23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 KASIM 2004 CUMVt CUMHURİYET SAYFA J V LJ JLJ J. LJ M\ kuJtur(5 cumhuriyet.com.tr 15 Cem Yılmaz:'ııı senaryosunu yazıp 4 ayn rolde oynadığı 'G.0.R.A'., rekor sayıda seyirci toplamayı hedefliyor Bir bilimkurgu parodisi Gırgır ekolünden mizah dergilerinde, 1990'lann başından itifcaren yazıp çizerek ye- tişen, karikatürcüJüktewı absürd esprinin dala- ğını yardığı, o kendine <5zgü, tek kişilik 'ayak- ta gûJdürmece' göster-ileriyle 1995'ten sonra ortalığı kınp geçirdiği 'stand up' komedyen- lige atlayıp sonunda H«rşey Çok Giizel Ola- cak (1997) filmiyle oyunculuğa da bulaşan, Istanbul 1973 doğumluı Cem Yılmaz, günü- müzde gücünün, ününii-n, popülerliğinin doru- ğunda. Gişe rekorlan kıracak bir film yaparak sahneden, ekrandan, reldarnlardan sonra, nice kabiliyetsizin geçindiği sinemadan da parsayı toplamak istemesi gayet doğal. Doğal olmayan, Avea'cılara, NTV'cilere, devlet bakanlanna, hatta milli takım futbolculanna bile seyrettiri- len bu süper 'CmYlmz komedisi'nin yıllardır alışageldigimiz bir öngösteriminin biz sinema yazarlanndan esirgenrrt'esi! Pazarlama dersine iyi çalıştığı gözlenen Be- şiktaş Kültür Merkezi'ne doğrusu pek yakış- madı "eleştirmenleri adam yerine kovma- yan, eleştiri kurumunu hiçe sayan" bu tutum. Rekor kıracak film... Nicedir gündemde yer alan, Telsim'in yerini alan Avea'nın sponsorluğunda ni- hayet tamamlanabilen ve medyayı arka- sına alarak iyi bir pazarlama ve zamanla- mayla gösterime çıkanlan G.O.R.A., ilk gününden itibaren Türk sincmasında bütün zamanların en çok seyirci toplayan yapımı unvanını kovalayan ve 7'den 70'e herkese hitap eden, tipik bir bayram eğlenceliği. 1970'li yıilara denk düşen çocukluğunda seyrettiğı Star Wars-Yıldız Savaşları, Uzay Volu gibi Amerikan yapımı, gösterişli bilim- kurgusal film ve dizilerle büyümüş, hayranı olduğu ve etkilendiği Turist Ömer Uzay Yo- lunda filminin Sadri Alışık ı ya da Deveku- şu Kabare yapımı Astronot Niyazi oyununun Metin Akpınar'ı gibi, daha önce uzaya çıkmış kirhi bizden kahramanlan çağnştıran Arif i ta- bii ki Cem Yılmaz canlandınyor. Turist kazık- layan, Istanbullu, uyanık bir halı satıcısı olan Arif'in uzaylılarca kaçıralıp götürüldüğü G.O. R.A. gezegenindeki tutsaklık ve kaçış serüven- leri anlatılıyor G.O.R.A.'da. Yıllardır fantastik uzay maceralanyla kafa ütülemiş Hollyvvo- od'un bu tür filmlerde bize bunca zamandır dayattığı beylik kalıp ve karakterlerle, kemik- leşmiş klişelerle dalgasını geçmeyi yeğlemiş 'CmYlmz', ekip olarak çekiminde de bayağı eğlendikleri belli olan G.O.R-A.'da. Karika- türcülüğünde, stand-up komedyenliğinde bol bol malzeme yaptığı uzayla uzaylılar üstüne geyik muhabbetinden ve uzaya çıkan uyanık bir Türk kahramandan (Arif) harekete geçen CmYlmz'ın yazdığı, son dönemin Beşinci Ele- ment'ten Matrix'e kadar uzatılacak bazı yeni, popüler bilimlaırgu filmlerinden de esinlen- miş, çağnşımı bol bir senaryodan, Vizonte- le'yi de imzalamış Ömer Faruk Sorak'm yö- netmenliğinde çekilmiş filme, belli belirsiz bir lI§İ 2004 BKM icedir gündemde yer alan, Telsim'in yerini alan Avea'nın sponsorluğunda nihayet tamamlanabilen ve medyayı arkasına alarak iyi bir pazarlama ve zamanlamayla gösterime çıkarılan G.O.R.A., ilk gününden itibaren Türk sinemasında bütün zamanlann en çok seyirci toplayan yapımı unvanını kovalayan ve 7'den 70'e herkese hitap eden, tipik bir bayram eğlenceliği. Avea reklamı havası da sinmiş baştan sona. Uzayda rakı masası Düzmece uçan daıre fotoğraflarını, sahte U- FO görüntülerüıi, külyutmaz dergi yöneticisi- ne (Engin GünaydiD) satmak, turistlere yut- turmak isterken G.O.R.A.'lılarca başka uluslar- dan bir grup Dünyalıyla birlikte kaçınlıp fut- sak edilen Arif'in, hem gezegenin başına geç- meye kararlı, hırslı, zalim komutan Logar"la (fılmin bu kötü adammı da CmYlmz oynuyor, ilerleyen bölümlerde porno yönetmeni Erşan Kuneri'yi ve komutan Kubar'ı da oynadığı gi- bi), palyaço kılıklı, sinir küpü yardımcısı Ku- na (Şafak Sezer) ve adamlanyla mücadelesi- ni hem de G.O.R.A. gezegeninde tutsakken ar- kadaş olduğu yıllanmış, deneyimli Türk mah- kûm Bob Marley Faruk (Rasim Öztekin) ve efemine Robot 216'yla (Ozan Güven) geze- genden kaçmayı planlayıp Dünya'ya dönme çabalannı izliyoruz, 127 dakika süresince. G.O.R.A."nın başkanını (Cezmi Baskın) devi- rip başkanın ağdalı Yeşilçam melodramlan rut- kunu, dilber kızı Ceku'nun (Özge Özberk) gönJünü kazanmak için her şeyi yapacak Lo- gar'la, Ceku'ya abayı yakan, üstelik aşkına kar- şılık da alan Arif'in, ölümüne çekiştiği, ışm- lanma, alev topu gibi bildik klişeler ya da ağaç dahnda yetişen sucuklar, uzayda rakı masası kurmak, atılan kurşunla sigara yak- mak gibi buluşlar üstüne, ağır aksak bir tempoda ilerleyip gelişen filmin süresi ge- reğinden fazla uzun tutulmuş. Bilgisayar animasyonlanyla, özel efektlerle cilalan- mış, görsel düzeyi ve parlak teknik altya- pısıyla göz alan bu çizgiromanımsı bilim- kurgu parodisinde, dekor, (Canan Gök- nil'in) kostüm tasanmlan, giysi ve makyaj- lar, renkler biraz abartıh kaçmış olmakla birlikte durumu idare ediyor. Gökyüzünde, bulutlarda başlayıp yere inen, hoş birjene- rikle açılan ve epeyce özen ve emek veril- miş filmin, sonuçta görsel bakımdan sını- fı geçse de espri bakımından biraz kuru kaldığı, kıyak görsel efektlerine karşm söv- gülü diyalogların da nezih seyirciyi yer yer rahatsız ettiği söylenebilir. Yerll malı uzay macerası Genç kameraman Veli Kuzlu'nun görün- tüleriyîe Ozan Çolakoğlu'nun müziklerinin de artılan arasında yer aldığı filmde genel- de oyunculuklar boy gösterme düzeyınden öteye geçemiyor, CmYlmz, Rasim Öztekin, Ozan Güven dışında. Pek yerlere düşürme- se de filmin herkesi güldüren doruk sahne- si, Arif-CmYlmz'ın komutan Logar'a, tıpkı Matrix'in Keanu Reeves'i gibi havalara sıç- rayarak yaptığı malum, ayıplı kol hareketi sahnesi. Bu sahne, tipik CmYlmz bakışının ve mizahının eseri olan G.O.R.A. hakkında yeterince bir kanı veriyor aslında. Gişede ne kadar rekora koşsa da, ne kadar çok seyirci toplasa da, seyredildikten sonra bir çırpıda unutuluverecek nitelikte bir güldürü olmak- tan öteye gidemiyor, yerli malı bir uzay ma- cerası-eğlenceliği niteliğindeki bu G.O.R.A. İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDALATABEK Her şey bilüımeli mi?..'Tehdit', bir aksiyon fil- mı vaat etmesine karşın bir 'geçmişle yüzleşme'yi an- latıyor. Hem de bunu psiko- lojik bir 'beklenmeyenler- lekarşılaşma' genlımınde sunuyor. 'Wayne Hayes' (Robert Redford), Ameri- kalı tipik bir işadamı. Kan- sı Eileen ile güzel bir evde oturuyor, uzun yıllannı sür- düren bir evliliğin tekdüze- ligine (huzuruna da dene- bilir) ulaşmış, doygun bir çıft. Eileen (Helen Mir- ren), tipik bir orta yaş ka- dını. Bakımlı bir kadın, ra- hat bir yaşamı özümsemiş, günlük yaşamlanna odak- lanmış. Ama bu dingin ya- şam bir gün ortasında Way- ne Hayes'in kaçınlmasıyla değişecektir. ifcJsi de kurban 0 zamana kadar düzgün sûren yaşamlan bir anda al- tüst olmuşrur. Wayne kaç- mış mıdır, evini terketmiş mıdir, kaçınlmış mıdır, öl- dürülmüş müdür, canına mı kıymıştır? Oğullan ve kız- lan eve gelirler. Oğullan evli, bir çocuk sahibidir. FBI ajanları eve yerleşir ve her şeyi didik di- d;k eden bir soruşturma başlar. Bu arada hiç bilin- meyen gizler ortaya çıkma- ya başlar. Geçmişe dönük her şey araştırılmaktadır ve Wayne'in başka bir kadın- la ilişkisi ortaya çıkar. Eile- en bu darbeyi göğüslemeye çalışır, ama hiçbir şey kolay değildir. Yaşamlannın böy- le didik didik edilmesiyle ortaya çıkan olaylar Eileen için her şeye yeniden bak- ma gereği yaratır. Öte yandan Wayne'i ka- çıran adam (Willem Da- foe) işten çıkanlmış, güç koşullarda yaşayan birisi- dir ve yaşamını bu yolla de- ğiştirmeye karar vermiştir. Ö da başka bir kurbandır. Wayne ile konuşmalannda ikisi de yaşamlarındaki güçlükleri anlatırlar. Hiçbir şey göründüğü gibi değil- dir. Wayne de yaşamının bütün güçlüklerini kendisi- nin yendiğini, kazandığı her şeyin kendi emeği ol- duğunu anlatır. Ama bütün bunlar bir şeyi değiştirme- yecektir. Aşılmaması gere- ken sınırlar bir kez aşılmış- tır, artık sonuna kadar git- mekten başka bir yol kal- mamış gibidir. Film bir 'hesaplaşma fC- mi'dir. Insanlann kendile- riyle hesaplaşması, çevre- leriyle hesaplaşması, geç- mişleriyle hesaplaşması önem kazanmaktadır. Yaşam bölününce... Bir şey kaybedilınceye kadar değeri bilinmeyecek- tir. Wayne, yaşamı böyle tehdit aitına girinceye ka- dar neler kazanmış olduğu- nu düşünmemiştir. Onu ka- çıran adam da bu noktaya gelince daha önce yaşadık- lannı düşünecektir. Eileen, kaybedinceye kadar eşini ne çok sevdiğini belki de düşünmemiştir. Onun iliş- kisi olan kadını da bir kez daha düşünmesi gerektiği- ni anlayacaktır. Yaşam bir kez 'öncesi ve sonrası' diye bölününceye kadar insanlar yaşamlannı düşünme gereği duymaya- cakty. Böyle bir bölünme- den sonra nelerin yaşana- cağı da gene insanlann tu- tumuna bağlı kalacaktır. Filmin orijinal adı, 'The Clearing', 'açıklanma- ortaya çıkma' anlamlarını taşıyor. Belki de yapımın en düşündürücü yanı bu- dur. Hollandalı yönetmen Pieter Jan Brugge çok iyi oyuncularla iyi bir hesap- laşma filmi yapmış. Yeni Baslayanlar... Yeni Başlayanlar... Yenl BaşlayanflPP Vicente Aranda' nın yöncttiği "Car- men"den bir sahne. KÖY / The VHlage M. NightShyamaian'ın yönettiği film- de Bryce Dallas Howard, Joaquin Pho- enis ve Adrien Brody oynuyor. Film, 19. yüzyıl sonlannda herkesin uyum içinde yaşadığı bir kasabada geçiyor. Dış dünya- ya kapalı yaşayan halk, kasabayı çevrele- yen ormanda bannan yaratıklardan da ha- berdardır. Kasaba halkının hakkında tek bir kelime bile konuşmak istemedıği bu yarahklar, adeta tüm kasabayı sınırlan içe- risine hapsetmiştir. Lucious Hunt dışında kimse ormanın derinliklerine girip orada neler olduğunu görmek gibi tehlikeli bir maceraya atılma cesaretini kendisinde bu- lamaz. Hunt'ın attığı bu adım, kasabanın yazgısım sonsuza kadar değiştirecektir. BULUTLARIN ÜZERİNDE / Head in the Clouds John Duigan'ınyönetmenliğini yaptığı, başrollerinde Charlize Theron, Stuart Tovvnsend ve Penelope Cruz'un oynadı- ğı film 1930 ve 40'h yıllann Ingiltere ve Fransa'sında geçiyor. Irlandalı bir ailenin bursla okuyan oğlu Guy Malyon, zengin bir aileden gelen yan Amerikalı Vicente Aranda'nın yönettiği filmde Paz Vega, Leonardo Sbaraglia ve Jay Benedict oynuyor. Yıl 1830, İspanya; Fransız yazar ve araştırmacı Prospero Me- rimee, bir îspanyol askeri olmasına karşın yasadışı işlere bulaşmış olan Jose ile tanı- şır. Merimee'nin İspanya'da tanıştığı ikin- ci kişi ise onu baştan çıkaran Çingene kı- zı Carmen'dir. Carmen, Merimee'nin falı- na bakmak için onu kandınr ve evine gö- türür. Parası için Merimee'yi öldürmeye çalıştığı bir anda Jose kapıdan girip Car- men'in bütün planlannı altüst eder. Daha sonra iki adamın karşılaştığı ilk yer Jo- se'nin cinayetten yargılanıp idama mah- kûm edildikten sonra idamını beklediği küçük hücresidir. Tüm hayatını, inançla- nnı kaybedip hayattan kopuşunun hikâye- sini Merimee'ye hücrede anlatır. Bütün bunlann nedeni Carmen'e olan aşkı ve tü- kenmeyen se\'gisidir. KEDI GÖZÜ VECDİ SAYAR Kültür Politikaları Bugün, Istanbul'da Bilgi Ünıversitesi'nin Kuştepe Kampusu'nda, 'KültürPolitikalan'başlıklı biryuvar- lak masa toplantısı var. Anadolu Kültür AŞ'nin, Is- tanbul Kültür ve Sanat Vakfı ve Istanbul Bilgi Üni- versitesi Sahne ve Gösteri Sanatlan Yönetimi işbir- liğiyle düzenlediği toplantıda kültür ve sanat alanı- nın hayati sorunları tartışılacak. Bu sorunlann başın- da, küttürünfinansmanısonjnu geliyor hiç kuşkusuz. Maddi destekten yoksun politikaların ne denli etkin olabileceğini çok iyi biliyoruz. Demek ki politikacı- nın "Kültüre çok önem veriyoruz" demesi yetmez; kaç para ayırdığını açıklaması gerekir. Yuvarlak masatoplantısının çok doğru birzaman- da düzenlendiğini düşünüyorum. Neden derseniz, yeni bir dönemecin eşiğinde olan ülkemizin her alan- da olduğu gibi kültür ve sanat alanında da politika- Iannı gözden geçirmesi, Avrupa politikalan ile uyum arayışına girmesi gerekiyor. Kültür alanında Avrupa standartlarını yakalama çabasını yalnızca iki alanda görebiliyoruz: Ifade özgürlüğünün sınıriannın geniş- letilmesi ve "fikrimülkiyethaklan"r»n korunması. Ifa- de özgüriüğü konusunda, hâlâ kararsızlıklann, çe- lişkilerin yaşandığını görebiliyoruz. Ama fikri mülki- yetin korunması yönünde ciddi adımlann atıldığı bir gerçek. Nedenini keşfetmek o kadar da zor değil: Bu konu Avrupalılann çıkarlannı doğrudan ilgilendi- riyor da ondan. Oysa gönül, Avrupa'nın başka ko- nular üstünde de aynı hassasiyetle durmasını istiyor. örneğin, Avrupa ülkelerinde genel bütçenin yüzde 1 'inin kültür ve sanata aynlmasına ilişkin bir konsen- süs var. Tüm Avrupa ülkeleri, Fransa'nın 90'lann ba- şında ulaştığı bu oranı yakalamayı hedefliyor. Bizde ise bu oran her yıl gerilemekte. Yeni bütçe tasarısın- da binde üç dolaylannda bir rakamın yer aldığı söy- leniyor. Doğrusunu, bugün Kültür veTurizm Bakan- lığı Müsteşan Prof. Mustafa Isen'in ağzından öğre- niriz elbette. Bütçede kültüre ayrılan oran üzerinde bu denli fazla durmamın nedeni, yanlış olduğunu düşündü- ğüm bir görüşün ülkemizde giderek yaygınlık ka- zanması. Avrupa'nın liberal yönetimlerinin bile açık- ça savunamadığı -ama uygulamalan ile epeyce yak- laştıklan- bu görüşe göre, devletin artık özel sektö- rün sorumluluğuna devretmesi gereken alanlann ba- şında kültür-sanat alanı geliyor. Sağ böyle diyor, a- ma sol aynı görüşte değil. Avrupa'nın sosyal de- mokrat hükümetlerinin programlannda kültür ve sa- nat bir kamu hizmeti olarak görüldüğü için ciddi bir kaynak aynlıyor. Hele "kültürelyoksulluğun" Avrupa ile kıyaslanamayacak boyutlarda olduğu bir ülke için kültür alanının özel sektöre teslim edilmesi olacak şey değil. Popüler kültürün kayıtsız şartsız egemen- liğinin sağlanmasından ve eğlence sektörü ile med- ya patronlannın kâr oranlarını arttırmaktan başka bir nedeni olmadığı da apaçık ortada. Öyle ise, kararlılıkla savunmamız gereken bazı po- litikalar olmalı. Neler bunlar? llki, küftür ve sanatın her türlü egemenlik ilişkisinin dışında, özgürce ge- lişmesi için ortam hazırlanması, yani ifade özgürlü- ğünün önündeki tüm sınıriamaların kalkması ve ya- ratıcılara olanaklar sağlanması. Bu, yalnızca devle- tin hoşuna gitmeyecek şeylerin de söylenebilmesi özgürtüğünü talep etmek değil, sermayenin hoşuna gitmeyecek şeylerin de söylenebilmesi özgürlüğü- nü kapsar. Yani, kültür ve sanatın devlet tekelinde olması ne kadar sakıncalıysa sermayenin hoşgörü- süne ve iyi niyetine sığınmak zorunda kalması da o denli sakıncalıdır. Elbette, V/naypariafma/c'adınayapılan 'kültürhiz- metleri' içinde çok değerli olanlar var. Elbette, bü- yük kentlerimizdeki nitelikli sanatsal üretimin önem- li bir bölümünde büyük sermaye kuruluşlannın im- zası olduğu bir gerçek. Ama Anadolu'nun kültürel yoksulluğu göz önüne alındığında bir avuç elit tara- fından tüketilen kültür ve sanatla yetinemeyeceği- miz çok açık. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu kültür politikaları, özerklik, yerinden yönetim ve yönetişimden nasibi- ni almak zorundadır. Yerel yönetimlere inisiyatif dev- ri, bakanlann mutlak gücünün belediye başkanlan- na intikalinden farklı bir içerik taşımalı; yerel sivil di- namiklerin geliştirilmesi kültür politikamızın pers- pektiflerinin en başında gelmelidir. Kültür ve sana- tın kamu hizmeti olduğu gerçeğinden hareketle, ka- mu kaynaklarının seferber edilmesi gereği, merkezi hükümetin ve yerel yönetimlerin kültür politikaları- nın temelini oluştuımalı; bu haktan kimlerin yararia- nacağı saptanırken uzmanlık ve demokratiklik ilke- lerine eşit ağııiık verilmeli ve uygulamalarda say- damlık ilkesi temel alınmalıdır. Türkiye'nin geleceği- ne yatınm yapmak istiyorsak, Anadolu'nun küftürel kalkınmasını hedefleyen bir kültür politikasının olu- şumu için çaba göstermek zorundayız. vecdisayar(« yahoo.com Çocuğu anlatan resimler • Kültür Servisi - Harbiye Askeri Müze Sergi Salonu'ndaki Sibel Duranay resim sergisi, 21 Kasım Pazar gününe kadar, her gün, 09.00-17.00 arasında açık. Sanatçı, dışavurumcu (ekspresyonist) bir anlayışın egemen olduğu resirnlerinde, çocukJann farklı ruhsal durumlannı resim diliyle yorumlarken plastik kaygılann yanı sıra figürlerdeki anlatım zenginliğini öne çıkanyor. 1962 yılında İsviçre'nin Lozan kentinde doğan Duranay, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nü birincilikle bitirdi. Prof. Neşe Erdok, Prof. Özer Kabaş, Prof. Adnan Çoker ve Yusuf Taktak gibi önemli ustalardan ders alan Duranay, halen Kâğıthane'de bulunan Ferit Aysan Cağdaş Yaşam llköğretim Okulu'nda resim öğretmenliği yapmakta. 1990'da Almanya'nın Kassel kentinde 'MSÜ Örneği ile Bugünün Türk Sanatı' başlıklı karma serginin afişi için açılan yanşmada birincilik ödülünü kazanan sanatçı, 1990'dan 2002 yılına kadar birçok karma sergiye katıldı. BUCUN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da İDOB'den 'Bir Tenor Aranıyor' adh müzikal komedi. (0 212 251 56 00) • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda 19.30da GeorgeBorissov Band konseri. f0 212 232 98 30) ' • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZÎ'nde 20.00'de Prodüksiyon _ Tiyatrosu ndan 'Fernando Krapp Bana Mektup Ywmış' adh oyun. (0 212 252 35 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle