18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 2005 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Avrupalılık ve Avrupacılık İNSANLARIMIZDAN büyükçe birbölümün Avnıpalılıktut- kusunu anlamak kolaydır. özellikle çağı yakalamak, çağdaş- laşrnak, çağdaş uygariığın bir parçası olmak isteyenlerimi- zin. Çünkü Osmanlı'nın son bir buçuk yüzyılı bu çabayla geç- miştir. Yenilmemek ve ayakta kalma çaresi olarak yenilen- mek için. Çarenin en yakın örneği, Avrupa'ydı; hatta Avrupa'nın Fransa'sı. Çeşitli nedenlerie, en başta da ilk öğrenilen ya- bancı dil olarak Fransızcanın etkisiyle. 0 kadar ki, Avrupa- lılaşmanın ve alışılmış yerii kalıplar yerine yenilerini edinme- nin adı, uzun süre, "alafrangalık" olmuş ve bu bakımdan Tat- lısu Frenkleri"y\e az çok aynı hizaya gelmeye heveslenilmiş- tir. Atatürk'ün bile, çağdaşlaşmaya çok daha geniş ve de- rin bakabildiği halde, "Osmanlı zabiti Mustafa Kemal" ola- rak kendısini "alafranga"Uğa mecbur hissettiği, alafranga- laşmanın edebiyattan masa adabına kadar her şeyi etkile- diği yadsınamaz bir gerçektir. Aynı kompleksli etkinin, değişik biçimlende, zaman zaman Amerikanlaşmaya bile bürünerek hâlâ sürdüğü, özellikle az çok okumuş kesimde çok kişinin, AB'ye tam üye olmaya böyle baktığı da. Bütün bunlan anlamak kolay. Ama, bazılanmızın Avrupacılığını anlamak zor. Hele, çağ- daşlaşmanın özündeki anlamı, çağdaş dünyanın çeşit- li yanlannı iyi bilenlerimizin, günlük yaşamda daha da "alaf- rangalaşma" gereksinimi duymaması gerekenlerimizin. Onlar niçin AB üyeliğinin ateşli yandaşlan olurlar? Neden yerlileri kendi inançlanna dönüştürmeye çalışan birer mis- yoner edasıyla konuşur ve yazarlar? AB'lilik olmazsa Türk- ler kendileri gibi çağdaşlaşamaz mı? Türkiye siyasal ve eko- nomik bakımdan bir yerlere yamanmadan bir şeyler yapa- maz mı? Dünya elli yıl önce olduğu gibi kapışmaya hazır iki kampa mı bölünmüştür ki, ille de bir yerlere tutunmak ge- reğini duymaktadırlar? Acaba basit bir çıkar ortaklıgı mı? Yok- sa, ulusal değişimi hızlandırma isteği mi? "Tek başımıza adam olamayız"\n özgüven eksikliğı o "seçkin "leri de mi et- kilemiştir? Bunlan düşününce, görüşlerine katılmasanız bile, onlan da bir ölçüde anlayabilir ve güç de olsa, daha özgüvenli ol- malannı sağlamaya çalışabilirsiniz. Fakat bir başka kesim var ki, onun Avrupacılığını açıkla- makta mantık hayli zorlanıyor. Şimdiye kadar, Osman- lı'dan başlayarak bütün çağdaşlaşma gırişimlerine karşı çıkmış, bu uğurda zaman zaman ayaklanıp şiddete başvur- muş, cumhuriyete ve onun devrimlerine hiç sıcak bakma- mış bir kesim, nasıl oluyor da birdenbire akılcılığın hidaye- tine erip çağı yakalamak ya da ulusal çıkarlara hizmet için "Avrupacı" olabiliyor? Yoksa, tam tersine, yüzyıllardır sırt çevrilenlerte yan yana gelip ulusalcı bir cumhuriyeti olabil- diğince zayıflatmak ve ümmetçiliğe zemin hazırlamak için sürebildiğince sürdürütecek geçici bir ittifak mı söz konusudur? Denizdekileri Yazmak Oktay SONMEZlteHKCı Yazar H emen hepsi siyah beyaz. Zama- nın sararüp soldurduğu ve bel- ki de bu nedenle türlü gizem- ler kazandırdıgı fotoğraflar. Nice olaylan çağnştınyor, ne- leri anımsatıyor her biri. Ne hüzünler, ne mutluluklar, ne acılar. Daha dünmüş gibi o gülümseyen yüzler, dunışlar, bakışlar. Oysa yıllar olmuş, onlar aramızdan aynlalı. Hiç- biri o son seferinden bir daha geri dönme- miş, taydan olmayan o en büyük ve bilin- mez denizde ufkun arkasında kaybolup git- mişler. Değerli meslektaşım Kaptan Refik Ak- doğan (Refik Ağabey) araştirnuş, nerelerden bulduysa bulmuş, yüzlerce fotoğraf toplamış, bir albüm oluşturmuş. Kocaman bir kitap kapağındaki başhk da: "Biz Bir Aileyiz Aİ- bümü"(*). Fazladan bir şey de yazmamış. Bı- rakrruş fotoğraflar konuşsun. Geride kalan her birimiz, anılannda yıllar öncesine dön- sün, o günleri yaşasm diye. Artık gözleri- miz mi dolar, gülüp durur muyuz "Hey gidi günler hey" diye söylenerek, hüzünler mi akar içimizden, küllenmiş acılar mı tazele- nir ya da bir an için de olsa gençliğımızın o deli rüzgârlannda mı buluruz kendimizi? Bunlan hiç düşünmemiş. Kapı kapı dolaşıp o soluk, silik fotoğraflan toplayıp kocaman bir kitap olarak önümüze atmış. "Gerisine kanşmam, ister ağtayın istergülün, ister mut- lu olun ister kahrolun" dercesine. Bir başka açıdan bakınca bu tür çalışma- lar, değerlendirebilenler için bir anlamda ne- relerden nerelere, nasıl ve kimlerle gelindi- ğinin de hikâyesi, geçmişe sahip çıkma bir yerde Tarihböincrnın kıpırdanışı oluyor. Re- fik Ağabey'in kitabı bu bakımdan sözü edil- meye değer bir ilk. Cumhuriyet yıllanmızın genç kuşaklannı daha kapsamlı çalışmalara özendirmesini ümit ettiğimiz Kaptan Refik Akdoğan'nın kitabını saygı ile bağnmıza basıyoruz. Ellerine sağlık. Elbette ki bu abartısız çahşma, örneğin bir "Türk Deniz Tkaret Tarihi" değil. Ama "tarih" ve "geçmiş" kavramlan birbirini oluşturan, birbıri içinde şeyler. Bu nedenle sözünü ettigimiz kitap bazı umutlanmala- nn, yüreklendirmelerin de dürtüsü olabilir diyorum. Örneğin neler pahasına kurulan Cumhuriyetimizin yüz yıla yaklaşan süreci içinde deniz ticaretimiz nice evrelerden ge- çerek bugünlere geldi... Halkımızın yaşamı- na girip yerleşen başlı başına bir ulaşım kül- türü olan "posta gemileri" san bacalı, yaşlı yorgun gemiler bilinen nedenlerle nasıl yok olup gitti... Artık Anadolu kıyılannda bir noktadan bir noktaya özel yatlar dışında de- nizden gitmek diye bir şey kalmadı. Diğer taraftan o günlerin, isimleri artık si- yah beyaz soluk resimlerde kalmış, Cumhu- riyetin en kısıtlı bütçeleriyle ekonomisini to- parlamaya bir düzene sokmaya çahştığı yıl- larda hepsi yurtdışından alınarak bir filo oluşturuhnuş gemileri çoktan yok oldu. Ama bunun yanında Türk tersaneleri -sayüan yir- miye yakın- bugün dünyaya gemi yapıp sa- tıyor. Önümüzdeki yedi yıl için başka sipa- riş alamayacak kadar da eÜerindeld işlerle do- lu gürül gürül çahşıyorlar. Sıradan gemiler de değil yaptıklan. Çağdaş denızciliğin en üstün kahte ve stan- dartlanna uygun gemiler. Özel kimyevi mad- de taşıyan bin bir çeşit donanımlı, çift cidar- lı tankerlerden en modera dökme yük gemi- leri, konteyner gemileri açık deniz römorkör- lerine kadar her tip ve tonajda teknoloji ha- rikası yapılar. Hepsi burada kıyılarımıza ser- piştırilmış tezgâhlarda bu ülke insammn emeği ile üretiliyor. Ilginç ve mutlu bir rastlantı olarak tam bu yazmın kâgıda döküldüğü sırada birpaket ba- na ulaştı ve içinden nefis kapak tasanmlı anlatılmaz zenginlikte iki cilt olarak bir ki- tap çıktı. "Cumhuriyet Donanmasuun Ku- nıluşu Sırasında 60 Yıl Hizmet"(**). Kitap değil bir deniz kültürü hazınesi. Daha nice denizci kuşaklann başucu, nice çahşmanın başvuru kitabı olacağı kesin. Artık o kıyıla- n olmayan büyük ve sonsuz denize kavuş- muş, çıktıgı son görkemli seferden dönme- miş yazannı, benim gibi daha niceleri, ülke- mizin geleceği deniz okullan öğrencilerin- den dev sorumluluklar üstlenmiş komutan- lara, yedi denizde dolaşan değerli kaptanla- ra kadar kuşaklar boyu denizciler saygı ve hayranlıkla anacaklar. Tümamiral Afîf Bü- yüktuğruTun bu görkemli çalışması, Os- manh'nın son yıllan, yenilgiler, işgallerden sonra gelen Anadolu ihtilaline, düşmanlann "geldikleri gibi gittikleri" coşkulu günlere oradan en değerli varhğımız Cumhuriyeti- mizin Atatürk'lü, tnönü'lü yıllanna uzam- yor. Çok partili yaşam, siyasi krizler, 27 Ma- yıs ve sonrasını denizden bakışla izliyor. Ni- ce ilginç alıntılar, konuşmalar içeriyor. Anı- lann önemi konusunda eski Deniz Kuvvet- leri Komutam (Cumhurbaşkam) Oramiral Fahri Korutürk ile yazar arasında geçen kı- sa görüşme bunlardan biri. Altmış yıl bu, dile kolay. Hem de deniz- lerde. O gizemli, şiirli ama bazen de ölüm- le yaşam arasındaki o zor çizgilerinde yü- rüdüğümüz, hiç şakası ohnayan bir doğa ortamında. "Giydiğiniz üniforma uzun yü- larjçmdearokinsanınderisiohır" diye bir söylem vardır denizciler arasında. Büyük- tuğrul, onlardan biriydi. Size ve eserini- ze selam duruyorum değerli amiralim. Işıklar içinde yatın. Diyeceğirruz odur ki, "Cumhurijıet yıl- lan" demekten gurur ve onur duyduğumuz 82 yıl içinde denizcihğimizdeki olumsuz ge- lişmelerin yamnda hayret vericı hatta çe- lişki görünümünde çok olumlu gelişmeler de ortada. Bu oluşumlarla süregelen bir kültür de yaratılmış oluyor. Bu önemli ge- lişim ancak yazmak, belgelemek ve orta- ya koymakla somutlaşabilir. Deniz ticare- timizin ortadan kaldınlan efsane kuruluş- lan Denizyoüan, D.B. Deniz Nakhyab TAŞ, Şehir Hatlan tşletmesi'nde yıllaruıı ver- miş çok değerli denizcileri, anılanm, dene- yimlerini yazarak kitaplaştırarak geçmişi- mize sahip çıkmaya çağınyorum. Çünkü geçmişine sahip çıkmayanlann hiçbir are- nada gözünün yaşına bakıhnaz. Onlara ge- leceklerinin sahibi olma hakkı verilmez. Zaten buna haklan da yoktur. (*) Hızır Reklamcıhk Yavıncılık Ajans Ltd. Şti., 2005 (479 sayfa) (* *) Deniz Basımevi Müdürlüğü, Kasımpa- şa (988 sayfa) Taksit yapan, puan kazandıran bir kredi kartınız varsa... Kendi ekstrenize bir de bu gözle bakın Büyük îskender, Mercimek ve Spor Adnan ACAR TRT- Yönetmen Maximum Kart FAİZ ORANI 4.25 ^— **nıa Tmîmı Kredi kanmızın son ödemc tarihi yaklaşuken içinizde bir stkıntı büyüyorsa, Maximum Kart'ın yeııi feıiz oranı en çok sizi sevindirecek. %595'ten %4.25'c kadar düşen feiz oranıyla, ödemc yapmanız koiaylaşacak, hayat sizin için de rahatlayacak. Siz de Maximum Kart sahibi olmak için, İş Bankası'na gelin. Daha rahat bir dünyaya ilk adımınıa atın. Maximum Kart ile yapılan alışverişierde, hesap özetinde yer alan borçlann 300 VTL'ye kadar olan böhîmüne ayhk %4 25, bu rakamın uzennde kalan bolum için %4.75 faiz oranı uygulanacaktır. İşte Üniversiteü kredi karüan ile yapüan alışverişlerde bu oranlar sırasıyla %3. T 5 ve %4 25 olacaktır Nakit çekim işlemlerî faiz oranı %4.75'tir. «, ^.- , c ',. .... 1L_ S por dediğimiz şey, "beden eğWmi"nden başka bir şey değıldır. işin içine yanş ve seyir gir- diğinde işin şekli değişır. Doğada yanş (rekabet) yal- nızca yaşamak, yaşamayı sürdürmek için vardır. Spor da bu yaşama savaşımına karşı bedeni daha dayanık- lı yapmak için gereklidir. Seyir ise toplumsallaşan in- sana özgü bir olgudur. E. From, insanın, doğanın sıra- dan bir parçasıyken kendı- nin ve doğanın (evrenin) bi- lincine vararak ayncalıklı olması, toplumsallaşmasıy- la birlikte cennetten kovul- duğunu ve mutsuzluğa tut- sak olduğunu. o günden bu yana da mutluluğu aradığı- nı söyler. Ürettiği bütün duy- gu ve eylemler de bunun içindir (E. From, Sevme Sa- natı). Hegel ise insanın doğada- ki dttğer nesneler dışında ken- dinin ve evrenin bilincinde olan tinsel bir varhk olması nedeniyle hem evrensel hem de bireysel; yani hem nesnel hem de öznel değerleri taşı- dığını ve çatışhh çelişkiler taşıdığını söyler. Ona göre hayvanlar kendi kendileri- ne banş içinde ve kendile- rinı kuşatan şeylerle birhk- te yaşarlar; ama insanın tin- sel yapısı, içinde kavga ver- diği ve çatıştığı çelişkiler yüzünden bir çift anlamlılı- ğa ve büyük bir acıya neden olur (Hegel, Diyalektik. He- gel. Estetik, Say Yay. s. 95). Işte bu yapısı nedeniyledir ki spor, insanın toplurnlaş- ması ve suuflaşmasıyla bir- likte önce seyir ardından da kazanç durumuna gelmiştir. Efendüerin, köleleri hayvan- larla ve kendi aralannda ölü- müne yanştrnp bundan acı- masız haz duymalan, sporu önce 'seyir'e dönüştürmüş ve bunu izleyen ödüllendir- me de kazanç getirmiştir. "Seyir"in çekiciliği art- tıkça, yanş var olma olayı ol- maktan çıkıp güç, ün ve eko- nomik kazanç olayı ohnaya dönüşür. Anamalcıhk ise her şeyi olduğu gibi. sporu da bir pazarlama gereci durumu- na dönüştürür. Günümüz bu sürecin bir sonucu olarak tam bir yanş çılgınlığı çağı- nı yaşamaktadır. Başta "fiıt- bol" ohnak üzere birçok ta- kım oyunu ve bireysel mo- da spor oyunlan. çağmuzın en önemli ve kazançh uğraş- lan konumundadır. Faşist diktatör Franko'nun öner- diği, toplumlan "fiıtboria oyalayıp uyuşturma yönte- mi, bugün baskıcı ve sömü- rücü sınıflar ve yöneticiler adına altın çağuıı yaşamak- tadır. Hemen her gün bir "firtboT karşılaşmasıyla in- sanlann ilgi odaklan yön- lendirilmekte, kimi karşılaş- malann anamakı pazarla- ma yöntemleriyle değerleri yapay şekilde artnnlarak ya- şam felce uğratıhp gündem- ler saptınlmakta, takımlann yengisi ya da yenilgisi te- mel çelişki olmaktadır. Bilim insanlannın, düşü- nürlerin, üretici düşünür sa- natçılann adı bile anıhnaz- ken, birtopu hedefteki bir de- liğe sokmayı beceren kahra- manlar üretilmektedir (Üs- telik ttalyan takımında bir îngilizin topu kaleye soktu- ğu için Itaryanlann, Türk ta- lamında bir Breziryalının to- pu kaleye soktuğu için Türk- îerin vb. vatan, millet, Sakar- ya ruhuyla sevinmesi birbaş- ka çelişkidir). tnsanhğın bu- gününü, yannrnı; yani mut- luluğunu belirleyen bilim buluşlan. bilgi ve düşünce ürünü yapıtlar hiçbir değer taşımazken; bilim insanlan, düşünürler, üretici düşünür sanatçılar yaşam savaşımı verirken; bir topu kale çer- çe\esınden içeriye, çembe- re, çayırdaki, bilardo masa- srndakı deliklere sokanlar ya da bir topa daha güçlü vurup belirlenmiş alan içi- ne düşürenler usa sığmaz kazançlar elde etmekte, ya- ni binlerce, milyonlarca ki- şinin çahşacağı üretim alan- lan oluşturabilecek parasal değerler havaya saçdmak- tadır. Hegel, Estetikadh ya- pıtında, salt doğaya öykü- nen, yapıtlanna kendi ben- lik ve büinçlerinden düşün- sel şeyler katmayan, doğa kopyacısı sanatçılann uğ- raşlanm, küçük bir deliğe mercimek tanesi atan ve her sefennde de geçirmeyi ba- şaran birinin uğraşma ben- zetir ve bu konuda da ya- şandığı düşünülen bir ola- yı aktanr: "Büyük Isken- der'in, önünde becerisini gösteren böyle birine, bu denB anlamHan yoksun,>a- rarsız ve değersiz bir yete- neği olduğu için, ödül olarak birteneke mercimek verdi- ği söylenir (Hegel, Estetik, Say Yay. s. 88). PENCERE "Köppü'ye Hayır" Diyenler... Istanbul'da yaşayan talihsiz, şu günlerde saçı- nı başını yolmaktadır... Nedeni 'malum'l.. Sabah işine gitmek için yola çıkan yurttaş en aşa- ğı birkaç saatini trafıkte yitirmektedir.. Ya akşam dönüşü?.. Bir felaket ve sefalet!.. Çünkü sabah uykusuzluğu göze alıp daha gün doğmadan yola çıkarak trafiği aşmaya çalışan Is- tanbullu, akşam aşağı yukan aynı saatlerde işin- den kopmak zorunda... Eve dönüş bir cehennem azabı.. Işkence saatleri başlıyor, bitmiyor.. • Gerçekte şehir trafiği yalnız sabah-akşam işe ge- liş-gidiş saatlerinde felç olmuyor, her saatte tıka- nık, kördüğüm... Istanbullu -ne kadar Istanbullu ise- saçını başı- nı yoluyor, koskoca kent rıkanmış durumda, bir yer- den bir yere gitmek olanaksız, milyonlarca insan taşıtlarda gergin, gözler kısık, yolcular sinirli mi si- nirti, kime dokunsan ya ağlayacak, ya patlaya- cak... Istanbul trafiği bitti.. Tıkandı.. Tükendi.. Açılması olanaksız.. Otur ağla!.. Dövün.. Yöneticilere küfret.. Hiçbir işe yaramaz!.. • Ama elimizi vicdanımıza koyup anımsayalım, olacaklan bizlere vaktiyle söyleyenler, haber ve- renler, hepimizi uyaranlarolmuştu.. Kimlerdi onlar?.. 'Köprüye hayır' diyenler.. Ne demişlerdi: - Boğaz'a köprü Istanbul'un idam fermanıdır, köprüler tuzağına girilir; kentin hem yerleşim dü- zenı, hem estetiği bozulur; üstelik trafik sorunu çö- zülmez; tersine, trafik cehennemi yaratılır; aman yapmayın!.. Hem Istanbul'a hem Istanbulluya kı- yarsınız!.. 'Köprüye hayır' diyenler yerden göğe dek hak- lı çıktılar... Istanbul trafiği şimdi tam bir cehennem!.. Bu arada halkı kazıklamaya doymamış olanla- nn tayfası dıyor ki: - Arnavutköy'den karşıya birüçüncü köprü ya- palım!.. YapınL 'Köprüler tuzağı' daha işin başında açıkça bil- dirilmişti; üçüncüyü değil, dördüncüyü, beşınciyi yapın!.. Daha da tıkanalım.. Bize meheldirl. • 12 milyon mu, 15 milyon mu, 16 milyon mu, nü- fusu her neyse, Istanbul tıkandı ve tükendi... Kim çözecek bu düğümü?.. Hiç kimse!.. Demiryollannı defterden silip koskoca ülkeyi yal- nız karayollanna bağlayanlann çıkarcı ıktidaüan bu ülkenin tepesinde boza pişirdikçe halk ezile- cektir... Yalnız Istanbul mu tıkandı?.. Türkiye tıkandı.. Halkı Allah, peygamber, namaz, niyaz diye kan- dıranlann ve kutsal Müslümanlığı siyasetlerine alet ederek iktidar koltuğuna oturanların foyası da bir zaman sonra ortaya çıkacaktır; ama dileriz ki o za- man da iş işten geçmemiş olsun!.. Italvan Kûrtûr Merke^ı HAFTADA 4 SAAT'LE İTALYANCAYI ÖĞRENEBİLİRSİNİZ.I s t a n b u l 7 EKİM - 22 ARALIK 2005 Pazartesi/Çarşamba veya Salı/Perşembe 11:00-13:00/14:30-16:30 /17:00-19:00 /19:30-21:30 Cuma Cumartesi Pazar 11:00-15:00 10:00-14:00 11:00-15:00 17:30-21:30 15.00-19:00 1530-19:30 KAYIT: Hatta İçi 10:00-20:00 / Hafta Sonu 10:00-15:00 Itaıyan Kultur Merkezı Tel. 293 98 48 Meşrutıyet Cad. 161 Tepebaşı - http.//www.ııcıst.org tr Elmadag Meyhanesfnde canlı müzik! Bu Cuma ve her Cuma saat 21 rOO'den itibaren Türk Musıklsl Devlet Konservaruan'ndan Ayşe Sagyaşar, Dr. Atilla Ovalı ve arkadaşlannın otuşturdugu Ehlikeyf, sevilen eski şarkuar, fasıl ve gûnümOz popûler parçalanndan seçme örnejder sunuyor. elmadag Rezervasyon için: (0212) 241 03 20 - 23 Omhuriyet Cad. Pak Apt. 6/C EJmadag (Drvan CKöi y n ) www.cumok.org [T| 8-16 EKİM 2005 TÜYAP KİTAP FUARI'NDA CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ STANDI'NDA AKTİF GÖREVDEYİZ. HEM KtTAP KULUBU'NE YARDIMCIOLUYORUZ. HEM DE YENİ CUMOKLARU\ BULUŞUYORUZ. STANDIMIZA CUMHURİYET OKURLARINI MUTUKA BEKLİYOR, AYDINLANMANIN, ULUSAL BAĞIMSIZLIĞIN BAYRAĞINIYUKSELTEN, EMEĞİ SAVUNAN GAZETEMİZİ DESTEKLEMEYE SİZLERİ DE ÇAĞIRIYORUZ Iletişim-Bilgi: 5334385022-5322010052-5322815454 532 550 89 37 - 535 636 5911 - 216 368 33 56 e-posta: istanbul« cumok.org CUMHURİYET ISTANBUL OKURLARJ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle