09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 AĞUSTOS 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYFA kultur@ cumhuriyet.com.tr 15 KULE CANBAZI SUNAYAKEV Yılmaz Güney'in gülenyüzü 7 azlık sinemalann arka duvarlannın diplerinde kesilmiş film parçalan toplamaya meraklı çocuklardık. Film karelerini mercekli, küçük kutulara koyarak dürbünden bakar gibi seyretmek, en az sinema kadar heyecan verirdi bizlere. Her yer- de bulabilirdiniz, tnısket dolu cebinize bile sı- ğabilecek sinema kutulanndan; bakkalda bile satılırdı. Bu basit oyuncak, tüm çocuklann sevgilisiy- di bir zamanlar. Ona sevdalılardan biri de Çe- tin Altan'dır. "Pilli cep fenerlerinin mercek- leriyle, tek kare film sahnelerini büyüterek gösteren oyuncak dürbünlerden bir sinema makinesi yapacaktım. Dürbünün ucuna tek karelik bir film takacağıma, daha uzunca bir film takacak ve arkada tuttuğum elekt- rik lambasının ışığında, onu hızla aşağı çe- kerek filmin duvarda oynamasını sağlaya- caktım." Bir şekerleme kutusunun şeffaf kapağından yaptığım oyuncak sinemanın karşısında soka- ğın tüm çocuklan toplanırdı. Milliyet yayınla- nnın, küçük, mavi ciltli kitaplanmn içinde tam sayfa renkli resimler olurdu. Kopardığım o re- simleri birbirine bantlar ve arkasına gizlendi- ğim komodinin üstündeki şeffaf kutunun için- den kaydınrdım. Babam terzi olduğundan, bir- birine eklediğim resimleri film şeridi gibi ha- reket ettirecek iki büyük makara bulmak hiç de zor olmamıştı. Ellerim makaralarda olduğun- dan, kitabı okuyabilmem için bir arkadaşım ba- na yardım ederdi. 'Sakıncalı' görülen kamyon! Bir tür kitap okuma olan bu oyunda en çok sevilen "Pal Sokağı'nın Çocuklan" adlı ro- man olmuştu. Selimiye Kışlasfnda 22 Şubat 1973 tarihinde yazılan bir mektupta da aynı ki- taptan söz edilir: "Pal Sokağı'nın Çocuklan benim ilk okuduğum romandı Sevgili. İlko- kuldaydım o zaman. Nasıl duygulanmıştım. Nemeçek için ne kadar ağlamıştım." Yılmaz Güney'dir mektubu gönderen. "Sev- gili" diye seslendıği de eşi Fatoş'tan başkası de- ğildir. Birbuçukyaşındaki oğlu Yılmazvar bir de... Fatoş Güney'in hapishaneye fotoğraflan- nı gönderdiği biricik "Zaza"sı. Küçük Yıl- maz'ı o günlerde çekilen fotoğraflannda bir yı- ğın oyuncakla oynarken görürüz; üç tekerlekli bisiklet, süt kamyonu, tekerlekli at, ördek, tü- fek, tren... Hiçbirinde deneşeli değildır ama!... Sankı, bu fotoğraflann içerdeki babasına gön- derileceğini biliyor gibidir. Küçük oğluna dört duvar arasında kibrit çöp- lerinden yaprığı oyuncak evleri gönderir Yılmaz Güney; renkli kâğıtlardan fınldaklar, şeytan uçurtmalan da yapar. Ama, ünlü sinema sanat- çısının yaptığı bir oyuncağın dışanya çıkması- na izin vermez hapishane yönetimi. 0 oyunca- ğın ne olduğunu Fatoş Güney'den öğreniyoruz: "Sonlarda bir gün, yuvarlanmış kâğıtlardan yapılma küçük bir kamyonu vermediler. 'Sa- kıncalı' görülmüş olmalıydı." Kemal Anadol'un oyuncakları... Dört duvar arasında yapılan oyuncaklardan saklanan, korunan var mıdır acaba? Örneğin Kemal Anadol, saklıyor mudur, babası Zihni Anadol'un şu dizelerinde bahsertiği oyuncak- Ian!° Daha üçüne basıyordun çocukluğunun minnacık baharında Uık kıyı kentlerine sığınır gibi giriverdim oymalı ahşap evimizden içeri Elimde tahta hapishane bavulu, soğuk uğursuz eski çamaşırlar Sakıncasız kitaplar Güneşli sedirimizde solmuş çiçekler vardı Ve hapishaneden gönderdiğim oyuncaklar kucağında oynuyordun Yumuk ellerin bir pamuk sıcaklığında kenetlenince boynuma Annen kocaman mutfak önlüğünün ceplerine siliyordu gözlerini... Televizyon kanallannda gösterilen Türk film- adı yazıyordu!.. lerini birkaç yıldır oyuncağın görüldüğü bir sah- neye rastlanm umuduyla kaçırmadan izlemeye çalışıyorum. Seyrek de olsa ulaşıyorum amacı- ma. Orneğin, "Bir Kaşık Sevgi Yeter" adlı fılmde, mahalle halkını toplayan Münir Öz- kul'un. tedavi olmayı kabul etmeyen Ayşe'yi (Zeynep Değirmencioğlu) düşüncesinden vaz- geçirmeye çalıştığı sahne, belki de Türk sine- masında oyuncağın en çok görüldüğü kareleri oluşturur. Münir Özkul'un etrafındaki çocuk- lann ellerinde bebek, araba, kamyon, top gibi oyuncaklar vardır. Ama, bir erkek çocuğu elin- deki oyuncağın büyüsüne öylesine kaptınr ki kendini, Ayşe'ye bakmayı unutup, oynamaya başlar. Çocuğun elinde tuttuğu oyuncak bir ara- ba vapurudur. Oyuncak, şeffaf bir poşetin için- de olduğundan, çocuğun vapuru yukan, aşağı oynatmasıyla arabalar bir uçtan öbürüne kayar ve bu hareketten büyük haz aldığı çocuğun her halinden belli olur. Merak ediyorum; o oyun- caklar, filmin sonunda çocuklara dağıtılmış mı- dır? Onun hlç oyuncağı olmadı... Oyuncakh filmden söz ettik, peki ya hiç oyuncağı olmayan yıldız oyuncu?.. Onu da, Se- lim tleri'nin Argos Dergisi'nin Şubat 1990 sa- yısında yayımlanan bir söyleşisinden öğreni- riz. Ilerinin "Hiç oyuncağınız yok muydu?" sorusuna, "Hayır, hiç oyuncağım olmadı" di- ye karşılık veren Türkan Şoray, yazann "Baş- ka çocuklann oyuncakları..." sözü üzerine şöyle sürdürürkonuşmasım: "Başka çocuklar da pek yoktu aslında. Bir yalnızlık vardı. So- kaklar, çocuk oyunları yoktu. Hiç arkadaşım yoktu ki, başka çocuklann oyuncaklarını görmüş olabileyim. Hani görüp de özenirsi- niz... Zaten özenme duygusu söz konusu edi- lemez; çok içe dönüktüm. Nazan vardı, kü- çüktü. Nazan'ın bakımı da bana kalmıştı. Çocuktum ve ona bakardım. Ama oyuncak- ların bir etkisi olmalı. Oyuncağı bilmeden yetişmenin ne olduğu üzerinde fazla düşün- medim. Fakat şimdi Yağmur'un çok oyunca- ğı var. Yağmur'a çok oyuncak alıyorum. Bel- ki bu yüzden, o yıllardan..." Yazlık sinemalann arka duvarlannın dibinde toplanılan film kareleri arasında en değerli olanlan, Türkan Şoray ve Cüneyt Arkın'ın yan yana görüldüğü sahnelerdi... Ceplerimizde taşıdığımız mercekli, küçük film kutulanndan bir tanesini, Paris'in ünlü "Perla Şez" mezarlığındaki bir kabrin üstüne bıraktım. Mezarda, güneşe tuttuğum oyuncak sinema- mn merceğinden baktığımda, gülümseyen yü- zünü görmeyi özledığim "Yılmaz Güney"in LTIN PORTAKAL FtLM FESTİVALİ Antalya, İspanyol sinemasını tanıyacak Kültür Servisi - 40. Antalya Altın Portakal Film Festiva- li'nde, 'Bir Ülke Bir Sinema 1 başlığı altmda bu yıl ispanyol si- nemasının seçkin örnekleri yer alacak. Antalya Kültür Sanat Vak- fı ve tstanbul Cervantes Enstitü- sü'nün işbirliğiyle hazırlanan programda; yaşamının büyük bir bölümünü sürgünde geçirmesine karşm ispanyol sinemasınm önde gelen isimlerinden olan Luis Bu- nuelin 'Viridiana'sı, yine Fran- co döneminin sansüründen payını almış ve sinemaya Bunuel'in asıs- tanı olarak girmiş Carlos Sa- ura'nın 'Goya'sı, Victor Eri- ce'nin 'An Kovanının Ruhu\ Betino Zambrano'nun 'Yalnız'ı ve Alejandro Amenabar ın 'Di- ğerleri' adlı filmleri gösterilecek. Bunuel'in 1961 yapımı filmı 'Viridiana'. kendi kararlarını ve- Luis Bunuel'in yönettiği 'Viridiana', küçük bir kızın yaşadıklarından yola çıkıyor. remeyecek kadar toy bir kızın ma- nastıra kapanmadan önce başrabi- benin ısrarlan üzerine, kendisine yıllarca maddi destekte bulunmuş olan amcasını ziyarete gidişi sıra- sında yaşananlan ele alıyor. Saura, 'tüm hayatımı yönlen- diren adam' olarak nitelendirdi- ği 'gölgelerin ressamı' Goya'nın yaşammı anlatıyor yapıtında. İspanyol sinemasınm orta kuşak önemli yönetmenlerinden Victor Erice ise General Franco dönemi- nin Ispanyasf na alegorik bir gön- derme yapıyor 'An Kovanının Ruhu'nda. Genç kuşak yönetmenlerden Benito Zambrano'nun ılk filmi 'Yalnız' bir anne-kızın iletişim- sizlikleri üzerine kurulu. Henüz 31 yaşında olmasma kar- şın filmleri dünya çapında ses ge- tiren İspanya'nın yeni dâhi yönet- menlerinden Ale- jandro Amena- bar'ın filmi 'Diğer- leri'nde, Ikinci Dün- ya Savaşı'nın son günlerinde. Jersey Adası'nda genç bir kadın, iki çocuğuyla birlikte kocasmın cepheden dönmesini beklemektedir. Açık- lanamaz bir şekilde ortadan kaybolan hizmetçilerinin ar- dından gelen üç ya- bancı Grace'ten iş is- ter. Grace bu teklifi kabul eder. Ancak evin bazı kurallan vardır. Çocuklann ışığa alerjisi olduğu için, perdeler her za- man kapalı tutulmalı, odalar karanlık ol- malıdır. Hizmetçıle- rin gelmesinden kısa bir süre sonra çocuk- lar evde bazı hayal- ler görmeye başlar. Çizginin ustası SanalMüze'de Sergide Turhan Selçuk 'un 60 siyah-beyaz ve 20 renkli karikatürü ile Abdülcanbaz dizisinin lOfarUı karakterinin imgeleriyer alıyor Kültür Sevisi - Eczacıbaşı Sa- nal Müzesi 14 Ağustos'tan bu ya- na gazetemiz çizerlerinden Turhan Selçuk'un retrospektif sergisine ev sahipliği yapıyor Turgut Çeviker tarafmdan hazırlanan sergide sanat- çının 60 siyah-beyaz ve 20 renkli karikatürü ile Abdülcanbaz dizisi- nin 10 farklı karakterinin imgeleri yer alıyor. 'www.sanalmuze.org' adresinde bulunan sergi. sanatse- verleri Turhan Selçuk'un usta çiz- gileri arasmda sürükleyici bir yol- culuğa çıkaracak. Uzun yıllardır karikatür eleştirisi ve Türk karikatür tarihi konusunda çalışan Turgut Çeviker, Cem, Ce- mal Nadir ve Turhan Selçuk'u, Türk karikatürünün 'büyülü altın üçgeni' olarak betimliyor. Çeviker'e göre, "19. yüzyılın olgunlaştırdığı Türk karikatürünün ilk ayağını Üstat Cem oluşturuyor. Cemal Nadir ise özellikle Cumhuriyet'in ikinci on yılında Türk karikatürü- nü parlatmıştır. 1960'a ulaşıldı- ğındaysa, Turhan Selçuk sert ve geometrik çizgilerin giderek uyumlu bir estetiğe dönüştüğü ye- ni çizgi dünyasında benzersiz bir üslupçu ve usta olarak Türk kari- katürünün üçüncü ayağını oluş- turmuştur." 'Espri, çizginin içinde' Çetin Altan, 1959 yılında Milli- yet gazetesinde yayımlanan bir ya- zısında Turhan Selçuk'u yeni çıkan albümü için kutlarken, onun eserle- rini neden beğendiğinı şöyle açık- lıyor: "Karikatür sanatının, al- tındaki lejanddan destek alan ve bir nevi şematize edilmiş fıkra sa- yılan cinsini öteden beri sevme- dim. Gazete okuyan iki adam si- lueti çiz ve altına istediğin espri- yi yaz. Espri kuvvetüyse karika- tür beğenilir, değilse beğenilmez. Bence karikatür sanatından zi- yade söz sanatına yakın bir gaze- te eğlencesidir bu... Turhan'ın eserlerinde yazılı espriden bir koltuk değneği bulamazsınız. Espri, hiciv. tezat ve beşeri zaaf, karikatürün altında değil, çizgi- nin içindedir." 'Şapkam Dolu Çiçekle' adlı ki- tabında yer alan bir denemesüıde sanatçının dili üzerinde duran Ce- mal Süreya'ya göre, Turhan Sel- çuk'ta ide, çizgiden önce geliyor. Bu yüzden de çizdiği kişiler 'ev- rensel ve matematik bir insanın ortalama profilini' taşıyor. Yaşar Kemal ise 1979'daki bir yazısında Turhan Selçuk'u bir ede- biyat adamı olarak yorumluyor. Selçuk'u bir şair, bir romancı, bir hikâyeci olarak gören Ya§ar Kemal, sanatçı ile Çehov arasında gördüğü yakmlığa değiniyor. İlhan Selçuk ise sanatçının evrendeki her şeyi bir çizgiye dönüştürmenin 'ilm-i sim- yasını' benliğinde bulduğu ilk gençlik zamanlanndan söz ediyor. ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Kapadokya'ya Tutkuyla Bağlanmak Dev bir balonla gökyüzünde süzülüyorum. Aşa- ğıda, doğanın milyonlarca yıl önce oynadığı en olağanüstü oyunları görüyorum... Aşağıda, nice toplumlann, nice uygarlıkların binlerce yıldır bırak- tığı izleri görüyorum... Güneşin ilk saatleri... Balo- nu kullanan, yani rüzgârlara hükmeden kaptan pi- lot Ismail Keremoğlu'na teslim olmuşum aşağı- ları seyrediyorum. Çoook uzaklarda bir yanda Er- ciyes Dağı, öte yanda Hasan Dağı... Ikisinin ara- sında, boylu boyunca uzanan Kapadokya'yı görü- yorum! Aşağıya bakıyorum ve... (Hayır, hayır, balonla yolculuğu, doğanın "oyun- lannı", toplumların izlerini bir başka yazıya bırakıp şu şon iki güne gelmeli...) Ürgüp'te iki gün... Ürgüp, Göreme, Avanos sıra- sında gidıp gelirken en çok, en çok, güzelim, ça- lışkan insanların, bir ideal uğruna verdikleri çaba- yı görüyorum. Doğdukları, yerteştikleri, seçtikleri ya da seçildikleri yöreyi geliştirme, daha ileri, da- ha ileri götürme, kültür birikimleriyle zenginleştir- me ideali bu. Burada olma nedenim, Kapadokya Ürgüp Kari- katür Yarışması'nın jürisinde bulunmam. ödül tö- reni var. (Sonuçları daha önce okudunuz.) Başa dönecek olursam, her şey, Semih Balcı- oğlu'nun 25 yıl önce Kapadokya'ya gönül verme- siyle başlamış. "Kapadokya ile benim çizgileıim örtüşür" demiş. Yöreye gidip gelmeleri ve araştır- maları sonucu ortaya çıkan "Kapadokya" karika- tür kitabı (Yapı Kredi Yayınları) günün birinde Ür- güp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş'in eline geç- miş. Bekir Odemiş, elindekiyle, yani yörenin tarihi ve doğal zenginliğiyle yetinecek olsa, sanatçıyı kutlayacak, kitabı rafa yerleştirecek ve iş bitecek... Hayır efendim, bu buluşma, ılerıye yönelik bir projenin tohumlarını atacak ve Istanbul merkezli ol- mayan, her yıl Kapadokya'ya ilişkin bir başka ko- nuyu ele alan karikatür yarışması doğacaktı. Her yıl katılımın büyüdüğü, birbihnden nitelikli sanat- çıların katıldığı, profesyonellerin ya da amatörlerin katıldığı, ödül sonrasında Ürgüp'te oluşturulan ser- ginin, Türkiye'nin çeşitli il ve ilçelerini dolaştığı bir yarışma... Yalnız yörenin tanıtımına katkıda bulun- makla kalmıyor, yöre halkını da dürtükleyen, ateş- leyen, katılımını sağlayan bir etkinliğe yol açıyor. önümüzdeki yıldan sonra uluslararası bir niteliğe dönüştürülmesi söz konusu. Ödül töreni ve sergınin yer aldığı "Hadosan" (Ha- lı Dokuma Sanayii) sankı, bir kültür merkezi gibi ça- lışıyor, sahibi, Fehmi Yazıcıoğlu, Ürgüp'te tanıkol- duğum, o idealist tutkunun önde gelen bir temsil- cisi. Her konuşmasında, bir yöreye tutkuyla bağ- lanmanın yeterii olmadığını, gelişimini sürdürmek için vizyon sahibi olmanın, emek vermenin ve kat- kıda bulunmanın kararlılığını görüyorum. 3. Kapadokya-Ürgüp Karikatür Yarışması'nda "Halı- Kilim" konusunda Birincilik ödülü Tan 0- ral'ındı. Tan Oral'ın yıllardır güncel olana, tarihsel bir perspektiften bakan; yereli evrensel olanla birleş- tiren; insanın içine sessiz ama derinden derine iş- leyen karikatürterinin hayranıyım. (Soy adlarımız aynı, ama hiçbir akrabalığımız yok.) Sanki doğdu- ğundan beri Cumhuriyet gazetesinin bir parçası- dır diye düşünürüm. Ürgüp'te, bu beraberiik nere- den, nasıl doğdu diye soracak oldum. Anlattı: Bir gün arkadaşlannı görmeye Cumhuriyet ga- zetesine uğramış. Tam o sırada Mustafa Ekmek- çi'nin yazısı gelmiş masaya. "Buna bir şey çizse- ne" demişler. Sonra bir başka yazıya, sonra bir başka yazıya... "Çok doğaldı. Hiç sorgulamadım bile... Vatana hizmet gibiydi..." diyor. "Vatana hizmet" 1978'den beri sürüyor... Ürgüp'te iki gün... Uluslararası Paris Rallisi de tam o günlerdeydi... önümüzdeki ay Uluslararası Bisiklet Festivali, sonra Bağ Bozumu Festivali... 1700 kişilik Külür ve Kongre Sarayı, Semih Balcı- oğlu Sanat Galerisi inşaatları ilerliyor... Peri bacaları, taşın ipeksi kıvrımları, renklerle, çizgilerle donanmış yeraltı kentleri ve mekânları, halıcılığı, kilimciliği, ipekçiliği, bağları, bahçeleri, şarapçılığı, yapı özellikleri, konakları, çanak çöm- lekçiliği... Kısacası doğası, tarihi ve insanlan... Kapadokya'nın olağanüstü özelliklerini, masal- sı dekorunu, büyülü havasını, statik, yerinde sa- yan, değişmez değerler olarak kabullenmek, çö- küşten başka bir şey sağlamaz. Tarihsel süreçte her şey değişiyor. Değişimi, ge- lişime çevirmek, bu değerleri, çağdaş, ileriye yö- nelik, üretken kültürel tasarımlarla bütünlemekle mümkün... Işte Kapadokya'da yapılmaya çalışılan da bu. e-posta: zeynep ' zeyneporal.com Faks:(0212)257 05 57 Mevlana'nın yaşamı film oluyor • Kültür Servisi - Hindistan'ın ünlü yönetmenlerinden Muzaffer Ali, 10 yıl gibi uzun bir aradan sonra yeni bir film çekmeye hazırlanıyor. 25 milyon dolara mal olacak fihnin konusu 13. yüzyılın ünlü şairi Mevlana Celaleddin Rumi'nin yaşamı. Ali, "Celaleddin Rumi, Doğu ve Batı'yı birleştiriyor. Terorizmin olduğu dünyamızda bu fihnle insanlar birbirlerinin kültürlerini anlamalan konusunda bilgilenecekler" diye konuştu. Filmde, Rumi'nin önemli yapıtlanndan 'Divan'dan ve 26.600 beyitten oluşan 'Mesnevi'den yararlanılacak. Daniel Day Lewis'i Rumi rolüne, Al Pacino ve Robert De Niro'yu ise diğer önemli karakterlere uygun gördüğünü söyleyen Ali, "10 yıldır bu tasan üstünde çalışıyorum. Doğru ve dünya çapında bir iş çıkarmak için, en ünlü Hollywood yıldızlanyla çalışmak istiyorum. Dünyada böyle bir çalışma olmadı" dedi. Türkiye'den çok fazla destek gördüğünü söyleyen Ali, Kültür Bakanı Erkan Mumcu ile görüştüğünü ve Mumcu'nun bu filmin yapılması için elinden geleni yapacağı konusunda kendisine söz verdiğini bildirdi. BUGUN • BEYOĞLU StNEMASI'da 'Alim Şerif Onaran Anısına' kapsamında 12.15, 14.30, 16.45, 19.00, 21.15 saatlerinde 'Aşk Zamanı' adh fihnm gösterimi. (0 212 251 32 40) M SAKIP SABANCI MÜZESİ'nde 11.00'de 'Kahvaltıda Caz' kapsamında Kerem Görsev ile Volkan Hürsever'in dinletisi. (0 212 277 22 00) .,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle