02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 AĞUSTOS 2003 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Memur Kavgası İKTİDARIN memurlan suç işlerduruma itmiş ol- ması gerçekten üzüntü verici bir olay. Son eylem- ler dolayısıyla ortaya çıkan durum üzerinde biraz daha derinliğine düşünmek gerekir. Anayasayla "hak" olarak güvence altına alınan "silahsız ve saldınsız toplantı ve gösteri yürüyüşü " özgürlüğü çağdaş demokrasinin vazgeçilmez un- suriarından biridir. Bütün haklarveözgürlüklergi- bı onun da makûl ölçülerle sınırlanması elbet çok doğal. "Şehirdüzeninin bozulmasını önlemekama- cıyla yetkıli idari mercı gösteri yürüyüşünün yapı- lacağı yer ve güzergâhı tespit eder" diyen anaya- sa hükmünün anlamı budur. Ama, bu "önlem'de- ki anlamın "yürüyüş"ün anlamını anlamsızlaştır- ması da tanınan özgürlüğün koşullarından biri ol- malı. Yalnız son olay değıl, bu çeşit başka olaylar do- layısıyla yaşananlar ve sonuçta ortaya çıkan "suçluluklarbu dengenin kurulmayışından kaynak- lanıyor. Dikkat edilirse, anayasadaki hükmün önlem fık- rasında asıl olan, toplantı değil, "yürüyüş"tür. Oy- sa, hüküm, bu haliyle, "yer ve güzergâh" diyerek yürüyüş öncesi toplantının yapılacağı "yer" ile yü- rüyüşün "geçişyolu"nu aynı kefeye koymakta. Oy- sa, bu ıki özgürlüğün değişik sınırlandırılması ge- rekir. Herhalde, hükrnü uygulamak için yerel kararlar- la önlem alan makamları şaşırtan da bu olmalı. Açık hava toplantılan, elbet kentin en işlek ala- nında ve çalışma gününün en kalabalık saatinde düzenlenemez. Buna karşılık, bir tatil gününde ay- nı sakıncalar ortaya çıkmayacağı için, öyle günler içın aynı alanda ve saatte toplantının yapılması pe- kâlâ kabul edilebilir. Gelgelelim, yerel yöneticilerin düzenleme kurallannda bu esnekliği genellikle gös- terdikleri pek söylenemez. Yürüyüşlerdeki önlemlerin ise dahadaesnek bir anlayışla düzenlenmesi söz konusu özgürlüğün doğal gereğidir. Toplantılar, durağan ve zamana yayılan olaylar olduğu halde, yürüyüşler geçici ve kısa sürelidır. Bunlar yüzünden "şehir düzen/"nin bozulması daöyle. Dolayısıyla, insanlartoplantıda içlerini döktükten ve ortak kararlarını aldıktan son- ra toplu ve haklı isteklerini duyurmak için ıssız yol- larda yürüyemeyeceklerine göre, kent düzeninin bo- zulmamasını sağlayacak önlemler almak, örneğin trafik akışı için geçici yönler saptamak da yöneti- min görevi olmalıdır. Uygardünyanın başkentlerin- de yürüyüşler böyle düzenlenir. Bunlar konunun hukuktekniğini ilgilendiren yan- ları. Ama, politikaya ve ülkenin geleceğine ilişkin bir yanı var ki, o çok daha önemli: Hiçbir iktidar, de- mokratik yollardan oluşturacağı politikalann uygu- layıcıları olan kamu görevlileriyle kavgalı duruma düşmemeli ve heie onların haklı isteklerini sürekli göz ardı ederek diyalog ortamlannın iki yanlı taş- kınlıklara dönüşmesine yol açmamalı. Genel tutumu zaten tartışmalı olan bir iktidarın, üstüne üstlük, birde günlük kararlarının uygulayı- cılarıyla kapışması olacak şey değildir. OLAĞAN GENEL Kl Rl'LA ÇAĞRI İZMİR ECZACIODASI YÖ1SETİM KIRILI BAŞKANUĞINDA1N 6643 sav ıh \ asa aereeı izmır Eczacı Odası'nın l Seçımlı) Olağan Genel Kurulu çogunluklu olarat, 20 E\ lul 20O3 tanhınde. çogunluk saglanamadıŞ tâkdırde 2" Eylul 2003 Cumartesı günû saat 10 3ü'da Alsancak'ta bulunan Dokuz Evlül Inıversııesı Rektörluk bınasmda Bordo Salon'da yapılaeaknr O\ \ermeışlemı ıseGenel KunJl'untamamlanmaMnı takıpedenpazargünu saat 09.00 ıle 1 ~ 00 arasında a\m adreste gerçekle^tınlecektır Sa> m üvelenmızın toplanma kaıılmaları nca clunur IZMİR ECZACI ODASI YÖNETİMKIRILI Gündeın: ! Açılış 2 Genel Kunıl dı\an adaylannın belırlenmesi ve seçımı (1 Başkan. 1 Etaşkan Yardımcısı, 2 Yazmân L'yeı 3 Savgıdunışu 4 Yönetım Kurulu çaiışma raporunun sunumu, 5 Malı raporun sunumu 6. Denetleme Kuruiu raporunun sunumu. 7 Raporlar üzerıne eoruşmeler 8 Yönetım \ e Denetleme Kurulu raporlarmm aynı a\ n o> lanması 9.2003-2004 tasan butçesmm goruşülmesı \e o\ lanması 10 Yönetım. Denetleme \e Onur Kurulu ıle Büyük Kongre asıl ve \edek ada\lanmnbelır!enmesı 11 Dılek\eönenler 12 Kapanı^ Çetin Doğan'a Saygı... Vliral SAVAŞ Yargıtay Omırsal C. Başsavcısı sahip olduğunu gösteriyordu. Bu konuda ben de iki örnek vererek konuya açıklık getir- mek ıstiyorum: Benoist Mechin, "Mustafa KemaL, Bir 3 0 Ağustos 2003 günü emeklıye aynlacak olan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan; "Uluslararası hukukun nıeşru saydığı sı- cak takip kapsamında biriiğinin başında Irak içerisine jüzlerce kilonıetre girmiş ve çarpışıruş bir komutan olarak. ulusal çıkar- lanmızın korunmasının, gerektiğinde sınır ötesi güç kullanmaktan geçtiğini en iyi bi- lenlerdenim'" dedikten sonra: Sınır ötesı askerı güç bulundurmanın hangi koşullarda gerekeceğini şu başlık- Iarla sıraladı: • Kişisel çıkarlarla ABD güçlerine ka- tılmamak. • Gıdılecek yerde bizı yardıma çağıran. bize ıhtıyaç duyan bir halkın ve meşru bir yönetimin bulunması. Dolayısıyla, arka bahçemizde bize yönelik kın ve nefret to- humlannın ekilmemesi. • Hayale kapılmadan, elle tutulur ulusal yararlanmızın bulunması. • Uluslararası hukukun meşru saydığı durumlar (Ferit tlsever, Aydınlık 24.08.2003). Türk Ordusu'nun değerli bir komutanı- na yaraşan bu Atatürkçü değerlendirmele- re söyleyecek laf bulmakta zorluk çeken ve her fırsatta ordumuzun değerli komutanla- nna saldırmayı alışkanlık haline getırmış bazı "şeriatçı basın" mensuplan ile; ABD politikalannı ülkemize benimsetmekle gö- revli dış güdümlü bazı yazarlar, Orgeneral Çetin Doğan 'ın sözleri arasında; "Mehmetçik'in kanını Galiçya'da. Ye- men'de akıtük. Ne için akıttığımızı hâlâ da soruyoruz. Atatürk asker kişi olarak sava- şuı ne olduğunu biliyor. Savaşın meşru ol- madıkça cinayet olduğunu söylüyor" de- mesi üzerine, inanılmaz bir saldın kam- panyası başlattılar ve özellikle Yemen'in o tarihlerde "vatan toprağı" olduğunu iddia ederek bu değerli paşamıza "vatan" "mil- let" dersi vermeye kalktılar. Orgeneral Çetin Doğan, bu saldınlan ya- panları "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar... Osmanlı İmparatortuğu'nu sınır- lannı bile bilmeden, vatanla müstemlekeyi karıştıranlar... mütareke basınını acı ile anımsatanlar" şeklinde nitelendirdikten sonra şöyle dedi: "Yazmaktan okumaya pek nrsat btüamayanlara tavshem, rahmet- Hİnönü'nünhanralannj,Falih Rıfkı Atay'm Zeytin Dağı'nu I. Dünya Savaşı'nda Güney Cephesi'nde yaşananları, Osmanlı döne- minde Süveyş Kanalı'nın açüışım nıüteakip titizHkle tutulan ka> ıtlan inceiemelerini öne- ririm." Aslında Orgeneral Çetin Doğan'ın söy- ledikleri derin bir tarih şuuru ve bilgisine İmparatorluğunÖKinıü" adlı eseımde (Bıl- gi Yayınevi, s. 320) şoyle diyor: "Türk halkı. Gazi ile iftihar ermiştir. Her zaman haklıdır. Çünkü. onun elkrinde ina- nılmaz değişime uğramış \e oııdan. bağışola- rak daha önce sahip obnadığı şeyi almıştır: Vatanını. "Türk halkı, Batılı ülkelerin hayaOnı uzurı zamandan beri koşullandıran şeye ilk defa sahip oldu: Üzerinde kök salacak bir top- rak, kendisine ait bir \ atan. Bunlar Türk- ler için tümüyle yeni bir şe\; bugüne kadar hissetmediği bir hevecan ka> nağı idi. Vak- tiyle sultan için topraklar fethetnıişti: son- ra onlan savunmuş, işletmişti, yine sultan için. Ama asla Makedonya ya da ArnaMit- lukta, Buğdan \a da Bosna"da. Suriye'de ya da Fiüstin'de oturduğu topraklaria içten- Bkli bağlar kurmamıştı: asla onlann üzerin- de vatanı olarak yaşamamıştı. "Şimdi. çok zamandır kendisinden esir- genen şeye sahipri: Üzerinde ocağını kura- bUeceği dünyanın küçök bir parçası. Os- manhlmparatorluğu'nunyıkılmasıveKur- tuiuş Savaşı'nın ateşi arasında ona bir va- tan doğmuştu. "Mustafa Kcmal kendilerini İstanbul'dan Samsun'a götüren vapurda Anf ve Refet'e: ' thtilaller me\ cut devietlenn şeklini değış- tirir. Türki\e henüz me\cut değıl. Onu dün- yaya getirmek lazım' demişti. "Ha>arının sonunda Gazi, sözünii tuttu- ğunu sövle>ebilirdi. Kendisine seçtiği bü- tün hedeflerine ulaşmıştı. Tarihte bunu söy- leyebüecek kaç kişi \ardir?" Güne>7 Cephesi''nden Ya Orgeneral Çetin Doğan'ın değindiği. 1. Dünya Savaşı'nda Güney Cephesi'nde yaşananlar... Rüştü Paşa'nın u \emen Hatırası" adlı kitabında (bkz. Ersal Yavı, fhtilalcı Subay- lar. s. 79 \e devamı) bu konuda ilginç hu- suslara değınıliyor. ışte onlardan birkaçı: "•Hüseyin Hilmı Paşa Yemen \'aüsi ta>in edilmişti. Karadenizin knı kent \e köylerin- den topladığı çok sayıda askcri. Vemen'in Hudeyde Limam'na götürecek vapur önce İstanbul'a yöneldi ancak gemi erzakı olan küflenmiş peksinıetleri yiven askerler has- talanmaya başladılar. Durumu ağır olan 14 asker Gümüşsmu Hastanesi'negönderildi. Vapura 1500 asker iskarça halinde adeta tı- kıştınlnııştı. Asılı filikalann içine bile asker yaönlı>orduM. Bevrut Limanj'na ulaşıklığın- da, yola devam etselerdi ölecekleri kesin olan 50 asker Bevrut Hastanesi'nde alıko- nukiu. Nemen'in limanı Hudeyde'ye kadar 13, Hudeyde'de rifodan 26, kıtalanna sevk- ten e\Tel de 11 asker öldü. "...İskenderun 'da uzun \iJBar onarum ya- pümamış bir kışla \ ardı: döşemeleri ve cam- lan yoktu. Yemen'e sevk edilecek askerler buraya yerleştiribŞor, İstanbul'dan gelecek vapuriçin aylarca bekletilKoıiardı. 1903-1904 yıllannda sevla\at için getirüen 8300 aske- rin 1600'den fazlası kaçmışü. "...Asker kumanyası peksimet, soğan ve ze\ tinden ibaretti. Bunlan yedikçe insanın bir kat daha susayacağı düşünülmezdL.. Za- vaflı yeni askerlerin su tuİumbalan başın- daki halleri, su için kavgalan görüJemeye- cek, dayanılamayacak bir manzara idi. "...1905'te Selanik'ten Yemen'e 100'den fazla hayvan gönderiliyordu. Hav^van nak- Kne uygun olmayan \apur yalnız İskende- run Limam'nda 17 gün duımuştu. Hay- vanlar ayakta. birbirine bitişik durumda kalakalmışlanü... Yapurdan çıkanldığında hayvanlar yan yanya za\ıflanuş haldeydi, biri ötekinin yelesini, kuyruğunu yemişti." Rüştü Paşa'nın kitabında yazdıklarını anlatmaya devam edelım: "...\en>en'de skorbit hastalığının neden ol- duğu yaranın kapanması güçtü. Postal \iir- masından açılan yaralar nedeniyle kang- ren olan a>'ak ve parmaklan korumak için kesik bunınJu postallar kullanıhvordu. "Vemen iskelelerinde hastane yoktu. Bir hastaneye girmez, temiz bir yatakta yat- maz, elbisesini değiştirmez, yeterince beslen- mezse ahnacak sonuç bellidir. tskelelerde va- pur bekiemekten, hastanesizlikten ölmeyip kurtularak vapura girebilenler Süve> ş Ka- nalı'na geldiklerinde parasızbğuı pençesine düşeıierdi; çünkü bu defa vapurun "kanal akçesi' ödevecek parası bulunmazdı. Artık bahrive nezareti, seraskertik, maliye neza- reti arasında para temini için haberleşme- nin ardı arkası kesilmez, iş sonuçlanıncaya kadar vapur 15,20gün Süvej ş'te bekler,za- >ıf hastalar arasında bu nedenk de ölenler olurdu." Sonuç Işte o günleri yaşamış Rüştü Paşa'nın anlattıklan bunlar. ABD'nin isteklerine uyup Irak'a asker göndermemiz kesinleşi- yor ve Orgeneral Çetin Doğan'ın değin- meye çalıştığı hususlar daha bir önem ka- zanıyor. Onun için bu yazıma "Çetin Doğan'a Saygı" başlığını koydum. Bundan sonra emekli olacak bazı generallerimiz için de, böyle yazılar yazabılmeyi ne kadar ister- dim! Ancak önemli mevkilere getinlen ba- zı generallerin tutumlanna, sözlenne bakı- yorum ve karamsarlığa kapılarak "•Çeön Do- ğan gibi generaDerinüzin yeri kolay kola> dol- durulamaz" demekten kendimi alamıvorum. YÖK mû, YEK mi? - 2 Prof. Dr. Mehmet Ali TESBİ MEüMut Meskk Yüksekokulu H akkıyla rektör- luk yapanlan bir yana bırakırsak, rektörlerin, rektörlükle- rinin temelinde oy oldu- ğu için, atamalannda li- yakati göz ardı ederek kendi yandaşlanna ön- celik vermesi kaçınıl- mazlaşmaktadır. Bun- dan sonra da, bilimsel düşünce, tutum ve uy- gulamalann yerini artık sert siyasal tutum ve dav- ranışlann alması yaygın- laşmaktadır. Rektörlerin "kral" yet- kısivle donatılması nede- n d Antalya Painting Festival 2-7 Eylül September 2003 A t a t ü r k K ü l t ü r P a r k n C a m P ı r a m ı t » A K M Yarışma Sergisi • Resim Fuarı • Uluslararası Resim Bulusması • Panel ve Söyleşî • Duvar Resmi • Koleksiyon Sergisi • Bir Usta Sergisi • Sokak Resmi Performans • Gen^ Türk Ressamlarından Bir Kesit Sergisi • Yaşarım Yaparım Tüketirim Harun Antakyalt • Festival Sineması Compeîıfıon Exhıbıtıon • Patntıng Faır • Intemâtıunjl Pnntıng Renciezvous » Panel and Debale • Mural Workshop • CoHection Exhibılıon • A -Vfasffy't Ethtbıtton • Street Pamunc, Pvrtormance ' Vouıtg Turki'.n Artnh Exhtbı!ton • I lıve / Do I Consu/ne Harun Antûkijh ' Fetfı.al Cmema }Ç -tunlıpr*» ' / J42 24i "4 01 -24i 75 08 • vvvvv antrenıv'e^.org * ınto@antKsım(esU)r% niyle üniversite senato- su ve yönetim kurulu da rektör karşısında güç- süzdür. Böyle bir yöne- tim anlayışı, öğretim üyelerini kapıkulu ola- rak görmeyi, onlan dış- lamayı, cezalandırmayı ve çarçur etmeyi de be- raberinde getirmektedir. Yükseköğretim siste- minin içinde giderek ar- tan bir öneme sahip öğ- retim görevliliği görev- lendiriLmelerinde, yasa- nın emredici hükmü ("kendi uzmanhk alan- bnndaki çahşma \veser- leri ile tanınmış kişi" ol- ma) yok sayılarak sıra- dan insanlargörevlendi- rilmektedir. Bu sıradan kimselere, bazen ilçeler- deki yüksekokullann yö- netimi emanet edilebil- mekte; bir doçent ya da profesör, yasayla ve bi- limsel anlayışla örtüş- meyecek biçimde, sırf rektör öyle istediği için, bu tür kişilerce yönetilen yüksekokullarda görev- lendirilebilmektedir. Böylelikle, bilim üret- me yanşı akılcılığm ve bilimsel ahlak kurallan- nın dışına taşınlmakta- dır. Sonuçta yasalara ay- kın, kimilerini ödüllen- diren. kimilerini ceza- landıran bu uygulama yükseköğretımin nıteli- ğini düşüren bir başka önemli nedenı oluştur- maktadır. Üniversite kavramı yok edılirken atılan '*ni- teKği jükseltme" nutuk- lan, çoğu kez, rektörün beğeni ve değerlendır- melerine rutsak edilen üniversitede saydamlığı ve "astığmı astık. kesti- ğini kestik" uygulama- lannı örtbas etme çaba- sıdır. İyi niyetli ve gün- lük çıkarlan peşinde koş- mayan bir rektörün, ünı- versitelerı yükseltecek politikalann, öğretim ele- manlarının akademık yönden daha üretken ol- malannı sağlayacak ko- şullan yaratacak polıti- kalar olduğunu bilme- mesi mümkün değildir. Hal böyle olunca. yani o makamlara getirilmenin amacı olan ülkeye hiz- met etme unutulunca, bundan ülke zarar gör- mektedir. YÖK sisteminin. rek- törleri belirlemesi. bunu yaparken YÖK başka- nına uyum ve bağlılık koşullannı araması bir- çok sorunu beraberinde getirdiğinden; üniversi- telerde akademik kadro- lann kullanımı, siyasal istismar, öğretim üyesi standartlannın düşmesi, bilimsel ölçütler göz ar- dı edilerek haksız akade- mik unvanlar verilmesı konusunda üniversite yö- netimlerine yakın kişi- leri korumaya alarak çif- te standart uygulamala- n ve hak edenin bılim adamı olmasını engelle- me, bilimsel sahtecilik- lerin örtbas edilmesi ve bunlan gerçekleştiren- lerin üst akademik un- vanlannın yükseltılme- sine göz yumma ve da- ha bırçok sorun basında zaman zaman yer almış- tır. Toplumsal gelişmede, toplumun önünü açma- sı. öncü, örnek ve görü- şü (vizyonu) olan bir ku- ruluş olarak yerini alma- sı beklenen üniversite. ölçülerin konulması ve uygulanmasında, mes- lek ve üniversite kavra- mında ve ülkenin gele- ceğine saygı duyma ko- nusunda gereken bılinci taşımıyorsa, ülkeyi bek- leyen tehlikeler tahmin edılenden çok daha bü- yüktür. Dolayısıyla ger- çek temel sorunun göz ardı edildığı koşullarda, sayısal \erilerdeki bazı artışlann ve gerçekleşti- rilebilen fiziksel yatı- nmların nıteliksel açı- dan sonuçlan ve gelinen nokta ortadadır. Üniversiter sistemi- mizdeki gidişin ve geli- nen noktanın, sık sık ar- kasına sığınılan ve "Ha- yatta en gerçek yol gös- terici bilimdir, fendir, bi- lim ve fennin dışında yol gösterici aramak gafİet- tir, cahflliktir, sapmadır " diyen ulu önder Ata- türk'ün değerleri ile hiç örtüşmemektedir. ÜUcemiz, kalkınmak- ta olan ülkeler arasında 86. sırada gösterilmekte- dir (Komşumuz Yuna- nistan 23. sırada). Nü- fusumuzun yanya yakın bir bölümü yoksulluk sı- nınnda yaşıyor ve açlık çeken tnsanlanmızın sa- yısında ciddi bir artış vardır. Ekim 2002'de TOBB'nın hazırladığı. herkesin üzennde hem- fikir olabıleceğı "Gele- cek Bildirgesi"nde özet- lenen ülkemizin sorun- lan (çağdışı kalmış ka- mu yönetimi. IMF des- teğine muhtaç bir ekono- mı vb.) yerinde durmak- ta ve ağırlığını duyur- maya devam etmektedir. Artık, olağanüstü bir dönemde ve o dönemin koşullanndan etkilene- rek hazırlanmış, bilimsel ve toplumsal değerlerin yok edilmesine göz yu- man YÖK sistemi elbet- te değıştirilmelıdir; ama, bu değişiklik öğretim elemanlannı daha üret- ken yapacak ve dolayı- sıyla onların üniversite yönetimine katıhmını sağlayacak biçimde ya- pılmahdır. Ayncabunu. toplumsal amaç ve he- deflerimız doğnıltusun- da, içtenlikle, ortak bir akıl ve yürek birliğiyle, tepkısel ve duygusal dav- ranışlardan kendimizi anndırarak yapmalıyız. Aksi takdirde bu, deyim yerinde ise, "Yağmur- dan kaçarken doluya tu- tulmak" olur. Sonuç Bu bakımlardan YÖK'ün yerini alacak YEK yasası çıkanlma- dan önce, geçmışte dü- şülen yanlışhklann tek- rarlanmaması ıçın. tasa- nnın kımler tarafından hazırlanacağı başta ol- mak üzere konunun her yönüyle (öğrenm eleman- lan, öğrencıler. öğrenci velılen ve rüm toplum- sal boyutlan dıkkate ah- narak) ele ahnması, aklın ve bilimin gösterdığı doğ- rultuda üniversıtenin ve toplumun önünün açıl- ması, üni^'ersitenJn ve bı- Lun adamının toplum nez- dinde yıpranan ımajının düzeltilmesi zonınludur. Zira, ülkemizin sorunla- nnı ıyı yetışmış ınsanı- mızın her düzeydeki et- kınliği çözecektır. Yükse- köğretimimizin sorunla- n; iktidar ve seçım he- saplarının yapılmadığı. yetkınin tek elde toplan- madığı, kural koyucula- nn koydukları kurallara başta kendilerinin uya- cağı, öğretim üyeleri ve öğrencilerin kendi ülke- sinde yabancı duruma dü- şürülmeyeceği koşullar- da daha kolay çözülecek- tır. Aksı takdirde, yüriir- lükteki Yükseköğretim Yasası'nın sürekJi değiş- mesının memnuruyetsiz- lıği arttırdığı gibi, yeni yasa da hayal kınkJığını beraberinde getirecektir. PENCERE Tedirginliğin Hukuksal Kaynağı?.. 3 Kasım 2002'de yapılan genel seçimle AKP ik- tidara geçti; bu seçimde, kayıtlı seçmenin 8.6 mıl- yonu sandığa gitmedi. Bu, yaklaşık 10 milyon seçmen kitlesi demektir. 3 Kasım seçimlerinde yüzde 10'luk ülke barajı geçeriiydi; bir partinin aldığı oylar ülke geneünde yüzde 10'un altında kalırsa yok sayılıyordu. Ne yazık ki yok sayılan oylar, seçıme katılan seç- menlerin yüzde 46'sının iradesini oluşturuyor. Demek ki seçmenin yaklaşık yansına yakınının oyları çöp tenekesine atılmıştır. Peki, seçıme katılmayanlar da göz önüne alın- dığı zaman bugünkü Meclis yurttaşların yüzde ka- çını temsil ediyor?.. Yüzde 41'ini!.. Açıkça görülüyor kı bu Meclis, Türkiye halkının yüzde 41 'inin oylanyla oluşmuştur. Ya yüzde 59 nerede?.. Meclis yaklaşık yüzde 60 seçmen iradesinin dı- şında kalan bir garip ve çarpık düzenlemeyle ku- rulmuştur. • AKP bu adaletsiz düzenlemenin sonunda iktida- ra geçti... Şimdi diyor ki: - Anayasa 'yı değıştireceğim! Oysa AKP, kayıtlı seçmenin ancak yüzde 26.1 'inin oylannı almış... Sandığa gıden seçmenlerin yüzde 34.3'ü AKP'ye oy vermiş... Ama çarpık seçim düzeni sonucunda AKP Mec- lis'te yüzde 66 oranında milletvekiline sahip... Demek kı halkın yüzde 25'inin yani dörtte birinin oylanyla AKP yaklaşık yüzde 70 oranında Meclıs'e egemen... Ve tartışılıyor: - AKP "Milli Görüş"çü mü?.. Değil mi?.. Ne demek bu?.. AKP şeriatçı mı?.. Islamcı mı?.. Dinci mi?.. Soruluyor. - AKP dinci birpartiydi, şimdi 'değiştim' diyor, ama takıyye mi yapıyor?.. Anayasa'yı değıştirecek Meclis gücünü kazan- mış bir parti üzerindeki tartışmanın içeriği ne?.. Ozetle: Bu parti takıyyeci irtica partisi mi?.. • 3 Kasım seçimlerinde halk iradesinin yaklaşık yüz- de 6O'ı (yüzde 59'u) sandığın ve Meclis'in dışında kaldı; kayıtlı seçmenin yüzde 25'inin oyunu alan ve "takıyyeci mi değil mi?" kuşkusunu üzerinde ta- şıyan AKP, Meclis'in yüzde 66'sını ele geçirdi; ama bu Meclis'in üstünde bir başka 'şaibe' daha var... Nediro?.. Yargıtay bir dosyaya bakıyor; eğer Ankara Ikin- ci Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararı onay- larsa, 3 Kasım seçimlerinde verilen oyların dağılı- mı yeniden düzenlenecek... Çünkü 3 Kasım seçimlerine katılan DEHAP'ın yasal koşulları yerine getirmediği, Ağır Ceza Mah- kemesi kararıyla ortaya çıktı; bu durumda Meclis dengelerinin yeni oy paylaşımına göre değişmesi gerekıyor. • Meclis işte bu Meclis!.. AKP'nin takıyyeci olduğu söylenen iktidan, bu se- çim ve bu Meclis üzerine oturmuş... Sivıl ve asker, ünıformalı ve üniformasız, halk ve millet, okumuş ve okumamış tedirgınliği görülme- miş bir oldu-bitti'den, dengesizlikt^n ve haksızlık- tan kaynaklanıyor... ^ \ . PANEL 81. Yılındo 30 Ağustos'u anmak Açılış konuşması P-of Dr Kemal İstanbul üniversitesi Rektörü Konuşmacılar ilhan SELÇUK - Gazeteci Yazar Ahmef G-jrw KETENCI CHP istanbul Milletvekili Prof Dr SnaAKŞİN-A.Ü.S.B. F. Doğu PERINÇEK - İP Genei Başkanı Masum TURKER - Devlet Eski Başkanı Tarih - Saat 29 Ağustos 2003 - Cuma / 15.00 Yer: İ.Ü. Avcılar Kampüsü İşlehne Fakültesi-Konferans Salonu / AVCILAR KOOP-C'den BARIŞA ÇAĞRI "1 Eylül Dünya Barış Günü nu 31 Ağustos 2003 günü saat: 14.00'te Cumhuriyet Mahailesı'ndeki Kır Kahvesi'nde etkinlıklerle kutluyoruz. Söyleşi: ErdalATABEK Ali SİRMEN Dinleti : FerideATICI Önemli Not: Etkinlik günu Taksım AKM önunden saat: 12.30'da otobus kaldınlacaktır. Otobüsle gelmek ısteyenlenn adlannı KOOP-C'ye yazdırmalan gerekmektedir. Tel: 0 212 520 21 91/92 • 51418 08/09 Faks: 0 212 520 50 23
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle