25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL 2003 CUMARTESİ DİZt Din özgürlüğüvedevletRefah davas'inda demokrasi ile din ilişiusine değinen Anayasa Mahkemesi, çeşitli dinlerin, kanaat ve inançlann zrygulamşınm nötr ve tarafsız bir düzenleyicisi olarakdevletin rolünü sıktıUa vurguladı. AIHM VE REFAH KARARI Mahkeme, Refah dava- sıyla demolcrasi-din iliş- kisine de değinmiştir. Mahkeme 9 maddenin koruduğu, dü- şünce. vicdan ve din özgürlüğünün •'demokratik toplumun'* temellerin- den bın olduğunu tekrarlamıştır. Bu özgürlüğün dini boyutunu. mananla- nn kimJığinı ve yaşam algalamasını şe- killendiren en temel unsurlardan bi- risı olarak kabul etmiştir. Fakat aynı zamanda ateistler, agnostikler. sep- tikler ve ilgisızler içın de çok degerli bir unsurdur. Demokratik bir toplumun aynlmaz parçası olan çoğulculuk d a bu özgür- lüğe bağlıdır. Bu özgürlülc, dini inanç taşıma ya da taşımama ve dini veci- beleri yerine getirme ya da getirme- me serbestisini ıçerir. Mahkemeye gö- re, din özgürlüğünün yorumunda tek ve aynı nüfus içinde birçok dinin bir arada bulunduğu demokratik toplum- larda, çeşitli gruplann çıkarlannı uz- laştırmak ve herkesın ınancına saygı duyulmasını sağlamak için bu özgür- lüğe bazı sınırlamalar getirmek gere- kebilır. Başkalarının hakları Mahkeme, çeşitli dınlerin, kanaat ve inançlann uygulanışının nötr ve ta- rafsız bir düzenleyicisi olarak devle- tin rolünü sıklıkla vurgulamışür. Bu rolün demokratik bir toplumdaki ka- mu düzenı, dini uyum ve hoşgörü açı- sından taşıdığı önemi belirtmiştır. Mahkeme, dini inançlann meşruiye- tinin devlet adına değerlendirilmesi- ne yönelik herhangi biryetkinm, dev- letin nötrlük ve tarafsızlık göreviyle çeliştığini ve devletin karşıt gruplarara- sında karşılıklı hoşgörüyü tesis etme- si gerektiğinı düşünmüştür. Anayasa Mahkemesi'nin ycrieşik içtihadına göre, din özgürlüğü esas olarak bireysel bir vicdan mesetesidir. Bu, bir kimsenin kamuda ve inançlannı paylaşüğı kimselerle bir aradayken dinini açıkJama özgürlüğünü kapsamakla beraber, bir din veya inanç tarafindan v önlendirilmiş her hareket konınmaz. Yüksek mahkemenin karannda düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün 'demokratik toplumun' temellerinden biri olduğuna vurgu yapılırken, demokratik toplumun aynlmaz bir parçası olan çoğulculuğun da bu özgürlüğe bağlı olduğu kaydedildi. w Mahkeme, demokratik bir toplumda devletin, örneğin başÖrtüsü takarak dini inancmı sergileme özgürlüğünü, eğer uygulaması başkalannın hak ve özgürlüklerini, kamu düzeni ve güvenliğini koruma amacıyla çatışıyorsa, sınırlayabileceğini düşünmektedir. lanna hedef ve eylem planlan dini ku- rallann yerleştirilmesi olan Islami köktendinci hareketlerde yer almama yükümlülügü getırebilir. Baskıyı engeHeyememek... Mahkemenin yerleşık ıçtıhadı dev- letin bu işlevini teyit etmektedir. Mah- keme, demokratik bir toplumda dev- letin, örneğin başörtüsü takarak dini inancmı sergileme özgürlüğünü, eğer bu özgürlüğün uygulaması başkalan- nın hak ve özgürlüklerini, kamu dü- zeni ve güvenliğini koruma amacıy- la çatışıyorsa, sınırlayabileceğini dü- şünmektedir. İnancı açıklama özgürlüğü Din özgürlüğü esas olarak bireysel bir vicdan meselesi olmakla beraber, aynı zamanda bir kimsenin yalnız ve özelde ya da başkalanyla birlİkteyken, kamuda ve inançlannı paylaştığı kim- selerle bir aradayken dinini açıklama özgürlüğünü de kapsamaktadır. 9. madde, ibadet, eğitim, uygulama ve gözlem gibi bir kişinin dinini veya inancmı açıkJama biçimlerini belirt- mektedir Buna karşın 9. madde, bir din veya inanç tarafindan yönlendirilmiş her hareketi korumamaktadır. Din özgür- lüğüyle bağdaşmasa bile, bir moto- sıklet sürücüsü nasıl kask takmak zo- rundaysa, bir ögretmerun de ibadet sa- atleriyle çakışan normal çalışma saat- lerineriayetetme zorunluluğu, din öz- gürlüğüne uygundur. Mahkeme yukandaki ılkeleri Tür- kiye'ye uygularken, sözleşme organ- lan laiklik ilkesinin, hukukun üstün- lüğü, insan haklan ve demokrasiye say- gı ilkeleriyle uyum içinde bulunan devletin temel ilkelerinden bin oldu- ğu görüşünü ifade etmiştir. Bu ilkeye saygı gösterilmemesi şeklindeki bir tutum, kişinin dini inancmı açıklama özgürlüğünü kapsayan ve sözleşme- nin 9. maddesmdeki korumadan ya- rarlanacak bir davranış olarak kabul edilmeyecektır Dini inançlann uygulamşının nötr ve tarafsız bir düzenleyicisi olarak devlet bu rolünü yerine getirirken, kendi egemen yetkilerinden bır bölü- münü kullanacaktır. Devlet, memur- Türkiye gibi büyük çoğunluğu bel- li bir dine mensup bir ülkede, üniver- sitelerde, o dinın gereklerini yerine getirmeyen ya da başka dinlere men- sup öğrenciler üzerinde baskı kurul- masmı engelleyecek bazı önlemlerin alınması sözleşmenin 9/2 hükmü uya- nnca haklı görülebilir. Bu bağlamda laik ünıversiteler, çeşitli inançlara mensup ögrencılenn banş içinde bir arada yaşamalannı ve dolayısıyla da kamu düzenı ve başkalanmn inançla- nnın korunmasmı teminen söz konu- su dine ilişkinrirüelve sungelerin ser- gilenmesım bu tür bir sergılemenin yeri ve şekliru belirleme hususunda sı- nırlamalar getirerek düzenleyebilir. Karardan: Kimse demokratik toplumun değerlerini yok etmek amacıyla sözleşme hükümlerine dayanamaz Demokrasiden 'kurtubnak' Mahkemeye göre, sözleşmenin din ve vıcdan özgürlüğünü düzenleyen 9.. ifade özgürlüyle ilgıli 10. ve ör- gütlenme hakkını koruyan 11. maddelerinin gü- vence altına aldığı özgürlükler, etkinlikleriyle dev- letin kurumlanm tehlikeye düşüren oluşumlar söz konusu olduğunda, ilgili devleti bu kurum- lan koruma hakkmdan mahrum bırakamaz. Bu bağlamda mahkeme, demokratik toplum gerek- lerinin ve bireysel özgürlüklerin korunması zo- runluluklarının belirli bir biçimde uzlaştınlma- suun sözleşme sistemıne aykın olmadığı şeklin- deki daha önceki yargısına dikkat çekmiştir. Mahkeme, siyasi partilenn faaliyetlerini yeri- ne getirirken sahip olmaya devam edecekleri ko- rumanm sınırlannı aşağidaki gibi belirlemiştir "...demokrasinin temel özeffiklerinden birisi bir ülkenin karşılaşöğı sorunlan. rahatsız edici ol- salarda şiddete başvnrmaksızın. divalogia çöz- nıesidir. Demokrasi ifade özgürlüğü ile beslenir. Bu bakış açısıyia, bir si\ asal grubu, bir devletin içindeyaşayan beffi bir kesimin kaderini aleniola- rak tartışmak ve demokratik kurallara saygı içinde,tüm ilgilileritatmin edecekçözümlerbul- ma amacı ile si> asal yaşama kaülnıak istemesin- den dolayı yasaklamanın hiçbir haklı gerekçesi olamaz." $iddete teşvik eden liderler Bu nedenle mahkeme, bir siyasi partinin, bir yasada ya da devletin yasal ve anayasal yapıla- nnda değişikhk yapmayı iki koşulla önerebile- ceğinı düşünmektedir: Birincisi: bu amaçla kullanılan araçlar yasal ve demokratik olmahdır. İkincisi; önerilen değişikliğin kendisi temel demokratik ilkelerle uyuşmalıdır. Mahkeme, liderlen şiddeti teşvik eden ya da demokrasiye saygı duymayan veya demokrasi- yı ve bir demokraside tarunan hak ve özgürlük- leri yok etmeyi amaçlayan bir siyasi partinin, bu gerekçelerle kendisine yönelik uygulanan ceza- lara karşı sözleşmenin korumasını ileri süre- meyeceğini kabul etmiştir. Bir siyasi partinin, sözleşmenin 9, 10 ve 11. maddelerinde öngörülen haklan öne sürerken, uygulamada sözleşmede belirtilen hak ve özgür- layasa Mahkemesi, bir siyasi partinin, demokrasinin temel ilkelerine aykın amaçlar taşıdığı çeşitli kriterler ışığında kesinleştdiği, bu tür bir tehlike ulusal mahkemelerce belirlendiği takdirde, devletin AİHM sözleşmesi hükümleriyle çelişen bu tür bir politikanın uygulanmasını makul biçimde engelleyebileceğini kabul eder... lükJeri yok etme dolayısıyla da demokrasiyi or- tadan kaldırma amacı taşıyan etkinliklere teka- bül eden davranışlarda bulunma hakkım elde et- meye yeltenebileceği olasılığı dışlanamaz. Pemokrasi. uztaşıya dayalıdır Sözleşme ve demokrasi arasındaki gayet açık ilişki karşısmda, hiç kimse demokratik bir top- lumun ideallerini ve değerlerini zayıflatmak ya da yok etmek amacıyla sözleşme hükümlerine dayanamaz. Çoğulculuk ve demokrasi. bir bü- rün olarak ülkede daha kapsamlı bir istikrar or- tamının güvence altına alınması için bazen öz- gürlüklerine kimi sınırlamalar getirilmesini ka- bul etmek zorunda olan bireylerle birey grup- la- rı ta- rafindan verilen çeşit- li tavizleri gerek- tiren bir uzlaşıya dayalıdır. Bu bağlamda mahkeme, modern Avrupa tari- hinde de görüldüğü üzere, siyasi partiler şek- linde örgütlenen totaliter hareketlerin, demok- ratik rejim içinde güçlendikten sonra demokra- siden kurtulmak isteyebileceklerinin olasılık dahilinde olduğunu düşünmektedir. Bununla birlikte mahkeme, örneğin müdaha- lenin zamanlamasına karar vermede uluslara- rası bir mahkemeden daha elverişli bir konum- da bulunan ulusal makamlann yerine geçmemek- le birlikte, bağımsız mahkemeler tarafindan ve- rilen kararlar da dahil olmak üzere bir siyasi par- tiye karşı uygulanan hukuku ve kararlan titiz bir Avrupa denetimınden geçırmek durumundadır. Bir siyasi partinin kapatılması ya da belli bir dönem için liderlerinin belli etkinliklerde bulun- malannın yasaklanması gibi radikal önlemler an- cak çok ciddi durumlarda alınabilır. Siyasi partılerle ilgili ilkeler ve demokrasi için demokratik toplum düzeninin gerekürdiği ko- şullan yerine getirmesi şartıyla, bir dinin öngör- düğü moral değerleri vurgulayan bir siyasal par- ti özünde demokrasinin temel ilkelenne karşıt olarak değerlendirilemez. Tehdit varsa engellenlr Ancak mahkeme bir siyasi partinin tü- zük ve programmı onun amaç ve eğilim- lerinin değerlendirilmesınde tek kriter ola- rak elealmak. Sözleşmeci dev'letlerin siya- si deneyimleri. demokrasinin temel ilke- lerine aykın amaçlartaşıyan geçmişteki si- yasi parrilerin iktidara gelene kadar bu tür eğilimlerinin onlann resmi yayınlanndan anlaşılamadığını göstermiştir. İşte bunun içın mahkeme bir siyasi partinin programı- nın ilan ettiğinden farklı amaç ve eğilimlen gizleyebileceğine daıma işaret etmiştir. Söz ko- nusu partinin bu tür eğilimler taşımadığını te- yit etmek için, programının içenğı, parti lider- lerinin eylemleri ve savunduklan görüşlerle kar- şılaşrınlmalıdır. Bu eylem ve görüşler, partinin amaç ve eğilimlerini bütünüyle sergilediği tak- dirde, o partinin kapatılma davasıyla ilgili ola- bılir. Aynca mahkeme bir devletin müdahale etme- den önce, bir siyasi partinin izlediği politikanın yönelttiği tehlike yeterince belirgin ve yakm ol- masına rağmen, iküdara gelerek sözleşme ve de- mokrasinin standartlanyla çelişen o politikayı yürütmek üzere somut adımlar atmaya başlama- sını beklemesine gerek ohnadığım düşünmek- tedir. Mahkeme, bu tür bir tehlike ulusal mah- kemelerce belirlendiğinde, titiz Avrupa deneti- mine tabi aynntılı bir incelemeden sonra bir devlerin, medeni banşa ve ülkenin demokratik rejimine zarar verebilecek somut adımlar atıl- madan önce, sözleşme hükümleriyle çelişen bu tür bir politikanın uygulanmasını makul bir bi- çimde engelleyebileceğini kabul etmektedir. YARIN: MAHKEME. TAKDİR HAKKININ SINIRLARINI AŞMADI CUMARTESİ YAZILAR1 . ATAOL BEHRAMOĞLU Türkiye Avrupa'dır... Değerti yazar arkadaşım Orhan Bursalı'nın 20 ve 22 Temmuz tarihlerinde gazetemızdeki köşe- sinde Türkiye-Avrupa Birliği ve daha özelde de Türkiye-Avrupa ilişkileri konusunda iki önemli ya- zısı yayımlandı. Bu yazılar bence bu konudaki sayısız yazı için- de özlülükleri ve sorunun özünü ortaya koymala- n bakımından en dikkate değer olanlardandı. Bu haftaki yazımda, Orhan Bursalı'nın sözünü ettiğim yazılanndan yola çıkarak onlarda katıldığım ve katılmadığım ya da daha derinliğine irdelenme- leri gerektiğini düşündüğüm kimi noktalann altını çizmek istiyorum... • • • Bursalı özetle, 1923'e kadar Türkiye'nin Batı kültürüne dahil olmadığını, bu tarihten önce bu kültürün hiçbir sürecinde (keşifler, bilimsel dev- rimler, matbaa, sanayıleşme, burjuva devrimleri, iş- çi sınıfı savaşımlan, demokrasi ve insan haklan için savaşımlar) yer almadığını belirtiyor ve bugün de elektronik devrim. atom devrimi ve uzay dev- riminin dışında olduğumuzu söylüyor... Onun sözleriyle: "Bu bizim yüzyıllardıriçselleş- tiremediğimiz başka bir kültürdür." "Bizim için çağdaşlık ve herşeyin başladığı ta- rih 1923'tür..." ''Bilimsel teknik devrimin son aşamalannda şim- di bu alanda trene binmeye çalışıyoruz." Buraya kadar söylenenler, (az sonra tartışaca- ğım yanlanna karşın) Batı yandaşı ya da karşıtı ol- sun hemen herkesin paylaşabileceği görüşler... Yazann konuya asıl katkısı ise bunlan izleyen cümlelerde... Bursalı'nın sözleriyte: "Onlarda 1923 devriminin anlamını kavrayıp iç- selleştirebilmiş değiller." "Avrupa biryol aynmında." "Kendini aşsın mı aşmasın mı karar veremi- yor..." "Aşarsa birdönemikapatacak, Türkiye gibi baş- ka bir kültürü içine alacak ve gerçek çokrenklili- ğe kavuşacak..." Bu görüşlerdeki önemli doğruluk payı da sanı- yorum ki yadsınamaz... Fakat girişte söylediğim gibi, itirazlarım ve de- rinleştirilmesi gerektiğinı düşündüğüm noktalar var... • • • Öncelikle, daha yakından bir bakışla, kim bu bi- limsel vb. devrimlerin yaratıcısı Avrupa, hangi ül- kelerden oluşuyor? Sözgelimi, AB üyeliği Türkiye'ye göre çok daha yakm ve gerçekleşebilir gözüken bir Bulgaristan, ya da birliğin has üyelerinden Yunanistan, ya da bir Estonya, söz konusu devrimlere ne gibi katkı- larda bulunmuş? (Eski Helen kültürüyle bugünkü Yunanistan ara- sındaki kültürel bağlantılar bambaşka birtartışma konusudur...) Buna karşılık, sözü edilen devrimlerin hepsinde gecikerek de olsa yer alan ve geçtiğimiz yüzyılda kimilerine öncülük yapan Rusya hangı ölçütlere gö- re Avrupalı, hangilerine göre değil? Kaldı ki insanlığın kültür tarfhini böylesine kesin çizgilerle birbirinden ayırmak bilimsellikle ne ölçü- de bağdaşıyor? Bunlar, kanımca, konuyla ilgili ciddi bazı soru- lardır... • • • Türkiye özeline gelelim... Aydınlanmanın tarihinı Cumhuriyetle başlatmak bana doğru görünmüyor... önceki yüzyıllan, Imparatoriuğun özellikle 19. yüz- yılını, Mustafa Kemal'i ve kuşakdaşlannı oluştu- ran koşulları bir çırpıda atlayamayız. Avrupa sadece 1923 devriminin anlamını değil, bunlan da bilmiyor... Bunlann bilimsel bilgisine bizlerin ne ölçüde sa- hip olduğu bir başka ve belki daha da önemli bir sorun... Avrupa'nın bilmediği başka şeyler de var... 196O'lı yıllar ve sonrasındaki bir Türkiye... Avrupa, yaklaşık yanm yüzyıllık bu son dönem de içinde olmak üzere Türkiye'de aydınlanmanın ka- t ettiği aşamaların bilgisine sahip değil ve sahip ol- maya istekli de görünmüyor... • • • llerde yine dönmek ve tartışmayı derinleştirmek üzere konuya ilişkin temel görüşümü özetleyecek olursam: özellikle 19. yüzyıl Osmanlı Devleti ve sonrasın- daki Cumhuriyet Türkıyesi bir Avrupa ülkesidir... Daha da ileri giderek diyeceğim ki son yanm yüz- yılın Türkiye toplumu, gençliğiyle, işçi sınıfıyla, si- vil ya da asker, azımsanamayacak sayıda aydınıy- la, diyebilirim ki toplumun tüm kesimlerınden bü- yük sayıda insanıyla, bilinç düzeyi, beklentileri ve savaşkanlığı bakımından şu ya da bu Avrupa ül- kesindeki benzerlerinden daha geride değil, çoğu kezileridirde... Bunları kendi ülkesinin kültürünü ve insanını ta- nıdığına inanan ve o ülkelerde de yıllarca yaşamış biri olarak söylüyorum... Böyle bakıldığında Türkiye'nin Avrupa Birliği üyesi olması sadece bir çokrenklilik konusu değil, ondan çok dahafazla, Avrupalılığın kazanacağı bü- yük birdinamizm, çağdaşlık. gençlik ve atılganlık olacaktır... 20. yüzyıl Türkiyesi'nin dünyaya Mustafa Kemal çapında bir Avrupalı devrimci kazandırdığını, sö- zü edilen Avrupa'nın ise Hrtler ve Mussolini gibi ömeklerle lekeli olduğunu kimsenin unutmaması ataol b@cumhuriyet.com.tr. Faks:(0212)513 85 95 TC ÇUBUK ASLTYE HUKUK M\HKESİ'NDEN Esas No:2003'280 Davacı tsmail Tunç tarafindan davalı aleyhi- ne açılan isim tashihı davası sonucunda, dava- cının davasının kabulüne, Sivas ili Imranh ilçe- si Kapımahmut köyü C: 055/01, Sıra No: 28, 24'de nüfusa kayıtlı Ali Haydar ve Nuriye oğlu Ismail Tunç'un Ismail olan ön adının terkini ile ön adınm Derya olarak tashihine karar verildi. 15.09.2003 Basın: 44030
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle