Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13MART2005PAZAR
12 PAZAR KONUGU leyla.tavsanoglu(« cumhuriyet.com.tr
Avrupa ölçüsünde sanat
eğitimi veren, sanatçı
yetiştiren, ayrıca da Türk
kültür ve sanatına da
hizmetgibi ikinci bir
misyonu olan çok önemli
bir kurum.
Klasik Batı Müziği
Konservatuvan 'nı
bünyemize aldık; çok
geliştirdik. Avrupa 'da
müzik okullarına üye
olduk ve o dallarda müthiş
ödüller aldık.
F
iGüzel Sanatlar Fakültesi
anafakültemiz. On bir
bölümü var; her biri bir
fakülte işleviyapıyor ve
fakülte kapasitesine sahip.
Mimarlık FakültesVnde
dört bölüm var.
İÜniversitemiz son derece
şeffaf, demokrat,
paylaşımcı, katılımcıdır.
Bir rektör olarak ben
yetkilerimi
arkadaşlarımla
paylaşıyorum. Yetki
almak önemli değil. /
Üniversitelerarası Kurul Başkanı Prof. Dr. Alptekin 'le öğrenci affı, türban ve YÖKüzerine...
Hükümetin afısransiyasi'SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
Prof.Dr. İsmet VddanAlptekin, Mimar
Sinan GüzelSanatlar Üniversitesi'nin iki
dönemdirrektörü ve Üniversitelerarası Ku-
rulBaskant İsmetHoca 'ylabirkaçgün ön-
ce üniversitedeyeni yapdan, içindeki bit-
küerin çokluğundun birbahçeyebenzeyen
odasındabiraruyageldik Konıımuzöğren-
ciaffinın CumhurbaşkanıSezer 'den dön-
mesi, türban sorunu ve hükümetin bit-
meyen YÖK ısrarıydı. Burada sözii faz-
la uzutmadan İsmet Hoca 'nın neler
söylediğini sizlere aktarmak istiyorum:
- Siz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni-
versitesi'nde çok ciddi atılımlaı yapıyor-
sunuz. Müzeyi ayağa kaldırdınız. Devlet
Klasik Batı Müziği Konservatuvan'nı
üniversite bünyesine dahil ertiniz. Bize
bu çahşmalarmızı anlatır nusınız?
ALPTEKİN-Bizim üniversite 1882'de
Sanayi-i Nefise Mektebi adıyla eğitime
başladı. Cumhuriyetten sonra 1926'da
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi adını
aldı. Ama 1982'de okulun adı Mimar
Sinan Üniversitesi olarak değiştirildi.
Bu değişiklik mezunlanmızda bir bu-
rukluk yarattı. Hiçbir zaman "akademi"
ismini terk etmediler.
- Bildiğim kadanyla 'Ismimiz çalındı'
demediler mi?
ALPTEKİN - Evet, ismimiz çalındı,
diyoruz. Bu yıl bu kurum 122. yılını kut-
ladı. Bu süre içinde de Avrupa ölçüsün-
de sanat eğitimi veren, sanatçı yetiştiren,
ayrıca da Türk kültür ve sanatına da hiz-
mel gibi ikinci bir misyonu olan çok
önemli bir kurum. Ama bu kuruma ge-
reken değer ve destek verilmemiş. Yine
de bu ilgisizliğin etkisinde asla kalma-
yıp performansımızı hiç düşürmedik.
2000 yılında ben rektör olduğum zaman
iki önemli projem vardı. Birisi Mimar Si-
nan Üniversitesi ismini değiştirip Güzel
Sanatlar'ı adımıza eklemekti.
Bunun için tek başıma çok uğraştım.
Sonunda TBMM'den yasa çıkmasını
sağlayarak gerçek ismimizi geri aldık
ve ismimize monte ettik.
Erasmus Programı
- İsmin çalmdığını söyleyen eski mezun-
lar ve hocalar nc yaptılar?
ALPTEKİN - Çok mutlu oldular. Bir
de dışaaçılmak, daha fazla büyümek, eği-
tim sistemini değiştirmek amacını güdü-
yorduk. Bunları yaptık. Duvarda "Eras-
mus Programı" diplomamız asılı. Yani
biz üniversite olarak AB'ye üye olduk.
Daha sonra Klasik Batı Müziği Konser-
vatuvan'nı bünyemize aldık; çok geliş-
tirdik. Avrupa'da müzik okullarına üye
olduk ve o dallarda müthiş ödüller aldık.
Plastik sanatlarda açtığımız sergilerde
onlardan hiç de aşağı olmadığımızı, ba-
zı alanlarda da onlardan ileri olduğumu-
zu ortaya koyduk. Şaşırdılar, ama bizi ta-
nıdıktan sonra saygı ve sevgi gösterme-
ye başladı lar.
Bir de bızım bir müzemiz var. Bu mü-
zede 7500 eser bulunuyor. Ortadoğu'da,
hatta Avrupa ülkelerinde her üniversite-
nin böyle bir olanağı yok. Müze Veliaht
Sarayı'nda bulunuyor. Daha önce müze-
nin cnvanteri yoktu. Bunu çıkardık.
- Saray bu okula Atatürktarafindan ve-
rilmenûş miydi?
ALPTEKİN-Evet, 1925'tebuamaç-
la Atatürk vermıştı. Vasiyetinde de bu-
nu güzel sanatlar reformunun başlangı-
cı kabul ederek buna devam edilmesini
istemiştir. Atatürk, sanat devrımini harf
• •
devriminden önce başlatmıştır. Burada
Avrupai eğitim verilmesi de Osman
Hamdi Bey sayesinde olmuşrur. Bu atı-
lımlan göz önüne alarak üniversitenin büt-
çesini yedi kat arttınp yatınmlanmızı
da 130 tnlyon liraya çıkararak büyük bir
hamle yaptık. Tamamen akademik bir sa-
nat kurumu olarak büyüdük.
Ama burada şinıdi parasal olanaklar
söz konusu. Müzenın restorasyonu ve
tam bir müze haline getirilebilmesi için
30 trilyon liraya ihtiyaç var. Bunu sağ-
lamaya eski Kültür ve Turizm Bakanı Er-
kanMumcusözvermişti. Amagörevın-
den ayrıldı. Şimdi bu konuyu yeni ba-
kanla görüşeceğiz. Hükümetten de des-
tek ısteyeceğız. Sonuçta, elimizdekiler
dünya kültür mirası. Onları çok iyi ko-
rumamız gerekiyor.
Bakın, Mona Lisa tablosu tek başına
Louvre Müzesi'ni amorti etmiştir. Biz bu-
rayı gerçek müze haline getirdiğimiz za-
man 10 yıl sonra 30 trilyon lira belki bi-
ze 300 trilyon lira olarak geri dönecek.
- Peki, bu konuda hiç destek yok mu?
ALPTEKİN - Maalesef, Türkiye'nin
kısırpolitikaları içinde bunlan anlatamı-
le üniversitelerde, okullarda türban di-
ye bir sorun bilinmiyordu. Bakın, Kadir
Has Üniversitesi eski Regie'nin, yani si-
gara fabrıkasının restore edilmesiyle
oluştu. Orada 1900 yılında çekilmiş, si-
gara işçisi olarak çalışan kadınlarımızın
resimlerinı gördük. Hiçbirınin başı ör-
tülü değil. Anadolu kadınının normal
bir başörtüsü bağlama biçimi var, ama
böyle sıkmabaş değil.
- Bu türban tabir ettiğimiz, Arap biçi-
mi örtünme değil mi?
ALPTEKİN - Evet, ama Suriye, Lüb-
nan, Ürdün'de lidereşlerini, önemli mev-
kilerdeki kadınlan görüyoruz. Hepsi son
derece zarif, çağdaş giysiler içinde. Bi-
ze ne oluyorsa son zamanlarda gerçek-
ten dini simge olan türbana önem ver-
meye başladık. Skolastik dönemdeki ta-
rikatlara döner gibi bir halimiz var. Bu
da üzücü.
- Bu durumu AB iiyeliği bağlammda
ııasıl değerlendiriyorsunuz?
ALPl'EKİN - Sadece türban değil, da-
ha pek çok örnek verebiliriz. Hüküme-
tin AB'ye girmek için büyük çaba har-
cadığını görüyoruz, ama bunun yani sı-
bizim de çocuklarımız. Onlan büyük bir
hassasiyetle yetiştiriyor, üniversiteyle
ilişkilerinin kesilmemesi için çok bü-
yük çaba harcıyoruz. Ama en sonunda
engel olamadıklanmızın ilişiği kesili-
yor.
Affın getirdiği pek çok olumsuzluk
var. Biz, affa karşıyız, derken bunu ez-
bere söylemiyoruz.
- Bu olumsuzluklan anlatır nusınız?
ALPTEKİN - Birinci neden: Bu ço-
cuklar zorla ayrılıyorlar. Bunların ye-
niden üniversiteye uyumlarını sağla-
mak, başarılı kılmak çok zor oluyor.
Hepsi iş sahibi oluyor, bir yere bağlan-
mış oluyorlar. Zaten çoğu kez o yüzden
üniversitelerden ayrılıyorlar. Üniversi-
teden kopup öğrencilik özelliklerini
kaybettikten sonra ileri yaşlarda geri
dönmeleri söz konusu ki, burada uyum
sağlamalan iyice zorlaşıyor. Buna ek ola-
rak gece gündüz çalışıp sınav hakkı el-
de etmiş öğrencilerin arasına o düzeni
bozucu kişiler olarak giriyorlar.
Aynca, o kadar çok sayıdalar ki, özel-
likle devlet üniversitelerinin çok kısıt-
lı olan olanaklarının çok dışına çıkı-
Üniversiteierarası Kurul Başkanı Prof. Dr. İsmet Vildan Alptekin AKP hükümetinin yüksek öğrenime yaklaşımından dertli. UĞUR DEMİR
yoruz, sesimizı duyuramıyoruz. Üzgü-
nüm ama bazıları anlayamıyorlar. Anla-
yanların sayısı da çok fazla değil. Aksi
olsaydı Türkiye'nin ekonomik ve sosyal
yaşamı bundan çok farklı olurdu.
Bunun yam sıra üç önemli fakültemiz
var. Fen Edebiyat Fakültesi YÖK şablo-
nunda kurulması gerektiği için kurul-
muştu. Biz şimdi o fakülteyi sanata en-
tegre ederek gelıştiriyoruz. Güzel Sa-
natlar Fakültesi ana fakültemiz. On bir
bölümü var; her biri bir fakülte işlevi
yapıyor ve fakülte kapasitesine sahip.
Mimarlık Fakültesi'nde dört bölüm var.
Bunlar da fakülte kapasitesine sahipler.
Kurunıumuz çağdaşlık konusunda asla
taviz vermemiştir. Bu konuyu da özel-
likle vurgulamak istiyorum. Bu çok da
doğal bir sonuç. Sanatın olduğu yerde
çağdaşlık dışı bir hareketin olması müm-
kün değil.
Türbanda ısrar yanlış
- Çağdaşhktan söz açılmışken üniver-
sitelerde türban sorununu nasıl karşılı-
yorsunuz?
ALPTEKİN - Bu konudakı fikırleri-
mi zaman zaman söyledim. 30 yıl önce
bu ülkede türban diye bir konu yoktu. He-
ra da buna engel olacak davranışlar ve
yaklaşımlanna tanık oluyoruz. Bunlar-
dan birisi de türban ısrarı. AB üyeleri ve
AB kurumları, Türkiye'nin kimi davra-
nışlarını türbana bağlayarak hatta hükü-
met üyelerinin ailelerinin türbanlı ol-
duklarını ileri sürerek AB'ye girişimizin
şüpheli olduğunu belirttiler. Bu örnek-
ler, bu söylemler, yurtdışmda Türkiye'yi
temsil eden kişilerin başlarının türbanlı
olduğunu görmek bizi doğrusu çok üzü-
yor. Cehaletten demiyorum, ama eğitim
eksikliğinden kaynaklanan bazı davra-
nışlar ülkemizi dışarıya karşı küçük dü-
şürüyor. Hep birlikte buna engel olmak
zorundayız, dıye düşünüyorum.
- Peki, hükümetin öğrenci alîi konusun-
daki ısıarını nasıl karşılıyorsunuz?
ALFFEKİN - Hükümetin öğrenci af-
fı konusundaki ısrarını siyasi buluyo-
rum. Size hatırlatırım. Milli Eğitim Ba-
kanı Hüseyin Çelik doçent unvanına sa-
hip. Ama sıyasetin içinde olmasına rağ-
men ağzmdan şu sözü kaçırdı, çünkü o
sırada öğretim üyesi gibi düşündü: "Ben
alla karşryım, ama bu af başka."
Ben kendisinin siyaset yaptığını dü-
şünüyorum. Siyasetin içinde olduğu
için yapacak. Bakın, benim de üniver-
sitede okuyan çocuklarım var. Bunlar
yorlar. Bir başka neden: Öğrenciye bir-
den hak veriliyor. Sabah kalkıyor, affa
uğramış. Sınavlara girecek. Benim öğ-
rencim bir yıl okula devam edıp bütün
sınavları geçerek o hakkı kazanıyor.
Dolayısıyla bu durum anayasal eşitli-
ğe de aykırı.
Sınava girmeyi hak etmiş öğrenciy-
le haksız yere eş duruma getiriliyor ve
zaten onun kısıtlı olan imkânlarını pay-
laşıyor. Daha birçok neden var. Demin
saydığım nedenlerden affa ugrayan öğ-
rencinin başarı oranı da ne yazık ki or-
talama yüzde dört civarında. Ama ba-
zı konularda da sıfır. Bu, bir yıl keman
çalmayı bırakan kişinin keman çalma
pratiğini kaybetmesine benzer. Buna
yeniden adapte olabilmesi de çok uzun
zaman alır. Dolayısıyla da olumsuz so-
nuç verecek yeni bir hareket yaratıl-
mak isteniyor.
öğrenci affı AB'de yok
- Peki, Türkiye AB üyeliğinin eşiğine gel-
mişken AB ülkelerinde böyle bir öğren-
ci affı uygulaması var mı?
ALPTEKİN - Hiçbir AB üyesi ülke-
de böyle bir af sistemi yok. Burada ya-
pılmak istenen tamamıyla siyaset, popü-
lizm adına... Böyle bir af konusu AB
Komisyonu tarafindan çok yadırganı-
yor. Orada hak eden alır. Bu af, üniver-
sitelerde yaratacağı büyük sakıncaların
yani sıra AB kriterlerine, Socrates Prog-
ramı'na son derece ters. Bir yandan, per-
hiz yapacağız, diyoruz, öbür taraftan da
perhiz bozucu her şeyi yiyoruz. Bizim
öbür üniversitelerden farklı bir yapımız
var. Bunu da açıkça ortaya koymak du-
runıundayım. Türkiye'nin, Ortadoğu'nun
tek, Avrupa'nın sayılı sanat üniversite-
lerinden birisi. Atatürk "Bir ülkenincan
damarlanndan birisi sanattır" derken
sanatın, ülkenın üzerındeki etkisini or-
taya koymuştur.
Çünkü sanatçı ve sanat ortamının art-
tığı birülke, külrürel ve eğitimsel açıdan
da gelişmiş bir ülkedir. Ekonomik ve
sosyal sorunları minimize edilmiştir.
Ama biz hâlâ bu sorunlarla uğraşırken
sanatı anlattığımızda bize gülenler var.
Tabii, biz de onlara gülüyoruz, ama olan
da ülkeye oluyor.
- Bir de YÖK'le çok uğraşılıyor. YÖK,
askeri rejimin bir yasası ve kurumu ola-
rak ortaya çıktı. Ama zaman içinde pek
.P^O^R T R E
Prof.Dr. İSMET VİLDAN
ALPTEKİN
1943, Sıvas doğumlu. Yükse-
köğrenimini Ankara Üniversitesi
Peyzaj Mimarlığı Bölümü 'nde ta-
mamladı. Doktorasını ve doçent-
liğini Atatürk Üniversitesi'ndeyap-
tı. Mimar Sinan Üniversitesi'nde
profesör oldu. Doktora çalışma-
sının ardından Fransa'da Ecole In-
ternational de Langue et de Ci-
vilisation Française 'de dil eğitimi
aldıktan sonra Ecole Nationale
Superieure de Paysage'da pey-
zaj alanında öğrenim gördü. Pek
çok araştırması ve çevre düzen-
Ieme çalışması var. 2000 yılından
bu yana Mimar Sinan Güzel Sa-
natlar Üniversitesi adını alan Mi-
mar Sinan Üniversitesi'nin rek-
törü. 2004'te Üniversitelerarası
Kurul Başkanı oldu.
çok değişikliğe uğradı. Siz hükümetin
YÖK'e olan bu hoşnutsuz bakışını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
ALPTEKİN-Türkiye'de, adına ister
YÖK deyin, ister Üniversitelerarası Ku-
rul deyin, böyle bir mekanizmaya ihti-
yaç var. Çünkü Türkiye'nin her yerin-
deki üniversiteler Istanbul'daki üniver-
siteler gibi değil.
Birtakım siyasi yapılar, dış güçlerle
üniversitelerde şekillenmeler olabili-
yor. Bunların örneklerini Güneydo-
ğu'da, Doğu'da, başka yerlerde hep gör-
dük. Kimi politik akımlar üniversiteyi
ister istemez etkisi altına alıyor ve ora-
da tek yönlü bir gelişim meydana ge-
liyor.
Avrupa'da böyle bir şey yok. Bizim
de kültür, eğitim düzeyimiz belli bir
yere gelse mesele yok. Demokratik ül-
kelerde demokratik rejim kitlelerin re-
jimidir. Katılımcı, şeffaftır. Dolayısıy-
la ülkemizde, özellikle de eğitim konu-
sunda daha sistematik unsurlar ortaya
koymak gerekiyor.
YÖK'ün işlevi de burada ortaya çı-
kıyor. Hâkimiyet kurmak isteyen ve bir
kişi tarafindan etkilenen bir YÖK de-
ğil. Çünkü ben YÖK'ü biraz merkezi-
yetçi buluyorum.
YÖK üniversitelere gerekli- Peki, sizce YÖK nasıl olmalı?
ALPTEKİN -Organize eden, bir açıdan kontrol me-
kanızmasına sahip bir YÖK ya da başka ad altında
bir kuruluş olması gerekiyor. Bunun başka bir yara-
n da şu:
Bılımın kalıtesıni arttırmayı sağlamak, ıstıhdam
politıkasına dayalı bir eğitim sıstemını geliştırmek,
ülke gelişimi ve geleceğine yön veren sanatsal, ki.il-
türel çalışınalan ortaya koymak için organızasyon
yapmak. Bugün Türkiye'de birçok mesleğın enflas-
yonu var. Buna doktorlar, mühendisler, gazeteciler da-
hil. Siyasi amaçlı olarak neredeyse her ilde üniversi-
te, yüksekokul açılıyor. Altyapısı olmayan binayla,
laboratuvarsız, dersliksiz ya da hocasız üniversite ol-
maz.
Altyapısı belırli bir düzeye gclmedikçe yeni fakül-
te ve yüksekokul açılmaması gerekiyor. Açarsınız, ama
gerçek üniversite mezunu olmayan birçok kışiyı me-
zun edersiniz. Bu, adı üniversite mezunu olan işsiz-
ler ordusunu arttırmaktan başka bir ışe de yaramaz.
Bıraz da üniversite mezunu olmanın verdıği psi-
kolojik cesaretle Türkiye'de bugünkü ekonomik du-
rum ortaya çıkar.
Dediğimız gibi, YÖK gibi bir mekanizmanın or-
ganizasyon ve kontrol sevıyesinde olması gerekir.
Bu mekanizmanın bu kadar merkezi bir işlevi olma-
ması gerekir.
Üniversitelerarası kurulun işlevi
- Burada Üniversitelerarası KuruPun işlevi nasıl ol-
malı?
ALPTEKİN - Bu kurul, ünıversitelerin gerçek tem-
silcileri rektörler, her üniversıteden seçılmiş birer
üyeden oluşuyor. 150-160 civannda üyesi var. Bun-
lar üniversitelerin gerçek sahipleri, ülkenin gerçek so-
runlarını bılen kişiler. Ama onun üzerinde 20 kişılık
bir ekip tayın ediliyor.
Bu ekip, üniversitelerin üzerinde ve üniversiteleri
yönlendırici, neredeyse kurulun bile üzerinde bir
mekanizma. Yıllardır bu böyle.
Dolayısıyla böyle kontrol edicı ve organızatör bir
mekanizma olmalı, ama ağırlık Ünıversitelerarası
Kurul'a venlmeli. Üniversitelerarası Kurul'un tüzel-
kişilik kazanması sağlanmalı.
- Şu anda Üniversitelerarası Kurul'un tüzelkişiliği
yok mu?
ALPTEKİN-Yok. Aynca Üniversitelerarası Kurul
başkanı seçimle gelmeli ve görev süresi sadece bir
yıl değil, çok daha uzun olmalı. Bildiğiniz gibi şu an-
da IJniversitelerarası Kurul Başkanı benim. Ama bir
yıllık görev süresi içinde ne yapabılirim? Bir de tüzel-
kişiliği yok. Öbür taraitan sizin yaptığınız her şey
YÖK'e bağımlı hale getiriliyor. Bence bu mekaniz-
mayı demin söylediğim şekle getırmekte yarar var.
En çok oy alan rektör olur
- Bir de rektör seçimleri, diyoruz. Rektör, üniver-
site öğretim üyeleri tarafindan seçiliyor. En çok oy
alanların listesi sonra YÖK'e gidiyor. YÖK de bun-
ların içinden altı ismi cumhurbaşkanına gönderiyor.
Cumhurbaşkanı da büyük olasıhkla en çok oy alan
adayı rektör olarak onayhyor. Şimdi, burada seçimin
önemi nerede kalryor? Rektör atanması dense daha
doğru ohnaz mı?
ALPTEKİN - Bu uygulamanın bazı yararları var.
Demin de dediğim gibi, siyasi endişelerle bazı üniver-
sitelerde kontrol mekanizmasıru geliştirmek gerekiyor.
Böyle bir siyasi durum olmasına karşı, yani siyasileş-
miş ya da başka bir yöne kanalize olmuş kişiyi rek-
tör yapmakta büyük zararlar var. Bu mekanizma buna
engel olmak içindir. Fakat biraz fazla abartılıyor.
Yani, altı kişi değil de üç kişi cumhurbaşkanına git-
sin. Soruşturmalar sonucu bir sakınca yoksa en çok
oy alan seçilsin. Aslında size katıhyorum. En çok oy
alanın rektör olması gerekir. Büiyorsunuz, okul müdür-
lükleri, dekanlıklar gibi görevlere atama rektör tarafin-
dan yapılıyor. Rektör, dekanlıklar ıçın üç isim bıldiriyor.
YÖK bunlardan birisini, ama genelde de listenin
başına yazılanı seçiyor.
Ben ikinci dönemdir rektörlük görevindeyım. Bu
görevler için hep seçim yapıyorum. Üniversite için-
de son derece demokratik olarak en çok oy alanı
dekan olarak teklif ediyorum. Bugüne kadar da bu
ışi hep böyle yaptım.
- Nasıl sonuç aldınız?
ALPTEKİN - Çok da iyi sonuç aldım. O açıdan
ünıversitemiz son derece şeffaf, demokrat, paylaşım-
cı, katılımcıdır. Bir rektör olarak ben yetkilerimi ar-
kadaşlarımla paylaşıyorum. Yetki almak önemli değil.
O yetkiyi iyi kullanmak ve paylaşmak çok önemli.
Benim üniversitemde hiçbir açıdan sorun yok. Sadece
parasal sorun var. Ne yazık ki öğretim üyeleri çok düşük
paralar alıyorlar. Rektörler de öğretim üyesi maaşı alır-
lar. Bizim öyle makam tazminatımız filan yoktur.