Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 ŞUBAT 2004 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Suskunhık ve Açıklık
AMERİKALILARIN şaşırtıcı yanlanndan biri de
şu: Başkalarına çok âşikâr gözüken bazı şeyteri
kolayca göz ardı ederken, başkalannın ağza alma-
ya bile cesaret edemediği şeyleri de rahatlıkla dil-
lerine dolayıp kurcalayabiliyorlar.
örnek mi?
Irak savaşını başlatabilmek için aylarca sözü edi-
len "kitle imha silahlan" konusunun kocaman bir
yalan olduğu ortaya çıktı ve bu yalan uğruna her
gün pisi pisine Bağdat sokaklarında can veren
gençler var, değil mi? Başka herfıangi bir toplum-
da bu yüzden kıyamet kopar, insanlar suçlanır, yar-
gılanmalar istenir. Nitekim, benzer bir nedenle In-
giltere'de Blair'in başına gelmedik kalmamıştır.
Amerika Birleşik Devletleri'nin siyasal sistemi ise
bu konuda sessiz ve hareketsiz. Oysa, bizdeki
meclis soruşturması ve Yüce Divan mekanizması-
na benzer biçimde, Temsilciler Meclisi'nce suçla-
nıp Senato'da yargılanma gibi bir yol onlarda da
var. Ama, işin bu yanı ciddi olarak kurcalanmıyor.
Meclislerdeki Cumhuriyetçi çoğunluğun böyle bir
yola gitmek istemeyişi doğal sayılsa bile, muhale-
fetin de suskun kalışı ilginç. Seçim kampanyasın-
da Irak savaşının yanlışlığından söz edilirken Baş-
kan ve tayfasının yalancılığı üzerinde duran pek
yok. "Terör tehdidini yerinde yenme" gerekçesi
büyük yalanı örtmeye yetiyor.
Buna karşılık, bir bakıyorsunuz, başka toplum-
larda ağza alınmayan bir konu, rakamlarla ve
açık tartışmalaria Amerika'nın gündemini rahatça
meşgul edebilmekte: Çocuklaracinsel tacizde bu-
lunan din adamları konusu.
Küçüklere musallat olan sapıklar her yerde orta-
ya çıkabiliyor, hatta Belçika gibi ülkelerde bu çeşit
olayların büyük rezaletlere dönüştüğü de oldu.
Ama, aynı sapıklığı din adamları gösterirse, onlar-
la ilgili haberlergenellikle kısaca geçiştirilir, üzerle-
rinde fazla durulmaz. Hele konuyu bütünüyle ele
alıp ciddi ve kapsamlı bir araştırma konusu yapan-
lara hiçbir yerde rastlanmamıştır.
Hem çocuklan hem de inançlan yaralayan tiksin-
diriciliğine rağmen.
Şimdi birdenbire öğreniliyor ki, Amerika'daki Ka-
tolik Kilisesi hiç beklenmeyen bir açık yürekli-
likle konuya el atmış ve 1950'den 2002 yılına ka-
dar ülkedeki bütün Katolik papazlann çocuklara yö-
nelik cınsel sapıklıklarını inceleyen muazzam bir
rapor hazıriatmıştır.
"ABD Katolik Piskoposlan Konferansı"r\ca New
York'taki John Jay Kriminal Adalet Koleji'ne hazır-
lattınlan bu bilımsel rapor henüz resmen yayımlan-
madı. Ama, basına sızan bölümlere göre, yarım
yüzyıllık süre içinde 4.450 papazın suçlandığı 11
bin taciz olayı söz konusu olmuş. Olaylann yüzde
78'i 11-17, yüzde 16'sı 8-10, yaklaşık yüzde 6'sı da
7 ya da daha küçük yaştaki çocuklara yönelik. Ta-
bii, bunlar ancak dışa yansıyan, duyurulan olaylar.
Uzmanlar, duyurulmayan olaylann çok daha fazla
olabileceğini söylüyorîar.
önemli olan, Kilise'nin kendisiyle ilgili biryaraya
parmak basabilmiş olmasıdır. Bu da, galiba, ancak
Amerikan toplumunda görülen bir açıklık.
Hilal-Ali Faraç çiftinin bebekleri
Çınar Hastanesi'nde
dünyaya merhaba dedi.
Eftalya'ya
sağlıkh ve mutlu
bir yaşam diliyoruz...
(20.02.2004 - Istanbul)
Faraç Ailesi
Kazan
Kazandır
'Kimlik' Sorunu -ıı-
Ulusal kimlik bilinci, etnik ve dinsel düşüncelerden annmış bir devletin
yurttaşı olmak bilinci yeşermeden. güçlenmeden bir aşama ötesi olan,
Avrupa (AB) kimliğine yönelmek olanak dışıdır. Nitekim, bazı sorunlar ya-
şamalanna karşm, AB'nin tüm üye ülkeleri ulusal kimlik bilinçlerini
oluşturmuş, yaşama geçirmiş ülkelerdir.
Prof. Dr. Suna KÎLİ Boğaziçi Üniversitesi
B
u başlıktaki yazımın ikinci bö-
lümü ile yazımı sona erdiriyo-
rum. Schlesinger son yıllardaki
gelişmeleri ise şöyle değerlen-
diriyor: Katıhmcı toplumdan
uzaktutulan siyah Amerikahlar, geçmişte-
ki haksızhklara duygusal ve şiddetli birtep-
ki göstererek tarihi kendi açılanndan yorum-
luyor, Avrupa merkeziyetçBiğini (Eurocent-
rism) yadsırken kendi etnik merkeziyctçili-
ğmi(etnocentrism)üretiyor. Schlesinger et-
nisizm kültürünûn birçok alanda tarihi çar-
pıttvğına işaret ediyor ve diyor ki: "L'nut-
mamak gereldr ki bireysel özgürlük, siya-
sal demokrasi, hukuk de\ leti ve insan hak-
lan konulannın kaynağj Baü kültürüdür."
Öte yandan "bütünkşmeye" karşı olan re-
torik "ortak küftürü" ve "tek bir toplum"
anlayışını hedef almıştır.
Schlesinger, Amerikan kimliğinin dura-
ğan olmadığına değinerek nüfus değişiklik-
lerinin ulusal özelliklerde değişikliklere yol
açabileceğini; ancak, tüm bunlann ulusal
bütünlüğü bozmadan gerçekleşmesini di-
liyor ve son söz olarak diyor ki; bireyin öz-
gürlüğü, siyasal demokrasi ve insan hakla-
n Amerikan kimliğini tanımlıyor, onun çe-
şitlilik içinde tekbirulusolmasını sağlıyor.
Demokrasi gelişmeden önceki Batı top-
lumunda "knnlik" genelde "dinsel" bir te-
mele dayanıyordu. Ortaçagda bir Fransıza
sen kimsin sorusu yöneltildiğinde "BenHı-
ristr.-anım'1
diye kendini tanımlıyordu. Fran-
sız Ihtilali'nden sonra, "yurttaşhk'' anlayı-
şı gündeme gelince bu "Ben Fransıznn"
kimliğine dönüşmüştür. Bu kimlik laik bir
tdmliktir. Aynı durum Türkiye için de söz
konusudur.
Cumhuriyetin kurulmasından sonraki
devrim dönemindeki uygulamalar "ulusal
kimlikbilincinT güçlendirecek doğrultuda
olmuştur. Atatürk, "aynhklan'' değil, "ben-
zerHkkri" kurumsallaştırmıştır. Atatürk,
ulusal kimlik bilincini yaşanmış ve yaşan-
makta olan "ortak tarih", "oıtak kültür"
paydasma dayandırmıştır. "Türkiye Cum-
huriyeti YurttaşhğıT>
birleştirici, bütünleş-
tirici bir öğe olarak benimsenmiştir. Din-
sel kimlik bireyin kendi özel yaşarmmn bir
öğesi olarak bırakılmış, tüm gelişmiş ülke-
lerdeki çağdaş, akılcı "yurttaşhk" bilinci-
ne yönelinmiştir. Laik ve ulusal bir eğitim
sistemi de bu bilincin güçlenmesine destek
olmuştur. Biz Cumhuriyet'le birlikte bir
uhısolarak\'aşama>1
abaşladık.Osmanlı'nın
yaptığı gibi '4
kimliğiıniziT1
din'le, îslami-
yet'le sınırlamadık. Kültür alanındaki dev-
rimlerle, özellikle îslamiyet öncesi Türk
tarih araştırmalan ve Dil Devrimi'yle "Biz
Idmiz, onu öğrendik".
Ulusal kimlik bilinci, etnik ve dinsel dü-
şüncelerden annmış bir devletin yurttaşı
olmak bilinci yeşermeden, güçlenmeden
bir aşama ötesi olan, Avrupa (AB) kimli-
ğine yönelmek olanak dışıdır. Nitekim, ba-
zı sorunlar yaşamalarına karşın, AB'nin
tüm üye ülkeleri ulusal kimlik bilinçlerini
oluşturmuş, yaşama geçirmiş ülkelerdir.
AB bu kimlikleri tümüyle ortadan kaldır-
madan ve onunla bağdaşan bir "Avrupa
kimliğrnı de oluşturma çabasındadır.
Ancak AB Anayasası'nı hazırlarken he-
nüz ortak bir görüş ortaya çıkamamıştır.
Polonya gibi bazı ülkeler AB'nin Hıristiyan
kimliğini vurgulamak ve bunu "AB Ana-
yasas"nda gündeme getirmek istemektedir-
ler. Bunun çağdışı bir tutum olması dışın-
da, dinsel bir tanımlama AB'nin kuruluş fel-
sefesine karşıttır, zıttır. Çünkü AB'nin ku-
ruluş felsefesi dinsel, ırksal farklılıklan gö-
zetmeden "insanöğesTne, "insanhaklaıVna
dayahdır.
Öyle gözüküyorki "künük" sorunu hem
gelişmekte olan ülkeler ve hem de gelişmiş
ülkelerde önemini sürdürecektir.
(1) Arthur M. Schlesinger, Jr. The Disuni-
ting ofAmerica (Amerika Birliği'nin Çö-
zülmesi). Nev,- York; W. W.Norton andCo.,
1992.
AB'ye mi Gireceğiz?
Garip yurttaş, bir milyon liralık alacağını, mahkemeler
yoluyla, davalarla, icralarla almayakalksabunun
on katını, yüz katını, harcasa yetmez. Şayet sabn
ve takatı kalmışsa, o da ayn konu!
Av. Turgut İNAL
B
asında çıkan ve umut ve-
ricı haberlere, yapılan
açıklamalara bakarak
AB'ye ha girdik. ha gireceğiz
sözlerine fazla bel bağlamaya-
lım. Bırakınız her şeyı, idarede,
askeriyede ve demokrasimizde
bütün yenilikleri getirsek ve bun-
lan ciddi ciddi uygulasak, yine
de girmemiz öyle kolay ve ya-
kın zamanda olmayacaktır.
AB'de eksen insandır, önde-
dir. en öndedir. Halk büyük de-
ğer ifade eder. Adalet, onun tam
hizmetindedir. Ccretsizdiryada
çok ucuzdur, süratlidir. Yargı
kararlan kesinlikle uygulanır.
Binbir hile ile yeni mahkeme
karan doğrultusunda, beş daki-
kalık uygulamalar yapılarak,
tekrar eski duruma dönülmez.
Buna tenezzül edilmez.
Yargı kararlanna uymak, hü-
kümetlenn onurudur. Devletler
bununla övünürler. Yine Batı'da,
mahkemeler ve hak elde etme
olayı kâr yenne, kazanç kapısı-
na çevrilmez.
Mahkemelerin süratle karar
vermesi sağlanır. Bizdeki gibi,
adalet uzasın da hükümetin ve
idarenin vermiş olduğu kararlar
kanunsuz olarak uygulanıp dur-
sun diye, düşünülmez.
Türkiye'de üç, beş, on yıl sü-
rüp giden davalardan sonra, hak
teslim edilse bile, ortada ne hak-
kı çiğneyen kalmıştır, ne haktan
yararlanacak ne de ortada bir
sorumlu...
Bunlan araştıracak, düzeltecek
hükümet ise "var mı" diye sor-
mamızı gerektiriyor.
Mahkemelerde, dava açma-
nın pahahlıgı da artık kangrene
dönüştürülmüştür. Utanılacak
bir durum değil midir bu?
Garip yurttaş, bir milyon lira-
lık alacağını, mahkemeler yoluy-
la, davalarla, icralarla almaya
kalksa bunun on katını, yüz ka-
tını, harcasa yetmez. Şayet sab-
n ve takatı kalmışsa, o da ayn
konu!
Türkiye'de bir düzine, iki dü-
zine, üç düzine, takım takım,
çeşitli ve sıfatlarla mahkemeler
kurmuşuzdur. Şimdi bu mahke-
meler için, savcıhklar için yapı-
lan giderleri (masraflan), bir kö-
şeye koyalım, sadece icra da-
irelerinde yapılan giderlere bir
göz atahm. Biz adalet olarak
alacaklının hakkını, kaybolan
parasını tahsil etmeye mi kalkı-
yoruz, devleti zengin etmeye mi
uğraşıyoruz, yoksa borçluyu bir
kez daha soyup soğana çevır-
mek mı istiyoruz, anlamış deği-
Hz.
Garip yurttaş, bir milyon ala-
caklı olan kişi, bunun için icra-
ya gitse, icra yetkilisi kendisin-
den hemen dosya parası ister.
tcrada doldurulan tebligatlar, ic-
ra emirleri, tutanaklar için kır-
tasiye masraflan ister. Dışanda
düz bir dosya yüz lira mı, ada-
let sizden altıyüz lira ister. Ba-
sılı e\Takı pıyasada kırk, elli li-
raya almak mümkünken, adalet
bunun üç beş katını ister.
Adalet bununla yetinmez, da-
hası var:
Adalet sizin bir milyonunuzu
mu tahsil etti, bunun yüzde 30.5
kadannı devlet alır. Sanki koca
göbekli tüccar gibi acımasızdır.
Sizin bir milyon liranızdan KDV
alır, tellaliye alır, damga pulu
alır.
Yüzde 9, yüzde 10'a varan
tahsil harcını alır, cezaevi harcı
alır. Başvururken harçlar alır.
Mal haciz ettirirseniz vasıta üc-
retı, yed-i emin ücreti, icra mü-
dürü, icra memuru harcırahlan
alır. Hem de iki kat alır ve yan-
sını Ankara'ya gönderir. Anka-
ra'daki yüksek rütbeli hâkimler,
Adalet Bakanlığı müsteşan,
müsteşar yardımcılan, genel mü-
dürler, daire başkanlan, bakan-
lıktaki cüppesiz yüksek hâkim-
ler, aynca yüksek mahkemenin
bütün başkan ve üyeleri, gönde-
rilen icra haciz, icra satış ücret-
lerinin yansını paylaşırlar. (He-
men belirtelim, bu paylaşma ya-
saldır.) Bu memlekette borçlu-
lar devlet tarafından, adliye alet
edilerek icra kanalıyla bu kadar
ezilir mi? Buna can, vicdan mı
dayanır? Borçlulardan toplanan
paranın yüzde 10'u Ankara'ya
gider, bütün Türkiye'den gider.
Bu yüzde 10 paralar bakanlık-
taki ve yüksek mahkemelerde-
ki paydaşlann maaşlanndan da-
ha fazladır.
Nafaka alacakhsı ve borçlu-
su da, kira alacaklısı ve borçlu-
su da, üç kuruşluk taksit alacak
ve borçlusu da adliye tarafın-
dan icralarla, böylesine ezdiri-
lir. Burada biz sadece icralarda
yaşanan resmi ve yasal olan yol-
lann yarattığı zulümden söz et-
tık.
Adliyenin öbür aşamalannda
masraf yığınına girersek oku-
maya ne takatiniz yeter ne de
vicdanınız.
Adalet zulüm yaratmak için
kurulmamıştır. Siz bu zulmü
Türkiye'de sürdürür ve her yıl art-
tınrsanız AB'ye sizi feriştahınız
sokamaz.
arıa
KazanKazandir promosyonu 29 Şubat'a kadar UZadl! Eş. dost, akraba 5 kişiye kadar yeni fatunKiz hat abonesi getir,
yaparakldrı kontör yüklertıeleri Ü7erinden 50 kontör kazan! Onlar da Aria'lı otıır olmaz 50 kontorluk "hoş gplriin hediyesı" aKınlar.
Sonra kenditeri için 5 kişi getınp kazanrnaya devam etsinler!
• Mevtut »boitfîto', en q«ç 2f> Şuba! l;wihipe kadâ' ycııi (ictırPbilirler. Yuni aboncierin 31 Mayıs tarih'ne koılor yapjcjkliırı h*-r kontör
en dbonenin onr.e kprıılht/le hir görü}ine ydp»na^ı. sonrâ da korıUır yıilrlemev
İKmcsınd'Mi tıediy- kontor k,ı/;<ıı:ıbılirlpr
AriaMerkez
4441 555
ûcretsiz
555
wvww.arı».com.tr
PENCERE
CumhuriyetimızinTemeli
Bilimsel Devrimdir
"Bilim doğadaki düzenliliklerin peşindedir ve
eğer gerçek böyle otmasaydı, bilimsel faaliyet de
hiçbir zaman olamayacaktı."
"Sonuç olarak gözlem ve deney tüm doğru fı-
kirlerin kaynağı ve aynı zamanda onların ölçüm ve
sınama aracıdır. Fikirter birbirleri karşısında göz-
lem ve deneye uygunluklanna göre değer ve oto-
rite kazanıhar.
'Görelilik' ve 'Kuantum' kuramlan da bu ilkeye
bağlı olarak son yüzyıl biliminin en yüksek aşama-
sının ifadesidirler ve bu özellikleriyle de postmo-
dern, metafiziksel ve teolojik çıkarlara hiçbir şe-
kilde alet edilemezler."
•
Yukarıda italik harflerle dizilmiş tümceler Os-
man Bahadır'ındır, geçen haftaki 'Cumhuriyet Bi-
lim Teknik' ekinde yayımlandı; son yıllarda ülkemiz-
de moda olan "Anti-Bilim Düşünceler Üzerine"
yazıldı.
Peki, Erdal Inönü'nün dün bu köşede ele alınan
"Bilimsel Devrim" adlı kitabında altı çizilen fikir
neydi?..
Batı 16-17'nciyüzyıllardatohumlanandevrimle
Osmanlı'ya üstünlük sağlamıştı. 16'ncı yüzyılda
Türklerie Avrupalılar arasında pek fark yoktu, sa-
vaşlarda daha çok bizüstündük, ama, denge bun-
dan sonra değişmişti.
BizTürkler birtürlü uyanamadık, 'akıl inançtan,
bilim dinden bağımsızlaşamadı'; 300 yıl geri kal-
dık, eğitimin bilimselleşmesi 1924'teki 'Tevhidi
Tedhsat' (öğretim Birliği) Yasası ile başladı; 1933'te
kurulan Istanbul Üniversitesi'yle bilimsel araştırma
ulusal öğretimde kurumlaştı.
Kemalist Devrim'in anlamı nedir?..
Atatürk yolu gösterdi:
"- Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilim-
dir."
•
Denebilir ki:
- Bütün bunlar bilinen şeyleri..
Evet..
Ancak bu bilinen şeyleri çoğu kişi bilmiyor; bil-
se de anlamıyor, yaşadığımız hayatın dışında bir
tarih sanıyor.
Ne yazık ki bu bilinen şeyler geriye itildiği için Tür-
kiye şaşkın, pusulasız ve de karşıdevrimin etkisi al-
tında karanlığa sürükleniyor..
Bilime ve laik öğretime karşı bir takıyyeci siya-
sal güç ülkeyi ele geçirmıştir.
Hem de dörtte bir seçmenin oyuyla..
Iktidara oturduğundan bu yana AKP üniversite-
ye, bilim kurumlanna ve laik öğretime savaş açtı.
Sırtını ABD'ye, AB'ye dayamayı öngörerek ve Ba-
tı'ya her türiü ödünü vermeyi göze alarak açtığı bu
savaşla Batı'yı Batı yapan taik ve bilimsel temeli Ana-
dolu'da yıkıp amacına ulaşmak istiyor.
•
Osman Bahadır'ın yazısında vurguladığı 'Göre-
lilik' ve 'Kuantum' kuramlannı olmadık biçimde bi-
lim devrimıne ve düşüncesine karşı kullanmak he-
vesi, Türkiye'de döneklerie dincilerin ortak siyasal
dayanışmalarının niteliğini de vurguluyor.
1923 Cumhuriyeti'nin temelinde bilimsel devri-
min mantığı yatıyordu, çok partili rejimle gündeme
giren karşıdevrim Türkiye'ye yapacağını yapmış-
tır.
Peki, kurtulmak olası mı?..
Elbette..
Kurtuluş, bilimsel mantığa dönük Aydınlanma-
cılann istencine, bütünleşmesine, birliğine, eylemi-
ne bağlı...
K\CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ
ŞUBAT AYIETKİNÜKLERİ (5)
Cumartesi Söyleşileri
"Türkiye'de Müzik
Karmaşası"
SELMİANDAK
(21 Şubat 2004 Cumartesi Saat: 15.00)
CD İmzası: Selmi ANDAK
Yöneten: Nejat Çetinok
Yer : Cumhuriyet Kitap Kulübü
(Fransız Konsolosluğu'nun Yanı)
İstiklal Cad. Zambak Sok, No: 4 D: 1-2
Beyoğlu/İstaDbul
Elkinlikler Koop-C tarafmdan düzenlenmektedir.
Lcretsiz ve herkeseaçıknr.
Kafeter\amızPazardahıi her gün saat 1000-21 00 arası açıktır
TMMOB
JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
19. OLAĞAN GENEL KURULU
DUYURUSU
Odamızm 19. Olağan Genel Kurulu 6 Mart 2004 Cu-
martesi günü saat 10 OO'da Odamız Kadn Esentürk Top-
lantı ve Eğıtım Salonu'nda (Baymdır Sok. 710-11 Yeni-
şehır-Ankara) yapılacaktır. Çoğunluk sağlanamadığı tak-
dırde Genel Kurul. 13 Mart 2004 tanhlerinde MTA Ge-
nel Müdürlüğü Kültür Sıtesi Sadrettuı Alpan Salonu'nda
aşağıdakı gündemle çalışmalanna ba^layacaktır
Seçımler 14 Mart 2004 Pazar günü 09.00 - 17.00 saat-
len arasında Oda Lokali (Bayındır Sok. 7 1-3 Yenişehir -
Ankara) yapılacaktır.
GÜNDEM:
1 Açılış ve Dıvan seçımleri,
2 Saygı dunışu.
3 \çıhş konuşmalan.
4. Konukların konuşmalan,
5 Komisjonlann seçılmesı.
6 Çalışma. Mah ve Denetleme ve Onur Kumlu RaporlarTmn
okunması. tariısılması ıie Yönetım Kuruiu'nun aklanması.
7. \ enı dönem yıllık hutçelennın göriışülmesı ve onaylanması.
8. Tüzül. değışıkhklennın görûşülmesı. karara baglanması.
9 Komısvon raporlannın göriişülmesi ve karara baglanması.
10 Dılek \e önenler.
11. Oda Yonetım, Denetim. Onur Kurulu. TMMOB Yönetım,
Denetım ve Onur Kurulu adaylan ıle TMMOB Delegasyo-
nu ada>lannın tespıtı,
12 Seçımler 14 Mart 2004 Pazar saat 09 00 - 17 00.
TMMOB JEOLOJt MÜHENDtSLERİ ODASI
VÖNETİMKLRLLU