21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT 2004 CUMA 14 J V U L i l . U A V kultur(acumhuriyet.com.tr Folklorun büyüsü sürüyor Kültiir Servisi - Haldun Dormen'in yönetiminde sahnelenen 'Folklorama -Türk Büyüsü' adlı iki perdelik müziklı gösteri bugün saat 19.30'da AKM Konser Salonu'nda. Halk türkülerinden bir kolaj sunan 'FoUdorama-Türk Büyüsü', kalıplann dışına çıkan yetkın bır kontrast niteliğınde. Uyarlaması ve müzik yönetmenliği Serdar Yalçın'a. koreografisı SönmezTuygun'a ait olan yapıtın dekor ve kostümleri Osman Şengezer ımzasını taşıyor. Yapıtta yer alan bazı türküler şöyle: 'Çayda Çıra\ 'Alh Turnam', 'Odam Kireçtir Benim', •tndim Dere Irmaga', 'Evierin Önü', l Madımak\ Gesi Bağlan', *Çökertme\ 'Y'emen Türküsü\ 'Gemflerde Tatim Var', 'San Gelin' (0 212 251 56 00) Jimi Tenor Babylon'da Teknonun ilk kabare yıldızı Kültür Servisi - Garanti Bankası'nın sponsorluğunda Babylon'da gerçekleştirüen Garanti Caz Yeşili konserleri, 27 ve 28 Şubat günleri saat 23.00'te, teknonun ilk kabare yıldızı olarak anılan Jimi Tenor'u ağırlayacak. Tenor soyadını en sevdiği çalgı olan tenor saksofondan, Jimi'yi ise küçükken benzediği 70lerin pop müzik sanatçısı Jimrrry Osmond'dan almış. Klasik müzik eğitimi gören. Barry White, Isaac Hayes ve 70'lerden kalma 'kitch' filmlerin müziklerinden etkilenen Tenor, bugünlerde daha çok tuşlu çalgıların başında oturmayı tercih ediyor. Tenor'un 6. albüm çalışması 'Utopian Dream' adını taşıyor. Konserin biletleri, Babylon ve Biletix gişelerinden alınabilir. (0 212 292 73 68) Tenor, 27 ve 28 Şubat'ta iki konser verecek. Bülent Erkmen'in danışmanlığmda düzenlenen afiş sergisi Garanti Galeri'de Tasanmınyapıtaşı: YazıOZLEM ALTUNOK Tasanmın farklı alanlannda de- ğişik sergıler düzenleyen Garanti Galeri'nin son sergisi afiş tasanmı üzerine. Yazının mimariyle ilişki- lendirilerek tipografi kavramını baş- langıcından bugüne yansıtan afiş- lerin yer aldığı serginin tasanm da- nışmanlığını, gTafik tasanmcı Bü- lent Erkmen üstleniyor 'Yaayapı: Mimaritmge olarakTipografi' baş- lığını taşıyan sergi, Zürih Tasanm Müzesi'ninkoleksiyonundan seçii- di. Bülent Erkmen'le sergi aracılı- ğıyla afiş tasanmı üzerine konuş- tuk. - tki boyudu bir malzemeye üçün- cü boyutu katmak. afiş tarihinin ba- şmdan berigündeminde olmuş. Ser- gide de süreç içinde değişen ve bu- güneyaklaştıkça dahayetldn bir di- le dönüşen afiş tasanmmdan örnek- ler görüyoruz. Koleksiyondan seçi- len afişler bu anlamda nasıl bir bü- tünlük oluşturuyor? BÜLENT ERKMEN - Üçüncü boyutu katmak, değil afiş tarihinin, "görüntü" 1 tarihinin başından bu yana ilgilenilen bir şey. Inandıncı- lığı arttırmak, bu yolla etkıyi çoğalt- mak, izleyici algısımn da yönlen- dirmesiyle, önce "gereekçi'* resim- ler, sonra da fotoğraf yoluyla sağ- lanmış. Yani gerçeğin gücünden ya- rarlanmak için "gerçekçi" görün- tüler kullanılmış. Ozellikle Batı res- minde görülen üçüncü boyutu kul- lanmak, bu yolla inandıncıhğı ve et- kiyi arttırmak, doğal olarak Batı mecrasında ortaya çıkan afişte de görüldü. Garanti Galeri'deki (GG) sergi, bu "gerçekçi" yaklaşımın mi- marlık çerçevesine indirgenmiş, ya- zıyayapısal özellikler kazandınlmış örneklerinden oluşan bir seçki. 'Anıtsal' görüntünün gücü - Yan, hem okunan hem de bakı- lan bir 'görünrü'ye dönüşürken fi- pografık yapüanmanın afişin içeri- ğiyle de belirginleşmesinde mima- rininsağlanüıgınındactkisi\armı? NAROLI 1 ülent Erkmen'e göre afişte anlatılmak istenenin resmini yapmak, afişteki karşılığını bulmaktan daha kolay. Örneğin sergide yer alan John McConnet'nin "Napoli' afişi, Napoli yıkmtılannm 'resmi' yerine, Napoli kelimesinin yazıldığı tırnaklı bir yazı karakterindeki kınlmalar ve kopmalarla tasarlanmış. Chermayeff'in 'Guggenheim Müzesi' afişi ise yapının kendisine ait bir özelliğine yazı ile yapılmış bir benzetme. ERKMEN - Mimarinin, yapıla- nn kendisinin. yapısal olanın, etki- leyicı, kolaylıkla yararlanılabilir re- feranslar olması nedenıyle bu böy- le olabilir. Bunlann yanı sıra özel- likle dönem afişlerinde, dönemsel bir özellik olarak *abide"ye ve "abi- devi" olana karşı kitlelerin zaafını, iç gıcıklayıcı etkisini kullanma, bir marka isminin üç boyutlu "abide- vi" görüntüsünün dayanılmaz gü- cünden yararlanma isteğini, ihtiya- cını görüyoruz. -Yazryia mekân oluşturmak,'za- man' kavramını da yapıyadahfl edi- yor. O coğrafyanın tarihi, kültürü ve mimarisiyie biçimlenen bir bilgi do- nanunını da içeriyor. Yazuun yapt- laştınlması ya da yapının yaalaşü- rümaa bağlammdâbu yoğunhığu ta- sanmda yalınlaştırmak daha nıı zor? ERKMEN - Eğer bir tasanm çö- zümlemesine böyle yaklaşılmıyor- sa, evet daha zor! Afişte anlatılmak istenenin resmini yapmak genel- likle daha kolaydır. Oysa o "hikâ- yenin" resmini yapmak yerine, afiş- teki karşılığını bulmak daha ilgınç, daha doğru, daha etkileyici, daha ka- lıcı, daha zenginleştirici ve daha çağdaş bir yaklaşım. Örneğin ser- gide yer alan John McConnet'nin "Napoti* afişi buna çok iyi bir ör- nek. Afiş, Napoli yıkıntılannın "res- mi" yerine, Napoli kelimesinin ya- zıldığı tırnaklı bir yazı karakterin- deki kınlmalar ve kopmalarla tasar- lanmış sadece. Chermayeff'in "Gug- genhetm Müzesi" afişi de yapının kendisine ait bir özelliğine yazı ile yapılmış bir benzetme. Bu tür gör- sel karşılıklar yerine anlamsal kar- şıhklar da bulunabilir. Yıllar önce "Bosna Yaşıyor" kampanyası için benden istenen afişi, Bosna Yaşıyor kelimelerini soldanblok yazarak, he- celeme kurallannı bozarak, yanlış yerlerden bölüp bir ait satıra geçe- rek oluşturdum. Bosna'daki yaşamın zorluklannı, Bosna'da yaşayama- ma halini, okumadaki takılmalarla, kurallan bilenlerin bozulmuş ku- rallar karşıstndaki tedirginlikleriy- le ve bozulanın kötü görünen haliy- le anlatmaya çalıştım. Yüzen1 afişler serglsi... - Afişleri şeffaf, çerçevesiz sergi- lerken bir tüketim malzemesi olarak varhğınagöndermeyapmayınu dü- şündünüz, yoksa teknik nedenler mi bu sergilcme biçimine zoriadı? ERKMEN-Afişi sergilemek, ko- lay gibi gözükmesine karşın çö- zümlenmesi zor bir şey. Batı'daki sergileme örneklerinde bile genel uygulama, camla paspartu arasına sıkıştınlan afişin siyah ya da me- talik renkte, ahşap ya da metal mal- zemeyle çerçevelenip mekânın du- var ya da panolanna asılmasıdır. Bu da genellikle afişe müdahale eden, afişi ve serginin bütününü iyi göstermeyen bir şey. Ozellikle bir "deger" olarak korunan ve saklanan afişi bir nesne olarak sergilemek için, onun "evine" yani müzesine geldiği gibi dönebilmesi için, tasa- nrruna ve kendisine müdahale etrne- den, onun üstünde doğrudan hiçbir şey yapmadan, yapılanı nerdeyse hiç göstermeden sergilemek iste- dim. Her bir afiş, şeffaf polipropilamin üzerine açılmış üçgenlere tutturul- du, üstüne 4 mm'lik pleksiglas kon- du ve GG sergi mekânımn hareket- li-hareketsiz yüzeylerine yerleşti- rildi. Bürününe bakıldığında afiş- lerin üstündeki parlakhk dışında sergileme malzemesinin görülme- diği, afişin duvarda doğrudar. !cuı- lanılma geleneğine gönderme de yaparak sadece sergileme yüzeyle- rinde, birbirleriyle fazla ilişki kur- madan "yüzen" afişlerin görülece- ği bir sergi oldu. (Sergi 6 Mart 'a dek sürecek.) Uç binyüdır değişmeyen acılar Kadriye EzelAğaoğlu 'nun yapıtlan hem ortaçağ 'Deliler Gemisi 'ne göndermeyapıyor, hem de bu eski mantığın hâlâ giincel olduğunu sergiliyor SEROL TEBER "Kadınlar Gemüeri". "Babil Kulele- ri", "Dante'nin Cehennemi"nı anımsa- tan seramik ve heykellerin ağırlıklı ol- duğu sergısıyle Kadriye Ezel Ağaoğlu, salt kendi başanlanm çok aşan bir ge- lişme göstermekten öte, kanımca kültür dünyamıza da katkıda bulunuyor. Ortaçağdan modernizme geçiş sürecin- de, norm-sistemlerinin dağılmasıyla ya- şanan çok yönlü ve yoğun yabancüaş- ma sonucu otoriter toplumlarda disipli- ne edilemeyen "çılgm" insanlann sürü- ler halinde gemilere bindirilip denizle- re ya da nehirlere bırakılmalannı, döne- mın Bosch, Dürer gibi sanatçılan pek çok yapıtlannda göstermişlerdir. Modernizm- den postmodernizme geçişin yarattığı ve ortaçağ döneminden bin beter olduğu se- zinlenen "boşlukta kalma" duygusu ıçin- deki ınsanlar ise bugün Ezel'in yapıtlann- da, "Kadınlar Gemileri"nde sergileniyor. Ezel, kadınlann bu son yolculuklannda olası otontenin, barbarlığın her bir türünden -ozellikle de erkeklerden- uzakta. kendi ça- resizlikleri, sorunlan içinde kısılıp kahşlan- nı gösteriyor. Ezel'in "Kadınlar GemUeri" hem bir ta- rihboyu uzakta kaldığını sandığımız ortaçağ "Deüler Gemisi"ne gönderme yapıyor. hem de bu eski mantığın ve yaşantının şaşırtıcı bi- çimde güncel olduğunu sergiliyor. Acıların şHrsellesml; uzantıları... "BabüKukleri"ndeki insanlarda da üç bin yıl öncesinın vahşeti ile günümüz Mezopo- tamyası'nda yaşananlann ne denlı kenetlen- diği. adeta acılann şiirselleşmiş uzantılan ol- duğu görülebiliyor. Insanlar bu kuleler üze- rinden neredeyse kulaklanmıza bir şey söy- lemek istercesine başlannı uzatıyor, ama biz onlann konuşmalarını \e dıllerinı çok kez olduğu gibi anlayamıyoruz. Ama Ezel'in ya- pıtlan önünde çakılıp kalıyoruz ve sergiye gir- diğimiz gibi çıkmamızın olanaksız olduğu- nu, içimizde bir şeylerin değiştiğini sezinli- yoruz. Büyüklü küçüklü seramik panolarda insa- nın sanki Dante'nin cehenneminde (ve de ye- niden cehennemde) yaşamak için "nıiaöhp aülmışhğınr. yaşamın saçmalığını, hayatın doğru yaşanmasının (hadi tümüyle demeye- lim) hemen hemen olanaksız olduğunu, bir şiirsel yaratılar denizinde izliyoruz. Kadriye Ezel Ağaoğlu yaşamını ve sergi- yi dolduran yapıtlanyla çoğumuzun dilinin ucuna gelip de bir türlü söyleyemediğini ozel- likle de "kadınlann çıgnklan"yla bir kez da- ha anımsatıyor bize, "veriü koşullan" yeni- den gözden geçirme zamanırun geçmemiş, bel- ki de yapılacak daha birçok şeyin henüz tü- müyle bitmemiş olduğunu düşünmeye davet ediyor. (Kadriye Ezel Ağaoğlu nun seramik ve hevkel sergisi 28 Şubat a dek Kuzguncuk Harmonv Sanat Galerisi 'nde. Tel: 0216 553 21 67) YAZIODASI SELİM tLERİ Anılardaki Reşat Nuri Yabancı Deniz, Hayatı Sana Bırakıyorum derken son adı Yann Yapayalnız oldu. Belki yine değişir. Üç yıldır yazmaya çalıştığım roman... Orada soprano Handan Sarp'ın Reşat Nuri Gürrtekin e, ozellikle Çalıkuşu'na veAteş Geces/'ne sevgi, aşk ve acıyla dönüp dönüp bakışlan var. Ro- manı noktaladıktan sonra ben de yine Reşat Nu- ri'yi düşünüyorum. Çalıkuşu, Akşarn Güneşi, Yaprak Dökümü kim- bilir kaç kuşağı etkilemiştir. Imparatorluğun en çalkantılı günlerinde, cumhu- riyetimizin kuruluş aşamasında, okur, Feride'nin Anadolu tırtkusuyla yüz yüze gelmiş, çıkmaz sanı- lan yollarda bazan sadece ülkülerin kılavuzluk ede- bileceğini hemalde düşünmüştür... Reşat Nuri, Fatma Aliye Hanım'ın Udî romanın- dan sonra yazariık sanatına heves ertiğini söylüyor. Yalnız, kimsesiz insanı, bir genç kızı çalışma ha- yatının ayakta tutabileceğini dile getiren Udî'yi kaç kişi okuyor bugün. Oysa sadeleştirilmiş bir basımı yenilerde yapıldı. Udî, gerçekten de Reşat Nuri'yi etkilemiş olma- lı. Alınterine, emeğe ve çalışma ahlakına bağlılık onun eserinde daima baş köşede. Edebî değerlerinden övünç duyan ülkeler, Reşat Nuri'yi elbette eşsiz bir yazar olarak bugünün ku- şaklanna tanıtmayı, belleğin unutkanlığını silmeyi gö- rev edinirdi. Bizde öyle olmuyor. Reşa Nuri çapın- da bir romancıyı bugünün yordamıyla, donanımıy- la değerlendirmek bir tür budalalık, geçmişsever- lik sayılıyor. Istanbul'da doâan, Çanakkale'de bir mahalle mektebine giden.Tzmir'in "Frerler" Fransız mekte- binde öğrenimini sürdüren Reşat Nuri, Çalıkuşu'y'a. Anadolu'ya, taşra yaşantısına açılıyordu. Üsküdar'daki çocukluk dönemlerinde, lalası Şa- kir Ağa'nın, masallar anlatmış bu eski Harem iske- lesi kayıkçısının doğaçtan yaratıcılığını, yaşamı bo- yunca ilke edindiğini belirtiyor. Nasıl bir ilke mi?: Toplumun can alıcı sorunlarını, bireyin karmaşık ruh dünyasını, herokurun kavrayabileceği duru bir anlatımla, seçik bir dille ifade etmek. Eseri gerçekten öyle. Ona borçlanmız ödenecek gibi değil. Reşat Nuri Güntekin'in anı yazılan dergilerde, ga- zetelerde yitip gidiyor. Yalnız Yedigün'deki yazılan deriense, bir alçakgönüllülük ve iyilik kitabına ka- vuşuruz. Tiyatro incelemeleri, eleştirileri Kültür Bakanlı- ğı'nca yayımlanmıştı. Bu yazılar sayesinde çağdaş Türk tiyatrosunun tarihçesine uzanabilirsiniz. Ama Reşat Nuri'nin bir de upuzun Ibsen incele- mesi var. Rastlantıyla karşıma çıktı. Yıtip gitmiş. Beni çok şaşırttı. Ibsen'i olağanüstü bir duyarlıkla yorumluyor. Dergilerde kalmış bir Madame Bovary yazısı var. Madame Bovary'yi gerçek yaşamda, Fransa'nın bir taşra kasabasındaanyor. Gezi, röportaj, düşlem... Birbirinden duyariı oyunlan var, çoğu kitaplaşma- mış. Hiç oynanmadan, sahne yüzü görmeden, ti- yatrolann arşivlerinde kalakalmış bir oyunu da var, benim saptayabildiğim. Eski Hastalık adlı harikulade romanından sahne- ye uyariadığı Eski Şarfa'da, deniz sesleri aranır Re- şat Nuri. Uzak bir deniz feneri sanki yanıp söner, belirii aralarla pariayıp durur. Gönül eğitimi bir toplumu nasıl aydınlatacaksa, o uzak fener de sıcak, baygın güney gecesinde sanki bir şey söylemek istemektedir. Bize, bugün- kü düşkün hayatımıza. Bir gün Reşat Nuri Güntekin'in 'bütün eserle- ri'ne gerçekten kavuşacak mıyız? Öneriler: Kitap/6/r Cumhuriyet Kadını, Şükûfe Nihal; Hül- ya Argunşah; Akçağ Yayınlan. (Şükûfe Nihal'in ha- yatı ve sanatı üzerine gerçekten titiz bir inceleme. L:002'de yayımlanmış; yeni okudum.) 'Vizontele Tuuba' Londra'da • Kültür Servisi - Yönetmenliğını Yılmaz Erdoğan'ın yaptığı 'Vizontele Tuuba' filmi, Londra'da gösterime girmeden önce fılm eleştirmenleri ve gazeteciler tarafından izlendi. Londra'nın ünlü Leicester Meydanı'ndaki Warner Sineması'nda düzenlenen basın galası büyük ilgi görürken, filmi izleyen eleştirmenler, gösterim sonrası verilen kokteylde beğendiklerini dile getirdiler. 'Vizontele Tuuba' filmi, bugün 5 ayn sinemada Londrah sinemaseverlere sunuluyor. K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle