Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 OCAK 2005 CUMARTESİ
HABERLER
DUNYADABUGUN
ALİ SİRMEN
2004ü Nasıl Yaşadık?
Nasıl Algıladık?
Mutluluk, yalnız yaşananlardan değil, ama aynı
zamanda onların algılanış biçiminden de kaynak-
lanır.
Toplumlar da yaşamlannda geçen bir yılda ileri-
ye doğru yol almışlar, daha güzel yarınların biriki-
mine katkıda bulunmuşlar, içinde bulundukları sü-
reyi, bir öncekine göre daha yaratıcı, daha müref-
feh yaşamışlar, toplumsal sorunlarını sürekli yine-
leyerek taşımak yerine bir kısmını çözmüşler ve ye-
rine daha üst düzeydeki bir yaşamın doğurdukla-
rını da göğüslemek üzere gereken hazırlıkları yap-
mışlarsa yararlı bir yıl geçirmişler demektir.
Bu yararlı yılın toplumsal mutluluğa katkısı ise
başka sübjektif etkenlere de bağlıdır.
Hemen hemen aynı ya da birbirinin benzeri ve-
yayakın performansı göstermiş olan iki toplumda,
toplumsal mutluluk düzeyleri farklı olabilir.
Gerçekten de, sürekli yakınan, elde edilenleri kü-
çümseyen, karamsarlığı doruğa vardırmıştoplum-
larda, insanların toplumsal mutluluğu elde etmele-
ri güç olduğu gibi, yeni hamlelerin gerektireceği
toplumsal dinamizmi yakalamaları da çok güç, hat-
ta olanaksızdır.
öte yandan, aktif hanesi zayıf bir yılın dahi za-
manzamantoplumlardaumutlardoğurduğu.iyim-
ser bir hava yarattığı görülmemiş şeylerden değil-
dir.
• ••
Kuşkusuz yerleşmiş, müzmin bir kötümserlik iyi
bir şey değildir. Gerçekçiliği de aşan böyle bir kö-
tümserliğin toplumsal dinamikleri zayıflattığı kesin-
dir.
Ancak yaşananları yanlış algılayıp temeli olma-
yan iyimserlik de gelecekte daha büyük karamsar-
lık dalgaları doğurabilir.
En iyisi, olaylara soğukkanlı ve gerçekçi olarak
bakmak, belki toplumsal dinamikleri ateşlemek için,
içine biraz iyimserlik katmak, ama bunu yaparken
de dozu iyi ayarlamaktır.
2004, Türkiye için AB beklentisi yılı oldu.
AB konusunda neler yaşandı?
Kopenhag kriterlerini yerine getirme konusunda
hiç de azımsanmayacak şeyler yapıldı, ilerlemeler
sağlandı, bunu görmezden gelmemeliyiz.
Peki, AB beklentisi 17 Aralık kararlarıyla tam ola-
rak karşılandı mı?
Dış politikada beklentilerin tam olarak karşılan-
masını beklemek çok gerçekçi bir tavır değil. Ça-
ğımız uzlaşmalar çağı. AB uzlaşmalar diyarı. Bu
bakımdan, son Brüksel zirvesindeki sonuçlar ne
olursa olsun, hep tartışmaya açık kalacaktı.
Türkiye'nin ana doğrultularının temel dayanakla-
rını elde etmiş olması, buna karşılık kimi ödünler ver-
mesi, bunun yanında da kimi geçici kısıtlamalara
tabi kılınması, hatta AB'ye uyum çabalarının geti-
receği mali yüklerin öbür ülkelere kıyasla daha az
karşılanması gibi birsonuççıksaydı.bunlaryinede
temel yönelişin yolunu açtığı için bütün sakıncala-
rına karşın olumlu karşılanabilir ve yarın için bir
umut olarak yorumlanabilirdi.
•*•
Kimse Brüksel zirvesinden tümüyle istediğimiz gi-
bi bir karar çıkmasını beklemiyordu.
Ama çıkan karar, yarın için umut verecek bir adım-
dan ötesini beklemeyen gerçekçileri bile düş kırık-
lığına uğratmıştır.
AB Türkiye'yi, bir süre kimi kısıtlamalara tabi ol-
sa bile eninde sonunda eşit haklara sahip tam üye
olarak kabul etmeye henüz hazır olmadığını belli et-
miştir.
Türkiye'nin üyeliğini güçleştiren bir kısım etken-
ler kendi yapısından kaynaklanıyor olabilir. Ama 17
Aralık kararı, AB'nin bunun da ötesine geçtiğini
gösteriyor.
Bu durumda 17 Aralık kararını nasıl yorumlaya-
cağız?
17 Aralık'ta müzakere tarihi alınmıştır, bu doğrudur.
Ama 17 Aralık'ta Türkiye'nin tam üyeliğinegiden yol
açılmış değildir, bu da yadsınamayacak bir gerçektir.
Bütün bunlara bakarak Türkiye'nin AB'ye tam üye-
liğinin kapısının tümden kapandığını söyleyebilir miyiz?
Hayır.
AB, Türkiye'yi içine almaya karar verdiği anda bü-
tün güçlükler aşılabilir. Türkiye'nin AB üyeliğinden
Avrupa'nın kendi çıkan olduğu da bilinen bir ger-
çek. Avrupalı hesabını yapıp Türkiye'nin üyeliğinin
bilançosunu kendisi açısından olumlu görürse bu
üyelik Ankara'nın da gayretiyle 10 yıl gibi bir süre
içinde gerçekleşebilir.
Türkiye-AB ilişkilerinin ne bütün sevabını ne de
bütün vebalini Tayyip Erdoğan Hükümeti'nin sırtı-
na yükleyebiliriz.
Erdoğan'ın en büyük kusuru, 17 Aralık'ı birzafer
olarak sunmasıdır.
2004, Türkiye için AB yılıydı. Çok başarılı geçme-
di. Ama toplumun algılaması zafer yönünde oldu.
Inşallah çabuk uyanır da boş umutlarla avunur-
ken yeni kayıplara duçar olmayız.
asirmen(cicumhurîyet.com.tr
Emniyet Sözcüsü Er:
6
Güven
y
in iadesi için
girişimde bulunulacak'
ANKARA(Cumhu-
riyet Bürosu) - Emni-
yet Genel Müdürlüğü
Sözcüsü Ramazan Er,
uyuşturucu kaçakçısı
Nurettin Güven' in Tür-
kiye'ye iadesiyle ilgili
Adalet Bakanlığı'nın
gerekli girişimlcrde bu-
lunacağını bildirdi.
Haftalık bilgilendir-
mc toplantısına tüm va-
tandasjların yeni yılını
kutlayarak başlayan Ra-
mazan Er, yılbaşı ne-
deniyle trafik ve asa-
yiş yönünden geniş ön-
İemler ahndığını kay-
detti. Er, Kızıltepe ola-
yıyla ilgili hazırlanan
iddianame ve polis tu-
tanaklarının karşılaştı-
nlmasını isteyen bir ga-
zeteciye, "Türkiye
Cumhuriyeti bir hukuk
devletidir. Hukuki sü-
reç devanı etmektedir.
Bu süreç içerisinde bc-
nim değerlendirme yap-
ınanı söz konusu ola-
maz" dedi.
Uyıışturucu kaçak-
çısı Nurettin Güven
hakkında Türkiye'de
15 yıl hapis cezası hük-
mü bulunduğunu, aynı
şahıs hakkında Fran-
sa'da da 10 yıl kesinleş-
miş hapis cezası veril-
diğini kaydeden Rama-
zan Er, İngiltere'de ya-
kalanan Güven'in ia-
desiyle ilgili Adalet Ba-
kanlığı'nın gerekli gi-
rişimlerde bulunacağı-
nı bildirdi.
Ahmet ve Uğur Kaymaz'm öldürülmeleriyle ilgili soruşturmada yanıtsız kalan pek çok soru var
Kızıltepe çelişkiler yumağıİLHAN TAŞCI
ANKARA - Kızıltepe'de "yargısız
infaz" iddialarını güçlendiren olayda
12yaşındaki UğurKaymaz'ınöldürül-
mesinin, 6 metre öteden çocuk oldu-
ğunun anlaşılamaması ve saat 16.00 su-
lannda "gece görüş dürbününün" ol-
mayışıyla savunulmaya çalışılması dik-
kat çekti. Savcılığa göre Uğur Kay-
maz'ı, babası polislerekarşı, "örgütüye-
siarkadaşının" kaçışını sağlayabılınek
için kalkan olarak kullandı. Bütün ola-
yın yaşandığı 6 metre çaplı alan için-
deki kamyona nasıl olup da tek bir kur-
şunun isabet etmediği sorusunun ise hâ-
lâ yanıtı bulunamadı. Sanık polisler-
den Salih Ayaz'ın "çaüşma" bittikten
sonra bile baba Kaymaz'm bacağına
Dosyadaki çelişkiler ve gariplikler
• 6 metre uzaktakinin çocuk olduğu anlaşılmadı. • 6 metre için dürbün gerekçesine sığınıldı.
• Baba oğlunu kalkan olarak kullandı. • 'Çatışma' bitti, ateş sona ermedi.
ateş etmesi iddianamede, "hayati teh-
Bke* yaratmadığı gerekçesiyle savunul-
du.
21 Kasım'daMardin'in Kızıltepe il-
çesinde, Ahmet Kaynıaz ile oğlu Uğur
K.aymaz'ın öldürülmesine ilişkin ola-
yın dosyası, gariplikler ve çelişkiler
yumağıyla dolu. Yaşandığı belirtilen ça-
tışma, Ahmet Kaymaz'a ait tankerin de
içinde yeraldığı yaklaşık "ömetreçap-
h" bir alanda gerçekleştı. 6 metrelik
alanda yaşanan çatışmada kullanılan 37
mermiden hiç birısının alan içindeki
kamyona isabet etmeyıp yalnızca "te-
i/ Kasıtlı ateş öldürücü değildi.
röristlere" sıralı şekilde isabet etme-
sının sırrı da çözülemedi.
12 yaşındakı Uğur Kaymaz, olayla
ilgili dosyada bir yandan "terörist"
olarak nitelendirilirken bir yandan da
ölümünün "istemeden" gerçekleştiği
vurgusu yapılmaya çalışıldı. Uğur Kay-
maz'a çocuk olduğunun anlaşılamama-
sı nedenıyle ateş edildiği savunulurken
özel harekâtçılara gece dürbünü veril-
memış olmasının da Uğur'un öliimün-
de etkıli olduğu öne sürüldü. Olayın
16.00 sıralannda, henüz havanın karar-
maya başladığı saatlerde yaşandığı ve
çatışmanın 6 metre çapında bir alan-
da meydana geldiği dikkate alındığın-
da, Uğur Kaymaz'ın öldüriilmesınin ge-
ce dürbününün olmayışıyla açıklan-
maya çalışılması ciddi bir çelişki ola-
rak ortaya çıkıyor.
Olayla ilgili hazırlanan iddianame,
"Bir baba çocuğunu çatışmada polis-
lere karşı kalkan yapar mı" sorusunu
da gündeme getirdi. îddıanameye gö-
re, Ahmet Kaymaz, PKK'lı "Kabat"
kod adlı Nusret Bali'nin evin arka kıs-
mından kaçışını sağlayabilmek için
oğlu ile dışan çıktı. lddiaya göre Uğur
Kaymaz, polısler tarafından Nusret
Bali "zannedilmesi" nedeniyle öldürül-
dü. Sanık polis SalihAyaz'ın, Kaymaz-
lar ile polis arasında yaşandığı öne sü-
rülen çatışma bittikten sonra, Ahmet
Kaymaz'ın bacağına ateş etti. İddiana-
mede, çatışma bitmesine karşın poli-
sin silahını kullanması, Adli Tıp Ku-
rumu'nun söz konusu atışın "hayati
tehlike" yaratmadığı görüşüyle savu-
nulup takdinn mahkemeye bırakılma-
sı da dikkat çektı.
lddianameye göre, Kızıltepe olayı-
nın yaşanmasına dayanak gösterilen
ıtırafçı Halil tbrahim Öztürk'ün, ola-
yın yaşandığı 21 Kasım tarihinden bir
gün sonra 22 Kasım tarihinde gözal-
tına alınmış olması ise infaz kuşkusu-
nu güçlendiriyor.
ITtll
cezaevı
İzmir Cumhuriyet Başsavcısı
Emin Özler, Foça Tarım Yarı
Açık Cezaevi'nde üretilen
süt, yoğurt, peynir, yumurta,
nıarııl, maydanoz ve ekmeğin
pıızaı lanması için adliye
sarayında market açnıaya
hazuiandıklannı bildirdi.
Cezaevi Müdürü Necati
Sevük de cezaevinde 6 büı
tavuk, 200'ün üzerinde
büyükbaş hayvan, 500 koyun,
300 keçi bulunduğunu,
bunlardan günde 5 bin 500
yumurta, 1.5 ton süt elde
cdildiğini söyledi. Cezaevinde
220 hükümlünün
bulunduğunu, bunlardan
100'ünün üretimde çalışüğuu
kaydeden Sevük,
hükümlülere 4 nıilyon lira
yevmiye verildiğini ifadeetti.
(Fotoğraf:AA)
Adalet Bakanlığı ile PTT arasmda sözleşme imzalandı, tebligatlar gecikmeyecek
AdBye pul sıkuıtLsım aşıyor• 1 Ocak tarihinden
itibaren pul
kullanılarak yapılacak
tebligatlann ücretleri,
PTT Genel Müdürlüğü
nezdinde Adalet
Bakanlığı adma
açtınlan posta çeki
hesabına aktarılan
ödenekten karşılanacak.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)
-Yargıda, tebligat ve diğer posta gi-
derlennde yaşanan pul sıkıntısı,
Adalet Bakanlığı ile PTT arasın-
da imzalanan sözleşmeyle giderıl-
di.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek'ın
yayımladığı genelgede, adli ve ıda-
ri yargı birimlerinin resmı posta
pulu kullanarak yapacakları adli
tebligat ve diğer posta gönderile-
rinde kullanılmak üzere ödenek
tahsısinin bakanlık bütçesinden
yapıldığı belirtildi.
Genelgede, adil yargılama hak-
kının en üst düzeyde gerçekleşti-
rilmesi için yargı birimlerinin ilgi-
li mevzuatı gereğince yapması zo-
runlu adli tebligat ve posta gönde-
nsı ücretlerinin karşılanmasınayö-
nelik ödenek tahsısı ve harcanma-
sının esas ve usullerinin PTT Ge-
nel Müdürlüğü ile Adalet Bakan-
lığı arasında yapılan sözleşme ile
yeniden belirlendiği bildirildi. Bu-
na göre, 1 Ocak 2005 tarihinden ge-
çerli olmak üzere mahkemeler,
cumhuriyet başsavcıhklan ve diğer
birimlerin resmi posta pulu kulla-
narak yapacakları adli tebligat ve
diğer posta gönderi ücretleri, PTT
Genel Müdürlüğü nezdinde Ada-
let Bakanlığı adına açtınlan adli yar-
gı için 891030 No'lu, idari yargı için
891040 No'lu posta çeki hesabına
aktanlan ödenekten karşılanacak.
LZNİİPTAL EDÎLDÎ
Okulmüdürüne
Marmaris'te
oturmayasağı
MEHMET EMİN BERBER
İşyerinde kendisini istihbaratçı olarak tanıtan kişilerce sorgulandı
e ajanlık teklifî savıEbey
Muhteber Akyol
İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)
-Torbalı Ana Çocuk Sağlığı Merke-
zi'nde ebe olarak çalışan Muhteber
Akyol'a polis tarafından ajanlık tek-
lif edildiği iddiaedildi.
SES İzmir Şubesf nde dün basın
açıklaması yapan İzmır Şube Başka-
nı Ergun Demir, 6 Aralık 2004 tari-
hinde Torbalı Ana Çocuk Sağlığı
Merkezi'ne gelen iki kişinin, sağlık
müdürlüğü personeli olduklannı be-
lirttiklerini ve Akyol'u sorduklarını
söyledi. lzinli olduğu için evinde
olan Akyol'un sorumlu hekim tara-
fından işe çağrıldığını belirten De-
mir, "Üyemizbukişilerilesağukoca-
ğnun bir odasına alınmışür. Bu kişi-
ler kendilerini istihbaratçı olarak ta-
lutüktan sonra üyemtze, 'hakkında el-
lerinde dosya bulunduğunu' beürt-
miş,' Senin için hayırlı olmaz, günü-
nü göreceksin, bizimle çalış' gibi
tehditlerde bulunmuşlardır. Ellerin-
de üyemizin özlük dosyası olan kiş>
lerAkyol'aevveceptelelonlannın din-
lendiğini de söylemiş, kişisel bilgile-
rini aktarmışlardır" dedi.
Akyol'un bildirmesi üzerine Tor-
balı'ya gittiklerini kaydeden Demir,
sağlık grup başkanlığının ve sağlık
müdürlüğünün söz konusu kişiler
hakkında bilgilerinin olmadığını öğ-
rendiklerini söyledi.
Demokratikleşmeden söz edilen
bir dönemde insanlann bu şekilde teh-
dit edilmelerinin kabul edilemez ol-
duğunu vurgulayan Demir, "Genel
merkezimizIçişleri Bakanlığı aracı-
lığıyla başvuruda bulundu. Emniye-
tiıı bu kişilerin kimliğini belirlemesi-
ni istiyoruz" dedi.
MuhteberAkyol da "Bana kinılik-
lerini göstermediler. Yaklaşık 40
dakika görüştükten sonra beni bir
daha arayan olnıadT dedi.
MARMARİS - Muğla Valiliği, Marmarıs llçe Mılli
Eğitim Müdürü Züleyha Aldoğan'ı özel aracıyla
"taciz ettiği" savıyla, Okul Müdürü Güner
Günay'ın Marmaris'teki oturma iznini iptal etti.
Edinilen bilgiye göre, Marmaris Sabancı Lisesi
Müdürlüğü'nden 21.5.2004 tarihinde geçici
görevle Datça Şehit Ersoy Yorulmaz Lisesi
Müdürlüğü'ne atanan Günay, mesai saatleri
dışındaki zamanını Marmaris'teki ailesinin
yanında geçirdi. Savlara göre Günay,
atanmasından sorumlu tuttuğu Marmaris llçe Milli
Eğitim Müdürü'nü değişik yerlerde, özellikle
akşam saatlerinde 34
AS 0345 plakah özel
aracıyla izleyip
"manen taciz" etti.
Bununla ilgili şikâyet
üzerine il milli eğitim
müdürü valiliğe yazı
yazarak önlem
alınmasını istedi.
Muğla Valisi M.
Korkmaz Dinçer
imzasıyla Datça
Kaymakamlığı'na
gönderilen yazıda
"Milli Eğitim
Bakanlığı Personel
İzin Yönergesi
kapsamında gerekli
önlemlerin ahnması ve
gereğinin yapılması"
istenirken Datça Milli
Eğitim Müdürlüğü de kaymakamlığa Günay'ın
"Marmaris'teki oturma izninin iptali" için
başvurdu. Datça Kaymakamlığı'nın da olur verdiği
ve Müdür Vekili Bayranı Ali Baş imzasıyla
Günay'a gönderilen ilçe milli eğitim müdürlüğü
yazısında şöyle denildi:
"Hafta içi her gün ve halia sonu tatilim Marmaris
ilçesindeki ikametgâh adresinde geçirmenu ile ilgili
kaymakamlık makamımn 30.12.2004 tarih ve
410/3846 sayılı iptal onayı ve valiUk makamının
23.12.2004 tarih ve 410/3827 sayılı emirleri
fotokopisi ekte gönderilmiştir. Bilgilerinizi ve
Datça'daki ikametgâh adresinizin müdürlüğümüze
bildirilmesini rica edcrinı."
Müdür Günay ise taciz savlarını reddederek
"Aldoğan'ı 7 aydır görmüyorum" dedi. Eşinin
Marmaris'te öğretmen olduğunu, çocuğunun da
eşinin okulunda öğrenim gördüğünü belirten
Günay, "Ailemin yanında olnıanı anayasal bir
hakkım. Şimdi Datça'dan çıkmak yasaklamyor.
Yargılanmadan, sorgulanmadan birileri kendini
savcı yerine koymuş ve Müdür Günay'ı Datça açık
cezaevine hapsetmiştir. Hakkımı yasal yollardan
arayacağım" dedi.
Milli Eğitim Müdü-
rü'nü 'taciz'le suçlanan
Cüncr Günay, ailesinin
yaşadığı Marmaris'e gi-
remeyecek.
NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR [email protected]
Işadamı Rahmi Koç'un da dahil ol-
masıyla başkanlık sistemi, ciddi bir ko-
nu olarak gündemimizin bir parçası ha-
linegeldi. BirsüredirAKPyöneticiçev-
releri başkanlık sistemini savunuyor-
lar. Bunu savunmalarının maddi bir ne-
deni olduğunu biliyoruz. İki yıl sonra
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Se-
zer'in görev süresi doluyor. Bu durum,
şimdiki Meclis'in yeni cumhurbaşkanı-
nı seçeceği anlamına geliyor.
AKR bu Meclis'te yeni cumhurbaş-
kanını tek başına seçebilecek çoğun-
luğa sahip. Ne demek bu? örneğin
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
cumhurbaşkanı olabilmesi demek. İki
yıl içinde neler olur pek de kestirile-
mez, ancak erken seçime gidilmezse
AKP'liler yeni cumhurbaşkanını belir-
leyebilecek durumdalar.
Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaş-
kanhğını ister mi? Türkiye'nin iç den-
geleri onun cumhurbaşkanı olmasına
olanak verir mi? Görünen o ki süreç bu
şekilde işlerse Erdoğan'ın cumhurbaş-
kanı olmasının önünde pek bir engel kal-
mayacak. Recep Tayyip Erdoğan tabii
Başkanlık Sistemi...
ki cumhurbaşkanlığını ister. Buradaki so-
mn, cumhurbaşkanının yetkileriyle ilgi-
li.
Başbakanlığı ve parti liderliğini bıra-
kıp Cumhurbaşkanlığı makamına çe-
kılmek, bir anlamda iktidar yetkilerinin
önemli bir kısmını da bırakmak anlamı-
na gelecek. Benzer bir sorunu Turgut
Özal yaşamıştı. Başkanlık sistemi tar-
tışmaları bu nedenle iki yıl sonra yapı-
lacak cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgi-
li.
Başkanlık sisteminin AKP ve Erdo-
ğan'la ilgili bir yanı olduğu gibi, Türki-
ye'nin demokratikleşmesiyle de yakın-
dan ilgisi olduğunu unutmamak gere-
kir. Recep Tayyip Erdoğan eğer cum-
hurbaşkanı olursa elindeki iktidar yet-
kilerinı de kaybetmek istemeyecektir.
Bu amaçla başkanlık sistemi gündeme
getiriliyor.
Ikinci sorun ise başkanlık sisteminin
Türkıye'deki rejimi ne yönde etkileye-
ceği... Türkiye, özürlü demokrasi gele-
neği nedeniyle sürekli parti liderlerinin
hegemonyasında siyaset yapılan bir
ülke oldu. Meclisler ne yazık ki milletin
iradesini ifade etmek yerine liderlerin al-
dığı kararların onay makamı haline ge-
tirildi. Bu gelenek neredeyse hiç değiş-
meden günümüze kadar geldi.
AKP de bir lider partisi. Recep Tay-
yip Erdoğan, partinintekhâkimi. Diğer
partilerde olduğu gibi AKP'de de par-
ti içi demokrasinden pek söz edilemez.
Bunun sorumlusu Erdoğan mı derse-
niz, tek sorumlusunun o olmadığını ka-
bul etmeliyiz. Çünkü Türkiye'deki siya-
set kültürü, lider etrafında toplanmayı
bir alışkanlık haline getirmiş durumda.
Bunun gelenek ve kültürle bir ilişkisi
olduğu gibi, demokratikleşmeyle de il-
gısi olduğu kesin.
Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Ka-
nunu, başbakanın ve parti liderinin el-
lerindeki yetkiler liderleri güçlendiriyor.
Siyaset aynı zamanda bir rant payla-
şımı olarak örgütlendiği için liderler, el-
lerindeki güçle rantı da kontrol edip
yönlendirebiliyorlar. AKP içinde de Er-
doğan'ın egemenliği giderek pekişiyor.
Bu ortamda başkanlık sistemi de-
mek, aslındatek kişi egemenliğıni da-
ha da güçlendirmek anlamına geliyor.
Türkiye gibi demokrasi alışkanlıkları
zayıf olan bir ülkede başkanlık sistemi,
iyice tek kişi otoritesi haline dönüşebi-
lir. Rahmi Koç, bir işadamı olarak ka-
rarların daha kolay alınıp uygulanaca-
ğını düşünüyor. Onun böyle düşünme-
si normal.
Ancak unutmayalım ki tek kişi yöne-
timleri demokrasinin yerleşmediği ül-
kelerde büyük yolsuzlukların, büyük
çürümelerin dezeminini hazırlıyor. Mar-
cos'ları, Suharto'ları unutmayalım.
Böyle onlarca örnek var.
• • •
Türkiye, henüz demokrasi konu-
sunda ciddi sorunları olan bir ülke.
AB'ye uyum yasaları yüzünden bile
ne çok sorun çıktığına tanık olmadık
mı? Şimdi bu sürecı geliştirecek ön-
lemlere ihtiyaç var. Partilerin demok-
ratikleştirilmesi, Seçim Kanunu'nun
demokratik hale getirilmesi gibi bir di-
zi yasal değişiklik gerekirken tam ter-
si yönde ilerlemek, bu süreci de za-
afa uğratacaktır.
Türkiye'de yeteri kadar başkan ve
güçlü siyasetçi bulunuyor. Eksik olan,
bağımsız karar alma gücüne sahip par-
ti kurulları ve Meclis. Bunların işleme-
sini sağlayacak adımlar atılmalı.
Başkanlık ne işe yarayacaktır? Za-
man zaman hükümetle Cumhurbaş-
kanı arasında çıkan çelişmelerbazı ka-
rarların alınmasını gerçekten gecikti
rebiliyor. Olabilir, ancak bunu bir anlam-
da denetim olarak da düşünmek ge-
rekmez mi? Tek parti iktidarına karşı
Cumhurbaşkanlığı makamı birsigorta
olarak da kabul edilemez mi?
Başkanları çok olan bir ülkeyiz. Baş-
kanı çok, demokrasisi az. Başkana de-
ğil demokrasiye güç vermeliyiz.