18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13OCAK2004SAU 14- J V L J İ J I L U \ [email protected] SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL cyunculuklaarüamakNediın Saban'ın Tiyatro Kare'de sahneleciği •SahZiyarederi' Broachvay kökenLi bir oyun Yeni sayılabilecek b»ir oyucı \e ülkemızde ilk kez sahne- leniyor. Oyu» yeni de kurgusu tarudık' Tiyatroda (ve Hollyvvood fîlmlerinde) tecimsiel başanya ulaşmış bir 'şab- loo'un içıne 'akşjhmşdışf bir içeriği yer- leştirerek Şeniymiş' etkisi yaratan, as- lında 'tMİneniyindeyen' bir oyun. Şab- lon şöy le: Birbirüıi hiç tanımayan ıki insan rastlantıyla bir araya gehyor; iki- si de birbirinden hoşlanmjyor; ancak, zorunJu birlikteliğin zaman içinde zor da olsa. bır iletışim ortamı doğurduğu görülüyor; kendilenni 'yalnıznğa tut- sakettüderf anlaşıJan bu iki insanın bir- binne a_çılmasıyla kurulan iletişim dost- luğa dönüşüyor; sonunda bırbirlerini onanyorlar ve yaşamla banşıyorlar. Bu bihraen şablon nedenıyle oyunun so- mında me olacağını, daha ilk on dakı- ka içinde ka\Tayabıliyorsunuz. İfcl uç klşillk 'SaüZJyaretierTndekı 'farkülık'. iki kişiden bınnin dırune ve törelerine sı- kı sıkıya bağlı, 86 yaşında bır Yahudi, ötekinınse Nevv York'lu kalburüstü bir ailenin, Harvard mezunu, ış yaşamın- da başamh. 29 yaşındaki oğlu olmasın- dan kayTiaklanıyor. Böylece "kuşakça- tışması" da katılıyor dramank yapıya. (Genç adam da Yahudi ama dini ve Yahudi liğin törelen hakkında hiçbır şey bilnüyor.) Öd farklı kuşaktan ve iki faıklı dünyadan gelen bu iki New York"- luyu bir araya getıren olay bir trafık ka- zası. Genç adam, bu kaza nedeniyle al- dığı ceza gereği, belirli bir süre bo- yunca, her salı günü yaşlı adama hiz- met edecek. Işte bu süre içinde ikisi- nin de "yalmzhğfnın ('öteki 1 oluşlan- • Tiyatro Kare'nin sunduğu 'Salı Ziyaretleri', tiyatroda ve Hollyvvood filmlerinde tecimsel başanya ulaşmış bir şablona dayandırılmış. Yazar Jeff Baron bir dizi yazan; bu nedenle oyun yazan olmanm dayanılmaz ağırlığını taşımıyor. nın) nedenleri ortaya çıkacak. Önce, yapmış olduklan seçımJerden dolayı (yaşlı adam. Yahudi olmayan bir eş seçtiği ıçin kızını reddetmiş; genç adam ıse eşcinsel) birbirlerinı suçluyorlar; daha sonra ıse etkıleşim gerçekleşi- yor; yaşlı adam her iki bağlamdaki bağnazlığını da aşmayı öğreniyor. Genç adam ıse kendi gerçeğini toplum için- de göğüsleme yüreklıliğine ulaşıyor. 'Korkakhk*, o güne dek •valnızhk' yo- luyla maskelenmışse, 'tabulanyıkma' eylemi her ıkisıne de kendıleriyle ve başkalanyla uzlaşma olanağı sağlıyor. (Oyunun yazılış bıçiminın tanıdıklığı nedeniyle, ortalara dogru, sonunda ne olacağını kestırebilıyor seyırci.) TV dizi yazan Jeff Baron, bu ilk oviınuna, diyaloglan ıkı saat boyunca dolduracak yoğunlukta malzeme kat- mış böylece. Dokuz epizottan oluşan oyunun her sahnesınde bu malzeme- nin bir bölümü sunuluyor ve sonra sah- ne karanveriyor. Böylece yazar, ılişki- lerde ve diyaloglarda sürekli bir geri- lım oluşturma zorunluluğundan kurtu- luyor. Aynca her epızotta eski malze- menin belirli bir oranda yinelenme- siyle, yeni diyalog oluşturma gerekli- liğıni de gündem dışı bırakıyor. Oyun kişüerinin epizottan epızoda açımlanan dram malzemesinin duygusal boyutu da seyirciyi oyalamaya yetıyor. Ancak, ortaya çıkan epizotlar sıra- laması, sahnelemede sorun yaratıyor. (Bir sahneyı bir hafta sonraki bır baş- ka sahneye 'montajlama' olanağı yok kı!) Dekoru bir sonraki sahneye hazır- lamak içın yan karanlıkta sahneye in- sanlar giriyor. Her epızot başında yi- nelenen -genç adamın yaşlı adamın evine girmesi- harekette teknik aksa- malar doğuyor. (Işık, bir türlü zama- nında gelmiyor; ya erken giriyor ya da geç kalıyor). Oyunun epizotlara bö- lünmüşlüğü nedeniyle 'aksiyon' bir türlü yükselemiyor, soluklanamıyor. Çünkü dizi yazan Baron'un, sahneyi işıne geldiğı anda karartma alışkanlı- ğı sürüyor; oyun yazan olmanın daya- nılmaz ağırlığını taşımak gibi bir der- di de yok. Böylece dizi yazarhğını sah- neye taşımanın sakıncalan ortaya çı- kıyor. Yönetmen Nedim Saban da so- runlan giderecek önlemleri almamış sanki. Oyunculann epizottan epizoda kılık değiştinnesi zaman alıyor. Da- hası, 6-7 kez yinelenen 'yaşJı adama ye- mek getirme' eylemi içinde hep aynı eskimiş paketlerin ve eskimış torbala- nn kullanıldığı da seyircinın gözün- den kaçmıyor. İki usta oyuncu Geriye oyunculuk kalıyor Yaşlı Ya- hudiyi oynayan Erol Keskin'in 'ger- çeğin' yanılsamasını yaratırken yap- tığı mceliklı çalışma, tüm aksamala- ra karşuı sahnedeki olayı 'gerçek' kı- lıyor. Dinine ve törelerine bağlı yaş- lı ve huysuz bır Yahudıyi hiç tanıma- mış olabilu-suıız. ErolKeskın'insah- nede yarattığı 'usta Işi' Bay Green si- ze yetecektır. Hareket düzeymde ağrr yükü taşıyan genç adamı ise Yıkhray Şahinler oyrıuyor. Sahneye çıktığı ilk günden bu yana düzgün bır çizgide ilerleyen bu genç oyuncu artık 'usta' olma yolunda. Hem genç kuşağı sim- geleyen, hem Harvard'h, hem de eş- cinsel olan brr karakten canlandınr- ken bu üç boyutu öyle akıllıca den- gelıyor ki zihninizde yahıızca ve yal- nızca canlandırdığı Ross olarak yer ediyor. Çok başanlı bır yanılsama gerçekleştiriyor kısacası. Şahinler'i iyi yönetilmiş bir Shakespeare ya da Çehov oyununda izlemek ısterdım... Duygu Sağıroğhı'nun çe\Te düzenine gelince... Keşke, sahneden sahneye ge- çişleri kolaylaştıracak bir işlevsellik taşıyabilseydi... i 3 e ü m Kardana ve Hasan Erdcmir Stockholm'de 'Keşişme 1' adlıresinı sergisi açülar. 16Ocak'a kadar devam edecek sergide sanatçüann 8'er yapıtı yer ahvor. Büyük sanatçılar ülkelerine saygınlık kazandırır Yurtdışında yaşayan Türklere düşen görevler Stockholm'de ilginç bir sergi: Kesişme 1 TUNCER CÜCENOĞLU GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM-StockhohTi'ûn en eski semti ve ilk yerleşim yeri Eski Kent (Gamla Stan), daracık sokaklan. Arnavut kaldrnmlan ve şirin, küçük butikleriyle büyük il- gı toplar. Geçen yıl 700. yaşgünü kutla- nan kentin bu adacığı. aynı za- manda bir sanat merkezidir. Sayı- sız resim galerilerinden biri olan Riddaren'de cumartesi günü il- ginç bir sergi açıldı. Ülkemizin tanırımış ressamlann- dan Selim Karadana. bir süredir konuğu olduğu ve yıllardır Is- veç'te yaşayan sanatçı dostumuz Hasan Erdemir'le birlikte "Ke- sişme 1" adlı sergiyi sanatsever- lerin karşısına çıkardı. Her iki sa- natçınm 8'er yapıtını içeren ser- ginin iki ilginç özelliği var. Ilki, çok farklı ekollerin temsil- cileri olan ıki sanatçının ortak bir tabloya sahip olması. Ddncisi ise Karadana'nın yapıtlanndan biri dışında hepsinin bu yıl ve burada yapılmış olması. Türkiye'nin Stockholm Büyü- kelçısi Tomur Bayer'in açılışını yaptığı sergi daha ilk gününde bü- yük ilgı gördü. Isveçli tanınmış sanat eleştirmenleri ve ressamlar da sergiye ve daha sonra sanatçı- lannonurunaBüyükelçı Bayer'in verdığı kokteyle katılarak sanat- çılannıızı desteklediler. Biz Karadana ve Erdemir ile açılışten bir gün önce küçük bır söyleş; yaptık. Karadana, yıllann deneyimıyle resımleri yerleştirir- ken Erdemir her zamanki telaşıy- la her şeyi aynı anda yapmaya ça- lışmaktaydı. Karadana. kendisini soyut re- sımlenn sanatçısı olarak tanımlı- yor. Haftada ıki gün öğretım gö- revlisi olarak çalışmasının. ona genç yetenekleri yakından taru- ma olanağı verdiğını söylüyor. "Ben öğrencilerinıin daha hassas otmalannı isterim. daha i>i okunıa- lannı. hiç kuşkusuz kitap değiL resmi daha rvi okumalaruu kaste- dhorum; yaşanun her ümsını, o şif- releri iji oku>up biçime doğru git- melerini.. genç olduklan için za- manla bir biçim elde edeceklerdir. Hayaü, her zerreyi daha i\i tanı- yıp sentezleyerekbiçime ulaşacak- lardır." Selim Karadana, iki yıl önce yüıe Stockholm'de Sollentu- na Sanat Fuan'na da katılmış ve Erdemir'le orada karşılaşmıştı. Onda gördüğü sanat sevinci, he- yecan ve çalışkanlık belleginde yer etmiş. Erdemir'in davetini ka- bul ettikten sonra sanatçının kü- çük atölyesinde bu sergi düşünce- sı doğmuş. Dişavurumcu ve renkçi Hasan Erdemir ise Karadana gi- bi sanatı kabul edilen ve dene- yimli bir sanatçıyla çalışmaktan büyük onur duyduğunu söylüyor. Erdemir kendi sanatını dışavu- rumcu ve renkçi olarak tanımlıyor. "Karadana gibi bir sanatçıyla aynı zamanı ve nıekânı pa>iaşmak benim için büjıik bir şey, büyâik onur" diyor. "Stockholm'de sa- nat merkezindeki bu şirin gaJeri sa- yesinde ben de30'a yakın ortak ve kişisel sergimden sonra ilk kez ger- çek sanat dürrv asında yapıtlarımı sergileme olanağı elde etmiş ol- dum." Galeri Riddaren'deki Karada- na-Hasan Erdemir sergisi 16 Ocak'a kadar sürecek. Italya'da Italyanlar, Almanya'da Almanlar, tngiltere'de tngılizler. Amerika'da Amerikahlar yaşar. Bu durum her ülke için böyledir. Yunanıstan'da Yunanlılar, İsveç'te Isveçliler, Meksika'da Meksıkalılar... En azından böyle kabul edılir. Çünkü asıl unsurlar bunlardır. Tüm yasalar. kolaylıklar, ayncalıklar bu asıl unsurlar içındir Ancak bu ülkelerde asıl unsurlann dışında başka halklara. başka uluslara, başka kimliklere sahip insanlar da \ ardır. Onlar iş ve aş için geldikleri bu ülkelerde rurunmaya çalışan. verilen kadannı almaya zorunlu. ilk darboğazda kesinlikle feda edılecek olan insanlardır. Daha da ötesı ayncalıklardan yararlanamayan üvey evlatlardır. Kısaca yabancı denır onlara. Hangı ülkede olursa olsun yabancı ohnak zordur. Tutunabilmek için daha çok çalışmak, bilerek ya da bilmeyerek hiç suç ışlememek, bsacası hep haddini aşmadan özenle yaşamak zorunda olmak... Almanya'da Yunanlı ya da Yugosla\yah, Fransa'da Cezayirli, İngıltere'de Pakıstanlı ya da Hintli ohnak hep bu sınıflandırma içinde yer alır. Hepsinin de işi üç aşağı beş yukan aynıdır. Yani zordur. Çünkü onlar zorunlu olarak gelmişlerdir o ülkeye. Asıl unsurlann gözünde hep hor görülen, en uygar toplumlarda bile brr bakışla aşağılanan > a da küçük görülen "karakafalar"dır onlar. Türkler yabancı sözcüğünü en iyi bilen uluslardan biridir, belki de birincisidir. Çünkü Türkler iş \e aş uğruna Anadolu'dan dünyanm birçok ülkesine dağıhruşlar, Ahnanya'dan ABD'ye, Hollanda'dan Avustralya'ya kadar dünya coğrafyasında yoırtlanna çok uzak sayılabilecek yerlere bıle uzanmışlardır. Moskova'dan Batum'a, Bükreş'ten Bakû'ya, Tokyo'dan Paris'e. Londra'dan New York'a, Köln'den Kahire'ye. dünyanın her yerinde rastlayabilirsiniz bizımkilere... Oyunlanmm sahnelendıği birçok ülkede kendi yurttaşlanmla karşılaşmışımdır hep. Bu yerlerde karşınıza bazen bir ışçı, bazen de az sayıda da olsa bir işadamı olarak çıkabilir. Ancak bu iki durumda da yabancı konumundan, hiç ama hiç kurtulamazlar. Oysa uluslan ulus yapan değerler vardır. Bu değerlerin başında da o ulusun yetiştirdiği sanatçılar, yazarlar, bılim adamlan gelir. Hele hele yazarlar o kadar önemlidir kı, de%' bır yazara sahip olan küçücük bır ülke bile, büyük ülkelerin üstündt brr saygınlığı sağlayah'lir halkına. lspanya, Cervantes \ e Lorca ile kimliğini kanıtlar. Çünkü Don Kişot'u her ülke halkı bilır. Lorca'nın oyunlan her sezon dünyanm birçok ülkesinde perde açar. Aslında her gece sahnede asılı olan, Ispanyol bayrağıdır. Dola>asıyla da o halkın kimliği ve kişiliğidir. Sürekli başarı Kuşkusuz bunu sporun herhangi bir dalındaki başanyla da yakalayabilirsıniz. Ancak spordaki başan sürekli değildir. Oysa iyi bir kompozitörünüz varsa bütün dünya dinleyecektir sızi ve dalgalanacaktır bayrağınız. Çünkü bu süreklilıği olan bir başandır. Ressamlanmız. romancılanmız, öykü yazarlanmız, ozanlanmız, mizah yazarlanmız, oyun yazarlanmız, rejisör ve aktörlerimiz vb. eğer yakalamışsa evTensel ünü, sizin gururunuz olacaktır; ülkenizi xe dolayısıyla sizi ayncalıklı kılacaktır yaban ellerde. Böylece ülkeniz de daha iyi tanınacak, o ülke halkından biri olduğunuz için belkı de yabancı olarak görmemeye başlayacaklardır sizi. Ömer Şerif önemlı bir aktör olarak. Nobel'i alan Necip Mahnız yazar olarak Mısır'ı ve Mısır halkını ayncalıklı kılmamışlar mıdır diğer ülke halklanna? tşte srnırlanmız dışında yaşayan Türklere de görevler düşüyor yaşadıklan, rurunmaya çalıştıklan o ülkelerde. Nedır ve nasıl yapmalılar bu görevleri? Gelecek yazımda bunu anlatmaya çalışacağrm... YAZIODASI SELtM tLERl Gerek de Yok 1986'da yayımlanmış, şubat ayında. Adı, Seni Çok özledim. Yazılardan yazılara bir derteme. öy- le biçimlendirmeye çalışmışım: Bir günce gibi. 1977-1985 arasında yazdıklanm. Bazılan gerçek- ten günce sayfalannı andınyor. Bazılan Yazko Ede- biyat'ta, Yazko Çevıri'de yayımlanmış. Kar yağıyordu. Ben de Seni Çok özledim'in sayfalannı kanştırmaya koyuldum. Yirmi altı yıl ön- cesine uzandığım bir iç gezi. O günleri anımsama- ya çalıştım. Yazılar birer ikişer hatırlattı. Lefter'i yazmışım, bir meyhane gecesi. Göbek atıp üç beş kuruş kazanmaya çalışan bir çingene kızını küçümsemişim. Garipseyerek okudum, ir- kildim. Gençliğin getirdiği merhametsizlik. Yalnız gençlik mi? Hemen hatıriadım: Bu yazı- lar, Politika gazetesindeki Ortalık köşesinin etki- sinden kurtulamamış. Zaten Dünya'da da bir sü- re benzeş köşe yazılan yayımlamıştım. Dedikodu- lar, çekiştirmeler, sarakaya almalar büyük ilgi dev- şirirdi. Şimdi bana sadece utanç ve sıkıntı... 13 Aralık 1977 tarihli yazı Oğuz Atay için. Unu- tulmaz "Demiryolu Hikâyecileri ya da Bir Rüya" yazan bir yıl önce aynı gün ölmüş. öykünün so- nunu alıntılamışım. Inanılmaz güzellikte birson. Oğuz Atay'ın bana gönderdıği mektubu da ya- yımlamışım. Onu kırmıştım. Vaktiyle, Politika'da- ki anlamsız yazılardan birinde. Sonra hastalığını öğ- rendim; bir başka yazı daha yazmış olmalıyım ki, Oğuz Atay, "Benim için Politika'da yazmış oldu- ğun tatlı yazı daha yeni geçti elime" diyor. Londra'daydı. Ameliyattan sonra ışın tedavisi. Geçiyorum bu sayfalan. Erken ölümler içimi sız- latıyor. Oğuz Atay'ın yanı başında Sevgi Soysal. Sevgi Soysal hınzırca gülüyor. Kaç kişi Hoş Gel- din Olüm diye seslenebilir? Bır başka yazı, yıne ölüm: Diclehan Baban öl- müş. Türk sinemasının vamp kadını. Onu tanımış- tım, ruhu fırtınalıydı. Pencereden dışarıya bakıyorum, elimde Seni Çok özledim. Akşam bastırdı bastıracak, kar be- yazıyla sislenmiş mavimsi akşam. Kar bende yal- nızlıgı çoğaltır. Derken 59. sayfayagömülüyorum. Çoktan unut- muştum: Çağdaş BirCinayet. ölüm llişkileri'nden sonra yazmaya çahştığım bir romandı. Bitmesine yakın, yazmaktan, noktalamaktan caydım. Uzun süre dosyada pinekleyip durdu Çağdaş Bir Cinayet. Kurtulmak için yırtıp artım. Şimdi gizliden gizliye pişmanlık. Belki o günlerimi anımsatırdı. Oysa günlerim hep bırbirine benziyormuş. Seni Çok özledim Dıranas ın dizeleriyle başlı- yor: "Aynı siyah güneş, aynı siyah, Aynı susayış, aynı koşuş, aynı... 01... hep aynı şey, aynı şey, aynı şey, Aynı, aynı, aynı, aynı aynı..." Bugün olsa, Dıranas'ın ünlü dizesıne sığınırdım: "Ey unutuş! Kurtar bu gamlardan beni." Kar, "unutuş"un gelmeyeceğinifısıldayıp duru- yor. Yazılar ısrarla aynı şeyi söylüyor. Yazmak, bir anlamda, unutmaktan vazgeçiş. Çağdaş Bir Cinayet nasıl bir romandı? Aklıma takıldı. On sekizimdeyken Unutulmak diye bir ro- man taslağı, dosyayı gazetelere taşıyıp dunmuş- tum, tefrıka edilsin diye. Edilmedi. Seni Çok özledim'l dostum Refik Ulu, özgür Yayıncılık okura sunmuştu. Refik Ulu birkaç yıl sonra aramızdan ayrıldı. Kitapçılığın çok eziyetini çekerek yetışmişti. İyi bir insan, iyi bir kardeşti. Bu karlı kış akşamı da geçip gitse. Seni Çok özledim. 1986 Aralık'ında yeniden basılmış. Bir daha basılmadı. Gerek de yok. Gerek yok. Hayallen yıkılmış günler... öneriler: Dergi/Adam Sanat, Ocak 2004 sayısı. (özellik- le Nurgül Ateş'in Gülten Akın'la söyleşisi.) Yeni albüm Vower XL Love' • Kültür Senisi - Gende bıraktığımız 2003 yılının en sevilen romantik şarkılan 'Power XL Love' albümünde toplandı. Duygu dolu romantik anlannıza eşlik etmek üzere hazırlanan albüm, sevdiklerinize duygulannızı anlatmanıza yardımcı olacak muhteşem bir araç. Albümde Justin Timberlake 'Çry Me A River'. Çhristina Aguilera 'Beautiful', Pink 'Family Portrait", Avril Lavigne T m With You', Backstreet Boys 'Quit Playing Games With My Heart', Angie Stone "Wish I Didn't Miss You", Will Young 'Light My Fire". Toni Braxton 'Unbreak My Heart", Kelry Çlarkson 'A Moment Like This', Ehdo 'Here With Me', Alicia Keys 'Fallın'. R. Kelly 'I Belıeve I Can Fh/', Sarah McLachlan 'Angel', Eros Ramazzotri 'Adesso Tu', Lou Bega 'Lonely', TLÇ 'Unpretty', Lisa Stansfiled 'All Woman" adlı romantik şarkılan söylüyor. Cruise'un Oscap umudu • Kültür Senisi - 'Son Samuray"ın yıldızı Tom Çruise "En İyi Aktör' dalında Oscar kazanacağına dair son günlerde çıkan söylentileri duydukça heyecanının arrhğım söyledi. 'Top Gun'ın 41 yaşındaki yakışıklı oyuncusu, 'Son Samuray'daki performansıyla bu ayın sonunda açıklanacak olan Oscar adaylan listesine girmeyi umduğunu belırtti. Akademi ödülleri organizasyonunun ynllık listesine giren erkek adaylar arasında olduğuna dair bır haber alan Çruise, "O listede yer almak beni onurlandınr" dedi. BUGÜN • AKM'de 20.00'de Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nden 'Ağır Roman'. (0 212 251 56 00) • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda 'CRRIV. Gitar FestivaH' kapsamında 20.00'de Mark V\Tıitfield konseri. (0 212 246 06 95) • BABYLON'da 21.30'da 'Beck's Kg Band'. (0 212 292 73 68) • İŞ SANAT'ta 20.00'de 'Açık Ses - Open Voice' adlı projesiyle Arto Tunçbovacıyan. (0 212 31610 83) • BİLGÎ LISİVTRSİTESİ DOLAPDERE KAMPUSU'nda 14.30 ve 19.00'da 'm. Richard', 16.30 ve 21.30'da 'Köprü' adlı fılmlerin gösterimi. (0 212 293 5010)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle