Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 ŞUBAT 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
CSO mal mı ki, markası olsun
KültürveTurizm Bakanlığı'nca "Riyase-
ticumhurSenfoni Orkestrasının Kuruluşu
Hakkında Vasa"nın değiştirilmesi için ha-
zırlanan birtaslakta, bakan tarafından ata-
nan, orkestraların tümünü yönetmekle kal-
mayıp Türkiye'nin müzik politikalarını da
saptayan "Yüksek MüzikKurulu" oluştu-
rulmasına ilişkin bir hüküm bulunduğunu
yazmıştık.
Kültür Bakanlığı Basın ve Halkla llişki-
ler Müşaviri Vekili Şükrü Demiryürek, bir
yazılıaçıklamagöndermiş. Diyorki, "Üze-
rinde çalışılmakta olan ve belli biraşama-
ya geldiğinde ilgili kişi, kurum ve kuruluş-
larımızın da görüş ve önerileri alınarak
oluşturulacakyasa taslağında 'yüksek ku-
rul' adıyla yeni bir kurul öngörülme-
mektedir."
Biz de diyoruz ki, taslakta "yüksek ku-
rul adıylayeni birkurul öngörülmektedir."
Tersini savunan Şükrü Demiryürek, ay-
nı bakanlığa bağh Güzel SanatlarGenel Mü-
dürlüğü'nce hazırlanan yasataslağı met-
ninin 4. sayfasını açıp 9. maddesine ba-
karsa, madde başlığının "YüksekMüzikKu-
rulu" olduğunu görecektir. Biz de orada gör-
dük veyazdıkzaten... Açıklamasında, tas-
lakla sanat kurumlarında "kimlik ve kişilik
sahibi, alanlannda 'marka' olabilecek bir
sanatsal ve idari yapılanma amaçlan-
dığını" aktaran Şükrü Demiryürek'e, adı-
nı Cumhuriyeti temsil eden Cumhurbaş-
kanı'ndan alan "Cumhurbaşkanlığı Sen-
foni Orkestrası"run, Atatürk'ün kurduğu
"kimlik ve kişilik sahibi" bir "Cumhuriyet
kurumu" olduğunu, dolayısıylasıradan bir
"mal markası" gibi değerlendirilemeye-
ceğini de anımsatmak gerekiyor...
Tartışmalı karar
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun, din-
sel metinlere de göndermeler yapıp "la-
ikliğin korunmasına gerek kalmadığı"nı ile-
ri süren karan, ABD Dışişleri Bakanı Con-
dolezza Rice'ın Türkiye'nin Müslüman de-
mokrat bir ülke olduğu savına karşılık
AKP iktidarından birtek kişinin çıkıp "Ha-
yır, Türkiye'nin asıl farkı laik demokratik
birülke olmasıdır" demediği günlere denk
geldi. Rastlantıyı bir kenara bırakıp kısa-
ca "Bu kararnasıl alınmış ve sonucu ne-
reye vanr" sorusunun yanıtını bulmaya ça-
lışalım: Yargıtay'da bir kararın hem hukuk,
hem de ceza genel kurulundan çıkabil-
mesi için üçte iki çoğunluk aranıyor. Bi
rinci toplantıda üçte ikilik çoğunluk bulu-
namazsa konu salt çoğunluğun arandığı
ikinci görüşmeye kalıyor. Tartışmalara yol
açan karar da, ikinci görüşmede alınıyor.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda çıkan
kararlara muhalefet eden üyeler, muha-
lefet şerhlerini bir hafta içinde yazıp ver-
mekzorundalar. Gerekçeli kararsa kara-
rın alınmasından bir ay sonra yazılıyor.
Dolayısıyla karara muhalefet eden üye-
ler, gerekçeli karan görmemiş oluyorlar.
Bu süreç, tartışmalı son kararda da böy-
le işledi, karşı oy yazıları, tartışmaya yol
açan gerekçeli kararı görmeden yazıldı...
Böylece tartışmalı kararın gerekçesi, kar-
şı oylara göre yazılmış oldu.
Bir bilgi daha: Karara, salt "düşünce öz-
gürlüğü" açısından katılan, ancak konu-
ya kararın gerekçesinde yer alan "laikli-
ğin korunmasına gerek kalmadığı" iddi-
asıyla yaklaşmayan üyelerin de varlığı
söz konusu. Deniyor ki, "Bu üyeler, ge-
rekçeyigörselerdikesinlikle karara olum-
lu oy vermezlerdi."
Hukuk çevrelerindeki genel kanıyage-
lince: Tüm bu çerçeveye bakıldığında ka-
rarın gerekçesi Yargıtay'ın çoğunluk gö-
rüşünü yansıtmıyor. Bu karara karşı ye-
rel mahkeme direnebilir, dosya bir kez
daha Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na ge-
lebilir ve bugün verilen kararın aksi bir
karar çıkabilir.
Yani kimilerinin ileri sürdüğü gibi, bağ-
layıcı bir Yargıtay kararıyla karşı karşıya
değiliz!
Erdost'u aklamak
"Yeni Sevr'e Zorlanması
Odağında Üç Sivas" adlı
kitabında "bölücük" yaptığı
gerekçesiyle yargılandığı
günlerde Muzaffer llhan
Erdost'un iddia edildiğinin
tersine, ulusal birlikten yana
tavır koyduğunu, Türkiye'yi
içeriden ve dışarıdan
sıkıştırmak isteyenlerin "Sevr
Antlaşması'nın üstünü
betonlayan Lozan
Antlaşması'nı geçersiz kılma"
amacını güttüklerini açık açık
yazdığını dile getirenler
karşısında "gık" çıkarmayan
bir takım vardı. 0 günlerde,
okuduğunu anlamayan,
anlamak istemeyen ya da
anlayıp da kasıtlı davranan
küresel egemenliğe teslim
olmuşlar, vicdanıyla cüzdanı
arasına sıkışmışlar ve kendini
"ulaşılmaz filozof" sananlar ile
yurtseverleri "Sevr
paranoyası"r\a tutulmakla
suçlayanlar, bir birlik
oluşturmuşlardı adeta.
Erdost'u haksız yere mahkûm
eden "Türkiye'yiiçeriden ve
dışarıdan sıkıştırmak isteyen"
koalisyondu. Avrupa Insan
Hakları Mahkemesi'nin
hakkında olumlu karar verdiği
günün sabahında Muzaffer
llhan Erdost evden çıkarken
eşi Rana Erdost şöyle demişti
ona: "önemli olan kendi
ülkende seni haksız yere
mahkûm edenlerin mahkûm
edilmesidir." Erdost AlHM'de
aklanmadı, zaten apaktı.
Korkulanlara Adım Adıın!
Pruf.Dr.FATMAESÎN
"Ülkemiziçin laikliğin vazge-
çilmez temel bir değer olduğu
yönünde herhangi bir kuşku
bulunmamaktadır. Artıkböyle-
sine korumaya alınmış birkav-
ramın ceza yaptırımı tehdidiy-
le himayeye tabi tutulması ge-
reksiz addedilmiştir."
Kim diyor bunları?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu.
Hangi nedenle söylüyor?
Yazar Selahattin Aydar'ın
bir yazısından kaynaklanan
mahkûmiyet karannı bozma ge-
rekçesi olarak.
"Demokrasinin olmazsa ol-
maz şartı sayılan ifade hürriye-
ti birçok hak ve özgürlüğün te-
meli, kişisel ve toplumsal ge-
lişmenin kaynağıdır" ifadesi de
gerekçelerden bir diğeri! Hep-
si kulağa hoş gelen söylemler...
"Dinsizliğin revaçta olduğu
yıllarda dindahara maneviişken-
celeryapılıyor, çocukvegenç-
lerin Kuran okumaları engelle-
niyor, Allah diyenlere hakaret
ediliyordu. Hatta Kuran'ı bile
Müslümanların elinden nasıl
alınzplanlanyapılıyordu." Bu da
davaya konu olan S. Aydar'ın
yazısından kısa bir alıntı.
Ülkemizde laiklik ilkesinin ka-
bul edilişinin üstünden 68 yıl
geçmiş buluyor. Yaşları bu ta-
rihe eşit veya yakın olan kişiler
çok iyi bilirler ki, bu ilke ile bir-
likteyaşadıkları çocukluk, okul
ve gençlik dönemlerinde Tür-
kiye Cumhuriyeti'nde böyle bir
dönemaslayaşanmamıştır. Evet
o yıllarda, yani 1940 ve 1950'li
yıllarda okullarda din dersi yok-
tu; ne seçimlik ne de zorunlu.
Fakat insnlar ibadetlerini, dini ve-
cibelerini inançları ölçüsünde
özgürce yerine getiriyorlardı.
Kendi görüşüme göre ibadet-
lerin ifası bugüne göre çok da-
ha coşkuluydu; çünkü ne zor-
lama vardı, ne de içine siyaset
ve gösteriş karışmıştı!
4O'lı yıllarda yaşadıgım ra-
mazan aylarını çok iyi anımsı-
yorum örneğin. Iftarsofrası ba-
şında bekleyen büyüklerimize
haber vermek için minare ışık-
larının yanmasını gözlerdik he-
yecanla. Bağıra bağıra koşar-
dık evlerimize sonra, "Yandı,
yandı, minareler yandı" diye.
Işıl ışıldı minareler. Teravih na-
mazındatıklım tıklım dolardı ca-
miler. Biz çocuklar da giderdik
büyüklerle. Aileler öğretirdi ço-
cuklarına ibadeti, dinin gerek-
lerini.
Okul arkadaşlarımın çoğu ile
sürüyor ilişkilerim hâlâ. Hepsi
çağdaş giysiler giyen, çağdaş
yaşamın gerektirdiği gibi yaşa-
yan, fakat dini vecibelerini de
inançları ölçüsünde yerine ge-
tiren kişiler. Yani o yıllarda okul-
larda din dersi olmaması engel
olmadı ibadetlerini yerine getir-
melerine.
Öyleyse S. Aydar'ın yazısın-
daki gerçek dışı söylem niye?
Tabii ki genç kuşağı etkile-
mek ve onları laiklik karşıtı yap-
mak için!
Yukarıda belirtilen ikinci ifa-
deye göre Yargıtay Ceza Genel
Kurulu bu söylemi ifade hürri-
yeti olarak kabul ediyor. Bugün,
sağduyulu bir kişinin ifade öz-
gürlüğüne karşı olabileceği dü-
şünülemez. İfade özgürlüğü-
nün, demokrasinin olmazsa ol-
maz koşulu olduğu da doğru-
dur. Fakat söylemler gerçek dı-
şı ise ve de ülkenin temel ilke-
lerini yok etmeye yönelik ise?..
Yukarıda da belirttiğim gibi,
laiklik ilkesinin kabulünü izle-
yen yılları bire biryaşamış olan-
lar, laikliğin anlamını benimse-
miş ve özümsemiş kişilerdir.
Fakat Türkiye, nüfusunun ço-
ğunluğu genç olan bir ülkedir.
Yakın bir gelecekte nüfus çok
daha gençleşecek, laikliği bire
bir yaşamış olanlar yaşamdan
çekilmiş olacaktır. Genç kuşak-
lar bu ilkeyi söylenenlere göre
değerlendirecektir. Işte laiklik
karşıtı söylemlerin, yazıların he-
defi bu kuşaktır. Ve tabii, bu ku-
şak aracılığı ile özlemlerini ger-
çekleştirmek!
Buna rağmen, Yargıtay Ceza
Genel Kurulu, bir davada, da-
valıyı aklamak amacının ötesi-
ne geçerek, laiklik ve özgürlük
kavramlanna yeni yorumlar yük-
leyerek, laiklik karşıtlarına dü-
şünce ve özlemlerini özgürce
yaymaolanağı sağlamakta; hat-
ta kışkırtıcılıkyapmaktadır. Kork-
makta haklı değil miyiz?..
Recep Tayyip Erdo-
ğan'ın yalanladığı, daha
sonra yalanlamasını ya-
lanladığı Alman gazeteci Chirstop Keese ile Welt Am
Sonntag gazetesinde yayımlanan ve Erdoğan'ın ya-
nından ayırmadığı danışmanı Cüneyd Zapsu'nun da
"onayı "ndan geçmiş söyleşisinde bir bölüm çok dik-
kat çekici:
Keese, "Kızınızın türbanını moda kaygısıyla taşıdı-
ğı söylenmişti. Türban şu anda bir dini sembol mü-
düryoksa bir moda aksesuvarı mı?" diye soruyor, Re-
cep Tayyip Erdoğan da şu yanıtı veriyor:
"Türkiye'de dini sorunlarla ilgili en yüksek kurum
olan Diyanet, bu konunun aynntılarını açıkladı. Dini
Başbakan'ı ne bağlar? olarakincelemenin sonucu
başörtüsünün dini bir sem-
bol olmadığı. Bu inancın
bir ifadesi, ancak dini bir sembol değil. 0nun için bu
Hıristiyanlıktaki haçtan farklı bir şeydir."
Böyle bir yanıt, görevi gereği yalnızca "Diyanef'e
bağh bulunduğunu varsayan bir "köyimamı"tarafın-
dan "belki" verilebilir. Ancak laik Türkiye'nin Başba-
kanı, görev ve sorumluluğu açısından "Diyanef'in
fetva kurulunun görüşleriyle değil, anayasa, yasa ve
Anayasa Mahkemesi kararlarıyla bağlıdır. örneğin,
Anayasa Mahkemesi'nin türbanı "dinsel simge ve
dayatma" olarak tanımlayan karan Başbakan'ı doğ-
rudan bağlar...
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicak(<'turk.net
HARBİ SEMİHPOROY semihporoym yahoo. com
TARİHTE BUGÜN MÜMFAZAKIKAN 12 Şubat iDivtc.Tnutntaz-arikan.com
KEÇECIZADB FUAT PAŞA..
1863'P'A &U6ÜN, ÜNLÜ OEI/LET APAMI, KEÇECİZAOB FUAT PMf* ÖLMÜŞ.
TÜ. GENÇLİĞİUDE rtP ÖĞRENıMİNİ TAMAMLIYAKAK HEKİM OLAN KEÇECİ-
•ZAt>E,[>AHA SONRA DİPLOMATLIĞI YESLEMİÇTİ. Bu MeSLEKFe K(SA
SÜfZEPE İL&(2L&MİÇ}
El-C'Lılc:TEN HAHlCtrE NAZOELI&tUA Q>tp$L£ei
BAKAMOJ İ861' PE PE SAPRAZAMUSA YÜK^BLMİfTİ. ANCAK, YÖNE-
Tf'ME HER Ft&SATTA KAStŞAN YHHt ArO/N PADlÇAH ABCHJLAZİ2.,0NüN
Kifi YIL. SONRA İSTİPASINA NEPEM OLMUfTV. 1863'TG, İKİNCİ KfZ AY-
6ÖPEI/E GETİ&LEN PAŞA, KEYFİ YÖNETİM YAMLISt PADİŞAHLA
C UĞGAÇMlŞr/. 8ÜYÜK GEŞİr PAfA ISE All PAŞA 1L£
Bİ&LİKTE, ZtNZtMA r OEVRİNİN EM ÖN/>£ GELEN OEİfLET
AOAMLARIUCAN SAYILAN POAr PAÇA, ÜLK£C>£ &AT1LI
LAŞMA ANLAYIŞINI Y£fil£ŞTtfiMEYE ÇAUŞANL<KCMN
BfeiYPİ. HAZtRCei/APLIĞt VE ESPR.İLERİ İSE
Y't-LAS SONRA
Cumhurlyet
kîtap kulübü
Taksim Kitap
Kulübümüz
Cumartesi - Pazar
12:00- 19:30
saatleri arasmda
açıktır.
Cumhuriyet Kitap Kulübü - Taksim
lstiklal Cad. Zambak Sok. 4/1 (Fransız Konsolosluğu Yani)
Taksim-îstanbul Tel: (0212) 252 38 81/82
GAYRİMENKUL AÇIK ARTTIRMA ÎLANI
ÜSKÜDAR ÜÇÜNCÜ SULH HUKUK MAHKEMESİ SATIŞ MEMURLUĞU'NDAN
2004/1 Satış
Mahkememizden verilen izalei şüyu karan gereğince:
Osküdar, Arakiyeci Hacı C'afcr Mah. Nuhkuyusu Cad. kain 47 pafta, 207 ada, 42 parsel sayılı 456.72 m2 miklarlı arsa, niteligindeki taşınmaz üzeıindeki mii-
kellefıyelleriyle birlikte açık arttırma suretiyle satılacakır.
MUHAMMHN BEDELİ:
2.6.2004 tarihli bilirkişıler raporu satışa esas kabul edümiş olnıakla, satışa konu taşınma/a arsa ve bina değeri olmak üzere toplam olarak 587.334,000.000
TL değer takdir edilmiştir. (587.334 YTL)
İMAR DURUMU: Üskiidar Belediye Başkanlığı Imar ve Planlama Müdürlüğü'nün 20.2.2004 tarih ve 2004/587 sayılı yazısında, Üsküdar Arakiyeci Hacı Ca-
fer Mahallesi, Nuhkuyusu Cad. 47 pafta, 207 ada 42 parsel sayılı yerin 15.9.1997 tesdik tarihli 1/1000 ölçekli Üsküdar ımar planında H-12.50 m. irtifada bitişik
nizam tali ticaret, kısmen de otopark alanında kaldığı bıldirilmıştir.
HAI İHA/.IR1)1IRUM1I:
Bilirkişiler raporanda satışa konu taşınmazın, Üsküdar Arakiyeci llacı Cafeı Mah. Nuhkuyusu Cad. No: 25 adresınde ve tapunun 47 pafta, 207 ada, 42 parsel
sayılı arsa iizerınde bulunan bodrum-zemin ve bir normal katlı betonarme karkas bina olduğu, bodrum katın eski Ekmekçioğlu Sokak'tan 2. kapı no'su alan kıs-
mında 1. dükkân, Nuhkuyusu Cad. cepheli kısmın zemin katında 3. dükkân ile 2. daire vc 1. normal katta 3. dairenin yer aldığı bildirilmiştir.
1. Satış 21.3.2005 pazartcsi günü Üsküdar 3. Sulh Hukuk Mahkemesi Kalemi'nde saat 14.00'ten 14.15'e kadar açık arttırma suretiyle yapılacaktar. Buarttır-
mada tahmin edilen kıymetin % 60'ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacaklan mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Döyle bir bedelle
alıcı çıkmazsa en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla 31.3.2005 Perşembe günü aynı yerde saat 14.00'tcn saat 14.15'e kadar ikinci artırmaya çıkarıla-
i'akiır. Bu arttırmada da bu mıktar elde edilememişse gayrimenkul en çok arttıranın taahhüdü saklı kalmak ü/ere arttırma ilanında gösterilen miiddet sonunda en
çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar ki, arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin % 40'ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacak-
ların toplamından fazla olması ve bundan başka, paraya çevirmc vc paylaştırma masraflarını gcçmesı lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkma/sa saüs talebı dü-
şecektir.
2. Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin % 20'si nispctinde pey akçesi veya bu mıktar kadar millı bir bankanın temınat meklubunu vermele-
ri lazımdır. Satış peşin para ıledır, alıcı İStediğinde 10 günü geçmeınek üzere mehil verilebilir thale pulu, KDV, lapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş
vergiler satış bedeiinden ödenir. Tellaliye resmi hissedarlara aittir.
3. Ipotek sahibi alacaklılarla diğer ılgılılerin bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususıyle f'aız ve masrafa dair olan klddialarını dayanağı belgeler ile on beş
gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabitolmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır.
4. ihaleye katılıp daha sonra ihale bedclini yatırmamak suretiyle ihalcnin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefillen leklıl edıkleri bedel ile sorı ihale bedelı
arasmdakı f'arktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. ihale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksı-
zın daireınizce tahsil olunacak, bu fark varsa öncelikle teminat bedelindcn alınacaktır.
5. Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebılmesi ıçırı dairede açık olup masrafl verıldıği takdirde isteyen alıcıya bir cimeği gönderilebilir.
6. Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görınüş ve münderecatını kabul etnıiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2004/1 Satış sayılı dosya numara-
sıyla Müdürlüğümüzc başvurmaları ilan olunur. 19.1.2005. Basın: 'i?>5&
SAGNAK
NİLGÜN CERRAHOĞLU
'Bu Bay!'
Erdoğan maşallah 2005'e iyi girdi. önce "gerdanlık",
medyayatoplu "kurban fırçası", imzalı "Jaguarpapuç-
lar" derken şimdi de bu... Hepsi bir ayda oldu. Daha ikin-
ci ayı yarılamadık. Tespih taneleri gibi arka arkaya dizi-
len bu olaylar demeti hâlâ belleklerimizde taze. Öyle çok
uzun boylu açıklamaya gerek göstermeyen bir "bütün",
bir "Erdoğan portresi" koyuyorlar ortaya.
Ancak bu son "Welt am Sonntag" krizi, bence içle-
rinde en vahim olanı. Çünkü bir yani Başbakan'ın "da-
nışmanlarıyla ilişkileh ve medyaya yaklaşımına", bir ya-
ni "laiklik-türban-sistemebakışına", biryanı "şeffaflıkve
demokrasianlayışına", biryanı da "Avrupakamuoyuile
ilişkilerine" ayna tutuyor. Kısaca bir "best of Erdoğan"
sentezinden söz edebiliriz.
'Röportaj unırtanı görmedik'
Içeriğe; yani "türban" konusuna sonra geleceğim.
önce "yalanlama"'ve "tevil" boyutuyla başlayalım. "Welt
am Sonntag"\n genel yayın müdürü Keese'in macera-
», aklıma Erdoğan'la belediye başkanlığı dönemindeyap-
tığımız "Demokrasi amaç değilaraçtır!" söyleşisini ge-
tirdi. Karşılıklı kayda aldığımız söyleşi, o dönemde bek-
lenmedikgürültü koparınca; kasetteki sözlerini geri ala-
mayan Erdoğan yaratıcı(l) bir "few'/"yolu bulmuş, "Araç
derken ben mutluluğa giden aracı kastetmiştim" kabi-
li açıklamalar yapmıştı.
Oysa biz magazin bir röportaj yapmamıştık. Söyleşi-
nin içinde mutluluğa dair en ufak bir bahis geçmemiş-
ti. Konuşma baştan sona "demokrasi" üzerineydi. Ama
ne gam! Amaç söylenen söze "nereye çekersen oraya
anlamında" bir muglaklık örtüsü getirmek değil mi?.. Türk
kamuoyunda öyle çok da fazla yadırganmayan, hatta
genel kabul gören biryöntem olduğu için, Erdoğan cep-
hesinden maksat hasıl olmuştu.
Başbakan ancak bu kez işi, onay verdiği ve kaydı ol-
madığını düşündüğü bir röportajı külliyen inkâr etmeye
kadar götürdü. Hatta "Röportajyapan gazeteciyi tanı-
mıyorum" bile dedi. Keese-Zapsu "e-mail trafiği" or-
taya çıkınca da; inanılmaz hızlı bir U-dönüşle olayı, "O
cümle değil, bu cümle eksik.. algılama ve redaksiyon
hataları" gibi teknik meselelere indirgedi.
Okurlar "enayi", Christoph Keese de söyleneni algı-
layamayan, redaksiyonunu yapamayan "acemi alık"
pozisyonundabuldularkendilerini... Budurumun "Welt
am Sonntag" gazetesi genel yayın müdürünü nasıl çi-
leden çıkardığını düşünebiliyor musunuz? Türkiye'den
arayan gazetecilere nitekim sonunda patlamış ve "6ü-
tün gün bu bayla uğraşamayız. Başka işimiz gücümüz
var. Bu bayönce 'Röportajı yapmadık, hatırlamıyorum
1
;
sonra 'Tahrifat var' dedi. Bu bay ne kadar inandıncı
olabilirsizce? Verdiği röportajı nasıl unutabilir? Röpor-
tajyaptığımızbaşka başbakanlarda var. Unutanı hiç gör-
medik!" demiş. (Vatan, 10 Şubat)
İki ay önce Almanya'da "Yılın Avrupalısı" ödülünü
alan TC Başbakanı'nın "Welt am Sonntag" gazetesi
için şimdi geldiği nokta budur: "Bu bay!"
'Laiklik yorumu... Anglo-Sakson'
Erdoğan türü siyasetçilerin sıkışınca başvurdukları
"tevil" geleneğine; yıllarca röportaj yapmış bir gazete-
ci olarak hep "eşyanın tabiatı" anlayışıyla yaklaşıldığını
bildiğim için, söyleşinin bütününü -Türk basınına yan-
sıdığı kadarıyla- kavramaya çalıştım. Sorun yalnız Baş-
bakan'ın eksik aktarıldığını iddia ettiği "Türban yasağı-
nı kaldırmak için toplumsal mütabakat gerekli" ve "tür-
ban şıklıktı, dindi" bölümünde değil... Başbakan'ın "la-
iklik" bağlamında söylediği hemen her şey sorun. Laf
ebelikleriyle zaman harcamayı bırakıp lütfen bunu gö-
relim.
Fransa'da okullarda dini simgelerin yasaklanması
üzerine söylediklerine bakın mesela: "Fransızlar.. yön-
tem olarak yasağı benimsemişlerdir. Biz Türklerse la-
ikliğin Anglo-Sakson yorumuna daha yakın duruyo-
ruz." (Radikal, 7 Şubat)
Bu da nerden çıktı? Var mı böyle bir konsensüs? Kim
karar verdi buna? Islamcılar ve biravuç liberal "Anglo-
Sakson yorumu" benimsiyor olabilir. Neden? Anglo-
Sakson geleneğinde çünkü "laiklik" yoktur. O kadar
yoktur ki "kavramsal" olarak Ingilizcede bu sözcüğün
tam karşılığı bulunmaz. Anglo-Sakson geleneğinde "se-
külerizm" var sadece. Sekülerizmle laiklik ise aynı şey
değil. "7ürWer"tanımı; "/a//f/(es//T)/"dekapsadığına gö-
re; "Bizde laikliğin Anglo-Sakson yorumu geçerlil" an-
lamındaki bu afaki tespitin nerden çıktığını da Başba-
kan mesela çıkıp anlatmalı...
Söyleşinin geneline yansıyan görüşlerde daha buna
benzer ne "detaylar"^ var. Devamı pazartesiye.
BULMACA SEDAT YAŞAYAJS
1 2 3 4 5 6 7 8
SOLDAN SAĞA:
1/Vatikan Sa-
rayı'nda,Mk-
helangeio'nuıı
freskleriyle
ünlü papalık
şapeli. 2/ Ka-
rakter... Yılan-
balıgına ben- 6
zer, eti lezzet-
li bir deniz
balığı. 3/Lapi-
nagillerden
birbahk..Ba-
yağı, sıradan. 4/ Doğ-
ranmış ekmeği yağ
ve et suyuyla sahan-
da pişirerek yapılan
bir yemek... Notada
durak işareti. 5/ Şar- 5
kı, türkü... Bir nota. 6
6/ölenlerin kılınma-
mış namazları ve tu- 8
tulmamış oruçları 9 _
için verilen sadaka... Kurutulan tohumları çenıen
yapımında kullanılan bir ot. 7/Güreşte bir oyun...
Ergenekon'dan çıkışlannda Göktürklere yol gös-
terdiğine inanılan dişi kurt. 8/ Kişileştirilen var-
lıklara söz söyletme sanatı... Aldatma işi, hile. 9/
Yelken sporunda kullanılan bir tür küçük tekne.
YUKARTOAN AŞAĞIYA:
1/ Kütahya yöresine özgü, bulgur, tarhana, unve
yoğurtla yapılan bir çorba. 2/ "Süsen" de deni-
len bir süs bitkisi... Kredi kartıyla yapılan alışve-
rişlerde, kullanıcıya verilen fiş. 3/Antalya-Mug-
la sınınnda, "ulusal park" kapsamına alınmış
kanyon. 4/Antalya'nınbirplajı... Boru sesi. 5/Ce-
maate namaz kıldıran kimse... Yemek, yiyecek. 6/
Çıplak vücut resmi..."— ü namus şişesini taşa çal-
dım kime ne" (Nesimi)... Kayak. 7/Bir etkinliğin
geçicı olarak durdurulduğu süre... Nine. 8/Büyük
erkek kardeş... Dürüst, iyi ahlakh. 9/Bir adın ya
da sözcüğün baş harfi.