Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÎAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2004 SALI
2 OLAYLAR VE GORUŞLER
EYET/HAYIR
OKTAY AKBAL
ftynalara BakarkenL
Bekledik, umduk! Bilebile mi kendimizialdattık?
Yannlardaydı umut! Yarınlar, yeni kuşaklar, yeni
anlayışlar, yeni insanlar demekti. Zaman hep ileri-
ye doğru akar.., Eskilikler geride kalır. Elli yıldır, sü-
rekli düşünen, duyan, yazan, hem kendini hem de
çevresini aydınlıklara taşıyan biri iseniz şu günler-
de içine düştüğünüz umutsuzluğu nasıl yorumla-
yacaksınız!
Elde ettiğimiz şeyler, bir bir kayıp gidiyor.. Bir sa-
vaşım içindeyiz! Bunun adı, insanı kurtarmak, in-
sanı içine kapatılmak istenen dariıktan, karanlıktan,
anlamsızlıktan kurtarmak uğraşı!
Adnan Binyazar ın DünyaYayınları'ndayeni çı-
kan 'Ayna' adlı kitabındaki denemeleri okurken
kırkyıl önceki kendimi yaşadım. O günlerde de sa-
vaşım içindeydik. Toplumu kurtarmak, toplumu,
bireyteri sanatın, kültürün, bilimin ışığında yücelt-
mek özlemindeydik... Yıllar geçti hep aynı amaç,
aynı uğraşL Bitip tükenmeyen birkısırdöngü!.. Bir
adım ileri, derken iki adım geri!.. Güzellikler, iyilik-
ler, mutlu yaşam istekleri, derken sürekli yenilgiler...
Birbirinden yararlı kitaplar çtkıyor; öyküler, ro-
manlar, şiirler... Okunmaya değer yapıtlar üst üste
yığılıyor! Hepsi yaşam gücü veren, bilinç ateşi ya-
kan... Ama, sıra mı kalıyor? Toplumun üst üste bi-
nen sorunlarını çözmek için seçilen kişi ve örgüt-
lerin inadına geçmişteki çirkinliklere, yoksunlukla-
ra çağıran ağırlığı!... Kalk sen, gündelik çatışmala-
n, hastalıkları, bilerek yapılan kötülükleri yazmayı
bırak, sana aynlan köşede, birbirine benzer yakın-
malan sürdür...
Arada bir eski çekmeceleri, dolapları kanştınnm.
Gazete kesikleri bir sel gibi boşalır... 1950'lerden,
60'lardan, 70'lerden, 8Q'lerden!.. Günün olaylan, iş-
başındaki insanlann yanlışlan, yanılgılan, çıkmaz-
ları, ihanete varan davranışlan, hepsi hepsi!.. Geç-
miş gitmiş midir? Gitmemiştir! Her yeni dönem,
yenilikleri değil, eskilikleri, bayatlamış, çürümüş
olanlan yeniden getirir, yeni bir şeymiş gibi!.. Ha-
di, bizler eskiden yazdıklanmızı söylediklerimizi yi-
neleriz yeni baştan!..
Şiirler, öyküler, yazılar bir yandadursun, şimdi top-
lum savaşındayız, der avunuruz, avuturuz!.. Oysa
geleceğe kalacak değerter onlardır, şiirler, öyküler,
romanlar, yazılar!.. Zamanlar geçecek, bugün önem
verilmeyen çalışmalar bir gün değer kazanacak. Ama
insanoğlu kendisine yaraıiı olanın, yaşantısına an-
lam verenin nerede olduğunu bir türtü anlayama-
yacak!.. Gündelik avuntularia bir koskoca yaşamı
çürütüp gidecek... Bir kopukluk sürüp gidecek
güncellikle kalıcı güzellikler, anlamlar arasında!..
Adnan Binyazar da kopukluktan söz ediyor bir
yazısında... Bu kopukluğu hepimiz yaşıyoruz, acı-
sını duyuyoruz:
"Gûnürnüzde ınsan ilişkilerinden, yönetime, bi-
limden, sanata, gerçek yaşamı belirtemesi gere-
ken hemen heralanda toplumla gerçekyaratıcı ara-
sındaki kopukluğu yaşamaktaya.. Bu, birey ya da
toplum olarak gücümüzün nerelere varabileceği
bilincine erememiş olmamızın bir sonucudur."
Aynalartertemiz!Aynalaraydınlatıcı!Aynalargü-
zellikleri de çirkinlikleri de kötülükleri, iyilikieri de yan-
sıtıcı...
önemli olan aynayr, sanatın, kültürün, bilimin,
bilincin, güzelliklerin üstüne tutmaktır. Adnan Bin-
yazar'ın 'Ayna'sı işte böyle bir ayna...
Sivil STK
Toplum Rehberi
Kuruluşları Yenileniyor
Siz de Yerinizi Alın
aornek@tarihvakfi.org.tr 0212 227 37 33/106
w w w . s t k r e h b e r i . o r g
GÖKOVA
YÜCELEN OTEL'DE
tatilaboneliği
TANITIM TURU
GÖKOVA'DA BAYRAM
31 Ocak-7 Şubat
Tatil Aboneliği
Özel Tanıtım Fiyatları İle
5 Gün 6 Gece
Kişibaşı
350.000.000 TL
Yücelen Otel'de YP.
31 Ocak-7 Şubat
GünlükTurlar
1. Tur. Fethiye, Kaya Mezarlan,Kayaköy,Ölüdeniz
2. Tur: Marmaris Yat Limanı, Kale, Müze
3. Tur. Bodrum Kalesi ve Müzesi
4. Tur: Şirince Köyü Gezisi
Yanm pansiyon konaklama, turlar, müze girişi,
ulaşım, rehberlik hizmetleri ücrete dahildir.
YAPI-C
f
Bv Çumhurtyet
Adres: Türkocağı Cad. Basın Sarayı No.1 Kat . 4
(Gazeteciler Cemıyetı üstü) Cagaloğlu İstanbul
Tek (0212) 520 21 91-92, (0212) 522 49 26
Faks: (0212)520 50 23
Gazete tel: (0212) 512 05 05/550-561
E-Posta: yapic@yapic.com.tr
*Tur Acentası. Belge No: 3391
www.yapic.com.tr
Dil Devrimi Karşıtı Yeni Girişimler... PENCERE
Milli Eğitim Bakanlığı'nca "Sosyal Bilimler Lisesi" kurulması girişimiyle,
Osmanlıca eğitimi yeniden gündeme getirilmiştir. Söz konusu eğitimin Arap
abecesiyle (alfabesiyle) yapılacağı da Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşan Prof.
Nejat Birinci tarafından, bir televizyondaki canlı izlence sırasmda
doğrulanımştır.
BurhanGÜNEL
Cumhuriyet'in sekseninci, Yazı Devri-
mi'nin yetmiş altıncı yılını geride bıraktı-
ğımız bugünlerde, Milli Eğitim Bakanh-
ğı'nca "SosyalBüinıkrlisesi'' kurulması gi-
rişimiyle. Osmanlıca eğitimi yeniden gün-
deme getirilmiştir Söz konusu eğitimin
Arap abecesiyle (alfabesiyle) yapılacağı da
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşan Prof. Ne-
jat Birinci tarafından, bir televizyondaki
canlı izlence sırasında doğrulanmıştır. Star
televizyonundakı. HuUdCevizoğhı"nun yö-
nettiği "Ceviz Kabuğu" izlencesinde ko-
nuşmacı olan; Devrim Yasalannı, Cumhu-
riyet ve kazanımlannı savunan eğitimci-ya-
zar, Dr. Kemal Ateş, 6 Ocak 2004 günlü
Cumhuriyet gazetesinde, *Yaa Devrimi ve
AvrupaBfffiğj" başlıklı yazısıyla konuya iliş-
kin görüşlerinin bir bölümünü dile getir-
mişti. Andığım canlı yayında, MEB müs-
teşannın Osmanlı geleneğine sıkı sıkıya
bağlı görüşlerine incelikle ve dil, eğitim,
yazın alanındaki birikimiyle karşı görüşler
oluşturan Dr. Kemal Ateş'in de katkısıyla,
MEB'in "Sosyal BiBmlerLisesi" açarakne-
leri hedeflediği ve bu liselerin açılmasıyla
eğitimde ne gibi yeni sorunlar yaşanacağı
ortaya çıkmıştır. Tartışmalar sonucunda
edindiğim izlenime göre; imam hatip lise-
lerininbir ölçüde kendi meslek alanına y ön-
lendirildiği çağdaş eğitim dizgesi içinde,
Arap abecesiyle öğretim verecek olan sos-
yal bilimler liselerinde, imam hatip lisele-
ri benzeribir uygulama olacağı anlaşılmak-
tadır.
MEB adma, bu girişimin gerekliliğini an-
latmaya çabalayan konuşmacı, "Osmanh-
ca" demenin yanlış olduğunu, onun yerine
"Osmanh TürkçesT denmesi gerektığini
de ikide bir yinelemiştir. Günümüzde, ya-
şamın her alanında tutucu bir dinsellikle
bağlannı güçlendirmeye çabalayan ve bu ça-
basını gunlük siyasaya dayanak yapan bir
yönetim anlayışı egemendir. Yaklaşık altmış
yıllıkkarşıdevrim çabalannın sonunda cum-
huriyetimizin kendi elleri ile yarattığı çeli-
şik bir gerçekliktir bu.
Aydınlanma girişimlerinin getirdiği çağ-
daş ve uygaryaşam anlayışuu ve Devrim Ya-
salannı yok etmeye çalışan bu yaklaşım;
bir yandan Cumhuriyet öncesi toplumsal
ve bireysel yaşama dönüş tasanmlannı ger-
çekleştirmeye, bir yandan "Atatürkçü, ulu-
salcı, cumhuriyetçi" görünmeye, bir yan-
dan Avrupa Birliği içinde yer bulma girişim-
lenni sürdürmeye, öte yandan da ABD'nin
"kiiresefleşme" ataklarma yandaş olmaya açık
durmaktadır. Oysa, saydığtm girişimlerin
bir arada yaşama geçirilmesi olanaksızdır.
Bu gerçek, günümüz iktidannın iş başına gel-
mesinden sonra gündelik yaşamımıza giren
"tatayye" sözcüğüyle açıklanabilecek bir
karmaşanm değişik görüntülerinden oluş-
maktadır. Yurtiçinde "tatayye" yoluyla "ulu-
saka" görünmeye çabalayan bu anlayış, asıl
amacı olan çağdışı yaşam koşullannı yeni-
den oluşturma eğüimini saklı tutarak. ABD
ve AB yanhsı görünmeye özen göstererek,
özlediği Cumhuriyet öncesindeki toplum-
sal düzeni yeniden kurma yönünde hızla
ilerlemektedir.
Kavram karmaşası
Bu süreçte ulus devletın temel yapılan
bozulmakta, dilbaşta olmak üzere ulusal de-
ğerler yok edilmektedir. ABD ile AB'nin ulu-
sal birliğimizi tartışmaya açan girişimleriy-
le günümüz yönetiminin Cumhunyet önce-
si yaşam anlayışlannı canlandırma gırişim-
leri buluşmaktadır. Söz konusu buluşmaya
ve sonuçlanna karşı çıkan yurtse\erler, ger-
çek ulusçular Cumhuriyet kazarumlannın ya-
nv sıra Devrim Yasalannı da savunmakta-
dır. Bu çatışma, güncel politik karşıthkla-
rın ötesinde; var olma-yok edilme savaşımı-
nın açık görüntüsünden başka bir şey değıl-
dir. Çatışmanın öncelikle ekin (kültür)ve dil
alanlannda yoğunlaşması rastlantı olamaz.
Kendi dilini koruyup geliştiremeyen ulus-
lann, ekinini de oluşturamayacağı. gelişti-
remeyeceği bilinmektedir. Ulusal varhğı
tartışılır duruma getırilen ülkemız ve ulu-
sumuz: bir yandan da ölü bir dilin yeniden
yaşama geçirilmesi dayatmasıyla karşı kar-
şıyadır. Anadilinden yoksun bırakılan birey-
lerin düşünme yeteneklerini yıtirdikleri. ya-
bancı dillerin egemenliğine girerek başka-
lan gibi düşunmek zorunda kaldıklan, tar-
tışmaya gerek kabnayacak kadar açıkbir ger-
çektir.
Osmanhca yerine Osmanlı Türkçesi de-
mek, kavram karmaşası yaratmaktan baş-
ka bir şey değildir. Osmanlıca, çokuluslu bir
imparatorluğun dil bilincinden uzak yaşam
ve ekin anlayışı içerisinde dilini koruyama-
masındankaynaklanan karmabir dildir. Ço-
kuluslu bir devletin böyle bir anlayışta ol-
ması, dönemin koşuHan göz önünde tutul-
duğundabir ölçüde anlaşılabilir. Oysa Tür-
kiye Cumhuriyeti çokuluslu bir devlet ol-
madığı gibi, dilindeki yabancı öğeleri temiz-
leyerek onu yeniden yaratmıştır. Osmanlı-
cayanhlannın temel dayanak olarak kullan-
dıklan "kökterimizden kopuj'oruz" yakış-
tırması da gerçekçi değildir. Cumhuriyet
öncesi dönemin ekin ve yazın birikimi gü-
nümüz yaşamındaki yerini çoktan almıştır.
Onun dışında kalan bınkimin ne olduğu
hakkında açıklayıcı bılgi venlmemektedir.
Osmanlı împaratorluğubüyük buluşlarda mı
bulunmuş, bilimsel başanlara mı imza at-
mış, insanlık ve uygarlık için önemli işler
mi yapmış ki Cumhuriyet'le ve de\Tİmler
sonundabunlan kaynağına inerek öğrenmek-
ten yoksun kalmışız? Artık, Osmanlı arşiv-
lenndekı belgelere ihşkin konu başhklan-
nın açıklanması gerekmektedir. "Eskij'azış-
malar, tapu kayıtlan vb." gibi o dönem ya-
şamınm ıkincil alanlan için dil ve ekin ça-
tışması yaratmanın, andığım Cumhuriyet
kazanımlanndan vazgeçmenin gerekmedi-
ği ortaya çıksm. Söz konusu belgeleri oku-
yup anlayacak ve Türkçeye kazandıracak eği-
timli insanlann sayısının on beş bin dola-
yında olduğunu, andığım televizyon izlen-
cesindeki konuşmalardan öğrenmiş bulunu-
yoruz. Hemen hepsi işsiz olan üniversite
çıkışlı bu uzmanlara iş de bulunmuş olur ve
böylelıkle, bu amaçla bile sosyal bilimler
lisesi kurmanın gereksiz olduğu ortaya çı-
kar.
Osmanlıcadaki Arapça, Farsçaöğelerin ya-
ru sıra günümüz Türkçesindekı Batı ka>T\ak-
lı dillerin yabancı öğeleri ancak ezberlene-
rek kullanıma girebılır. Oysa eklerle. kök-
lerle üretilen yeni Türkçe sözcükler. yaşa-
mın içinde canhhğını koruyan ve sürdüren
anadil birikimiyle işlerlık kazanır. dolaşıma
girer: anlaşılması ve öğrenilmesi kolaydır.
Ezberciliğin egemen olduğu eğitim dizge-
sinde Osmanhcanın dayatılması, ezbercili-
ğin kurumsallaşması anlamına da gelmek-
tedir.
Düşünen, tartışan, yaşamın güzelleşme-
si, insanımızın yetkinleşmesi için öneriler-
de ve girişimlerde bulunan gelişmiş bırey-
ler yetiştirilmek istenseydi, Türk Dili ve Dil
Devrimi, Yazı Devrimi yok edilmeye çalı-
şılmaz. dilimizi geliştirme çabalan yoğun-
İaşır. yaygmlaşırdı. Eğitim öğretim birliği-
nin ortadan kaldınlmış olması da bu girişi-
min hangi değirmene su taşıyacağının so-
mut göstergesidır.
Osmanlıcayı çağdaş eğitim alanlanna sok-
ma çabası, nereden bakılsa yanlış ve tehli-
kelidir. Ülke ve ulus olarak varlığımızı sür-
dürmek, ekin ve yazın da içinde olmak üze-
re tüm uygarlık birikimimizi geleceğe taşı-
mak için, başta dilimiz olmak üzere toplu-
mumuzuulus yapanbütün değerlerimıze dört
elle sanlmalı, onlan koruyup geliştirmeli-
yız.
Sağlıkta Hazin Tablo...
Sağhk hizmetlerinden eşit yararlanabilmeyi öngören ve
sağlıkta koruyucu hekimlik hizmetini de hedefleyen,
ancak yıllardır yürürlükte olduğu halde uygulanmayan
224 sayıh Sağhk Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi
Hakkındaki Kanun'un işlerlik kazanması çözüm için
atılmış uygun bir adım olacakür.
Dr. Okan TOYGAR ÇYDD Çukurova Şubesi Üyesi
H
erkese eşit, parasız ve
etkin sağlık hizmeti
talep eden hekimle-
re, Başbakan'uı ger-
çekleri saptırarak verdiği öfkeli
yarat, ikndann hâlâdemokrasi an-
layışmı içine sindiremediğini
gösteren önemli bir kanıttır. Ken-
disine artık çok yakıştırdığımız,
ancak bir başbakana hiç yakıştı-
ramadığımız o ahşılmış biçemiy-
le, eyleme katılan hekimleri ka-
mudan özele hastaçekmekle suç-
luyor Başbakan. Aslında suçla-
ma gerekçesini oluşturan öğeler
(unsurlar)hekimlerino gün mey-
danlarda olmasına neden olan
yanlış sağlıkpolitikalannınuzan-
tüandır. Hekimlerbu çarpık sağ-
lık sisteminin sorumlusu değil,
mağdurlandırlar. Eğer Türkiye,
A\Tupa ülkeleri arasında bebek
ve çocuklan en fazla ölen ülkey-
se, koruyucu sağlıkhizmetlerin-
de çok gerilerdeyse, hekimleri
iki-üç yerde çalışmak zorunda
kalıyor ve devlet hastanelerinde
"brçakparası" adı altında yasal
olmayan bir para almak zorun-
da bırakıhyorsa suçlu, kamuyu
büyük oranda sağlık üretimin-
den çeken, kamuda çalışan dok-
toruna yoksulluk sımnnın altın-
da ücret veren ve sağlığa olduk-
ça sınırlı bütçe ayıran devlettir.
Bu nedenle Başbakan'ın yapma-
sı gereken, hekimleri eleştirmek
değil eylemden dersler çıkara-
rak gereğini yapmaktır.
Görevleri ülkemizin sağlık po-
litikalannı geliştirmek ve uygu-
lamak olan yöneticilerden bek-
lenen sağlığa aynlan kaynakla-
nn arttınlmasıyken, onlar çıkar-
mak istedikleri yeni kanun tasa-
nlanyla (Kamu Yönetimi Temel
Kanunu) devletin sağlıktan ta-
mamen el çekmesinin hazırlığı-
nı yapıyorlar. Geçmişte açılma-
lannı desteklemiş olduklan özel
hastanelerin daha da artmasıyla
veya kamu çahşanlannın bura-
lardan yararlanımmın sağlanma-
sıyla sorunun çözüleceğini sa-
nıyorlar. Halkın sağlığını, cebi-
ne girecek para dışındabir şey ile
ügilenmeyen çoğu eğitimsiz özel
hastane sahiplerinin eline bırakı-
yorlar. Dışı çağdaş görünümlü
bu hastaneleri, rekabet gücünü
arttırmak için gereğinden fazla
alınan pahah tıbbi aletleri ve bu
aletlerle gerçekleştirilen sayıh
tanı ve tedavi yöntemlerini örnek
göstererek hiç sorun yokmuş gi-
bi davTanıyorlar. Bugün Türki-
ye'nin saghktakigerçeğisanalor-
tamdaMeroboÖarta ameliyatyap-
tığmı iddia eden, tamtımlannı
ünlü mankenlerin yaptığı özel
hastanekrimizin >-arfağı değil,is-
halden ölenbebeklerimiz,aşı ola-
may an çocukiannaz\t uzun has-
tanekınnıklanndasaatierce bek-
le\en hastayurttaşlanmEdır.Yıl-
lardan beri Türkiye'yi yöneten-
ler meslek odalannınbütün uya-
nlanna karşm özelleştirmeye
destek vererek sağlıkta bugünkü
hazin tablonun oluşmasınaneden
olmuşlardır. Kişi başına düşen
ulusal gelirin yıllık yaklaşık 3
bin dolar olduğu bir ülkede dev-
leti yönetenlerin sağlıkta olabi-
lecek en başanlı yol olarak özel-
leştirmeyi seçmiş obnalan hay-
ret vericidir. Çünkü günümüzde
bir toplumun sağlıkkoşuUannın
düzeyini belirlemede ve ulusla-
rarası karşılaştırmalar yapmak-
ta özel hastaneler ilepahalı ve na-
diren kullanılacak tıbbı aletlerin
sayısı değil, bebek ölüm hızı ve
ortalama yaşam süresi gibi te-
mel göstergeler belirleyıci olarak
kabul edilmektedir. Toplumsal
sağlık düzeyinin bu şekilde yük-
seltilmesi ise sağlıkta özelleştir-
meye giderek eşitsizliği arttır-
makla değil, kamu sağhk kurum-
lannın olanaklannı arttırmakla
olasıdır. Çeşitli bilimsel çalış-
malarda bu konuda verilen iki
ömek dikkatçekicidir. Bunlardan
bınncısi, Rusya'da sosyalizmın
çöküşünün ardından sağlık sek-
törünün kamudan alınıp piyasa-
ya bırakılması sonucu bebek
ölüm hızının artması, yaşam sü-
resinin ise 4-5 yıl düşmesidir. Bu
ülkede devletin sağlık ocaklann-
da yaptığı aşüama durdurulun-
ca her beş çocuktan birinin. ar-
tık dünyada ender görülen difte-
riye yakalanmış olması da dik-
kat çekicidir (Dr. Gazanfer Ak-
sakoğlu) (1). tkincısi ise dünya-
da eşine az rastlanır bir örnek
olan Küba'dır. Kişi başı yıllık ge-
liri yaklaşık 1000 dolar civann-
da olan Küba"da bebek ölüm hı-
zı binde 5 ile dünyadakı en dü-
şük seviyelerden biridir. Bugün
kendisine yeterli ilaç ve aşı sa-
nayisine sahip olan Küba. kişi
başına yıllıkgeliri yaklaşık40 bin
dolar olan Amerika ile eşit top-
lumsal sağlık düzeyine sahiptir.
(Dr. İlker Belek) (2). Kişi başı-
na düşen yıllık geliri yaklaşık
olarak Küba'nın üç katı olan ül-
kemizde ise bebek ölümhızıbin-
de 40 civanndadır. Türk Tabip-
leri Birliği (TTB) tarafından ha-
zırlanan "Bin Yü Kapanırken
Türkiye Sağhk Sektörünün Du-
rumo" adlı broşürde Türkiye ile
aynı gelir grubunda yer alan 19
ülke içinde 16'sının bebek ölüm
hızının ülkemizden düşük oldu-
ğu görülmektedir. Bu listede yer
alan Botsvana, Belize, Granada
ve Mauiritus gibi ülkelerin hem
bizle aynı gelir grubunda yer al-
ması hem de bebek ölüm hızla-
nnm bizden daha düşük olması
ilgi çekicidir. UNlCEF'in son
şıllarda yapmış olduğu bir çalış-
mada ise Türkiye'nin karma aşı
uygulamasında Yemen, Sudan
ve Cezayir gibi Afrika ûlkelerin-
den bileoktukçageridurumdaol-
duğu görülmüştür. Bütün bu ra-
kamlar ne yazık ki sağlık polıti-
kamızı yönetenlerin ve sorunla-
n bütün çıplaklığıyla ortaya ko-
yan hekimlere yakışıksız sözler
söyleme cesaretini kendinde bu-
lanlann sınırlı olan gelirimizi de
ins-
*n yaranna kullanamadıklan-
nı göstermektedır.
Sonuç olarak büyük kentleri
gösterişli özel hastanelerle be-
zemiş olan Türkiye, çocuklannı
aşılayamayan, bebek ve çocuk-
lannın ölümlerini yeterli oranda
engelleyemeyen, halkma eşit ve
etkin sağhk hizmeti sunamayan
ve uluslararası ıstatıstiklere gö-
re sağlık açısmdan oldukça kö-
rti performans sergileyen ülkeler-
den biridir. Çözüm için çıkış nok-
tası eğitim gibi sağlıkta da sos-
yal devlet ilkelerinin benimsen-
mesi ve sağhğın devlet tarafın-
dan kamusal bir görev olarak ka-
bul edilmesidir. Sağlıkta özel-
leştirmeye son verilmesi ve sağ-
lığa aynlan kaynaklann arttınla-
rak kamu sağhk kurumlannm
olanaklannın iyileştirihnesi ge-
rekmektedir. Sağlıkhizmetlerin-
den eşit yararlanabilmeyi öngö-
ren ve sağlıkta koruyucu hekım-
lik hizmetini de hedefleyen, an-
cak yıllardır yürürlükte olduğu
halde uygulanmayan 224 sayıh
Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleş-
tirilmesi Hakkındaki Kanun'un
işlerlik kazanması çözüm için
atılmış uygun bir adım olacak-
tır.
Bütün bu bılgıler ve istatistik-
ler hekimleri halka şikâyet ede-
rek halkla sağhk çahşanlannı
karşı karşıya getirmek isteyen
Başbakan'ın ya bu konuda bil-
gisi ohnadan konuştuğunuya da
kendisinin yanlış bilgilendirildi-
ğini göstermektedir. Hedefe ulaş-
mak için bir araç olarak gördü-
ğü ve haklanndan sonuna kadar
yararlanarak bugünlere geldiğı
demokrasiyi artık içine sindir-
mesini ve bilgısinın olmadığı ko-
nularda anlık tepki göstermeme-
sini tavsiye ederim. Toplumsal
sağlık düzeyinin yükseltilmesi
ve zorlu bir eğitim sonucu elde
edebildikleri mesleklerinin da-
ha kabul edilebihr şartlarda ya-
pılabılmesi için eylem yapmak
her hekimin en doğal hakkıdır
ve yapacaknr.
(1) 1.11.2000 tarihli Cumhuri-
yet gazetesi.
(2) Sosyal Devletin Çöküşü ve
Sağhğın Ekonomi Politiği adlı Id-
tabından (Sorun Yayınlan, 2001).
Yargıya Giivenmeyen
Bir Garip Yürütme...
Bir "çete" kurulmuş..
Kamuoyunun çok iyi tanıdığı pek ünlü sanıklar,
yargıda birdizi savcı ve yargıçla ilişki kurmuşlar, ki-
mi önemli davalarda rüşvet turnikesini işletip ada-
let örgütünü istedikleri gibi çekip çeviriyorlarmış...
Kim söylüyor bunu?..
Bir savcı..
Ve Adalet Bakanı Cemil ÇiçekL
"Rüşvet veren çete" yakalanıyor; gözaltına alı-
nıyor, medyada çarşaf çarşaf başlıklar, yazılar ya-
yımlanıyor; hedefin ne olduğu da besbelli:
Yargı!..
Adalet Bakanı Cemil Çiçek yargı kurumuna kar-
şı düzenlenen bu eylemin başında görünüyor; ey-
lemin başını çekiyor; açıklamalar yapıyor; ortalığı
velveleye veriyor...
Sonuç?..
Adalet Bakanı Çiçek'in başını çektiği bu eylem-
de yakalanan on iki kişi yargıç karşısına çıkanldığı
zaman salıveriliyor?
•
Olayın adı ne olabilir?..
Skandal!..
Türkçesi!..
Rezalet!..
Başında bulunduğu yargı organına karşı eylem
koyan bir Adalet Bakanı olur mu?..
•
Adalet Bakanı Cemil Çiçek'inadını birkenaraya-
zalım; Başbakanlık Müsteşan Ömer Dinçer'in du-
rumunabakalım; bu kişi koltuğundaoturabilirmi?..
Hazret düpedüz dinci devlet kurmak için yola çık-
mış; bu yolda açık seçik bir "konferans" da ver-
miş; bugün de aynı fikirde olduğunu apaçık söy-
lüyor...
Dinçer'in oturduğu koltuk Başbakanlık Müste-
şariığı!..
"BirNumaralı Bürokrat" dün de bugün de ne söy-
lüyor:
- Benim hedefım dinci devlet kurmaktır!.. Yok-
sa Müstümanlığa ihanet etmiş olurum.
•
AKP iktidarının Anayasa Komisyonu Başkanı
Burhan Kuzu ne diyor.
- Vargıya güvenmiyoruz!..
AKP iktidanndave de hükümetinde yolsuzluk da-
valarında yargılanan nice sünneti şerif üzerine kır-
pılmış bıyıklı var; dokunulmazlıklan kaldırmıyorlar;
yargıya güvenemiyorlar; Adalet Bakanı yargı üze-
rine sefer açıyor; medyayı da yönlendiriyor, yurt-
taşlar gözaltına alınıyor ve ilk kez yargıç karşısına
çıktıklannda serbest bırakılıyoriar...
Dışişleri Bakanı Gül'ün kansı Türkiye Cumhuri-
yeti'yle türban üzerine davalı...
Dışişleri Bakanlığı, 'Avrupa Insan Hakian Mah-
kemesi'ne Türkiye Cumhuriyeti'ni savunan bir ya-
zı hazırtıyor; ama, karı-koca Gül'ler bunu engelli-
yorlar...
Dışişleri Bakanı Gül..
Adalet Bakanı Çiçek..
Al birini vur ötekine!.. Ünlü halk deyişi bu ikili üze-
rine yerli yerine oturuyor:
"Gü/'ü tarife ne hacet..
Ne Çiçek'tir biliriz."
•
Yargıtay'tn hile yapıldığına ilişkin kesin karannın
bulunduğu 3 Kasım seçimi sonucunda, seçmen sa-
yısının yüzde 25 oyuyla Meclis'in yüzde 66'sını ele
geçiren bir takıyye partisi, tek başına iktidannda,
olmayacak işler yapıyor...
Ne böyle bir seçim saygın olur..
Ne böyle bir Başbakanlık Müsteşan..
Ne böyle bir Dışişleri Bakanı..
Ne böyle bir Adalet Bakanı..
AKP hükümetinin sicili bozuk; gün geçtikçe de
daha çok bozuluyor.
VEFAT
İstanbul Üniversitesi
Iktisat Fakültesi ilk mezuntarından
TURGUT BURGAÇ'l
19.01,2004'te yitirdik.
Çocuklan:
Niikhet, Bütent Burgaç
ri-.v-.-.-.-.-.-jsiEna
(293 24 66! 11.45 14.00 16.30 19.00 21.30
(287 73 73) Saion 2 12.00 14.30 17.00 19.30 22J0OKMTMU0
S*)n 3 13.15 15.45
(247 «65) 11.30 14.00 16.30 19.00 21.45
34614 81) 11.15 13.45 16.30 19.15 21.45
KaÜövTEK ONtMAtt (339 85 85) 11.45 14.15 16.45 19.15 31.45 OJCMI 00.15