Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 1 EYLÜL 2004 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Kuzeyli Komşu
VLADİMİR V. PUTİN'İN yantfgece başlayacak
oları Ankara_ziyaretine ilişkin ekonomik ve siyasal
ön bkjilen Özgen Acar dün en doyurucu biçim-
de bjtün ayrıntılarıyla yazdı. Elbet kuzeyli komşu
ile Cumhuriyet Türkiyesi arasındaki ilişkilerin öz
niteiiğıni bilenler umutla bekleyecekler bu tema-
sın sonuçlarını. Ikinci Dünya Savaşı sonrasının ilk
yıllarrıda Stalin'den gelen isteklerin bu özü nasıl
zedeediğini, Türkiye'deki "anti-komünizm hasta-
lığı"rtn gülünç boyutlara varmasında ne ölçüde rol
oynadığını çok iyi anımsadıkları için.
Gerçekten, o dönemin etkileri, bunca yıldan ve
dünya konjonktürünün geçirdiği bunca değişiklik-
ten sonra, hâlâ iyileştirilmeye muhtaç yaralar ola-
raksûrmekte. Putin'in gelişi, o konuda konması ge-
reken son noktayı koymaya da yarayabilir.
BÜ açıdan bakınca, Cumhuriyet Türkiyesi'nin
kuzeyle ilişkilerinde Istiklal Savaşı'ndaki stra-
tejik işbiriiğinden öteye, başka nitelikte iki dönem
varkı, onları da anımsamak bugünkü yakınlaşma-
yı daha olumlu aşamalara taşımakta yarariı olabi-
lir.
Binncisi, 1930'larda Ismet Paşa'nın Sovyetler
Birlığı gezisini izleyen yıllar boyuncaTürkiye'nin dev-
letçi politikalarla sınaileşme atılımlan konusunda
Moskova'dan gördüğü destek dönemidir. Gerçi
basma fabrikalan gibi teknolojilerle başlayan bir des-
tektir bu, ama genç Cumhuriyetın Batı sermaye-
sine muhtaç olmadan ekonomisini kendi cılız bi-
rikmeleriyle geliştirmeye çalıştığı kritik yıllardaki
katkısı asla unutulamaz.
Ikincisi, 1960 sonrasının beşer yıllık ilk kalkınma
planlan döneminde, "Bu çeşit işler sizi aşar" di-
yen bir Batı, Türkiye'yi hep kendisine bağlı tutma-
ya çalışırken, Aliağa Rafinerisi ve Seydişehir Alü-
minyum Fabrikası gibi tesisleri kurmakta Sovyet-
ler'in gösterdiği yakınlıktır. Şimdi kimileri bu tesis-
lerdeki teknolojilerin "geri" olduğunu iddia etseler
de, bılmek gerekir ki, ulusal sanayiin belirii bir öl-
çüde ıleri teknolojilere geçişi hep o işbirliği saye-
sinde olmuştur.
Son yıllarda Rusya Federasyonu ile Türkiye ara-
sındaki ilişkilerin yeterince geliştirilmesini ön-
leyen en belirgın engel, herhalde, Ankara'nın dış
politikasında ağır basan "AB tutkusu" olmuştur. Ça-
balarını bu politikaya kilitleyenler, ülkenin önünde-
ki başka seçenekleri geliştirmek şöyle dursun,
böyle seçeneklerin bulunduğunu düşünmeyi bile
pek istemiyorlar.
AB'den terslendikleri durumlar ortaya çıktıkça bu
seçeneklerden söz etme geregini duymak dışında.
O türden sözleri bir çeşit "tehdit" ya da "şantaj"
gibi kullandıkları izlenimini Batı'ya vererek, kuzey-
li komşuyu da Ankara'nın içtenliğı konusunda şüp-
heye düşürerek. Ters etki doğurduğunu, hatta ge-
ri teptiğini bile düşünmeden.
Oysa kuzey komşusuyla daha sıkı ve daha ıç-
tenlikli ilişki kurmuş bir Türkiye, başka davaların-
da da daha güçlenmiş bir Türkiye olacaktır.
C^OYEŞIL ELMA
PRAG
KRfOt
KAftrm* |
TAKSİT i
îMMAMİ
BUDAPEŞTE - VİYAMA
O212 253 8787(P
bx>
• lakntn: İ U M I I - ««JTJt»jı: 411 15 17 • «lavchir: 456 52 01 • inKara: « 6 09 03
• «lk»J 441 1( H • k n t 223 15 it • SamM: 433 17 70 • UHost 227 İ2 OC
Cumhuriyetı t a p
GALILEO BİLİMSEL
DEVRİM
Reşit Aşçıoğlu
Rcşıl
GMJMtf)
Bilimsel
Devrim
Doğa matematık diliyle
yazılmış bir kıtaptır" dıyen je
Doğa' nın si'larını ilk kez
matematık dılıyle çevıren
Galıleo' nun edebıyata,
felsefeye ve sağiam bir
mantığa matematığı nasıl <ole
ederek anbttığıno tanık dmak
ıstyorsanız Reşıt Aşçıoğlu' nun
"Galneo - Bilimsel Devrım"
kıtabını okuyaDilırsınız
Çağ Pazarlama A.Ş. Türkocagı Cad. No:39/41
34334 Cağaloğlu-lsMabul
Tel:(0212) 514 01 96 Faks:(0212) 514 01 95
Banş Sürekli Bir Çabayı Gerektirir!
Dünyada silahlanma çılgınlığının irrasyonel boyutlara ulaşması, güvenliğin
daima ön planda tutulması, silahlanmaya aktanlan kaynaklaraı heba olmasına,
yoksulluk ve eğitimsizlik denizinde yüzmemize neden oluyor.
Prof. Dr. Muzaffer ERYILMAZ Çankaya Belediye Başkam
D
ünya banşın uzağında, ba-
nşı göremeyen çocuklar,
kadınlar, gençler, yaşlılar
topluluklar, toplumlar ve
devletler var. Banş sözcü-
ğünün büyülü dünyasının içine girip, ba-
nşı istemek, hem de şimdi istemek ban-
şı kolayca egemen kılmıyor. Banşın yo-
lu zorlu bir tırmanışı ve bu tırmanışa uy-
gun bir uzun soluklu direnci gerektiyor.
Banş uğrunda savaşım, aslında iyi araç
seçimiyle doğnıdan orantılı, ona bağım-
lı, ona ilişkin bir tutumla gerçek özünü
yakalayabilir.
îkinci Dünya Savaşı'nın milyonlarca in-
sana ve yüz milyonlarca acıya yol açtığı
zehirli yıkımından ders alınması için, sa-
vaşın bitimi simgesel olarak banş günü ilan
edildi.
Bir savaşın bitmesinin ardmdan o sava-
şın kanlı, acı, insanlan ayıran, bölen yan-
lannın yarattığı yıkım(ıtahribatı) gider-
mek o denli kolay olmuyor. Bir yerde sa-
vaşın mağduru olmak da ne yazık ki ba-
nşın yorulmaz taraftarhğını yapmakla eş
anlama gelmiyor. Çünkü bilinçaltımıza
işleyen, öfke, öç alma, başkalannı katego-
rize etme, bizi yabancılaşmaya ve sonu şid-
detin bin bir yüzüyle karşılaşmaya doğru
itmiyor mu?
Dünyada silahlanma çılgınlığının irras-
yonel boyutlara ulaşması, güvenliğin da-
ima ön planda tutulması, silahlanmaya ak-
tanlan kaynaklann heba olmasına, yoksul-
luk ve eğitimsizlik denizinde yüzmemize
neden oluyor. Kürselleşmenin sınırlan
tuzla buz etmeye ve sert esmeye yeminli
liberal rüzgârlan, aslında kültürleri, top-
lumlan ve devletleri iç içe geçmeye, bir-
birlerini daha iyi tanımaya ve tanımlama-
ya yetmiyor. Çünkü, küresel tufan, eko-
nomik eşitsizlikleri arttıran, dünyayı Ku-
zey ve Güney diye ikiye bölen on yıllar
boyu kalıcı olmaya aday bir sınır hattı çi-
ziyor. Küreselleşen terörün yarattığı gü-
vensiz ortamın da yardımıyla çizilen ye-
ni dünya haritası, gelişmiş ülkeleri, ken-
di sıkletinde olmayan ülkeleri ve onlann
vatandaşalannı 'olağanşüpheliler' listesi-
ne almaya ve hep orada tutmaya yönelti-
yor.
Güney yanmkürede insanlar arasında-
ki gündelik şiddet, yöresel ve bölgesel ça-
tışmalann dozajındaki yükseklik, iyi bir
yaşam için seçenek azlığı ya da yokluğu;
gelişmiş ülkelere yönelik kitlesel göçler,
daha iyi bir yaşam arzusuyla birleşerek mil-
yonlann talebi olarak yankı buluyor. Bu
yankının her tarafa yaydığı ses dalgalan-
na bakarak düyayı tanımlamak gerekir.
Çatışma, kargaşa, yaşam kalıtesinı arttır-
ma arayışlan bugün koca bir yanmküre-
yi sarsıyor.
Böyle bir dünyayı Amerika'nın Pax-
Americana düşüyle birlikte düşündüğü-
müzde, banşın yakın bir geleceğin ufkun-
da görünmediğini söyleyebiliriz. Burada
banşı, savaşlan durdurmayla sınırlama-
dan, onu dar bir anlam halesinin içine sı-
kıştınnadan, insanlığın türlü hallerini bir
bütün olarak aynı anda ıyileştırmeye yö-
nelimli bir ayna gibi görebilmeliyiz. Ba-
nş bir düş değil, içinde eşitliği, özgürlü-
ğü ve ülkeler arasında adil ilişkileri bann-
dıran, bir haksızlığı düzeltme hareketidir.
Dünyanın ekolojik dengesini yeniden
kuran, sağlığı, eğitimi. işlendirmeyi (istih-
damı), beslenmeyi, konutu her insan için
vazgeçilmez bir yaşam hakkı olarak gö-
ren bir yeniden silkinişin rehberliğinde
var olan çatışmalara, anlaşmazlıkJara ve
işgallere 'hayır' diyebiliriz. Seçeneksiz
(altematifsız) bir 'hayır' banşı getirmez,
kannaşa, huzursuzluk ve umutsuzluk üre-
tir. Banş aslında basit anlamda savaşın
karşıtı olarak düşünülemez. Bu klasik kar-
şıtlık savaşlann olmadığı bir dünyadaki is-
tikrarsızlığı ve eşitsizliği açıklamaya yet-
mez. Bu indirgemeci yaklaşım, savaşlann,
çatışmlann nedenlen üzerinde yeterince
düşünmekten bizi alıkoyacağı için, yeni sa-
vaşlan ve çatışmalan da engelleyemez.
Banş, dünyayı yeniden düzenlemeyi,
bu düzenJeme içinde insanlann, ülkelerin
hak ettikleri biçimiyle^er almalannı ge-
rektirir. OscarWBde. "Üzerinde ütopya di-
yan işarettenmemiş bir dünya haritasına
göz ucuyla bile bakmaya değmez" demi-
yor mu? Bizim ütopyamız insandır, insa-
nın özlemlerini içinde var ettiği mutlulu-
ğudur. Bu mutluluk bütün yer yüzeyini
sarmamışsa, o dünyanın içinden fışkıra-
cak adaletsizlik seli bir zaman sonra ge-
lip bizi önüne katar, götürür.
Her zaman başka bir dünya mümkün. In-
sanın benzersizliğine ve yaratıcılıgına duy-
duğumuz inançtan hareketle bu mümkün.
Hem de bugün mümkün. Toplumsal du-
yarlılıklanmızın, sorumluluklanmızın ak-
tığı güçlü bir mecrayı, akış şeklimizle şe-
killendirdiğimizde banşa yakınlaşmışız
demektir. Kendisini karşıtıyla biçimlendir-
meyen, karşıtı olduğu yaklaşımlann tuza-
ğına düşmeyen, kendisini kendi gerçekli-
ği, kendi tasanmı, kendi inancıyla yoğu-
ran bir banş hareketi iz bırakır, dünyayı
banşa sürükleyebilir. Banşı bozanlann
şiddet histerisini, bizler tepki olarak orta-
ya koyamayız, koymamalıyız. Bunun en
sıradan gibi görülen yönüne takılı kaldı-
ğımızda, zihnimiz, eylemlerimiz bunun
tutsağı haline gelir.
Büyük Rus yazan ve düşünürü Tolstoy,
egemen şiddetin yarattığı sonuçlann mı
yoksa ona karşı çıkanlann şiddetinin or-
taya koyduğu sonuçlann mı daha kötü ol-
duğunun hiçbir zaman bilinemeyeceğini
söyler. Burada aslında iyi amaçlarla dü-
şünülmüş her şiddetin eninde sonunda
mutlaka bir kötülük kapısını araladığı so-
nucuna varabiliriz. Çünkü, her şiddet salt
basit anlamıyla teknik bir uygulama dü-
zeyinde kalmaz, o aklımızı şiddetle bozar,
kalbimizi katılaştınr. Öraeğin, ABD'de
Vietnam Savaşı'nın ilk döneminde, 1963'te,
cinayet ve toplu kınmlarda her 100.000'de
4.5'lik bir oran varken, 1973'te savaşın
sonlanna doğru bu oran 9.3'e çıkmıştı.
Bu bize savaşın yol açtığı zihinsel travma-
yı açık bir biçimde göstermektedir. Insan-
lık tarihinin kayda geçirildiği tarihten bu
yana yaklaşık olarak 14.600 kadar savaş
yaşanmıştır ve bunu yıla böldüğümüzde
her yıla 2.6 kadar savaş düştüğünü görmek-
teyiz.
Bizim bilince vurmuş tarihimizle nere-
deyse yaşıt olan her türden yok etme ve
ezme girişimine artık bir son vermek ge-
rekmiyor mu? Bunun için siyasal, kültü-
rel, toplumsal tüm aktörlerin kapsamlı,
sürekli ve ısrarlı bir banş hareketiyle her
türden saldırganlığa karşı çıkmalanndan
başka bir çıkar yol ufukta görünüyor mu?
Yok. O halde banşa ulaşmak için, önce ona
hangi araçlarla ulaşacağımızın tespitini
yapalım. Araçlan berrak olan bir banş ha-
reketi, banşın kudretini, asaletini ve mu-
azzam etkilerini bize gösterdiğinde dün-
ya banşa doğru yüzünü dönecektir. Paul
Valery der ki: "Banş sessiz, süreklive kuv-
vet hâlindeki bir zaferdir." Daha fazla sö-
ze gerek var mı?
Lozan'ı Hazmedemeyenlerle...
Prof. Dr. Fehmİ Fi¥F> Atatürk Üniversıtesi
L
ozan'ın bir hezi-
met olduğunu öne
süren tutucu çev-
reler ve onlann sözcülü-
ğünü yapan yazarlar top-
luluğu, Kıbns'ı çoktan
pazara koymuş olmanın
keyfini yaşayan II. cum-
huriyetçilerle uyum için-
de olmanın mutluluğu-
nu yaşıyor olmahlar. Ger-
çı öncekiler için de bu
konuda zaman zaman
serzenişte bulunanlar ol-
sa da bu konuda fazla
ıleri gittikleri söylene-
mez. Ancak daha seçim
zaferinin sarhoşluğu için-
de olduğu sıralarda Re-
cep Bey (sofralarda su
kadehini kaldırsa da)
.\nadolu halkından bir
şeyler saklıyor olmalı.
Gerçekten onca vaatler-
le iktidara geldiğinden
bu yana ona yedi millet-
vekili gönderen bu satır-
lann yazannın bulundu-
ğu bu Anadolu kentinde
dilenen insan sayısının
bir on kat arttığını biri-
leri ona söylemiyor ola-
bilir. Bunun gibi Anado-
lu'nun öteki kentlerin-
deki insanlann bu umut-
suz yüzünü birileri ona
göstermiyor, söylemiyor
olabilir. Bu yüzden Re-
cep Bey'in ayaklan ye-
re basmıyor olabilir. Arna
bu Anadolu halkının geç-
mişte aç bile kalsa, Kıb-
ns için nasıl coşkulu yü-
rüyüşleryaptığını Recep
Bey bilmiyor olamaz.
Bugün yaşı elliyi geçmiş
olanlar bunu çok iyi
anımsıyorolmalılar. 50'li
yıllardan bu yana Türki-
ye'yi 'Böööyük Ameri-
ka' yapacağız diyerek
Anadolu insanını arka-
sına alan siyastçilerimiz
bile Kıbns gerçeğini as-
la göz ardı etmemiş, ede-
memişlerdir. Öyle ise ne-
dir Tayyip Bey ve ekibi-
ni büyük bir iştahla bu
ada parçasını gözden çı-
karmaya itmiş olan ne-
den? Ve bunu halktan
saklaması... Zira geçim
sıkıntısı ile boğuşan bu
insanlar onca ülke soru-
nunu düşünecek durum-
da değiller. Ama bildik-
lerinde bu insanlann ses-
siz kalmayacağı açık.
Öyle ise nedir, Tayyip
Bey'in sakladığı?
Batı'nın gelmiş geç-
miş siyaset adamlan, Rö-
nesans döneminin ünlü
düşünürlerinden Mak-
yaveffi'ye çok şey borç-
ludurlar. Tayyip Bey'in
yakın dostu gözüken
Berlusconi nın hemşeri-
si olan bu düşünür-dev-
let adamının Hükümdar
(D Principe) adh yapıtı-
nı Tayyip Bey'in yeni-
den okumasını salık ve-
riyoruz. Umuyonız bu
yapıtı yeniden okudu-
ğunda Banlı dostlanna(!)
yaklaşımı değişecek, bu
kez Türk ulusuna bizim
bilmediklerimizi anlata-
caktır, Tayyip Bey.
Yoksa, bilmez mi Kıb-
ns'ı verf k bile bizi
AB'ye almayacaklannı!
Ve bunun peşine Güney-
doğu sorunu, Ermeni so-
runu. Ege sorunu vs. ile
karşımıza çıkacaklanru.
Ve Lozan Antlaşması'nı
onaylamaya asla yanaş-
mayan yakın dostu-
muz(!), müttefikimiz(!)
Amerika'nın Kıbns'ı
bizden dostça kopanp,
üs'leyip süsleyeceği gü-
nü beklerken nasıl bir iş-
tah kabarttığını bilmez
mi Tayyip Bey!
Ve Makyavelli'nin öğ-
rencisi Düyun-u Umu-
mi devletbaşkanlan, haz-
medemedikleri Lozan
Antlaşmasrnı parampar-
ça edecekleri günün he-
yecanını yaşamaya baş-
larken Recep Bey ne yap-
mak istiyor? Yüzlerce
milletvekili ile onu des-
tekleyen Anadolu halkı
bilmek istiyor. Ve inanı-
yonım ki bu milletin ve-
killeri de Recep Bey'in
ne yapmak istediğini an-
lamak istiyorlar. Ve bü-
tün Türk ulusu bilmek
istiyor.
yıl tatil yapın
ayda Ödeyin
Nasıl mı? 'Tatil Aboneliği
+
" sistemiyle.
Bu sistemle 5 veya 10 yıllık tatilinizi bugünden
güvence amna alacaksınız. Üstelik tatil yapacağınız
yeri*, dönemi ve süreyi siz belirleyeceksiniz. Ve
bir kez abone olduktan sonra her yıl sadece
bavulunuzu toplayıp tatile gideceksiniz!
* Zincmmıze katlan tessier aşağıdadır Bu tesısler haklcmda aynntılı
brigı ıçın www.yaficcııaı.1r a*esını zryam edmc Aynca tüm sonianm
yapic@va|»c.coııı.tr'ye yazabılırstnız
* Yapacağınız tatil aboneltk sözteşmesı, Tüketıcıyı Koruma Yasası ve
2003 Hazıran ayında çıkan(an Devre Tattl Yönetmelıgı'ne uygundur
Öngen Country
Kazdağı(5 Gün Y.P.)
12-18 Eylül
Kişi Başı 350.000.000 TL
Yüceten Hotel
Gökova (6 Gün Y.P.)
11-18 Eylül
Kişi Başı 395.000.000 TL
Tropic Hotel
Side (7 Gün Y.P.)
10-18 Eylül
Kişi Başı 395.000.000 TL
Gelin, tesislerimizdeki ekonomik tanıtım turianmıza katılın.
Hem tesisi tanıyın hem tatilinizi yapın.
Tatil abonesi olmanız durumunda 1 hafta ücretsiz tatil kazanın
FıyaHaa ıfeşm cferf**.
YAPIM-C
wwnM-vaplc.com.tr
yapic@vapiccom.tr
Tu'k Ocagı Cad Basır Sarayi No 1 Kat 4
6azetealer Cemuetı os'ul Cagaloğ u Istanbuî
T«l: (0212) S2O 21 91-92 / (0212) 522 49 26
Faks (32121520 50 23
ŞİDDET DER YERDE..1
AUtlASOMUSON
BAHŞOÖNMC
ŞİMDİ
SIRA
KİMDE..
DAHA GUVENLİ BİR TOPLUM HERKESİN HAKK1DIR!
BARIŞ DÖNME2IN ANISINA. DOĞUM GUNÜNDE
BARIS DÖNMEZ FOTOĞRAF SERGİSINDE BULU$ALIM
03-15 EYLÜL 2004
M / ta* 1IÜ0 (A««| konuftncm.
Kowu>wt»ı yan«
PENCERE
Muzaffer Erdost'tan
Mektup...
Muzaffer llhan Erdost'un aşağıdaki mektubu
hem kendisinin onuruna hem medyamızdaki onur-
suzluğa belge sayılacak değerde...
Mektup 9 Ağustos tarihli; ama, ben farkına var-
maktageciktim...
Yine de güncelliğini koruyor, çünkü hiç eskime-
yecek bir içeriğe sahip..
•
"llhan Ağabey,
Sanırım 1967 Mart'ıydı. MaoÇe-tung'unfe/se-
fi yazılarından dertenen Teori ve PratikV yayımla-
dığım günlerin ertesinde Basın Savcılığı'na çağ-
nlmıştım. Aleyhte bir bilirkişi raporu olduğu söy-
lenmiş, ifadem alınmış, nöbetçisulh ceza mahke-
mesince tutuklanmıştım. Cezaevine konduğum-
da hava kararmıştı, beni 'tecrit'e koymuşlardı. Er-
tesisabah, 9. Koğuş'aaldılar. Hasan Hüseyinde
buradaydı. Benden birkaç gün önce tutuklanmış-
tı. Basında tutukluluk karannın kaldınldığı haberi
çıkmış, ama Hasan Hüseyin salıverilmemişti. Bir
başka deyişle, Hasan Hüseyin, tahliyesini 'bekle-
me'deydi.
Içeri alındığımın ikinci günüydü. Akşam yeme-
ğiyenmiş, koğuştakileryatmaya hazırianıyordu. De-
mirin demire sürtünmesinden, avluya açılan ka-
pınm açıldığını anlayan 'kıdemli' tutuklular, 'arama'
olabileceği kaygısına kapılmış, hareketlenmişler-
di. Ama 'arama ekibi' yerine, tek birgardiyan gir-
misti koğuşa.
Içerdekiler Hasan Hüseyin'e hazırtanmasını fı-
sıldarken, gardıyan ortalığa benim adımı 'oku-
muş', 'tahliye' demişti. Hasan Hüseyin'in kulağı-
na eğilmiş, yarın ziyarete gelmezsem haber gön-
der, beni bir başka yere götürebilirler demiştim.
Bu kaygıyla da eşyalanmı içerde bırakmış, öyle çık-
mıştım, 9. Koğuş ile 10. Koğuş arasında uzun bir
koridorvardır. Kohdoru geçerken, gardiyan, dışar-
da gazetecilerin beklediğini söylediği zaman ra-
hatlayacaktım.
Halit Çelenk, tutukluluk karanna itiraz etmiş ve
bu arada, benim 'Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönme-
zer'/n raporu üzerıne tutuklandığımı öğrenmişti.
Halit Ağabey'in dosyaya sonradan konduğunu
tahmin ettiği bir bilirkişi raporu daha vardı. 'Olum-
lu' birrapordu, Dönmezer'in raporundan bir ay ön-
ce verilmiş bir rapordu, imza yerinde 'Doç. Dr.
Uğur Alacakaptan adı vardı. llginç olan bir baş-
ka nokta, Alacakaptan 'ın raporundan bir ay son-
ra ve 'yıldınm' telgrafile Dönmezer'den kitap için
rapor istenmiş olmasıydı. Bir başka deyişle 'tali-
mat'a uygun bir rapor verilmiş, bu rapora dayanı-
larak tutuklanmıştım. Işyerim ve evim didik didik
aranmış, kitap hakkında dava açılmıştı...
Dönmezer, düşünce ve bilim özgühüğünü gü-
vence altına alan 1961 Anayasası'na karşın, ver-
diği olumsuz raporlarla, yalnızca benim yazılanmın
ve yayımladığım kitaplann değil, yüzlerce yayının
toplatılmasına, bir o kadar çevirmen, yazarveya-
yıncının yargılanmasına 'hukuksaV destek verdi. 12
Mart'ı, 12 Eylül'ü, yalnızca dönemin 'paşa'lannı sor-
gulayarak yargılamak ne denli yanlış ise, bu iki
dönemin işkencelerinden, cezaevlerinden, dara-
ğaçlarından bazı bilim adamlarını ve özellikle de
'ordinaryüs' profesörü yalıtmak o denli yanlış olur-
du, oldu da.
Dönmezer'in, Mussolini 'hukuku'nun bu çağ-
dışı temsilcisi olma özelliğinin gözardı edilerek, 'son'
ve 'tek' 'ordinaryüs'ü kaybetmenin kederini okur-
larıyla paylaşan 'sol'un yıldız yazarlannı okuduk-
ça, onurlu geçmişimizin 'onur'unun çiğnenmiş ol-
masından duyduğum rahatsızlığı sizinlepaylaşmak
istedim. Hepsi bu.
Sevgi ve dostlukla.
Muzaffer llhan Erdost"
ŞMtiftr Içln izel pragramlar
Iştaıillzcesiprogramlan
THH -IÜTS - FCf •raırnrian
Eğitim Kalitemizden
ÜYıld1!
Hiç Ödün Vermedik
GLISH CENTRE
•uml C»<J»ri M« 92 Oıonntev / İSTANSUl
M>!0112)M70*M-241 JOM 23391 7*-7İ ww».«n»ıl»