21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 SUBAT 2004 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIŞ BASIN 'Demokrat' Kerry'nin yükselişini endişeyle izleyen Ingiltere Başbakanı'nın gözü kulağı müttefikinde Blair, Bush'unkalmasını istiyor• ABD politikasını ülkesi açısından belirleyici olarak değerlendiren tngiltere Başbakanı Blair'in, Amerikan başkanlanyla ©muz omuza olma ilkesi, George Bu»h'un Demokrat Partili rakipleri arasındaki John Kerry'nin başkan seçilmesi durumunda işlevini yitirebilir. Clinton'la ve sonrasında Bu>h'la yakınlığıyla tanınan, onlardan güç alan Blair, Bush'un yer.iden seçilememesi halinde omzuna dayanacağı bir ABD Başkanı bulamayabilir. MARTIN KETTLE Tony Blair'in küçümsemediği tek bir şey var- sa o da ABD'de yapılan başkanlık seçimlerinin Ingiltere'nin ulusal politikasının dinamiklerini şelallendirme konusundaki önemidir. Blair'in Amerikan polıtikasma ilişkin analızi, "basit, stratejik ve ülkesi için beürteyici" olduğudur. ABD'nın akıntısına kapılmış bir şekilde yaşadı- ğımızı düşünüyor. Ve ABD'de olan bitenin In- giltere'nin ve tabiı Işçi Partisi'nın sınırlannı be- lirlediğinı... Blaır'ın başkanı olduğu Işçi Partisi'nin Bill Onton'dan aldığı dersleri herkes çok iyi biliyor. Ancak çok az sayıda insanın farkuıa vardığı şey ise Blaır'ın Clinton'ın seçimi kazanmasına çok abartıh bir önem verdiği. Clinton'ın, 12 yıllık Cumhuriyetçi yönetiminden sonra, 1992'de ka- zandığı zafer "Yeni Işçi Partisi" anlayışını kay- da değer kıldı. Sonunda Beyaz Saray'a bir Demokrat Partili başkanın gelmesı, Blair'in reformcu, ılımlı sos- yal demokrat anlayışıyla Işçi Partisi'nin tarihi bir atılım yapabıleceğıne inanmasını sağladı. Clin- ton'ın, 1996'da seçimi ikinci bir devTe için ka- zanması bir kez daha Blair için hayati önem ta- şıyordu. Eğer Bob Dole, Clinton'ın yerine geçip onun Beyaz Saray'daki görev süresini bir yılla kısıtlasaydı, Blair'in Ingiliz seçmenleri aln ay son- ra, 1997 Mayısı'nda ülkesinde yapılacak genel seçımlerde partisini seçmeleri konusunda ikna etmesı daha da zor olacaktı. Blair'ı anlamak ısteyenler onun dennlerdekı entelektüel pesımizmini yabanaatmamalı. 1997 Mayısı'nda Ingiltere'de hemen hemen herkes Iş- çi Partisi'nin açık farkla seçimi ikinci kez kaza- nacağından emindi. Ancak emin olanlar arasın- da Başbakan Blair yoktu. Seçim günü bile Işçi Partisi'nin 50 miüetvekili farkla kazanabilece- Ikisiyle de dost! ğıne inanıyordu. Parti, Muhafazakârlara oranla 179 fazla milletvekili çıkararak seçimi kazandı. Yerlnl kaptırma korkusu Ancak Blair'in pesimızmi başbakanhk konu- tundaki süresinin uzamasıyla ortadan kaybol- madı. Işçi Partisi'nin 2001 yılında yeniden ikti- dara gelmesini sağlamak onun için ülkesinde değişmez bir görevdi. Ancak o dönemde önem- li bir şey degişmişti. 2000 yıhnın kasım ayında Cumhuriyetçi aday George Bush, Clinton' ın ye- nne geçmişti. Blair derhal Bush'la cıddı bir iliş- kı kurma konusunda kararlıhğıyla göze çarptı. Bir tngiliz Başbakan'ın Amerikan Başkanf yla omuz omuza olmasının şart olduğuna yönelik dü- şüncenın sonucuydu bu. Bush'un seçilmesin- den birkaç ay sonra, 2001 Şubatı'nda Camp Da- vid'dekı Colgate Zirvesi'ne gitmesinin partizan nedenleri de vardı. Blair sadece Clinton'a yakın olan bir liderin onun yerine geçen lidere de diğerine yakın ol- duğu İcadar yakın olabıleceğini göstermek iste- miyordu. 2000'de aday olan Bush'la yakınlaşma- ya çalışan rakibi Muhafazakâr Parti lideri Wü- Tarüı 5 Şubat 1998. Tony Blair, Irak'ın silah programına ilişkin görüşmek üzere müttefiki ABD'nin başkenti VVashington'da. tngiltere Başbakanı devlet işleıi dışında arkadaşlık da kurduğu ABD Başkanı Bill Clinton'la Beyaz Saray'daki Oval Ofıs'tc kahve içiyor. Üç yü sonra, 23 Şubat 200l'de çekilen fotoğraf ise yine ABD'den. tkjlinin biri ayıu, diğerinin de titri aynı ancak ismi farkh. Blair, 2000 yıhnın kasım ayuıda başkan seçilen Bush'u zharet eden ilk Avrupah lider olarak Camp David'de. Bush'la da yakın ilişki kurmakta geç kalmayan Blair, Başkan'la sabah yürüyüşü yapryor. (R£UTERS,AP) Bam Hague'in omzunun yeni ABD Başkanı'nın omzunun yanında yer alacağından da korkuyor- du. Blair, Avrupa fobisi olan Ingiliz basınının, seçimi Amerika yanlısı Muhafazakârlar ve Av- rupa yanlısı Işçi Partililer arasında bir savaşa dönüştürmesinden de çok korkuyordu. Bu kor- kularla Camp David'e gitti ve dört ay sonra, Ma- yıs 2001 'de ikinci büyük zaferini kazandı. 2001 genel seçiminden üç ay sonra eylül ayın- da El Kaide ABD'ye saldırdı ve Muhafazakâr Parti, tarihinin en A\Tupa karşıtı ve en ABD yan- lısı liderini, Mkhael Hovvard'ı seçti. Bundan sonra geçen iki yılı aşkın sürede Blair, ABD'nin daha da çok yanında oldu. Ve bu yakınlığın git- tikçe artan bedellerine rağmen -Ingiltere'nin uluslararası konumu ve Işçi Partisi'nin yöneti- mi açısından- Bush'un bu yılki seçimi kazana- cağını varsayarsak Blair'in bu stratejisinin hâlâ bir anlamı var demektir. Yakın geçmişe kadar başbakanın ofisınin bu- lunduğu Dovvning Sokağı'nın tahmini, Bush'un seçimi kazanacağı yönündeydi. 11 Eylül sonra- sında savaşçı başkan olan Bush ve rakibi, savaş karşıtt Hovvard Dean'le mücadele ettıği takdir- de 2008 yılına kadar Beyaz Saray'da kalacağı- na kesin gözle bakılıyordu. Blair'in başbakan- hk koltuğundaki son dönemi ve 2005 yılında tn- giltere'de yapılacak genel seçimin sonucu Bush'un başkanlığı döneminde şekillenebilirdi. Kerrv nin yükselisl işi bozdu Ancak bu tez bir ay önce Iowa'da değişti. De- mokrat Parti'nin aday adaylan arasındakı Sena- tör John Kerry, aday olma yanşında Dean'ın hı- zını kesti ve Dean adaylıktan çekildi. Bu, şim- diye kadar ABD'de yapılan varsayımlan da al- tüst ettı. Geçen hafta VVashington Post gazetesının yaptığı bir kamuoyu araştırması -Demokrat Parti'de aday olma yanşını kazandığı takdirde- Kerry'yi yüzde 52 oyla yüzde 43 oy potansiye- line sahip olan Bush'un önünde gösteriyordu. Bush'un kazanacağına ilişkin varsayımın da böylece geçerliliği kalmamış oldu. Işçi Parti- si'nin yandaşlanna, hatta tüm Avnıpalılara gö- re dersek abartıh olmaz, çizilen Başkan Kerry imajı gerçek olmak için fazla iyi. Kerry'nin zafer kazanması halinde uluslara- rası konularda düzelme yolunda değişiklikler olabileceği kesin. Zaten "Kimin kazandığı önero- ti değü" yalanını ortaya çıkaracak bir seçim var- sa o da bu seçımdir herhalde. Şimdi siz şöyle düşünebilirsiniz. Dovvning Sokağı'nda kapali kapılar ardında ABD'de yaşananlardaki değişikliğin yol açacağı olasılık- lar konusunda olumlu bir hava esiyor olabilir. ABD'de başkanlık seçimi ve siyaserine verdiği önem göz önüne alınırsa Blair, 2005 seçim kam- panyasını Bush'un yeniden seçilmesinden kay- naklanan zafer havasının değil, Demokrat rakibi tarafından yenilmiş olmasının ışığmda yürüt- meyi tasarhyor olabilir. Ancak korkanm yanlış düşünüyor olabilirsiniz. Bush, kasımdaki seçimi kaybederse bu Blair'i daha güçlü mü daha zayıf hale mi getirir? Kerry'nin zafer kazanması Blair'e yeniden değer mi kazandınr, yoksa Bush'un müttefiki olan Blair için cenaze marşını mı çalar? Dow- ning Sokağı'nda bu konuda bir uzlaşma yok. Ne yapacaklannı henüz kestiremiyorlar. Blair'in Kerry'nin kazanmasını istediğinin var- sayıhnasının bile mümkün olmamasının nedeni, Irak savaşuıdan kaynaklanan siyasi kanser! (The Guardian, Ingihere, 17.02) Rusya y da esen Sovyet rüzgârı • Rusya'da 14 Mart'ta devlet başkanlığı seçimi yapılacak. Kremlin'in devlet televizyonlan üzerindeki etkisi Putin'in sıkça ve uzun süreli olarak ekranda görünmesine, bu durum da her geçen gün daha fazla Sovyet dönemi yayınlanyla tatsız karşılaştırmalar yapılmasnıa neden oluyor. Devlet Başkanı Vladimir Putin'i gö- rev başındaki yıllar süresince izlerken ay- nı kanıya defalarca vardık. Ülke geriye gi- dıyordu. Geçen perşembe iğne atsan ye- re düşmeyecek kadar kalabalık, sadık yandaşlanyla dolu bir oditoryumdaki ko- nuşmasını dinledik. O konuşmasında gö- rev süresince ulaştığı başanlardan gurur- la bahsetti ve gelecek için umut dolu ko- nuştu. Devlet başkanlığı seçimi öncesin- de yapılan konuşmadan çok Komünist Parti Kongresi'ne hitaben yapılan bir ko- nuşmayı andınyordu. Siyaset uzmanı, Andrey Piontkovski "Şekfl olarak Sovyet Sosyalist Cumhuri- yetleri Birliği'ne dönüş" yorumunu yapı- yor. Şimdi de Putin büyük bir nükleer sa- vaş oyunu oynuyor; bu da Sovyetler dö- neminden beri en büyük gövde gösterisi olarak nitelendirildi. Savunma uzmanı Pavel Felgenhauere göre bu savaş oyununun stili Sovyet sti- linin özelliklerini taşıyor. ABD ve müt- tefıkleriyle de çatışmaya neden olabilir. Salı günü denizcilerin İcasket ve parkası- nı giyen Putin'e uzun uzun yer verdi. Pu- tin savaş oyununu Barents Denizi'ndeki bir denizaltının güvertesinde izliyordu. Ancak iki devlet televizyonunda ya- yımlanmayan, en azından gecenin ilerle- yen saatlerine kadar bahsedümeyen önem- li bir şey vardı. O da Putin'in şovunun en önemli parçası olan. başka bir denizaltın- dan iki balistik fuzenin firlatılmasını ön- görenplanıngerçekleşmemesiydi. Sade- ce devlet televizyonlan aracılığıyla bilgi edinenler için Putin'in nükleer deneme- si büyük bir başanyla sonuçlanmıştı! Dev- let Başkanı da Rusya'nın askeri kapasi- tesini yeniden eski güçlü haline getirme sözünü yerine getiren lider olarak! Brejnev'l anımsatıyor Bunun devlet televizyonlannın kont- rolünün Kremlin'in elinde olduğu için mümkün olduğuna şüphe yok. The New York Times'da yayımlanan zehir zembe- rek haberde olduğu gibi Kremlın'in dev- let televizyonlan üzerindeki etkisi Pu- tin'in sıkça ve uzun süreli olarak ekran- da görünmesine, bu durum da her geçen gün daha fazla Sovyet dönemi yayınlany- la tatsız karşılaştırmalar yapılmasına ne- den oluyor. Putin'in çok ileri gıttıği ko- nuşuluyor. Rusya'nın, Devlet Başkanı'na en itaatkâr bürokratlan ve çok çabuk et- ki altında kalan seçmenleri bile böyle dü- şünüyor. TV haberlerinin Sovyet günle- rini andırması ne kadar artarsa, halk da o kadar çabuk Brejnev'in komünizm zafe- rini müjdeleyen trompeti çalmasını din- lerkenki psikolojiye bürünür. Geçen haftayı rehber olarak alırsak gö- rünen o ki devlet başkanlığı seçiminin yapılacağı 14Mart'akadarnezaman dev- let televizyonunu açsak karşımızda Putin'i görebiliriz. Görmeyeceğimiz tek şey 2000'deki seçim öncesinde yaptığı Çeçe- nistan uçuşunu tekrarlaması. Çünkü Çe- çenistan'da süren savaş onun seçmenin unutmasını istediği tek şey. (Moscotv Tvnes, Rusya, 18.02) (Comcast zor günler geçiren ve el değiştirmesi söz konusu olan Walt Disney'i devralmak istiyor.) Afrika, AIDS gerçeğinigörmeli Denetleme şirketi Pricevva- terhouseCoopers'ın Dogu Af- rika ve Zambia'daki dört ofi- sı, AIDS'in yerel ekonomile- re etkisini irdeleyen rapor ya- yımladı. Rapor iç açıcı değil. Fırmanın belirlemelerine gö- re çok sayıda iş yeri hastahğı görmezden geliyor. Doğu Af- rika ülkelerinde hastahğa ya- kalanan yetişkinlerin yüzdesi 6 ila 15 arasında değişıyor. Ve bu durum bölgedeki hassas durumdaki ekonomilerini olumsuz etkiliyor. Raporda belirrildiği gibi bu ülkelerdeki işyerlerinin HFV pozitif ve AIDS olan çalışan- lan olduğu gerçeğini kabul etmek zorundalar. Bu durum- daki çalışanlan için gerekli koşullan sağlamalan, diğerle- rine bulaşmasını önlemeleri için net bir politika belirleme- leri şart. Aynca şimdiye kadar birçok şirket HTV pozitifolan- lara karşı önyargılı davTanma- dığını söylese de çalışanlan işe almadan önce zorunlu ola- rak kan testı yaptıran işyerle- rinın sayısı artıyor. Aynmcılık yapılıyor Doğu Afrika'da ış çevrele- rinin ve sigorta şirketlerinin, HFV pozitif olan çalışanlann ilaç parasını karşılaması için tek ses olmalan da şart. Bu insanlardan daha fazla aylık ödeme almak ya da ilaç para- lannı karşılamamak çok yan- lış. Bunlan göz önüne alırsak HIV pozitif ve AIDS olanla- ra "Iıbbiapartheid" uygulan- dığını söyleyebiliriz. (EastAfncan, Kenya, 16.02) Avrupa Birliği'nde, 11 Eylül sonrasında ulusal çıkar ve değerlerin önemi artmaya başladı AB'de 'ulusallaşma' dönemiJAQUESSCHUSTER Avnıpa'daki bazı devletler, Berlin'de yapılan üçlü Avrupa Birlıği zirvesinı - Almanya ve Ingiltere başbakanlanyla Fransa Devlet Başkanı bir araya geldi- 188 l'de üç kral arasında yapılan anlaş- mayla kanşrınyor gibi görünüyor. An- cak işin gerçeğı, 1881 yılındaki üçlü zirveyle ve sonuçlanyla olan biten hiç- bir benzerlik içermiyor. Üç büyüklerin yönetimindeki Avru- pa, birçok avantajı da beraberinde geti- rirdi. Sadece Almanya için değil bütün Avrupa Birliği (AB) için. Londra, Pa- ris ve Berlin arasında daha yakın bir an- laşma ve sıkı bir işbirliği, eski ve çok yakında genişleyecek olan yeni Avru- pa'nın güç ve çıkarlan arasındaki den- geyi daha iyi ortaya koyardı. tngilizle- rin yardımıyla, Fransızlar Irak savaşı sı- rasında Londra liderliğinde Washing- ton'ın yanında olan Avrupa ülkeleriyle bozulan ilişkisini düzeltebilirdi. Aynı • 11 Eylül sonrasında, AB üyeleri, siyaset yapma işini Komisyon'a bırakma konusunda istekli değiller. Birlik içinde ulusallaşmaya dönüş döneminin başlamasma neden olan bu durum Berlin Zirvesi'nde de göze çarptı. zamanda, yine tngiltere Başbakanı Tony Blair'in yardımıyla birliğin Atlanrikö- tesi ilişkıleri iyileştirilebilirdi. Alman- ya'nın da bundan çıkan olurdu. Bla- ir'in yardımıyla Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Fransa Devlet Baş- kanı Jacques Cbirac" ın Irak savaşından beri bulunduğu himayesinden kurtula- bilirdi (iki lider savaşa karşı çıkmıştı). Ancak, bunlardan hiçbiri gerçek ol- mayacak. ChurchüTden beri Ingilizler Avrupa'nın lideri olarak kendilerini ta- nımlamaya ve AB'nin kendilerine yük- lediği rolü üstlenmeye hazır değiller. Blair bu geleneği bozmak istediğinde ise iç politikadan kaynaklanan sorunlar ne- deniyle eli kolu bağlandı. Ve son dönem- de -savaş nedeniyle oluşan Almanya- Fransa ittifakıyla- bu üçlü ilişkiler "iki ülke üçüncüye karşı" olarak değişti. Kablne polltlkası dönüvor Berlin'de yapılan üçlü zirvenin bu bağlamda bir anlamı var. Almanya, Fran- sa ve tngiltere, Irak savaşına ilişkin Av- rupa Birliği tartışmalannın yapıldığı Brüksel Zinr esi'nden sonra esen soğuk rüzgârlan dindirmeye çalışıyorlar. Bu üç ülke, birliğin genişlemesinden sonra da- ha etkin yönetilmesi gerektiği konusun- da hemfikirler. Cçü de Brüksel 'in bu- gün görevli olan 25 komiserle yönetme- ye devam edemeyeceğini bilıyorlar. An- cak, çözüm ararken ekonomi bakanı atanması gibi önerilerinin makul olup olmadığı tartışılır. Tartışılmayacak bir şey varsa o da Komisyon'un çalışmala- nnın gözden geçirilmesi gerektiği. Ber- lin'in sonuçlan, birlik içinde "ulusallaş- ma\a dönüş"ün bariz bir göstergesi. 11 Eylül sonrasında siyaset işlerini Komisyon'a bırakmak, hükümetlerin işine gehniyor. Ulusal kararlar ve hükü- met politikalan daha çok önemseniyor. îngiltere Başbakanı'nın ofısinin bulun- duğu Downing Sokağı'nda 2001 Kası- mı' nda yapılan doruk toplantısında AB Komisyonu'na ilişkin tartışmayla baş- layan ve istikrar paktın Almanya ve Fransa'nın reddetmesiyle süren bu ulu- sal değerlere dönüş süreci, Berlin'de da- ha da açık ve net bir şekilde göze çarp- tı. Isteyelim ya da istemeyelim, AB ana- yasası kabul edilsin ya da edilmesüı, küresel kriz ve birliğin gelişmesiyle Av- rupa'ya "kabinepotiukası'' geri donüyor. (Die Weh, Almanya, 19.02)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle