22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 NART2004CUMA CUMHURİYET SAYFA INCELEME Dönemin Adalet Bakanı Seyit Bey'den sonra Başbakan İsmet Paşa kürsüye çıkar: *Hîlafet gidincedinbitmez' MERİÇ VELİDEDEOĞLU Y asaya karşı çıkan ve uzun uzun konuşan Gümüşha- ne Milletvekili Zeki Bey'dir. Kendisi. Halk Fır- kası'na (Partisı'ne) üye olmayan tek mılletvekı.idir Oturum başkanı Fethi Be\' (Okyar). Zekı Bey'ın sözünün ke- silrnemesı ve ıstedıği kadar konuşma- sı için büyük bir özen gösterir. Ama yaklaşık dört saat süren oturu- ma damgasını vuran kuşkusuz Adalet Bakanı Seyit Bey"dir. Hemen hemen ıki saat süren konuşması tüm mılletvekıl- leri tarafindan dikkatle, sessizce ve ıl- gi hiç eksılmeden dirdenmiş. sözü. ken- disinı destekleyenlerin dışmda hiç ke- sılmemıştir Başbakan İsmet Paşa ve sözlerinin arasında, "Türkiye Cumhuriyeti dahilinde makamı hilafet mevcut olmamakla diyaneti Islamiyenin icrasmda hiçbir eksiklik bulunmayacaktır. Hakikat bundan ibarettir" diyerek "Hilafet makamının Islamiyetin icrasında bir tesiri nüfusu, olamayacağını" Adalet Bakanı Seyit Bey'in sözlerine dayanarak belirtir... 'İSTANBULBASINI' lzmır Milletvekili olan Seyit Bey, mıi- derristır. Bugunkü söy leyışle üniversi- te hocasidır; zamanın ünlü din bilgin- lenndendir. bir İslam dini uzmarudır. Ko- nuşması "huafetr> in her yönüyle irde- lenmesinin yanı sıra, dört ay önce Cum- huriyetin ilanına saldırmak içın halıfe- yı öne süren "İstanbul basmTna da ve bu konuda tepkı veren dış kaynaklara da bilımsel bır yanıt niteliğindedir. Adalet Bakanı konuşmasına. "Tari- hi İslamda arim bir inkılap yapıyoruz. Diyebilirim ki bundan daha büyük bir inkılap olamaz. Âlem İslamda daha şim- diye kadar böyle bir inkılap vaki olma- nuşür" diye başlar, ardından hilafetin anlamına geçer: "Hilafet meselesi dini olmaktan zha- de bünyevi (yapısal) bir meseledir; iti- kat (inanç) meselelerinden değildir (...) İtikada taalluku yoktur. Çiinkii hilafet, 'hükümet' demektir. Doğrudan doğ- ruya millet işidir. Zamanın kabuıa ta- bidir. Kuranı Kerime bakarsanız gö- rürsünüz ki. (...) İslam hilafeti hakkuı- da hiçbirayeti kerime yoktur. Kuranı Ke- rim, klarei memleket hususunda bize iki düstur (kural) gösteriyor: Biri bugün âlemi medeniyette cari olan •meşve- ret'tir ki (bir yol müzakere) bunu Ku- ran bize 130 sene evvel vaz'etmiştir. Kuran'da zikrolan ikinci düstur da 'ulül emre ıtaat' düsturudur ki, sizin için emir sahibi olanlara itaat ediniz anla- mmdadır. Memlekette zaptürapttenûn etmek içindir ki o cmrii hükümete ita- atın dinen vacib olduğunu beyan ediyor. İşte memleketin idaresi hususunda Kuranı Kerim'de bu iki ayerten başka bir ayet yoktur. Hilafet meselesi dünye- vi ve siyasi bir mesele olduğu içindir ki nususu şeriyede (dogmalarda) bu me- sele hakkında tafsilat yoktur. Meselâ: Halifenin nasıl tavin edilece- ği. hilafetin şartlannın neden ibaret ol- duğu, her zaman da tayin etmenin va- cipolup olmadığı hakkında sarih (açık) ve kati hiçbir hadis de yoktur. Bunun hikmeti nedir? Adap ve ada- ta dair birçok hadis varidolsun da niçin hilafet meselesi hakkında sarih bir ha- disi şerif varidolmasın? Bunun nedenişudur kihilafet öylezan- nolunduğu gibi mesaili asliyei diniye- den (tenıel dini sorunlardan) değildir; siyasi meseledir. Zamana örf ve adata göre değişir. İcabatı zamana tabidir." DlCER MÜSLÜMAN ULKELER Adalet Bakanı hilafet konusunda bi- zim dışımızdakı Müslümanlann dü- İsmet inönü Meclis açılışında konuşmasını yaparken... (Fotoğraf: CUMHURİYET ARŞİVİ) 'Evrensel ıiılıaııi yetki' Batılı ülkeler 'KutsalOsmanlıSultanlan'nın diğerMüslümanlar üzerindekiruhani önderliğinden hareketle halifeyi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlarlar H ılafetin kimi ülkeler, daha doğru- su Batı tarafindan belirgin bir biçim- de kullanılması 18. yüzyılın son çeyreğinde başlar ve sürer. Bu A kullanımı az-çok aynntılanyla ortaya koya- bilmek için İslam dininin başlangıç yılla- nna dönmeliyiz. 609/622'ye dek süren Mekke Döne- mi'nde, tslamın daha çok tinsel boyut- ta, yani "inanç" alanında oluşup geliş- tıği. 622/632 tarihleri arasmdaki Medi- ne Dönemi'nde ise islam dinine "dün- \asaT bir yan eklendiği bilinir. Demekki ilkin dinsel bir önder olan pey- gamber. daha sonralan bir başkan kimli- ğiyle, İslam toplumunun hem dinsel hem dünyasal işlerini yönetmeyi üstlenir. Işte bu iki ayn görevden birinin ötekine üstünlüğü, o dönemde düşünülmediği, söz konusu edilrnediği belirtilir. Çünkü, peygamberin Tann'nın sözcüsü ola- rak görevlendirilmesi ya da toplumun dinsel yaşa- mınrn önderi olması, ona "insanüstü" bir varlık ol- ma özelliği kazandırmıyordu. Peygamber de olsa in- sanın kutsallaştınlması gibi bir inanışa Islamiyette yer yoktu. 'PEYGAMBER ARDILI* Bu bakımdan peygamberin dinsel görevini öne çıkararak dünyasal görevine bir üstünlük sağladı- ğı, ne İslamın ilk günlerinde ne de sonraki günler- de görüknüştür. Yine bu iki görevden birinin bir güç, bir otorite durumuna gelerek öbüründen aynlması, kendi ba- şına buyruk olması pe> gamberi Lzleyen "Dört Ha- ife" döneminde de göriilmez. Çünkü "peygamber ardılT demek olan "hanTe"ye. bu ardılhğın hangi anlamıyla, yani dünyasal mı yoksa dinsel anlamı ile mi geçtiği konusunda ilk Müslümanlann bır aynm gözetmediği ileri sürülür. Dört Halife Dönemi'nde başlayan siyasal bir gü- cün oluşması ve örgütlenmesi Emevi Devleti'nin ku- raluşu ile tam biçimini alır. Dinle başı pek hoş ol- mayan Emeviler'in kurduklan devlet tam anlamıy- la dünyasaldır. Gerek İslam gerekse Batı kaynak- hnnın belirttiği gibi, Emevi Devleri ile saltanat, hi- bfetin önüne geçmiştir. Emevileri izleyen İslam devleti, bilindiği gibi, Abbasi Devleti'dir. Abbasi sultanJan "hanfe" sanı- m kullanmaya özen göstermişlerdir. Ne var ki halifelik, Abbasi sultanlanna en üstün din otoritesi sanını vermiyordu. Halife, Hıristiyan- hğın en yüksek dinsel orununda oturan "papa" gi- layışa göre halifenin tüm dünya Müslümanlan üze- rinde geçerli olabilecek bir "ruhani yedd"ye sa- hip olduğu görüşü yaygınlaşır. Halifeye yük- lenen bu yapay yetkinin somut olarak ilk kez kullanılışı, 1774 tarihinde Ruslarla ya- pılan "KüçükKaynarca Antlaşmasr ile bunu izleyen ve sonunda Kınm'ın Rus- ya'ya bağlanmasını sağlayan antlaşma- larda görülür. (6) ÇlKARLAR ÖNE ÇIKAR Atatürk: Müslüman halkı bir 'halife' kor- kuluğu ile uğraştırmayı ve kandırmayı sürdürmek çabasında bulunanlar, yal- nız Müslümanlann ve özellikle Türki- ye'nin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna kapılmak ancak ve ancak aymazlıktır. bi bir kutsalhk taşıyamaz, bir ayin yönetemez, din- sel bir dogma ortaya koyamazdı. Nitekim, en ünlü Abbasi halifelerinden olan Ha- run Reşit'i, Bağdat Kadısı mahkemeye çağınp yar- gılamış ve kendisini haksız bulmuştu. ' DîNSEL DEĞİL SİYASAL KURUM' Demek ki Abbasi hükümdarlannın taşıdıklan "hafife" sanından da dinsel kaynaklı bir otorite ola- rak söz edilemezdi. Başka bir anlatımla, siyasal erkten, yani "devlet başkanhğTndan anndınlrruş bir halife sanrrun bir varlık gösteremeyeceği ortaday- dı. Nitekim, 14. yüzyıhn ünlü İslam bilgınlerinden fbni Haldun (5) da, hilafetin dinsel değil siyasal bir kurum, halifenin de devlet başkanı olduğunu öne sürer. Osmanlı Devleti'nde de Yavuz Sultan Se- lim"den sonra padişahlann taşıdığı halife sanının anlamı ve içeriğinin de böyle olduğu belirtilir. Ne var ki bu durum. imparatorluğun çöküş dö- nemine gjrmesiyle değışir. 18. yüzyıhn sonlanna doğ- ru devletin bürün kurumlannda olduğu gibi, "Hi- lafet Knrumun nda da yozlaşma, çağın gidişine ters yönde bir yapılanma belirmeye başlar. Bu yeni an- Gerçekten bu antlaşmalarda "Kutsal Rus Çan"nrn. Ortodoks din koruyu- culuğu yerkisine karşılık, "KutsalOsman- lı Sultaruan"nın da Kınm Müslümanla- n üzerinde ruhani bir önderliği olacağına yer verilmiştir. Bu durumu anında değerlendiren Batılı ül- keler hemen harekete geçip, bu "evrensel ruha- ni yetki''ye dayanarak halifeyi kendi çıkarlan doğ- rultusunda kullanmaya başlarlar. İngiltere, Hindis- tan'ı sömürgeleştirirken Hrnt Müslümanlanrun ola- sı bir karşı koymalannı engelleyecek belgeyi "İs- lam Haüfesi" sıfahyla Abdülmecit'ten ahnakta ge- cikmeyecek: Amerika. Ispanya ile sa%aşırken Fili- pin Müslümanlanrun kendi tarafını tutmalan için, yine "İslam Halifesi" saruyla Abdülhamit'tenaldı- ğı fermandan yararlanacaktır. Hele 1876 Anayasa- sı'na "fslam âleminin başı, bürün dünya Müslü- manlanrun koruyucusu olan bir halife"* sanının yer- leştirilmesi, bu yararlanmalan arttınr. Buna karşı, Birinci Dünya Sa\'aşrna katılan Osmanlı Devle- ti'ni gereken cephelerde desteklemeleri için, hali- fenin yaptığı çağnyı (cihadı) dünya Müslümanla- n, Hıristiyanlann yanında yer alarak yanıtlarlar. İNSANLIK DISI DAVRANIŞLAR... Örneğin, Filistin Cephesi'nde Araplar. İslam Ha- lifesi'nin yardım çağnsını Ingilizlerle birleşip ha- lifenin ordusuna karşı savaşarak yerine getirirler. Ha- lifenin askerlerine bu Müslümanlann yaptığı -düş- man Ingilizlerin bile dayanamadığı- insanlık dışı dav- ranışlar tüm belgeleriyle tarihe geçmiştir. Bu durum, evrensel bir halife ve sözüm ona evrensel bir ruha- ni yetkinin ne kertede yapay ve zorlama olduğunun ete kemiğe bürünmüş bir göstergesidir. KAYNAKÇA 5) fbni Haldun, Mukaddime, Cilt: 1, Onur Yayın- ları, Ankara 6) Arnold Tovnbee, Türkiye, Millivet Yaymları, Ist. 1971. şünceleri için de şu görüşü bıldirir: "Efendüer, kendi kendimizi aldatma- >ahm. Alemi İslamı biz hiç aldatama- >ız. Onlann içinde birçok ulema vardır. Kâffesi bugün bizden âlimdirler. Onlar "Hilafeti Islamıye'ninne olduğunu bil- mezler mi? Hint ulemasu Mısır ulema- su Yemen uleması ve diğerleri halifenin Kurevş'tcn olması lazım gekliğini bimez- lermi? Bu saydığım yerierin hiçbir âümi bi- zim padişahlann haüfehgini kabul etmez (_.). Onlann uleması hiçbir zaman bi- zim padişahiara halife' dememiştir. Hatta bizim Osmanlı ulemamız bile kendi padişahlanna halife' dememiş- lerdir. Nedeni, halifenin Kurejş'ten ol- ması gerektiği başkasmın haüfeliğinin caiz olmayacağının bildirilmiş olması- dır. Zannedilivor ki biz hilafeti lağveder- sek Mısır'da, Hindistan'da ve diğer İs- lam memteketlerinde pek fena tesir ya- pacak. Bu bence pek boş bir fikirdir. Emin olun efendüer, bunun âlemi ts- lamda hiçbir tesiri olmaz. Sö>1ediğim gi- bi, âlemi İslamın uleması kimin halife olacağını ve nasıl halife lanmgeldiğini bizden i>i bilir. Alemi İslamın bize olan mua\enetini (vardımını) bilmhorum; hakikaten var mıdır? Efendiler. beş-on lira vermekle mua\enat olmaz. Yaktiyle Istanbul'da ci- had fervası ısdar olunduğu (çıkanldığı) zaman âlemi İslamdan hiçbir sadayı icabet sadır olmadı. Irak'u Surrve'vi ve hatta makam hi- lafet (hilafet başkenti) addolunan tstan- bulu tşgal eden ordular Hindistanın Müslüman askerierinden idi. Beni Ür- bh an hanında bir odaya kapav arak ba- şında nöbet bekleyen Müshiman Hint askeri idL(._) Tekrar edeyim şerifişerif nazannda "hilafet'ten maksat hukumeftir. Adil bir hükümet tesis etmektir. Hükmet- mekte de usul olarak "meşveret' ta\ f si- ye ediüyor. Bizim de bugün (Mecns'te) tesis etmek istediğimi/ usulu idare' meş- veret'tir. Hükümeti meşveret esası üze- rine tesis etmek isriyorıız ve hatta ettik de, daha ne istiyoruz? Başınuzda 'heyula' gibi bir halife bu- lundurmanm ne manası vardır?*' 'HAUFEÜĞESON' Adalet Bakanı Se>ıt Bey, bu son bö- lümü söyledikten kısa bır süre sonra konuşmasını bitinr. Bu oturumun Tu- tanak Dergısı'nde 41 bü>ük sayfa tu- tan tutanaklannın 23 sayfası Adalet Ba- kanı'nın konuşmasına aittir. Bakanın konuşmasından sonra Baş- bakan İsmet Paşa kürsüye çıkar, sözle- nnın arasında: "Türkiye Cumhurheti dahilinde makamı hilafet mevcut olma- makla diyaneti İslamhenin icrasında hiçbir eksiklik bulunmayacakîjr. Haki- kat bundan ibarettir*' diyerek "Hilafet makamının İsiamiyerin icrasmda bir tesiri nüfusu, olamayacağını" Seyit Bey'ın sözlerine da\anarak belirtir. İsmet Paşa'dan sonra Zonguldak'ın ılerici milletvekili TunahHihni de Ada- let Bakanı'nın görüşlerini destekleyen bır konuşma yapar; kısa sürede oylama- ya geçilip yasa kabul edilir; böylece halife görevinden çıkanlır, halifeliğe son venlir. ATATÜRKE TEKLJF Ne var ki, henüz daha umutlar bitme- miştır; son bir çare olarak Atatürk'ün halife olması istenır. Ola>ı aynntılany- la Söylev'de (Nutuk'ta) anlatır Atatürk. Meclıs'in halifeliği kaldırdığı sırada, Antalya Milletv ekili din bilginlerinden Rasih Hoca (Kaplan). Hindistan'day- mış; Mısır'a da uğrayarak Ankara'ya dönmüş. Atatürk'ün kendisiyle konuş- ması sırasırtda Rasih Hoca, gezdiği ül- kelerdeki Müslüman halkrn Atatürk'ün halife olmasını istediklerini iletmiş. 'CöLGEMSİ MEVKİ' Atatürk'ün yarutını Söylev'den akta- ralım: "Siz din bilginlerindensiniz, halife- nin devlet başkanı demek olduğunu bi- lirsiniz. Başlannda kırallan. ûnpara- torian bulunan halkın bana ulaşnrdı- ğınız dilek ve önerilerini ben nasıl ka- bul edebilirim? Kabul ettim desem o halkın başuıda- ki kişiler bunu isterler mi? HaUfenin buyruklan ve yasakian yerine getirilir. Beni halife yapmak istevenler buyruk- larunı yerine getirebilecekler mi? Bu duruma göre yapacak işi ve anlamı ol- mayan gölgemsi bir oruna (mevkrve) oturmak gülünç olmaz mı?" Kuşkusuz bunlar son soluklardır. Ata- türk'ün dedıği gibi: "Müslüman halkı bir halife' korkuluğuile uğraşürmayı ve kandırmayı sürdürmek çabasında bulunanlar, yalnızve ancak Müslüman- lann ve özellikle Türkiyenin düşman- landır. Böyle bir o\ıına kapılmak da ancak ve ancak bilgisizlik ve aymazhk beUrtisi olabilir." Daha başka ne söyienebilir ki? B İ T T İ DUZYAZI ORHAN BİRGİT YaÇalışanlarNeYapsm? Ülke sorunlarının ağırlığı Başbakan'ı kısa süre- de adamakıllı yorgun düşürmüş olmalı. Ardı ardı- na yaptığı açıklamalarla pot üstüne pot kırıyor. CHP gibi, kökeni Ulusal Kurtuluş Savaşı'na ve o savaşın büyük komutanına dayanan bir partiyi eleştirmek için bugünkü verileryetmezmişçesine, 80 yıl öncesine gönderme yapmak ne kadar sağ- duyu dışı ise Başbakan'ın ticari uğraşlannı savun- mak amacıyla, aldığı maaşın kendisine yetmedı- ğini söylemesi de o kadar akıl aimaz bir durum- dur. Darı eken kuşların hücumuna katlanırmış derler ya, tam yerel seçim kampanyasında sadece siya- sal hasımlannın değil, Erdoğan sıvil toplum örgüt- lerinin, sendikalann, emeklilerin kısacatüm ücret- lilerin gözlerini üstünde bulacak! Hükümeti istediği kadar, enflasyonun tek hane- ye indirilmesi ile övünmeye kalksın. Anadolu insa- nının deyimi ile Erdoğan ailesi bugün başkentte "Bir Köroğlu, bir ayvaz" olarak yaşantılarını sürdürü- yolar. Dileriz, o yaşantı hep mutlu bir birliktelik için- de geçsin. Çocuklarının evlenenleri bile yurtdışın- da ve Başbakan'ın açıklaması ile gelinler dahil tü- mü, bir yakın dost işadamının bursu ile öğrenim- lerini tamamlıyorlar. Tüm bu verilerleTayyıp Erdoğan'ın aylık geliri ile giderlerini karşılayamadığından söz edilebilir mi? Ankara'da ve Istanbul'da iki konutun sürekli gider- lerini öne çıkararak bir ölçüde evet. Ancak, her- kes biliyor ki, Sayın Başbakan da eşi de gece ya- şamından uzak, evlerinde oturmayı seven bır alış- kanlık içindedirler. Benzer biryaşam biçimini sür- düren eski Başbakan Ecevit, dün Sabah gazete- sinde kendisine yöneltilen bir soruyu yanıtlarken "Maaşımla hiç bir sıkıntı çekmedım" diyebılmek- tedir. Ecevit'ten önceki başbakanlan, örneğin Me- sut Yılmaz, Tansu Çiller gibi örnekleri konunun içine almanın ise tıpkı Erdoğan gibi, milletvekilliği maaşı dışındaki gelir kaynakları nedeniyle gereği yoktur. Eniştesi olmayanlar düşünsün. O zaman, konu dönüp dolaşıp 59. hükümetin Baş- bakanı'nın bugünkü koşullarda geçinemediğini açık yürekle söylemesi üstünde düğümleniyor. Er- doğan, doğrudan söylemiyor ama mesela Alman- ya'yı bir AB ülkesi olarak sadece öteki ölçütleri ile değil, başbakanlanna verdiği maaşlaria da gıpta ile gözlenen bir örnek olarak görüyor. Görüyor, çünkü kısa süre önce Ankara'da ağırladığı Schrö- der'e bunca dünya ve ülke sorunları arasında kaç para maaş aldığını sorduğunu söylüyor. Ve kendi- sine ödenen maaşın çok üstünde bir hak edişin sahibi olarak Alman Başbakanı'nı örnek gösteri- yor. Erdoğan, bunu yaparken kendi ücretine zam is- temiyor elbette. Ancak açık yürekle, "Maaşım yet- miyor; dolayısıyla üç dağıtım kunıluşunun paydaş- ları olarak namusumla çalışıyorum. Başbakan ol- duktan sonra da bu kuruluşlardaki yönetim gö- revlerimi enişteme devrettim" diyor. Böylece Başbakan Erdoğan, Ülker Gıda Sana- yii'nin ürettiği mallann, üç firması tarafindan da pazarlanmasını meşru bir tabana oturtuyor. iyi de öteki bakan ve mılletvekilleri maaşlannın yetmediğıni gerekçe göstererek dışandan iş yap- ma alışkanlığını bir kural haline mi getirecekler? Sonra Müsteşarlar, asker olsun sivil olsun ba- rem ve rütbe dereceleri ile tüm bürokratlar? Valiler, belediye başkanları, öteki memuriar ve hele o gariban kamu emekçileri! Sendikalan bile törpülenmiş, grev ve toplusözleşme haklan elle- rinden alınmış işçiler. Tevtik Fikret'in mısralan ile "Hele Sizler; Hele Sizler." O zaman hazır şu tar- tışmalı Kamu Yönetimi Temel Yasa Tasarısı so- nuçlanmamışken memuriann ticaret yapma öz- güriüğünü de harika yöneticimiz Ömer Dinçer. "se- lamünaleyküm ve rahmetullah" diye başlayan bir tezkere ile Bakanlar Kurulu'ndan isteyiverse ya? O tür bir ticaret yapma özgürlüğü, elbette asker ve sivil tüm memurlanmıza, o arada özel sektör- de ve kamu da işçi olarak çalışanlara, yeni haklar da getınmeli değil mi? İş saatleri içinde, tıpkı yeni annelere doğum ve emzirme izni gibi, çalışanlara da belirli süreleri dükkânlanna, pazar tezgâhlan- na, simitçi tablalanna ayırma hakkı vermek gerek- meyecek mi? Başbakan, Ülker Dağıtımdaki çalışma sorumlu- luğunu eniştesine devrettiğini söyleyerek kendisi- ni savunuyor. Ama, herkesin eniştesi yok ki? Ve tabii, tüm bakanlar, milletvekilleri, asker sivil bürokratlar, satışını ya da dağrtımını yaptıklan ürün- leri tanıtmak amacıyla bir yandan kamu görevin- lerini yerine getirirlerken öte yandan da Cola Tur- ca gibi. bisküvi ya da ciklet gibi büyüklü küçüklü malları pazarlama yanşına mı girişecekler. Fantezinı.1 de şakanın da bir sınırı olduğunu el- bette bıliyorum. Ancak Sayın Başbakan'ın geçine- mediğini söylediği maaşlann artması içın bu de- mecinin çok haklı bir gerekçe olarak tüm çalışan- larla, onlann emekli, dul ve yetimleri tarafindan AKP Genel Merkezi'ne, hükümete ve partinin irili ufaklı örgütlerine yöneltilmesi için Erdoğan'ın bu- lunmaz bir fırsat verdiğini de söylemek istiyorum. Dedim ya. Başbakan'ın aklı yorgun düşmüşken maaşlara zam istekleri ile soruna çözüm arama- nın tam zamanı olmalı. Faks: 0212- 677 07 62 obirgit« e-kolay.net Düzeltme: Meriç Velidedeoğlu'nun incelemesinin dün- kübölümünde,'"Saltanatdönemındekı cunıaalav- lan" teknik bir hata nedeniyle cunıa olajian" olarak çıkmıştır. Düzeltir. okurlanmızdan ve ya- zanmızdan özür dileriz. ŞİŞLİ ÜÇÜNCÜ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 2003 335 Davacı Müze\yen Ölke tarafindan açılan gaiplik da- vası sonunda; Mahkememızin 25.2.2004 tarıh. 2003/335 Esas. 200441 sayıh karan ile Rize ılı, Çayeli ilçesı. Yaka Mah. c: 014 01, sayfa: 46, kütük sıra 16'da nüfusa ka- yıtlı bulunan Alı oğlu Ziyaret'ten olma 28.3.1953 do- ğumlu olup, Büyükdere Cad. Mert Sokak Senem Apt. No: 4/5 Mecidıyeköy/Şışli/lstanbul adresınde ıkâmet eden Burhan Ölke'nın MK'nın 32. maddesı uyannca gaipliğıne, MK'nın 35,2 maddesı uyannca gaıplık ka- rannın en son haber günü olan 7.2 1998 tarıhinden ıti- baren hüküm ıfade etmesıne karar venldıgı ılanen teb- liğ olunur. 2.3.2004 Basın 9501
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle