Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17ŞUBAT2004SALI
14 JVLJL<1 U f \ kultur@cumhuriyet.com.tr
TİYATRO DÜNYASINDAN DİKMENGÜRÜN
'Kır' üzerinedüşünceler"Söylenebilecekierin bir smm yok-
tur, sadece dürüst olnıaya ne kadar
hazırükü olduğumuzun sının var-
dff." Martin Crimp Ingiliz tiyatro-
sunun Sarah Kane, Mark Raven-
rdll,Martin McDonaghgıbı 1990'lar-
da parlayan yazarlanndan biri. Oyun-
lannda şiddet, taciz, yalan, iletişim-
sizlik, kaybolmuşluk gibi temalar
üzerinde duruyor. Farklı bir bakış-
la ele alıyor yaşamı. Istanbul Dev-
let Tiyatrosu'nda oynanan 'Kır'da
da sevgisiz yaşamlar, sevgiyi taklit
eden yaşamlar, mutsuzluklar, uyum-
suzluklar, aldatmalar, tükenişler sor-
gulanıyor.
Masklar
Martin Crimp'in kişileri genelde
kendi eksenleri çevresinde dönen
kişiler. Birbirlerinin alanlanna gir-
dikleri noktalarda ise yaşamlardaki
çöküntüler öne çıkıyor. 'Kır', yö-
netmen Işıl Kasapoğlu'nun "Kefi-
meler maskelerdir'' tanımıyla be-
lirttiği gibi, mask kavramı üzerine
kurgulanmış bir oyun. Yazar, bu bağ-
lamda sözcükleri ustahkla kullanı-
yor. Sözcüklerin ardındaki yüzler-
•le hesaplaşıyor... Oyunda, Richard
(Celal Kadri Kınoğhı), Corinne (Ül-
kü Dunı) ve Rebecca (Almıla IJlu-
er) sevgisiz, uyumsuz, inançsız dün-
'yalarıyla karşı karşıya geliyorlar.
Oyunu izlerken kan-koca-sevgili
üçgeninin yazann oyundaki temel
Ihareket noktası olmadığı gözlem-
leniyor. îkili ilişkiler şeklinde geli-
şen olaysız olaylar/kısa konuşmalar
sıradan bir aşk üçgeninin çok öte-
sinde bir yerlere doğru çekiyor iz-
leyiciyi. Bu sahnelerde Richard, Co-
rinne ve Rebecca'nın içinde bulun-
duklan kısır döngüler öne çıkıyor,
mutsuzluklar belirginleşiyor ve mas-
keler düşüyor. Bu arada, oyunun
dördüncü kişisi Morris sahnede hiç
yer almıyor ama ilişkiler ağında bu
üç insanın yaşamlannın bir parçası
stanbul Devlet Tiyatrosu'nda oynanan 'Kır'da sevgisiz yaşamlar, sevgiyi taklit
eden yaşamlar, mutsuzluklar, uyumsuzluklar, aldatmalar, tükenişler sorgulanıyor.
Oyun, yönetmen Işıl Kasapoğlu'nun "Kelimeler maskelerdir" tanımıyla
belirttiği gibi, oyun mask kavramı üzerine kurgulanmış.
olarak dikkat çekiyor. Onun varlıgı
ve aynı zamanda yokluğu bir iki-
lem oluşturuyor. Neyi temsil edi-
yor Morris? Belki de kınlma nok-
talan için gerekli bir itici güç ola-
rak yer alıyor Martin Crimp'in kur-
gusunda.
Uyum ve düzen
Martin Crimp, Vergilius'un pas-
toral uyum idealine de öncelikle
Morris'le değinir ki bu idealin oyun
içinde önemli bir yeri vardır. Mor-
ris'in mutluluğu bulmak için ailesiy-
le birlikte kentten aynlmış olan Co-
rinne'e Vergilius'tan dizeler oku-
ması ve genç kadının bu dizeleri an-
lamaması ilginç bir çelişkidir. Kır
manzarası, dere ve Vergilius... Do-
ğanın uyumunu yansıtan resmi için-
de uyumsuzluğun böylesine yalın ve
kesin ve de iğneleyici bir biçimde
işlenmesi yazann kıvrak zekâsının
ürünüdür kanımca. Rebecca'nın da
Corrine'in önüne yine Vergilius'un
kır idealini getirmesi dikkat çekici-
dir. Anlamını yitirmiş bir ideal mi-
dir bu? tki kadın arasında aile kav-
ramı ve uyum üzerine yürütülen tar-
hşmada sorgulanan değer ölçüleri-
dir. Bu açıdan bakıldığında, sahne
tasanmında beyaz rengin hâkim ol-
ması, yönetmenin bu rengin taşıdı-
ğı steril anlamla ilişkilerdeki kir-
lenmişlik arasındaki çelişkiyi orta-
ya koymak istemesinden kaynakla-
nıyor olabilir.
Bu arada, Rebecca'nın tarih öğ-
rencisi olması da gizli anlamlar ta-
şır. Genç kız, tarih-kır-kent ilişkisi-
ni bedeninde şekillendirirken vücu-
dunu şehirle özdeşleştirir. Bu şehri
bir harita gibi açmayı öğrenmiş olan
Richard ise mesleki istisman, yalan-
lan, umursamazlığı ve zaaflan ile bir
bütündür. Yaşamlarda saygınlık ve
ahlaksal çöküntü arasındaki çizgi
ne denli kalındır? Kalın mıdır?
Clzll anlamlar
Oyunda sözler kadar suskunluk-
lar, bakışlar, gergin gülüşler de giz-
li anlamlar yüklüdür. Uçuşan tüm-
celer, belli bir ritim içinde akan uzun
anlatımlarbirbiri içine girer. Bu ara-
da, sözler kadar objeler de bir kuş-
ku ortamı yaratır ve tırmandınr. Kâ-
ğıt, makas, bıçak, taş, duş, saat gi-
bi objeler gerilimi ateşler. Izleyici,
polisiye bir öyküyle karşı karşıya
gelmişçesine oyun başladığı andan
itibaren aslında var olmayan bir dü-
ğümü çözmeye zorlanır sanki. Bu et-
kıleyicı durumu metin ve yorum ka-
dar oyunculuklar da tetikler.
Clkü Duru , Celal Kadri Kınoğ-
lu ve Almıla Uluer iletişimsizliği,
sevgisizliği, tedirginliği, gerilimi,
öfkeyi, tükenmişliği, ahenksizliği
ölçülü oyunculuklanyla vurgular-
ken tempoyu bir an olsun düşürmü-
yorlar. Ekip oyunculuğunun başan-
lı b
;
r örneğini sergileyen bu üçlüde
Ü1J ü Duru'nun bir adım öne çıktı-
ğın söylemek yanlış olmaz. Corri-
ne, Richard'la ve Rebecca ile yaşa-
dıg yüzleşme sürecinde çoktan kâ-
busa dönmüş olan hayatının ve bu-
na karşı oluşrurduğu sıstematik red-
dediş mekanızmasmın uzantılannı
bakışıyla, duruşuyla, sözcükleri kul-
lanış biçimiyle adım adım verir.
Ahenksizliğin her şeyin ötesinde bir
yaşamsal tükenmişlik durumundan
kaynaklandığı algılanır. Yazann üze-
rinde durduğu da bu ahenksizliktir.
'Kır' kendine ve yaşama yaban-
cılaşmış insanlann dünyasına uza-
nan, duruşumuzu sorgulayan bir
oyun.
Konsetier 20-21 Şubat'ta
Grup, İlhan Erşahin'in iid projesini
sahneye taşıyacaîc
WaxPoetic
ppluluğu
Istanbul'da
Kültûr Servisi - İlhan Erşahin'in
son albümünde bir araya getirdiği
iki projesi "Wax Poetic's NuUu
Sessons", 20 ve 21 Şubat'ta saat
23.00'te'Mffleringtbe
niteQBabylon' etkınlığı kapsamında
Babylon'da gerçekleşecek. Wax
Poetic, Istanbul konserine
albümdeki vokaliyle de dikkat
çeken Marla Turner ile gelecek.
-Wax P*>etic's Nuhta Sessons"
konserinde New York'a özgü sesler
Istanbul sokaklanna akacak.
Erşahin'in 1997 yılında kurdugu
Wax Poetic topluluğuyla New
York'taki canlı müzik kulübü
Nublu'daki performanslanndan
esinlenilerek kaydedilen albümde, 8
Grammy'li ünhî şarlacı Norah
Joncs ve bir diğer etkileyici vokal
Marla Turner da topluluğa eşlik
ediyor. Hip-hop, acid-caz, groove,
trip-hop ve drum'n bass gibi güncel
sokak ritimlerini elektronik bir
altyapıda Ortadoğu ezgileriyle
kaynaşnran Wax Poetic, Erşahin'in
'Harikalar Diyan', 'Love THo' ve
'Temple of Soul Sessions' gibi farklı
projelerindeki önemli parçalan bu
albümde kendi tarzında
yorumluyor. ABD'de henüz
piyasaya sürülen ve Kruder &
^ Dorfmeister, Thievery Corporation
gibi başanlı müzisyenlerde
hayranlık uyandıran albüm Groove
Armada, Danny Tenneglia,
Jamiroquai ve Morcheeba gibi
müzisyen ve müzik topluluklannın
plak şirketi Ultra Records
tarafindan yayımlandı.
(0 212 292 73 68)
Oyunda, Hitler'in İtalya'ya geldiği gün yalnız kalan iki insanın öyküsü anlatılıyor
Yüksek sesle iç hesaplaşma
'Özel Bir Gün' tarihten
bugüne uzanan
öyküsüyle geçmişle bugiin
arasında bağ kuruyor, bü-
tünlüklü bir bahş açısı
içinde insan zihninin ve
duygularının derinliklerin-
den insana ilişkin hoş bir
şiir çıkanyor.
HANDAN SALTA
İnsanın kendisine karşıdan ba-
kabilmesi her zaman öyle kolay
mıdır? Inandığı değerler, yaşadı-
ğı rutin birdenbire tatsızlaşır, an-
lamsızlaşırsa nasıl sürdürür yaşa-
mını? Bu anlamsızlığın yerine ne
koymak gerekir o zaman? Duvar-
larla çevrelenmiş evlerimizin içi-
ne hapsettiğimiz kendimiz ne ka-
dar biziz? Ya benliğin, bilincin,
zihnin duvarlan?
Bu yıl bir film, bir de oyun var-
dı kendisine karşıdan bakmayı ele
alan; Ferzan Özpetek'in 'Karşı
Fencere'si ve EttoreScola'nın yaz-
dığı, \ihal Geyran Koldaş ın sah-
neye koyduğu 'Özel Bir Gün'.
'Özel Bir Gün' tarihten bugüne
uzanan öyküsüyle geçmişle bu-
gün arasında bağ kuruyor, bütün-
lüklü bir bakış açısı içinde insan
zihninin ve duygularının derinlik-
lerinden insana ilişkin hoş bir şiir
çıkanyor.
HMer'in italya'ya geldiği gün,
kocasının törene gitmesinin ardın-
dan altı çocuğuyla evde yalnız ka-
lan Antonietta (Hale Soygazi), ka-
festen kaçıp apartman boşluğun-
daki karşı pencereye konan kuşu-
nun ardından komşunun kapısını
çalarken yaşamını bütünüyle göz-
den geçirmesine yol açacaİc bir gü-
ne başladığının farkında değildir.
Bir aykırı ses...
Ailesi için yerine getirmesi ge-
reken görevlerinin, komşulann ve
devletin baskısı altında bir kadın-
dır Antonietta. Dehanın erkeğe öz-
gü ve kadının fizyolojisine aykın
olduğunu, erkeklerin mutfağa gir-
melerinin uygun olmadığını dü-
şünecek kadar geleneksel düşün-
ce biçimini içselleştirmiştir.
Nihal Geyran Koldaş'ın sahneye koyduğu 'Özel Bir Gün'de Hale
Soygazi ve Volkan Ünal rol alıyor.
Komşu Gabriel (Volkan Cnal)
ise radyodaki işinden eşcinsel ol-
duğu için atılmış bir 'öteki'dir;
"Erkek koca, baba ve asker olma-
hdır'' diyenlerin dünyasına uyum-
suz, yediği antifaşist damgasıyla iyi
bir insan olma şansını yitirenf!)
bir aykın ses, aynı zamanda ken-
disine yemek yapan, dans etmeyi
öğreten bıri olarak belirir komşu-
sunun karşısında.
Hiç uzlaşmaz gibi görünen bu iki
insanın paylaşacaklan çok şey ol-
duğunu, kendilerini var etmek için
birbirlerine gereksinim duydukla-
nnı gösteren oyun. günümüze iliş-
kin çok şey söylüyor sessiz sakin.
Medya yaşamımızı düzenlerken
sahip olduğumuzu sandığımız öz-
gürlük yanılsamasından çıkıp ken-
dimize bakmaya kalktığımızda bu-
lacağımız gerçekle Antonietta'nın
bulduğu gerçeğin birbirleriyle böy-
lesine örtüşmesi oyunun zamanıy-
la bugün arasındaki boşluğu orta-
dan kaldınyor.
Oyun Hitler'in İtalya'ya geldi-
ği günü gösteren bir film gösteri-
miyle başlar; coşkuyla karşılanan
faşist diktatöre gösterilen ilgiyle
adamın sakince yazmayı sürdürme-
si. kadınınsa sabah koşuşturma-
sından yorgun düşmüş hali izleyi-
ciyi birazdan olacaklara hazırlar.
Ikiye bölünen sahnede sol taraf
kadının, sağ taraf adamın evinin
oturma odasını izleyiciye göste-
rir. Ilk sahnede ortada duran kah-
valtı masası, yerdeki oyuncaklar,
çocuklann kaykayı arasında gör-
düğümüz kadınla sağ taraftaki dü-
zenli odada adamın yazı masası-
nın başında oturup mektup yaz-
ması iki kişi arasındaki farkı somut-
laştınr.
Ben de varım' dlyebllmek
Kocasının kendisüıi paspas erri-
ğini, aşağıladığını. aldattığını, ne
zamandır birlikte gülmediklerini iti-
raf eden kadın karşısında Gabriel'in
takındığı tutum, denetimini yitir-
diği iki durum dışında, son dere-
ce sakin, saygılı, içten ve sevecen.
"Ben de vanm" diyebibnesi için
kadına gereken güveni veı "cek
tavrın da bu olduğu, birbirlenne
karşı çekingen ama süreklilik içe-
ren konuşmalannda ortaya çık-
makta.
Küçük aynntılarla bezenmiş de-
kor ve kostüm işlevsel bir boyut ta-
şıyor. Kadının ve adamın günde-
lik yaşanrılanna. beğenilerine iliş-
kin gerekli ipuçlan sahnede karşı-
mızda. Ancak iki nokta var ki dik-
katli bir izleyicinin gözünden kaç-
mıyor; kadının, "Bu krtaplarm hep-
sini okudunuz mu?" sorusunun
nesnesi kitaplar o kadar az ki "na-
sıl yani!" diye tepki göstermekten
kendinizi alamıyorsunuz. Tıpkı
adamın aynhrken bütün eşyalan-
nı aldığını söyleyip evden yalnız-
ca bir valizle çıkması karşısında ol-
duğu gibi. Gerçek yemeklerin yen-
diği, mis gibi kahve kokusunun
salonu doldurduğu bir oyunda bu
aynntılar göze batıyor.
îki insan arasında giderek yük-
selen gerilim bazen çatışmaya dö-
nüşüyor, bazen de uzlaşmaya.
Oyunculuk bu gelgitleri, ikilemle-
ri, soru işaretlerini, hissedilen ya-
kınlığı çok dengeli bir biçimde
aktarmasa oyunun iletisi tümden
bozulabilirdi.
Paylaşılan özel günü izleyiciye
aktarmakta başanlı iki oyuncu sa-
yesinde izleyici de gündelik yaşa-
mın sıradanlığının dışında kalabi-
len, bu coşkulu, sahici ve sıcak de-
neyime tanık olma şansını ya-
kalıyor.
(İîyatroDiyez'in 'ÖzelBir Gün'
oyunu her cuma saat 20.30 da Bil-
gi Üniversitesi Dolapdere Kampu-
su 'nda. Tel: 0212 293 50 10)
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Yurt için şiir
llkokuldayken söylerdik: "Yurdumu seviyo-
tvm!" Hep bir ağızdan, öğretmenimiz komut ve-
rir vermez.
Bir yurdu tanımak... Bir yurdu tanımak, sev-
mek, coğrafyanın edebiyatla kaynaşması anla-
mına gelmez mi?
Ortaöğrenimde okuduğumuz coğrafya kitap-
lannı anımsıyorum: Dağlanmız, ovalarımız, akar-
sular, göller ve denizler, köyler, kasabalar, kent-
lerimiz edebiyatın söylemiyle değil; kuru, daha-
sı, çoğu kez kötü, handiyse bozuk birTürkçey-
le dile getirilmek istenmişti...
Zaten hiçbir dönemde ders kitaplan Türkçe an-
latım açısından değerlendirilmemiştir. Denetim-
ler, o günkü politikanın isterleri, buyrultulan çer-
çevesindedir.
Türkçe, hele edebiyat kimin umuru...
Dil, sözcükler politikanın oyuncağı bile oldu:
'Millî' derseniz, muhafazakâr politikadan yana-
sınız; 'ulusal' derseniz, ilerici.
Kapağında "Milli Coğrafya" yazılı ders kitap-
lan yayımlanmıştı. Bu kitaplarda Refik Halid
Karay'dan söz açılmıyordu. Reşat Nuri'nin Ana-
dolu'su, Falih Rrfkı'nın Anadolu'ya yazıyla can
veren gezi izlenimleri de yoktu.
Refik Halid, doğayı yazmıştır. Bitkiler, çiçekler,
meyveler, ormanlar, ırmaklar konuşur.
Anlattığı, tasvir ettiği, vurulduğu bitki örtiisü-
nün yerinde yeller esiyor bugün. Kavurup dur-
muşuz...
Refik Halid'in dökümü, günümüzTürkiye'sinin
doğal çevresiyle karşılaştınlırsa, yurdu gerçek-
ten koruyup korumadığımız, yurdun bitki örtü-
süne -hayatın sürekliliği için- saygımız kendili-
ğinden saptanacak.
Falih Rıfkı'nın gezi yazılarında yurdu gezmek,
tanımak, yurda bağlanmak konusunda sanki bir
kışkırtıcı konuşur. Kimbilir kaç yıl önce yayımlan-
mış Akdeniz serüveni Bizim Akdeniz'i çok seve-
rek okumuştum.
Reşat Nuri, romanında ve Anadolu Notlan'nda
törel değerlerin, toplumsal yaşama biçimlerinin
uğradığı değişimlere, dönüşümlere ışaret eder.
En duygusal romanında bile, Anadolu gerçekçi
tasvirlerle çizilmiştir...
Şimdi 'memleket şiiri'nin modası geçti. Unu-
tulmuş Halide Nusret Zoriutuna, 'Yurdumun
Dört Bucağı' diyordu. Halide Nusret, 1939'da,
deprem sonrası, 'Vah Erzincan!' diyordu:
"Kazankaya 'dan güneş şehre bakmasın gay-
ri,
Ay beyaz fenerini gökte yakmasın gayri,
Göğsünde coşkun Fırat gülüp akmasın gay-
ri,
Ah, güzelErzincan'ım! Vah, dertliErzincan'ım!"
Erzincan'ı bugün de görmüş değilim. Ama o
Kalpazankaya adı aklımda. Coğrafya kitaplan,
Fırat'ın orada da aktığını Halide Nusret'in dize-
si kadar ögretemedi bana.
Ne dün, ne bugün Cahrt Külebinin Tokat'ı, Nik-
sar'ı, Sıvas'ı genç kuşağa armağan edildi. Ders
kitaplannda yok.
Cahit Külebi: "Sen Türkiyegibiaydınlıkvegü-
zelsin!" diyordu. "Işte Doğu bu. Bit, deprem ve
acı" diyordu.
Edebiyatı hayatın kılgısından koparan bir zih-
niyet, yıllaryılı saltanat kurdu. Edebiyatı sevme-
yen, küçümseyen, horgören kuşaklaryetiştirdi.
Attilâllhan, Nam-ı Diğer Kaptan için, bana anı-
lannı anlatırken, bir Ayşe öğretmen'den söz aç-
mıştı: "HanDuvarlan"m, AyşeOğretmen'in ver-
diği kitaptan okumuş. Daha ilkokuldaymış. Çok
etkilendiğini söyledi.
Bir olanak doğsa, Türk edebıyatının dile geti-
receği bir coğrafya kitabı haarlamak isterdim. Baş
köşeye de şiiri oturturdum.
Şairierin aydınlık emeği, bugünün yalan dolan
r.hniyetine en ağır yanıt...
öneriler:
Kitap/Sevda Lugati, Mehmed Celal, günümüz
diline aktaran Sevengül Sönmez, Okuyan Us
Yayın.
'Oscar'ı Penn'e verin'
• Kültür Servisi - Son yıllann gözde
oyunculanndan ünlü îngiliz oyuncu
Jude Law bu yılki 'En îyi Erkek Oyuncu'
dalmdaki Oscar'm sıradışı yönetmen ve
oyuncu Sean Penn'e gitmesı için akademiye
çağrıda bulundu. Hollywood'un güzel
oyuncusu Nicole Kidman ile başrolü
paylaştığı 'Soğuk Dağ'daki performansıyla
'En iyi Erkek Oyuncu' kategorisinde Penn'le
yanşan Law, ödülün 'Gizemli Nehir'in
başanlı oyuncusuna gitmesi halinde çok
mutlu olacağını belirtti. Law şöyle konuşru:
"Bu kategoride yanşıyor olmaİrtan dolayı
son derece mutluyum. En İyi Erkek Oyuncu
dahnda yanşanlar arasında çocukluğumdan
beri hayranı olduğum oyuncular da var.
Sean Penn'i her zaman çok beğenmişimdir.
Bence bu yıl onun yılı olmalı."
Tarantino Cannes'ın jiiri başkanı
• PARİS (AFP) - 'Rezer\'uar Köpekleri'
ve 'Ucuz Roman' gibi 'kült'ler arasına
giren filmleriyle tanman, ABD'li sinema
yönetmeni Quentin Tarantino'nun, mayıs
ayında yapılacak Cannes Film Festivali Seçici
Kurulu'na başkanlık edeceği açıklandı.
Tarantino, 'Bir sinemacı ve sinema tutkunu
olarak Cannes Film Festivali'nin seçici
kurulunda yer almaktan daha büyük bir onur
düşünemiyorum. Bu, hem bir onur, hem de
görev olarak göz kamaştıncf dedi. Bu yıl
57.'si yapılacak olan festival, 12-23 Mayıs
tarihleri arasında gerçekleştirilecek.
Canavaggio ustanın tablosu çıktı
• LONDRA (AFP) - Üzerinde fazlaca
çalışma yapılmamış eskı bir tablonun
temizlenmesiyle Caravaggio'ya ait olduğu
ortaya çıktı. Londra Hampton Court
Sarayı'nın küçük bir odasında duvarda asılı
olan. 1637 yılında Kral 1. Charles tarafindan
satın alınarak buraya getirilen tablonun,
yüzyıllann kirinden temizlenmesi ve
uzmanlann incelemesı sonucu resim
sanatının büyük ustalanndan Caravaggio'ya
ait olduğu ortaya çıktı.