09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13MART2005PAZAR 12 PAZAR KONUGU leyla.tavsanoglu(« cumhuriyet.com.tr Avrupa ölçüsünde sanat eğitimi veren, sanatçı yetiştiren, ayrıca da Türk kültür ve sanatına da hizmetgibi ikinci bir misyonu olan çok önemli bir kurum. Klasik Batı Müziği Konservatuvan 'nı bünyemize aldık; çok geliştirdik. Avrupa 'da müzik okullarına üye olduk ve o dallarda müthiş ödüller aldık. F iGüzel Sanatlar Fakültesi anafakültemiz. On bir bölümü var; her biri bir fakülte işleviyapıyor ve fakülte kapasitesine sahip. Mimarlık FakültesVnde dört bölüm var. İÜniversitemiz son derece şeffaf, demokrat, paylaşımcı, katılımcıdır. Bir rektör olarak ben yetkilerimi arkadaşlarımla paylaşıyorum. Yetki almak önemli değil. / Üniversitelerarası Kurul Başkanı Prof. Dr. Alptekin 'le öğrenci affı, türban ve YÖKüzerine... Hükümetin afısransiyasi'SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Prof.Dr. İsmet VddanAlptekin, Mimar Sinan GüzelSanatlar Üniversitesi'nin iki dönemdirrektörü ve Üniversitelerarası Ku- rulBaskant İsmetHoca 'ylabirkaçgün ön- ce üniversitedeyeni yapdan, içindeki bit- küerin çokluğundun birbahçeyebenzeyen odasındabiraruyageldik Konıımuzöğren- ciaffinın CumhurbaşkanıSezer 'den dön- mesi, türban sorunu ve hükümetin bit- meyen YÖK ısrarıydı. Burada sözii faz- la uzutmadan İsmet Hoca 'nın neler söylediğini sizlere aktarmak istiyorum: - Siz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni- versitesi'nde çok ciddi atılımlaı yapıyor- sunuz. Müzeyi ayağa kaldırdınız. Devlet Klasik Batı Müziği Konservatuvan'nı üniversite bünyesine dahil ertiniz. Bize bu çahşmalarmızı anlatır nusınız? ALPTEKİN-Bizim üniversite 1882'de Sanayi-i Nefise Mektebi adıyla eğitime başladı. Cumhuriyetten sonra 1926'da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi adını aldı. Ama 1982'de okulun adı Mimar Sinan Üniversitesi olarak değiştirildi. Bu değişiklik mezunlanmızda bir bu- rukluk yarattı. Hiçbir zaman "akademi" ismini terk etmediler. - Bildiğim kadanyla 'Ismimiz çalındı' demediler mi? ALPTEKİN - Evet, ismimiz çalındı, diyoruz. Bu yıl bu kurum 122. yılını kut- ladı. Bu süre içinde de Avrupa ölçüsün- de sanat eğitimi veren, sanatçı yetiştiren, ayrıca da Türk kültür ve sanatına da hiz- mel gibi ikinci bir misyonu olan çok önemli bir kurum. Ama bu kuruma ge- reken değer ve destek verilmemiş. Yine de bu ilgisizliğin etkisinde asla kalma- yıp performansımızı hiç düşürmedik. 2000 yılında ben rektör olduğum zaman iki önemli projem vardı. Birisi Mimar Si- nan Üniversitesi ismini değiştirip Güzel Sanatlar'ı adımıza eklemekti. Bunun için tek başıma çok uğraştım. Sonunda TBMM'den yasa çıkmasını sağlayarak gerçek ismimizi geri aldık ve ismimize monte ettik. Erasmus Programı - İsmin çalmdığını söyleyen eski mezun- lar ve hocalar nc yaptılar? ALPTEKİN - Çok mutlu oldular. Bir de dışaaçılmak, daha fazla büyümek, eği- tim sistemini değiştirmek amacını güdü- yorduk. Bunları yaptık. Duvarda "Eras- mus Programı" diplomamız asılı. Yani biz üniversite olarak AB'ye üye olduk. Daha sonra Klasik Batı Müziği Konser- vatuvan'nı bünyemize aldık; çok geliş- tirdik. Avrupa'da müzik okullarına üye olduk ve o dallarda müthiş ödüller aldık. Plastik sanatlarda açtığımız sergilerde onlardan hiç de aşağı olmadığımızı, ba- zı alanlarda da onlardan ileri olduğumu- zu ortaya koyduk. Şaşırdılar, ama bizi ta- nıdıktan sonra saygı ve sevgi gösterme- ye başladı lar. Bir de bızım bir müzemiz var. Bu mü- zede 7500 eser bulunuyor. Ortadoğu'da, hatta Avrupa ülkelerinde her üniversite- nin böyle bir olanağı yok. Müze Veliaht Sarayı'nda bulunuyor. Daha önce müze- nin cnvanteri yoktu. Bunu çıkardık. - Saray bu okula Atatürktarafindan ve- rilmenûş miydi? ALPTEKİN-Evet, 1925'tebuamaç- la Atatürk vermıştı. Vasiyetinde de bu- nu güzel sanatlar reformunun başlangı- cı kabul ederek buna devam edilmesini istemiştir. Atatürk, sanat devrımini harf • • devriminden önce başlatmıştır. Burada Avrupai eğitim verilmesi de Osman Hamdi Bey sayesinde olmuşrur. Bu atı- lımlan göz önüne alarak üniversitenin büt- çesini yedi kat arttınp yatınmlanmızı da 130 tnlyon liraya çıkararak büyük bir hamle yaptık. Tamamen akademik bir sa- nat kurumu olarak büyüdük. Ama burada şinıdi parasal olanaklar söz konusu. Müzenın restorasyonu ve tam bir müze haline getirilebilmesi için 30 trilyon liraya ihtiyaç var. Bunu sağ- lamaya eski Kültür ve Turizm Bakanı Er- kanMumcusözvermişti. Amagörevın- den ayrıldı. Şimdi bu konuyu yeni ba- kanla görüşeceğiz. Hükümetten de des- tek ısteyeceğız. Sonuçta, elimizdekiler dünya kültür mirası. Onları çok iyi ko- rumamız gerekiyor. Bakın, Mona Lisa tablosu tek başına Louvre Müzesi'ni amorti etmiştir. Biz bu- rayı gerçek müze haline getirdiğimiz za- man 10 yıl sonra 30 trilyon lira belki bi- ze 300 trilyon lira olarak geri dönecek. - Peki, bu konuda hiç destek yok mu? ALPTEKİN - Maalesef, Türkiye'nin kısırpolitikaları içinde bunlan anlatamı- le üniversitelerde, okullarda türban di- ye bir sorun bilinmiyordu. Bakın, Kadir Has Üniversitesi eski Regie'nin, yani si- gara fabrıkasının restore edilmesiyle oluştu. Orada 1900 yılında çekilmiş, si- gara işçisi olarak çalışan kadınlarımızın resimlerinı gördük. Hiçbirınin başı ör- tülü değil. Anadolu kadınının normal bir başörtüsü bağlama biçimi var, ama böyle sıkmabaş değil. - Bu türban tabir ettiğimiz, Arap biçi- mi örtünme değil mi? ALPTEKİN - Evet, ama Suriye, Lüb- nan, Ürdün'de lidereşlerini, önemli mev- kilerdeki kadınlan görüyoruz. Hepsi son derece zarif, çağdaş giysiler içinde. Bi- ze ne oluyorsa son zamanlarda gerçek- ten dini simge olan türbana önem ver- meye başladık. Skolastik dönemdeki ta- rikatlara döner gibi bir halimiz var. Bu da üzücü. - Bu durumu AB iiyeliği bağlammda ııasıl değerlendiriyorsunuz? ALPl'EKİN - Sadece türban değil, da- ha pek çok örnek verebiliriz. Hüküme- tin AB'ye girmek için büyük çaba har- cadığını görüyoruz, ama bunun yani sı- bizim de çocuklarımız. Onlan büyük bir hassasiyetle yetiştiriyor, üniversiteyle ilişkilerinin kesilmemesi için çok bü- yük çaba harcıyoruz. Ama en sonunda engel olamadıklanmızın ilişiği kesili- yor. Affın getirdiği pek çok olumsuzluk var. Biz, affa karşıyız, derken bunu ez- bere söylemiyoruz. - Bu olumsuzluklan anlatır nusınız? ALPTEKİN - Birinci neden: Bu ço- cuklar zorla ayrılıyorlar. Bunların ye- niden üniversiteye uyumlarını sağla- mak, başarılı kılmak çok zor oluyor. Hepsi iş sahibi oluyor, bir yere bağlan- mış oluyorlar. Zaten çoğu kez o yüzden üniversitelerden ayrılıyorlar. Üniversi- teden kopup öğrencilik özelliklerini kaybettikten sonra ileri yaşlarda geri dönmeleri söz konusu ki, burada uyum sağlamalan iyice zorlaşıyor. Buna ek ola- rak gece gündüz çalışıp sınav hakkı el- de etmiş öğrencilerin arasına o düzeni bozucu kişiler olarak giriyorlar. Aynca, o kadar çok sayıdalar ki, özel- likle devlet üniversitelerinin çok kısıt- lı olan olanaklarının çok dışına çıkı- Üniversiteierarası Kurul Başkanı Prof. Dr. İsmet Vildan Alptekin AKP hükümetinin yüksek öğrenime yaklaşımından dertli. UĞUR DEMİR yoruz, sesimizı duyuramıyoruz. Üzgü- nüm ama bazıları anlayamıyorlar. Anla- yanların sayısı da çok fazla değil. Aksi olsaydı Türkiye'nin ekonomik ve sosyal yaşamı bundan çok farklı olurdu. Bunun yam sıra üç önemli fakültemiz var. Fen Edebiyat Fakültesi YÖK şablo- nunda kurulması gerektiği için kurul- muştu. Biz şimdi o fakülteyi sanata en- tegre ederek gelıştiriyoruz. Güzel Sa- natlar Fakültesi ana fakültemiz. On bir bölümü var; her biri bir fakülte işlevi yapıyor ve fakülte kapasitesine sahip. Mimarlık Fakültesi'nde dört bölüm var. Bunlar da fakülte kapasitesine sahipler. Kurunıumuz çağdaşlık konusunda asla taviz vermemiştir. Bu konuyu da özel- likle vurgulamak istiyorum. Bu çok da doğal bir sonuç. Sanatın olduğu yerde çağdaşlık dışı bir hareketin olması müm- kün değil. Türbanda ısrar yanlış - Çağdaşhktan söz açılmışken üniver- sitelerde türban sorununu nasıl karşılı- yorsunuz? ALPTEKİN - Bu konudakı fikırleri- mi zaman zaman söyledim. 30 yıl önce bu ülkede türban diye bir konu yoktu. He- ra da buna engel olacak davranışlar ve yaklaşımlanna tanık oluyoruz. Bunlar- dan birisi de türban ısrarı. AB üyeleri ve AB kurumları, Türkiye'nin kimi davra- nışlarını türbana bağlayarak hatta hükü- met üyelerinin ailelerinin türbanlı ol- duklarını ileri sürerek AB'ye girişimizin şüpheli olduğunu belirttiler. Bu örnek- ler, bu söylemler, yurtdışmda Türkiye'yi temsil eden kişilerin başlarının türbanlı olduğunu görmek bizi doğrusu çok üzü- yor. Cehaletten demiyorum, ama eğitim eksikliğinden kaynaklanan bazı davra- nışlar ülkemizi dışarıya karşı küçük dü- şürüyor. Hep birlikte buna engel olmak zorundayız, dıye düşünüyorum. - Peki, hükümetin öğrenci alîi konusun- daki ısıarını nasıl karşılıyorsunuz? ALFFEKİN - Hükümetin öğrenci af- fı konusundaki ısrarını siyasi buluyo- rum. Size hatırlatırım. Milli Eğitim Ba- kanı Hüseyin Çelik doçent unvanına sa- hip. Ama sıyasetin içinde olmasına rağ- men ağzmdan şu sözü kaçırdı, çünkü o sırada öğretim üyesi gibi düşündü: "Ben alla karşryım, ama bu af başka." Ben kendisinin siyaset yaptığını dü- şünüyorum. Siyasetin içinde olduğu için yapacak. Bakın, benim de üniver- sitede okuyan çocuklarım var. Bunlar yorlar. Bir başka neden: Öğrenciye bir- den hak veriliyor. Sabah kalkıyor, affa uğramış. Sınavlara girecek. Benim öğ- rencim bir yıl okula devam edıp bütün sınavları geçerek o hakkı kazanıyor. Dolayısıyla bu durum anayasal eşitli- ğe de aykırı. Sınava girmeyi hak etmiş öğrenciy- le haksız yere eş duruma getiriliyor ve zaten onun kısıtlı olan imkânlarını pay- laşıyor. Daha birçok neden var. Demin saydığım nedenlerden affa ugrayan öğ- rencinin başarı oranı da ne yazık ki or- talama yüzde dört civarında. Ama ba- zı konularda da sıfır. Bu, bir yıl keman çalmayı bırakan kişinin keman çalma pratiğini kaybetmesine benzer. Buna yeniden adapte olabilmesi de çok uzun zaman alır. Dolayısıyla da olumsuz so- nuç verecek yeni bir hareket yaratıl- mak isteniyor. öğrenci affı AB'de yok - Peki, Türkiye AB üyeliğinin eşiğine gel- mişken AB ülkelerinde böyle bir öğren- ci affı uygulaması var mı? ALPTEKİN - Hiçbir AB üyesi ülke- de böyle bir af sistemi yok. Burada ya- pılmak istenen tamamıyla siyaset, popü- lizm adına... Böyle bir af konusu AB Komisyonu tarafindan çok yadırganı- yor. Orada hak eden alır. Bu af, üniver- sitelerde yaratacağı büyük sakıncaların yani sıra AB kriterlerine, Socrates Prog- ramı'na son derece ters. Bir yandan, per- hiz yapacağız, diyoruz, öbür taraftan da perhiz bozucu her şeyi yiyoruz. Bizim öbür üniversitelerden farklı bir yapımız var. Bunu da açıkça ortaya koymak du- runıundayım. Türkiye'nin, Ortadoğu'nun tek, Avrupa'nın sayılı sanat üniversite- lerinden birisi. Atatürk "Bir ülkenincan damarlanndan birisi sanattır" derken sanatın, ülkenın üzerındeki etkisini or- taya koymuştur. Çünkü sanatçı ve sanat ortamının art- tığı birülke, külrürel ve eğitimsel açıdan da gelişmiş bir ülkedir. Ekonomik ve sosyal sorunları minimize edilmiştir. Ama biz hâlâ bu sorunlarla uğraşırken sanatı anlattığımızda bize gülenler var. Tabii, biz de onlara gülüyoruz, ama olan da ülkeye oluyor. - Bir de YÖK'le çok uğraşılıyor. YÖK, askeri rejimin bir yasası ve kurumu ola- rak ortaya çıktı. Ama zaman içinde pek .P^O^R T R E Prof.Dr. İSMET VİLDAN ALPTEKİN 1943, Sıvas doğumlu. Yükse- köğrenimini Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü 'nde ta- mamladı. Doktorasını ve doçent- liğini Atatürk Üniversitesi'ndeyap- tı. Mimar Sinan Üniversitesi'nde profesör oldu. Doktora çalışma- sının ardından Fransa'da Ecole In- ternational de Langue et de Ci- vilisation Française 'de dil eğitimi aldıktan sonra Ecole Nationale Superieure de Paysage'da pey- zaj alanında öğrenim gördü. Pek çok araştırması ve çevre düzen- Ieme çalışması var. 2000 yılından bu yana Mimar Sinan Güzel Sa- natlar Üniversitesi adını alan Mi- mar Sinan Üniversitesi'nin rek- törü. 2004'te Üniversitelerarası Kurul Başkanı oldu. çok değişikliğe uğradı. Siz hükümetin YÖK'e olan bu hoşnutsuz bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? ALPTEKİN-Türkiye'de, adına ister YÖK deyin, ister Üniversitelerarası Ku- rul deyin, böyle bir mekanizmaya ihti- yaç var. Çünkü Türkiye'nin her yerin- deki üniversiteler Istanbul'daki üniver- siteler gibi değil. Birtakım siyasi yapılar, dış güçlerle üniversitelerde şekillenmeler olabili- yor. Bunların örneklerini Güneydo- ğu'da, Doğu'da, başka yerlerde hep gör- dük. Kimi politik akımlar üniversiteyi ister istemez etkisi altına alıyor ve ora- da tek yönlü bir gelişim meydana ge- liyor. Avrupa'da böyle bir şey yok. Bizim de kültür, eğitim düzeyimiz belli bir yere gelse mesele yok. Demokratik ül- kelerde demokratik rejim kitlelerin re- jimidir. Katılımcı, şeffaftır. Dolayısıy- la ülkemizde, özellikle de eğitim konu- sunda daha sistematik unsurlar ortaya koymak gerekiyor. YÖK'ün işlevi de burada ortaya çı- kıyor. Hâkimiyet kurmak isteyen ve bir kişi tarafindan etkilenen bir YÖK de- ğil. Çünkü ben YÖK'ü biraz merkezi- yetçi buluyorum. YÖK üniversitelere gerekli- Peki, sizce YÖK nasıl olmalı? ALPTEKİN -Organize eden, bir açıdan kontrol me- kanızmasına sahip bir YÖK ya da başka ad altında bir kuruluş olması gerekiyor. Bunun başka bir yara- n da şu: Bılımın kalıtesıni arttırmayı sağlamak, ıstıhdam politıkasına dayalı bir eğitim sıstemını geliştırmek, ülke gelişimi ve geleceğine yön veren sanatsal, ki.il- türel çalışınalan ortaya koymak için organızasyon yapmak. Bugün Türkiye'de birçok mesleğın enflas- yonu var. Buna doktorlar, mühendisler, gazeteciler da- hil. Siyasi amaçlı olarak neredeyse her ilde üniversi- te, yüksekokul açılıyor. Altyapısı olmayan binayla, laboratuvarsız, dersliksiz ya da hocasız üniversite ol- maz. Altyapısı belırli bir düzeye gclmedikçe yeni fakül- te ve yüksekokul açılmaması gerekiyor. Açarsınız, ama gerçek üniversite mezunu olmayan birçok kışiyı me- zun edersiniz. Bu, adı üniversite mezunu olan işsiz- ler ordusunu arttırmaktan başka bir ışe de yaramaz. Bıraz da üniversite mezunu olmanın verdıği psi- kolojik cesaretle Türkiye'de bugünkü ekonomik du- rum ortaya çıkar. Dediğimız gibi, YÖK gibi bir mekanizmanın or- ganizasyon ve kontrol sevıyesinde olması gerekir. Bu mekanizmanın bu kadar merkezi bir işlevi olma- ması gerekir. Üniversitelerarası kurulun işlevi - Burada Üniversitelerarası KuruPun işlevi nasıl ol- malı? ALPTEKİN - Bu kurul, ünıversitelerin gerçek tem- silcileri rektörler, her üniversıteden seçılmiş birer üyeden oluşuyor. 150-160 civannda üyesi var. Bun- lar üniversitelerin gerçek sahipleri, ülkenin gerçek so- runlarını bılen kişiler. Ama onun üzerinde 20 kişılık bir ekip tayın ediliyor. Bu ekip, üniversitelerin üzerinde ve üniversiteleri yönlendırici, neredeyse kurulun bile üzerinde bir mekanizma. Yıllardır bu böyle. Dolayısıyla böyle kontrol edicı ve organızatör bir mekanizma olmalı, ama ağırlık Ünıversitelerarası Kurul'a venlmeli. Üniversitelerarası Kurul'un tüzel- kişilik kazanması sağlanmalı. - Şu anda Üniversitelerarası Kurul'un tüzelkişiliği yok mu? ALPTEKİN-Yok. Aynca Üniversitelerarası Kurul başkanı seçimle gelmeli ve görev süresi sadece bir yıl değil, çok daha uzun olmalı. Bildiğiniz gibi şu an- da IJniversitelerarası Kurul Başkanı benim. Ama bir yıllık görev süresi içinde ne yapabılirim? Bir de tüzel- kişiliği yok. Öbür taraitan sizin yaptığınız her şey YÖK'e bağımlı hale getiriliyor. Bence bu mekaniz- mayı demin söylediğim şekle getırmekte yarar var. En çok oy alan rektör olur - Bir de rektör seçimleri, diyoruz. Rektör, üniver- site öğretim üyeleri tarafindan seçiliyor. En çok oy alanların listesi sonra YÖK'e gidiyor. YÖK de bun- ların içinden altı ismi cumhurbaşkanına gönderiyor. Cumhurbaşkanı da büyük olasıhkla en çok oy alan adayı rektör olarak onayhyor. Şimdi, burada seçimin önemi nerede kalryor? Rektör atanması dense daha doğru ohnaz mı? ALPTEKİN - Bu uygulamanın bazı yararları var. Demin de dediğim gibi, siyasi endişelerle bazı üniver- sitelerde kontrol mekanizmasıru geliştirmek gerekiyor. Böyle bir siyasi durum olmasına karşı, yani siyasileş- miş ya da başka bir yöne kanalize olmuş kişiyi rek- tör yapmakta büyük zararlar var. Bu mekanizma buna engel olmak içindir. Fakat biraz fazla abartılıyor. Yani, altı kişi değil de üç kişi cumhurbaşkanına git- sin. Soruşturmalar sonucu bir sakınca yoksa en çok oy alan seçilsin. Aslında size katıhyorum. En çok oy alanın rektör olması gerekir. Büiyorsunuz, okul müdür- lükleri, dekanlıklar gibi görevlere atama rektör tarafin- dan yapılıyor. Rektör, dekanlıklar ıçın üç isim bıldiriyor. YÖK bunlardan birisini, ama genelde de listenin başına yazılanı seçiyor. Ben ikinci dönemdir rektörlük görevindeyım. Bu görevler için hep seçim yapıyorum. Üniversite için- de son derece demokratik olarak en çok oy alanı dekan olarak teklif ediyorum. Bugüne kadar da bu ışi hep böyle yaptım. - Nasıl sonuç aldınız? ALPTEKİN - Çok da iyi sonuç aldım. O açıdan ünıversitemiz son derece şeffaf, demokrat, paylaşım- cı, katılımcıdır. Bir rektör olarak ben yetkilerimi ar- kadaşlarımla paylaşıyorum. Yetki almak önemli değil. O yetkiyi iyi kullanmak ve paylaşmak çok önemli. Benim üniversitemde hiçbir açıdan sorun yok. Sadece parasal sorun var. Ne yazık ki öğretim üyeleri çok düşük paralar alıyorlar. Rektörler de öğretim üyesi maaşı alır- lar. Bizim öyle makam tazminatımız filan yoktur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle