18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
S/FA CUMHURİYET 13OCAK2004SALI OLAYLAR VE GORUŞLER IVTT/HAYIR (KTAY AKBAL Zplaya Zıplaya! fsthiü-llah Gülen adlı yurttaş ABD'ye 21 Mart 1999 gürj girti. Tam beş yıl... Sağlık nedeniydi gösterdiği!.. Besyıldırr ABD'de yaşıyor. Kimse bilmiyor nerdedir, ne yaryor, iyileşti mi, yoksa daha mı kötü durumda. bun- lar neçrm ul! Ne yapar, nasıl geçinır, kim yardım eder, adı- nı tşıyarn bir sürü okul hangi gelirie yaşar?.. Hepsi bü- yübir k^ranlık içinde!.. Ama bu öyle bir karanlık ki, üs- tün- birsz ışık vurdunuz mu, her şey apaçık görünü- yor. Tırkiy*e'de iktidarda bir parti var. 0 partinin ileri ge- lenfcri inmam okullannda yetişmiş. Erbakan'dan ders alrrş, olrnamış, batağa saplanmışlaıi Sonra bir Fethul- lah ;ıkrm ış. onlara en sağlam, en yararlı yolu gösteren! Onın öĞ^itlerine uyulmuş! Erbakan'ın "kanlı mı kansız mı' "Re^ktörlerbaşörtülülere selam verecek" gibi yer- siz.anlamsız çıkışlannı bırakmış, Fethullahçı görüşle- re bığlar^mşlar, bugünkü durumlanna böylece ulaşmış- laıi. Işe Fethullah'ın ögütleri: "?iplomatik davranın, politik olun, erken hurvçyap- mayn, zzaman ve zemine göre hareket edin, kendini- zi gzleyîm, ta ki hedefe ulaşıncaya dek." "Sezilmeden, vahğınızı hissettirmeden çok ileri gitmek, daha haya- tiye1er& gelmek, birkısım dinamik kurumlarda olmak, çoköne*mlıdir." "öyle ise bu sistemin püf noktalannı buliD orTİan aşmakgerek. Arkadaşlanmızın gittikieriyer- lercB da-tıa rahat iş yapmalan, büyümeleri, kaymakam ise .a// olmalan, sıradan birhâkim ise takdir toplayan bir lâkirn olmalan gerekir." "Daima zıplayacaksınız, ami yenîrıizde yürûyorgibi yapacaksınız!.. Hiç durma- yaceksırrız. Duımak sizde durgunluk vepaslanma mey- dam gefiirir... Evet hiç durmamalı, ama işlerkötü du- rurm g&re hesap edilmelidir. Sonuç iyi çıkarsa hızla yürirüz. İyi birmaratoncu gibizıplanz. Bakanz ki tıkan- malar vav, bu defa da zıplanz, yerimizde zıplanz, biz- de durrrrak yoktur." Lûtfi Kaleli'nin yeni çıkan kitabı "İrtica veABD Kıs- kacnda Türkiye" (AJev Yayınlan) önemli bir çaiışmanın ürürü... Ta başlangıcından günümüze. irtica adı veri- len olaytann, eylemlerin, arayışların belgesel bir bakış- la sergilenmesi.. Hele şu günlerde okunacak, çok şey anlayıp öğrenilecek bir kitap! Saidi Nursi'ler, Erba- kan'lar, Fethullah'larderken derken Refah'lar, AKP'ler, Tayyip'ler. Gûl'lerL Kaleli önsözde açıkçasöylüyon "Islamcı terörörgüt- lerinin aızgınlaşması, hiç kuşkusuz Islamcılann Allah'/, dini ve t<uran't bir silah gibi kullanarak taraf kazanıp sanayid-e, ticarette, siyasette, medyada ve özellikle devlet b-frimlerinde etkin biçimde yeralmalan sayesin- de olmaktadır. 21. yüzyılın eşiğinde irtica kıskacı altı- na aiınan Türkiye sancılı bir dönemi yaşamaktadır." Bu sarıcılı döneme nasıl geldık. bu gidişle daha ne- reye kadar gideceğiz? Kaleli hepsıni, örgütleriyle, tari- katlarıyla sıralamış. Çoğunu belki biliyorsunuz, ama bilmediÇjiniz neler var daha!.. Tarikatlar, onlara bağlı şir- ketler. ortaklıklar, ışbaşındaki, yönetmdeki tankat adam- lan, nerden nasıl oluştuğu kuşkulu sermaye güçleri!.. Bir soru: beş yıldır ABD'de yaşayan Fethullah adlı yurt- taş oralarda geçimini nasıl sağlıyor? Hangi yoldan, kim- den? S12 herhangi bir yurttaşın kendi olanaklarıyla ABD'de beş yıl huzur ıçınde yaşayabileceğini düşüne- bilir misjiniz? "İrtica veABDKıskacında 7ı/riaye"yaşadığımız dö- nemi bütün çirkinliği, gerçeği, umutsuzluğu, çıkmazla- nyla sergileyen bir kitap... Türk toplumunu herzaman- kinden daha çok uyanık olmaya çağıran!.. Demokrasi, Birey ve Felsefe - 2 Yazeısına boyun eğen değil, düşünen, araştıran insanlar yetiştirilmesi gerekiyor. Bu da ancak laık.bir eğitim sistemi içinde felsefe eğitiminin yer almaşıyla sağlanabilir. Öte yandan felsefe ancak laik bir ortamda yapılabilir demiştik, ama laik bir ortamdaki eğitim sistemi içinde felsefe yer almazsa, laik ortamm getirdiği aydınlık yeniden karanlığa dönüşebilir. Prof. Dr. Bedia AKARSU CUMHURİYET KİTAP KULUBU OCAK AYIETKİNÜKLKİ (4) Cumurtesi Söyleşileri "Şiirin Yaşamdakl Yeri" Ataol BEHRAMOĞLU (17 Ocak 2004 Cumartesi Saat: 15.00) Kitap Imzası : Ataol BEHRAMOĞLl Yer : Camhuriyet Kitap Kulübü (Fransız Konsolosluğu'nun Yanı) İsriklal Cad. Zambak Sok. No: 4 D: 1-2 Beyoğlu/İstanbul Etkinlikler Koop-C tarafından düzenlenmektedir. Ccretsiz ve herkese açıktır. Kafeteryamız Pazar dahıl İKf gûn saat ] 0.00 - 21 00 arası açıktır B undan önceki yazunda (31 Ara- lık 2003) demokrasinin özgür kafah, sonamluluk yüklenme- sini bilen, kendi kendine karar verebilen. olaylar karşısında tavır alabilen bireyler gerektirdiğini, özgür bireylerin de ancak laik bir eğıtimle gerçek bir toplumda yetişebileceğini ve bu eğitim içinde felsefenin yer almasının zorunlu ol- duğunu söylemiştim. Niçin felsefe? Çünkü felsefe soru sormaktır. sorgulamaktır, kuş- ku duymaktır. düşünmektir. diyoruz ya! Ne- yi sormak, ne üzerine düşünmek. bunun açıklanması gerek. Felsefe bir diyalogdur da diyebiliriz: tnsanın kendisiyle bir diyalog- dur, ben'le ve sen'le bir diyalogdur, doğa ile diyalogdur, Tann ile diyalogdur. Insan ken- disinin kim olduğunu sorgulamıştır, doğa- yı, evreni sorgulamıştır, Tann'yı sorgulamış- tır. Eski söylencelerde (mitoslarda) insan- lar tannlarla durmadan savaşırlar, yeneme- yeceklerini bildikleri halde. Avrupa kültü- rünün temelini oluşturan öğelerden biri olan söylencelerde bu çok açık göriilür: tnsan, yazgısını değiştiremeyeceğini bildiği halde yine de savaşır. hiçbir zaman savaşımını bı- rakmaz. Önemli olan da budur aslında: So- nunda kaybedeceğini bılse de savaşı bırak- mamak. Savaşı bıraktığı anda zaten yenıl- miştir insan. Yazgıya katlanmamayı, bu yaz- gıyı değiştirmeyi sağlayan da insandaki fel- sefi tutumdur. Dinsel ınanç insanı yazgısı- na boyun eğdirir. Dinlerde sorgulama yok- tur. Tann böyle buyurmuştur, yazgı değiş- tirilemez. Oysa felsefe sorar. araştınr, de- ğiştirir, düzeltir; bilimsel düşünüşe vardıran da işte bu felsefi tutumdur. Toplumumuz- da yüzyıllarca süren bilime kendimizi ka- pamış olmamız bu felsefi rutumun eksikli- ğindendir kanımca. Felsefe ve bilim için mutlak doğru diye bir şey yoktur, bilim dur- madan araştınr, yeni doğrulara vanr, ıler- leme. gelişme de böylece olur. Öyleyse yaz- gısına boyun eğen değil, düşünen, araştıran insanlar yetiştirilmesi gerekiyor. Bu da an- cak laik bir eğitim sistemi içinde felsefe eğitiminin yer almaşıyla sağlanabilir. Öte yandan felsefe ancak laik bir ortamda ya- pılabilir demiştilc ama laik bir ortamdaki eği- tim sistemi içinde felsefe yer almazsa, laik ortamm getirdiği aydınlık yeniden karanlı- ğa dönüşebilir. Kısaca. felsefe ancak laik or- tamda yapılabilir, öte yandan felsefe olmaz- sa laik ortam da ortadan kalkar. Öyleyse felsefe laikliğin de, aydınlanmanın da olmaz- sa olmazıdır. Bundan dolayı öğretmenlerin ve eğitımcılerin ülkemizin geleceğinden so- rumlu olduklannın bilincinde olarak laik- lığe sahıp çıkmalan gerekir; Aydınlanma'nın getirdiği en büyük değerdir laiklik, felsefe de bu değerin tamamlayıcısı, taşıyıcısı ve yapıcısıdır, bunlar olmadan yaratıcılık da ola- maz, bilimsel düşünüşe geçilemez; yaratı- cı bilime götüren bilimsel düşünüşü ger- çekleştiren de ancak laiklik içinde gelişe- bilen felsefi düşünüştür. Gerçek anlamıyla yapılabilen felsefe Tür- kiye"de ancak 1933 Universite Reformu ile başlamıştır. Ama bu 70 yılda büyük adım- lar atıldığını da -arada toplumumuzun her alandakı gidışine koşut olarak kimi kopuk- luklar olsa da- bu yaz Istanbul'da toplanan 21. Dünya Felsefe Kongresi kanıtladı; yal- nız Türkiye'de değil, bütün felsefe dünya- sında desek daha doğru olurdu. Bu kongre, felsefenin sanıldığı gibi "fiklişi kule"de ya- pılmadığını gözler önüne serdi, hem de çok görkemli bir biçimde. 2600 yıldan beri fel- sefe bilimle birlikte yürümüş ve toplumsal olaylar karşısında aldığı tavırla varhğını sürdürmüştür. Felsefe ve bilim birlikte doğ- muştur, 1Ö 6. yüzyılda doğa'dır ilgileri il- kin fılozoflann. IÖ 5. yüzyıldan beri de do- ğa ile birlikte insana, topluma ve toplum- sal düzene yönelmiştir ilgileri. Ancak insan- lığın gelişmesi düz bir çizgide gitmiyor, inişler çıkjşlar kimi zaman çok uzun bir sü- reyi de kapsayabiliyor: ortaçağda olduğu gibi din, felsefe ve bilim karşısında üstün- lük kazanabiliyor ve felsefeyi de bilimı de engelleyebıliyor. Ama Rönesans'labaşlayan ve 18. yüzyılda doruğuna erişen Aydınlan- ma öylesine bir üstünlük sağladı ki felsefe ve bilim dünyasında ve artık öyle bir yere gelindi ki son yıllarda özellilde ABD'nin ba- şında bulunanlarca yeniden kullanılır olan dinsel inançlarla toplumsal olaylan düzen- leme girişimleri büyük tepkiler almaya baş- ladı bütün dünyada ve hatta ABD'de. Fel- sefe artık bütün uyancılığı ile ortaya çıkmış görünüyor. Sokrates'ten beri uyancılık fi- lozoflann başgörevidir. Bu görevi günümü- zün filozoflan Istanbul Kurultayı'nda fel- sefenin tüm sorunlannı dünya sorunlan ile ilişkısi içinde. diyebilirim ki ilk kez bu den- li kapsamh olarak, ele aldılar ve dünyaya açıl- dılar. Bilimle felsefenin ve etik'in iç içeli- ğinin aynnhlı olarak işlendiğini gördük. Ör- neğin Fransa'dan AnneFagot-Largeauh'nun biyolojideki gelişmelerle ilgili, özellikle genler ve kök hücreler üzerindeki araştır- malann etik bağlantısı üzerindeki açıklama- lan dikkat çekici idi. Bütün bu konularda- ki bilimsel araştırmalar toplumsal. insansal açıdan ve insan haklan ile ilişkisi açısından ele alınıyordu. Örneğin Almanya'da emb- riyolar üzerinde çalışmak yasak, ama bun- lan başka ülkelerden satın alarak araştırma yapılabiliyor. Bu olay etık açıdan düşündü- rücü. Bilimsel konular yanında en çok tartışı- lan konular da felsefenin toplumsal olaylar karşısında tutumu ve bu bağlamda felsefe- nin görevi idi. Başta "Febefenin Rolü, Ay- dınlanma ve Postmodern Düşünce"yi işle- yen Habermas olmak üzere birçok filozof günümüzde en önemli sorunlann başında ge- len ve kendisiyle birlikte daha birçok soru- nu yaratan küreselleşme olgusunun ağır bi- rer eleştirisinı yaptılar. Amerika'nın dünya egemenliğini kurmak istemesi ve bunu si- lah sanayisine çok büyük yatınm yaparak sağlaması kıyasıya eleştirildi ve tek bir ül- kenin kendi anlayışı doğrultusunda dünya- ya düzen vermeye girişmesinin bir hak ola- rak görülüp görülemeyeceği insan haklan ve hukuk açısından ele alındı. Bu konuda hemen bütün konuşmacılar küreselleşme- nin bugünkü durumuna, yalnızca ekono- mik alanda kalmış olmasına, üstelik bu kü- reselleşmenin adaleti sağlamak şöyle dur- sun zengini daha zengin. yoksulu daha yok- sul kıbnasma, yoksulluğun dünyayı kapla- masına ve her türlü kötülüğün kaynağı ol- maya aday olduğuna değindıler. Aynca ulu- sal hukukJanıî evTensel hukuka uyup uyma- dığı tartışıldı. Bu kurultayın bir özellıği de dünyada ılk olarak bu kurultayda gençlere -lıse ve ünı- versite gençlerine ayn ayn- yer verilmesi ve bildiriler sunmalanna ve sorunlan tartış- malanna olanak sağlanması idi. Ilginç ola- nı da gençlerin bu kurultaya katılması öne- risinin Türk gençlerinden ve TFK'den gel- mesiydi. Bütün bu olumlu yönleriyle bu kurulta- yın gerçekleşmesini, FlSP'nin ve Türk Fel- sefe Kurumu'nun başkanı olan değerli mes- lektaşım ve arkadaşım Prof. Dr. İoanna Ku- çuradi'nin özverili çalışmalanna ve emeği- ne borçlu olduğumuzu ve kendisınin her bakımdan kutlanmaya değer olduğunu be- lirtmek isterim. A>nca canla başla bu ku- rultay için çalışan değerli felsefecilerimizi de kutlamak gerekir. Bu arada özellikle üze- rinde durmak istediğım, TFK'nin felsefe eğitimi üzerindeki çalışmalandır. Çocuk- lar tçin Felsefe Birimi'nın başkanlığını ya- pan, yine meslektaşım ve arkadaşım olan Nu- ran Direkin bu alandaki çalışmalan, lise- lerde felsefe kulüplennın kurulmasındaki ön- cülüğü ve katkılan. Uluslararası Felsefe Olimpiyatlan'nın kurucu üyeleri arasında yer alması ve bütün bu alanlardakı öz\eri- li çalışmalan, belirtılmesi gereken etkin- liklerdır; kendisinı candan kutluyonım. Bu konularda aynntıh bilgi edinmek için N. Direk'in "Küçük Prens Czerine Düşün- mek" (*) adlı kitabına başvurulmasmı öne- ririm. Bu çalışmalarda felsefe eğitiminin daha ilkokul çocuklanndan başlanmasının ne denli yararlı olduğu ve çocuklan nasıl bi- linçlendirdiğı görülecektir. Böyle bir felse- fe eğitiminden geçen çocuklann ve genç- lerin özgür birer birey ve kişilik olarak ya- nnın gerçek yurttaşlan olacağına inanıyo- rum. Yeni yılın aydınlık ve banş yılı olma- sı dileği ile. (*) Nuran Direk; Küçük Prens Czerine Düşünmek. Pan Yayıncılık, 2002. Emin Adnan'ın Yazısı Üzerine... Dr. Muazzez Cmive ÇIG Sumerolog C umhuriyet gaze- tesınin ıkinci say- fasında Sayın Emin Adnan'ın 28.12.2003 tarihli"Gül ve Devlet Adamı Ohnak" Yapı Kredi Bu Diyar Baştanbaşa ve tüm kitaplarıyla Yasar Kemal r Yaşar Kemal NUHUN GEMİSI Ba ütwr Basîsnhiyt ı "Yaşar Kemal modern Türkiye'nin dünyaya armağan ettiği en yetenekli yazar ve aynı zamanda savaş sonrasının en çekici yaraocılanndandır." Alain 8osquet, Magazine ütt^raire ono ! l 29! Zfi 74 İ »MITI 212 4?) 0 444 WIKRHDI KOLTUR SAAİAT YAriNCIUK yazısını okuyunca, gün- lerden beri kafamı ve gönlümü meşgul edip üzen bir olayın üzerine basıldığını görerek bu ya- zıyı yazmak zorunda kal- dım. Sayın Emin Adnan, yazısında, Sayın Bakan Gül'ün bir devlet adamı olarak kırdığı üç potu açıklamış, fakat neden- lerini bildirmemiş. Ben her üçünün de neden pot olduğunu açıkJamak iste- dim. En önemli gördüğüm ikincisinden başlayaca- ğım: Din eğitimi terörü önlermiş! Ülkemizde imam hatip okullan ile yıllardan beri din eğitimi yapılıyor, neden terörya- pan bizim çocuklanmız? Yaratı, yazacağım olay- da: Üniversıtede bir öğ- retim görevlisi dostum telefonda anlattı bana: Ona bir kız öğrenci gele- rek kendisiyle özel ko- nuşmak istemiş. Hoca- nın büyük bir ilgi ve dik- katle onu dinleyeceğini fark edince, rahatlayarak başından geçenleri en in- ce aynntılanyla anlatma- ya başlamış. Kısacası; babası kız olduğu için onu ilkokula bile gönder- miyor, kız ne yapıp yapıp ilkokula girip bitiriyor. Sonra açıköğretime de- vam ediyor ve ortaokulu tamamlıyor. Liseye git- mesine hiç ımkân olma- dığı için büyük zorluk- larla imam hatip lisesine girme izni alıyor ve ba- şörtülü olarak onu bitiri- yor. Bu arada eline ge- çen kitabı okuyor, kütüp- hanelere, konferanslara gidiyor ve başını açıp kendisini toparlayarak üniversiteye giriyor. Bun- lar oldukça norrnal. Fakat "Eğer ben kendimi böy- le toparlayamasaydım, 5- 6 yıl önce ben de o arka- daşlar gibi gözümü kırp- madan o arabalan pat- lanrdım. Çünkü bizi öy- leyetiştffdüer. O terörü \a- pan çocuklarda hiç ka- bahat yok, asıl o kafavı aşılavanlar suçhı. Bizler- den başka herkes düşma- nmuzdL Ben kendi gayre- timle kurtuldum. Herkes benim gibi olamaz ki" dı- yor. Bunlan açıklama- sındaki amacı da diğer gençlerin aynı şekilde yanmaması için ilgilile- rin dikkatini çekmekmiş. Ona göre, bu okullann ve tarikatlann sıkı kont- rol altına alınması veya kapatılması gerekmiş. Özellikle tarikatlar yok- sul aileleri bulup onlara bol yardımlar yaparak kendi doğrultulannda eğitiyorlarmış. Kızın ba- bası da böyle bir tarikat- ta imiş. Işte Sayın Ba- kan'ın din eğitimine, sı- radan bir kız çocuğunun yanıtı. Neden hep terör yapanlar Müslümanlar- dan çıkıyor? Çünkü pa- rola; cihat yap, Müslü- man olmayanı öldür, cen- nete git! Gelelim Sayın Ba- kan'm üçüncü potuna: Dinimize göre gerçeği söylememek günahtır. Evinde gazetecilere likör veriliyor da Sayın Bakan, kendisinin öndeo olan- dan çekinerek "Ben ver- medim" deyip herkese karşı gerçeği saklıyor. Oysa, şöyle açıklayabi- lirdi: Kuran'da likör ile ilgili bir ayet yok. Yalnız şarap için Nisa suresi ayet 43 'te "Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bübıceye ka- dar- namaza yaklaşma- yın" yazılıyor. Buna gö- re "Ben hiç içmedim. mi- safuier de sarhoş olacak kadar içmediler. Üstelik ayette 'içki vermeyin' di- ye bir kayıt da yok, bu yüzden beni kmayamaz- sınız" diye bir yanıt ve- rebilirdi. Birinci pota gelince... Bu da çok acı. AB rapo- runda, Sayın Bakan'ın il- gilileri uyarmasına rağ- men, türban hakkında bir yazı bulunmaması en bü- yük hata imiş. Ne hata! Biz devekuşu gibi başı- mızı kuma sokuyoruz. Onlar bu türban denen şeyin dini siyasete alet eden erkekler tarafından para ile kızlara örttürül- düğünü bilmiyorlar mı? Yeni hükümetin de aynı doğrultuda hareket etti- ğinden haberleri yok mu? Laik bir devlette böyle bir uygulamanın yapıla- mayacağından haberdar değiller mi?! Tam bu ara- da Fransa Devlet Başka- nı'nın bu konudaki açık- lamalan da sürüp durur- ken... Nedense kadınla- nn başlannı örtmesi er- keklere deri oldu. Bu ka- dmlar, onlann kıyafeti- ne kanşıp siz de takke ve cüppe giyin deseler aca- ba Bah'nın resmi toplan- tılanna o kıyafette gider- lermiydi? Gitselerdi on- lan adam yerine koyarlar mıydı? Erkekler (eşleri) isterse kadınlann hemen başını açacağından kuş- kum yok. İsmet İnönü 80 yıl önce, devlete saygın- lık getirsin diye kansını çarşaftan çıkanp şapka giydirerek Lozan Konfe- ransı'na götürmüştü. O zamandan sonra de^'let büyüklerimizin eşleri, mevkilerine yakışır şe- kilde Batı kıyafeti ile git- tiler. 80 yıl sonra bunu değiştirmeye kalkanlann belirli birzümre olduğu- nu AB raporculan anla- madılar mı sanki? Üste- lik Kuran'da, başını ör- tenlerin cennete gidece- ği, örtmeyenlerin, imam hatip hocalannın söyle- diği gibi, cehennemde saçlanndan asılacağı da yazılmıyor. Bu çocukla- ra başını örtenler, dindar namuslu; örtmeyenler, namussuz ve imansız ola- rak tanıtıhyormuş. Bazı erkekler de bunu böyle kabul ediyor ki, eş- lerinin başlannı kapattı- nyorlar. Fakat bu kapat- ma annelerimizinkınden başka. Bağlı olduklan ta- rikatlara göre örtünüyor- larmış kadınlar. Bir ara bu tarikatlara başlan sımsı- b örtülü. yüzleri boyalı giden kızlann oralarda imam nikâhı ile seks yap- tıklannı yazmıştı gaze- teler. Ben de Sumer ma- bet fahişeliği geri mi ge- liyor diye yanıt vermiş- tim. Çünkü Sumer ma- betlerinde bu görevi ya- pan rahibelerin başlan örtülüyordu. Bu gelenek ta Sumerlilerden beri sü- rüp gidiyor. .M PENCERE Bu Ne Acayip Bilmece?.. Dünya bir tuhaf oldu... Olumlu ve olumsuz yanlarıyla 'Küreselleşme' hızla gelişiyor; Türkiye'yi de etkiliyor... Nasıl etkiliyor?.. En çarpıcı örnek bızim dünkü ekonomi sayfasın- daydı, bir yanda Yakup Kepenek, öteki sayfada Türkel Minibaş, Cargill'i ele almışlardı... Bu Cargıll de neyin nesi?.. Küreselleşme gereği öğrenmek zorundasınız Car- gill'i!.. Üstelik başka gazetelerde bu gibi konulara el atan bulunmaz; Cumhuriyet'in ayrıcalığı da bu!.. Dün gazetemizde Cargill olayını büyüteç altına ya- tıran iki yazar arkadaşımızın ikisi de ekonomi pro- fesörü... Ben onlann yalancısıyım!.. • Başbakan Recep Tayyip ay sonunda Ameri- ka'ya gidiyor ya, Başkan Bush bizimkınden üç is- tekte bulunacakmış: • Kıbrıs.. • Irak.. • Cargill.. Kıbns'la Irak'ı biliyorsunuz, Cargill ise nişasta kö- kenli şeker üreten uluslar ötesi bir Amerikan şirke- ti... Bush'la ilişkisi var... Başkan bizim Başbakanla konuşurken diyecek- miş ki: - Cargill'e kolaylık gösterin!.. Cargill'e kolaylık Türkıye'de pancar üretiminin canına okumak anlamına geliyor; oysa bu kesim- de ülkemiz üretimde dünya dördüncüsü ve köylü- müz pancardan ekmek yıyor... Peki, ne yapacağız?.. Küreselleşeceğiz... • Bu Cumhuriyet garip bir gazete!.. Türkel Minibaş ile Yakup Kepenek yetmiyormuş gibi aynı gün Erol Manisalı AB ile 1995'te ımzalanan Gümrük Birli- ği'nin Türk şirketlerini nasıl haksız rekabet baskısı altına soktuğunu anlatıyor... Manisalı da ekonomi profesörü... Cumhuriyet'te profesör ya da üniversitede öğ- retim görevlisi olmayan yazar bulmak güç; peki, ay- nı gün yine ekonomi sayfasında Küreselleşme'yi an- latan Ergin Yıldızoğlu neler söylüyor?.. Ciddı Amerikan kaynaklanndan aktanlan birkaç küreselleşme gerçeği: "2.8 mılyar insan (dünya nüfusunun yarısına ya- kın bir kesim) günde iki dolardan az bir gelirle ya- şamaya çahşıyor..." "... iki dolar ölçüt alındığında, yılda en fazla 720 dolartık, diğer bir deyişle küresel tüketicinin en alt gelir sınınnın neredeyse 10'da 1 'ine eşit bir gelir demek..." "ABD tüketim normlannın benimsenmesi, yaşam için zorunlu olmayan mallann ve hizmetlehn tüke- timinin artarak 20 trilyon dolara ulaştığını (Dünya toplam hasılası 30 trilyon dolann biraz üstünde) ser- giliyor." "Bu tüketimin yüzde 60 'ı dünya nüfusunun yüz- de 11.6'sını oluşturan Amerika ve Batı Avrupa ta- rafından gerçekleştiriliyor. Dünyanın yaklaşık yüz- de 33'ünü oluşturan GüneyAsya ve Sahra altı Af- rika ülkelerindeki halkın bu tür tüketim içindeki pa- yı yalnız 3.2." Peki, bu netür birtüketimmiş?.. Makyaj, parfüm, denizaşırı lüks gemi gezileri, vs... • Eh, bu yağlıboya tabloya bir de ABD Başkanı Bush'un Türkiye'deki pancar üreticisinin lokması- na göz diktığini de eklerseniz, ortaya bir çıldırmış- lık resminin kara kalem eskizi çıkıyor... Bu yazı da fazla uzadı; ama, yine dünkü ekono- mi sayfasından bir haber ekleyelim: "Türkiye Kamu-Sen'in yazılı açıklamasına göre 4 kişilik bir ailenin bir öğünü ıkişer simit ve ikişer bardak çay ile geçirmesi durumunda aylık masra- fı 432 milyon lira tutuyor. 595 milyon liraya yükse- len açlık sınınnın altında çalışan memuharın ora- nı yüzde 37..." • Bu tür haberleri ve yazılan Cumhuriyet'ten baş- ka bir gazetede okuyamazsınız... Bu ne garip bir gazete?.. Bu ne şaşılası Küreselleşme?.. Bu ne acayip bilmece?.. T.C. tSJASBl'L C\n ERSİTESİREKTÖRLÜĞC AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ 2003-2004 DÖNEMİ NO.4. Konu KEMALİZM NEDİR? Sunuş ve Yönet'm Prof. Dr. Yakut Irmak ÖZDEN Konuşmacı İLHAN SELÇUK Gün : 14 Ocak 2004 Çarşamba Saat : 14.30 Yer : I.C. Fen Fakültesi (Vezneciler) Ord Prof. Dr. Cemil BÎLSEL Konferans Salonu Aydınlık yannlar özlemi içindeki tüm yurttaşlanmız davetlidir. Gınş ücretsızdır tî Baw Hrfklü ilftler Fınle thm Tei ü 2V. M M W ÜK<:< Uçan Süpürge Kadın 2004 Radyo Programı Her Çafşamba saat. 11 05-12 00 THT Radyo-1 de canlı yayi an 94.8 Ed«ne 97 9 Bursa 99 6 Mersirı 92.0 Mardm107 0 Diyo*akrr 98 A Adana 96 7 btonbul 95 Ankara 93 3 Izrr*
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle