Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 AĞUSTOS 2003 PAZAR
DIZI
15. yüzyılda yazılan Vilâyetname'de Hacı Bektaş Veli'nin yaşamı anlatılıyor
EreninAnadolu'yagelişi"Y T^orasan'dan güvercin donunda uçarak
/ / gelen Hacı Bektaş'ın yolunu kesmek
JL JL için Vilâyet kanatlannı "arş altında
Sidre'ye kadar" birbirine çatıyor erenler,
böylece Hünkâr'ın Anadolu'ya ayak
basmasını engellemeye çalışıyorlar.
Ama Hacı Bektaş, Vilâyetnâme'nin
deyişiyle "ulu arşın tavanına" yükselip onlan
atlatmayı başanyor. Ve Çepni boyunun
kışlağı, yedi haneden ibaret Suluca
Karahöyük'te bir kayanın üzerine konuyor.
Konar konmaz da hamur gibi yumuşayan
kayaya gömülüyor kutlu ayaklan.
Bektaşiliğin kurucusu (daha
doğrusu esin kaynağı) Hacı
Bektaş Veli'nin efsanevi yaşa-
mını anlatan en eski belge olarak bi-
linen Vilâyetnâme'den (15. yüzyıl)
Hünkâr'ın Rûm ülkesine, yani Ana-
dolu'ya banşın sımgesi bir beyaz gü-
vercin donunda gelip bugün adını ta-
şıyan köye, o zamanki adıyla Suluca
Karahöyük'e nasıl konduğunu öğre-
nelim.
Rûm erenJerine, Hoca Ahmet Ye-
sevi 'nin halifelerinden Hacı Bektaş Ve-
li'nin. yani bir Horasan ereninin yo-
la çıktığı malûm oluyor. Rûm erenle-
ri dediysem söz gelişi elbet, aslında
bu ayncalık ÂşıkPaşa'nın "Baayan-
ı Rûm" diye adlandırdıği kadın eren-
lerden birine, Sivrihisarlı Seyit Nu-
rettin'in kızı Fatnıa Bacı'ya ait.
Diyeceğım, Hünkâr'ın Anadolu'ya
gelişinde bir kadın önemli rol oynu-
yor. Bu da, sanınm, Bektaşilikte ka-
dına tanınan haklann somut bir gös-
tergesi. Ne var ki, Horasan'dan güver-
cin donunda uçarak gelen Hacı Bek-
taş'ın yolunu kesmek için Vilâyet ka-
natlannı "arş attında Sidre'ye kadar"
birbirine çaüyor erenler, böylece Hün-
kâr'ın Anadolu'ya ayak basmasını
engellemeye çalışıyorlar.
Ama Hacı Bektaş, VBây«öıâme'nin
deyişiyle "ulu arşm tavanına" yükse-
lip onlan atlatmayı başanyor. Ve Çep-
ni boyunun kışlağı, yedi haneden iba-
ret Suluca Karahöyük'te bir kayanın
üzerine konuyor. Konar konmaz da ha-
mur gibi yumuşayan kayaya gömülü-
yor kutlu ayaklan.
Evrensel barış mesaJı
ErenJer, BeyazıtSultan'ın halifele-
rinden Hacı Doğrul'u üzerine gönde-
riyorlar. Şahin donuna büriinen Doğ-
rul güvercinın üzerine saldınnca, bır-
den silkinerek insan donuna dönüyor
Hacı Bektaş ve elini uzatıp şahini öy-
le bir tutuyor ki, aklı başından gidi-
yor Hacı Doğrul'un. Hemen ayaga
kalkıp peymançe duruyor (özür diîi-
yor), "Ben ettim sen etme" diyor.
Hacı Bektaş'ın yanıtı son derece
anlamlı: "EyDoğrul!" diyor, "ererin
üzerineböylegelmez;sizbizezalim do-
nundageldiniz, bizsesize mazhun do-
nunda; eğer güvercinden daha maz-
lunı bir varatık bulsaydık, onun donu-
na girer gelirdik".
Bu sözlerin evrensel bir banş me-
sajı taşıdıgı kesin. Ve hiç kuşkusuz ül-
kemizin vedürryanın banşa herzaman-
kınden daha çok gereksinimi var. Za-
ten bozkırda, irili ufaklı tepelerin, ha-
satı kalkmış tarlalann, uçsuz bucak-
sız düzlüğün ortasında güzel bir din-
ginlik kuşatıyor insanı, iç varlığınız
"uhi" bir duyguyla ürperiyor.
Anadolu sufiliğinin neden bu coğ-
rafyada yeşerdiğini, bu kıraç toprak-
lardan, kızgın kayalardan, dallan riiz-
gârda sallanan bu yahıız ağaçlardan
kaynaklandığını daha iyi anhyorsunuz.
Derken zamanın akışına bırakıyor-
sunuz kendinizi. Burada zaman kent-
teki kadar hızlı akmıyor, yekpare bir
değirmen taşı gibi ağır ağır dönüyor.
Dönerken de nice efsaneyi, inancı,
söylenceyi taşıyorgünümüze. Hırka-
dağı'nın öyküsünde olduğu gibi, yö-
re halkının ortak belleğini oluşruru-
yor.
Sırtını, sönmüş bir volkan olan da-
ğın güney yamacına dayamış Eski
Yaylacık köyünde. Çoban Yaşar'ın
babasından dinledim bu öyküyü.
Hırkadaflı efsanesl
Sonra, Vilâyetnâme'de anlanlanlar-
la bire bir örtüştüğünü gördüm. Ve hiç
şaşırmadım.
Günlerden birgün, Suluca Karahö-
yük'ün ikliminde yakınan, kışın so-
ğuk, yazın çok sıcak olduğunu söy-
leyen abdallanyla seyre çıkmış Hacı
Bektaş. Havadar bir dağın tepesine
vannca, durup çalı çırpı toplanuşlar;
gece olunca güzel bir ateş yakmışlar.
Nedim GURSEL
Bu yıDd Hacı Bektaş şenükleruıde de banş mesajlan on plana çıkıyor. (Tbtoğraf: MUSTAFA BOZKURT)
çıplaktı. diyeceğim.
Hacı Bektaş Tekkesl'nde
Alevierin aydınlığında coşup se-
maha girmış Hünkâr. Abdallan da
ona uymuşlar. Derken hırkasını çıka-
np harlı ateşe atmış.
Hırka yarup kül oldukta küllerini sa-
vurarak "Bu küllerin düştüğü yerde
odunhiçtükenmesin!"buyurmuş. Ve
ağaçlar fişkırmış her yandan, dünya
hiç bitmesin!" diye lânet okumuş-
tu.
Bunun üzerine peşine düşen köy-
lülerden kurtulmak için dağın te-
pesine vanp oradaki ardıçın yap-
raJdannın arasına gizJenmiş; böyle-
ce kendisini köylülerin gazabından
kurtaran ağaca da "Ağaç yeşih'n git-
Boz/arda, irili ufafdı tepelerin, hasatı kalkmış tarlalann, uçsuz bucaksız
düzlüğün ortasında güzel bir dinginlik kuşatıyor insanı, iç varlığınız ulvi bir
duyguyla ürperiyor. Anadolu sufiliğinin neden bu coğrafyada yeşerdiğini, bu hraç
topraklardan, kızgın kayalardan, dallan riizgârda sallanan bu yalnız ağaçlardan
kaynaklandığını daha iyi anhyorsunuz...
yeşile kesmiş.
Dağa da Hırkadağı denilmiş. "Eren-
ler bu dağın odunu kıyamete dek
bitmez buyurmuşlarsa da, inanma!"
Diye sürdürdü konuşmasını Çoban
Yaşar'ın babası. "kese kese o ağaç-
lann tümiinü yok ettik".
Oysa Vilâyet nâme'den biliyor-
dum, Hacı Bektaş bu köyden geçer-
ken çömleğe tereyağı basan bir ka-
dın görüp onu sınamak için biraz yağ
istemiş, vermeyince de
u
Kadın işin
mesin!" diye dua etmişti.
O gün bugündür kadının ev işi
hiç bitmez ama, ardıçın yeşili çok-
tan gitmiş bile.
Bakışianmı Çoban Yaşar'ın baba-
sından yukanya, Hırkadağı'na doğ-
ru çevirdiğimde bir yalnız ağaç -
Orta Asya Şamanlanndan Bektaşi
babalanna nice ermişin kutsal say-
dığı tek bir ardıç- görebildim.
Onun da yapraklan kurumuş, göl-
gesi seyrelmişti. Dağın tepesi çınl
G
ünlerden bir gün, Suluca Karahöyük'ün
ikliminden yakınan, kışın soğuk, yazın
çok sıcak olduğunu söyleyen
abdallanyla seyre çıkmış Hacı Bektaş. Havadar
bir dağm tepesine vannca, durup çalı çırpı
toplamışlar; gece olunca güzel bir ateş yakmışlar.
Alevierin aydınlığında coşup semaha girmiş
Hünkâr. Abdallan da ona uymuşlar. Derken
hırkasını çıkanp harlı ateşe atmış. Hırka yanıp
kül oldukta küllerini savurarak "Bu küllerin
düştüğü yerde odun hiç tükenmesin!" buyurmuş.
Ve ağaçlar fişkırmış her yandan, dünya yeşile
kesmiş. Dağa da Hırkadağı denilmiş.
Ziyaretçüer kutsal sudan içebilmek
için ıtişıp kalkışıyorlar. Aralannda
çocuklar, yaşh teyzeler, ak saçlı de-
delerle sakatlar da var. Uzaktan Arap-
ça Kitabeyı göremıyorum ama, "Müh-
rü Süleyman" denilen, taşa işlenmiş
altı köşeli yıldızı seçebiliyorum.
Yedi kulplu kara kazan
Sinan'ı yıldızın önünde bırakıp 'Üç-
ler Kapısrndan ikinci avluya, yani
*DergâhAvhısu"nagiriyorum. Bura-
da kare planlı bir zemin düzeyinde ha-
vuz var, havuzun kapıya bakan duva-
nndaysa mermerden on ikı dilimli
'Hüseyni" bir taç.
Dılimler Bektaşilik'teki on ıki ma-
kamı. dolayısıyla da on iki ımamı
simgeliyor olmalı. Taçın karşısında
hiç oyalanmadan, tekkenin ikinci çeş-
mesi "Aslanlı Çeşme"nin de önüne
birikmış kalabalığı yararak, Anado-
lu'dan insan manzaralannı -kasketli,
şalvarlı, yanık yüzlü köylüleri, bacı-
larla yumurcaklan, başlanndaki kır-
mızı kuşakJarda "Mürvrt YaAK!"ya-
zan delikanlılan- ardımda bırakıp
Aşevi'ne dalıyorum.
Orada, dervişlerle mihmanlann ka-
nn doyurdukJan yemekhanenin oca-
ğında, yedi kulplu kara kazanın beni
beklediğini biliyorum. îçinde yedi
öküzün birden kaynatıldıgı söylenen
-ya da Kaygusuz Abdal'ın ünlü şı-
irindeki gibi yedi kere kaynatılması-
na rağmen bir türlü kaynamayan şaş-
kın kazlann piştığı- bu devasa kaza-
nın dibinde üç gün üç gece kalmıştı
Karadonlu Can Baba.
Bu zat Suluca Karahöyük'e gelip
Hünkâr'ın elıni öptüğünde, safa- na-
zar isteyip himmet dilediğinde yok-
sul bir köylüydü, Aç bîilaçrı. Egnine
kara bir giysi, başına kara bir külah ge-
çirmiş, başına kırmızı sarrruştı.
Pinarlar dile geldl
Hünkâr gözünü, arkasını sıvazlayıp
nasibinı verdikten sonra onu, Tatar
Han'ı Kâvus'u Isa dininden çıkanp
Müslüman yapması için Tatar ülke-
sine gönderdi.
Gelgelelim Han'ın yanında bir ulu
keşiş vardı. Keşiş delil istedi. *Bir
biiyük kazan içine girsin, ağzına dek
su doldurun. kapağını sıvavuı, üç gün
altında kızgın ateş yakın. üç gün kay-
natın. sözü doğruysa bir şey ohnaz,
bunun dinine gireriz" dedi.
Can Baba kazana girince Hacı Bek-
taş Velı elıyle yeri kazıp bir pınar fiş-
kırtrı. Pınar dile gelip "ErenİerŞahı",
dedi, "flksö\1ediğinizde Horasan'dan,
Nişabur kentinden aktun, Erciyes'e
geldim; ikinci emrinizde Erciyes'i ye-
di kez tavaf ettim. üçüncüsünde eşti-
ğinizyerden çıktım"
Hünkâr pmardan bir avuç su aldı,
çevredeki kızgın kayalardan birinın
üzerine serpti, kayadan çıkan buğu
göğe yükseldi. Neden böyle yaptığı-
nı sorduklannda, "Karadonlu Can
Baba'yı Kâvus Han kazana koymuş
kaynaüyor, onun suyunu hıleştirho-
rum" diye yanıtladı. Üçüncü günün
sonunda kazanı açıp baktıldannda bir
de ne görsünJer! Karadonlu Can Ba-
ba içeride bağdaş kurmuş oturuyor, bu-
ram buram da terliyor.
Yedi kulplu kazanın karşısında uzun
süre kaldım. Vflâyet-nâme'run en gü-
zel öykülerinden birini. Karadonlu
Can Baba'nın öyküsünü bir ses kula-
ğıma fisıldıyordu.
Derken ses kesildı ansızın. Pîrleri
Hacı Bektaş adına kazan kaldınp kel-
Ie koparan Yeniçeriler düştü akhma.
Sefere çıkmadan önce gülbank çe-
kişlerini anımsadım:
Bize bu yolun erkânı Hacı Bektaş
Veli'den gelir
Serdengeçen erlergelsin buyana
Ele, dile, bele ihanet olntaz
Yazanmfermanı hyanm cana.
Hacı Bektaş Veli Külliyesi beledi-
yenin tam karşısında, özgürlük Par-
kı'nın yanındaki tekke ve müzeden
oluşuyor. Hacı Bektaş'ın ölümünden,
hadi onun diliyle söyleyelim "Hakk'a
yürümesHiden" sonra Orhan Gazi'den
başlamak üzere Murat Gazi, Yıldı-
run Beyaat ve Yavuz Sultan Setim ta-
rafından yaptınlan eklemelerle 16.
yy.'da tamamlanmış.
Fâtih'in oğlu IL Beyazıt da türbe-
nin kubbelerini kurşunla kaplattır-
mış.Külliyeye "Nadar Avlusu" adı
verilen binncı a\ ludan giriyoruz. Do-
ğu yönündekı "Üçler Çeşmesi"nin
önü ana baba günü.
PAZAR
ORHAN BURSALI
Günahkâr Rahibeler
ve Türban
"Günahkâr Rahibeler" bitmiş, insanı koltuğuna
çivileten ve soluksuz bırakan etkisi bütün ağırlığıyla
henüz üstümüzde, dışanya yollandık. Yanımızda yü-
rüyen türbanlı kız arkadaşına "filmi çok sevdim" di-
yor. Bakıyorum, acaba ne kadar samimi, filmi hangi
açıdan sevmiş, doğrusu çok merak ediyorum.
Film Venedik'te Altın Aslan'la ödüllendirilmiş. Ir-
landa'nın koyu dindarlannı karıştırmış. Venedik'te
gösterilirken papazlar seyirciye "sinemadan çıkma-
lan için bir şans" vermişler!... Kilise, geçmişinden
yüzkarası bir yaprağın sergilenmesinden rahatsız ol-
muş.
Sarsıcı, düşündürücü. Her şeyden önce günümü-
zü, Türkiye'yı' de sorgulama fırsatı yaratıyor.
Rlm bir düğün sahnesıyle açılıyor. Derken, aldat-
macayla üst kata çağnlan davetlilerden bir kız, kuze-
ninin tecavüzüne uğruyor. Kız olayı kız arkadaşına
anlatıyor. Tecavüz olayı kulaktan kulağa aile içinde
yayılıyor. Aile erkekleri hareketlenıyor; Türk'üz ya,
oğlanın başına bir şey gelecek ve hak ettiği dayağı
yiyecek beklentisi içine giriyorum.
Bir şey olmuyor tabii. Daha doğrusu kıza oluyor.
Kızın ertesi gün sabah ert<enden yatağından kaldın-
lıp babası tarafından papaza teslim edildiğini seyre-
diyoruz...
Evli değilken başından bu tür olaylar geçmiş ve
kilisiye teslim edılmiş üç kızın kısacık öykülerini ve
üçünün de özel bir manastıra götürüldüğünü seyre-
diyoruz.
Burası, rahibelerin yönettığı ve benzer onlarca ka-
dının yaşadığı "çamaşırhane". Veya özel hapisha-
ne. Dışan çıkış yasak; dayak, aşağılama, rahibelerin
sapık ve sadıst yönetimleri...
Çamaşırhanede, durmadan çamaşır yıkayarak
"gûnahlanndan" annacaklar. Kilise de para kazana-
cak.
Irlanda, Katolikliğin bataklığında bir ülke. Evlilik dı-
şı doğum yapan, hatta tecavüze uğrayan kadınlar,
aile-kilise ittifakjyla toplum dışına, "çamaştrhanele-
re" atılıyor.
Uzak geçmışten bahsetmiyor film, çünkü son ça-
maşırhane 1996 yılında kapatılmış. Irlanda'da 30 bin
kadın kilisenin bu "çamaşırhanelerinde" "yok edil-
meye" çalışılmış.
Yani, recm olayının katolikçesini yaşıyoruz...
• • •
Kadınlar doğuştan "günahkâr" yaratıklar. Tek
tannlı dinlerin uygulayıcılannın pratikte vaazlan böy-
le. Ortaçağın cadı kazanlannda binlerce kadın yakıl-
madı mı.
Din.kadınlan erkekleri baştan çıkartan yaratıklar
olarak göruyor. Çünkü dinın "sahibı", yani bütün uy-
gulayıcılan erkekler. Kutsal kitaplann bütün yorumla-
n erkeklerin toplumsal egemenliğini pekiştirir. Onlan
"üstün yaratıklar" kılar. Her şeyi erkeklerin çevre-
sinde döndürür.
Hıristiyanlık veya Islam... fark etmez.
Kadın tecavüze bile uğrasa "erkeği tahrik etmiş-
tir". Cezalandınlmalıdır. En hafıfinden, "çamaşırha-
nelerde" günahlannı hayat boyu yıkayarak!
Veya şeriat ülkelennde taşlanarak!
Dinlerin pratik uygulamalan, bu açıdan, kadınlann
erkeklere neredeyse köleliklerinı vaaz eder.
Islam dinı uygulamalan, Islamı yorumlayan kitap-
lann hepsi, kadına peşınen günahkâr bakar. Tıpkı
koyu Katolikler gibi.
Bu "yaratıkların", erkekleri tahrik etmemesi için
önlemler önerirler.
Kadınlar hareme kapatılır. Seslenni erkeklerin duy-
maması gerekir, çünkü "erkeğin tahrik olma" olasılı-
ğı vardır.
Boyunlannı, saçlannı, bacaklannı, kalçalannı, vel-
hasıl kadınlığını çağnştırarak erkeği tahrik edebile-
cek herşeyini kapamalıdır. Eli erkek eline değmeme-
lıdir. Bu nedenle tokalaşmaz veya eldivenle tokalaşır.
Türban ve giysileri tamamen "dincı erkeklerin" bu
bakışlannın ürünüdür.
• • •
Günahkâr Rahibeler. insanı yakan bir film.
Filmi beğenen türbanlı kızın filmle nasıl bir ilişki
kurduğunu çok merak ettim doğrusu.
Acaba o durumda olmadığına "şükür" mü etti
ıçinden?
Yoksa, Hıristiyanlığın ne kötü bir din olduğunu ve
Islamın üstünlüğünü mü duşündü?
Veya, iyimser bir yorumla, taşıdıgı türbanı, kendi-
sini günahkâr gören bir zihnıyetin biçtıği elbise ola-
rak algıladı da, hayatını türbansız mı sürdürmeye ka-
rarverdi?
Türban, Müslüman erkek sistemin her bir kadını
kapattığı "bireysel çamaşırhane" değil mı?
Kendisini "günah" işlemekten alıkoyacak ve aynı
zamanda erkekleri tahrik ederek onlan da günaha
sokmayacak?
obursali« cumhurryet.com.tr.
YARIN SÖZ BALDAN TATLI.
SAZA DOYUM OLMUYOR
CUNEYT ARCAYUREK
GEBİ GİDİŞE İZİN YOK
28ŞTJBAT
S ı ^ ı )*a^amımızın gundemı tanıdık olayiarla dolu Sankı bunian
daha önce de vaşamıştık' Bugun devletımızı ujraştıran "Kuzey Irak
sorunıTnun vedı >ii oncelo durumu, ABD desteğınde Türluye ye
kafa tutan aşıreî reısı Barzanı ye o tarıhlerde verilen paralaria
sılahlar; Tîırkıve ntn 2003 ıc bir turiu başaramadığı, Kuzey Irak ta
"tampon bolge kurma gırısımı ve sonuçlan, Erbakan-Çıller
ıkıliiinın yurt duz«vınde \arattıgı olumsuzlar, Refah Partısı'nın
kadrolaşma hareketı, gıderek gelışen, bir reıım sorununa dönüşen
gencılik hevesknne karşı Tûrk Sılahli Kuvvetlen...
Cune>1 Arcayurek, Türkıye nın 9 Cumhurbaşkajıı Süleyman
Demırel e danı^manlık vaptığj donem, devletm "tepesınde" oluşup
gelışen fbıze yalnuca yuzevsel vanlan \e sonuçlaıı aktarılan)
olavlann ıçvuzune tanıklık ettı ve bunlan kamuoyunun da bJmesi
gerektığı ınancıyla kâğıda doktu Yıne sansasyon yaratacak, yıne
çok konuşulacak ve konuşturacak bir kıtap..
VAYINEVİ-Anlon 0.3l2.43445M/F«ks:0312.4317751
OAĞmM-fttanbul 0JJ12.52J5λ!/F^vOJU 5274in
KİTABEVİ-Ankara OJ12.434410*, F«k>:oji2.433H3«