19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9TEMMUZ2004CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Türkiye'nin öteki Müslüman ülkelere örnek olması fikri, laiklik ve demokrasi tanımlannı yeniden gündeme getirdi ABD'nin 'ıkrüı İslam'planı B ugün Batılılann "ıkmh-dımsız İs- lam" aynmı gibi, ömeğin Prof. Ca- hit Tanyol Hoca da ta 1999 yılında Gendaş yayınlannda çıkmış "Ne- den Türban" adlı kitabında, din ol- gusunu "irtica aracı oimak veya ol- mamak" şeklinde ilginç bir bölümlemeyle ele alıp "Türklerin. lslamiyeti kabul ettikkri tarihten, di- nin bir irtica aracı olarak poiitikada kullanıldığı IV Mehmet dönemine (17. yüzyıl sonlanna) ka- dar,Yavuz Sultan Selim'inMısır'dahilafetidedev- ralmasma rağmen (kurdukian) bütün devietier laik niteüğini konıdu" diyebilmektedir. Hocaya göre hem Selçuklu împaratorluğu, hem Anado- lu Selçuklulan hem de Osmanlı împaratorluğu bir dönemde "laik" devletler olmuşlardır. Laisizm "çarpık demokrasimiz" ve soğuk savaş Demirtaş CEYHUN Başkan Bush başta olmak üzere Amerikalı yöneticiler, Türkiye'nin öteki Müslüman ülkelere örnek olacak bir "ılımlı İslam ülkesi" haline dönüşmesi için çalışırlarken aynı günlerde Mustafa Kemal'in laiklik uygulamasının, Jakobenlerin Fransasından alınmış "saldırgan laiklik" olduğu yaygaraları da sanki planlı biçimde gündeme getirildi. Kısacası, karşıt olan kavramların "laiklik" ile "şeriat" değil, "saldırgan laiklik" ve "irtica" olduğu konusunda Türkiye'de planlı bir kampanya açıldı... 'TANRI BUYRUĞU' Görüldüğü gıbı Prof. Tanyol"a göre de îslami- leştırilmiş Arapçada artık "Tannbuyruğu", ya- ni "wetier,hadisler,RıııaHümmetveiçtihad"an- lamına gelen şenat ile laisizm arasında kesinlik- le bir çelişkı yoktur. Şeriat konusunda böyle düşünen laik aydını- mız yalnız Tanyol Hoca değıldir elbette. Örneğin Prof. Toktanuş Ateş de "İslamiyetin temel referanslaruıda, bir tslam toplumunun si- yasal olarak nasd bir düzen içinde vaşaması ge- rektiğine dair tek saür yoktur. Ne Kuran'da, ne kabul gören hadislerde bir şeriat diizeni tanım- lanmışür" gibisinden sözcük oyunlan da yapa- rak "Ashnda, 'şeriat düzeni' diyebirdüzendeyok- tur" demektedır, 18 Şubat 2003 günlü Cumhu- riyet'teki "Şeriat ve Demokrasi'' yazısında. 'EvRENSEL ŞERIAT' Bir alt paragrafta da sanki Fetfaullah Gülen'ın kitabına yazdığı önsözde söylediklennı bir kez daha yinelermişçesine, "Ashnda evrensel bir şe- riat düzeni yoktur" diyerek tıpkı Prof. Tanyol gibi, "her Müslüman tophunun şeriaünın kendi- ne özgü olduğunu" ve "kötü şeriat" gibi "iyi şe- riatdüzeni" de olabıleceğini savunabilmektedir. Prof. Yaşar NuriÖztürkise 7 Ekim 2002 gün- lü Milliyet gazetesınde çıkan bir demecınde. "Is- lamiyetie laikliğin çetişmesi şövie dursun, tam ter- sine Kuranıkerim laikliğin teşvik edicisi ve pey- gamberler de zaten demokrasüerin öncüleridir" demektedır. Bilindiği gibi, hemen hemen aynı günlerde Amerikalı yöneticiler Türkiye'nin öteki Müslü- man ülkelere örnek olacak bir "ıhmh İslam ül- kesi" haline dönüşmesi içın çalışırlarken ilginç- tir Mustafa Kemal'in laiklik uygulamasının Ja- kobenlerin Fransa'sından alınmış, saldırgan la- iklik olduğu yaygaralan da sanki planlı biçimde yaygınlaştınlmaktadır içerde. Kısacası, karşıt olan ka\Tamlann "laiklik" ile "şeriat" değil, "saldırgan laiklik" ve "irtica" ol- duğu konusunda ülkemizde planlı bir kampanya açılmıştır sanki. Örneğin, Attflâ Ühanbile, 14 Mayıs 2004 gün- lü yazısında, Batılılaşmayı savunan Türk aydın- lannı "Baü vanusı" olmakla suçlarken bu uygu- lamayı gene "sadece saldırgan bir laikliğe indir- genmiş uydurma bir Atatürkçülük" diye nitele- mekte bir sakınca görmemektedir. 'AHI GİTMİŞ. VAHI KALMIŞ' Gerçekten, nasıl bir şeydir acaba şu "laiklik" denilen şey? Çünkü, günümüzün bir başka göz- de gazetecisi Mine G. Kınkkanat da 28 Haziran 2003 günlü Radikal gazetesindekı yazısında, ül- kemizdekı laiklik uygulamasını "Ahı gttnıiş, vahı kalmış bir laiklik" diye tanımlamaktadır, sanki Nasrettin Hoca'mn kuşuna benzeterek. Dönemin Yargıtay Başkanı Sami Selçuk da 1999 adlı yılı açış konuşmasında, "İs- iam, içtihadai şûraya, kmaya açıkoldu- ğu için laikliğe erverişli bir dindir' diyerek laiklik ile dinin özdeşle- şebileceği gibi bir fikir ortaya at- tıktan sonra, ülkemizde- ki laiklik uygulamasını, Mus- tafa Kemal'in "Jakoben- lerin FransasTndan" yan- lış ithal ettığı "ruhban sı- mfina karşı yapdmış, kin- ri, tepkici bir dev- rimin ürü- nildinesay- gısızvt sal- dırgan birla- ik- Kk" olarak tanımlamıştır. anımsanacağı gibi. Prof. Ahmet Yaşar Ocak, aynı günlerde Aktü- el dergısısinde çıkan bir konuşmasında, Fransız laisizmi yerine "Anglo-sakson sekülarizminin" Tür- kiye'ye daha uygun düşeceğini savunmuştur. AB Sirmen de Cumhuriyet gazetesınde 27-28 Ocak 2004 günlen çıkan, Fransa'daki türban tar- tışmalanyla ılgılı "Avrupa'da Laiklik ve Türban Tarüşmalan" adlı yazı dizisinin sonunda "La- iklik tarüşmasının her yerde aynı biçimde olması beklenemez. Nitekim. Fransa'daki laildik kavramı Bel- çika ve İsviçre'de farktı ifade edilmektedir" demektedir. Gene, 21 Nı- san 2004 gün- lü Cumhuriyet gazetesindeki bir haberden öğren- diğimize göre de Galatasaray Üniversitesi'nin düzenlediği "Laiklik: Üke ve Temeüer" adlı bir toplantiya konuk konuşmacı olarak katılan Sor- bonne Universitesi öğretim Üyesi Doç. Dr. Hen- riPenaRuizde " Laiklik kardeştiktir" diye tanım- lamıştır kavramı. Ancak, laiklik kavTamınınbu- güne dek yapılmış en ilginç tanımı ise gördüğü- müz kadanyla Sabancı Universitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. AyşeKadıoğlu'na aittir, galiba hiç kuşku yok kı... Meral Tamer'in 5 Eylül 2003 günlü Milliyet gazetesindeki yazı- suıdan öğrendiğimize göre, Bayan Kadıoğlu, laikliğin "son derece karmaşık bir kavram olduğunu ve üzerinde anlaşmaya vanlmış tekbir tanımı bulunmadıguu" bu neden- le de "tarüşmalarm bir 'sağırlar diyaloğuna' dönüştüğünü görünce", heykel- tıraş olan eşinin sü- reklikullandığıalet- lerinden esinlenerek gerçekten hem bir heykeltıraş eşine yakışır nite- likte "Pense olarak laikHk; kürek olarak laiklik ve tutkal olarak laiklik" şeklinde somut bir laik- lik tanımı armağan etmiştir bilim dünyasına. Bu ilginç tanımıyla da kavramın temel nitelik- lerini; "laikliğin din ve devlet işlerini ayırma işle- vini pense olarak laiklik; bireyi, cemaaün yükle- yeceği esaretten kurtanp özgürleştirme işlevini kürek olarak laiklik; toplumu bir arada tutan iş- levini de tutkal olarak laiklik" şeklinde, gerçek- ten bir benzerinin daha bulunabilmesi olanaksız özgünlükte bir anlatımla açıklamaktadır. KÜREK VE TUTKAL BENZETMESI Ne var ki, bu değerli bilim kadını, Türkiye'de- ki laiklik uygulamasını. "devietin dini sürekli kontrol alünda tutup. dinsel egitimi finanse etti- ği" içın "pense olarak laiklik" ile "bireyinözgür- leştirilmesi amacryia ünhersitelerde de öğrenci- lerin'reşit' olma koşulu çiğnenerek Uköğretim ve Kselerdeolduğugibibütün cemaatUişkUerikopa- nküğr (yanı, kızlar ünıversıtelere de türbanlı alınmadığı) için "kürek olaraklaiklik" ilkeleri açı- sından şıddetle eleştirdıkten sonra da "ulus dev- letlerin temeJ öğesi" olan "tutkal olarak laildik" ilkesinin artık işlevini yitirdiğini ve "bu işkvde ısrar etmenin ülkeyi demokratikleştirmekten uzaklaşnracagnu" savunmaktadır vecız bır şekıl- de. Çünkü, "tabir caizse laikliğin yapışkanı ku- rumuştur arük" bu bayana göre. Görüldüğü gibi Sabancı Vakfı Universitesi öğ- renm üyesi bu genç siyaset bilimcinin de laikli- ğin "dinin deviet islerine, devietin de din işlerine kanşmaması" demek olduğundan şuncacık kuş- kusu yoktur. Nitekim, laiklığı insan yaşamıyla il- gili ideolojik bir ka\Tam olarak ele aldığı içindir ki, "parçalanan ulusal kimliklerin laiklik tutka- hyia yapışonlmasuun arük güçleştiğini" \nrgu- ladıktan sonra, "laikGğuuilericUik-gericuıkpara- metrelerinin (ölçülerinin) dışında. \atandaşuk kavTamımn geçirdiği dönüşünüer eşliginde arük eleahnrnaa zamanıgekti" gibisinden veciz (!) şey- ler de söyleyebılmektedir. CHIRACIN UNLU KONUŞMASI Oysa, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, beş ay önce yaptığı o ünlü konuşmasında, "Fransa'nın tüm çocuklan, tarihleri ne olursa olsun. kökenle- ri ne olursa olsun, inançlan ne olursa olsun, laik Cumhuriyetin kızlan ve oğullanduiar. Bu isteğe saygı göstererek. biriik olnıa politikamızın yeni- den yaraülmasıyla fırsat eşitliğini \^aşatnıa kapa- sitemizk ulusal birliğimize tünı canhhğını yeniden vereceğiz^-) Cumhuriyetintemdtaşı \vortak say- gL, hoşgörü ve diyalog değerlerimizin bir demeti olan laiklik ilkesine bağlılık içinde tüm Fransızla- n bir arava gelmeve çağınyorum" demektedır. YAŞAM BICİMİ OLARAK . LAİKLİK Önce laiklik sonra demokrasi C HP yöneticilerinin 1930'larda halkın anlaması için akıllan sıra vulgarize ettikleri şekliyle "dinin devietişlerine kanşmaması" demek midir laiklik, yoksa 1950"lerde şenatçı çe\Telerce ustaca çarpı- tıldığı gibi "hem dinin deviet işlerine hem de dev- ietin din işlerine kanşmaması" demek mıdır? Son günlerde kimi aydınlarca ısrarla savunulduğu gibi ince eleyip sık dokunmadan -Jakobenlerin Fransaa'ndandine kar- şı kinci, sav gısız ve saldırgan bir laildik mi ithal edilmiştir" ger- çekten? Gene, Aöflâ Ühan'ın, 7 Mayıs 2004 günlü Cumhuriyet ga- zetesindeki yazısında bir kez daha yinelediği gibi, "bu agra- sif (saldırgan) laiklik uygulamasr Mustafa Kemal'in değil, ar- tık ölmek üzere olduğu günlerde yapılmış "Ismet Paşa'nın bir marifeti" midir? İDEOLOJİK KAVRAM MİDİR? Kimi profesörlerimizce sanki bilimsel bir önermeymişçesi- ne öne sürüldüğü gibi laikliğin dinle, şeriatla bir çehşkisi yok mudur gerçekten? Laiklik, ılımlı din devletlerinde zaman za- man şeriat hükümleriyle birlikte kullanılan bir yasa türünün adı mıdır yani? Örneğin Prof. YaşarNuriÖztürk'ün dediği gi- bi "İslamiyede laikliğin çelişmesi şövie dursun, tam tersine Ku- ranıkerim laikliğin teşvik edicisi ve pevgamberler de zaten de- mokrasiternı öncüleri" midir? Veya laiklik, aydınlann yaşam biçimiyle ilgili bir ideolojik kavram mıdır yoksa? Bilindiği gibi "tapınaklarda görevH oimayan kişi" anlamın- daki bu eski Yunanca "laikos" sözcüğü, "laik" şeklinde ve bu- günkü siyasal anlanunda, Katolik Fransa Krallığı yerine Fran- sız devriminden sonra 1792 yılında kurulmuş ilk ulus deviet Fransa Cumhuriyeti için kullanılmıştır ilk kez. O tarihe dek kişi veya gruplarca kurulmuş bütün devletler- de meşruiyet doğrudan ya da dolayh biçimde hep Tann'dan, yani kutsal güçlerden kaynaklandığı halde, "EgemenHkkayrt- sız şartsK halkmdır" diyen Fransa Cumhuriyeti, meşruiyetini ilk kez halktan almaktadır. Meşruiyetin kaynağı değişmiştir. 'TEOKRATİK DEVLET Bu tarihten itibaren de bilindiği gibi meşruiyetini kutsal güçlerden alan devletlere "teokratik deviet" (din devleti veya şeriat devleti), meşruiyetini halktan alan devletlere de "laik dev- iet" denilmektedir. Yani, teokratik devletlerde meşruiyet kut- sal kıtaplardakı şeriat hükümlerinden kaynaklanırken laik dev- letlerde meşruluk ölçütü arük seçimle oluşturulan meclisler- de halkın temsücilerince belirlenmektedir. Bu yüzden, laik devietin temel ilkesini cumhuriyet veya meşruti kralükgibi si- yasal erkin temsil şekli değil, yasama yetkisine sahip meclis oluşturmaktadır. Görüldüğü gibi "laik" sözcüğü de devietin niteliğini belir- leyen bir sıfattır ve bu nedenle ne yönetsel bir terim olan "dev- iet" ile ne de Hıristiyanlık, Müslümanlık, Katoliklik, Sünni- lik, Hanefılik vb. gibi ideolojik kavramlann genel adı olan "din" (veya tarikatlan) ile aralannda özdeş ya da karşıt bir anlam- sal ilişki vardır. BiRBİRİNİ TAMAMLAYAN İKİ KAVRAM Nitekim, demokrasi kavramı da çağdaş anlamını, ne tek ba- şuıa cumhuriyetten, ne de demokrasinin vazgeçilmez öğeleri kabul edilen siyasi partilerden, seçimden veya meclisten, par- lamenter düzenden kazanmaktadır. Çağdaş anlamda bir demok- ratik düzen de, yasama yetkisinin, kuvvetler aynlığı ilkesine göre meclise devredilmesiyle gerçekleştirilebilmektedir an- cak, bu yüzden. Kısacası, demokrasi ile laiklik, görüldüğü gibi birbirlerinin tamamlayıcısı iki kavTamdır ve laikleşmeyi başaramamış bir düzenin demokratikleşebilmesi ise kesinlikle söz konusu bile değildir. Bu nedenle bir cumhurbaşkanınca temsil edildiği ve güya seçimle oluşturulan bir meclisçe yönetildiği halde, yasama er- ki kutsal güçlerde olduğu ve yargı hâlâ İslami şeriat hüküm- lerine göre görüldüğü için ne tran tslam Cumhuriyeri'nin de- mokratık bir ülke olduğunu söyleyebümenin olanağı vardır, ne de zina yapan kadınlann artık taşlanarak öldürülmemesi, içki satan yerlere ve içkili lokantalara göz yumulması, bazı yerler- de kadınlann başı açık gezmelerine izin verilmesi fılan yüzün- den, 63 yıldır diktatörlerin şeyhülislam fetvalanyla yönettiği, davalann hâlâ şeriat mahkemelerinde görüldüğü ve eğitimin hâlâ cami denetiminde olduğu Mısu"'abakarak, "şeriaüalaik- Bğin bir arada uygulanabileceği" bir demokrasiden söz edebıl- menin bilimsel bir değeri vardn-. ÖNCE EĞITİM ÖZGÜRLESTIRİLDL. Hemen şunu da belirtelim ki toplumlann anadillerinin dev- ietin anadili yapıhp geliştirilmesi ile birlikte halkın egitimi de ilk kez Fransız devriminden sonra laik devletlerin temel görev- lerinden biri haline getirilmiştir. Çünkü, o tarihe kadar bütün toplumlarda eğitim din kurumlannnı elindedir ve her dinsel görüş kendi inancını yaygınlaşnrmak amacıyla tapınak külliyesi içinde cemaatinin çocuklanna din egitimi vermektedir. Bu nedenle laik düzenler de insanı özgürleştirebilmek için ilk iş olarak eğjtimi dinsel kurumlann elinden alıp devietin temel görevi yapmışnr. Bihndiği gibi Mustafa Kemal de önce "Tev- hid-iTednsat" (eğitimin birliği değil, eğitimin tekliği) yasasıy- la egitimi dinsel kurumlann elinden almakla başlamıştu- dev- leti laikleşürmeye... B I T T I 'Laisizmy kavramı yeniden düşünülmeli Türkiye'deki laiklik uygulamasının, Jakobenlerin Fransası 'ndan ithal edilmiş "dine saygısız, saldırgan bir laiklik " olduğu suçlamalanna katılabilmek de doğrusu olanaksızdır. Çünkü, Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil'in İsa 'dan sonra havarilerince yazılmış ve kilisece kutsallaştırılmış olmasına karşılık bilindiği gibi Kuran 'ın gökten vahiyle inmiş Tanrı sö'zü olduğuna inanmak Müslümanlığın ilk kuralıdır. Dolayısıyla, Hıristiyan din devletlerinde şeriat kiliselerden kaynaklandığı halde teokratik İslam devletlerinde bütün şeriat hükümleri Tann buyruğudur. Kuran 'dan vepeygamberin sözJerinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle şeriatın örneğin "Katolik nikâhı" benzeri kiliselerce üretildiği bir teokratik devlete karşı verilen savaşımla kurulmuş Fransa 'daki laik devlet modelinin, bütün şeriatın Tann 'dan kaynaklandığı bir Müslüman ülkede de aynen uygulanabileceğini düşünmek, sanırız söz konusu dahi olmasa gerektir. Nitekim Mustafa Kemal de "dine karşı olmak, saygısız davranmak " şöyle dursun, tam karşttı, tıpkı İngiltere Kralı 8. Henry'nin 1532'de Anglikan Kilisesi'ni kurması gibi, "Diyanet tşleri Başkanlığı "nı kurarak devietin laikleştirilmesini birlikte gerçekleştirmiştir. Yani, Jakobenlerin saldırgan laisizmini değil, bir anlamda tngilizlerin sekülarizmini ithal etmekle suçlansa gerektir zaten. Sözün kısası, aydınlarımız laisizm kavramım da sil baştan düşünmeliler...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle