25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 KASIM 2005 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER /HAYIR AKBAL -Saüah >kücük) Sesleri Sggterijeliyor, ordan burdan, ^örtflenarkadan, yandan. önce se- çilemıyor biri bile. Bir sabah uğul- tusu, birkarmakanşıkgürültü... Ki- mi açmış gazetesini okuyor, kimi örgü örüyor, kimi denize bakıyor. Dalmış gitmişter... Kimsenin bir şey düşündüğü yoktur şu anlarda Ki- şioğlu kimi zaman düşünmemeyi yeğler, aklına bile getirmez. Bir za- man boşluğuna düşmüş gibidir. Kendınin dışındadır, o an kolunu dürtsen, adını sorsan, nerdesin desen, bilemezL Sabahlan daha yorgun oluruz akşamlardan... öğleye doğru ken- dimize geliyoruz, bir an, sonra yi- ne günün yorgunluğu çöküyor. Bu sözüm çalışanlar ıçin elbet... Bir da- irede, bir işyerinde... Sabah gelmek oturmak bir masaya, geçmek bir tezgâhın önüne, koşuşmak ordan oraya... Sabah da akşam da yor- gundur, yaşamlannı elieriyle, kafa- lanyla, kısacası emekleriyle kaza- nan insanlar.. Sesler geliyor, ordan burdan. "Bir on beş bin verdin mi, araban hazırarkadaş." Üçdelikanlıdalıp gitmişler bir Anadol'un, bir Mu- rat'ın, bir Renault'nun hayalleri- ne... Renklerinden söz ediyoriar, aradaki farklan anlatıyorlar. Han- gisinin motoru üstün, hangisinin freni keskin. Ya öğrencidirler, ya bir yerde çalışıyorlar. Araba almak, atlamak pazarlan ya da cumarte- sileri gitmek Belgrad Ormanı'na, daha uzaklara, açılmak, Ege kıyı- lanna.. Neterde biliyorlararaba ko- nusunda, şaşıyorum! Derken, baş- ka bir konuşma kanşıyor, yine ara- badan söz ediyor karşımdaki şiş- man adam... Emekliye ayrılınca hemen bir araba alacak! Gezmek için değil yalnız. taksı olarak da çalıştıracak... Yanındaki ikı kadın onaylıyorlar: "Eve de para girer." Konuşmuyor kadınlar kısa bir an süresince: Ne iyi, kendi kocalan da emekli olsa, bir araba alsa, ak- şama kadartaksi olarak çalıştırsa, haftada iki gün de birtikte gezme- ye grtseler, bir dağbaşı gazinosu- na, bir kıyıya, al aygazını, yemeği- ni, biranı, oh negüzel... Yanımdakiler dalmışlar gazete- lerine. Ayn havalar çalan gazete- ler okuyorlar. Yan gözle birbirieri- ne bakıyorlar, okuduklanna... Biri- nin elinde "Cumhuriyet". Bizim yazılan okudu, ne düşündü acaba? Nerdeyse yanındaki adama, o sağ- cı bir gazeteyi büyük bir dikkatle, nerdeyse kutsal bir saygıyla oku- yan adama uzatacak "Cumhuri- yet"\... Al oku da, gerçekleri öğren diyecek. Yapmadı. Kıvırdı çanta- sına koydu. Kalktı açık havaya çık- tı. Birden sesler karıştı, herkes mi bir anda başladı konuşmaya? Göz- lerimi kapattım. Bakalım hangi ses- ler ağır basacak? Bu sabah gürül- tüsünün içinden hangi cümleler sıynlıp gelecek? "Mebus olmak varmış arka- daş", diyor kalınca birses. "Tam zamanı, aldın gittin milyonlan." Nerden geliyor, kim konuşuyor? Bakıyorum bulamıyorum, arkadan mı, yoksa alt kamaradan mı? "Güvenoyu vereceklere birermil- yon..." Karşısındakiler gülüyoriar. "Olur mu böyle şey, insan rezil olur." "Olur olur, ben olsam alı- nm da, veririm de. Bir daha bu dünyaya kim gelir, kim kalır. Ne yapılmazbirmilyonla?" Hayalle- rinde milletvekilliği yatıyor. Na- sılsa kafasını takmış bu konuya. Kimi araba düşler, kimi apart- man, kimi kan-kız, bununki de milletvekilliği! Iş görmek, yarariı olmak için değil, böyle kritik dö- nemeçlerde oyunu paraya çevir- mek için. Böyle bir şey olur diye inandırmış kendini iyice! Gazetelerde manşetler; 214 oyu varmış MC'nin, on iki oy da- ha eklendi mi eder 226, salt ço- ğunluk. Bir kez al bu oyu, aylar- ca dayan! O ses, konuşuyor gü- lerek, ciddileşerek, şaka mı söy- lüyor, yoksa sahiden böyle mi düşünüyor? Yüzünü görsem, bi- raz anlayacağım kimliğini. Ses- ler aldatır kişiyi. Yüzleraldatmaz mı diyeceksiniz, onlarda aldatır. Bir tek yüzü yok ki insanın!. Ki- minin bin yüzü var. Her gün biri- ni kullanır; işine geldiği gibi!.. Bakıyorum denize... Zaman boş- luğuna düştüm ışte! Hangi yıldayım, hangi ulkedeyim, anlamıyorum... Sesler bırbırine kanştı, seçilmezol- du. Bir çığ gibi yuvarianıyor sesler. Bir kış sabahının sesleri. Içimizden dışımızdan geçen: Her gün çevre- mizde duyduğumuz... 'Karşı Kryılar 1 adlı kttaptan (1973). Vahideddin 'Ulema'ya Danışmadı! Peçe ve çarşaf nasıl tarihe kanşmışsa, özgürlüğünü elde eden kadınlanmızın geniş bir kesimi için bugün başörtüsü bir sorun olmaktan çıkmıştır. Başörtüsüyle sorunu olan, onu "türban" adı altında siyasal bir simge olarak kullanan "takıyyeci"lerdir. Bazen o kadar ileri gidiyorlar ki, yüksek mahkemelerin karannı hiçe saymaya, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir hukuk devleti olduğunu yadsımaya kadar vardınyorlar inatlanm!.. Alpay KABACALI • • lkemizin Başbakanı, U yüksek yargı organlan kararlannı yok sayıp da siyasal-toplumsal ya- şamla ilgili bir konuda "ulema"nın karar verebileceğini söyleyince neye uğradığımızı şaşır- dık! Ustelik o konu, başörtüsü ya da türbanın "siyasal simge" olarak kul- lanılması gibi oldukça duyarlı bir ko- nuydu. Ustüne üstlük Başbakan, toplum- sal şaşkınlığımızı biraz hafifletmek için olsa gerek, "ulema" sözcüğüy- le din adamlannı değil, "bilgiııler''i kastettığini söyledi; "ülkemian bil- ginleri kinı ola ki?" diye sorulduğun- da da akla ünıversite profesörleri ile üniversiteleri yöneten YÖK ge- liyordu ama, Başbakan bu bilginler- le de kavgalıydı... Dahası da var; seksen iki yıllık Cumhunyet tarihi- mizde böylesi bir konuda bilginle- re danışıldığı görülmemişti. "Geçmişte ulemaya danışüıyor muydu?" sorusuna yanıt aradık. Os- manlı Imparatorluğu'nun monar- şiyle yönetildiği yüzyıllar boyunca halıfe-padişahlar, ulemaya filan da- nışmadan, fermanlar ya da duyuru- lar yayımlayarak, "örtünme" so- runlannı çözmeye çalışmışlar. Bu du- yurulardan sonuncusu, II. Abdül- hamiddöneminde, 29 Ocak 1904'te yayımlanmış: "Müslüman ailelerin eskiden be- ri giydikleri çarşaf ve feracelerin şe- killeri son zamanlarda bozulmuş, is- tenen şartian kaybermiştir. Çarşaf- lar entarilere benzeyen bir şekle gir- miş, kolsuz feraceler geleneklere uy- mayacak derecede açümışür. Yaş- maklann inceliği, kadınlann gizli yerlerinden olan saçlann gözükme- sini kolayiaşünyor. Baa kadınlann asker ceketlerine benzeyen manto giydiklerive örtünme yaşına gelmiş olan genç kızlann başı açık gezdik- leri görülmektedir. Bu hal böyle de- vam edemez. Dolayısıyla kadınla- nn dini bu>-ruklara göre giyinme- lerini 'hilafetpenah efendimiz' ira- de buyurmuşlardır. Bu emre aykm hareket eden kocalar ve babalar bakkında son derece şiddetle mu- amek edilecektir. Ügililere tebiiğ olu- nur" (Tarihin Sesi, S.2, 3 Mayıs 1962, s.49). Hemen belirtelim, örtünme ira- desi çıkaran II. Abdülhamid'in kız- lan da içinde olmak üzere, Tanzı- mat'tan sonraki bütün "suhan hanım- lar", şurada burada yayımlanagelen fotoğraflarını başı açüc ya da "saç- lan görûnür'' durumda çektirmiş- lerdir (özellikle bkz. N.S. Örik: Bi- lınmeyen Yaşamlanyla Sarayhlar, Ist.2002). Geliyoruz Meşrutiyet dönemıne... Bu dönemde kadın hareketleri baş- lıyor; Abdülhamıd dönemındeki gi- bi kadınlar yok sayılıp aşağılana- rak onlann davTanışlanndan koca- lar ya da babalar sorumlu turulamı- yor. Ama Türkiye'nin düşmanlarca işgal edildıği, işgalcilerle işbırliği içindeki kimi çevrelerin Istanbul'u eski Roma'nm günah kentleri "So- domveGomore"ye benzettikleri bir dönemde, Osmanlı Devleti'nin ta- rihe kanşmasına iki ay kala. Padi- şah Vahideddin, sadrazam Tevfik Paşa'ya bir "irade" gönderiyor. Tevfik Paşa da bu ıradeye uyarak bir "Heyet-i Mahsusa" (özel kurul) oluş- turuyor. Ve padişaha 5 Eylül 1922 tarihli şu "ariza"yı yazıyor: "Biçki Yurdu'nda oluşturulacak Heyet-i Mahsusa, Maarif Nezare- ti'nce (Eğitim Bakanhğı) seçionişbir memur ile Bâb-ı Fetva'dan (Şcyhö- Uslamhk) ve öteld gereken daireler- den uygun ve yeterh' memurlardan yeteri kadaruun kaülması sağlana- rak tslam kadmlan için şer'i edebe u\gun biçimde bir sokakgHimini be- Urleyecektir. Verilecek karar ayağı- nızm tozuna (yüce katinıza) sunula- cakür." Kurulun karan: "Kadınlar uzun etekü,uzunkoDu,geniş,sh'ah kumaş- tan bir çeşitciibbe ghıneüdirler (çar- şaf böyle tanımlanıyor!). Peçe öteden beri mflti bir alamet-i farikadır; an- cak bunun yüzü örtüp örtmemesi isteğe bağbdîr." (Sımge, sembol söz- cüğü yerine endüstri mallan için kullanılan "alamet-i farika" tamla- masının seçilmesı, kanımızca bir çeşit aşağılamayı da ıçermektedır.) Kurulda Şeyhülislamlığı temsil etmış olan Mehmet Fehmi Efendi, karşı o\r yazısında şöyle dıyor: "Be- denin guzeUik merkezi olan yüzün, lslam kadınlannca,}abancı 'namah- rem" gözünden ancakörtünmekle ko- runabfleceği hikmetinden dola>ı, pe- çeyle örtülmesi miUi ve dini geknek- lerimizden olduğundan..." "Heyet-i Merkeziye'' (?) üyelerin- den ve Esirgeme Derneğı Bırinci Reisesi Hamiyet Hulusi Hanun, "Pe- çe tslamlar için bir nevi alamet-i fa- rika olduğundan mecburi ohnası fikrindeyim" diyor. u Heyet-i Mer- keziye'' üyelennden Dilârâ Rıza Ha- nım ıse. "Peçe meselesinde Hami- yet Hanım'ın fikrine kaühnakla bir- likte, peçemn kalın olarak kuDanıl- masmı temenni ederim" diyerek kar- şı o>oınu belirtiyor. (Dün- Bugün dergisi, S.6, 9 Aralık 1955, s.16- 17). Görüldüğü gibi, "ulema^ya so- ruhnamış; özel bir kurul oluşturul- muştur. Kurulda, ulemadan yalnız- ca bir kişi yer almaktadu-. Peçe ve çarşaf nasıl tanhe kanş- mışsa, özgürlüğünü elde eden kadın- lanmızın geniş bır kesımi için bu- gün başörtüsü bir sorun olmaktan çıkmıştır. Başörtüsüyle sorunu olan, onu "türban" adı altında siyasal bir simge olarak kullanan "talayye- cPlerdir. Bazen o kadar ileri gidiyorlar kı, yüksek mahkemelerin karannı hiçe saymaya, dolayısıyla Türkiye Cum- huriyeti'nın laık bir hukuk devleti olduğunu yadsımaya kadar var- dınyorlar inatlannı!.. Yukarıda belirtilen fiyatiar; 7V-3370 S, TV-3472 SF ve DVD-2006 kodlu örûnlerde, Ocak teslimli ön ödemeli kampanyada geçerüdir. Bu fiyatlara sehpa öahil değildir PENCERE Yuf BOPUSU... Halkın kültürü bu ülkede neden Bektaşi'yi ve Nasrettin Hoca'yı yaratmış?.. Durup dururken mi?.. Yok canım, mizah durup dururken oluşmaz; ko- şullan, gerekçesi, esin kaynağı vardır... Molla, softa, yobaz takımı olmasa, bağnazlıkya da irtica, sultan, zaptiye, kadı, imam vb. kılığında ortalıkta dolaşmasa, bu halk eleştiri için ne Nas- rettin Hoca'ya başvururdu ne de Bektaşi'ye... • Nasrettin Hoca daha ılımlıdır, Bektaşi ise sözü- nü hiç sakınmaz, dünya, evren, ahret, iman, Hz. Muhammet, Allah, namaz, oruç, ne varsa aklın eleştiri oklannı kullanarak mizah edebiyatının en güzel fıkralannı dile getirir.. Anadolu'dan başka bir coğrafyada ve bir baş- ka dinde böyle bır mizah kültürüne rastlayamaz- sınız... Osmanlı din devletiydi, şeriat resmi düzendi.. Peki, laık Cumhuriyet'te bugün olan bitenlere ne demeli?. Meyhaneler şehir dışına çıkanlacakmış ya da beledıyenın belirieyeceği "kırmızı sokak- /ar"ataşınacakmış.. Yiyeceklerimız de ikıye aynlacakmış.. "Helal gıdalar.. "Haram" olanlar. Softalık, mollalık, irtica devlet düzeninde mak- bul sayılmaya başlandı... • Mahalle kahvesinde konuşuluyormuş: - Gökte Ay görülmeyince, ramazan başlamaz; oruç için Ay'ı görmek şarttır... Bu sözler Bektaşi'nin kafasına girmiş, Ay'ı gör- memek için geceleri göğe değil yere bakıyormuş, evde de perdelen kapatmış... Ama, bır gece yere bakarak yürürken, bir su bi- rikintisınin içinde Ay'ın aksıni görmesin mi!.. - Ulan, demiş, çok kurnazsın, yapacağını yap- tın, ama, ne yaparsan yap, şu orucu tutmayaca- ğım... • Osmanlı'da bir adamı zaptiyeler sille tokat ka- rakola götürüyoıiarmış... Bektaşi sormuş: - Ne yaptı bu adam, suçu ne?.. - Oruç yemiş... Bektaşi adama yaklaşmış: - Ulan, demiş, madem günah işleyecektin, oruç yerine şu beş vakit namazı yeseydin ya... • Bektaşi'nin biri Iranlı, öteki Arap iki zengin arka- daşı varmış.. Bır gün Iranlı demiş ki: - Ey ahali, kölelenmden Yakut ile cariyelerimden Zümrüt'ü azad eyledım... Arap altta kalır mı: - Ben de cariyelerimden Sümbül ile kölelenm- den Reyhan'ı azad ediyorum... Herkes dönmüş Bektaşi'ye bakıyor, Baba Eren- ler yoksul, ne cariyesi var, ne kölesi... Ama, bızimki altta kalır mı?.. - Ulan, demiş, ben de bızım hatunu azad ettim... • Bir zamanlar Anadolu bu düzende yaşıyordu, din devletini ve halifeliği kaldıran 1923 Devrimi'ne in- sanlığımızı borçluyuz... Ama, bugün gidiş nereye?.. Kadınlara tesettür.. Yurttaşa helal gıda.. Meyhanelere yasak.. Vesaire.. Bektaşi'ye sordum: - Ne yapalım?.. - Erenler, dedi, yapacak tek iş var, bu iktidara yuf borusu çalmak!.. "1 KOCAELİ CUMOK ÇAĞRISI KOCAELİ CinviHURİYET OKURLARI TOPLANIYORUZ!.. Tarih: 29 Kasım 2005 Salı Saat: 18.00 GÎTVDEM: 3 Aralık 2005 tanhinde yapılacak olan "CUMOK Türkiye" toplantısına ilimizi temsilen katılabılmek amacıyla; gerekli kurullann seçimle oluşturulması. Yer :KocaelıYQksekÖğreniınDerne|i(KYÖD) Merkez Bankası yanı / BELMAR Ahşveriş Merkezi ûstü Kat 4 Lzmıt Tarih : 29 Kasım 2005 Salı Saat: 18.00 Üetişim tçin: Yalçın Arslan 532 381 99 27 Kocaelı ll Temsilcısı www.cumok.opg ISTANBUL CUMOK DAVETİ 3 ARALIK 2005 Cumartesi Saat: 17.00 (KERAHATVAKTİ) BtR ARAYA GELİŞtMİZrN 10. YILDÖNÜMÜ1NDE BÜTÜN CUMOK'LARI GAZETELERİ tLE BİRLİKTE İLK BULUŞMA \TRİMİZ ROMANTİKA'YA BEKLİYORUZ. GAZETEMİZ Y A Z A R L A R I VE ÇALIŞANLARI DA DAVTTLİDtR. YTR: RO>IANTİK4 0216 336 97 45 Fenerbahçe Parkı - Fenerbahçe netişim: TürkanErkin 537 672 55 00-216 337 57 97 Saniye Döndüoğlu : 532 275 21 42 - 216 326 49 21 Mennan Esener : 533 438 50 22 - 216 449 34 86 Saniye Yurdakul . 212 321 11 12 -124 1VTRLİ tÇKt VE MEZE X\BAĞI EDERİ: 20 YTL LÜTFEN \TRİNİZİ AYIRTENTZ www.cumok.org
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle