19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10EYLÜL2004CUMA CUMHURİYET SAYFA DIZI ABDÜLCANBAZ TURHAN SELÇUK VAPACA- frıM VAP-Di. t>A <r££MfM BURUST TA3İATLI İSTAN3UL Aİ3DÜLCAN8/VZ. Bthi ABDtÎLCANrAZ' I'N KARİKJLAD2 KAC2RALAHI Prof. Dr. Yasin Ceylan, son 20 yılda dini söylemleri postmodernizmin canlandırdığını söyledi: 'Modern çağ insanı çıkmazda'DTÜ Felsefe Bölümü'nden Prof. Dr. Yasin Ceylan Islam âleminin bilimsel ve sosyal değerler bakımından bulunduğu acınacak durumdan kurtulmak istiyorsa evrensel dünya görüşünü benimsemek zorunda olduğunu söyledi. Ceylan, "İslam âlemi, böyle bir işlevi yüklenirken doğal olarak ona bir şekilde haz veren aidiyetler zedelenecektir. Ama insan olarak kimliği güçlenecektir" dedi. ~W~ T"alkbilıme çok önemli r—4 katkılarda bulunan A. JL araştırmacı-yazar İsmet Zeki Eyuboğlu, "Çağunızın Çevrintileri" kitabmda şöyle dıyor: "•„. Uygaruk tarihL bize en korfcusuz aûlınılann. en sarsıcı girişimlerin felsefeden geidiğini gösteriyor™ geiişen deney bilimierinin buluşlan, insanüstü bir variığm eiinden çıkbğma inanılan nice nesnenin doğal yapı taşıdığuu, e\ retıin dışında üstün bir gücün etkisiyle ortaya konmadığını göstermiştir. Fizik, kinrya. dirimbüinı (biyoioji) vb. büimterde süregiden sıçramalann din inançlanm sarsmadığı söylenemez™ Hegel'den yüz yıl önce Nevvton, elli yü sonra Darvvin sarsıcı yenilikler getirmiştir..." Doğa bilimlerindeki gelişmeler. Avrupa'da kilisenin gücünü sarsmış ve aydınlanmanın da yolunu açmıştır. Peki, 21. yüzyılda neden bılim ve felsefe insanlann kafasında ve yüreğinde hak ettiği yerde değil? Neden dini dogmalar bu kadar etkili? Dln adamları defllstl' Köktendincilik Dünyayı Mahvediyor W± Gül Atmaca ODTÜ Felsefe Bölümü'nden Prof. Dr. Yasin Ceylan'a göre bu sorunun birden fazla yanıtı var: Birincisi, modern yaşamın giderek artan ihtiyaçlan altında ezilen insanın felsefe ve bilimsel gelişmelere ayıracak, bunlar üzerinde düşünecek vakti kalrruyor. Dolayısıyla yeni bir zihinsel eğilim geliştiriyor. Genelde, günlük gazeteleri. dergileri ve popüler romanlan okumakla yetiniyor. Bilinçli olarak dogmalardan kurtulmak. sürekli işleyen eleştirel düşünce yapısı gerektiriyor. Bu zihinsel faaliyet yavaşladığında önceden hazır fikirler ve değer yargılan hemen boşluğu dolduruyor. Prof. Ceylan, dini söylemleri son yirmi yılda canlandıran diğer bir akımın ise değerlerin tayininde tek bir yol olmadığını ileri süren postmodernizm olduğunu kaydediyor. Dın adamlannın da değiştiğini vurgulayan Ceylan, onlann insanlara hitap ederken sadece aklım değil dürtü ve tutkularını da hesaba kattıklannı, yani ne kadar irrasyonel unsur varsa kullandıklanm belirtiyor. Elbette, insanlann çektikleri acılar ve yanıtı bulunamayan metafızik konulan da din adamlannın elini güçlendiriyor. Köktendincilik nasıl oluyor da gerçek inananlann gönlünde sevgi ve hoşgörü dini olan Islamiyeti şiddet polirikalanna dayanak yapabiliyor? Slddet politikaları îsterseniz yeniden Eyuboğlu'nun "Çağnmzın ÇevTİntiîeri" kıtabına dönelim: "._ Birkaç yıldır 'îslam uyanıyor' diye geniş kapsamlı bir duyuru başlatümış. Ancak, nerede 'tslam uyanıyor' saptanmamış, birtakım yüzeysel kimıldamalar, uyanış' diye gösterilivor. Bu uyartış, Prof. Dr. Yasin Ceylan, dinler arası diyaloğun hoşgörüyü arttıracağını ve düşmanlıkları azaltacağını belirtiyor. İran'da. Füistüvde, Cezayir'de, son aytarda da Rusya'da oluyor. Öyleyse bu uyananların' durumlannı gözden geçirelim, neyle uyandıklanna bakahm. Bu ülkeierin hangisi Avrupa. Amerika dışında gereksinimlerini giderecek bir kaynak bulmuştur? Savunma, sağalüm, üetişim araçlan, ulaşun. bilim vb. alanlarda hangi İslam ülkesi kendine yetiyor? Hıristiyan toplumlara el açnuyor? Hangi İslam ülkesi uçağuu savaş gemisini, sağhkbinm araç-gerecini yapabiliyor? Daha acısu hangi İslam ülkesi petrolünü Hıristiyan Avrupa'ya başvurmadan toprağın alündan çıkanp işle>ebili\or?_ Gerçek şudur: İslam ülkeleri, Avrapa'nın vutturduğu uvuşturucu yaşama anlayışıyla, yaşam araçlarryla kendi benüğinden uzaİdaşmış, uyanmayı günümüzden bin dört vüz yil önceki duruma dönme özgürlüğü saıunışar_" Eski Yunan düşüncesl İslamiyette, Yunan felsefesinin temel kaynaklannın Arapçaya çevrilmesiyle, Islam âleminde bilhassa Abbası döneminin son iki asnnda îslam dünya görüşünden tamamen farklı. temeli insan ve doğa bilgisine dayanan bir düşünce tarzı, bir başka deyişle Eski Yunan düşünce geleneğinin bir devamı sayılabilecek bir fikir hareketi, de\Tİn entelektüelleri tarafından kabul görmüştü. Merkezi Bağdat olan bu fikir hareketinin en büyük temsılcileri, Hıristiyan âlemi dahil ortaçağın en büyük filozoflan oian Farabi, İbn-i Sina ve Endülüslü İbn Rüşd'dü. Miladi on üçüncü asnn sonJarına kadar devam eden bu seküler düşünce, İslam dünya görüşü karşısında direnememiş, etkisinı ve taraftarlannı kaybederek kültürel bir vaka olarak tarihe geçmiştir. Hoşgörü vok edlldl Pekı, bu aydınlanma gınşımı neden yanda kaldı? Prof. Ceylan bunun hem ıçsel hem de dışsal nedenleri olduğunu belirterek şunlan söylüyor: "-. Müslüman topraklann 13. yüzyılda Moğollar tarafından ele geçirilmesi ve bunun sonucu olarak Abbasi İmparatorluğu'nun küçük sultanlıklara bölünmesi, İslam uygarlığmın çöküşünün politik nedenleri arasuıda anılabilir. Kültürel boyutta ise din adamlan taranndan felsefenin. inancın sarsümasuıa neden olan küfre götüren bir düşünce biçimi olarak kmanıp suçlanması ve diğer yandan da İslami inancın belli bir yorumunun ve pratiğinin Abbasi döneminden sonraki yönetimler taranndan tek geçerli yol olarak ilan edilmesL. Birinci hareket, antik Yunan düşüncesinin İslam dünya görüşünü daha fazla biçimlendirmesini yasakladı, engelledi ve bu da İslam uygarhğnun gerisindeki asli etkin neden olan hoşgörüvü, anlavişı ve çoğulculuğu bitirdL fkinci hareket ise ehl-i sünnetin (pe> gamberin yaşam biçimini kabul edenlerin ve onu izleyenlerin düşünceleri) kendi ona\1adıgının dışında Kutsal Kitap'ın her türlü yorumunu >asaklaması nedeniyle herhangi bir inanç sisteminin yeni durumlara atı'nın ikiyüzlülüğüne değinen Ceylan, ortaçağdan bu yana savaş veya kültürel ve ticari ilişkiler yoluyla etkileşimde bulunan Batı dünyası ile Müslümanlık arasındaki ilişkinin biçimi ve niteliğinin son iki yüzyılda köle-efendi biçimine dönüşmüş olduğunu ileri sürüyor. Ceylan'a göre, Avrupalı olmayan kültüre karşı Batı'nın tutumu son derece aşağılayıcı, küçümseyici, sömürgeci olmuştur. olarak başlayan bir a>dınlanma hareketinin günümüze kadar zenginleşerek geiişen yeni bir dünya görüşünün zemini" olarak tanımlanıyor. Ceylan'a göre, Batı'da bilim, felsefe, sosyal disiplinlerdeki gelişmeler ışığında yeni oluşan dünya görüşünde dinin rolü gittikçe kenara itilmiş ve inançlar bireysel sınırlara sokulmuştu. Işte, "din ve dünya işlerinin birbirinden aynlması TO din ve devlet işkrinin ayrum'1 gıbi basit görünen laiklik ka\Tamının gensinde böyle bir arka plan vardı. Ceylan, Türkıye'de laık zıhniyete sahıp bir Müslümanın, bir entelektüelin, dinin dogmalanna gönderme yapmadan kendi bakış açısıru neredeyse savunamadığını iddiaediyor Şöyle kı: "Bu,ya karşısında tarüşüğj dindar kişhi ortak bir zeminde tartışmaya ikna etmesi için veya laik değerleri dinden herhangi bir yardım ahnadan bağunsız ve gerektiği gibi savunmak konusunda yeterii donaıuma sahip ounadığmdandır. Bu ise laik düşüncenin tenıtiinde bulunan ve onu dogrulayan felsefenin İslam dünyasında henüz kendisini kuramadığuu. gerçekleştiremediğini gösteriyor. Bazı ülkeler, örneğin Türkiye biçimsel olarak laik olmasına rağmen din hâlâ de\1etin koruması altında, d^let içindeki bir kurunı dinsel faaliyetleri yönetiyor ve orada çauşanlann maaşlannı da de\1etödüyor." Panzehlr Prof. Ceylan, Müslüman modelımn, güç ve standart tip davasından vazgeçerek bireylerin gönlünde, umut veren, yıne bireysellikle sınırb bir inanç sistemı olarak gelecek nesillere geçebileceğını savunuyor. "İslam âlemi, gerek bilimsel ve sosyal değerler bakunından ve gerekse uluslararası itibar bakımından içinde bulunduğu acınacak durumdan kurtulmak istiyorsa dinsel ve ulusal kimlikler kaygılanndan snnhp CTTensel dünya görüşünü benimsemek ve onun aktif bir üyesi olmak zorundadır. Bö\1e bir işlevi \ üklenirken doğal olarak ona bir şekilde haz veren aidryetler zedelenecektir. Ama insan olarak künJiği güçlenecektir. Nihai zenün olan insan kimliğimiz. rünı diğer kimliklerden daha üstün, daha köklüdür" diye konuşuyor Ceylan. Ahlaklı olmak için dindar olmaya gerek yok. Kant'ın temelini attığı eleştirel felsefe sayesinde son yüzyıl içensinde etik de dinin himayesinden alınarak bu insan merkezli yeni dünya görüşü bünyesine sokulmuştur. Ceylan'a göre, ^Tensel ahlak anlayışı inananJar ve inanmayanlar arasında yaratılan düşmanlığı da yok edebilir. Ceylan, dinler arası diyaloğun da hoşgörüyü arttıracağını ve düşmanlıklan azaltacağını belirtiyor. Yarın: Ko$ullar insanı şeytana çevirebilir uyum sağlaması için gerekü olan din içindeki dinamizmi sarstL" Bah'nın ikı>-üzlülüğüne de değinen Ceylan, ortaçağdan bu yana savaş veya kültürel ve ticari ilişkiler yoluyla etkileşimde bulunan Batı dünyası ile Müslümanlık arasındaki ilişkinin biçimi ve niteliğinin son iki yüzyılda köle-efendi biçimine dönüşmüş olduğunu ileri sürüyor. Ceylan'a göre, Avrupalı olmayan kültüre karşı Batı'nın tutumu son derece aşağılayıcı, küçümseyici, sömürgeci olmuştur. Bu tutumun arkasında yatan neden ise son derece keyfıdir. Batılı tutumun Avrupalı olmayan külrürlerin modern anlamda bilim ve teknolojiye sahip olmadığını ıddıa ettiğini kaydeden Ceylan. "Baölı devieder şimdhe kadar kendi srvil kurumlannın İslam ülkelerindeki kültürel reformlann gerçekleşmesine yardnncı ounasmdan öte, genelde otoriter ve demokratik olmayan Müslüman devletlerin yönetimlerivie daha çok ka\ııaklann kullanınu. daha doğrusu sömürüsü ve politika alanuıda işbüiiğuıi tercih ettiler" dıyor. Laiklik ve evrenselllk İnsanın ınanma ihtiyacı bilimselliğe aykın bir durum değildir. Yeter ki inanç. insan yüreğinden ve beyninden çıkıp bir iktidar aracı, başkalannı yok etmeye yarayan bir dayanak haline gelmesin. Işte burada laikliğin aydınlanma için ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkryor. Prof. Ceylan'ın, "Din ve Laiklik" başlıklı makalesinde laiklik, "Ban'da 15. \iiz\ilda, küiseden bağunsız ve ona karşı DUZYAZI ORHAN BİRGİT yerheupen ve Özetin Üzeti AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, 3 günlük gezisinde adeta en üst dü- zeyde bir devlet başkanına uygulanan protokol ile karşılandı, uğurlandı. Ve giderayak Atatürk Ha- vaalanı'nda yaptığı basın toplantısında kendi- sine yöneltilen "Diyarbakır'da teröristlerin şe- hit ettiği güvenlik görevlileri ile ilgili düşünce- sinin ne olduğu" sorusunu da -simultane çevi- riyi yapan görevli şayet sözlerini yanlış çevirme- diyse- şöyle yanıtladı: "Bu kesinlikle benim ilgi alanıma girmiyor. Türkiye'nin iç meselesidir." Verheugen, bir yandan Leyla Zana gibi ken- di deyimiyle "Kürt liderier"\e konuşmalannda şid- detle bir yere varılamayacağının kendi yurttaş- larınaaktarılmasını istediğini söylüyor. Ote yan- dan, aynı basın toplantısında, teröristlerin so- mut eylemleri için konuşması istenince düşün- ce açıklamaktan kaçınıyor. Türkiye'ye AB adına gelen bir diplomatın, ulus- lararası terörün uslanmaz uzantısı olan PKK çe- tesinın sadece son 10 gün içerisinde, Diyarba- kır'da protokol yoluna bomba döşemekten baş- layan ve bir ilçenin ulaşım köprüsüne aynı şe- kilde tuzak kurmasını da içine alan, demiryolu raylarını uçurarak kim bilir kaç yüz kişinin canı- na kıymayı planlayan eylemleri hakkında dü- şünce açıklamayı reddederek ağzında bir şey- ler gevelemesini acaba Türkiye Başbakanı na- sıl karşılıyor? Rusya'daki facia, sadece ölü sayısı açısından elbette tüm dünyanın tepkisini çekiyor ve o ara- da Erdoğan da terörle savaşım için tüm ülke- lere ortak hareket çağnsında bulunuyor. Ama ay- nı saatlerde onur konuğu olarak ağırladığı AB Komiseri, günahsız bir polis memuru ile bir bek- çinin görev nöbeti sırasında öldürülmelerini Tür- kiye'nin içişi olarak kestirip atabiliyor. Sormaz mısınız: "Bay Verheugen, siz terörü mü, yoksa Türki- ye'yi mi küçümsediğiniz için Diyarbakır ekse- nindekigeziniz sırasında kim bilirkaç bininci ölüm olarak bizim yitirdiklerimiz listesinde yeralan bu iki insanımızm ölümü karşısında 'Bu kesinlikle benim ilgi alanıma girmiyor' diyebiliyorsunuz?" Komiserimizin ilgi alanına girenler... AB Komiseri'nin ilgi alanına giren işlerin ne ol- duğunu, dün sabah Istanbul'daki hızlı trafiği so- nunda hem CNN Türk hem de NTTV'deki özel söy- leşilerinden öğrendik. Diyarbakır'da sadece bir insan hakları kuruluşu sistematik işkencenin sürdüğünden şikâyet etmiş. Işkence olgusunun özellikle ara rejimler sırasında insanlann etnik kö- kenine bakmadan nasıl vahşice uygulandığını bilenlerimiz için, umuyorum Verheugen'e ön- ceki gün söylenenler yanlıştır, abartılıdır. Belki de terör çetesinin marifetlerini gizlemeyi amaç- layan bir saptırmadır. Zira 2004 yılında hiçbirTürk yurrtaşı işkencenin i'si ile tanışmak istememek- tedir. Verheugen köye dönüş olayını, kırsaldan kent- lere hızlı ve amaçsız göçün önlenmesi için AB adayı bir Türkiye'nin en temel ve toplumsal so- runlanndan birisi olarak görme yerine salt Gü- neydoğu Bölgesi'ne indirgiyor. Ve madem o böl- genin çarpık altyapısını düzettme ihalesini AB ola- rak üstlenmeye talip oluyor; o halde neden top- raksızlığın, feodal çarpıklıklann ve özellikle sa- nayileşme çabalarındaki ağır davranışımızın üs- tündeki örtüyü kaldırmamızı istemiyor? Kürt meselesinde Türkiye'nin yaptıklarını ye- terii bulmadığını söylüyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in de dün altını çizdi- ği gibi "ne yapmışız ya da yapmamışız, bunla- rı söylemiyor". Kıbns konusunda hem Güney Kıbns'ın AB'yle oynamayı sürdürdüğü oyuna gözlerini kırparak bakan Verheugen hem de Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile Gümrük Birliği Anlaşması'nı im- zalamasını önerebiliyor. Sonra da harika bir dip- lomasi mantığı sergileyerek bunun Kıbrıs Cum- huriyeti'ni tanıma anlamına gelmeyeceğini, La Fontaine öykülerine taş çıkartacak biçimde an- latmaya kalkışıyor! Yine Onur öymen'in açıkla- malarına dönelim... Türkiye Verheugen'in ver- diği ev ödevini yaparak Gümrük Birliği Anlaş- ması'na Güney Kıbrıs'ı alacak. Ama Kuzey Kıb- rıs'ı açıkta bırakacak! Dün işçi ve işveren sendikalarının başkanlan ile yaptığı toplantıdaAllah'tan DİSK Genel Baş- kanı Süleyman Çelebi, TİSK, Hak-lş ve Türk- Iş başkanlarının elbirliği ile pişirmek istedikleri ısmariama aşa su katarak çalışanların örgütlen- me özgürlüğünün, sendikal haklarının öteki AB ülkelerine nasıl ters düştüğünü ve bu konuda Tür- kiye'de hâlâ 12 Eylül hukukunun geçerli oldu- ğunu söylüyor da Verheugen'in eski bir sendi- kacı olduğunu da öğrenme olanağı buluyoruz. Kim bilir, AB Komiseri belki ilerleme Raporu'na bu konuda da birkaç satır ekler de Çalışma Ba- kanımızı harekete geçirtir. Komiser Bey, tam uçağa binerken Erdoğan'a bir de tatsız mesaj göndermez mi! 6 Ekim'de açık- lanacağını söylediği rapor henüz hazır değilmiş. Raporun tamamlanması için Ceza Yasası'nın görüşmelerinin sonucu beklenecekmiş. Ben de muhafazakârlığıyla övünen iktidarımı- zın bu açıklamadan sonra da zina konusunda- ki politikasında AB'ye karşı aslanlar gibi diren- mesini bekliyorum! , Faks: 0 216 3028208 obirgrts e-kolay.net SİNEMATALAV (23.1.1976-9.9.1979) MÜFtT ATALAY (12J.1963 - 16.8.1985) YINE ARAMIZDASINIZ ATALAY VE ARAL AİLELERİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle