Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 OCAK 2005 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI ekonomi(o cumhuriyet.com.tr 13
Serdengeçti, artık dövizden ve faizden fahiş seviyelerde getiri sağlanamayacağmın altını çizdi
Haksızkazanç dönemibittiMerkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti,
enflasyonu düşürme sürecinde geniş bir muhalefetle
karşılaştıklannı belirterek bu muhalefeti yapanların,
varlıklarını evvelden beri enflasyon ortammda mümkün
olduğu kadar döviz olarak tutan grup olduğunu söyledi.
ANKARA (AA) - Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası
Başkanı Süreyya Serdengeçti,
Türkiye'de artık oturduğu yer-
de dövizden para kazanma dö-
neminin bittiğini, faizler genel
düzeyinin makul seviyelere ge-
rilemesiyle birlikte, faizden fa-
hiş seviyelerde para kazanma
döneminin de bitmekte olduğu-
nu söyledi.
Serdengeçti, Merkez Banka-
sı'nın uyguladığı para politika-
ları konusunda soruları ya-
nıtlarken enflasyonu düşür-
dükleri süreç içinde, geniş
bir muhalefetle karşılaş-
tıklannı anımsattı.
Bu muhalefetin ho-
•^ mojen bir yapısı olma-
makla beraber, başlıca
iki kanadından söz et-
* menin mümkün oldu-
ğunu belirten Serden-
geçti, bunlardan birin-
cisinin, varlıklarını, ev-
velden beri enflasyon
ortamında mümkün ol-
duğu kadar döviz olarak
tutan grup olduğunu söy-
ledi.Bu grubun, enflasyon
ortamında Türk
parası sürekli de-
ğer kaybettiği
için kendilerini
enflasyona karşı
böyle korudukla-
rını anlatan Ser-
dengeçti, ancak
dalgalı kur reji-
mine geçince
işin değiştiğini,
Türk parasının
zaman zaman
değer kaybettiği gibi, pekâlâ
değer de kazanabildiğini kay-
detti.
Serdengeçti, şöyle devam et-
ti: "Kurlann öngöriilmesi zor-
laşınca, eski alışkanlıklarıyla
'Nasılsa değeri daha da arta-
cak' düşüncesiyle bazen palıa-
lıdan döviz alıp sonra Türk pa-
rasının değer kazandığım gör-
nıek zorunda kalmışlardır.."
Serdengeçti, ıkinci grubunsa
evvelden beri, dövızin uzuıı va-
dede "bırakın Hazine bonosu-
nu, Türk parası nıevduat kadar
dahi kazanç sağlamamış oldu-
ğunu" bildiklerini söyledi.
'Enflasyonu henüz
halletmedik'
Merkez Bankası Başkanı
Serdengeçti, enflasyonun yüz-
de 10'un altına düşrüğü ortam-
da, henüz "enflasyon sonınunu
hallettik" denemeyeceğini, bu-
nu diyebilmek için fiyat istik-
rarının kalıcı olması gerektiği-
ni söyledi.
Serdengeçti, " Yüzde 10'un
altındayız ama Türkiye'de enf-
lasyon, 30 kadar gelişmekte olan
ülkenin enflasyonu ile kıyasla-
nınca, fiyat istikrarı açısmdan
hâlâ sondan altıncı sıradayız.
Celişnıiş ülkelerden hiç bahset-
mek istenıiyorunı. Enflasyon
sorununu hallettik diyebilmek
için, fiyat istikrarının kalıcı ol-
ması la/ıın. Bu da 2005 yılı için-
de tek haneli enflasyonun, artık
çift haneye çıkmayacağuun top-
lum tarafından kabul edilme-
siyle olacak. Tabii o da yetnıez,
enflasyonun önümüzdeki yıllaı-
da daha da düşük seviyelere gel-
mesilazun." dedi.
EMUR EMEKÜLERİ
Maaşfarkı
bugün
ANKARA (AA) - Emekli Sandı-
ğı'ndan aylık alan emekli, dul ve ye~
timlerin aylık farklan, bugünden itiba-
ren, aylık aldıkları bankalar ve PTT
kanalıyla ödenecek.
Buna göre, memur emekli, dul ve
yetimlerin 1 Ocak 2005 tarihinden ge-
çerli aylık farklan, birinci gruba gi-
renlere 1 aylık, ikinci gruba girenlere
2 aylık, üçüncii gruba girenlere de 3
aylık olmak iizere ödenecek.
Bu kapsamda 1 milyon 578 bin 454
kişiye, 90.033.245.42 YTL ödeme ya-
pılacak.
Öte yandan harp malulleriyle şehit
dul ve yetimlerinin 2004 yılına ait bü-
tün ikramiycleri de bugünden itibaren
ödenmeye başlanacak. Bu kapsamda,
Emekli Sandığı'ndan aylık alan harp
malullcrine, şehit, dul ve yetimlerine,
vazife malulü sayılan Türk Silahlı
Kuvvetleri mensuplarıyla emniyet
mensuplarına ve ölenlerin dul ve ye-
timlerinin 2004 yılına ait bütün ikra-
miyeleri, yarından itibaren aylık al-
dıkları banka şııbeleri ve PTT aracılı-
ğıyla ödenecek. Bu çerçevede de 40
bin 865 kişiye, toplam 36 milyon 665
bin 452.89 Yenı Türk Lirası (YTL)
ödeme yapılacak.
ŞENER, SATILDIĞINA DÖNÜK HABERLERİ DEĞERLENDİRDİ
'Yapı Kredide el sıkışılmış'
• Devlet Bakanı Abdüllatif Şener, Çukurova Holding'in Yapı Kredi
Bankası'ndaki hisselerini Koç Grubu'yla İtalyan UniCredito
ortaklığına sattığı yönündeki haberler konusunda "Taraflar arasında
bir ön el sıkışma gerçekleşmişe benziyor" dedi.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Devlet Bakanı Ab-
düllatif Şener, Çukurova Holding'in Yapı Kredi Ban-
kası'ndakı hisselerini Koç Grubu'yla İtalyan LJnıC-
redito ortaklığına sattığı yönündeki haberleri, "Ta-;
raflar arasında bir ön el sıkışma gerçekleşmişe ben- j
ziyor" şeklinde değerlendirdi. ,
Şener, düzenlediği basın toplantısında, perşem-
, ., be günü yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu *
"** toplantısma ilişkin bilgi verdi.
Şener, gazetecilerin soruları üzerine, Çukurova Grubu'nun, sa-
tılması için bu ay sonuna kadar süresi olan, Yapı Kredi Banka-
sı'ndaki yüzde 13.1 Turkcell hissesini sattığı yönündeki
haberleri değerlendirdi.
Bir süredir görüşmelerin sürdüğünü ifade eden
Şener, "Bu konuyla ilgili olarak basına intikal eden
bilgiler herhalde bir ön mutabakatın olduğunu gös-
teriyor. Bir ön el sıkışma gerçekleşmişe benziyor.t
Ama herhalde bunu taraflar birlikte değerlendirir
veaçıklarlarsa daha faydalıolur" dedi. Bu ön mu-
tabakatın ardından, alıcı grubun aynntılı ıncele- J
meler yaptıktan sonra bir metin imzalayacağınıj
anımsatan Şener, "Dolayısıyla ortaya çıkan ve ya-1
pılan açıklamalar bir ön mutabakatın göstergesi-
dir" dedi.
Şener, BDDK'nin konuya ilişkin olarak res-
mi bir açıklama yapma planı bulunmadığını,
açıklamaların taraflarca yapılacağını söyledi.
Şener, görüşmelerin son safhada olmadı-
ğını belirterek "Son saflıa nedir? Bir hukuk
metninin, sözleşmenin karşıhklı imzalan-
masıdır.Ama bu noktaya gelmeden öncede
bir ön mutabakata ihtiyaç vardır. Herhal-
de basında yer alan bu bilgi, bu ön muta-
bakat saflıasını ifade eden bir haberdir"
Ayçiçeği, pamuk ve zeytinyağında ekim alanları her yıl biraz daha azahyor
Ureticiyi prinder de kurtaratnadı
YUSUFOZKAN
İZMİR- Türkiye, tarımsal destekle-
melerde "sınıfta kaldı". Izmir Ticaret
Borsası tarafından yapılan araştırma-
da, prim destekleme sistemine alınan
pamuk, zeytinyağı, ayçiçeği ve soya
fasulyesinde üretim oranları ve ekim
alanlarının hızla azaldığı vurgulandı.
2003-2004 sezonunda yaklaşık 517
bin tonluk çekirdeksiz pamuk ithala-
tıyla dünyanın en fazla pamuk ithal
eden ülkesi konumuna geldiğinin be-
lirtildiği araştırmada, "Prim ödemele-
ri içinde pamuğun payı ortalama yüz-
de 78.8, toplam tarımsal desteklemeler
içindeyse yüzde 7.6'dır. Pamukta prim
sisteminin arahksız uygulanmaya baş-
landığı 1998-1999 sezonundan bu yana,
prim miktarı yüzde 31.6 oramnda art-
masına karşın, ekim alanları hızla azal-
mıştır. 1998-99 sezonunda 757 bin hek-
tar olan ekim alanı, geçen sezonda 630
bin hektara dek gerilemiştir" denildi.
Araştırmada, zeytinyağında da
benzer gelişmeler yaşandığına dikkat
çekilerek "Var sezonu olan 1996-
1997'de 224 bin ton olan üretim, 1998-
99 sezonunda 200 bin tona ve geçen se-
zon da 160 bin ton düzeylerine gerile-
miştir" denildi.
Prim sistcminden önce Türkiye'de 586 bin hektarlık alanda 849 bin ton yağ-
lık ayçiçeği üretilirken prim oıanlaıının arrfırılmasına karşın geçen sezon
ekim alanları 550 bin hektara, üretim de 800 bin ton düzeylerine geriledi.
TZD BAŞKANI YETKİN:
TanmdalOyıllık
plan gerekiyor
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD)
Başkanı İbrahim Yetkin, IMF politika-
ları nedeniyle Türk tanmında çöküşün
2004'te de sürdüğünü belirterek ülke-
nin ıhtiyaçlarını göz önüne alarak "10
yıllık ulusal master planı" hazırlanma-
sı gerektiğini söyledi.
Düzenlediği basın toplantısında, AB
ile ilışkılerin, tarım alanında "şu anda
AB'nin desteklediği üretimi caydmcı
poütikalara" endekslendiği takdirde,
bütünleşmenin önündeki en büyük en-
gelı oluşturacağını vurgulayan Yetkin,
"Müzakerelere hazırlık olarak bir po-
zisyon tespiti ve daha sonra AB ile bü-
tünleşmenin tannı sektörümüzeetkile-
rini içeren bir etki analizi hazırlanma-
lıdır" dedi. Yetkin, tanmda taranıa sü-
recinin 2008-2009 olarak belirlendiği-
ne dikkat çekerek "AB ile tanm konu-
sunda müzakelerin başlayabileceği en
erken tarih 2014'tür" diye konuştu.
A1NKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
'Olsaydı'
Ülkemizde hiç değişmeyen gündem maddeleri var-
dır. Bunlardan biri de başkanlık sistemi denilen yöne-
tim biçimidir. Son haftalarda, başkanlık sistemi istem-
leri, yeniden ısıtılıp öne sürülüyor; gündemin ilk sıra-
lanna çıkarılıyor.
Demokrasinin birçok tanımı yapılır. En yaygın bi-
çimde benimsenen demokrasi tanımı, siyasal dene-
tim ve denge öğelerınden oluşur. İlk bakışta soyut ve
durağan alınsa da bu ikili tanım için yeterli devingen-
likleri içeriyor.
Denetim, toplumun, bireyleri ve özellikle de kurum-
ları aracılığıyla seçtiklerini sürekli olarak değerlendir-
mesi anlamına gelir. Bunu sağlayacak olan da esas
olarak basın-yayın kanallarıdır. Demokratik denetim
süreci, bu üçlünün, bireyin, kurumların ve basının, de-
ğerlendirme ve denetleme yapabilecek yeterlilikte ol-
dukları varsayımına dayanır. Oncelikle bireyin, kadın-
lar dahil, eğitimi, geliri ve yaşam tarzı, demokratik de-
netim süreçlerine katılmasına olanak vermelidir. Ikin-
cisi; ülkenin kurumları, toplumun geleceğini belirle-
mede etkin ve güçlü olmaiıdır. örneğin, siyasal parti-
ler, üniversiteler, sendikalar, dernekler, oda ve birlik-
ler, ilke olarak, üyelerinin demokratik katılımıyla çalış-
malı ve güçlerini yalnızca üyelerinden almalıdır. Üçün-
cüsü, ki daha da önemlisi, toplumun gözü, kulağı ve
sesi olması gereken basın-yayın, yabancı sözcükle
medya, siyaset ve ticarete dayalı çıkar ilişkilerine gir-
meden, tarafsız bir konumda olmalı; bunun ilk basa-
mağı olarak da, basın-yayın çalışanlarının, öncelikle iş
güvencesi, sendikal ve sosyal hakları sağlanmış olma-
iıdır.
Dengeye gelince, burada, geleneksel üçlünün, ya-
ni, yasama, yargı ve yürütme güçlerinin, biribirinden
bağımsız, ancak, toplumun çıkarını, yalnız onu en çok-
laştırmak amacıyla birlikte davranmaları esastır. Yasa-
ma organı, iki meclisli olmalı; yargı bağımsızlığı mut-
lak anlamda sağlanmalı ve yürütme erki de bu ikiliyi,
yani, yasamayı ve yargıyı kendi isteklerinin ve karar-
larının bireronay yeri olarak algılamaktan kesinlikle ka-
çınacak bir tutum sergilemelidir.
Başkanlık sistemi adı üstünde, bir son nokta, bir baş
olayıdır. Yukarıda sözü edilen gereklilikler, başın üze-
rine oturması gereken yapının asgari öğeleri; yerinde
bir deyimle iskeletidir. Denetim ve denge süreçlerinin
burada verilen kesiti de yetmez; bu yapıların kendi iç
evrimleriyle gelişmiş olmaları; yerleşik bir çizgiyi edin-
meleri, bir başka anlatımla ete-kemiğe bürünmeleri de
gereklidir.
• ••
Yinelemeye gerek yok ki, toplumumuz, bu asgari
koşullardan yoksundur. Yarım asırdır, kör-topal işleyen
bir parlamenter sistem var; kurumlaşma, bireyin katı-
lımı, yargının bağımsızlığı çok yavaş da olsa güçlen-
dirilmek isteniyor. Kurumlar güçsüz; basın-yayının du-
rumuna da yorumsuz gözüyle bakılabilir. Ne öğret-
men sandığının varlığını birilerine verip sonra da "ver-
dimse ben verdim" diyebilen, ne de üniversiteler için
"parayı ben veriyorum, ben yönetirim" gibi bir anla-
yışı sergileyebilen başbakanları sorgulayan bir kamu-
oyu var! Bu yapı üzerine başkanlık sistemini yerleştir-
mek, demokrasi dışı bir sürece kapı açmak olur.
Geleneksel ve kültürel olarak, çözümü kişiye bağ-
layan anlayışın yerleşik olduğu; çözümün sürekli ola-
rak tepede arandığı; kişiye tapınmanın, en ilkelinden
en gelişmişine, en kirlisinden en arındırılmışına kadar
bin bir türünün yaşandığı bu ortamda, başkanlık sis-
temini istemek, denetim ve denge süreçlerini iyice bu-
dar; demokratikleşme yönündeki olası gelişmelerin
de önünü keser.
Bir başka anlatımla demokrasi 'LA' olur. 'Lu' Arap-
ça yok demektir; ancak burada Latin Amerika'nın kı-
saltılmışı olarak da algılanabilir. Latin Amerika ülkele-
rinin tamamına yakını başkanlık sistemiyle yönetiliyor.
On yıllardır, LA'da, oligarşinin en acımasız biçimleri
yaşanıyor.
Türkiye başkanlık sistemini seçerse halk, çok renk-
li şenliklerle devlet başkanı seçtiğini sanır; asıl seçimi,
toprak ağası; sermaye patronu ve medya üçgeninin
oluşturacağı çıkar ağı yapar. Sorunlarına çözüm bu-
lamayan toplum da bu ağa takılarak çırpınır durur.
Mermer ocaklarında önlem yok
• DtYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) - Doğu
Mermerciler Derneği Başkanı Devrim Türk,
mermer ocaklannda güvenlik sorunu
yaşadıklarını ve yetkililerin hiçbir önlem
almadığını savundu. Türk, düzenlediği basın
toplantısında, mermer sektörünün
Diyarbakır'daki yıllık cirosunun yaklaşık 100
milyon dolar olduğunu belirtti. Diyarbakır'da
toplam 39 ocakta yıllık 220 bin metreküp
mermer çıkarıldığına dikkat çeken Türk,
"Bunlann yüzde 6O'ı ham olarak özellikle
Uzakdoğu ülkelerine gönderilirken işlenmiş
olan mermerin yüzde 70'i de yine yurtdışına
satılıyor" dedi.
DÜNYA EKONOMİStNE BAK1Ş / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA erginy@tr.net
Federal Reserve'in (Amerika Merkez
Bankası) son toplantısının, önceki hafta
açıklanan tutanakları, kasım ayı ABD dış ti-
caret verileri, Isviçre'nin Basel kentinde ya-
pılan Merkez Bankaları temsilcileri toplan-
tısında dile getirilenler, yalnızca mali piyasa-
ların değil, dünya ekonomisinin de "türbü-
lanslı" bir döneme girdiğini düşündürüyor.
FED'ln korkusu
FED toplantısında, enflasyon riskinin art-
tığı vurgulandı, mali piyasalarda aşırı risk al-
ma eğilimlerindeki belirgin artışlara işaret
edildi. ABD'nin en güçlü bankalarından,
Morgan Stanley'in Başekonomisti Step-
hen Roach'agöre, FED bu toplantıda ken-
dini "çokendergörülürbirnetlikte veaçık
sözlülükle" ifade etmişti (Global Econo-
micForum, 07/01). "Oyun bittimi?" baş-
lıklı yazısında Roach, FED'in, geçen aylar-
da faizleri yüzde 1'den yüzde 2.25'e top-
lam, 125 puan arttırdığına dikkat çektikten
sonra, 200 puan daha arttırabileceğini vur-
guladı. Financial Times'dan Philip Cog-
gan da, faizlerin artmaya devam edece-
ğine inanıyor (07/01). Basel toplantısında,
düşük faizlerin bankalarda yarartığı gelir
kaybıyla ilgili kaygılar dile getirildi. Alman-
ya'nın Financial Times'ı, Handelsblatt'ın
hesabına göre, küresel çapta düşük faiz-
ler Avrupa Merkez Bankası'na 700 milyon
Euro kaybettirmiş (AFR 12/01)
Faizler yükseldikçe, hisse senedi ve bo-
no fiyatlarını düşürürken kredi maliyetini
arttıracak, değişken faizle borçlanmış olan-
ların (özellikle ipotek piyasasında) ödeme
kapasitelerini azaltacak. öyleyse, ABD'de
borçlarla, gayrimenkul piyasalarından elde
edilen gelirle beslenen, tüketime dayalı
ekonomik büyümenin sonuna gelindiği
söylenebilir.
Borç. açık ve dolar
Buraya nereden geldiğimizi görebilmek
için 2000 yılına, 1997 Asya krizinden son-
ra dünya ekonomisini, sunduğu tüketici ta-
lebi ve yatırım olanaklarıyla peşinden sü-
rükleyen ABD ekonomisinde mali piyasa-
larda oluşan köpüklerin patlamaya başla-
dığı noktaya dönmemiz gerekiyor. 2001 de
bir resesyon başladı, dünya ekonomisin-
deki kapasite fazlası (talep eksikliği) soru-
nu öne çıktı, 1929'u anımsatan, deflasyo-
nist bir ortam oluştu. FED, o zaman borsa
köpüklerindeki patlamanın, talep eksikliği
sorununun etkisini azaltmak amacıyla fa-
izleri hızla, neticede 500 puan indirdi. Di-
ğer merkez bankaları FED'İ izleyince de
dünya ekonomisinde "tarihin en büyükpa-
rasal genişleme" süreci başladı; resesyon
aşıldı ama, kapasite fazlası sorunu gideri-
lemediğinden "kriz" de, bir başka mevsi-
me ertelendi. örneğin, 2002'de hane hal-
kı taşınmaz varlıklarında yüzde 8.1 (1.4 tril-
yon dolar) artış, menkul kıymetler piyasa-
larında patlayan köpüğün enerjisinin şim-
Kemerlerinizi Bağlayınız. Inişe Geçiyoruz
di başka köpükleri (ev piyasası ve kredi pi-
yasası) şişirmeye başladığını gösteriyordu
(Credit Bubble Bulletin, 13/01)
ABD halkı düşük faizler sayesinde (tüke-
tici kredileri, kredi kartı vb.) tüketimine pu-
pa yelken devam etti. İki yılda toplam kre-
di hacmi yüzde 15'ten fazla büyüdü. Bu ge-
nişlemeyi desteklemek için (ABD'de tasar-
ruflar 1980'lerde yüzde 9'dan, 2000'li yıl-
larda negatife gerile-
diğinden) dünya eko-
nomisinden kaynak
emme (borçlanılıyor)
hızlandı. Diğer bir de-
yişle dünya ABD'ye
kredi veriyor, ABD bu
krediyle dünyanın ge-
ri kalanının mallarını
satın alıyor, herkes
"gülgibi" geçinip gidi-
yordu.
Stiglitz'in, Dünya
Bankası eski Başekonomistlerinden Her-
bertStein'den aktardığı gibi "Birşeyson-
suza kadar gidemeyecekse, gitmez" (The
Guardian, 01/01/05). Kısasürede ABD'nin
toplam borçları (federal hükümet, tüketici,
şirket borçları, diğer borç araçları-türevler)
toplam 37 trilyon dolarla, GSMH'nin yüz-
de 300'ünü geçti, dış ticaret açığı da 600
milyardolara ulaştı. Geçen hafta kasım ve-
rileri açıklandığında, açığın, aylık 53 milyar
dolar olması beklenirken 60.3 milyar ola-
rak gerçekleştiği görüldü. Cari açığın ve
borç yükünün basıncıyla üç yıldır gerileyen
dolar, 2005'e ilişkin iyimser ekonomik bü-
yüme verilerinın etkisiyle birkaç haftadır,
hafif birtoparlanma sergiliyordu. Ancak ka-
sım dış ticaret verileri, doların Euro ve Yen
karşısındazayıflamaeğilimini yeniden güç-
lendirdi.
Ve çözüm(süzlük)ler
Şimdi, birçok yorumcu
haklı olarak, ABD'nin dola-
rı dünyanın geri kalanına
karşı bir silah olarak kullan-
maya başladığını söylüyor-
lar. Çünkü, hem Prof. Gun-
der Frank'ın The Asia Ti-
mes'da vurguladığı gibi,
ABD Doları'ndaki toplam
gerileme, ABD borçlarının yaklaşık yüzde
40'ının silinmesi anlamına geliyor. Bundes-
bank'in kârları 17 yıldır ilk kez 248 milyon
Euro'ya geriledi (AFP). Hem de, dolardaki
devalüasyon dış ticaret açığını azaltmaya
yardım ediyor.
Ancak, dolar devalüasyonu sanıldığı ka-
dar etkin bir silah değil. Çünku ABD hege-
monyasının bir ayağı askeri üstünlüğüyse
diğeri de doların uluslararası rezerv para ol-
ması. ABD kendi parasıyla (kâğıt basıp)
borçlanıyor, bu kâğıtları verip dünyadan
mal alabiliyor, bu arada askeri harcamala-
rını da finanse edebiliyor. IMF'in verilerine
göre 2003 yılı sonunda dünya merkez ban-
kalarının kasalarındaki rezervlerin yüzde
64'ü ABD Doları'ndan oluşuyordu. Ancak,
2000-2003 arasında (dolardan kaçış daha
henüz belirginleşmeye başlamamışken)
Euro'nun payı yüzde 16.3'ten, yüzde
19.7'ye yükseldi. Uzakdoğu'da büyük eko-
nomiler, doların rezervleri içindeki payını
azaltmaya başladılar. Örneğin, 2001 -2004
döneminde Çin MB'sinin rezervlerinde ger-
çekleşen artışın yarısını dolar oluşturmuş.
Ancak, 2004'te bankanın toplam rezervle-
ri 112 milyar dolar artarken bunun içinde
doların payı yalnızca 25 milyar dolar artmış
(Prudentbear, Auerback, 11/01). özetle
doların rezerv para olma özelliği, ABD he-
gemonyasının en önemli iki ayagından bi-
ri çürüyor.
Diğer taraftan dolardaki gerilemenin dış
ticaret açığını azalttığı da yok. Daha da il-
ginci, kasım verilerine göre, ABD'nin Çin
ile dış ticaret açığı, dolar-Yuan paritesi sa-
bit kalmasına karşın azalırken, Euro bölge-
siyle olan açığı, dolar Euro'ya karşı geçen
yıl yüzde 16 devalüe olmasına karşın bü-
yümeye devam ediyor. Devalüasyon bu
açıdan bir ışe yaramadığına göre, ABD'nin
dış ticaret açığını kapatmak için geriye üç
yöntem kalıyor. Birincisi dünyanın geri ka-
lanında tüketimin körüklenmesi. Ancak
ABD dış ticaretinin yapısı, ithalatının hac-
mi, bu yolun etkili olamayacağını gösteri-
yor (Financial Times). Ikincisiyse, ABD'nin
ithalatı kısıtlayıcı tedbirler alması. Ancak,
bu seçenek, bloklaşma eğilimlerinin güç-
lenmesine, dünya pazarının parçalanma-
sına neden olabilir. Geriye, tüketimin kısıl-
ması, tasarrufların arttırılması kalıyor. Bu
da faizlerin ve vergilerin arttırılmasından,
kamu harcamalarının kısılmasından geçi-
yor. Bu "çözümün", ABD'nin, ev ve men-
kul kıymetler piyasalarını, ekonomik bü-
yümesini, ithalatını vurması, ABD'ye ihra-
cat yaparak, mali sermaye yatırarak (borç
vererek) ayakta kalabilen dünya ekonomi-
sini de peşinden sürüklemesi, yüksek pet-
rol fiyatlarının sorunu daha da ağırlaştırma-
sı kaçınılmaz.
Bu "çözüm" önce türbülansa, sonra da
ihracata dayalı büyüme modellerinin terk
edilmesine; iç ya da bölgesel pazarlara
önem verilmesine, bloklaşmanın hızlan-
masınayol açacak. Bu gelişmeler ABD'nin
dünya ekonomisi içindeki konumunu yitir-
mekte olduğunun da göstergeleri. Geçen-
lerde, VVashington Post'tan R. J. Samu-
elson da, "Neredeyse kimsenin ayırdı-
na varmadığı büyük bir dönüşüm yaşı-
yoruz" diyor, yıllardır ABD'nin refahını sağ-
layan dinamiklerin giderek zayıfladığını,
yeni bir uluslararası ekonomik düzene
geçilmekte olduğunu ileri sürüyordu
(29/12/04).