18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
âSPOR Cumhuriyel Yaşam M Yelken'in Imre'nilen başkanı Yelken Federasyo- nu Başkanı Nazlı Imre, tek bayan başkan. ELENA DEMlRYÜREK azlı Imre. Türkiye'nin tek bayan federasyon başka- nı. Yelken Federasyonu'nu yöneten Imre. bırbayanın spora bakış açı- sının yöneticiliktekı etkilerını, başkanlığı dönemindeki gelişmelerı ve yelkenın Tür- kiye'deki ilerleyışini anlattı. - Yelkene nasıl başladınız? - Ben yelkene 35 yaşımdan sonra eşimi beklemektenartıkyorulduğum için başladım. Şimdiye kadar hiç aynı teknede yarışmadık bunu düşünmüyoruz da. - 42 federasyon arasında tek ba- yan başkan sizsiniz... - Uğraştığınız spor dalıyla da ilgili bir dunjm. Güreşte bir bayan federasyon başkanına rastlamak pek mümkün de- ğil. Ancak bırçok branşta bayan idareci- ye rastlamak olası. - Bayanların bu sporia fazta uğ- raşmadığını görüyoruz. - Yelken erkek sporu olarak bilinir. Benden önce dünyada yelkende bayan federasyon başkanı yoktu. Ancak ben- den sonra Venezuella, Norveç ve Kana- da'da bayan başkanlar seçildi. - Bir kadının, erkeklerin ilgi gösterdiği bir sporu yapması, yöne- tici olması garip karşılanmıyor mu? - BenceTürkiye'de kadının önü ka- palı değil. Başkanlığım süresince bana kadın muamelesı yapılmadı. Gerçi bunun ne kadar iyi ne kadar kötu olduğu tartı- şılır. Cinsiyet bir yerde önemlı değil. Yö- netici bazında düşünursek, eşıt bir ko- numa sahıpsiniz. - Olimpiyatta madalya beklenti- niz var mı? - Olimpiyatlara katılacağız. Şımdı- lık 3 branşımız garantılı dığer ıkı branş ıçin ıse seçmelerde vıze alabılırsek çok iyi olacak. Bızım sporumuzun Türkiye'nin ta- nıtımı ıçın büyük önemi var. Üniversite- lerarası Yelken yarışlarını da ülkemızde yapıyoruz. Bu birçok ülkeden ınsanın Türkiye'ye gelmesini ve beğendıklen tak- dirde gelecekteki tatıllerini de burada ge- çirmesını sağlıyor. - Yelken pahalı bir spor mu? - Çok fazla malzemeye dayalı bir spor değil. Bu spora başladığınızda bir lastık ayakkabı, bir tışort yeterlı oluyor. Çünkü Çeşme dışındakı bırçok yerde yat- lar kulüplere ait. Genç sporcu Nilgün Yılmaz, maddi olanaksızlıklardan yakındı ve destek istedi Bebek bakıcısı şampiyonatlet Yurdadön motive ediyor Atletizm Federasyon Başkanı Mehmet Yurdadön'ün "Senden çok iyi atlet olur" demesinin kendisini daha da motive ettiğini söyleyen Nilgün, "Federasyon başkanımız, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük atletlerinden. Bana inanıyor, Manevi olarak ilgileniyor. Ama maddi hiçbir şey yok. Yoksa kendimi daha fazla yıpratmam. Sadece üniversite sınavını kazanmak için çalışınm" diyor. ESRA PEKER estel reklamında Süreyya Aytıan'ın yerine koşan ulu- sal atlet Nilgün Yılmaz, be- bek bakıcılığı yapıyor. Maddi durumu iyi olmayan Nilgün, kendisine sahip çı- kılmadığı için 5 aydır gündüz bebek bakıyor, akşam da ışi bitınce antren- man yapıyor. Sahip çıkılmadı derken, haksızlık da etmemek gerekir. Daha önce yaptığımız röportajda, en buyük hayalinınsporakademısinegitmekol- duğunu ancak parasızlık nedeniyle dershaneye gidemediğini okuyan Çağ- daş Eğitim Vakfı yetkilileri, ona el uza- tan tek kurum. Şimdi hafta sonlan ders- haneye giden Nilgün, " llk defa birile- ri benim ıçin, karşılık beklemeden bir şeyleryaptı. Benimle çokyakından il- gilendiler. Yol paramı da karşılıyorlar. Onlar da koşmamı istiyoriar. Bir gün para kazanmaya başladığımda, ben de onlara vereceğim " diyor. AntrenÖründen aynldı Daha önce ENKA'da Ertan Hati- poğlu ile çalışan, ancak anlaşamadığı için ayrılan Nilgün'ün şanssıziıklar pe- şini bırakmıyor. Genç atlet, yoluna yine antrenörsüz devam ediyor. Kemal Öz- demir ile 5 ay çalışan genç atlet, ayrı- lışlarını şöyle açıklıyor: "Kemal hocayla çalışmaya adap- te olamamıştım. Süreyya Ayhan'a ben- zerliğimi kullanıyordu. Beni ünlü yapa- cağını söylüyordu. Sen iyisin, bu kadar koşman yeterdiyordu. Benim için önem- li olan, hep daha iyisini koşmak. Bir antrenmanda istediğim gibi koşamadı- ğım zaman sinirlenip daha iyi yapma- ya çalışıyordum. O da bana, senin si- nirierin bozulmuş diyordu. Bir de ara- mızda mesafe yoktu. Onu saymıyor- dum. Belki güvenmiyordum, bilmiyo- rum. Kendinden sonra antrenörüne inanmak da önemli. Ben onunla koşa- cağıma inanmıyordum. Daha önce Mar- mara Üniversitesi'nden bir psikologla çalışacağımızı söyledi. Bu da olmadı. 2 ay önce ayrıldım. Şimdi herkes benim geçimsiz biri olduğumu düşünecek." 7 yılda 3 antrenör değiştiren Nil- gün'e iyi bir haber geliyor Edirne'den. Kars'ta spora başladığında ilk antrenör- lüğünü yapan Ibrahim Urgancı Nil- Nilgün, reklam filminde idolü Süreyya Ayhan'ın dublörlüğünü yaptı. (Fotoğraf: VEYSEL BALKAYA gün'ün durumunu duyunca, kampa ça- ğırıyor. Ulusal takım sporcularının katıl- dığı özel bir kampa gidiyor genç atlet. Edirne'de sağır-dilsiz atletizm takımıy- la çalışan Nilgün, "Orada çok güzel bir çalışma yaptık. 12 gün sürdü. Ibrahim hoca, şimdi Balıkesir'de. Oradan bana çalışmaprogıamıgönderiyor. 1 aydırona göre çalışıyorum" diyor. Artık tek başına çalışan Nilgün, zamanı olmadığı için akşamlan antren- man yapıyor. Geç saatlere kadar Bur- han Felek Spor Salonu'nda koşan Nilgün, o saatte kimse olmadığı için, erkek zan- netsinlerdiye şapkataktğını söyiüyor. "Ça- lıştığım yer Sangazi'de. Işten çıktıktan sonra antrenmana gidiyorum. Saat 21.00'e kadar koşuyorum. Yani herkes antrenmanını bitirirken, ben daha yeni başJıyorum. Birkaçsporcuarkadaşım dı- şında hiç ahodaşım yok" diyen atlet, bugüne kadar hep tek başına mücade- le ettiğini veyinetek başına kaldığını söy- lüyor. Hem sabah hem akşam idman yapmak istediğini ancak çalıştığı için mümkün olmadığını belirten Nilgün, "Ya çalışacaktım ya da sporu bıracaktm. Et- rafımda yol gösterecek hiç kimse yok. Ailem de sporia ilgisi olmayan insanlar. Ikisini birden yapmaya karar verdim. Çalışmaya mecburdum. Çünkü babam- dan kalan emeklimaaşı 50milyon lira. Bu, yolparasını mı karşılayacak, malzeme mi alacaktı?" diyor. Bebek bakıcılığından ayda 200 mil- yon lıra kazanan Nilgün, "Bazen atletizm sahasına gidecekparam bile olmuyordu. Spor ayakkabısının en kötüsü 150 mil- yon. 1 yıldan beriaynı malzemeyi kullanı- yorum. 2 yıldır resmi bir şampiyonada koşmuyorum. Antrenman olsun, kendimi geliştireyim diye Avrasya Maratonu'nda HalkKoşusu'ndayanştım. 5. oldum. Ken- di tımağımla bir yere geldim. Devammı getirmek istiyorum" diyor. F utbol stadlarına insanlar futbol zevki için, daha çok da atılan gol- leri seyretmek için giderler. De- fansoyuncusunun rakibi 'alışverişegöndehp' topu kapmasıyla birlikte bir beklentinin fitili de ateşlenir. Yeşil sahada olan top cambazı kar- deşimizin karşı takımdan üç oyuncunun 'be- lınden su almasıyla' birlikte orta saha geçılir vetaraftarcamiası külliyen ayağa kalkar. Şim- di iyi bir 'muz orta' ya da kontra pas beklen- mektedir. Futbolcunun dehasına göre etkili bir "şandel" de olur; kurtarır yani! O an ümit topu şişer, heyecan gazı ısınır, rıefesler tırtul- muştur. Sonucu getiren mükemmel bir şut ya da kafa olmuş hiç fark etmez. Özlenen sonuç bellidir. Bazen kaçar, bazen de yakalanır. Iş- teo zaman olan olur: 'Gooooool' anonsu ile bomba patlar, ayaktakiler uçmaya, uçanlar duşmeye başlar; tribünler yapiığını yapaca- ğını şaşırır yani. llginç bir an statlardan. Ke- sinlikle görülmeye değer! Fakat bu andan itibaren bir kısım taraf- tar memnuniyetten bir kısım taraftar ise sinir- den el kol ve bacak hareketlerine mani ola- mıyor. Golü yiyen takım taraftarınca ilkin kol [ALAFORTANFONİ / FfLiz BINCÖLÇE Stadyum 'tarla'sının 'nahoş' ürünleri çıkarılıyor, hırslı ve asabi bir endoskopik ya- ratık biçiminde yumruk boşlukta iieri geri sal- lanıyor ve teşhis o saniyede konuluyor: Önce ofsayt vermeyen yan hakeme, faul düdüğü- nü çalmayan orta hakeme ve diğerlerine ta- ciz mahiyetinde üç beş 'nazik' laf atılıyor? Ar- dından da sahaların sadece 'bir top ektim gol bitti' cinsinden cevher ocağı yerler olmadığı- nı tescil ettirmek istercesıne uçurarak atma iş- lemine başlanıyor: Allah ne verdiyse ele ne ge- çerse... Stadyum girişlerindeyapılantümara- maları delip geçerek bilahare futbol sahaları- nı boylayacak ve maç sonrasında da topla- narak el konulacak malzemeler futbol litera- türünde "yabancı madde" biçiminde tanım buluyor. Özellıkle bizim memleket stadlan yaban- cı madde verimlıliği açısından galiba Ingiltere ve Irak stadlarının ardından üçüncü sırada yer alıyor. Sakın ha kafadan attığım filan sanılma- sın. Kayıtlara geçmiş en ırice yabancı madde 1980'li yılların başında oynanan Cıty- United maçında bir Cıtylı taraftartarafından stada atı- lan Yamaha Motosiklet olarak biliniyor. Bir başka vahim kayıt ise Saddam'ın oğullarından Uday'ın bizzat başkanı ve de sahibi olduğu takıma golü takan karşı takım oyuncusuna o sinirle attığı 'kurşun' biçimin- de zikrediliyor. Neyse ki memleket stadların- da ne bu kadar iri ve ne de bu kadar öldürü- cü hızda iki örnek henüz bulunmuyor. Fakat çeşıtlılik açısından buralann geçmişi de kım- seden aşağı kalır gibi değil. Taraftar elıyle stadlara bugüne kadar neler atılmış ki diye me- rak edip de öğrenmeye kalktığınızda önünüz- deki yığının içınde şunlar oluyor: Bozuk para (hakeme, futbolcuya mad- di yardım kastıyla), anahtar, anahtarlık, pet şi- şe, bardak, ayran, tribünden sökülmüş koltuk, gözlük (hakemin pozisyonu daha iyi görebil- mesini sağlamak ıçin galiba), kalem, takma diş, ayakkabı teki, cep telefonu (ki harbi tarafta- rın takımından sonra en değerli şeyi cep te- lefonu. Düşünün artık ondaki takım sevgısı- ni), bıçak, çakmak, musluk başları, at nalı, şapka (bu gole şapkamı çıkarırım anlamında mı acaba???), bere, kaşkol, kanyak şişesı, ma- tara, bayrak, bayrak sopası, meşale, konfetı, taş, şemsiye, saksı, şişe, ayva, portakal, el- ma. radyo, kol saati, duvar saati, içi çiş dolu pet şişe, yumurta, kartopu, buztopu, sala- talık, sandvıç, çekirdek, fındık fıstık, tükürük köftesı. Esh FBahçe Kulüp Dı Sarayda Hekimbaşılık Sevınçleri, üzüntüleri, çatış- malan, ölumleri, politik veekonomik boyutu ve daha binlerce hıkayesı ile 'Futbol, asla sadece futbol değil- dir.' Oysa ki. bız hekımler başlan- gıçta sadece hekımlık yapmak ama- cı ile bulunduk takımların yanında. llk şaşkınlığımızı aynı dılı konuşmadı- ğımız insanlaria bir arada çalışmamız gerektiğini fark edince yaşadık. Oy- sa kı biz muayeneleri yapıp sakatlık durumunu tespit edıp oynayıp oyna- mama kararını verecektik, tedavısi- ni takip edip hazır olunca takıma ve- recektik. Oysa ki 'önce insan sağı- lığı sonra spor' kuralını uygulamak- la görevlıydik. Aslında gözden geçi- rilmesı gereken, her şeyden önce kendı kafamızda oluşturduğumuz kurallardı. Çünkü hiç bilmediğimiz dinamiklenn hakim olduğu birarena- ya çıkarken, önceden kurallan koyup bunları hayata dayatmak, hayatın her alanında husranla sonuçlanıyor. Öğrendik kı spor değil artık fut- bol. Binlerce. on binlercesi statta, mıtyonlarcası medya başında olan in- sanların akıl almaz paralar bırakarak iziedikleri futbol artık spor değil dün- yanın en büyük endüstrilerinden bi- ri. Ulusal takımımız Portekız'e gide- medı diye 8 milyon dolarlık zarardan bahsetti gazeteler. Toplamında çok çok büyük paraların döndüğü bu en- düstrı içinde olanca sayıda insan da bu nımetten yararianma peşine düş- müş durumda. izleyıcı sayısı en bü- yük olan bu eğlence sektöründe 'iz- leyıcıyı memnun etmek"l de nimet- lerden yararianma yollanndan bın du- rumundadır artık. Daha fazla spor programı saati ayırmak, daha fazla spor sayfası ayırmak (burada okuma- yı 'spor' yerine 'futbol' koyarak yap- mak daha doğru olacak) izleyicinin isteği doğrultusunda şart olmuştur. Ama o kadar da çok program saati ve sayfa olmuştur ki sayfaları ve sa- atleri doldurmak da kolay olama- maktadır artık. Her türtü ayrıntı ge- reklidir. Sayfalar dolmalı saatler boş geçirilmemelidir. Ve böylece o aynntılar içinde ta- kım doktoru ve sağlık ekibı de yeri- ni alır yavaş yavaş ve bu büyük sir- külasyonun bir parçası olunur.. ışte tüm bunlar içinde meslek etiğıni, ahlak ılkelerini korumak yine de gerçektp mensuplannın birinci gö- revi olmak zorundadır. Bu önemli bir denge gerektırir. Dr.Aaron Rubin, 98 temmuzunda The Physician and Sportsmedicine'da çıkan yazısında gönüllü takım doktorluğu yaptığı sı- rada önemli bir oyuncusunu tedbir amacı ile hastaneye gönderme ka- rarının ardından takımın final maçını kaybetmesi sonucu yaşadıklarını an- latmıştır. Gerçekten bu tür ikılem du- rumu ile sıkça karşı karşıya kalır ta- kım doktoru. Rubin Yazısını şöyle de- vam ediyor; 'Hem sporcuyu korumak istiyorum hem de takımın birparça- sı olarak takım performansının art- masına yardımcı olmak. Doğru şey- leriyapmaya çalışmaya devam ede- ceğım, sporcu için mümkün olduğun- ca emniyetlı, takım için moral venci olmaya da. Ama ensemde boza pi- şirtmeyeceğim de elbette." Dr. Ru- bin yazısını "Sporcu-takım ikilemi- nın verdığı sıkıntıya karşın takım dok- toru olarak sporcu doktohuğuna de- vam etmek istiyorum" dıyerek bitir- miş. Ancak bu kelımeler yer değişti- rerek de okunmalı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle