19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16NİSAN2004CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(â cumhuriyet.com.tr 15 23. Uluslararası Istanbul Film Festivali'nin ilk haftasında seyircinin ilgisi yoğundu Yeniden keşfedilen MasMer 23. yaşmı idrak ettiğimiz bu yıl 2OO'ü aş- kın filmden bütünlenen, tatmin edici bir prog- ramla sinemaseverlere bir dünya sineması pa- noraması sunan Uluslararası Istanbul Film Festivali, bizim için yine ticari gösterimdeki filmleri ikinci plana iteledi iki haftalığına. Yeni keşifler kadar vaktiyle görmiiş olduğumuz kimi kla- sikleri yeniden keşfetmeye de öncelik vererek antenlerimizi festivale çevirmeyi yeğledik ve doğal olarak usul usul kalabalı- ğınakanştığımız geleneksel fes- tival katarının ilk günlerinde gördüğümüz kimi filmlerden iz- lenimler yazalım dedik bu hafta. Agulrre. Tanrının Cazabı 1960-70 'li yıllarda Kluge, Schlöndorff, Fassbinder, Wen- ders gibi yönetmenlerle Yeni Al- man Sineması'nın en güçlü tem- silcilerinden biri sayılan \Verner Herzog'un, 'Sevgili Can Düşma- nı' oyuncu Klaus Kinski'yle ış- birliğinin ilk ürünü olan Aguirre, Tannnın Gazabı (1972), gözleri- ni altın hırsı bürümüş ve efsanevi altın ülkesini bulma hayaline kapıl- mış, elı kanlı Ispanyol sömürgeci- lerin, Güney Amerika'da, 16. yüzyı- lın ortalanndaki fetih yolculuğunu hikâye ederek bizi Peru'nun balta girmemiş yağmur ormanlannın içle- rine doğru, alışılmadık bir geziye çı- kanyordu. Vaktiyle bu zorlu yolcu- lukta tutulduğu iddıa edılen bir gün- lükten yola çıkan ve çekimlerde Kinski'yle çatışan Herzog'un bu ün- lü kült filmi, üstünden geçen 30 yıla karşın etkileyiciliğini pek yıtirmemiş gibi geldi bize. Ormandan gelen esra- rengiz mızrak ve oklann bir bir devirdiği, is- tilacı tspanyol keşif kolunun komutasını eli- ne geçiren isyankâr Aguirre rolündeki Kins- ki'nin gitgide aklını yitirerek fıttıran kötü adam kompozisyonu akılda kalıyordu. Büyük Tıkınma Hemen hemen her filminde paspas gibi çiğneyeceği bazı tabulann üstüne üstüne git- meyi ve seyirciyi afallatmayı, kışkırtmayı, 7i»/ıı Colette ile Gotaro Tsunashima 'nın oynadıklan 'Bir Japon 'un Hikâyesi' 1980'lerden itibaren yükselişe geçen günümüz Avustralya sinemasından hoş bir örnektL • Bu yıl yeni keşifler kadar eskiden görmüş olduğumuz klasikleri yeniden keşfetmeye de önem verdik ve Federico Fellini, Marco Ferreri, VVerner Herzog gibi ustalann yıllar ötesinden çıkagelen, her biri kendine özgü tatlar içeren başyapıtlanndan memnun, mesut aynldık. Aguirre. Tanrının Gazabı "Sonsuz Sokaklar' £i «£*•'•- - şaşırtmayı benimsemiş, 1960-70'lerin en sı- ra dışı filmlerinin namh yönetmeni Marco Ferreri'nin aşın 'pisliğiyle' yıllar öncesinin olay-filmine dönüşmüş, 1973 Cannes Festı- vali'ni allak bullak etmiş başyapıtı La Gran- de Abbuffata-Büyük Tıkınma yı görmek bu festivalde nasip oldu bize. Yeme-içmenin, cinselliğin en önde geldiği günümüz tüketim toplumunun sert bir eleştirisi şekhnde özet- lenebilecek bu orijimsi, eğlendirici ve tiksin- dirici fantezinin, çapkın bir pilot, usta bir aş- çıbaşı, hanım evladı bir yargıç ve boşaltım sistemi anzah bir gazeteciden oluşan 4 or- ta yaşlı kahramanmı oynayan Marcello Mastroianni, Ugo Tognazzi, Philippe Noiret ve Michel Piccoli'nin perfor- manslan gerçekten şapka çıkarılacak cinstendi. Hayvansal güdülerinin, lezze- tin, hazzın tutsağı olmuş insanın 'tüke- tirken tükenişini' yansıtan bu trajiko- mik Marco Ferreri fantezisi, başansını biraz da ünlü Ispanyol senarist Rafael Azcona'nın sağlam senaryosundan alı- yordu. Zevksizlık ustası Ferreri'nin Tı- kınma'sı festivalin eskimiş ama sarsıcı- lığını yitirmemiş klasiklerinden biriydi. sonsuz sokaklar Fellini'nin ilk dönem filmlerinden La Srrada-Sonsuz Sokaklar da za- mana direnen bir klasiğiydi. Annesı tarafm- dan panayırlarda güç gösterisi yapan, kaba saba bir Anthony Quinn'e satılan (ve o yıl- larda yönetmenin de büyük aşkı ve karısı olan) Giulietta Masina'nın saf, naif bir genç kızı oynadığı filmde Masina, Quinn'in tam tersi bir karakterdeki ip cambazı Richard Basehart a âşık oluyordu. Masina'nın masu- miyeti, Quinn'in güç ve iktidan, Basehart'ın sanatı temsil ertiği filmdeki sirk ve yolculuk olgusuysa Fellini'nin hayata alaycı yaklaşı- mından kaynaklanıyordu. Yeni gerçekçi bir tarzda başlayıp romantizme dümen kıran, duygusalhğın karamsarlıkla atbaşı gittiği filmde, tüm acımasızlığına karşın hayatta herkesin bir yeri ve amacının olduğunu vur- gulayan Fellini, Masina, Quinn, Basehart üç- lüsünden harika verim almasını da biliyordu. Yeni kuşakları bilmem ama üslubu, ayrvntı- lan ve hüzünlü, dokunaklı havasıyla genelde etkileyiciliğini yitirmemiş bir klasik ızlenimi uyandırdı bizde La Strada, yıllar sonra. Annemler Yemeğe Cellyor 1990'lardakı gençliğe ilişkin, ünlü TV di- zisi Davvson's Creek'le tanınan Katie Hol- mes'un banliyödekı annesiyle, ailesiyle iliş- kileri sorunlu, siyahi bir gençle, New York'ta- ki döküntü bir apartmanda yaşayan, April adındakı punk bir kızı oynadığı Pieces of Ap- ril-Annemler Yemeğe Geliyor, Sundan- ce'dan jüri özel ödülü kazanmış, tipik bir ba- ğımsız sinema ömeğiydi. Senarist Peter Hedges'in ilk yönetmenlik denemesi olan Annemler Yemeğe Geliyor, bize ilk anlann- da, hemen Jodie Foster'ın, 1995'te yönetti- ği Home for the Holidays adlı şirin filmini anımsattı konusu bakımından. Orda da bir şükran günü yemeği ve aile ilişkileri söz ko- nusuydu. Ama giderek dijital kamerayla çe- kilmiş, acı-tatlı bir komedinin renklerine bü- rünen Peter Hedges'in Annemler Yemeğe Geliyor'u, belli bir düzeyi tutturuyordu il- ginç karakterleriyle. Avustralya larsalındaKanguru'nun sımgesi olduğu beşinci kıtanın insana pek rastlanmayan vahşi kırsal bölgelenn- de maden arayan işadamından çok kadınlan pe- şinden koşturan, jilet gibi bir jönü andıran bir Ja- pon işadamıyla, ona kılavuzluk eden Avustral- yalı güzel yerbilimcinin zoraki bera- berliği üstüne, yol filmi forma- tında kotanlmış Japonese Story-Bir Japon'un Hi- kâ-yesi, kamera ve yö- netmenlik eğitimi al- mış, tanınmış bir dra- maturg olan Sue Brooks'un ikinci filmiydi. Yerbilimciyi canlandıran Toni Colette her za- manki usta oyun- culuğuyla filmi sürüklerken önce- leri kadma şoförü muamelesi yapan işadamı rolündeki munis ve sevimli Gotaro Tsu- nashima da ona ayak uyduruyordu. Hayat Öpücüflü Norveç filmi Mutfak Hikâyelen'ne tercih ettiği- mize sonradan bizi pişman ettiren Kiss of Life-Ha- yat Öpücüğü, 1970 Londra doğumlu (ve Polonya- Lodz'daki ünlü sinema okulundan mezun) tngiliz yönetmen Emily Young'ın Cannes Festivali'nde gösterilmiş ilk uzun metrajıydı. 2003'ün en iyi In- giliz yapımı olarak etiketlenen bu filmi, kafası ka- nşık anlatımından çok başroldeki Ingeborga Dap- kunaite-Peter Mullan ikilisi çekip götürüyordu. Bosna'ya giden kocasının yokluğunda, araba çarp- masıyla öbneyip hayatla ölüm arasında kahveri- yordu Helen. Bosna'dan bir an önce kaçıp kansına, ailesine dönmeye çabalayan kocasıyla Helen'in birbirleri- ne kavuşmaya çalıştıklan hikâye, bir türlü belirsiz- liğinden sıynlamayıp bulanık kalınca keçiboynuzu tadı vermekten öteye geçemiyordu sonuçta taze yö- netmen Emily Young'ın bütün çabalan. İZLEYİCİ CÖZÜYLE. ERDAL ATABEK Vermeer'in inci küpeli aşkıJohannes Vermeer, Hol- landalı bir ressam. 1632- 1675 yılları arasında yaşa- mış ve arkasında 43 yıllık ya- şamının izin verdiği kadar resim bırakmış. Delft kentin- de yaşayan ressamm yapıtla- n arasında 'tnci Küpeli Kız' özel bir yer tutuyor. Bu re- simdeki dudaklan hafif açık, masum bakışlı gözleriyle ya- na bakan genç kızın kulağın- da iri bir inci küpe var. Ama bu genç kız kim? O yaşta bir genç kız için pek de uygun olmayan bu inci küpe nasıl bir takı? Tracey Che- valier çok satan kitabında bu sorulann yanıtını aramış, o döneme ilişkin, belgesel ta- dında bir yapıta imzasını at- mış. Film bu romandan uyarlanmış. Kulağında inci küpeyle ressama poz veren genç kız, ressamın ev hizmetçisi Gri- et. Babasının bir kaza ile gözlerini yitirmesinden son- ra hizmetçi olarak çahşmak zorunda kalmış. Ressam Jo- hannes Vermeer, evli ve çok çocuklu bir aile babası. Mü- kemmeli arayan bir sanatçı olduğu için de çok yapıt ve- remiyor. Oysa evin giderleri çok, eşi Catharina çok sav- ruk bir kadın. Ressamın ka- yuıvalidesi kurnaz bir kadın ve bu hizmetçinin ressamın çalışmasına katkıda buluna- bildiğini anhyor. Griet, eği- timi olmadığı halde duyarlı- hkla sanatçının sezgilerine uyabilen biryardımcı oluyor ve ressam bu desteğin far- kında. Bu noktada sanatçı ile ona destek verebilen bir genç kızın öyküsübaşhyor. Sanat- çıya çahşmasında destek ol- mak çok önemli bir olay, bu- rada sınıf farklan önemini yitiriyor. îşte bu yakınhk içinde ressam, Griet için böyle bir poz düşünüyor. O çağda bir hizmetçi kız böyle bir küpe takamaz. Ama bu pozu verebilmek için Griet bunu göze almak zorunda. Küpeyi Vermeer buluyor ve Griet, büyük acılar pahasına o küpeyi takıyor. Duyarhlık, özveri, karşılıklı iletişün ve beklenmedik bir yapıt. tnci Küpeli Kız resmi yapılıyor. Peter Webber'in filminde Colin Firth ile Scarlett Jo- hansson oynuyor. Mekânlar ve görüntü böyle bir fıhn için elbette çok önemli. Ressam- lann yaşamını ve sanatını konu alan filmler her zaman ilgi çekmiştir. Van Gogh, Pi- casso gibi büyük sanatçılar dünyanuı merak konusudur. Vermeer gibi ünü pek yayıl- mamış Kuzey Avrupah bir ressamın yaşamı da bu film- le (ve elbette aynı adı taşıyan romanla) yeni bir ilgi odağı oluyor. Hollanda'dan gelen bir dostumun getirdiği Verme- er'in 'Sütçü Kız' reprodük- siyonuna her bakışımda çiz- gilerin ve renklerin bıleşimi- ni hayranlıkla görürüm. 'tn- ci Küpeli Kız'ı şimdi daha iyi anlıyorum. Peter Webber'in yönettiği 'İnci Küpeli Kız'da hizmetçiyi Scarlett Johansson, Vermeer'i Colin Firth ovnuvor. KEDt GOZU VECDt SAYAR Uzun Donlu Don Kişot Yazar, yönetmen, oyuncu kimlikleri ile tiyatro- muzun en verimli yaratıcılarından biri olan Ferhan Şensoy'un 'Uzun Donlu Don Kişot' adlı yeni oyu- nundan söz etmek istiyorum bugün. Şensoy, dünya edebiyatının başyapıtlanndan bi- ri olan 'Mançalı Don Kişot'tan özgün bir uyarlama yapmış. Cervantes'in bu büyük romanını ülkemiz gerçeklerine uyarlarken, romanın mesajını geniş iz- leyici kesimlerine ulaştırmayı hedeflemiş. Ve tıpkı, Çehov'un 'Vışne Bahçesi' adlı oyununun uyairla- masındayaptığı gibi, olaylan ülkemizin mizaJi duy- gusu açısından en gelişmiş bölgesine, Karade- niz'e yerleştirmiş. 'Fişne Pahçesu 'nda Çehov yalnızca bir esin kay- nağı olarak kalırken, bu kez 'Mançalı Don Kişot'un Ispanyol kımliğini korumayı seçmiş Şensoy. Mad- rid'de başlayıp Trabzon'da devam eden serüven- de, Don Kişot'u ne tümüyle yüceltmiş, ne de tü- müyle karalamaya çalışmış. Tıpkı, Cervantes'in yaptığı gibi. Bu trajikomik kahramanın yazgısında, toplumdaki haksızhklara, kötülüklere karşı çıkan, ama acımasız gerçekler karşısında her defasında yenilgiye uğrayan idealist bireyin olumlu ve olum- suz yönlerini sergilemeye soyunmuş. 'Don Kişot' bir deli mi, yoksa dünyadaki kötü- lüklere başkaldırmış bir kahraman mı? Dünyamı- zın bugün içinde bulunduğu karanlıktablonun de- ğışememesi, Don Kişot'ların sayısının çokazolma- sından mı kaynaklanıyor, yoksa düzeni değiştir- mek için yola çıkan Don Kişot'ların yanlışlığından, beceriksizliğinden, hatta oportünizminden mi? Şensoy, bu soruyu getirip burnumuza dayıyor. 'Uzun Donlu Don Kişot'un toplumumuzdaki kar- şılığı kim? Düzene savaş ılan eden idealist genç- ler mi? Fikırlerı ile toplum üzerınde etkili olduklan- na, toplumsal degişime yön verebileceklerine ina- nan aydınlar mı? Oyun, bir Karagöz gösterısiyle başlıyor. Besbel- li, Don Kişot ile Hacivat, Sanço ile Karagöz ara- sında bir koşutluk arıyor Şensoy. Yanıldığını söy- leyebilir misiniz? Hacivat da, Don Kişot gibi 'halkı için' iyi şeyler öneren bir soylu kişi degil mi? Ya Ka- ragöz, o da tıpkı Sanço gibi (ya da Haşek'in ve Brecht'in Şvayk'ı gibi) halk bilgeliğinin bir temsil- cisi değil mi? Hacivat'ın birdolu kitabi ukalalığını, Karagöz iki sözcükle alt ediverir çoğu kez. (Uzun Donlu Kişot karşısında Sanço'nun sözleri aklıseli- mi temsil etmiyor mu?) Ama, Karagöz'lerin (San- ço'ların) doğal sezgilenyle gerçekleri Don Kişot'lar- dan daha kolay görebilmelerı, oportünist (çıkarcı) yanlarının olmasına mani olmuyor. Don Kişot'ların peşine takılmakta nasıl aceleci davranıyorlarsa, onları 'safmaAta'dafazlatereddütetmiyorlar. Halk- lara bağımsızlık özlemi aşılayan idealist Don Ki- şot'lar da, yabancı ajanların tuzağına düşebiliyor. Uzun sözün kısası, Karagöz-Hacivat'ları, Don Ki- şot'ları ve Sanço'lan tek boyutlu kahramanlara in- dirmemekte, diyalektikten şaşmamakta yarar var. 'Mançalı Don Kişot'uo çağlar ötesinden gelen serüveni, günümüzün nice sorununa (aydın-halk ikilemine, kitlelere önderlik etmek için yola çıkan- larla kitleier arasındaki çelişkiye) ışık tutuyor. Sürü psikolojisınin kitleleri nasıl yanılttığını ve bunun so- nuçta 'önder'leri de nasıl açmaza sürüklediğini, yani sonuçta ortak bir 'suç'un söz konusu oldu- ğunu görüyoruz. 'Uzun Donlu Don Kışoî'ta, hepimiz biraz Kişot, biraz da Sanço'yuz demeye getiriyor Şensoy. Ra- hatlıkla daha popüler kılabileceği bir oyunu, gele- neksel tiyatromuzdan çağdaş epik tiyatroya uza- nan referanslarla donatarak, gelişmiş bir izleyici- nin beğenisine sunuyor. Kolaya sığınmak yerine, düşündürmeyi yeğliyor ve dört dörtlük bir takım oyunu çıkaran oyuncu kadrosu (özellikle Erol Gü- naydın ve Rasim Öztekin gibi iki ustayı seyretme- nin keyfine doyum olmuyor) ile son dönemin en ba- şarılı oyunlarından birini gerçekleştiriyor. Bir Kişot'luk yapıp tiyatroya gitmenize değer! vecdisayaru; yahoo.com BLGLN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da İDSO konseri. Şef: Naci Özgüç. Solist: Hagai Shaham (keman). (0 212 251 56 00) • CEMAL REŞtT REY'de 20 OO'de Liebman-Swallow Ş-Nussbaum Trio konseri. (0 212 232 98 30) M İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ nde 18.00'de Borusan Çocuk Korosu konseri. (0 212 292 06 55) ISTANBUL FILM FESTİVAÜ'NDE BUGÖN • EMEK StNEMASI'nda 11. OO'de 'Niki ve Flo', 13.30'da 'Ana ve Diğerleri', 16.00'da 'Bir Japon'un Öyküsü', 19. 00da 'Mutfak Hikâyeleri' ve 21.30'da 'Ağlayan Çayır'. (0 212 293 84 39) • ATLAS SİNEMASI'nda 11.OO'de 'Uçuşan Manzara', 13.30'da 'Konuşmaü Bir Film', 16.00'da 'Şehirde', 19. OO'da 'tlk Gece' ve 21.30'da 'Çinli Bir Bahisçinin Ölümü'. (0 212 252 85 76) • SİNEPOP SİNEMASrnda 11.OO'de 'Erkek Kardeşler', 13.30'da 'Kocakanlar', 16.00'da 'Kör Kuyu', 19.00'da 'YeşU Kobra' ve 21,30'da 'Babalar ve Oğullan (Blues 5)'. (0 212 251 11 76) • BEYOĞLU SİNEMASI'nda 11 OO'de 'Bin Barış Bulutu Göğü Kuşatıyor Aşkım...', 13.30'da 'Canlandırma Sineması: Küba I', 16.00'da 'Canlandırma Sineması: Küba II', 19.00'da Şeytan Ateşiyle Isınmak (Blues 4)' ve 21.30"da 'Votka Linion'. (0 212 251 32 40) • ATLAS Ilde 11.OO'de 'AlkoUe Geçen 16 YıT, 13.30da 'İki Düşünce Arasındaki Sessizlik', 16.00da 'Pile - Beraber Ayrı Yaşamak + Umut Alfabesi', 19.00'da 'Düşlerin Ağırlığı' ve 21.30'da 'Delius - Yaz Şarkısı'. (0 212 252 85 76) • REXX'te 11.OO'de 'Sıradan DeliUk Öyküleri', 13.30'da 'Hayat Öpücüğü', 16.00'da 'Misafirler', 19.00'da 'VVilbur Ölmek İstiyor' ve 21 30da 'Gel ve Git'. (0 216 336 01 12)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle