20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22ARALIK 2004 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Kıbns'ta 'Uzlaşma' Adına Ödün... ıbns'ta 24 Nisan 20O4 tarihinde yapılan referandumun ertesinde, AKP Hükümeti'nin Başbakanı Tayyip Erdoğan' ın şu açık.lamasını televizyondan büyük bir şaşkınlıkla izlemiştim: "Tum dünya devkderinin tanıdığı 'Kıbns Cumhuriyeti'ni biz neden tanımayahnı?..'' Ben, bu sözleri üzerine, Sayın Başbakan'a şu soruyu yöneltmek isterdım: "Türldye Cumhuriyeti Devteti'nin, kendine özgu bağunsız bir dış poütikası ohnamah mıdır?" Bilındıği gibi, Büyük Atatürk'ün, bizzat saptamış olduğu dış politika ilkelerinin başında, t a m bağnnsıznk' ılkesı gelmekteydı. Bu üke uyannca, Türk Devleti, ötelti devletlerle olan ilişkilerini, tam bağımsızlıgını hiçbir zaman göz ardı etmeksizin yürütmeliydi. Atatürk'e göre, "tam ba^msphk". siyasal, ekonomik, mali, yasal, askeri ve kültürel bağımsızlık demekti. Eğer bu alanlardan herhangi birinde bağımsızlık söz konusu değilse, o zaman devlet tümüyle bağımsız sayılamazdı. Türkiye Cumhuriyeti, bugün, üzülerek söylemehyim ki, ekonomik, mali ve kültürel alanlarda Batı'ya bağımlı bir politika izlemektedir. Devletimizin, hiç olmazsa, siyasal alanda bağımsızlıgını yitirmemesi, bilinçli her Türk vatandaşının savunması gereken başlıca ilke olmalıdır. Atatürk'ün saptamış olduğu dış polirikadan büyük bir sapma gösteren AKP Hükümeti 'nin dış politika çizgisi ise Başbakan'ın kendisi tarafindan da dile getinldiği üzere, başka devletlerin dış politikalan göz önüne alınarak saptanmakta ve uygulanmaktadır. Hükümet'in bu yaklaşımı, geleneksel ve Atatürk'ten bu yana izlenen Türk dış politikasında büyük bir değişimin gerçekleşmekte olduğunun bir göstergesi değil midir? Yanlış Adımlar BRÜKSEL seferinin tek başansı sayılan 3 Ekim 2005 tarihi aslında pek de zafer sayılmaz. Ek Protokol'ü imzalama koşulu o "başan"n\n değerini sıfıra indirmekte ve şu aşamada gereksiz bir vazgeçişi gündeme getirmekte: Türkiye, Yunanistan'la birlikte üye olmadığı bir AB'ye "Kıbns"ın üye yapılmasını her fırsatta protesto etmiş ve böyle bir kararı hukuksuz saydığını bildirmemiş miydi? Aynı Protokol'e onunla birlikte imza atmak, "zımni", yani "üstu kapalı" tanımanın da ötesinde, "Kıbns"\n tam üyelik başvurusundan beri Ankara'ca tanınmayan bir yığın işlemi de tanımak anlamına gelmiyor mu? Ek Protokol'ü imzalayan birTürkiye, bunun "de jure" ya da "hukuken" tanıma anlamına gelmediğini belirtmekyanında, "Kıbns "ın üyeliği konusunda şimdiye kadarki itirazlannı da saklı tuttuğunu ileri sürebilecek mi? Aynca, KKTC'yi tanımaya devam ettiğini, dolayısıyla "Kıbns Cumhuriyeti" n\ Kuzey üzerinde de "hukuken" egemen sayan AB karannı tanımadığını "çekince" olarak bu imzaya ekleyebilecek mi? Ambargolann kalkmasını şart koşabilecek mi? unlar yapılarak atılacak bir imzanın sakıncalan belki bir ölçüde sınırlı tutulabilir. Tabii, o da, "Kıbns Cumhuriyeti", Türkiye'yi önümüzdeki yıllar boyunca "AB kapanı"nda tutabilmek uğruna bunlara razı olursa. Ama, iyi pazarlık edilip bunlar yapılmazsa, 3 Ekim 2005'e kadar atılacak bir imzanın sonuçlan sanıldığından çok daha ciddi olacaktır. "Kıbns Cumhuriyeti", kendisini tanımış bir devletin limanlarını gemilerine ve hava sahasını da uçaklanna kapatamayacağını Birieşmiş Milletler'in IMO ve IATA gibi uzmanlık kuruluşlannda iddia edebilecektir. Arkasından, Ankara'da büyükelçilik, Istanbul'da konsolosluk açma istemlerinin, adadan asker çekilmesi için sürekli ısrariann geleceğini ve bütün bunlann on beş yıllık görüşmelerin her aşamasında gündeme getirileceğini tahmin etmek zor değildir. sıl tehlikeli olan, Türk diplomasisinin bu durum karşısında paniğe kapılıp Kıbns 'ta yalap şalap bir "çözüm" telaşıyla zaman içinde onanlamayacak büyük yanlışlara sürüklenmesidir. Sanki, Güney'le Kuzey'i şöyle ya da böyle birleştirerek bulunacak bir çözüm Kıbns'ın AB üyeliği konusundaki temel itirazı ortadan kaldırabilecekmiş gibi. Kıbns'ın, birleşmiş de olsa, Türkiye'nin Yunanistan'la birlikte tam üye olarak bulunmadığı bir ekonomikvesiyasal kuruluşa girişi, özellikleAB'nin "bütünleştirici" ortamında, adayı Anadolu'dan büsbütün koparmaya yol açmayacak mıdır? Kıbnslı Türklerin bir bölümünde de aynı özlem yok mu? Daha da önemlisi, Kıbns böylece kopanldıktan sonra, en önemli hedefini gerçekleştirmiş bir AB'nin, zaten almaya pek hevesli olmadığı bir Türkiye'yi tam üye yapmaktan büsbütün vazgeçmesi çok mu uzak bir olasılıktır? Ki Doç. Dr. Hüner TUNCER konuşmasında şöyle demekteydi: "Uhısaldavalar, dik durarak kazanıhr." Kıbns, Türkiye'nin ulusal davasıdır ve ancak 'dik durarak' kazanılacaktır. Kıbns davası, tarihi, stratejik, jeopolitik nedenlerle, Türkiye için yaşamsal öneme sahip bir davadır. Bu dava uğruna şimdiye degin verilen savaşım çok çetin olmuştur ve bundan sonra da bu çetin savaşım aynen sürdürülmelidir. AKP Hükümeti ise Kıbns sorununun bir an önce çözüme kavuşturulmasını ve böylelikle Türkiye'nin, AB'nin üyesi olma yolunda hiçbir engelle karşılaşmamasını istemektedir. Ancak, Hükümet bu isteğini yaşama geçirmek isterken belki de şu çok önemli olguyu göz ardı etmektedir: Kıbns Adası, Anadolu'nun doğal bir uzanüsıdır ve güney kıyılanmızdan ancak 40 mil ötededir. Bu ada topraklannın, yüzyıllardan beri Türk halkına düşmanhk duygulan beslemiş olan bir devletin eline geçmesi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki etkinliğinin tümüyle yitirilmesine ve bu bölgedeki Türk Yunan dengesinin aleyhimize dönmesine neden olabilecektir. AB 'nin, ABD'nin ve diğer ülkelerin çok iyi bildiği Hükümet'in AB'ye üye ohna tutkusu, Kıbns diplomasisinde, Türkiye'nin "efini zayıflatacak bir kart" değil midir? Diplomatik görüşmelerde, taraflar, hiçbir zaman zaaflannı bu denli açık bir biçimde gözler önüne sermemelidir; aksi takdirde, ilgili diğer taraflar, bu durumu sömürmeyi çok iyi bilebilirler. Türkiye'nin AB 'ye girme isteği, Batılı devletler tarafindan Türk dış politikasuun başlıca amacı olarak değerlerdirildiğinden ve bunun için de Türkiye'nin, aynı topluluk içerisinde yer alan Yunanistan'la iyi ilişkiler içinde olması gerektiğinden; başta ABD ohnak üzere, AB üyesi ülkelerde, TürkHükürneti'nin, Kıbns konusunda daha esnek bir tutuma sahip olabileceği ve ödünlerde bulunabileceği kanısı yaygındır. B •*• KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, bir Nitekim, 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde "udaşma" adı altında, Türkiye'yi temsilen AKP Hükümeti, Kıbns konusunda "korkutucu" olarak nitelendirebileceğim bir ödün vermiş ve sözlü olarak bile olsa, Güney Kıbns Rum Yöneümi'ni, Kıbns'ın yasal hükümeti olarak tanıma gafletinde bulunmuştur. Medyada yorum yapmak üzere ortaya çıkan ülkemizin "sözde" aydın olarak geçinen ldşileri de, birbiri ardı sıra, Hükümet'in politikasını destekleyen görüşlerini dile getirmekte; ne yazıktır ki, bizim gibi, Atatürkçü dış politikayı öncelikle savunan ve TürkiyeAB ilişkilerinde bu çizgiden büyük ve tehlikeli bir sapmanın yaşanmakta olduğu görüşünü öne süren aydinlann görüşlerine, tek bir gazete (Cumhuriyet) dışında yer verilmemekte ve böylelikle, Türk kamuoyunun tektaraflı olarak yönlendirilmesi yoluna gidiknektedir! Diplomaside uzlaşma" ve "ödün verme" kavramlan birbirlenne yakın görünmekle birlikte, içerikleri ve sonuçlan açılanndan büyük farklılık gösteren iki kavramdır. Bu ild kavramın bilinçli olarak birbırlerinin yerine konulmasıyla, kamuoyumuzun aydınlatılması ve büinçlendirilmesi açısından, büyük bir yanlışlık yapılmaktadır. Diplomaside amaç, bilindiği gibi, taraflann belirli sınırlar çerçevesinde ödünler vermek suretiyle, bir uzlaşmaya varmalan ya da bir uzlaşmaya yakınlaşmalandır. Ancak, taraflar, verebilecekleri ödünlerin sınırlannı çok iyi belirlemek zorundadır; aksi takdirde, ödün, ödün olmaktan çıkar ve yenilgiye, karşı tarafin isteklerine boyun eğmeye değin vanr. Kıbns sorununda, 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi'nde, Türkiye'nin AB tarafindan vermek zorunda bırakıldığı ödün, yani Türkiye ile üyelik görüşmelerinin başlamasından önce, Güney Kıbns Rum Yönetimi'nin Türkiye tarafından yasal bir devlet olarak tanınması, kanımca, AB üyeliği pahasına. Kıbnsımızın gözden çıkartılmasından başka bır anlama gelemez! PENCERE 'Amerikanomüslüman'ın Başkanlık Sistemi! Eskilerin deyişiyle "havsalaya sığmayacak" bir olay yaşadık. "Brüksel Z/rves/"nden, Mesırt Yılmaz'ın "teşhisi"ri\ koyduğugibi, "hezimet"le dönen 'Tayyip Gül ikilisi" medyanın çabasıyla "zafer" ve "başan" sağlamış kahramanlar olarak karşılandılar... Peki, nasıl olur bu?.. Yoksa bu karşılama daha önce programlanmış bir projenin taktik ayağını mı oluşturuyordu?.. • Eski AKP milletvekili (şimdi bağımsız) Emin Şirin'in Milliyet'ten Meral Tamer'e ilettiği mektuba bakılırsa Türkiye içinde bir şeyler hazırlanıyor... Nedir bu?.. Başkanlık sistemi!.. Şirin diyor ki AKP ya Anayasa'yı değiştirecek ya da yeni bir Anayasa hazırlayacak... Sonra ne olacak?.. Mektubu okuyalım: "Bu anayasanın özünü AKP programı teşkil edecek ve aynı KKTC örneğinde olduğu gibiyurtdışından gelecek 11.5 milyar dolariık Soros, Adenauer ve AB fonlanyla yapılacak reklam kampanyası sonucu, referandumda yüzde 50'nin üzerinde 'evet' çıkacak. Anlaşılan Erdoğan'ın istediği, seçilecek cumhurbaşkanının kesin dokunulmazlığının devam etmesi, bürokrasinin kayrtsız şartsız hâkimiyetinin başkana verilmesi, aynca Meclis'te yüzde 10'luk baraj korunarak başkanı içinden çıkaracak iktidarpartisinin hâkimiyetinin sürmesi. Siyaseten her şeye muktedir, ancak hukuki açıdan hiçbir sorumluluğu olmayan bir başkan!" ABD'nin, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) içine oturacak ve "llımlı Islam Devleti" modeline sığışacak bir Türkiye'ye AB kapsamında en aşağı 10 yıllık bir geçiş süreci sonunda "imtiyazlı ortaklık" öngörülecek... Olur mu, olmaz mı?.. Neden olmasın?.. Suudi Arabistan ve benzeri Islam ülkelerine özgü genç tipler artık Türkiye'de de boy gösterdiler. Bunlar ABD'deyetiştirilmiş, yetenekli, uzman, ajan, dünyayı bilen, anasının gözü, Amerikanomüslüman kişiler... ABDAB kapsamına Ortadoğu'da yakışacak bir Türkiye için özel tasanmlar hazırlanıyor... AB laik mi?.. Oyleyse Türkiye en•<şağı 10 yıl el altında tutulur, sonra da özel ortaklık statüsünde bu süre uzatılır, ılımlı Islam modeline yol açılır... Emin Şirin'in mektubundan anlaşıldığına göre bizim genç Amerikanomüslümanlar, Başkanlık sistemini bu kapsamda yerli yerine oturtmak için tezgâhı hazırlıyorlar... • Peki, bu arada "Soros" ve "Adenauer" vakrflan Türkiye'de Kıbns'ta olduğu gibi bu tasanmın içinde yer alıriar mı?.. Neden almasınlar?.. Türkiye gibi bir ülkede bir verip beş almak üzerine bir yağlı projeye neden katılmasınlar?.. Brüksel'deki hezimeti 'zafer'edönüştüren medyamız belki de çok daha kapsamlı bir planlamanın ilk ayağını gerçekleştiriyor, gelecekteki Başkan'ı şimdiden tezgâhlıyordu... Hem Başkanlık sisteminde "bürokrasinin (ordu dahil) kayıtsız şartsız Başkan'ın emrine verilmesi" doğal sayılmıyor mu?.. Projeyi yeme, yanında yat!.. • A AB Sürecinde Tarımımız (II)... Prof. Dr. Ibrahim ORTAŞ Çukumva Üniversitesi Zimat Fakültesi gelmiştir. Aynı ruma 'niversiteye Tniversiteye ilkgeldiğim 1980'li yıllann başmda dışa açılma ile beraber ülkede liberal ekonomınin gereği olarak çok ucuza yağlı peyniri, sonra çikita muzu, Arjantin eti, derken Şili elması, son yülarda Brezilya'dan bakla, fasulye, Meksüca'dan, ABD'den buğday, Iran'dan ceviz, ABD'den pamuk, Kanada'dan mercimek (ki anaT vatanı Türkiye'dir), mısır Türkiye 'dir), gelmeye başladı. Daha ne olup bittiğini bihneden bir zamanlar tanm ürünleri ihracatı yapan ülkemız birden satuğımızdan daha fazla alır bır ülke durumuna getirildik. Uzmanlar, ülkemizin pamuğu ABD'den daha ucuz mal etmesı ve kaliteli olmasına rağmen ABD'nin uyguladığı yüksek sübvansiyon nedeniyle bizim ürettiğimiz değerin altında bize pamuk sathğını belirtiyorlar. Böylece bir anda çıftçımızın ürettigi pamuk dışandan satın alınan pamuktan daha pahalıya mal olduğu için piyasa gereği dışannın ürünü tercih edılmektedır. Doğal olarak çiftçinuz pamuk ekemez duruma gelmiştir. Bir zamanlann ak altın üreticısi Çukurova, pamuk ekiminden neredeyse çekilir duşekilde ülkemize getirilen ucuz buğday, mısır, diğer ürünlerin ülkemizde tanmı çökertilmiş durumdadır. Hattta kamuo>Ti da ikna edılmeye çalışılarak destekleme ve sübvansyonun kaldınlması gerektiği topluma anlatılmaktadır Yapılan propagandada "Ekmeğin pahah oimagnm nedeni destekkme w sübvansr.wu eğer serbest piyasa koşuDan sağlanırsa buğday daha ucuza ahnacak, doğal olarak ekmek daha ucuz olacak" denihnektedir. Tabii ki Türk tanmı çöktükten sonra ileride ekmeğin bizlere kaça sanlacağmı bilmiyoruz. Belki de bugün Afrika'nın tanmsal üretim yönünden içine düştüğu duruma gelebileceğiz. Unutmayalım, ülkemiz yakın geçmişte geçirdığı iki büyük ekonomik krizi güçlü tanmı sayesinde kolay atlatmıştır. Halkımızın sosyoekonomik sigortası olan tanmımızla iştigal eden geniş kitle, kendi öz değerlerine dönmesiyle belki çok daha büyük sosyal bunalımlar yaşayabilirdik. Ülkemiz maalesef tanmsal geüşmede dünyaya ayak uydurmada hazırlıksız yakalandı. Bu konuda yapılan bütün eleştirilere kulak kapatıldı. Ülkenin siyasileri ne yazık ki ulusal bılinçten uzak, daha çok hep Batı 'nin istek ve talepleri doğrultusunda politikalan istemeseler de uygulamak zorunda kaldılar. Halkta ulusal bılinç ve yurttaşhk bilinci geliş^nediği için hep yabancı mallara karşı bu hayranlık oluşmaya başladı. Batdılann isteği ile ülke tanmının temel direkleri olan şeker ve tütün yasalan kaş ile göz arasında topluma kabul ettirildi. Çoğumuzda yabancı hayranlığı, dışandan gelen her şey iyi bizimkisi kötü anlayışı egemen. Cebinde Marlboro sigara, üstünde yabancı marka elbise, sorrasında yabancı ürünler. "Biretindecımbız, bir ettnde ayna, umurunda mı dünya?»" Bizler daha kahrolsun X ve Y diye duralım veya kimler kimler ile gurur duyuyor diyen slogandan öteye geçmeyen söylemlerle kendimizi avutalım. Yine maalesef ülkemiz siyasilerinin, gehşen tek kutuplu dünyanın bize dayattığı olgulann kısa ve uzun sürede ne getireceğini dünya dengelerini düşünerek hesaplama yerine güçlüden yana tavır abnayı yeğledikleri görühnektedir. Görebildiğim kadan ile yurttaş bilinci üzerine inşa edilmiş ulusal bilinçten evrensel bilince ulaşma eksikliği görühnektedir. Ülkemiz insanının kendi potansiyelini tanıması ve buradan dünya gerçeği ile nasıl bütünleşeceğini küresel kalkınma mantığı ile değü, holistikevrensel bakış açısı içinde sağlaması için eğitimini yeniden çağdaş normlara göre şekillendirmesi gerekiyor. Nitelikli, eğinlmiş bir toplum yaratmazsak, korkanm dünya devleri arasında erir gideriz. Bu tür yabancı hayranlığı anlayışı daha çok üçüncü ülkelerin kendine güvenmeyen, öz değerlerine güvenmeyen, kendi emeğine değer vermeyen, psikolojik olarak sen veya ben merkezli sağlıksız birey ve toplumlarda görülen davranışlardır. Halbaki Cumhuriyeti kuran kuşak kendinden emin, öz değerlere güvenen, onurlu, başı dflc, Kurtuhış Savaşı'nı beyin ve bilek gücü ile kazanmış mutlu insanlardan oluşuyordu. Cumhuriyetin kuruluşunda, arkasındaki Anadolu coğrafyası birçok endemik bıtkmm anavatanıdır. Ancak halen yabancılann yaptığı biümsel çalışmalann ötesine geçemedik. Nohut, mercimek bitkilerinin gen kaynağı ülkemizden binlerce kilometre uzakhktaki Kanada ve Avustralya'ya götürülerek, oralann koşullanna göre ıslah edildi ve şimdi bu ülkelerden baklagil alır duruma geldik. Kendi coğrafyamızda daha çok araştırma yaparak biyolojik gen kaynaklanmızı belirleyip bankalannı kurup koruma altina almak, ilk hedefimiz ohnahdır. Bütün tohum, damızlık ve gen kaynaklan ülkemiz ekolojisine uygun şekilde geliştirihnelidir. Ülkemizin yetiştirdiği ürünlerin kalitesi artnnlmalı, ürüne ve kaliteye göre destekleme sağlanmalıdır. Tanmda ulusal politika benimsenmeli, teknolojinin bütün verileri kullanılarak topraklar etüt edilmeli, arazi kullanım planlaması yapılmahdır. Kırsal kalkınma, planh olarak ülke koşullanna göre düzenlenmelidir. Eğitim düzeyi düşük kırsal kesimdeki nüfus, kırsalda bılimsel esaslara dayalı ekolojik tanm yapmak üzere bulunduklan ortamda istihdam edilmelidir. Üreticilerin ürünlerini rahat pazarlamalan için kooperatifleşmeleri ve örgütlenmeleri sağlanmalıdır. Toplumsal bilinç geliştirihneli. tüketici haklan ve diğer önlemler alınmalıdir. r^Cumhuriyef emekliliğim içîn kurduğum hayaller güvence altında Dostlarınıza armağan aldınız mı? Cumhuriyet Kitap Kulübü Merkez ^ube : TürktKajjı Cod. No: 39/41, CağaloğluİST. (0212)514 01 96 : istildd Cod. Zambak Sok. 4/1, TaksimİST. (02121252 38 81/82 Cumhuriyet kitap kulübü M. BtR CUMHURİYET DÜŞMANININ İ "Bireysel Emeklilik Sistemi bence Türkiye'nin geleceği... AK Emekli oldum, çiinkü gücünü biliyorum ve tecrübesine güveniyorum." Siz de kkk 23 23'ü arayın, AK Emekli Güvence Planlan'yla tanışın. AK Emeklilik'te geleceğiniz güvence altında... Çünkü sadece biz emekliliğin önüne AK güvencesini koyuyoruz. Ozer Kanburoğlu. www.akemeklilik.com.tr 23 23 AKEmeklilik Çağ Pazarlama A.Ş. Türkocağı Cad. No:39/41 (34334) CağaloğlutstanbulTel:(0212) 514 01 96
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle