23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 KASIM 2004 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA lliJVİ^f 11UIVJJ. ekonomi@ cumhuriyet.com.tr 13 İstihdam üzerindeki vergilerin çok yüksek olduğu Türkiye'de kaçak çaîışanHp^yısı îki çalışandanbiri kayıt dışıANKARA (Cumhumet Büro- su) - Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) "Derin İstihdam Rapo- r u " , Türkiye'de ücretli olarak ça- lışan her bır kişinin bir de kaça- ğının olduğunu ortaya koydu. Ka- yıt dışı çalışanlann sayısının 10 milyonu aştığına dikkat çekilen raporda, çalışanlann da yüksek vergı nedeniyle "devlete çahşöğı- nın" altı çizıliyor. Rapora ilışkin ATO'dan yapı- lan açıklamada, SSK çerçevesin- de kayıt dışılık oranının yüzde 58'e çıktığı kaydedildi. Ancak SSK'ye kayıtlı olarak çalışması gereken 3 milyon 224 bin kişi, Bağ-Kur'a kayıtlı çalışması ge- reken 3 milyon 675 bin kişi, üc- retsiz aile işçisı olarak çalışan 3 bin 836 kişi olmak üzere toplam 10 milyon 735 bin kişi kayıt dı- şında bulunuyor. 1 milyonu aşan yabancı kaçak işçi ise bu hesaba dahil değil. Son 4 yılda sosyal güvenlikku- rumlannın açıklanna aynlan kay- nak da 33.6 mılyar dolan aşıyor. istihdam üzerindeki yükün ağır- hğı nedeniyle kayıt dışının gide- rek arttığına dikkat çekilen rapor- daki bazı saptamalar şöyle: • Türkiye'de brüt asgari ücret 444 milyon 150 bin lira. Ancak bu paranın tamamı çalışanın ce- I Yük çalışanın sırtında Ülke istihdam üzerindeki vergi yükü (%) G. Kore 13.6 ABD 15.5 :>*/-Meksika 15.6 Isviçre 17.8 Avustralya 23.1 Kanada 23.3 Japonya 24.2 f Türkiye 50.0 • ATOBaşkanı Aygün, yüksek vergi nedeniyle işveren ve işçinin kayıt dışında kalmak için "gizli mutabakat" içinde olduğuna dikkat çekti. Kayıt dışı istihdam nedeniyle devletin yıllık kaybı 14 katrilyon lirayı v buluyor. bine gitmiyor. Brüt ücret üzerin- den 62 milyon lira SSK primi, 4.4 milyon lira Işsizlik Sigorta Fonu, 56.6 milyon lira gelir vergisi, 2.7 milyon lira damga vergisi olmak üzere 126 milyon lira kaynağın- da kesiliyor, çalışanın eline an- cak 318 milyon lira geçiyor. •/ Brüt rakam üzerinden 86.6 milyon lira SSK primi işveren hissesi ile 8.8 milyon lira işveren Işsizlik Sigorta Fonu eklendiğın- de, işverenin işçi başına devlete ödediği prim ve vergi 222 milyon lirayı buluyor. Türkiye'de net as- gari ücretin 318 milyon lira ol- masına karşın çalışanın işverene maliyeti 540 milyon lirayı bulu- yor. Buna göre, yanında 10 işçi çalıştıran bir işveren, devlete yıl- lık 26.6 milyar lira ödemiş olu- yor. Ya da 10 işçisi kayıt dışı ça- lışan bir işveren, devletten yılda 26 milyar lira kaçınyor. 14 katrilyon hrahk kayıp ^ Kayıt dışı çalışanın kayıt al- tına alınması halinde, vergi, si- gorta primi ve ışsizlik sigortası primi olarak devlet, brüt yıllık as- gari 13.9 katrilyon lira gelir elde edebilecek. • İstihdam üzerindeki yükJer sıralamasında Türkiye yeni re- korlara ımza atıyor. Güney Ko- re'de yüzde 13.6, ABD'de 15.5, Meksika'da 15.6, Isviçre'de 17.8, Avustralya'da 23.1, Kanada'da 23.3, Japonya'da 24.2 olan vergi yüküne karşılık, Türkiye'de yak- laşık yüzde 50 oranında vergi yü- kü bulunuyor. \/ Türkiye, Avrupa'da asgari ücretin en düşük olduğu ülkele- rin de başında yer alıyor. Şubat 2004 venlerine göre AB'ye üye 25 ülke arasında en düşük asgan ücret 119 Euro ile Letonya'da uy- gulanıyor. Fransa, Ingiltere, Bel- çika ve Hollanda gibi ülkelerde 1000 Euro'nun üzenndekı asga- ri ucret, Türkiye'de ise 177 Euro'ya kadar ini- yor. ATO Başkanı Sinan Aygün, işveren ve işçinin kayıt dışında kalarak daha yüksek gelir elde etmek için gizli mutabakat içinde olduğuna dikkat çekti. Aygün, "İşçi diyor ki 'Devlete vereceğın ver- ginin yansını bana ver, kayıt dışı çalışayım',iş- veren diyor ki 'Hay hay". Bu gizti mutaba- kat,yüksek vergikr ol- duğu sürece bozul- raaz" dedi. MEY İÇKİ'DEN ATAK Anavatanına votka satacaklar • Tekel'in içki bölümünü satın alan Mey Içki'nin CEO'su Yorgancıoğlu, Irak'a rakı ihraç ettiklerini, votkanın anavatanı olarak bilinen Rusya ile votka için konuştuklarını açıkladı. tSTANBUL (AA) - Tekel'in alkollü içki bölümünü Özelleştirrne Idaresi'nden satın alan Nurol-Limak-Özaltın-Tütsab Ortak Gınşim Grubu, ıhracata odaklandı. Kon- sorsiyum tarafindan kurulan Mey içki Sa- nayi ve Ticaret AŞ, Irak'a rakı ihraç ediyor. Bunun yanı sıra Rusya ve Arjantın ıle de rakı, şarap ve votka ıçuı görüşmelerini sür- dürüyor. Mey içki CEO'su Galip Yorgancıoğlu, Tekel Alkollü tçkıler Sanayi ve Ticaret AŞ'nin satın ahnmasının ardından satış ve dağıtım stratejisiyle ilgıli yeniden yapılan- maya gittiklerini söyledi. Yorgancıoğlu, ABD, Kanada, Bulgaris- tan ve A\ r ustralya'ya ihracatın devam etti- ğını, AB 'ye yapılan mal ihracaünın sistem- lı hale gelmesı için de içki ve sigara şirke- tı toptancısı Dnnks and Foods ıle Alman- ya'da anlaşmaya gittiklerini anlattı. Irakrakryısevdi Bugüne kadar hiç mal gönderilmemış iilkelere rakı sevkıyatına başladıklannı be- İTten Yorgancıoğlu şunlan kaydetti. "Mevcut pazarlar dışında Irak ve Nahcı- Muı'a rakı sevkryaü yapok. Irak'a ihracat 2 & önce başladı ve şu ana kadar 4 TIR mal oönderdik. Daha da siparişler gelecek. Şa- np ve votka gibi diğer ürünlerimizi de bu üke>e ihraç etmeyi düşünüyoruz. Rusya ve Arjantin ile rakı, şarap ve votka için konu- şayoruz." Yorgancıoğlu, 4-4.5 milyon litre ihracat }apmayı düşündüklerini kaydetti. Kore'degenel grevedoğru Güney Kore hükümetinin, şirketiere geçici işçi istihdam edebüme obnağı tanıyan ka- nun tasansı, on binlerce Ko- reli işçinin kankhğı eylemle protesto edildL 25 binin üze- rinde kişinin kanldığı baş- kent Seul'deki eylemde, ka- nun tasansnun geri çekilme- mesi durumunda gelecek haftadan itibaren greve git- me çağnsı yapddı. Eylemi düzenieyen Kore Sendikalar Konfederasyonu, hükümete veyapıhnaya çahşılan işgücü reformuna şiddetie karşı çj- karken KoreBaşbakanı Roh Moo-Hyun gelecek hafta meclistegörüşülecek olan ta- sannın kabul edilmesi için el- lerinden geleni yapacakkn- nısöyledL(Fotoğraf AP) Avrupa'nın 4. MDF fabrikasına sahip olan şirket, yeni üretim tesisleriyle hedef büyüttü ÇAMSAN'da iiretim ve satış rekonı ERDOĞAN ERİŞEN ORDU-Türkiye'de kurulan ilk, Avrupa'da 4. MDF fabrikası olan 4 bin ortakh ÇAMSAN AŞ, 2 adet MDF üretim hattı bulunan Ordu tesislerinden sonra Sakar- ya'da kurduğu fabnka ile de 3. MDF (sunta kaplama maddesi) üretim hattını işletmeye koydu. Türkiye'nin en büyük 500 sana- yi kuruluşu arasında yer alan ÇAMSAN AŞ'nin Sakarya'daki fabrikasının da devreye girmesiy- le çalışan sayısı 650'ye yükseldi. 4 bin ortağı, 650 çalışanı ve 100 trilyonu aşan cirosuyla sadece Türkiye'nin değil, Avrupa'nın da en büyük MDF üreticisi olan ÇAMSAN AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Bodur, yeni yöne- tim ve yapılanma ile birlikte üre- tim ve satış rekoru kırdıklannı söyledi. de şirket içerisinde oluşturulan ta- kun ruhu ve yüksek motivasyon ile performansuu her geçen gün artürmakta vetüm faahyeöerinde geçmiş yıllann üretim ve satış re- korlanm kırmaktadır. Ordu fab- • 100 trilyonu aşan cirosu ve 650 çalışanıyla Türkiye'nin ve Avrupa'nın en büyük MDF üreticisi olan ÇAMSAN AŞ'nin Sakarya'da yapılan ikinci fabrikasında da üretime başlandı. Bu yılki ihracat hedeflerini 10 milyon dolar olarak açıklayan Bo- dur, şunlan söyledi: "ÇAMSAN AŞ yeniden yapı- lanma ve kurumsallaşma sürecin- rikasuıda 2004 yılı Ekim ayında 20 bin metreküp üretim gerçekleş- tirilerek kurulduğu günden beri en yüksek üretim rakamına ulaşü- mışür. 2004 yıh Ocak-Ekim döne- miüretimleri,2003\Th lOayhkdö- nenıi ile karşılaştınkbğmdâ, MDF üretimi yüzde 5, MDF-Lam üreti- mi yüzde 35 ve laminat parke üre- timi ise yüzde 150 oranında arüş göstermiştir." ÇAMSAN AŞ Yönetim Kuru- lu Başkanı Şükrü Bodur, ürün ka- litesi, ürün teknolojisi, üretim ka- pasitesi ve verimliliğini sürekli arttırarak sektörün lideri olma vasfını koruduklannı da belirte- rek "ÇAMSAN y^ünmlarryia ve hızh genşmesiyle ülkemizin ve Ka- radeniz'in önemli kuruluşlaruı- dan biri olarak ülkemize sağladı- gı katkılanndan dolayı gurur duy- maktadır" dedi. ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK ABD'nin Seçimi ABD'nin 2 Kasım seçimleri, açıktır ki, yalnızca bu ülkeyi değil, tüm dünyayı çok yakından ilgilendiren bir özellik taşıyor. Bunun nedeni, ABD'nin dünya- daki büyük güç konumu ve Başkan Bush'un yö- netim anlayışının yarattığı sonuçlardır. Başkan'ın yeniden seçilmesinde partisinin seçim propagandası mekanizmasının çok etkili çalışma- sının büyük katkısının olduğu; bunun sonucu be- lirlediği üzerinde neredeyse görüş birlıği var. Bush'un seçim propagandası çalışmalan, öz ve biçim olarak başanlı sayılıyor. Olağanüstü parasal kaynaklar; çokyetkin, gerçek profesyonel uzman- lar ordusu ve her konuda bir saat gibi işleyen ge- nel ve yerel düzeyde gerçekleşen yönetim ve ör- gütlenmeyle seçimi biçimlendirdi, denilebilir. Yine de seçimin sonucu, yalnızca, Cumhuriyetçilerin propaganda yetkinliğine bağlanamaz. ABD seçimleri, üç yıl önce yaşanan ünlü 11 Ey- lül terör eyleminin korkutucu gökjesinde yapıldı. Üç yıl boyunca medya tarafindan halkın aklına kazı- nan teröre dayalı ölüm korkusu, bu sonucu doğu- ran temel etmendir. ABD halkı, terörle savaşımda, şimdikı Başkan'ı, rakibine göre çok daha kararlı buldu. Bu kararlı tutum, Usame bin Ladin'in ya- kalanmamış olması ve Irak başarısızlığına karşın, korku içindeki kitlelerce olumlu bulundu. Unutul- maması gereken, ölüm korkusunun, artan işsizlik, sosyal güvenliğin darattılmış olması, dış ödemeler- deki büyük açık ve bütçe açığı gibi ekonomik ba- şansızlıklan ikincil kıldığı gerçeğidır. En kaliteli bir litre benzini bizim paramızla bir milyon liranın altın- da bir fiyatla satın alabilen ABD halkı, seçimlerde var olan ekonomik olanaklarını arttırmak yerine elindekini korumanın tutsaklığıyla davrandı. Inanç dünyasının derinliklerinde ateşlenen kor- kunun, Başkan Bush vedestekçilerincetoplumsal alana taşınması; eşcinsel evlilığıne çok kararlı bır tutumla karşı çıkılması, kürtaj yasağının ısrarla sa- vunulması ve ateşli silah tutkusunun kutsanması, sonuçta oy sandığına da yansıdı. Bunlara, Başkan Bush'un uluslararası çevre anlaşmalanna katı bir biçimde karşı çıkmasıyla büyük şirketİere sağladı- ğı olağanüstü kârlar ve savaş ortamının yarattığı si- lah gereksinimi artışının sonucu oluşan büyük ka- zançlar ve zenginlere sağlanan vergi kolaylıklan da eklenmelidır. Başkan Bush'un seçilmesinde önemli bir etken de uluslararası ilişkilerde kural olarak tek başına davranmasıciır. Bu tutum ABD halkınca olumlu bu- lunuyor. Çünkü ABD halkı, dünyanın diğer ülkelerinı ken- dilerinin koruduğu ve ekonomik yardımlarıyla bes- lediği kanısındadır. Avrupa'nın Ikincı Dünya Sava- şı sonrasındaki yeniden yapılanması; azgelişmiş ülkelere yapılan ekonomik yardım ve özellikle de Sovyetler Bırliği'nin dağılmasını sağlayan girişım- ler, ABD halkına göre kendi para ve insan kaynak- lanyla gerçekleşmiştir. ABD'nin dünyada tek süper güç özelliği kazanmasının da körükleyip beslediği bu anlayış, halk arasında tam bir kolaycılıkla, ABD ne yaparsa doğrudur kanısını egemen kılıyor. Bu kanı, ABD halkı arasında o kadar ileri noktalara ta- şınıyor ki, ABD yönetiminin, savaş tutsaklarının haklannı koruyan Cenevre Antlaşması'nın çiğnen- mesine aldırış edilmemesi gibi çok ürkütücü sayıl- ması gereken bir sonuç veriyor. Oysa madalyonun bir de öteki yüzü var. Bilinen bir gerçektir ki, ABD halkı, diğer ülkelerin sağladı- ğı sermaye olanaklanndan ve yine diğer ülkelerden gelen nitelikli işgücünün büyük katkılanndan yarar- lanıyor. Yabancılann, ABD hükümetinin borç senet- lerini satın alarak sağladığı 500 milyar dolarta yıllık dış açığı ve 415 milyar dolar dolayındaki ABD büt- çe açığı kapatılıyor. Bir başka anlatımla. asıl ABD halkı, göreli daha yoksul halklann yüksek faiz bek- lentisiyle verdiği paralarla geçıniyor. Yine o ülkeler- de eğitim alan insanların verimli emeğinden yarar- lanıyor; eğitim masrafını yoksul ülkelerin karşıladı- ğı eğitilmiş işgücünden yararlanıyor. Hiç kuşkusuz bu eşitsizliği esas alan uluslarara- sı ilişki anlayışı ve ekonomik işleyiş, uluslararası dü- zeni ABD yaranna çalıştırdığı için yeğleniyor; küre- selleşme süreci açıkça ABD'ye yanyor. Böyle olun- ca da yoksul ülkelere ekonomik yardım verilmesi, dünya ticaretinin yoksul ülkeler yaranna yeniden yapılandınlması, IMF ve Dünya Bankası'nın daha demokratik bir yönetime kavuşturulması; terörle savaşım, nükleer silahlanma ve dünya banşı gibi uluslararası sorunlann çözümü de bir yana bırakı- lıyor. Dünyanın bu gibi gereksinmeleri de iyice unırt- turuluyor. Tersine kimi çok sınırlı beklentiler olsa da Bush yönetiminin ikinci döneminde de birincisini daha aşırı noktalara taşımasına neredeyse kesin gözüy- le bakılıyor. Bayramınızı kutlar, başan ve sağlık dilerim. yakup@metu.edu.tr DÜNYA EKONOMlSİNE BAKIŞ / ERGtN YILDIZOĞLU LONDRA erginy@tr.net Arafat öldü, "algı yönetimi" (percepti- sn management) makineleri tüm hızlany- a çalışıyorlar "Merhum belki büyük dev- tmciydi, ama devlet adamı değildi"; "Te- •örle banş arasında seçim yapamadı"; 'Arafat'ın ölümü bir dönüm noktasıdır"; 'Fılistin-lsrailbanşıntn önündekien büyük mgel kalktı"; "Birde 'pragmatist' liderier şbaşına geçerse." Kimse kendini kandırmasın, Amerikalı jeneralin Felluce'deki direnişçiler için kul- andığı "Irak karşıtı güçler" kavramı ne ka- jar doğruysa Filistinliler için de bugün an- ak o kadar banş umudu var! Ne Arafat'ın «rine yönetimi alacak olanlarda ne de Şa- t>n yönetiminde ve Israil toplumunda °ba- ıj;" (Artık bu ne anlama geliyorsa?) ger- ;ekleştirecek ırade yok. Arafat'ın da birçok insani zaafı vardı, ak- ı her şeye yetmiyor, sık sık aşması olanak- az maddi engellerin karşısından, stratejı- n unutup doğaçlama ilerliyor, doğaçlama lâkim oldukça da manevralar içinde kuy- uğunu yakalamaya çalışan tilki gibi dönüp Juruyordu. Ama CIA ile yakın bağları oi- Tiasıyla övünen Stratfor analiz şirketinin jaşkanı George Friedman'ın, bir değer- endırmesinde vurguladığı gibi; "Arafatbir yeyı başardı, bu da yeter. Tüm düşman- artna -Arap ve Arap olmayan- karşın Fi- ıstin ulusunu yaraff/"(11.11.04). Gerçekten de 1967 savaşında Arafat, Filistin kurtuluşu için müca- dele eden gruplan birleştir- dikten sonra başlayan süreç içinde, Filistin halkı, savaşırken ulus kim- liği kazanmaya başladı. Intifada bu kimli- ği pekiştirdi. Arafat yakın arkadaşlanyla birlikte Tunus'tan Filistin'e dönüp Oslo sü- reci başladığında, bir Filistin devleti oiası- lığı da dünyanın gündemine oturdu. Ne ki o sırada, ABD ve Israil'in Soğuk Savaş sonrası yönelimleri, seküler ulusalcı ve modernist Arafat ve FKÖ karşısında Arap monarşilerinin tutumu, petrolün giderek artan önemi, Filistin ve Israil halklannın üzerinde anlaşabileceği bir barışın koşul- lannı hızla ortadan kaldınyordu. ABD'nin emperyal politikaları benimsemesinden, Israil'in de etkisiyle şekillenmeye başla- yan Büyük Ortadoğu Projesi'yle bir neo- klasik sömürgeci programın uygulamaya konmasından, Irak, Guantanamo, Ebu Garib'den, işkence skandallanndan, Fel- luce'nin, içindekilerie birlikte "istimlakedil- mesinden" sonra, bugün banş çok daha uzak bir geleceğe itilmiştir. Başka nedenler de var Arafat'ın ölümüyle Filistin yönetiminde bir siyasi boşluk oluşmasıysa iyimser ol- mayı daha da zorlaştınyor. "Algı yönetimi" makineleri, bu boşluğun tüm faturasını Filistin'de Oliim ve Umut Arafat'a çıkanyor; yıllar boyunca Israil'in en umut vaat eden Filistin liderierini katlet- miş olmasını gizlemeye çalışıyor. İlk bakışta, yine de bir umut var gibi gö- rünüyor. Oyle ya, Arafat'ın yerine geçme- ye başlayan Kurey (Ebu Ala) ve Abbas (Ebu Mazen) gibi iki yaşlı siyasetçiyi, Dah- lan gibi fırsat kollayan gençleri, Batılı yo- rumcular "prag- matist" liderier ola- rak niteliyorlar ve ABD-lsrail ikilisinin bunlaria çalışmaya hazır olduğunu sa- vunuyorlar. Ger- çekteyse durum oldukça farklı. "Pragmatik", eğer "verili gerçekleri" (yerteşimler kalıcı- dır, Kudüs lsrail"in başkentidir, sürgündekiler dönemez) ka- bul etmek anlamına geliyorsa, bu liderle- rin gerçekleştireceği bir banşı Filistin hal- kının kabul etmesi olanaksız. Bugün en güçlü aday Ebu Mazen, ama o başarısız Oslo sürecinin mimarı, ikinci Intifada'ya karşı çıkmış biri. Handelsblart ın da dik- kat çektiği gibi Mazen'in halk arasında hiç- bir desteği yok (10/11). Diğer bir deyişle, 60 gün içinde yapılması gereken seçimler- de eğer Hamas'ın desteğini alamazsa se- çilmesi olanaksız. Üstelik, Filistin toplumu içinde sınıf çelişkileri de ondan yana de- ğil. The New York Times'ın bıldirdiğine göre, gençlenn çoğunluğu, El Aksa Şehit- leri Tugayı gibi militan (ve yoksul) gruplar Kurey ve Abbas için "Bunlar gizli gizli Israil ile görü- şüyorlardı. Villalar- da oturuyorlar, hepsi Filistin halkı- nın sırtından zen- gin oldular" diyor (11/05). Dahlan (43) ise görünü- şüyletelevizyondi- zilerindeki iyi gi- yimli gangsterleri anımsatan, çok ihtiraslı biri. Ancak onun da Gazze'deki yan mafyalaşmış ilişkilerin dışında önemli bir tabanı yok. Üstelik, kı- sa süre önce, bir "çalışma tatili" için Ingil- tere'ye davet edilmiş olması (Counter- punch, 10/11) Ingıltere'yle çok yakın iliş- ki içinde olduğunu gösteriyor. Tek toplumsal tabanı olan lider Mervan Barguti'yse Israıl'de ömür boyu hapis. Bar- guti, işgal altındaki top- raklarda yetişmiş, Oslo anlaşmasına hep karşı çıkmış, Intifada'yı desteklemiş, FKÖ içinde bürokratik bir görev almayı redde- derek demokratikleştirmek için çabalamış biri. Gerçek bir lider adayı. Bir Lübnanlı yorumcunun dikkat çektiği gibi (Daily Star, 11/11) Hizbullah'ın elinde birçok Is- rail askerinin cesedi var, bir değiş tokuş bu sorunu çözebilir, Barguti'yi Filistin'in Man- dela'sı konumuna yükseltebilir. Ama bu, kısa dönemde olacak bir şey değil. Kısa dönemde, Landeszeitung'un "Bir lider- lik çatışması, hatta bu kez Abbas ve Ku- rey gibilerine karşı bir 'Intifada' beklene- bilir" (10/11) saptamalanna katılmamak zor. Ve din falrtörü Israil halkının eğilimleri de umut veımi- yor. Israil halkının yüzde 58'i Arafat'tan sonra bile bir şeylerin değişeceğine inan- mıyor; yüzde 60'ı Şaron'un Gazze'den tek yanlı çekilme planını destekliyor; yüzde 64'ü ise Arafat'ın Tunus'tan dönmesine izin verilmiş olmasının bile büyük bir hata olduğunu düşünüyor (Haaretz, 11/11). Şaron'un yakın dostu ve New York Post'un Israil muhabiri Uri Dan da Jaru- salem Post'taki yorumunda, Bush'un se- çim zaferinden hareketle, şimdi bir deği- şiklik beklemenin hayal olacağını yazıyor (10/11). Israil'de son yıllarda dinci akımlann güç- lenme ivmesine bakınca, bu ruh halinin kı- sa sürede değişeceğini düşünmek zor. Uri Avineri'nin Maariv'deki "ıç Savaş Yolun- da" başlıklı çözümlemesi bu açıdan çok anlamlıydı. Avineri, Israil hükümetinin, her- hangi bir banş süreci için en önemli önko- şul olan yerleşimleri sökmeye kalkması halinde bir iç savaş ortamı doğacağını gösteriyor. Avineri, artık yerleşimcilerin ra- dikal dinci kesimlerin etkisi altında oldu- ğunu, özel statülü "Yaşivot Hesder"in (Tevrat okullan öğrencilerinden oluşan as- kerierin) ordunun içinde azımsanmayacak bir düzeye ulaştığını anımsatıyor; bunlann da genelkurmayın değil din adamlarının sözünü dinleme eğiliminde olacağını vur- guluyor. Üstelik din adamlan ve yerieşim- ciler arasında, devletin demokratik yasa- lara göre değil, Halakha'ya (dini yasalar) göre yönetilmesini isteyen, laik yasalan Goyim (yabancılardan kopya edilmiş) sa- yan bir eğilim güçleniyor. Genelkumıay başkanı da ordunun dağılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor (Maariv, 11/11). Kısacası, Filistin'de çok uzun sü- recek bir belirsizlik süreci başladı. Banş ise gündemde değil.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle