03 Ocak 2025 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 OCAK 2004 SALI CUMHJR'Yn SAYFA 17 Erdoğan derin demokrasi istemiş. Adamlan çukurunu kazmaya başladı büe! Etektronık posta: dentzsomecumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212J12 44 97 - Devlet memurian açlık sınınndaymış... "Devlet de iftas sınınnda!" Fotoğraf Recep Tayyip'in Istanbul Belediyesi'nden "küttür müdürü" Şenol Demiröz sonunda TRT Genel Müdürü oldu. Çanakkale Savaşlan üzerine hazırtadığı belgeselde Atatürk'ün adını anmayan Demiröz'ün "www.tanyeri.net" sitesinde bir fotoğrafı yayımlandı. Tayyip'in önünde diz çöktüğü Hikmetyar ile Şenol Demiröz de bir "gazeteci" olarak konuşmuş ve anı fotoğrafı çektirmiş. Hikmetyar'ın dizinin dibinde çömelip poz veren Şenol Demiröz çember sakallı ve takkeli. T ıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Uçer. tek taraflı Gümrük Birlıği Anlaşma- sı'na göre Türkiye'nin ilaç sektöründe de "veri imtiyazr nedeniyle bağlayıcı bir yü- kümlülük altına sokulduğunu ve Avrupa İlaç Üretici- leri ve Birliklerı Federasyonu (EFPIA) üyesı şirketle- rin çıkarlannı gözeten uygulamanın yürürtüğe sokul- mak istendığini anlatıyor: "Avrupa Biriıği'nden geçen aya kadar bu konuda bir uyan gelmemişti. Ancak SSK'nin 1992'den beri yürüttüğü eşdeğer ilaçlar arasında ucuz ilaç alımı uy- gulaması 2002 ve 2003 yıllannda Bağ-Kur ve Emek- li Sandığı'nda da başlatılınca EFPIA üyesi yabancı i- laç şirketlerinın ılaçlarının yerli-jenerik ilaçlara göre pahalı olmasından dolayı en büyük aJıcı olan sosyal güvenlık kurumlarına pazarlanması çok güçleştı. Bu fiili durum karşısında alarma geçen Avrupa ilaç sermayesi AB yetkili organlannı devreye sokarak Tür- kiye'ye baskı yapılmasını sağladı. AB kapısında sü- EFPIA rüncemede bırakılan Türkiye'nin bu ülkelerle eş za- manlı veri imtiyazı ve koruması yükümlülüğü altına sokulması ulusal ilaç sanayiinin AB ülkelerinin şir- ketleriyle rekabet edemez hale gelmesini ve bu ulus ötesi şirketlerin ulusal ilaç pazanmızı denetimi altına almasını kaçınılmaz biçimde hızlandıracaktır. Türki- ye bu eşitsiz yanşta ABD ve AB pazanna giremez- ken ulus ötesi şirketler pazarımıza girmekte hiçbir güçlükle karşılaşmamaktadır. Oysaki Gümrük Birtiği sürecinde ilaç sektöründeki veriler bu baskının ne denli haksız olduğunu açık seçik ortaya koymakta- dır. Çünkü Avrupa Birliği ülkeleri ilaç ticaret dengesi- ni lehlerındeartınrken Türkiyesürekli gerilemektedir. EFPIA üyesi ülkelerde 1990-2000 yıllan arasındaki on yılda ilaç ihracatı 23 milyar eurodan 89 mılyar euro- ya çıkarak yaklaşık 4 kat artmıştır. Türkiye'nin 2000 yılında ilaç ihracatı ise sadece 151 milyon eurodur. Bu ihracat düzeyi EFPIA üyesi 17 ülkenin toplam ih- racatının binde 1.6'sıdır. Türkiye'nin 2000 yılında ilaç ıthalatı ise 1 milyar 629 milyar eurodur. İlaç endüstrimizde Gümrük Birliği sürecinde ham- madde üretimindeki gerileme de çarpıcıdır. Ham- madde üretimi 1995 yılında 12 bin 600 ton iken 2002'de yüzde 70 oranında gerileyerek 3 bin 909 to- na düşmüştür. Yakın gelecekte ulusal ilaç pazanmızın tümüyle u- lus ötesi şirketlerin hâkimiyeti altına girecektir. Küresel kıskaçtan çıkış için uzun soluklu ulusal i- laç politika ve stratejilerinin oluşturulması zorunludur. İlaç üretimimizteşvikedilmeli, teknolojikyatınmlarve araştırmageliştirme etkinlikleri desteklenmelidir. llaç- taetkilı birfiyat denetim mekanizması kurulmalı, ila- cın etkin ve verimli kullanımı temel hedef olmalıdır." Plan Göksel Kaya: "Kıbns için hazırlanan Annan Planı ne kadar Annan'a ait ise kamu yönetimi temel yasa tasansı da o kadar Ömer Dinçer'e aittir. Her ikisinin de arkasında ABD ve AB vardır." Sistem Akif Kökçe: "Kişilerin iyi niyetine katmış olan sistem kötü bir sistemdir." SESSİZSEDASIZ(I) Tüpban dini, kravat siyasi sembol! § Başbakan Recep Tayyip, Almanya'da birAlman gazetecinin sorusu üzerine tür- banın dini sembol olduğunu, din böyle buyurduğu için kadınlann türban taktığı- nı söyleyip insanlann kravatı da bir sem- bol olarak niteleyebileceğini bıldirmiş. La- ik ve demokratikTürkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanının ağzından çıkan bu sözler bir yanıyla oldukça sevindirici. Çünkü Başbakan, Anayasa Mahkemesi'nin tür- banı dini birsembol olarak tanımlayan ve bunun için de laik devlet düzeninin kamu- sal alanlannda türbanı yasaklayan kara- nnı doğrulamış oluyor. Başbakanın söz- leri bir yanıyla da oldukça düşündürücü. Çünkü, kravatın da bir sembol olarak ni- telenebileceğini söylüyor. Kravatı tartışma konusu yapıyor. Kra- vat neyın sembolü olabilir? Tabii ki çağ- daş yaşamın... Türkiye'de kravata karşı olanlar var mı? Elbette vari örneğin tari- katçılar Iran'daki mollalar ya da Suudi Arabistan'dakiler gibi kravat takmıyor. Fakat çağdaş yaşamın giysilerinde iş kravatla bitmiyor! Bazılan kundura da giymiyor. Ayağı bilekten saran ve do- layısıyla aptes sırasında ayaklann yıkan- masını gerektirmeyen "mes" giyiyor. Ba- zılan asla pantolon giymiyor; apış arala- nnı havalandıracak şekılde şalvan yeğli- yor. Bazılan şapkadan nefret ediyor; ba- şından takkeyi ya da sanğı eksik etmiyor. Farkındaysanız konu gelip giyım ku- şamla ilgili Devrim Yasalan'na dayanı- yor. Kravatı siyasi sembol olarak tartış- maya başladıktan sonra sıra hiç kuşku- nuz olmasın Devrim Yasalan'nı tartışma- ya gelecektir. Yüksek Yerilim Hatt Müzikten de SOL notasını atar, solun her türlüsü kulaklannı tırmalayan yeni dünva düzenınm DÜZENBAZLARI! erdincırtku / yahoo.com AB Büyüdükçe Bölünüyor CUNEYTAKALIN 12-13 Arahk 2003'teki Brük- sel zirvesi bir bütünleşme top- lantısı olmadı, üstü örtülen köklü anlaşmazlıklar su yüzü- ne çıktı. Bize de kritik soruyu bir kez daha sormak düştü: "AB büyüdükçe bölünüyor mu?" Bu soru, Irak savaşı sırasın- da Fransa-Almanya ikilisi ABD ile (ve içindeki AB yanlılan ile) karşı karşıya kalınca da gün- deme geldi. Bağdat'ın teslim oluşundan sonra yumuşar gi- bi görünse de ABD-Fransa/AI- manya gerginliği sürüyor. Bu gerginlil' AB'nin içine yansıyor. AB'nin Düyüme karannın (10 yeni üyenin birliğe entegras- yonu) bu ortama rastlaması iş- leri daha da kanştırdı. Garipbir durumla karşı kar- şıyayız. Jlkemizdebelliçevre- ler kamjoyunu "AB üyeliği" konusunda koşullandırmayı sürdüredursun, AB kendi gele- ceğini tsrtışıyor. Şu anda Avru- pa'nın her köşesinde soru so- ruya yaııt aranıyor: "Ne ola- cak şu Avrupa'nın geleceği" "Hadicanım, o kadar da de- ğil! Aba/tma!" diyenler olabilir. Oncelikte onlann dikkatine su- nulur Brüksel zirvesinin hemen ardından... Silvio Berlusconi: Dönem başkanı Italya Başbakanı, Le Monde'ian "Bir rıucize gerekiyor" Le Monde, 14.12.2003, (Fransız orta-sol) üst başlığı vebaşlıgı: "15'lar Konvansiyonda (Avrupa Anayasası) Anlaşa- madılar Avrupa ilk anayasa girişi- minde taşansız oldu. (Bu ba- şansızlıH Avrupa entegrasyo- nunun gpleceği konusunda bir sorgulana dönemini başlattı." Louis Michel: Belçika Dı- şişleri Bıkanı, 13.12.2003, Le Monde'ian.. "Bu biyük bir başarısızlık" Peter Medgyessy: Macar başbakînı, Le Monde'dan "Berlrr Duvan'nın yeniden inşa ed.diği izlenimini yarat- maktan >esinlikle kaçınmak la- zım." LeM«nde, 15.12.2003. "Avn/pa zirvesi tam bir ba- şansızlıka sonuçlandı. Anaya- sa tasaısı, gücün bölüşümü ve oylana konusunda hiçbir anlaşmssa vanlamadı." Figar», 15.12.2003 (Fransa, merkez-îağ) "KötC bağlanmış bir ana- yasa k>nusunda maraton sürüyoı" Guaröan, 6.12.2003 (Ingi- Bz, orta-iol) Başlık: "AvrLoa gücün bölüşü- münde »ölündü." "Yeni^oarlak birAB anaya- sası belsniyordu. Bunun ye- rine Alrrmnya Polonya 'ya yak- laştı..." Böyles daha iyi oluyor: Sözü Avrupalı »ra bırakmayı sürdüre- lirru.. Zirsnin öncesiyle sonra- sıyla... mu? Le Monde, 28 Kasım 2003 "Evet, AB'de 'büyükler' ve 'küçükler' krize sürüklendi." Le Monde; T. Ferensi-A. Le- permenter. 2.12.2003, "Kurucu üyeler soyutla- nınca Anayasa Projesi teh- dit altında kaldı" Le Monde: T. Ferensi-A. Le- permenter, 19.12.2003, "Bir krizden mi söz etme- li? Benzeri görülmemiş bü- yümenin birkaç ay öncesin- de patlak veren krizden"... Bunlar aralık ayının ikinci ya- nsında tüm Avrupa basınında yer alan başlıklardan sadece birkaç örnek... Avrupalı (ön- derleri Fransa ve Almanya) gi- diyor Mersin'e, Türkiyeli (kimi çevreler) gidiyor tersine... Bölünmüyor aynşıyor ABD'Iİ yetkililerin Irak sava- şında "yaşlı dünya" diye nite- ledikleri Fransa ve Alman- ya'nın hesabı Mayıs 2004'te 10 yeni üyenin Birliğe kabulün- den önce büyümenin tamam- lanmasıydı. Bu hesap tutmadı. ABD'nin körüklediği ve başını Ingiltere, Ispanya ve eski Do- ğu Avrupa ülkelerinin çektiği kanat Fransa-Almanya ekse- nine engel oldu. Brüksel zirvesinin anlaş- mazhkla sonuçlanması birön- ceki zirvenin oylama usulleri- nin sürdürülmesi sonucunu doğurdu. Olaylar geliştikçe durum netleşiyor. Avrupa da- ğılmıyor, bölünmüyor; aynşı- yor, farklılaşıyor. Sonuçta, bu da bir bölünme ama ayrışma terimi gerçeği daha iyi karşılı- yor. Bir "çekirdek Avrupa"dar\ ve "geniş halka"dan söz edili- yor. Çekirdekten kasıt Fransa. Almanya ve onlarla birlikte ha- reket eden Belçika. Chirac buna "öncüler" adını da veri- yor. AB'nin Amerikan yanlısı kanadının başını Italya Başba- kanı Berlusconi, Ispanya Baş- bakanı Jose Maria Aznar ve doğal olarak Blair çekıyor. Brüksel zirvesinde patlak ve- ren kriz Aznar'ı da topun ağzı- na yerleştirdi. Polonya'nın anayasa konusunda çıkardığı güçlükler Fransız-Alman bası- nınca görece anlayışla karşıla- nırken Aznar'ın yarattığı sorun- lann "dar milliyetçi çıkar- /ar"dan kaynaklandığı kanısı yaygınlaşıyor. Avrupa'daki bir- çok siyasal odağın gözünü önümüzdeki yıl yapılacak Is- panya seçimlerine çevirdiği gözleniyor. Sonuç olarak Avrupa'nın. AB'yi yaratan iki büyük ülkenin Fransa ve Almanya'nın AB'nin geleceği, Atlantik ve ABD ile ilişkiler konusunda yeniden kafa yormaya başladığı birdö- neme girdiği görülüyor. AB, yeniden saflaşırken, başta AKP olmak üzere ülke- mizdeki ABD yanlılarının AB serüveninde Berlusconi ve Blair gibi, en Atlantikçi politika- cılardan medet ummaları, AB'cilerin büyük açmazını oluşturuyor. ÇİZGÎLİK KÂMtL MASARACI HARBİ SEMtH POROY semihporoym yahoo.com BULUT BEBEK MRAYÇİFTÇİ bulutbebek I hotmail.com HAYAT EPİK TİYATROSU MISTAFA BILGIN BİR SPEKÜLATÖRUN AB ÜLKELERÎNDE 56 YILDA KAZANDI5INI TÜRldyEDE 1 (BİR)YILDA KAZANAAASI fCr"7 MÜMKÜNMÜ5'. SORANLARA NE DÎYELtM SÖR ? SEY.. PARDON, TÜRKtyE'YE 6ÎDİP SELECEK DERSIN !.. L_J ! I I I I OTOBUSTEKİLER KEMAL URGESÇ k_urgencs yahoo.com TARİHTE BUGÜN MI MTAZ ARIKLV 13 Occtk ınncmumtaz-arikan.com \ModttCI MOOACf MARY QUANT.. 1964 're gueüM, ÜMCÜ /MGILIZ Ajfocvtcrst f/S/ BİR APLA, A*r24Hİ SrÇ/MOB SU- NULMüŞTZJ. GÖZÜPBK GiySİL£~/e/yLB 4 G Ö O <sı- 4 BarrĞl, GÖRÜŞ MERİÇ VELİDEDEOGLU Filozof Siyasetçi! Fransa Cumhurbaşkanı J. Chirac'ın türbanla il- gili tarihsel açıklamasından üç-dört gün önce Iran'ın Devlet Başkanı M. Hatemi'nin NTV'de bir söyleşisi yayımlanmıştı. Söyleşinin ağıriığını oluşturan konular: "Islam- Kadın", "Islam-Demokrasi"', "Islam-Laiklik" ikile- meleriydi. Felsefe eğitimi gören, eğitim üstü çalışmalarını -sanınm- Almanya'da yapan Hatemi'nin bu konu- larla ilgili görüşlerine, yalnızca "siyasetçi kimliği- nin değil" düşünür kişiliğinin de yansımasını bek- lerdik;oysayeryer"na/j/V"denebilecekyorumlar- la karşılaştık. Akıldışılığı savunma durumunda kal- mak -tarih boyunca olduğu gibi- kuşkusuz zordur. Ortak konularda bir Batı'dan bir Doğu'dan iki li- derin art arda görüşlerini bildirmesi çok anlamlı, çok çarpıcıydı; ne var kı görüşlerdeki karşıtlık ade- taartı-eksi kutuplarölçüsündeydi. J. Chirac'ın ko- nuşması basında, TV'lerde yer aldı, gündem oluş- turdu; M. Hatemi'nin görüşleri ise gereken boyut- ta topluma ulaşamadı; oysa bizim için önemliydi, laik yaşam düzeninin bize -özellikle kadınlara- ne- ler kazandırdığının bir kez daha ortaya konulma- sıydı. Her iki liderin türban konusunu laikliğe vurgu ya- parken ele almalan ortak noktalarıydı denebilir; nasıl bir sonuca vardıklanna gelınce, Chirac: "Ne yeni laikJik kurallan yaratmak ne de laikliğin sınır- larını değiştirmek söz konusudur" dıyerek "dinsel simgeler" arasında yer aldığını belirttiğı türbana, kamu alanlannda izin verilmeyeceğini bildirdi. Hatemi ise "Laikliğin Doğu'da dinle mücadele- ye dönüştüğünü (...) dine karşı olarakalgılandığı- nı" söyleyip ardından şunu ekledi: "Müslüman bir ülkenin lideri, dinini daha özgürce yaşayabilmesi için kızını ABD'ye gönderiyor." Bu mesajı Brüksel'deyken alan Başbakan R. Tayyip Erdoğan, hiç zaman yitirmeden, Hate- mi'nin haklı olduğunu belirtip türban sorununu "toplumsal uzlaşma" ile çözmek istediklerini söy- ledi. (Bu uzlaşmanın sağlanıp sağlanmadığını an- lamak için "halkoylaması" mı düşünülüyor aca- ba?) Oysa Hatemi'nin laikliği türbana indirgeyen gö- rüşünündışındaöteki konulara, "Islam-Demokra- si", "Islam-Kadın" hakkındaki yorumlarına da de- ğinmek gerekirdi; örneğin "demokrasi"y\ ele alışı da değeriendirilmeliydi. Filozof Hatemi, liberalizmin de, dinın de kendi demokrasileri olduklarına işaret edip şöyle diyor- du: "Liberal demokraside, demokrasinin izlenme- si gibi, dini demokraside de demokrasi yolu izlen- meli!.." Tam bir "demokrasi çeşitliliğü". Seç seç al! Han- gisi uygunsa! Değişmeyen dogmalann oluşturduğu bir yapı- nın demokrasisinden söz etmek, ortaçağın skolas- tik dönemindeki düşünürierin, dini akla uydurmak için yaptıklan zorlamaları bile geride bırakmak an- lamına gelir. Islam-Kadın konusundaki görüşlenne gelince; il- kin, şeriat yönetiminin başında bulunan birinden beklenmeyen bir atılımla: "Kadın haklarını kısan ve toplumun ileriemesini sınıhayan bir Islam, bence yoldan çıkmıştır" demesi insana umut veriyor; a- ma ardından: "Birçok ülkede kadınların erkek gi- bi olması isteniyor" açıklamasının gelmesi "kadın haklan" ile neyin söylenmek ıstendiği sorusunu akla getiriyor; ne var ki yanrt gecikmiyor; Hatemi: "Islam, kadını kadın, erkeği de erkek gibi birer in- san olarak önemseyip özgühüklerini koruyor" di- yerek ne tür bir "hak"tan yana olduklannı, kısaca toplumsal yaşamda, yasalar önünde kadın-erkek eşitliğindensözedilemeyeceğını "filozofça" açık- lıyor. Ne var ki bu görüş Iran'da "reform" olarak kar- şılanıyor; oysa Iran, milattan çok öncelerinden baş- layıp yüzyıllar boyu süren, her türiü düşüncenin ya- şadığı büyük bir uygarlığın mirasçısıdır; altıncı yüz- yılda Atina'dan kovulan pagan filozofları bağrına basan bu büyük uygarlıktan hiçbir izin kalmayışı insanı üzüyor; ama 80 yıl önce cinsel ayrımcılığın ortadan kaldınldığı ülkemizde kimi kadın yurttaş- ların Hatemi gibi düşünmeleri, böyle düşünmeye yönlendirilmeleri insanı daha beter üzüyor. Iran halkı şu sıralarda büyük bir acı yaşıyor; bu- nu bir daha yaşamamalannı ve 6.3 şiddetindeki bir depremin bu denli can kaybına neden olmaması gerektiğini sorgulamalannı dileriz... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDANSAĞA: 1/ Bir ticaret kuruluşunun durumunu aynntılı ola- rak gösterme. 2/ Kanşıkhk, kargaşa...Bu- 5 nama. 3/Kuş- 6 lann su içme- -, si için konu- lan küçük 8 kap... Yapma, 9 etme. 4/ Ya- nardağ kayalıklan arasında bulunan bir 1 feldispat türü... Boru sesi. 5/ Hindistan'ın para birimi... Dıvan 4 şiirinin ölçüsü. 6/tn- 5 sanın var olabilmesi için doğayı değiştir- mesi ve doğayı de- 8 ğiştirirken kendini 9 de değiştirmesi süreci. 7/Ilkelbirsilah...Eksiğ olmayan. 8/Bir renk... Nereden geldiği, nasıl or- taya çıktığı belirsiz, gerçek bir değeri olmayan kişi ya da görüş. 9/Ortadoğu çöllerinde yaşayan göçebe bir halk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Hesap dökümü... Avrupa Birliği nin kısa yazı- lışı. 2/Büyük Okyanus'tabir ada-devlet... Ispan- yollann sevinç ünlemi. 3/1879'da ortaya atılan ya- pay birdil. 4V"Askerler" anlammda eski sözcuk... Bir cervel türü. 5/Ilgi eki... Yiyecekleri ve nesne- leri yüksek ısıyla sterilize etmekte kullanılan ka- pah aygıt. 6/Tantal elementinin simgesi... Az piş- miş et. II Anadolu'da kurulmuş eski uygarlık... Kirpik boyası. 8/Kalınbağırsağın son bölümü... Adın durum eklerindenbiri.9/Bir şeyielindebu- lunduran. taşıyan... Yaşlı, koca, ihtiyar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle