18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 Dünden Bugüne Cumhuriyet S P C j T v Yoğun rekabet ortaımı çocuklar arasında kahraman değil, birbirine düşman, hınç duyan bireyler yaratabilir îlköğretim çağında işbiriiği ve öğrenme gerçek bir işbirliği ortamında kendisini, yoğun bir rekabet ortamından çok daha rahat, dostça ve neşeli hisseder. Prof. Dr. HASAN KASAP (Has-ka&superonlıne. com) mti 990'lıyıllannbaşlannda beden I eğitimi uzmanlan beden eği- f timi öğretmenlerini uyarma- ya başlamışlardır (Colby,Stair,Jensen 1994). "Beden eğitimi anlayışının değiş- memesi durumunda yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır ve öğrencilehn geli- şimlerine yoğunlaşma olmazsa da 20 yıl içinde yok olacaktır. (Grineski 1994)." Yapılan araştırmalar küçük yaşlarda baş- layan spor eğitiminde programlann yüz- de 90'ının rekabetçi olduğunu, beden Eğitimi öğretmenlerinin yüzde 90'ının re- kabetçi yaklaşımlı olduğunu ve ilkokul çağı çocuk oyunlanndan, 288 Eğitsel oyunun yüzde 90'ının rekabete dayalı ol- duğunu ortaya koymuştur (Grineski 1998). Gerçekte Çocuklar spor eğitimi etkinlik- lerinden neler beklerler? Hareket etmek, eğlenmek, becerileredinmek, kendileri- ni rfade etmek, grubun üyesi olmak, ken- dilerini yeterti hissetmek, başanlı olmak ve kazanmak isterler. Peki neler istemez- ler? Hareketsizlik, sınirlendiren şeyler, becenksizlik, yetersizlik, başansızlık, ye- nilgi, haksızlık, utanç, düşmanlık vb. duy- gulan yaşamak istemezler. Yapılan bir araştırmada birfutbol maçında topla iliş- kinın yüzde 75'inin oyuncuların yüzde 4O'ı tarafından gerçekleştirildiği, üç oyun- cunun topa ne dokunabildiği ne de koş- tuğu, bir saatlik bir oyunda 20 oyuncu- nun topu 39 kez tutup atabildiği, kişi ba- şına topla ilişki sayısının ise 2.3 kez ol- duğu saptanmıştır. Aslında biz belki çok coşkulu bir maç olduğunu düşünmüş olabiliriz ancak çocuklar ıçin böyle ol- madığı açık. Kaliteli hareket eğitimi îlköğretim çağı içın önerilen yakla- şım "Işbirliği ile öğrenme"(iir. Çocuk gerçek bir işbirliği ortamında kendisini, yoğun bir rekabet ortamından çok daha rahat, dostça ve neşeli hisseder. Bu eğ- lenceli rekabet yaklaşımında hedef, her- kesin kazanmasıdır. Bu yaklaşımda ço- cuklann amaa ortaktır. Çocuklar ortak he- def için yardımlaşmak zorundadır. Yar- dımlaşmak sorumluluklandır. Çocukla- nn hepsi "Aynı tarafta "dır ve hepside ka- zanma duygusunu yaşariar. Böyle bir "iş- birliği" organizasyonunda sorumluluk, dikkat, yardımlaşma, birbirlerine öğret- me eğilimi, ilişkilerde sıcaklık, gülümse- me, başkalannı dinleme, gerçekleşir. En güçlüleri onlann düşmanı değil kahra- manı olur! ömeğin: Çocuklara bir "me- kik çekme" yanşı yaptınrsanız bu yanşın tekbirgalibi olurvediğerierinin hepsi bu yanşmayı yenik bitirir. En çok mekik ya- pan çocuk sınıfın kahramanı değil hınç duyulan kişisi haline gelebilır. Hele de eğitmenin yapacağı baskı ya da cezalan- dırmalar bu düşmanlıklan çoğaltır. Ancak "Bakalım bu gün bu sınıf ya da bu ta- kım kaç mekik yapabilecek?" şeklinde bir uygulama yapılırsa, herkes elinden geleni yapar ve sonuçta herkes kazanır. Az yapanlar horianmaz. Tam tersı daha fazla yapabilmeleri için arkadaşlan tara- fından özendirilirler. En çok yapanlar da sınıfın kahramanı olur. Burada gerçekle- şen rekabet yapıcı özendirici ve ilk uy- gulamadan daha yararlıdır. Işbirliğine da- yalı programlann uygulandığı okullarda çocuklann; Okula karşı tavırlannda, bır- likte çalışma becerilerinde, özgüvenlerin- de, duygusal olgunluklannda, sosyal be- cerilerinde, başkasını düşünme ve kabul- lenmelerinde, başkalanna ve okul perso- nelıne yakınlık duymalannda, kendilen- ne gerçekçi bakışta, farklı statü ve yete- nekliler arasında olumlu tutum ve payla- şımın geliştiği gözlenmiştir. Işbiriiği uygu- lamalan: - Cins, ırk, statü, ve yetenek ayırt etmeksizin işbiriiği ekipleri, oluşturulma- lı, ekiplere farklı görev seçenekleri veril- meli ve ekıplerin tüm sınıfa sunuş yap- malan, başanlann birlikte alkışlanması ve takdir edilmesine değer verilmelidir. - Başarı için ortak çaba gerekti- ğine inanan bir "olumlu dayanışma ik- limi", oluşturulmalı, ortak çabanın gü- cü örneklenmeli, birlikten güç doğabi- leceği kanıtlanmalıdır. En az katkısı ola- nın katkısının da değerli olduğu vurgu- lanmalıdır. - Gerçek başannın "öğrencinin katılımı" olduğuna inanan bir bireysel sorumluluk ortamı oluşturulmalı, 'iyi ki birükteviz', 'iyi ki bizimlesin...'gibi 'biz' duyguları özendirilmelidir. - Dinleme, teşvik etme, destek- leme, bireyyerinefikirleri eleştirme, sı- ra ile çalışma, adil paylaşım gibi "İşbir- liği becerileri" herzaman ön plandatu- tulmalı ve özellikle eğitmen tarafından değerii gösterilmelidir. (Grineski 1998). Sporu sanat eseri gibi izlemek, gü- cü, beceriyi, başanyı, alkışlamak, rakibin güç, beceri ve başansını düşman silahı olarakgörmekyadagörmemek... "Izbı- rakma dönemi" olan ilköğretim çağında hangisı? Tercih sizın... B E D R İ B A Y K A M / Ihan'ınJaponya'yayaptığıgü- rültülü sezon ortası transferi, aylar, belkı de yıllar boyu med- yaya heyecanı taze kalan bir konu oluş- turacak. Onu ilk gördüğümde televiz- yonda Samsunspor - Fenerbahçe ma- çını izliyordum. Denizli dönemiydi. Ka- zanırsak şampiyon olacaktık. Sam- sunspor'un kazandığı korneröncesin- de, Fenerbahçe'li oyuncuları itekleye- rek ceza sahasında kafa golü fırsatı arayan o çarpıcı surat, televizyon ba- şındaki tüm Fenerbahçeliler'in tepkisi- ni çekivermişti. ömrümde üç saniyelik bir sade görüntünün bu kadar etkili ol- duğu başka bir an hatırlamıyorum. Ba- kışlanndaki saldırgan kararlılık milyon- larca Fenerli'yi galeyana getirmişti. Senegal maçı... Paris'te Vilayet meydanında onbinlerce kişiyle Dünya Kupası Yarı Finali'ni iziiyoruz. Ben de aklı başında, gözü yerinde her insanı- mız gibi "Şu llhan maça girse de işi bi- tirsek" diyorum. Sonra, gerisi malum. llhan Manstz efsanesi, orada büyük bir start alıyor. Şenol Güneş'in tarihi inadıyla ll- han Brezilya maçında oynatılmadı. Iş iş- ten geçtikten, maç öldükten sonra saha- ya sürülmesi, Şenol Güneş inadının hiç- bir zaman affedilmeyecek bir gafıydı. Dünya Kupası ve Türk Futbolu- nun gelışmesi üzerine kaleme aldığım "Ah Abi llhan'ı Bir Oynatsalardı" kita- bımın çıkış noktası, Ulusal Takımımız'ın büyükbaşarısı olduğu kadar, llhan'ave onun nezdinde tüm Türk halkına yapı- !an bu komik haksızlığın gerilimiydi. Dostum Serdar Bilgili aracılığıy- la kitabımı Nevzat Demir Tesisleri'nde Sinan Engin'e ve llhan Mansız'a im- zalamaya gittim. llhan oldukça soğuk, donuk ve umursamazdı. Ben nazikçe kitaplan bırakıp, görüşmemi bitirip, ora- dan ayrıldım. llhan o günden beri be- ni bir kere arayıp o kitap hakkında iyi ya da kötü bir yorum yapmadı! Ne te- şekkür etti, ne eleştirdi. Medyayayansıyan llhan haberle- n ise, onun kendisine bonkörce akıtılan 'sevgi selinden ne kadar sıkıldığıyla ilgi- liydi hep. IsterTürk, isterJapon, ister Ko- re'li olsun, llhan hep ya gazetecileri, ya gençleri, ya imza bekleyen yaşlı başlı ka- dınları azarlıyor, bekletiyor ya da daha büyük olaylar çıkartıyordu. Imzaatmış olmaktan gurur duyduğum o kitabın ka- pağı ve merkezi olmayı, llhan ne kadar haketmişti sorusunu sordum... Bunu fut- bol açısından değil, "ftazmefrne"açısın- dan sorguluyordum. Bir futbol yazarı olarak tabii ki onu yakından takip ettim. Hat- ta Beşiktaşlı olmasına karşın form grafıği düştüğü zaman bir futbolsever olarak üzül- düm. "Keskin sirkenin küpü- ne zarar vermesi" deyimini tam olarak hak ediyordu llhan. Beşiktaş'ın hükmen yenik sa- yıldığı 4 - 1'lik Samsunspor maçında, Samsunsporlu meslektaşlarına arkadan tek- me atarak kendini attırması ve takımını ateşe atmasının bel- ki de Beşiktaş foımasıyla ya- şadığı son anı olacağını ne- reden bilebilirdi llhan? llhan artık Japonya'ya "Samuray" olarak gidiyor. Ben de bir- çokaçıdan bu habereseviniyorum. Bi- rincisi, bir Fenerbahçe'li olarak şampi- yonlukyarışında Beşiktaş'ın büyük bir darbe almış olduğunu düşünüyorum. amuray llhan'a dosîça tavsiyelerŞimdi iki takımın şampiyonluk şansı bence eşitlendi. Çünkü formsuz bir ll- han bile, hırsı ile kartalları sürükleyebi- liyordu. Ikincisi, llhan butransferleTürk Futbol Tarihi'nde en büyük parayı ka- zanın isim oluyor. Bi- ze de onu tebrik et- met düşüyor. Japonya'da ll- han'a duyulan ilgi, bir zamanlarTarkan'aya da bunun ötesinde uluslararası pop star- lanna duyulan ilgiyi ha- tırlatıyor. Bu çokgüzel ve çok ender görülen bir fenomen. Doğru kullanılırsa, llhan trans- ferden kazandığı para- nın iki katını imajıyla, reklamlardan kazana- bilir. Bunun Türkiye'ye kazandıracağı çok kalıcı sosyo - poli- tik, ekonomik kazançlan da göz ardı edi- lemez. llhan tüm uzak Doğu'ya vere- ceği röportajlardaki içerikleTürkiye'nin imajını doğru yörüngeye çekmek için katkı sağlayabilir. Burada yaptığımız yapıcı eleşti- rılerı ciddiye alması ve biraz geç de ol- sa olgunlaşması, mütevazileşmesi, se- vecenliğini ön plana çıkarmasıyla, ll- han Japonya'da yeni v Bunları başar- ması için, llhan'ın öncelikle şu cümle- yi kendine günde otuz defa tekrarlama- sı lazım: "Ben çok şanslı ve Tanrı'nın sevgili kulu bir profesyonel sporcu- yum. Benden imza isteyen, benimle ta- nışmak için can atan, bana sevgi akı- tan her insana minnet borcum var. Çünkü bu paralan onlarsayesinde ka- zanıyorum. Elimden geldiği kadar on- laıia kaynaşmak, beni ufaltmaz, yücel- tir. Ben artık değişeceğim ve sorum-, luluklarımın bilinciyle hareket edece- ğim." Işte o zaman, Türk halkına kendi büyük dertlerini arada unutturacak ka- dar keyif verir. Yolun açık olsun sevgi- li genç dostum, bize hep gurur ver ve Ulusal Takımımız'ın değişmez bir sila- hı olarak kalman gerektiğini lütfen unut- ma. O formanın değeri, parayla öl- çülemiyor. Aynen halkın sevgisi gibi... FENERBAHÇE KAYACANI ALDI Galatasaray'dan yönetici de transfer ettiler ABDÜLKADlR YÜCELMAN F enerbahçe'den Galatasaray'a, Ga- latasaray'dan Fenerbahçe'ye çokfut- bolcu transfer olmuştur ama bir yö- neticinın transferini ben duymadım. Hele bu trans- fer iki ezeli rakip arasında ise. Galatasaray kulübünün yöneticısi Hüsnü Hamid (Kayacan), Galatasaray'da futbol oyna- yan ilk Türk futbolcusu Fuat Hüsnü'nün ağabe- yi ve Kadıköy'ün ünlü doktoriarından bırisiydi. Galatasaray yöneticisi olarak 1911 'de Galatasa- ray futbol takımının da Romanya kafilesi başkan- iığını yapmıştı. Kadıköy'deki Fenerbahçeli arkadaşlan brgün onu Altıyol'daki Fenerbahçe Lokali'ne davet etmişlerdi. Hem lokali hem de Fenerbahçeli ar- kadaşlannın da konukseveriiğı- ne hayran kalan Hüsnü Hamid, daha sonralan da lokale gıdip arkadaşlan ile buluşmuştu. Bir gün çok yakın arkadaşı Yahya Berk, "Doktorum sen Kadı- köylüsün, ne işin varGalatasa- ray'da. Gelbizimleberaberol" deyince Hüsnü Hamid'in "Ne- den olmasın" demesıni fırsat bilen Fenerbahçeli arkadaşla- n, hemen Fenerbahçe kulübü- nün üyelik fomunu önüne sür- müşlerdi. Hüsnü Hamid imza- yı basınca artık Fenerbahçeli olmuştu. Ve böylece Fenerbah- çe ilk kez bir Galatasaraylı yö- neticiyi de transfer etmiştı. Ga- latasaraylı yönetıciler bu trans- fere hiç tepki göstermediler, ne Fenerbahçeyı düşman ilan ettiler ne de Hüsnü Hamıd'i "isten- meyenadam". Bugün böyle bir şey olsa ne olurdu acaba? Düşünmek bile ıstemem. Ancak hemen belirte- yim; Hüsnü Hamid bir yıl sonra oybiriiği ile Fener- bahçe kulübünün başkanlığına getirilmişti. Hagi'yi kim getirdi? Galatasaray'ın yazgısını değiştiren bir fut- bolcuydu Hagi. Romanya'nın Steau Bükreş ta- kımında oynarken Avrupa'nın tanınmış kulübü Real Madrid'e transfer olmuştu. '94'te Ispan- ya'nın bir başka takımı olan Barcelona'ya geçen Hagi, Katalan takımı olan Barcelona'da kendisi- ni pek gösterememiş, '96 Mayısı'nda son kez Barcelona formasını gıyip bonservisinı de alarak ülkesıne dönmüştü. 31 yaşındaydı, bundan sonrası için planla- n daha başkaydı, Meksıka'ya ya da Uzakdoğu'ya, hattaArap ülkelerine de gidebilirdi. Ama Türkıye'den bir adam musallat olmuştu başına. Bu, Roman- ya ile tıcaretyapan Irfan Kurdoğlu ydu. Kurdoğ- lu, özel uçağına binip Bükreş'e gitti, Hagi ile ko- nuştu, ama Hagi'nin menajerı bastınyordu, G.Sa- ray kulübünün resmi yazısını istiyordu. Kurdoğlu pasaportunu gösterdi, ben şuyum ben buyum dediysedeboş. Menajer, "Bunun gibipasaport- la Romanya 'da 200 bin kişi dolaşıyor, bana G.Sa- ray'ın resmiyazısını getir" diye tutturmuştu. Kur- doğlu da ısrarediyordu Hagi'ye: "BakBükreş-ls- tanbul arası 35 dakika unutma". Ailesine düşkün olan Hagi'nin kafası kanşmıştı. Ama "llle de res- mi yazı". Kurdoğlu, Istanbul'a telefon etti, Baş- kan Faruk Süren yoktu, Ergun Gürsoy'u buldu: "Bana acele resmiyazı lazım". Gürsoy hem Trab- zonlu hem işadamı. "Belge" niteliğinde bir yazı yazdı, altına imzasını attı. Bükreş'e faksladı. Ha- gi ve menajen ikna olmuşlardı, Kurdoğlu'nun özel uçağına bindılerve Istanbul'a geldiler. Hagi'yi Ga- latasaray'a kazandıran adam, işte anında karar vermesini bilen ve yöneticilik dersi veren Ergun Gürsoy'du. Foto muhabirinin çilesi Foto muhabirleri çile- keştir. Bugünkü kameraman- lar gibi ellerinde makineleri, olaylan anında yakalamak gi- bi çok zor bir görevi üstlenir- ler. Ne kış ne yaz, ne yağmur ne kar, onlan hiçbir şey engel- leyemez. Babıâli'nin (ki o zaman- lar henüz Ikitelli yoktu) emek- tarianndan Yılmaz Canel, ba- şından neler geçtiğini sırası geldikçeanlatrdaanlatjr. Inö- nü Stadı'nda bir Beşiktaş ma- çı. Yılmaz kalenin hemen ar- dında... Birkarambol olmuş, iki takımın santrforu ile bek birbirine girmiş, derken top dışan çıkınca orta ha- kem Hakkı Güriiz (eskı YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün babası) yan hakeme bakmış, ondan bir işaret almayınca Yılmaz'la göz göze gelmiş. Yıl- maz diyor ki, "Bana bakınca gözümle işareti çak- tım. Komeri gösterdi, Beşiktaş'a köşeden kor- nerattı." Sordum "Gol oldu mu?" Onu pekjsöy- lemedi. Belkı de o köşe atışı gol olmuştu. 70'li yıllar. Bu kez Izmit'tebiryükselmema- çındayız. Kocaeli ile Kütahya oynuyor. Kocaeli tribünlerinden bir su şışesi (o zaman pet şişe de yok) Kütahya kalecisinin kafasındapatlayıncaor- talık kanşmıştı. Emektar Yılmaz basıyor deklan- şöre. Tak tak tak... Tribünlerde kavgalar başlamış, küfür henüz yenı yeni... Bu kez hedef adam, fo- to muhabiri bizim Yılmaz. Kocaeli tribünlerinden tehdrtler "Bu fotoğrafı basarsan ölürsün." Kütah- yalılann da derdi tam tersi: "Bu fotoğrafı bas- mazsan..." Ne yaparsın... Dedik ya foto muhabiriiği çi- leli iş. Ama Yılmaz bir şey daha ekliyor konuşma- sına: "Ortalık kanşmış, insanlar birbirine girmiş, bir de ne göreyim; Kocaelili bir gazeteci, saha- daki kafa yaran şişeyi alıp tribüne fıhatmaz mı." "Ne yaptın" dedım, "Ağabey delili ortadan kal- dırdım." Hüsnü Hakkı Kayacan vfMTT 7004 —SAYI16
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle