17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 TEMMUZ 2004 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA JV U JLJ X LJ M\ [email protected] 15 Etkinlik bugün başlıyor HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ h— Aristo9 nun şehtinde felsefeKültür Servisi - Felsefe tarihinin en önemli filozoflann- dan birisı olan Aris- totelesin, yaşamının bir bölümünü geçir- diği ve felsefe dersle- ri verdiğı Assos bu- günden başlayarak üç gün Örsan K. Öy- men'ın felsefe me- raklılannı bir araya getirmek amacıyla kurdugu 'Assos'ta Felsefe' adlı platfor- ma ev sahipliği yapa- cak. Buyıl5.sidüzenle- nen, yurtdışından ve ülkemizden felsefeci- lerin, felsefe hocala- nnın, öğrencilerin ve meraklılann katılı- mıyla gerçekleştirile- cek olan piatform bu- gün saat 19.00'da As- sos'ta Athena Tapına- ğı 'nda başlayacak. Ana teması 'Antik Dönem Kuşkuculu- ğu' olarak belirlenen etkinlikte yann As- sos Otel/Pedasos'ta saatl5.00'teHarvard Üniversitesi 'nden Gisela Striker'ın ya- pacağı 'Akademik- İerin ve Pironcula- rın Tekrar Değer- lendirilmesi' başlık- lı konuşmasının ar- dmdan saat 18.00'de Pittssburgh Üniversi- tesi'nden James Al- len 'Epikürcü ve Pi- roncu Deneyim Kavramlan'yla yer alacak. 7 Temmuz'da saat 15.00'te John Hopkins Üniversite- si'nden Richard Bett. 'Yunan Kuş- kuculuğu ve Ben- lik', saat 18.00'de Arizona Üniversite- si 'nden Julia Annas, 'Antik Kuşkuculuk ve Antik Din' ve 8 Temmuz'da saat 11.00'de Bologna Üniversitesi'nden Walter Cavini, 'An- tik Dönemde Kuş- kuculuğu Hayal Et- mek' başlıklı konuş- malarıyla etkinliğe katılacaklar. 'Assos'ta Felsefe' platformu Truva ha- rabelerinin gezilme- sinden sonra Terrace Otel Restoran'da ye- necek veda yemeği- nin ardından son bu- lacak. (www.philo- sophyinassos.org) Papker'dan 'Gagarin' projesi • Kültür Servisi - Alan Parker, uzaya ilk giden kozmonot Yuri Gagarin ile ilgili bir film çekmeye hazırlanıyor. Moskova Film Festivali'nde basm mensuplannın sorulannı cevaplayan Parker, yeni projesinin senaryosunun hazır olduğunu söyledi. Parker şöyle konuştu: "Yuri Gagarin'in uzaya gitmesi inanılmaz bir olaydı. Bu, Sovyetler'in bilimde attığı büyük bir adımdır" dedi. Bans ve dostftık konseri I Kültür Servisi - Sultanahmet Meydanı 7 Temmuz akşamı saat 22.00'de Sertab Erenerve Sakis Rouvas'ın banş ve dostluk konserine ev sahipliği yapacak. Tûrkiye ve Yunanistan Kültür Bakanlan, Istanbul Büyükşehır Belediye Başkanı ve Atina Belediye Başkanı'nın da desteklediği, Mavi Jeans'in sponsorluğunda Ahmet San ile Ilias Psinakis tarafından düzenlenen etkinlik ücretsiz olarak izlenebilecek. Türkiye'de ve Alpha TV aracılığıyla da Yunanistan'da canlı olarak yayımlanacak. 'Sertab Erener - Sakis Rouvas banş ve dostluk konserinin ikincisi ise önümüzdeki aylarda Atina Akropol'de gerçekleştirilecek. TÜPk sinemasma destek • STRASBOURG (AA) - Avrupa Konseyi bünyesinde çalışan Eurimages, yönetmen Kutluğ Ataman'ın, 'Palto' adlı filmine maddi destek sağlayacak. Amerikan Hollyvvood sinemasına karşı Avrupa sinema sanayisini korumak ve güçlendirmek amacıyla 1988 yılında kurulan Eurimages'in Hırvatistan'ın Zagrep kentinde yaptığı toplantıda yönetim kurulunun, Türk, Alman ve Ingiliz ortak yapımı film için 225 bin Euro maddi destek sağlama karan aldığı bildirildi. Ataman'ın filminde başrolleri Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer paylaşacak. jklar tlyatro sahnesindeÇocı İKüI Kültür Servisi - Sanofi - Synthelabo'nun desteğiyle 'yaratıcı drama eğitimi' alan 26 çocuk, La Fontaine'den Masallar adlı oyunu Profilo Kültür Merkezi Gencay Güriin Salonu'nda sahnelediler. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun Bahçelievler Şeyh Zayed Çocuk Koruma evinde bannan çocuklar oyundan sonra ünlü tiyatro sanatçısı Ayla Algan'ın elinden sertifikalannı aldılar. Ekol Drama Sanat Evi ve ünlü sanatçı Ayla Algan'ın süpervizörlüğünde gerçekleştirilen eğitimin sonunda sergilenen oyun boyunca profesyonel oyuncular kadar iyi oynayan çocuklar, izleyicilerin büyük beğenisini topladı. Tiyatro salonunun fuayesinde de eğitim sırasında çocuklann yazdığı şiirler ve yaptıklan resimler sergilendi. (0 212 234 2728) Küllenen Her Şey...Bir ormanda pan gibi ya- şamak düşüncesinin esinti- sini unutalı çok oldu. Doğa, sığınılacak yer olmaktan çı- kıp düşlerde yaşayah beri, benim için öyle... Orada dokunduğum her şey, bakış erimime yansıyan her görüntü, içimi ipildeten her nesne, bana yaşama se- vinci veriyordu. Geçenlerde, Ege'de, Gö- kova yakınlannda Çamaltı Köyü'ne yolumu düşürdü- ğümde, nicedir unuttuğum. içimde küllenen her şey bir- denbire depreşti, yüzeye çık- tı. Gidip orurduğum bahçe- de, ağaçlann duldasında kuş cıvıltılan, su sesleri arasında hayatın nabzını dinledim bir süre. Yeşilin binbır rengine ta- nık oldum. Dallann arasında masama ağan ışığın bendesi kesildimbirden... Parmak uçlanmla gölge- nin canına dokundum! Okuduğum kitabı okşa- dım. tlk kez birlikte bir yol- culuğa çıktığımız, dıhmizde ilk kez sözcükleriyle karşı- laştığımız Sandor Ma- rai'nin sızılı dünyasını anımsadım bir an. Hiç bitmesini istemediğim 'Yürek Yangını' romanının önümde açtığı seyir. günü- müz insanına bir romanın söyleyebileceği ne çok şeyin olduğunu anlamaktı aslında. Bir tutkunun romanı tşte o seyrin yokuşu kesi- lirken, anlatıcmın bizı adım adım içine çektiği roman dünyasının ne menem bır şey olduğunu da düşünüyor- sunuz ister istemez. Yazı, yazmak eylemi, rut- kulu bir bakış, sannlı bir yü- rek ister. Amaç, insana doğ- ru yürümekse eğer... Toplumu anla- mak, yaşanılan çağı kavramak bilın- ciyle donanmışsa yazar, başkaca da yolu yoktur onun. Içimizde, yaşadıgımız hayatta kül- lenen her şeyi getirip de bir romanıy- la sa\nrup, bilincimizdeki o karan- hk örtüyü çekip alıyorsa yazar. ona nasıl bakmalı. nasıl anlatmalı onu?.. kuduğum kitabı okşadım. ilk kez birlikte biryolculuğa çıktığımız, dilimizde ilk kez sözcükleriyle karşılaştığımız Sandor Marai 'nin sızılı dünyasını anımsadım bir an. Hiç bitmesini istemediğim 'Yürek Yangını' romanının önümde açtığı seyir, günümüz insanına bir romanın söyleyebileceği ne çok şeyin olduğunu anlamaktı aslında. Doğrusu. Marai'nin o sannlı yü- reğinin yansılannı merak ederek, bir kez daha yaşantısından izleri oku- mayı yeğledim... Örtülü dünyasını anlatabilen birkaç tümce işte: "San- dor Marai 1900 yılında Kashan'da (bugünkü Slovakya) doğdu, 1928 yılında Budapeşte'ye gazeteci ola- rak geri dönmeden önce farklı Av- rupa şehirlerinde yaşadı ve öğre- nimine devam etti. 1948 yılında politik nedenlerden dolayı Buda- peşte'yi terk etmek zorunda kal- dı. Önce eşiyle Paris'e, sonra Londra ve Salerno'ya gitti, 1952 yılında Kanada üzerinden Kali- forniya'ya göç etti ve 1989 yılında intihar edene dek burada yaşadı." Dosrum Güney Dal, bana Ma- rai'den söz ederken, kanbağı kur- duğu, ruh ikizi bir yazan keşfet- menin heyecanını yaşıyordu. Onun ateşleyici sözleri beni Marai'ye götürmüştü. Marai, bana. Stefan Zweig'lar kuşağının son temsılcisi gibi gel- di. Onun ve Canetti'nin çağdaşı olması, elimizdekı 'Yürek Yan- gını' / 'Die Glut' (ne yazık ki Türkçede tek romanı var) romanmın yansıttı- ğı düşünce, bir akkor gi- bi içimize saldığı duygu, 'yeni Avrupa düşünce- si'nin yapıtaşını oluştu- ran yazarlardan biriyle yüz yüze geldiğimizi an- latmaktadır. Yürek Yangını, bir tut- kunun, küllenen ateşlenn nice sonra dışavurumunun öyküsüdür aslında. Buna, bir yüzleşme öy- küsü de diyebiliriz. Bire- yin kendisiyle, yaşadığı koşullar- la, ıçine doğduğu hayatla, erkle. siyasal sistemle, 'ben' ve 'öte- ki'yle, alıp başını gitmekle, bir yere bağlanmakla, yurtsuz kalış- la yüzleşmesinin öyküsü... Derleylcl bakıs tnsanın canını acıtan, düşünce- den düşünceye salan bir yazar. Marai. Roman yazma düşüncesi- nın ne anlama gelebildiğini gös- terdiği gibi, bir yazar için, derle- yici bakışın nelen içerebileceği içermesi gerektığini de anlatan soy yazarlardan biriyle tanıştığı- mızı söylemeliyim. Çamaltı Köyü'ndeki çınarlı bahçede, gölgesi masama düşen sabahın ilk ışıklannın ardına takı- lıp gittiğimde, bir ömürde külle- nen her şeyi bir ân'da savuran soy bir yazarla yüzleşebileceğimi dü- şünmemiştim hiç. Okumaya başladığım Yürek Yangını'nin (ki roman Almanca- ya Köz olarak çe\Tİlmiş) sayfala- n arasında adım adım ilerlerken, ya- zannın kavrayıcı bilincinin, düşün- sel derinliğınin, insanı anlatmadaki hünerinin ışıltısıyla günü unutmuş- tum... Hiç bitmesini istemediğim bir anlatıyı, yüksünmesem, tıpkı ilk okuma çağlanmda yaptığım gibi, önümdeki deftere satır satır yazma- ya başlayacaktım sevgili okurum. OKUMA ÖNERILERI * Sandor Marai: Yürek Yangını, Çev: Özgür Pozan, 2003, Gendaş Kültür, 182 s. * Marguerite Yourcenar: Alexis ya da Beyhude Mücadelenin Kitabı; Çev: Sosi Dolanoğlu, 1999, Metis Yay., 85 s. * Jozsef Balazs: Macarlar, Çev: Faruk Yener, 1981, Karacan Yay, 173 s. * Miguel de Unamuno: Abel Sanchez, Bir Tutkunun Öyküsü, Çev: Deniz Ülk'en 1989, Adam Yay, 98 s. ; Sis, Çev: Behçet Necatigil, 2002, T. Iş Bank., 209 s. * Ernesto Sabato: Tünel, Çev.: PınarSavaş, 2000, Aynntı Yay., 140 s. * Nina Berberova: Kara Acı, Çev: Zehra Gencosman, 1991, Can Yay, 81 BELLEKKUTUSU "Hayatın en büyük gizemi ve en kutsal hediyesi iki 'aynı tür' insanın karşılaşmasıdır. Bu çok nadir gerçekieşir -bunun sebebi doğanın hile ve otoriteyle böyle bir uyumun oluşmasını engellemesidir- belki de karşılıklı uyum sağlayan insanların birbirlerini sonsuz arayışlan sırasında oluşturdukları elektrik akımı dünyanın var olması ve yaşamın yenilenmesi için gereklidir." Sandor Marai Daniel Calogrossi'nin 'Sırlı Mürekkep' sergisi 10 Temmuz'a dek Çağla Cabaoğlu Art Gallery'de görülebilir Entelektüel sımrlar yok olıııalıNENA ÇALtDİS Fotoğrafçı Daniel Colagrossi, 1980'lerin sonunda kendi bulduğu bir teknikle yaptığı resimlerini ilk kez Istanbul'da sergiliyor. Fo- toğraf kâğıdı üzerinde uyguladığı bu tekni- ğin litografiye benzediğini söyleyen sanat- çı, sabitleştirici banyoda kullandığı asetik asitle litografide kullanılan asitlerin benzer- liğini örnek gösteriyor. Tablolarda yer alan her turkuvaz, her kırmızı, her yeşil ötekin- den farklı... Çünkü Colagrossi bulduğu bu tekniği boyanın değil anlatımın egemenliği olarak tanımlıyor. Sergi Istanbul'dan sonra Paris'te açılacak. - Sizi, fotoğraflarınızla tanıyoruz; oysa Istanbul'da açtığınız 'Sırlı Mürekkep' sergisi farklı bir çalışma... DANİEL COLAGROSSİ - Bu değişik çalışmayla sanatçı kimliğimi değiştirmedim. Sanatçının pek çok kimliği olabilir. Buna en iyi örnek Rönesans dönemindeki ttalyan sa- natçılardır. Sanatçılar, belli bir uzmanlık ala- nında kalan insanlar değillerdir. Her konuda düşünceleri olabilir. Resim de çok sevdiğim ve uzun süredir üstünde çalıştığım bır dün- ya. Sergimin yapıtlannı oluşturdufum tek- niği 1980'lerin sonunda keşfedip geliştir- dim. Görüldüğü gibi de, ortaya özgün yapıt- lar çıktı. - Rönesans dönemindeki sanatçıların çoğul kimliklerinden söz ettiniz; sizce gü- nümüzde sanata bu keskin sınırları kim- ler çiziyor? COLAGROSSİ - Rönesans sanatçılanna baktığımız zaman onlann edebiyat. şiir, hey- kel, resim ve inşaat yaptıklannı görürsünüz. Michelangelo aynı zamanda bir mimardır. ünutmamak gerekır. o mimar olmayan bir mimardı. Çağımızda nedense sanatçının ço- ğul kişiliği garipseniyor. Bu garipsenmeyi bilim yarattı. Çünkü bilimde uzmanlık alan- lan vardır. Mesela anatomist, biyolojist ola- maz. - 'Sırlı Mürekkep'te yer alan yapıtları- nız ilk kez mi sergileniyor? COLAGROSSİ - Evet, ilk kez; aynı ser- giyi daha sonra da Paris'te açacağım. Söyle- FOTOĞRAF Serkan Yıldız 980'lerin sonunda kendi bulduğu teknikle geliştirdiği çalışmalannı ilk kez Istanbul'da sergileyen Colagrossi'nin bundan sonraki durağı Paris. diğim gibi, bu teknik benim bulduğum bir teknik ve yaptıklanmı sergilemem için biri- nin beni cesaretlendirmesi gerekiyordu. Be- ni cesaretlendiren de Paulo Tesarollo isim- li sanatsever bir avukat olan arkadaşım. Cobra akımmdan etkllenme - Yapıtlarınıza baktığımızda 'Cobra Akımı'ndan izler görüyoruz... COLAGROSSİ - 1940'h yıllarda Appel, Corneille gibi sanatçılann bir araya gelerek yarattıkları bir akım, Cobra. Kopenhag, Amsterdam, Brüksel sözcüklerinden doğ- muştur. Son çağdaş büyük resim akımıdır. Gerçekten bir resim akımından etkilendiy- sem bu Cobra'dır. Oradakı renklerin özgür- lüğü ve özgür uyumuna dayanan olgu denn- liğinden etkilendim. Resmin, klasik yasalarına uymayan, tü- müyle özgür ve özgün bir bağımsızlıkla ya- pılan bir hareketti. O anlamda çok etkilen- dim. - Renklerin özgün uyumundan söz etti- niz; sizin yapıtlarınıza baktığımızda bunu görüyoruz. COLAGROSSİ - Cobra'nın etkisi tam da burada ortaya çıkıyor. Ben bir yapıta başlar- ken şu rengi kullanacağım diye başlamıyo- rum; önce bir anlatım behriyor, bu anlatıma uygun renk kullanılıyor. Ve o rengi başka bir yerde de yapmak mümkün olmuyor. Burada söz konusu olan, boyanın değil anlatımın öz- gürlüğü. - tşlerinizde aynı zamanda fotoğraflara da yer verdiniz. Bu biraz da fotoğraftan kopmak istemediğinizi mi gösteriyor? COLAGROSSİ - Bu teknik, rastlant so- nucu olarak ortaya çıktı, ama ben bundan çok ama çok mutluyum. Fotoğrafa bağımlı- iık değil, görsel sanatlann içine getirilen en- telektüel sınırlan yok etmek istiyorum. Bu tür çalışmalarla görsel sanat dediğimiz şeyi sınırsız hale getirmek istiyorum. Bu an- lamda fotoğrafla bir bağlantı var ve sürekli- lik gösteriyor. "İstanbul Dojju'nun ve Batı'nın sanat vitrlnl olabilir" -İstanbul sizin için ne anlam taşıyor? COLAGROSSİ - Bu kentteki organik canlılık beni büyülüyor. Son dönemlerde Ba- tı'da olduğu gibi îstanbul'da da sanat adına yaratılan birtakım boşluklar var. Mesela de- korlarda kullanılan Zen boşluklan. Sanat adına yapılan bu sadeleştirme, yanında yok- sullaştırma ve tekdüzeliği getiriyor. Smırlann kaldınlmasından söz ederken yaşayan ve daha renkli bir dünyadan söz edi- yorum. Batı'daki bu moda insanın ruhunu öldürüyor. Bu hoşuma gitmiyor. Istanbul'un içsel anlamda çok büyük bir enerjisi var. ts- tanbul'un bir özelligi daha var ama bu özel- liğini herkesin gördüğünü sanmıyorum. ts- tanbul kozmopolitliğiyle Doğu ve Batı'nın sanat vitrini olabilir. Eğer bu fırsat değerlendirilebilirse İstan- bul, 1930'lu yıllaruı New York'unun o sıra- larda parlayan ve dünya sanatınuı merkezi olan Paris'e karşı yaptığı çıkışı dünyayakar- şı yapabilir. Ama başanlı olabilmesi için ga- leri sahiplerinin, sanatla uğraşan lcurumların ve sanatseverlerin yanı sıra sanatçılann da dedikoduyla, o kötüydü bu iyiydi gibi eleş- tirilerle birbirlerinin paçalanndan çekmek yerine hep birlikte var olabileceklerini kafa- lanna koyarak herkese kucak açmalan gere- kiyor. Alt kültür bu kadar yer yaptıysa burada kültürlü insanların da payı çok büyüktür. Çünkü o olur bu olmaz deyip kendilerine klikler yarattılar. Sanatçılan anlamadıklan noktalarda, onlan aşağı görerek ellerinin ter- siyle ittiler. Alt kültür ve alt sanat bu yüzden gelişti-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle