İstanbul'daki üniversitelerde oluşturulan İstanbul Kültür Sanat Vakfı öğrenci komitelerine başvurunuzu yapın, üniversiteniz adına Genç Caz Seçmelerine katılın. Genç müzisyen ve müzik topluluklarma Festival programında yer alabilecekleri bir platform oluşruran Genç Caz Dizisi seçici kurulun değerlendirdiği ve festivale katılmaya hak kazanan solist veya toplulukları izleyiciyle buluşturacak. Seçmelere katılmak için adaylarda aranan şartlar, seçmelerin ne şekilde gerçekleştirileceği, Başvuru Komiteleri ve Başvuru noktalan hakkında ayrıntılı bilgi Katılma Koşullan Şartnamesi'nde belirtümiştir. Katılma Koşulları Şartnamesi, Uluslararası İstanbul Caz Festivali internet sayfasmdan veya İstanbul Kültür Sanat Vakfı'ndan temin edilebilir. http://www.iksv.org/genccaz jai2.fBit@iksv.org istanbul Kültür Sanat Vakfı Istıklal Caddesı 14B Beyoğlu 34435 İstanbul Tel (0 212)334 07 72 Faks (0 212) 334 07 08 resmibanka rımi iletişim ^RNANSBANK I TURKCELL resmi taşıyıcı resmi konaklama MARMARA BUYÜKŞEHIR c.) 3 NlSAN'AKADAR ATATÜRKKÜLTÜRMERKEZÎ'NDE Iyilikle kötülüğün çatıştığı bir müzikli oyun. 'Mucizeler Komedisi' Kültür Servisi - lyilıkle kötülüğün, tutkularla masumıyetın çatıştığı, özellikle günlük yaşamda sıklıkla karşımıza çıkan çehşkılerın bıraz da hicvedilerek anlatıldığı "Mucizeler Komedisi" 3 Nısan'a kadar çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi saat 20.30'da, pazar günlerı ıse 15.30'da Akatlar Mustafa Kemal Kültür Merkezı'nde izleyiciyle buluşuyor. Most Productıon'ın yapımcıhğını üstlendıği "Mucizeler Komedisi", İzmır ve Ankara turnesıne de hazırlanıyor. Melekler savaşı Bugüne kadar 55 temsılde 48.000 sanatsevere ulaşan müzıkalde başrollerı Şener Şen, Meltem Cumbul (dönüşümlü olarak Özlem Tekin), Mirkelam, Pamela Spence, Güven Kıraç, Şevket Çoruh, Semaver Kumpanyası oyuncuları ve dans grubu rol alıyor. Yönetmenhğım Işıl Kasapoğlu'nun yaptığı müzikalın koreografısıni Beyhan Murphy üstlenıyor. Kurtcebe TurguTun yazdığı yapıtm şarkı sözleri Tuna Kirenıitçi'ye, müzığı, Tamer Çıray'a, sahne ve dekor tasarımı Michel Launey'e, kostüm tasarımı Canan Göknil'e aıt. Yıl 2004'tür ve dünyanın en kötü kişılen arasında üst sıraları zorlayan bır "Türk büyüğü" vardır. Televızyon kanalları, gazetelerı, dergileri, fabnkaları, sanayi tesislerıyle Yurdakul Medya Center'ın patronu: Sefa Yurdakul (Şener Şen), onu doğru yola davet etmek üzere dünyaya gelecek olan bır kadın melek (Pamela Spence) ve bir erkek melek (Mirkelam) zorlu bır elemeyle seçıhr. Ne yazık kı meleklerın bu zor görevlerını engellemeye çalışan ciddi bir tehlıke vardır: Şeytan (Şevket Çoruh). Erkek melek Yurdakul Medya Center'dakı ünlü bir şarkıcı olmak ısteyen Çaycı Sütıye'ye (Meltem Cumbul) ılgı duyar ve melek arkadaşlarının uyarılarına rağmen ona ıstediğını vermeye karar verir. (0 212 352 65 75) YAZIODASI SEIİM İLERİ 'Beyimin Tıyatpo Merakı' (4) Hasan Mellah yazarının sanatı ve yaşamı en- ginleriyle kavrama konusundaki serüvenleri bi- tecek gibi değil. Bıraz geçmişedönelim: Karşımızda, ortaya- şı aşmış bır Ahmet Mithat Efendi. Namık Ke- mal'le, Ebuzziya Tevfik'le arkadaşlığına, pa- dışahın hışmına uğrayıp sürgüne gönderilişine belki de uzak ve içli bir hatıra gibi bakıyor. Sürgün sonrasında Ahmet Mithat Efendi gün- cel sıyasetin dışında kalmıştır. Şimdiyse, yazarın evrakı gözden geçirıliyor. Epey bir şey birıkmiş, tozlanmış. Bu temizlik iş- lemi elbette daha önce yapılmalıydı. Ama Ah- met Mithat her gün sabahtan akşama kadar ça- lışmaktan, boyuna yazı yazmaktan vakit bula- mamış. Atılacak, yırtılıp yakılacak kâğıtlann az ötesin- de, saklanması için ayrılmış bir öbek mektup! Haydi, beylik ifadeyle betimleyelim: Titrek bir kadın yazısının kaleme aldığı ilk bakışta belli olan bir öbek mektup! Oğlu, Ahmet Mithat'a bunların da yakılıp ya- kılmayacağını soruyor. Hayır, yakılmayacaklar. Şimdilık korunacak tümü. Günün birindeokurlarveedebiyatımız da- ha anlayışlı, kavrayışlı, daha yüksek bir düze- ye erişırse, o zaman, yayımlanmalarında yarar var... Işte Hakkı Tarık Us'un 1943'te küçük bir ki- tapta topladığı, Şair Fıtnat Hanım-Ahmet Mit- hat Efendi mektuplaşması bunlardır. Acıklı bir macera, bır aşk demeti... Cesur ve kural tanımaz Fıtnat Hanım'la evi- ne, çoluğuna çocuğuna bağlı, ölçülü, dengeli Mithat Efendi yasak aşk çevresinde dolanıp durmuşlar. Sabahlara kadar yazılan mektuplar! Yasak aşk hüsranla bıtıyor. Şu dizeler Fıtnat Hanım'ın: "öyle demler olur kim bu aşk gelince yâdı- ma Keşke ölsem de unutsam denrn ben ol gün- leri." Mithat Efendi, Fıtnat Hanım'a kuralları yıka- cak kadar tutkun muydu, bilmiyoruz. Mektup- lar bu konuda sır vermiyor. Ne var ki, romancı- nın aşkı korumak, incitmemek istediğini açık se- çik fark ediyor, duyumsuyoruz. öyle anlaşılıyor ki, Ahmet Mithat Efendi, ha- yatta ve edebiyatta bir sağduyu temsilcisiymiş. Evrımci dünya görüşüne karşın, yazarhk çaba- sında hep ıleriyi görmeye ve anlatmaya çalış- mış. Şöyle diyebiliriz: "Anlatmak istiyorum!" ün- lemiyle hareket ediyordu. Göçen bir imparatorlukta, göçüşün eşiğinde, anlatmak ıstiyordu, sanatın, kültürün, bilginın, insan ilişkilerindeki inceliklerin, yalnız bunların, uygarlığın bir cemiyeti ayakta tutabileceğini. Anlatırken düştüğü yanılgılardan yılmıyor, yük- sünmüyor, aşağılık duygusuna kapılmıyor, bil- giçlikler taslamıyordu. Hayatın, gördüğümüz- le, bildığimizle kısıtlı olmadığını ayırt ediyordu. Edebıyat tarihçilerimizin bize yorumladığı Ah- met Mithat Efendi, adeta ilkel biryazardır. Ger- çi çok sayıda roman, öykü kaleme getirmiştir ama, bunlardan geriye pek bir şey kalmamış- tır... 1970'te Rauf Mutluay şöyle yazmış: "Yarım yüzyıla yaklaşan yazarhk hayatında yetiştirdıği okuyucu ile bırlıkte yürür. Ve biryer- de, başka kaynaklardan da yararlanan okuyu- cuları onu geçerler." Mutluay, Ahmet Mithat Efendi'nin unutuldu- ğu kanısına da varıyor. Birçok eleştirmen, ede- biyat tarihçisi gibi, Felatun Bey'le Râkım Efen- di'nin üzerınde duruyor: "...en çok dikkatı çe- ken, yaşadığı zamana tanık olan, gerçeğe uy- gun çalışması..." Bence, Ahmet Mithat Efendi'nin bu romanı onun yazarlığını bütünüyle açımlayan bir eser değil. Gözden ırak tutulmuş başka romanları, hele bazı öyküleri, günümüzün yaklaşımıyla de- ğerlendırildiğınde, Ahmet Mithat Efendi'nin ede- biyatımıza büyük katkısı anlaşılabilecektir. Öneriler: Kitap / XIX. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Rauf Mut- luay, Gerçek Yayınevi, 1970. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle