Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ARALIK 2004 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA ÜİZI Fransız Devrimi'nin kavramlannı Osmanlıcada bulamayan aydınlar anadiline yöneldi ultan Mahmud'un, artık sarayı da kasıp kavuran salgın hastalıklar karşısında can havliyle aldığı önlemlere, parasızlık yüzünden avuç açmak zorunda kaldığı Avnıpalılann güvenini kazanabilmek uğnma ginştiği devlet örgü i tündeki ve kılık kıyafetteki değişikliklere füan bakıp, Türk modernleşmesinı başlattığuıı, Tanzimat'la Osmanlı toplumsal yaşamını Batıh ölçütlere göre kökten değiştirmeyi amaçladığını öne sürebilmek gerçekten olanaksızdır sanınz. Aynca, yakın çevresindekilerin tanıklıklanna göre Sultan II. Mahmud'un kişiliğı ve bilgi düzeyi de böyle bir girişimde bulunmasına el vermese gerektir zaten. Ömeğin. uzun yıllar oda hızmetlisi olarakçalışmış Çuhadar Dyas Ağa, "Ne zaman, nasıl davranacağı kesinnkle önceden kestirikmeyen; kmhğı ağalara önce dayak atüran, sonra yanına çağn S Türkçe anımsandı M Edebivatımı M DEMIRTAŞ CEYHUN 3 * np vurdurduğu sopa saytsmca alün veren; kurban bayramlarmda Uk kurbanı mutlaka kendisi kesen; MısırValisiMehmed Alı Paşa'nınyakalayıpgönderdiği Vahabi ayaklanmasına kaülmış bir asinin kellesini, bir tören düzenletip halkın önünde yanm saat seyrettikten sonra vurduran" bıri olarak Nutuk'ta Meşrutiyet edebiyatı ustafa Kemal'in, 1927 yılındaki Halk Fırkası Kurultayı'nda günde altışar saatten tam altı günde, 36 saatte okuduğu Nutuk'u da, gerek ilk baskılann sonlanndaki, uyak düşünne uğruna üstü çizilip çizilip değiştirilmiş, sağa sola çıkmalarla sözcükler eldenmiş kargacık burgacık tıpkıbasım elyazması özgün metinlerden, gerekse 1927'lerde konuşulan Türkçeden daha ağdalı bir Osmanlıcayla yazılmış olmasından da anlaşılacağı gibi, secili bir düzyazı. bir mensur şiirdir bizce. Yani Mustafa Kemal de Nutuk'unu, bu yeni Osmanlı edebiyatının yönlendirmesiyle. hayranı oldugu Meşrutiyet edebiyatçılan gibi tıpkı, secili bir düzyazı, bir mensur şiir olarak tasarlayıp kaleme almıştır. Bu nedenle, Cumhunyet'in kurulmasıru sağlayan entelektüel temelin düzyazı ağırlıklı bu yeni "Osmanh edebiyatTnca oluşturulduğu da galiba tartışılmasa gerektir. smanlı aydınlan, istemeden karşı ve Farsçadan ibaret olduğunu" söylemektedir mektuplannda. Lord Cannington'a göre de "ca'laştıklan Fransız Devrimi'nin "özgür hil ve görgüsüz" bıridir. Nitekim, güya bu modemleşme girişımlerini başlük, eşitlik, evrim, devrim, uygaıiık, kültür, kamu, cumhuriyet, laisizm, de latirken de yalnız Kuran'ın ezberletiİdiği ve Islamiyetle ilgili temel bilgilerin öğretildiği "mahalmokrasi, tolerans, entelektüel" gibi le mektebini" bitirmeyi zonınlu hale genrmiştir kavramlan ifade edebilmek için daha 1826'larda. Yani, ne Sultan II. Mahmud'un. ne de Osmanlı aydınlarının Batıhlaşmak amacıy1850'lerden itibaren Türkçeyi de ilk la Batı ile daha süa ilişkiler kurduklannı ve Tankez tartışma gündemlerine almışlardır. zimat ' ı ilan ettiklerini söyleyebilmenin olanağı butanıtmaktadır Sultan II Mahmud'u anılannda. Prusyah Mohkede Sultan'ın "Tekkelimeolsun İngilizce, Fransızea. Almanca bilmediğini, bu nedenk dünya hakkında kitaplardan da bir bilgi edineme> cceğinL bütün bügisüıin Kuran okuyacak ve Osmanhca okuyup yazacak kadar biraz Arapça lunsa gerektir gördüğümüz kadanyla. Nitekim Cemil Meriç de "Tanzimat aydınlarının Baühlaşmak, Avrupahlaşmak gibi kavramlardan haberleri dahi yoktur" demektedir. Çünkü Batılılaşmak deyimi, Avrupa'da da yeni yeni kullanılmaktadır. Sömürgeciliğin ilk yıllannda sömürgelerini "İngilizleştirmeye, Fransızlaştırmaya, Hollandalılaşrırmaya" çalışan Batilılar, bu aynştırmanın ortak çıkarlanna ters düştüğünü görünce, XIX. yüzyılda"Ayrupahlaşmak" deyımini kullanmaya başlamışlar. "Avrupahhk" deyimi Asyalılık ve Afrikalılık bilincinin uyanmasına yol açınca. XIX. >üzyılın ortalannda "Batıhlaşmak'' deyımini bulmuşlardır, hocanın verdiği bılgılere göre. TÜRKÇEDEN İLK SÖZ EDEN AYDIN Şinasi'nin edebiyattaki damgası r Yeni kavramlar Bu yüzden, Tanzimat aydınlarının Türk modernleşmesini başlatmak fılan şöyle dursun, gördüğümüz kadanyla ne Batıhlaşmak, modernleşmek gibi kavrami lardan haberlerinin oldugu' nu söyleyebilmenin olanağı vardır aslında; ne de Batılılann. Türklerin de çağdaş ve özgür birey ler haline geknesi için Osmanlı devlet düzeninin Fransız Devrimi'nin ilkelerine göre yeni baştan düzenlenmesi amacıyla Tanzimat'ı içtenlikle önerdiklenni öne sürebilmek söz konusu olsa gerektir bizce... Ancak, Batılılann zorlamasıy la yaşama geçirildıği kuşkusuz bu değişikliklerin bir yandan Batı düşmanı akımlan güçlendırirken, öte yandan Osmanlı düşüncesinde köklü bir değişime, bır devnme neden olduğunu yadsıyabilmek de olanaksızdır doğrusu. Çünkü, Fransız Devrimi'yle hiç ilgilenmeyen, hele hele "ulus, uhıs devlet, anadiT gıbı kavTamlara kesinlikle sıcak bakmayan Osmanlı aydmlan. Tanzimat döneminde istemeden karşılaştıklan Fransız devriminin "özgürhik. cşitfik, e\Tİm. devrim, uygarhk, kümır, kamu, cumhuriyet, laisizm, demokrasi, tolerans, entetekrüeT gibi kavramlannı, kendiru yeniden üretemeyen yapay dilleri Osmanlıca ile karşılamakta sıkıntıy a düşünce, bilindiği gibi, çaresiz anadillerini hanrlamak zorunda kalmışlar ve 1850'lerden itibaren Türkçeyi de tartışma gündemlerine almışlardır ilk kez. Kısacası, Şevket Sürey)^ Aydemir'in de Inkılâp ve Kadro'da "Sanayi inloiâbı(devTİnıi),Osmanh Imparatorhığu'nun işrirak edemediği en büyük hareketlerdenbiridir.Fransjzİnkılâbrnuıgetirdiği yön tayin edki fikir ve ilketerie, aynı inkılâbın getirdiği yeni müesseselere. mesela demokrasi geUşmelerine de bu İmparatoriugun kanlamaması, onun ikinci bahtsızhğmı teşkil eder. Sanayi İnkılâW nın dışmda katanca tabö ordunun yenfleştirilmesiçabalandaköksüzve yetersiz kakh" diyerek belirttıği gibi. Osmanlılar katlandıklan onca özveriye karşm Batı'nın savaş fennini edinip şiirsiz kahnış imparatorluğu eski görkemine kavuşturmayı Tanzimat "la da başaramarruşlardır, ama yerine hızla yeni bir Cumhuriyet' in ^ . j , kurulmasuu, gene Batı'nın yeni söz fennini acele ithal edip Fransız edebiyatına bakarak oluşturduklan bu edebiyatla gerçekleştirdikleri de sanınz kuşkusuzdur. N e ılgınçtir ki. Türkçeden söz eden ılk Osmanlı aydını bir edebıyatçıdır, Şinasi'dır Reşft Paşa taraftndan 1849 yılında "Uhunu tktisadiye ve Mafiye" okuması için Paris'e göndenlea, ancak orada "iktisat ve maliye yerine" edebiyatla ilgilenen. döndükten sonra da ilk Türkçe oyunu, "Şair EvJenmesi"ni yazan Şinasi, 1860'larda da önce Agâh Efendi ıle Tercümanı Ahval, ardından tek başına Tasviri Efkâr adlı gazeteleri çıkarmıştır. Sultan IL Mahmud'un buyruğuyla 1831 'den 1838'e kadar on yılda topu topu 30 sayı çıkanlabilmiş güya haftalık Takvimi Vekayi ile VVTffiam ChurchiH adında bir Ingılızin 1840'lardan itibaren gerekli gördükçe yayımladığı Ceridei Havadis'i saymazsak, gerçek anlamdaki ılk Türkçe gazeteler olan bu Tercümanı Ahval ve Tasviri Efkâr'da da bir yandan Osmanlı düşüncesinde ilk kez bir Batılı şairden. Fransız şairlennden yaptığı şiir çevırilerini yayımlar ve "Şair Evienmesi" adlı oyununu tefhka ederken, yazılannda da gene ilk kez Türkçeden ve edebiyattan söz etmiştir Çünkü. "€0604x31" kavramı da yoktur Osmanlı düşüncesinde ve şiir dışındaki yazı türleri için "inşa" sözcüğünü kullanmaktadırlar Osmanlılar. Yani, "edebiyat" kavramı da Osmanlı düşüncesine Tanzimat aydınlannca girdirilmiştir. Batılılann literarür kavramuu günümüzdekı anlamıyla Osmanlı düşüncesinde ilk kullanan kişi de Şinasi'dir ve "yaada yanhş yapmamayı öğreten bffim" anlamındaki Arapça "iknül edeb" teriminden esinlenerek "fennül edeb" diye Osmanlıca bir karşılık uydurmuştur bu kavram için. Fransız edebiyatı hayranı Zaten bu yeni edebiyatin temel ilkeleri, hem Edebiyatı Cedide. hem de Fecri Aticilerce. "Divan edebiyvtıyla bütün bağlan kopanp, Fransız edebryatmın biçim, tür ve teknikleri ile akımlanndan daha çok yararlanmak*' şeklınde açıklanmaktadrr, bilindiği gibi. Dolayısıyla bu genç edebıyatçılann tamamı Fransız edebiyatı hayranıdır ve ilginçrir, çoğu asker okullanndan yetişmiştir zaten, Mustafa Kemal gibi. Örneğin, romanına yazdığı önsözde "Hakîkhyun mesleğinde yazıknış bir roman. Enıfle Zola, Alphonse Daudet gibi reanstlerin romanlannı, yani hakîktyyun romanlannı mütakaa etmemişseniz, işte size bir tane ben takdhn edeyim" diyerek belirttiği gibi, Emil Zola'nın romanlanyla aynı günlerde yayımlanmış, edebiyat tarihçilerimizce de "iflcgerçekçiTürkromanı" sayılan Karabibik'in yazan Nabizade Nazrnı Harp Akademisi'ni bitirmiş bir kurmay subaydır. Recaizade Mahmut Ekrem, Harbiye Idadisi'nden sağlık nedeniyle aynlmıştir. HaBt Ziya l şakhgiL Fatih Askeri Rüştiyesi'ni bitırmıştır Mehmed Rauf, deniz subayıdu. Cenap Şahabeddm, Eyüp ve Gülhane Askeri rüştiyelennden sonra Askeri Tıbbiye'yi bitirmiştir. Necip Asun, Harbiye'yi bitirdikten sonra askeri okullarda öğretmenlik yapmıştır ÖmerSeyfeddia Harp Okulu mezunudur Mehmet Emin W dakuL Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ve Idadisi'ni birirmiştir. Tarihçi Ahmet Refık. Kuleli'den sonra Harbiye'yi bitirmiş ve Askeri Rüştiye'lerde öğretmenlik yapmıştır Abdullah Cevdet, Elaziz Askeri Rüştiyesi' nden sonra Askeri Tıbbiye' yi; Ziya Gökalp de, bilindiği gibi Diyarbatar Askeri Rüştiyesi'ni bitirmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu TEVFİK FİKRETTEN BERİ TÜRK ŞİİR DİLİ NESİRLEŞTİ' Yahya Kemal de Paris'ten döndükten sonra bu yeni Osmanlı edebiyatının şiir anlayışını eleştirmeye başlamış ve örneğin 1922 yılında yaptığı "Resimsizük ve Nesirsizfik" adlı bır konuşmasmda "Yunanhlann ve Latinlerin Avrupahlara miras bıraküklan nesir, Araplarda ve Acemlerde yoktur. Biz zavalh Türkler de onlann öğrencileri okhığumuz ve miüi kusurumuz olan az yazdığınuz için nesirsiz kalnuşız" dedikten sonra. gene aynı günlerde Dergâh dergısınde çıkan bir yazısında da "Tevfîk Fikret'ten beri Türk şiir diü nesirleşti. Adeta aruzla nesir yazma merakı türedi" diye yazmıştır. Namık Kemal ve Ziya Paşa'dan sonra neredeyse bütün Tanzimat ve Meşrutiyet dönemi şairleri, Tevfîk Fikrefler, Cenab Şahabeddin'ler, Abdülhak Hamkl'ler, Mehmet AkiTler. Mehmet Emin Yurdakul'lar. Rıza Tevfik'ler, Ziya Gökalp'ler şiiri nesirde aramaktadırlar Ünlü romancunız HaHt Ziya Uşakhgü bile. Baudelaire'in "Küçük Mensur Şiirler" adlı kıtabmdan esinlenerek 1889 yılında "Mensur Şiirler" adıyla bir düzyazı şiir kitabı yayımlamıştır. Yani, o dönemın yalnız şairleri değil romancılan, öykücüleri, denemecileri için de şiir nesirdedir. 1901 yılında Mehmet Raufun "Siyah lnciler" adıyla bir mensur şiir kitabı çıkmıştır. Yakup Kadri yazdığı mensur şiırleri 1922 yılında "Erenlerin Bağından", 1940'ta da "Okun Ucundan" adıyla kitaplaşnrmıştır. Edeblyat' sözcüğü uydurma Namık Kemal'in 1866 yılında Tasviri Efkâr'da çıkan "Lisanı Osmani'nin Edebiyaü Hakkında Baa Müiahazat" adlı yazısının başlığından da anlaşılacağı gibi kısa bir süre sonra "fennül edeb" yerine. ola ki hep birlikte, gene"edeb" sözcüğünden içtımaiyat, ruhıyat, tabiiyat, ılahiyat gibi "yat" ekiyle yapılmış "sözbüinıi" anlamına "edebiyat" diye yeni bir sözcük uydurmuşlardrr. Yanı. imparatorluğu görkemli günlerine kavuşturabilmek amacıyla yüz küsur yıldır \, edınmeye çahştıklan Batı'nın fennül harb"ını Osmanlılann onca özveriye karşuı Tanzimat'la edindiklerini söy, leyebilmek belki gerçekten olanaksızdır. Ama Baü' nın bir başka fenn' i, kültürle ilgıli yeni söz tekniği, 1860'larda "fennül edeb" şeklinde kolayca ginvermiştir Osmanlı düşüncesine, görüldüğü gibi. Çünkü. kimi Batı dillerinde edebiyata "sözsanatı/sözteknçi''de denilmektedır Örneğin. Almancada "Hteratur"ün yanı sıra "wortkunst" (söz sanatı) terimi de kullanılmaktadır edebiyat için. Yunancada edebiyat karşıhğı olan "toğotehnia" da zaten söz sanatı / söz tekniği anlamına gelmektdir. Divan şiiri 18. yüzyılda Nedim ve Şeyh Galip'le sona erdi Şiir, düzyazıda arandı K imi edebiyat tarihçileri Enderunhı Vasıfile Keçecizade İzzet MoDa'yı da Dıvan şiinnin son temsilcileri olarak göstermekte iseler de Divan şiiri bizce de XVIII. yüzyılda Nedim ve Şeyh Galip'le sona ermiştir ve Osmanh İmparatorluğu artık şairleri saraydan kesinlikle uzak tutarak XIX. \iizyila sözcüğün tam anlamıyla edebiyatsız, yani şairsiz ve şiirsiz girmiştir ne yazık ki. Gerçekten de gördüğümüz kadanyla sarayda söz sahibi olabihniş son Divan şairi Nedim'dir ve onun 173O'da Patrona Halil ayaklanması sırasuıda öldürühnesinden sonra şairlerin sarayla ilişkileri tamamen kesikniştir sanki. Ömeğin Şeyh Galip, bir ara IIL SeBm'in iltifatına nail olmuşsa da bütün yaşamını saraydan uzakta, Konya'daki ve Istanbul'daki Mevlevihanelerde çile çekerek geçirmiştir. Osmanlı kaynaklannda "enderun" sözcüğü hem "Hükümet merkezi", hem"Saray", hem de "Enderun Mektebi" anlamında kullanıldığı için, çocukken saraya ahnıp yetişurildiğinden adı Enderunlu'ya ç i mış Enderunlu Vaaf m sarayda erişebildiği tek görev de III. Selim'in kısa bir süreli "peşkjr" ve "anahtar ağahğı"dır topu topu. Keçecizade tzzet Molla ıse genç yaşta sarayın şerrine uğrayıp önce Keşan'a, sonra Sıvas'asüriUmüşve orada öhnüştür. Bu nedenle XVIII. yüzyılın ortalanndan itibaren de Osmanlı düşüncesinde Divan şiirinin yerini, bilindiği gibi Sümbülzade \ehbi Efendi'ler ve onlann manzumeleri almaya başlamıştır zaten. Kısacası. Osmanlı imparatorluğu XIX. yüzyua gerçekten de, tam anlamıyla şairsiz ve şiirsiz girmiştir. Şiirini de >itinniş yapay kitabet dilleri Osmanlıcayla Modern çağın yeni düşüncesini kavrayabümelerinin olanaksızlığı yüzünden de doğal olarak bir anlamda dilsiz de gjrmışlerdir XIX yüzyıla aynı anda. Osmanlıca yetersiz kaldı Şinasi'nin literarür kavramını Osmanlıcaya acele "flm" yerine "fen" sözcüğü ile yapılmış "fennül edeb" şeklinde bir tamlamayla aktarması da Istanbullu Rumlann edebiyata loğotehnia demelerinin yönlendirmesiyle midir biraz da, kim bılir 9 Kuşkusuz, yeni teknikleri öğrenmek amacıyla Batı ile daha yakından ilgilenme, dil öğrenmeleri için Avrupa'ya öğrenci gönderilmesi, dolayısıyla aydınlann Fransız Devrimi'yle tanışmalan, ticaret anlaşmalan, dış borç, Kınm Savaşı vb. gibi nedenlerin zorlamasıyla, Istanbul'la suurlı da kalsa. toplumsal yaşamda da birtakım yenileşmeler olmuştur mutlaka. Kısacası. Prof. \lacit Gökberk'in de Yeni Dergi'de (Ocak 1967) çıkan "Türkçenin Bir Kültür DiB Olarak Genşmesi" adh incelemesinde, "Osmanhlar Avrupanın sadece maddi kültürü' ile, yani 'uygarhğı' ile ilgileniyorlardı, Avrupa'nın 'manevi kültürü' ise benimsenmeyecekti" diyerek belirttıği gibi, gerçekten de Osmanlı hanedanının ve Tanzimat aydınlarının, savaş fennini (sanayi ürünlerini) edinmenin dışında, Batının kültürüyle de yakından ilgilendiklerini, dolayısıyla Osmanh toplumsal yaşamını Batılı ölçütlere göre kökten değiştirmeyi amaçladıklannı söyleyebilmek kesinlikle olanaksız olsa gerektir. Bu nedenle, Osmanlı aydınlan da Batı'nın buyeni fennini kavramakta Osmanlıcanın yetersiz kaldığuıı görünce. anadillerini bir an önce geliştirmek amacıyla Batı'nın bu yeni edebiyat anlayışını gerçekten bir dil tekniği, yani bir fen olarak acele ithal etmişlerdir ola ki. ştlrslz ve dilsiz Tanzimat aydınlan da, artık şiirsiz de kalmış bu yapay dille çağın gerçekliğini kavrayabihnelerinin olanaksızlığının bilincine vardıklan için mi acaba, Batılılann literarür dedikleri bu yeni dil fennine dört elle sanhp önünü ardinı fazla kurcalamadan tıpkı XIX. yüzyıl Batı edebiyatı gibi düzyazı ağırlıklı yeni bir "Osmanh edebiyıatı'' yaratarak bu açığı kapatmaya çalışmışlardır öncelikle, kim bilir? Çünkü, Tanzimat veya Meşrutiyet edebiyatı da denilen bu yeni "Osmanhedebiyatr bilindiği gibi salt düzyazıdan, nesirden oluşmaktadır sankı. Öyle ki, şiiri bile artık düzyazıda aramaktadır Tanzimat edebiyatçılan Örneğin, Sabahattin Eyuboğhı da 1939 yılında yayımlanmış "Namık Kemal Yahut Manzum Nesir" adlı incelemesinde, bu gerçeği, "Divan edebiyaöndan çıkarken bize kuvvetti şairden çok, knvvetii nâsir lazımdL Ustad Yahya Kemal'in de sıksıktekrarladığı gibi, asıl edebiyat nesirdir çünkü. Gerçekten de, Avrupa'da edebh^t denihnce akla önce nesir gelmcktedir. Bizde de Tanzimat'tan sonra başlamıştır'' diyerek vurguladıktan sonra, "NamıkKemal'in Vatan Kasidesi. ünlü rubaüeri, be\Ttleri ve rrusralan şayet şiirse, acaba nesir nedir" diye sormakta ve "'Namık Kemal bize kendisini şair ve nesrini şiir diye sundu. Makaleleri kadar, romanlan kadar, hatta belki daha çok nesir olan \ atan Kasidesi'ni şiir diye ortaya atö ve böylece Türk edebiyatında 'manzun nesir' diyebileceğimiz bir şiir dönemi başladT. "Namık Kemal, Türk dünyasmın yetistirdiği büyiik şaiıierden değildir. Onu şair diye övmek, hem kendisini, hem de şiirini yanhş tarutmaktir", "Namık KemaL, düşündüğünü açıkça söylemekle Türkşiirinde değil, Türk nesrindeyenüik yapnuşür. Manzumeleri, bir fikir aktüahtesini edebiyata getirmekie, Avrupa'da öteden beri nesrin gördüğü işi görmektedir''. "Namık Kemal'de şiir özü itibamia nesrin kendisidir. Manzum ifadesi ile mensur ifadesinin bize verdiği heyecan aynıdır. Her ikisi de harekeüi nesirdir" diye yazmaktadır. G Hem kullandılar hem saldırdılar ene bilindiği gibi, Divan edebiyatma ilk saldıranlar da Ziya Paşa ile Namık Kemaldır. Gerçi ikisi de, şiirlerinde Divan edebiyatının dilını ve biçimlerini kullanmayı daha sonra da sürdürmüşlerdir. Diyeüm romanlannda Fransız romantizmini örnek alan Namık Kemal, bir yandan "Hürriyet KasMesi" adh ünlü şiirini bile Divan dilı ve bıçımiyle kaleme ahrken, bir yandan da örneğin İnayetuOah Kanbunun Bahâri Daniş adh kitabuun çevirisi ile Intibah adlı romanına ve Celâleddin Harzemşah adh oyununa yazdığı önsözlerde Divan edebiyaunı şiddetle eleştirmektedir. Ballcan Savaşı yenilgisini içine sindiremeyen Osmanh aydınlannca II. Meşrutiyet döneminde "MflB Edebiyat" adı alhnda sürdürülen bu edebiyat anlayışı, bilindiği gibi Türkçülüğun Esaslan adlı kitabında Tanzünatçılan "Osmanh medenheti ile Baü medeniyetini uzlaştınnaya çahşmakk" suçlayıp. "Tanzfanatedebhaü Fransız zevkmin ürüıüerinden ibaret kakü. şimdiye kadar milli bir edebhat husuk getiremedi" diye eleştiren Ziya Gökalp'in "Türkedebiyaü halk hikâyeterinden,masallanndan,destanlanndan,cengnamelerinden, atasözlerinden, koşmalanndan, nefeslerinden. nkralanndan ka^uaklanmahdır" diyerek yol göstermesı üzenne Cumhunyet döneminde de, kendilerine "Hececfler" diyen bir grup tarafindan halk şiirinin koşma kalıbına hapsedılip mensur manzumelerle iyice sığlaştırümıştır. Yani, Türk Devrimi'nin gereksindiği ideolojinin bu edebiyatla oluşturulabilmesi gerçekten olanaksızdır. SÜRECEK