Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 AĞUSTOS 2003 SALI
14 KULTUR kultur@ cumhuriyet.com.tr
TİYATRO DÜNYASINDAN DİKMEN GÜRÜN
GeçmiştedolaşmakSıcaklarla birlikte tiyatro dünyası sessizliğe
büıündü. Artık, turaeler de geçmiş yıllarda ol-
duğu gibi hareketli değil. Kent içi turneler de
öyle. Bir zamanlar insanlar yazlık sinemalan
doldururlardı peşpeşe gelen topluluklan izle-
mek için. Bir kentin atar daman olması gere-
ken özel tiyatrolar sadece yaz aylannda değil
genelde sessizler, coşkusuzlar. Koşullan zor. îs-
tanbul'un nicelik olarak tırmanan, nitelik ola-
rak düşen nüfus oranına vurulduğunda tiyatro
sayısının giderek azalmasına şaşırmamak ge-
rekir. Salt ekonomik kriz değil. eğitimde çöküntü.
etik iflas, ortada duran tablonun belirgin çizgileri.
Her yandan yozlaşma ve şiddet fişkınyor...
'Ruh Lokması'
Zaman zaman elime sahaflardan eski tiyat-
ro dergileri geçer. Büyük bir zevk ve ince bir
eğitimdir tozlu sayfalar arasında dolaşmak be-
nim için. Bu hafta yine bir torba dolusu dergiy-
le buluştum. Agop Baronyan * ın 1874 'te çıkart-
tığı 'Dersaadet için seneÛği üç mecidiye' olan
'eğlencegazetesi' t
*Hyatn)"dan "PerdeveSab-
ne", "Sinema-Tiyatro"ya uzanan ve bazı tiyat-
rolann program dergilerini de içine alan bir yı-
ğın... lÜvi Uraz Tıyatrosu'nun program dergi-
si "Pastav"ın Ekim 1964 sayısında bir yazı dik-
katimi çekti.
"Özd Tiyatrolar'' başlıklı bu yazıda; "Sam-
yor musunuz ki Anadolu'dan İstanbtıl'a göçen-
ler hep mideieri için geliyorlar?- Acaba bunlar,
ne için para kazandıklan vefinimet şefairierini
bıralap buraya göçtüler?-. Onlan buraya akta-
ran ne?_ Kaç yıhn takvimini tüketnüş biı adam,
içinde bir eksiklik duydu nihayet! Karnı tok
adam, nıh lokması anyor şinıdi. .-Giinün birin-
de ruhunda açhk duydu, IstanbuTa nıhunu do-
yurmaya. kalan günlerini tam saadet içinde geçir-
meyegeldi. Pek de iyi etti, hoş geldi, safa geldl Ama
tstanbuJ'un özelliklerinden biri olan tivatrosunu
biz cömertiiklt bütün Anadolu'nun ayağına gön-
dermezsek bir gün haklı olarak onlan burada gö-
recegE" dıyor Muhsin ErtuğnıL 2003 Türkiye-
si'nde böylesıne bir "nıhtokmas" arayışuıdan söz
edebilir miyız diye düşündüm kendi kendime? Top-
lumsal şiddetin giderek ürmandığı bir ortamda böy-
le bütünleşmeyi yakalamak artık bir ütopya.
Ingiliz oyun yazan Ednard Bond, 'Şönetenle-
ngiliz oyun yazan Edward Bond, "yönetenlere baktığımızda şiddetin sokaklara
taşmasım beklemek olağandır " der. Kendimize uyguladığımızda, salt bugün için
değil, dün için de geçerli bir saptama bence. Ucu 1950'lere kadar uzanıyor.
Siyasal, sosyal, ekonomik altyapının sürekli kaygan bir zeminde tutunmaya çahştığı
toplumlarda cehalet ve şiddetin iç içe olacağı kesin.
Tiyatro bağlamında önemli bir araşhrma konusıı...
rebakoğımızda şiddetin sokaklara taşmasınıbek- belgelığinın kurulması gerektiği. Herbirdergi,
kmek olağandır''der Kendimize uyguladığımızda
salt bugün ıçın değil, dün için de geçerli bir sap-
tama bence. Ucu 1950'lere kadar uzanıyor. Sı-
yasal, sosyal, ekonomik altyapının sürekli kay-
gan bir zeminde tutunmaya çahştığı toplumlar-
da cehalet ve şiddetin iç ıçe olacağı kesin. Tiyat-
ro bağlamında önemli bir araştırma konusu...
Belgeler, kaynaklar
Bu yazı kapsamında kısaca değınmek istediğim
bir husus artık geniş çaplı bir tür tiyatro
kitap, resim ya da film bu belgelik ıçın önemli
bir malzeme oluşruracaktır. Bu arada. ödenek-
li tıyatrolanmızda en azından kendi tarihlerine
yönelık titizlıkle korunan belgelikJerin olduğu-
nu varsayıyorum.
Böyle bir belgelik Türk tıyatrosu üzerine araş-
tırma yapacak gençlen besleyecek, Türk tiyat-
ro tarihini zenginleştirecek dokümanlar
içerecektir. Hepsinden önemlısı tıyatronun eğitsel
yönü vurgulanacak, tiyatro seyirci ilişkisinde
onun eğitim ağırlıklı gücü öne çıkartılacak ve
tiyatro sanatının yayılma alanlan geliştirile-
cektir.
'Bekliyoruz'
Bu noktada elimdeki bir başka dergiye
bakıyorum. "Küçük Sahne"nin Ekim
1954 sayısında Muhsin ErtuğnıTun sah-
neye koymuş olduğu "Hamlefin kadro-
sunda kimler yok kı; Hamlet rolünde Nur
Sabuncudan Şükran Güngöre, Mücap
Ofluoğhından Kamran Yüce'ye, Cahitlr-
gat'tan Sadri Altşık. Lale Oraloğhı ve Hal-
dun Dormene uzanan bir pınl pınl isim-
ler zincirı ve dergının başyazısı olarak yi-
ne Muhsin ErtuğruTdan anlamlı cümle-
ler; "Almanya şiddetie bombalanmadan
önce 418 tiyatrosu vardı. İkinci Dünya
Harbi birtiği zaman bunlardan hemen
hepsi jıkılmıs gibij di. Fakat Baü Alman-
ya'da bugün 109 tiyatro çabşıyor~ Yıkılan
hastanelerden, ünh ersitekrden, deviet da-
irelerinden, kiliselerden... önce nasıl oldu
da bu kısa zamanda bu kadar şehre yeni
tiyatro binalan kurdular, yıkıklan oyna-
mr hale sokrular, daha da hanl hanl yeni
tiyatro binalan yapıyorlar. \eden?.» Bu ti-
yatroişini biz, şimditopyekûn biz,daha ge-
reği kadar kavranuş değiliz gahba. Halbu-
ki tiyatro kadar bir millete ve bir şehre
kültür ve medeniyet damgası \ uran baş-
ka hiçbir müessese yoktur_"
Ekım-Kasun 1960 "KüçükSahneHal-
dun Dormen" mecmuasında da Haldun
Dormene ait olduğunu sandığım "Bek-
Byoruz" başhkJı imzasız bir yazıdan alın-
hlar. Yazıya bugünün tarihi rahatlıkla atı-
labilir; "Tiyatro kalkmmanuzgeriyebıralalabi-
lecekişler kategorisinde değildir; ilk ele alınacak
iş denen eğitim, kültür ve ahlak seferberiiginin
önemli bir parçasHnr."
Geleceğe ışık tutan geçmişi incelemek, tartış-
mak, belge ve bulgular üzerine gitmek ve bu
kapsamda tiyatronun eğitsel boyutunun toplum
olarak özümsenmesini sağlamak; onu yaşamın
bir parçası haline getirmek aklın üstünlüğünün
gereğidir. Hızla tırmanan yozlaşma ancak sanatla
kınlabilir.
Düşünceleriyle Cumhuriyet Devrimi'ni besleyen 'Sis' şairini 88 yıl önce bugün yitirmiştik
Tevfik Fikret'in şiiri vediliKONÜREKTOP*
Düşünceleriyle Cumhuriyet devrimıni büyük öl-
çüde besleyen TevfikFîkret'in şiirleri bugünkü genç
kuşağa, hatta daha öncekı birkaç kuşağa, dili bakı-
mından alabildiğine uzak görünmektedir. Bu yüzden
konuşmam, "Tevfik Fikret'in Şiiri ve Dil Bakunın-
dan Günümüze Getirdiği Sorunlar" üzennedır.
Tevfik Fikret özellikle toplvımsal nitelıkteki şiir-
leriyle Cumhuriyet dönemini derinden etkilemiştir.
Ancak ozanın hayatta olduğu dönemde etkinlik ka-
zanan Milli Edebiyat akımının dil anlayışı ve sade-
leşme yolundaki uygulamalan, Cumhuriyet dönemın-
de Dil Devrimi'nin gösterdiği gelışme aşamalan,
Fikret'in şiirini yeni kuşaklardan hızla uzaklaştırmış-
tır. Ozanın ölümünden 85 yıl sonra günümüzün okur-
lan onun Sis,DoksanBeşeDoğru,Tarih-iKadim,Han-
ıYağmagibi şiirlerinde savunduğu toplumsal görüş-
leri paylaşıyorlar, ancak bu metinlerin özgün biçim-
lerini anlayamıyorlar, bu nedenle içeriklerini eksik-
siz olarak kavrayamıyoriar.
Türkçeleştirme hareketine uzak kaldı
Tevfik Fikret, şiirinde biçime, anlatıma büyük
önem veren bir ozandır. Sözcükleri özenle seçer, di-
zeyi özenle kurar. Dizelerin birbirlerine bağlanma-
sında, dizeden dizeye geçişlerde gözettiği yenilik
öğeleri vardır. Tanzimat yazarlannrn yazı dilini sa-
deleştirerek aydınlarla halk arasındaki uzaklığı gi-
derme, yapıtlannı geniş halk topluluklannın anlama-
sını sağlama yolundaki çahşmalarına Servet-i Fünun
kuşağı uzak durmuştu.
Bu akımın temsilcılen edebiyatın, özellikle şiirin
kendine özgü bir dili olması gerektiğine inanıyor-
lardı. Yaşayan, konuşulan dildeki her sözcüğün ede-
biyat yapıtında yer alamayacağını düşünüyorlardı.
Üstelik bu dili yetersiz buluyorlar. genişletip zen-
ginleştirmek içinse Türkçenin kaynaklanna yönel-
mek yerine Arapça ve Farsça sözcüklere başvuru-
yorlardı.
"Servet-i Fünun" dergisinde 1896"da, Tevfik Fık-
refin yönetiminde, derginin adıru taşıyanya da "Ede-
biyatMCedide'' (Yeni Edebiyat) diya anılan hareket,
ürünlerini sergilemeye başlamıştır. 1898 'de de Meh-
metEmin Yurdakul'un sade Türkçeyle yazılmış şi-
irlerini derleyen "Türkçe Şiirler" kitabı yayımlan-
mıştır. Tevfik Fikret'in şiirleriyle Mehmet Emin'in
şiirlerini karşılaştıran ilginç bir tanıklığı, Atatürk'ün
Birinci Dünya Savaşf nda Silvan'da tuttuğu günlük-
te buluyoruz. Günlüğün 10 Aralık 1916 tarihli bö-
lümünde şunlar yazılıdır:
"Yemekten önce Emin Bev'in (M. E. Yurdakul)
'TürkçeŞürleri'yle Fikret'in Rübab-ı Şikeste'sinden
aynı konuda bazı parçalan okuyarak bir karşılaşör-
ma \apmak istedim. Ancak Türkçe olanda da, öte-
kinde de aynı oranda Arapça, Farsça sözcükler var.
Fark, biri parmak hesabı (heceölçeği), öteki değil!"
Anımsanacağı üzere, Mehmet Emin'e göre "Çift
• Tevfik Fikret özellikle
toplumsal nitelıkteki
şiirleriyle Cumhuriyet
dönemini derinden
etkilemiştir. Ancak
günümüzün okurlan
onun Sis, Doksanbeşe
Doğru, Tarih-i Kadim,
Han-ı Yağma gibi
şiirlerinde savunduğu
toplumsal görüşleri
paylaşıyorlar, ama özgün
biçimlerini
anlayamadüdanndan
içeriklerini eksiksiz
olarak kavrayamıyorlar.
süren,ekinbiçen, odun kesen" insanlar (köylüler) için
yazılan şiir, onlann anlayacağı dilde olmalıdır. "Rü-
bab-ı Şikeste" yazan ıse "bugün mesela Veh' Dayılar
için, yahuzca onlann anlayabfleceği gibi bir yazı dili
düşünemryflrum" demektedir.
Dille ılgıli bu turumunun kaçınılmaz sonucu ola-
rak Tevfik Fikret'in şiırlerinin dili, XX. yy'ın başın-
dan itibaren hızla gelişen Türkçeleşme hareketine uzak
kalmıştır. Özetle onun şiır dili, şu genel niteliklere
sahiptır:
"Fikret, Servet-i Fünun edebhaünın genel dfli çer-
çevesi içinde kalmakia birlikte örneğûı Mehmet Ra-
uf. Hüseyın Cahid'e, hatta Halit Ziya'ya oranla da-
ha külfetii bir dil kullanmıştır. Onda .\rapca, Farsça
sözcüklerin, Farsça ad ve sıfat tamlamalannın oranı
Türkçe sözcüklere göre çokfa/ladır. Yabancı edatlar,
çokluk ve pekiştirnıe kurallan da aynı ölçüde gergin-
dir"
Te\ fik Fikret'in düşünce ve inanç özgürlüğünü, bı-
lımı, akılcılığı. kadın haklannı. eşitliği, adaleti, si-
yasette ahlaklı davramşı, insan sevgisini, banşı.. sa-
voınan şiirlen, günümüzde bu zengin ve çağdaş içe-
riğiyle kabul görmekte, ancak günümüz okurlan bu
metinleri anlayıp kavrayamamaktadır. Bu nedenle bu
şiirleri sadeleştirme denemeleri yapılmıştır. Ancak
bu çalışmaların başanlı olduğunu kabul etmek çok
güçtür.
Tevfik Fikret anlatıma büyük özen gösteren, söz-
cüklerini dikkatle seçen, biçimle öz arasında sıkı bir
ilişki kuran bir ozandır. Şiirlerinde Osmanlıca söz-
cüklere, tamlamalara yer vermesi dile bakışının bir
sonucudur. Bugünkü kuşaklann kavrayıp seveceği
sade Türkçeyle söylenmiş -yazık ki az sayıdaki- di-
zelerinde de aynı anlatım kaygısı kendini gösterir.
Günümüze kalan şürinin içeriği
Son yerine:
Tevfik Fikret'ten günümüze ulaşan kalıcı değer,
şıınnin artık yalnızca içeriğidir. Bu içeriğin bugün-
kü okurlara iletilmesi yolunda Ahmet Muhip Dıra-
nas, A. Kadir. Ceyhun Atuf Kansu gibi ozanlar fark-
lı anlayışlar içinde farklı sadeleştirmeler. uyarlama-
lar ortaya koymuşlardır. ,\ncak bütün bu çalışmalar
Te\fik Fikret'in yapıtının bütününü kapsayacak, onu
en eksiksiz biçimde yorumlayıp yansıtacak, şiirimi-
zin ulaştığı dil ve anlatım yetkinliği ile birleştirecek
nitelikte değildir. Bu nedenle Tevfik Fikret'ten gü-
nümüze gelebilen yansıma büyük ozanı, gerçekte ha-
kettiği düzeyde temsil edememektedir.
Edebiyatımız onun sanat kaygısını yansıtan ve ya-
pıtının şiirsel niteliğini koruyan sadeleştirmeleri, bu
güç sanat ve düşünce hizmetini gerçekleştirecek us-
talan beklemektedir.
(*) Yazarın, Türkiye Yazarlar Sendikası'nın "Tevfık
Fikret: Bir Şair Tasarımı" başlıklı kitabmda yer alan
konuşmasından kısaltılarak alınmıştır.
Açılış 'Hititler' filmiyle
Altın Kıyı
Festivali
başlıyor
İZMİR (AA) - Kuşadasf nda
bu yıl üçüncüsü yapılan Altın Kı-
yı Film Festivali, 5 uzun, 25 kı-
sa metrajlı filmi sinemaseverle-
re sunmaya hazır.Festivalin rr
og-
ram ve organizasyonunu yapan
Uluslararası Izmir Kısa Film Fes-
tivali Yönetmeni Kayhan Kmm-
zıgül, yaptığı açıklamada, 23
Ağustos'a kadar sürecek festiva-
lin gösterim programının bu yıl
daha da zenginleştirildiğini bil-
dirdi.
Festivalin açılışının son gün-
lerde admdan sıkça söz ettiren
"Hititler'' belgesel filmiyle yapı-
lacak.Bu yıl Türk sinemasının
önemli örneklerinin sinemase-
verlerle buluşacağı festivale, Hül-
ya Koçyiğit, Mehmet AN Alabo-
ra, Nur Süer, Akkut Oray, Duy-
gu Asena,SemirAslamürek ve da-
ha birçok önemli sinema sanat-
çısı, yönermenin ve yazann ka-
tılacağını anlatan Kayhan Kırmı-
zıgül, şöyle konuştu:''Festival
programı içinde Hititler, Şelale,
Sır Çocuklan, Uçurtmajı Vur-
nıasuılar,Çahkuşu gibi uzun met-
rajh filnılerimiz \-ar. Uluslarara-
sı 25 kısa metrajlı film de sunula-
cak.Prognunda ayncaRessam H-
mas Dorukkaya'nın resim, Agah
Ozgfiç'ün deTürk Sinenıaa Afiş-
leri sergileri yer aiacak."
Kırmızıgüî, 3. Uluslararası Al-
tm Kıyı Film Festivali için Izmir
Kısa Fihn Festivali'nin 3 yıllık ar-
şivinde yer alan filmlerden özel
bir seçim yapıldığıru, Italya, Çek
Cumhuriyeti, Kanada, Belçika,
Almanya, Fransa, Isviçre ve Tür-
kiye'den de kısa filmlerin yer al-
dığıru bildirdi.
YAZIODASI
SELtM İLERt
Boğaziçi'ne Kim
Dokundu?(1)
Boğaziçi'nde toplumsal hayatın büyük değişim-
lere uğraması, bir yandan da, eski refah ortamının
silinmesiyle ilintilidir. Abdülhak Şinasi Hisar, bu-
radaki yalılara, bayındırlık çalışmalan için, devlet ha-
zinesinden para yardımı yapıldığını söyler.
Imparatorluk, can çekiştiğinin henüz bilincinde
değildir...
Epey bir aradan sonra, Boğaziçi'nin karşılıklı iki
kıyısını uzun uzadıya dolaşan, çevreyi "görür bir
gözle" tarayan Refik Halid şöyle demekten ken-
dini alamaz:
"Boğaziçi bitmiş!"
Bu yargı, düşünün, kaç yıl önce söylenmiştir.
Boğaziçi'nde viran yalılar, yanık saraylar, kesil-
miş ormanlar, susuz çeşmeler, çökük rıhtımlar, ya-
ban otlann sardığı harap bahçeleriçleracısı birgö-
rünüm sunmaktadır.
Ahali yoksuldur, "tamamen bitmiş"t\r. Semtler-
de, köylerde, ikide bir de, üstü başı yıprak insan-
lar karşınıza çıkar. Hepsi asık yüzlü, bezgin.
Doğa, mimari, insan hayatı: Üçü de iflas etmiş.
Viran damlar, çökmüş kayıkhaneler, kütük olmuş
ağaçlar, onanm görmemiş saraylar ortasında, ki-
mileyin, ya sadece deniz, ya sadece gökyüzü es-
ki Boğaziçi'nden bir şeyler söyler.
Boğaziçi denizi elbette tertemizdir.
Refik Halid sayım işine girişir: Rumeli sahilinde,
ta Kavaklar'a kadar, hâlâ ayakta, boyası parlak, bah-
çesi tarhlı, nhtımı yeni, korusu gür ağaçh, hepi to-
pu yirmi büyük yalı kalmıştır.
Geriye kalanlar, harabeyle virane arası, perişan
yapılardır.
Harabe Arapça'dan, virane Farsça'dan geliyor.
Yaklaşık eşanlamlı. Ama harabeyi, büsbütün yıkı-
lıp gitmiş yapı, yapı kalıntısı anlamına kullanmışız.
Viraneyse, yıkılmaya yüz tutmuş, içinde hâlâ biri-
lerinin banndığı ev anlamına...
Harabelerin, viranelerin yalnız rıhtımlan çökme-
miştir, yalnız kayıkhaneleri yıkılmamıştır. Demir par-
maklıklan devrilmiş, kaplamalar dökülmüş, çerçe-
veler parçalanmış, baca külahlan kopmuş, soba bo-
rulan tellere takılıp boşluklarda kalmış.
Bir pencerede delik deşik perdeler, eğrilip büğ-
rülmüş bir kafes, göçtü göçecek cumbalar: Artık
'sahilhane' değil, 'sefalethane'.
Boğaziçi, geçen yüzyılın başında, birkorku ope-
rasını andınr.
Refik Halid en çok kendi hatırladıklanna yerinir
Daha dün oralarda, o yalılarda yaşayanlara gıp-
ta etmiştir. Musiki sesleri, çocuk ve kadın kahka-
halan yollarataşmış. Seslerde daima birşenlik his-
solunuyor.
"(...) haremağalarının, kayıkçılann, aşçıyamak-
lannın faaliyeti göze çarpmış, sandallann, kayık-
lann, kiklerinyanaşıp bekleyişleri, o servet ve deb-
debe manzarasına ayn birçeşni katmış" burada.
Gelgelelim, haremağalan, rıhtımlara yanaşmış
kayıklar, iştah açıcı mutfaklar, bütün o bencilce dü-
zen çoktan sönmüştür.
Istanbul'un Bir Yüzü romancısı çevreyi kolaçan
eder.
Şimdilerde, camlar gerisinde soluk simalı genç
kadınlara rastlanmakta. El çenede, düşünüyorfar;
dertli dertli, denizi seyrediyorlar. Dedik ya, bezgin-
lik başı çekiyor.
Bir saptayım daha: "mütekait vüzera ve ricalin
uyuklayıp tesbih çektikleh fark olunuyor."
Kalender bomboş. Yeniköy'le Büyükdere arası
adamakıllı tenha. Gazinolara kimse uğramıyor. Iş-
te, Rumeli kıyısı neşeli atmosferini bütün bütüne
yitirmiş.
Anadolu yakasında da durum aynı: Nice zaman-
lardan beri bayındırlık çalışmalan handiyse unutul-
muş. "Umran eli" bir çivi kakmamış, bir taş koy-
mamış, birfırça sürmemiş...
Takvimde Iz Bırakan:
"Ilkokulda çocuklara okumayı yazmayı öğretir-
siniz, neye yarar bu? Kendilerine, okulu bitirdik-
ten sonra, okunacak kitap veremezseniz, öğren-
dikleri o okuma yazma neye yarar?", Nurullah
Ataç Söyleşiler, Türk Dil Kurumu Yayınlan, 1964.
Anadolu'da kırsal yaşam
• Kültür Servisi - Kilim, çadır ve Anadolu
göçerlerinin sanatsal başanlarmı örnekleyen
diğer el dokumalanndan oluşan zengin bir tarihi
koleksiyon 1-14 Eylül günleri Darphane-i
Amire'de sergilenecek. Sergide Anadolu kırsal
yaşamının ünlü belgeleyıcısı Josephine
Povvell'm koleksiyonundan, ender bulunan
kilimler. çadırlar ve PoweH'ın fotoğraflan yer
alacak. Povvell'ın kilim örnekleri sergisinde 40
kilim ve el dokuması ile Orta ve Doğu
Anadolu'dan artık örnekleri kaybolmuş
üç çadır sergileniyor.
(0 212 513 50 82 IWww.tarihvakfi.org.tr)
Toronto Film Festivali
LONDRA(BBQ - 4 - 13 Eylül tarihleri
arasındaki 'Toronto Film Festivali' kapsamında,
'Notting Hill' filminin senaryo yazan
Richard Curtis'in yönettiği ilk filmin galası
yapılacak. Güldürü türündeki filmin
başrollerini Hugh Grant. Keira Knightley, Liam
Neeson, Emma Thompson ve Alan Rickman
paylaşıyorlar. Bırbırleriyle örülü 10 aşk
öyküsünden oluşuyor. Toronto Film
Festivali'nde galası yapılacak bir diğer film
olan Philip Saville'in 'The Gospel of John'u,
Christopher Plummer tarafından kaleme
alınmış. Filmde. Henry Ian Cusick İsa rolünde
oynayacak. 30 yıl önce yerel film meraklılan
için düzenlenen Toronto Film Festivali,
gelişerek. dünyanın en ünlü sinema
etkinliklerinden biri haline geldi.
BUGUN
• TÜNEL MEYDANT'nda 18.30- 19.30
saatleri arasında 'Yapı Kredi Ya>ıncıhk Sokakta'
kapsamında Urban Trubador konseri.
(0 212 252 47 00)
• BEYOĞLU StVE.MASI'nda 'ABın Şerif
Onaran Aıusma' kapsamında 12.15, 14.30,
16.45, 19.00 ve 21.15'de'Salome'.
(0 212 251 32 40)