Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 AĞUSTOS 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
kultur@ cumhuriyet.com.tr 15
KULE CANBAZI SUNAYAKEV
Yılmaz Güney'in gülenyüzü
7
azlık sinemalann arka duvarlannın
diplerinde kesilmiş film parçalan
toplamaya meraklı çocuklardık. Film
karelerini mercekli, küçük kutulara
koyarak dürbünden bakar gibi seyretmek, en az
sinema kadar heyecan verirdi bizlere. Her yer-
de bulabilirdiniz, tnısket dolu cebinize bile sı-
ğabilecek sinema kutulanndan; bakkalda bile
satılırdı.
Bu basit oyuncak, tüm çocuklann sevgilisiy-
di bir zamanlar. Ona sevdalılardan biri de Çe-
tin Altan'dır. "Pilli cep fenerlerinin mercek-
leriyle, tek kare film sahnelerini büyüterek
gösteren oyuncak dürbünlerden bir sinema
makinesi yapacaktım. Dürbünün ucuna tek
karelik bir film takacağıma, daha uzunca
bir film takacak ve arkada tuttuğum elekt-
rik lambasının ışığında, onu hızla aşağı çe-
kerek filmin duvarda oynamasını sağlaya-
caktım."
Bir şekerleme kutusunun şeffaf kapağından
yaptığım oyuncak sinemanın karşısında soka-
ğın tüm çocuklan toplanırdı. Milliyet yayınla-
nnın, küçük, mavi ciltli kitaplanmn içinde tam
sayfa renkli resimler olurdu. Kopardığım o re-
simleri birbirine bantlar ve arkasına gizlendi-
ğim komodinin üstündeki şeffaf kutunun için-
den kaydınrdım. Babam terzi olduğundan, bir-
birine eklediğim resimleri film şeridi gibi ha-
reket ettirecek iki büyük makara bulmak hiç de
zor olmamıştı. Ellerim makaralarda olduğun-
dan, kitabı okuyabilmem için bir arkadaşım ba-
na yardım ederdi.
'Sakıncalı' görülen kamyon!
Bir tür kitap okuma olan bu oyunda en çok
sevilen "Pal Sokağı'nın Çocuklan" adlı ro-
man olmuştu. Selimiye Kışlasfnda 22 Şubat
1973 tarihinde yazılan bir mektupta da aynı ki-
taptan söz edilir: "Pal Sokağı'nın Çocuklan
benim ilk okuduğum romandı Sevgili. İlko-
kuldaydım o zaman. Nasıl duygulanmıştım.
Nemeçek için ne kadar ağlamıştım."
Yılmaz Güney'dir mektubu gönderen. "Sev-
gili" diye seslendıği de eşi Fatoş'tan başkası de-
ğildir. Birbuçukyaşındaki oğlu Yılmazvar bir
de... Fatoş Güney'in hapishaneye fotoğraflan-
nı gönderdiği biricik "Zaza"sı. Küçük Yıl-
maz'ı o günlerde çekilen fotoğraflannda bir yı-
ğın oyuncakla oynarken görürüz; üç tekerlekli
bisiklet, süt kamyonu, tekerlekli at, ördek, tü-
fek, tren... Hiçbirinde deneşeli değildır ama!...
Sankı, bu fotoğraflann içerdeki babasına gön-
derileceğini biliyor gibidir.
Küçük oğluna dört duvar arasında kibrit çöp-
lerinden yaprığı oyuncak evleri gönderir Yılmaz
Güney; renkli kâğıtlardan fınldaklar, şeytan
uçurtmalan da yapar. Ama, ünlü sinema sanat-
çısının yaptığı bir oyuncağın dışanya çıkması-
na izin vermez hapishane yönetimi. 0 oyunca-
ğın ne olduğunu Fatoş Güney'den öğreniyoruz:
"Sonlarda bir gün, yuvarlanmış kâğıtlardan
yapılma küçük bir kamyonu vermediler. 'Sa-
kıncalı' görülmüş olmalıydı."
Kemal Anadol'un oyuncakları...
Dört duvar arasında yapılan oyuncaklardan
saklanan, korunan var mıdır acaba? Örneğin
Kemal Anadol, saklıyor mudur, babası Zihni
Anadol'un şu dizelerinde bahsertiği oyuncak-
Ian!°
Daha üçüne basıyordun çocukluğunun
minnacık baharında
Uık kıyı kentlerine sığınır gibi giriverdim
oymalı ahşap evimizden içeri
Elimde tahta hapishane bavulu, soğuk
uğursuz eski çamaşırlar
Sakıncasız kitaplar
Güneşli sedirimizde solmuş çiçekler vardı
Ve hapishaneden gönderdiğim
oyuncaklar kucağında oynuyordun
Yumuk ellerin bir pamuk sıcaklığında
kenetlenince boynuma
Annen kocaman mutfak önlüğünün
ceplerine siliyordu gözlerini...
Televizyon kanallannda gösterilen Türk film- adı yazıyordu!..
lerini birkaç yıldır oyuncağın görüldüğü bir sah-
neye rastlanm umuduyla kaçırmadan izlemeye
çalışıyorum. Seyrek de olsa ulaşıyorum amacı-
ma. Orneğin, "Bir Kaşık Sevgi Yeter" adlı
fılmde, mahalle halkını toplayan Münir Öz-
kul'un. tedavi olmayı kabul etmeyen Ayşe'yi
(Zeynep Değirmencioğlu) düşüncesinden vaz-
geçirmeye çalıştığı sahne, belki de Türk sine-
masında oyuncağın en çok görüldüğü kareleri
oluşturur. Münir Özkul'un etrafındaki çocuk-
lann ellerinde bebek, araba, kamyon, top gibi
oyuncaklar vardır. Ama, bir erkek çocuğu elin-
deki oyuncağın büyüsüne öylesine kaptınr ki
kendini, Ayşe'ye bakmayı unutup, oynamaya
başlar. Çocuğun elinde tuttuğu oyuncak bir ara-
ba vapurudur. Oyuncak, şeffaf bir poşetin için-
de olduğundan, çocuğun vapuru yukan, aşağı
oynatmasıyla arabalar bir uçtan öbürüne kayar
ve bu hareketten büyük haz aldığı çocuğun her
halinden belli olur. Merak ediyorum; o oyun-
caklar, filmin sonunda çocuklara dağıtılmış mı-
dır?
Onun hlç oyuncağı olmadı...
Oyuncakh filmden söz ettik, peki ya hiç
oyuncağı olmayan yıldız oyuncu?.. Onu da, Se-
lim tleri'nin Argos Dergisi'nin Şubat 1990 sa-
yısında yayımlanan bir söyleşisinden öğreni-
riz. Ilerinin "Hiç oyuncağınız yok muydu?"
sorusuna, "Hayır, hiç oyuncağım olmadı" di-
ye karşılık veren Türkan Şoray, yazann "Baş-
ka çocuklann oyuncakları..." sözü üzerine
şöyle sürdürürkonuşmasım: "Başka çocuklar
da pek yoktu aslında. Bir yalnızlık vardı. So-
kaklar, çocuk oyunları yoktu. Hiç arkadaşım
yoktu ki, başka çocuklann oyuncaklarını
görmüş olabileyim. Hani görüp de özenirsi-
niz... Zaten özenme duygusu söz konusu edi-
lemez; çok içe dönüktüm. Nazan vardı, kü-
çüktü. Nazan'ın bakımı da bana kalmıştı.
Çocuktum ve ona bakardım. Ama oyuncak-
ların bir etkisi olmalı. Oyuncağı bilmeden
yetişmenin ne olduğu üzerinde fazla düşün-
medim. Fakat şimdi Yağmur'un çok oyunca-
ğı var. Yağmur'a çok oyuncak alıyorum. Bel-
ki bu yüzden, o yıllardan..."
Yazlık sinemalann arka duvarlannın dibinde
toplanılan film kareleri arasında en değerli
olanlan, Türkan Şoray ve Cüneyt Arkın'ın yan
yana görüldüğü sahnelerdi...
Ceplerimizde taşıdığımız mercekli, küçük
film kutulanndan bir tanesini, Paris'in ünlü
"Perla Şez" mezarlığındaki bir kabrin üstüne
bıraktım.
Mezarda, güneşe tuttuğum oyuncak sinema-
mn merceğinden baktığımda, gülümseyen yü-
zünü görmeyi özledığim "Yılmaz Güney"in
LTIN PORTAKAL FtLM FESTİVALİ
Antalya, İspanyol
sinemasını tanıyacak
Kültür Servisi - 40. Antalya
Altın Portakal Film Festiva-
li'nde, 'Bir Ülke Bir Sinema
1
başlığı altmda bu yıl ispanyol si-
nemasının seçkin örnekleri yer
alacak. Antalya Kültür Sanat Vak-
fı ve tstanbul Cervantes Enstitü-
sü'nün işbirliğiyle hazırlanan
programda; yaşamının büyük bir
bölümünü sürgünde geçirmesine
karşm ispanyol sinemasınm önde
gelen isimlerinden olan Luis Bu-
nuelin 'Viridiana'sı, yine Fran-
co döneminin sansüründen payını
almış ve sinemaya Bunuel'in asıs-
tanı olarak girmiş Carlos Sa-
ura'nın 'Goya'sı, Victor Eri-
ce'nin 'An Kovanının Ruhu\
Betino Zambrano'nun 'Yalnız'ı
ve Alejandro Amenabar ın 'Di-
ğerleri' adlı filmleri gösterilecek.
Bunuel'in 1961 yapımı filmı
'Viridiana'. kendi kararlarını ve-
Luis Bunuel'in yönettiği 'Viridiana', küçük
bir kızın yaşadıklarından yola çıkıyor.
remeyecek kadar toy bir kızın ma-
nastıra kapanmadan önce başrabi-
benin ısrarlan üzerine, kendisine
yıllarca maddi destekte bulunmuş
olan amcasını ziyarete gidişi sıra-
sında yaşananlan ele alıyor.
Saura, 'tüm hayatımı yönlen-
diren adam' olarak nitelendirdi-
ği 'gölgelerin ressamı' Goya'nın
yaşammı anlatıyor yapıtında.
İspanyol sinemasınm orta kuşak
önemli yönetmenlerinden Victor
Erice ise General Franco dönemi-
nin Ispanyasf na alegorik bir gön-
derme yapıyor 'An Kovanının
Ruhu'nda.
Genç kuşak yönetmenlerden
Benito Zambrano'nun ılk filmi
'Yalnız' bir anne-kızın iletişim-
sizlikleri üzerine kurulu.
Henüz 31 yaşında olmasma kar-
şın filmleri dünya çapında ses ge-
tiren İspanya'nın yeni dâhi yönet-
menlerinden Ale-
jandro Amena-
bar'ın filmi 'Diğer-
leri'nde, Ikinci Dün-
ya Savaşı'nın son
günlerinde. Jersey
Adası'nda genç bir
kadın, iki çocuğuyla
birlikte kocasmın
cepheden dönmesini
beklemektedir. Açık-
lanamaz bir şekilde
ortadan kaybolan
hizmetçilerinin ar-
dından gelen üç ya-
bancı Grace'ten iş is-
ter. Grace bu teklifi
kabul eder. Ancak
evin bazı kurallan
vardır. Çocuklann
ışığa alerjisi olduğu
için, perdeler her za-
man kapalı tutulmalı,
odalar karanlık ol-
malıdır. Hizmetçıle-
rin gelmesinden kısa
bir süre sonra çocuk-
lar evde bazı hayal-
ler görmeye başlar.
Çizginin ustası SanalMüze'de
Sergide Turhan Selçuk 'un 60 siyah-beyaz ve 20 renkli karikatürü
ile Abdülcanbaz dizisinin lOfarUı karakterinin imgeleriyer alıyor
Kültür Sevisi - Eczacıbaşı Sa-
nal Müzesi 14 Ağustos'tan bu ya-
na gazetemiz çizerlerinden Turhan
Selçuk'un retrospektif sergisine ev
sahipliği yapıyor Turgut Çeviker
tarafmdan hazırlanan sergide sanat-
çının 60 siyah-beyaz ve 20 renkli
karikatürü ile Abdülcanbaz dizisi-
nin 10 farklı karakterinin imgeleri
yer alıyor. 'www.sanalmuze.org'
adresinde bulunan sergi. sanatse-
verleri Turhan Selçuk'un usta çiz-
gileri arasmda sürükleyici bir yol-
culuğa çıkaracak.
Uzun yıllardır karikatür eleştirisi
ve Türk karikatür tarihi konusunda
çalışan Turgut Çeviker, Cem, Ce-
mal Nadir ve Turhan Selçuk'u,
Türk karikatürünün 'büyülü altın
üçgeni' olarak betimliyor. Çeviker'e
göre, "19. yüzyılın olgunlaştırdığı
Türk karikatürünün ilk ayağını
Üstat Cem oluşturuyor. Cemal
Nadir ise özellikle Cumhuriyet'in
ikinci on yılında Türk karikatürü-
nü parlatmıştır. 1960'a ulaşıldı-
ğındaysa, Turhan Selçuk sert ve
geometrik çizgilerin giderek
uyumlu bir estetiğe dönüştüğü ye-
ni çizgi dünyasında benzersiz bir
üslupçu ve usta olarak Türk kari-
katürünün üçüncü ayağını oluş-
turmuştur."
'Espri, çizginin içinde'
Çetin Altan, 1959 yılında Milli-
yet gazetesinde yayımlanan bir ya-
zısında Turhan Selçuk'u yeni çıkan
albümü için kutlarken, onun eserle-
rini neden beğendiğinı şöyle açık-
lıyor: "Karikatür sanatının, al-
tındaki lejanddan destek alan ve
bir nevi şematize edilmiş fıkra sa-
yılan cinsini öteden beri sevme-
dim. Gazete okuyan iki adam si-
lueti çiz ve altına istediğin espri-
yi yaz. Espri kuvvetüyse karika-
tür beğenilir, değilse beğenilmez.
Bence karikatür sanatından zi-
yade söz sanatına yakın bir gaze-
te eğlencesidir bu... Turhan'ın
eserlerinde yazılı espriden bir
koltuk değneği bulamazsınız.
Espri, hiciv. tezat ve beşeri zaaf,
karikatürün altında değil, çizgi-
nin içindedir."
'Şapkam Dolu Çiçekle' adlı ki-
tabında yer alan bir denemesüıde
sanatçının dili üzerinde duran Ce-
mal Süreya'ya göre, Turhan Sel-
çuk'ta ide, çizgiden önce geliyor.
Bu yüzden de çizdiği kişiler 'ev-
rensel ve matematik bir insanın
ortalama profilini' taşıyor.
Yaşar Kemal ise 1979'daki bir
yazısında Turhan Selçuk'u bir ede-
biyat adamı olarak yorumluyor.
Selçuk'u bir şair, bir romancı, bir
hikâyeci olarak gören Ya§ar Kemal,
sanatçı ile Çehov arasında gördüğü
yakmlığa değiniyor. İlhan Selçuk
ise sanatçının evrendeki her şeyi bir
çizgiye dönüştürmenin 'ilm-i sim-
yasını' benliğinde bulduğu ilk
gençlik zamanlanndan söz ediyor.
ESİNTİLER
ZEYNEP ORAL
Kapadokya'ya
Tutkuyla Bağlanmak
Dev bir balonla gökyüzünde süzülüyorum. Aşa-
ğıda, doğanın milyonlarca yıl önce oynadığı en
olağanüstü oyunları görüyorum... Aşağıda, nice
toplumlann, nice uygarlıkların binlerce yıldır bırak-
tığı izleri görüyorum... Güneşin ilk saatleri... Balo-
nu kullanan, yani rüzgârlara hükmeden kaptan pi-
lot Ismail Keremoğlu'na teslim olmuşum aşağı-
ları seyrediyorum. Çoook uzaklarda bir yanda Er-
ciyes Dağı, öte yanda Hasan Dağı... Ikisinin ara-
sında, boylu boyunca uzanan Kapadokya'yı görü-
yorum! Aşağıya bakıyorum ve...
(Hayır, hayır, balonla yolculuğu, doğanın "oyun-
lannı", toplumların izlerini bir başka yazıya bırakıp
şu şon iki güne gelmeli...)
Ürgüp'te iki gün... Ürgüp, Göreme, Avanos sıra-
sında gidıp gelirken en çok, en çok, güzelim, ça-
lışkan insanların, bir ideal uğruna verdikleri çaba-
yı görüyorum. Doğdukları, yerteştikleri, seçtikleri
ya da seçildikleri yöreyi geliştirme, daha ileri, da-
ha ileri götürme, kültür birikimleriyle zenginleştir-
me ideali bu.
Burada olma nedenim, Kapadokya Ürgüp Kari-
katür Yarışması'nın jürisinde bulunmam. ödül tö-
reni var. (Sonuçları daha önce okudunuz.)
Başa dönecek olursam, her şey, Semih Balcı-
oğlu'nun 25 yıl önce Kapadokya'ya gönül verme-
siyle başlamış. "Kapadokya ile benim çizgileıim
örtüşür" demiş. Yöreye gidip gelmeleri ve araştır-
maları sonucu ortaya çıkan "Kapadokya" karika-
tür kitabı (Yapı Kredi Yayınları) günün birinde Ür-
güp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş'in eline geç-
miş. Bekir Odemiş, elindekiyle, yani yörenin tarihi
ve doğal zenginliğiyle yetinecek olsa, sanatçıyı
kutlayacak, kitabı rafa yerleştirecek ve iş bitecek...
Hayır efendim, bu buluşma, ılerıye yönelik bir
projenin tohumlarını atacak ve Istanbul merkezli ol-
mayan, her yıl Kapadokya'ya ilişkin bir başka ko-
nuyu ele alan karikatür yarışması doğacaktı. Her
yıl katılımın büyüdüğü, birbihnden nitelikli sanat-
çıların katıldığı, profesyonellerin ya da amatörlerin
katıldığı, ödül sonrasında Ürgüp'te oluşturulan ser-
ginin, Türkiye'nin çeşitli il ve ilçelerini dolaştığı bir
yarışma... Yalnız yörenin tanıtımına katkıda bulun-
makla kalmıyor, yöre halkını da dürtükleyen, ateş-
leyen, katılımını sağlayan bir etkinliğe yol açıyor.
önümüzdeki yıldan sonra uluslararası bir niteliğe
dönüştürülmesi söz konusu.
Ödül töreni ve sergınin yer aldığı "Hadosan" (Ha-
lı Dokuma Sanayii) sankı, bir kültür merkezi gibi ça-
lışıyor, sahibi, Fehmi Yazıcıoğlu, Ürgüp'te tanıkol-
duğum, o idealist tutkunun önde gelen bir temsil-
cisi. Her konuşmasında, bir yöreye tutkuyla bağ-
lanmanın yeterii olmadığını, gelişimini sürdürmek
için vizyon sahibi olmanın, emek vermenin ve kat-
kıda bulunmanın kararlılığını görüyorum.
3. Kapadokya-Ürgüp Karikatür Yarışması'nda
"Halı- Kilim" konusunda Birincilik ödülü Tan 0-
ral'ındı.
Tan Oral'ın yıllardır güncel olana, tarihsel bir
perspektiften bakan; yereli evrensel olanla birleş-
tiren; insanın içine sessiz ama derinden derine iş-
leyen karikatürterinin hayranıyım. (Soy adlarımız
aynı, ama hiçbir akrabalığımız yok.) Sanki doğdu-
ğundan beri Cumhuriyet gazetesinin bir parçası-
dır diye düşünürüm. Ürgüp'te, bu beraberiik nere-
den, nasıl doğdu diye soracak oldum. Anlattı:
Bir gün arkadaşlannı görmeye Cumhuriyet ga-
zetesine uğramış. Tam o sırada Mustafa Ekmek-
çi'nin yazısı gelmiş masaya. "Buna bir şey çizse-
ne" demişler. Sonra bir başka yazıya, sonra bir
başka yazıya... "Çok doğaldı. Hiç sorgulamadım
bile... Vatana hizmet gibiydi..." diyor.
"Vatana hizmet" 1978'den beri sürüyor...
Ürgüp'te iki gün... Uluslararası Paris Rallisi de
tam o günlerdeydi... önümüzdeki ay Uluslararası
Bisiklet Festivali, sonra Bağ Bozumu Festivali...
1700 kişilik Külür ve Kongre Sarayı, Semih Balcı-
oğlu Sanat Galerisi inşaatları ilerliyor...
Peri bacaları, taşın ipeksi kıvrımları, renklerle,
çizgilerle donanmış yeraltı kentleri ve mekânları,
halıcılığı, kilimciliği, ipekçiliği, bağları, bahçeleri,
şarapçılığı, yapı özellikleri, konakları, çanak çöm-
lekçiliği... Kısacası doğası, tarihi ve insanlan...
Kapadokya'nın olağanüstü özelliklerini, masal-
sı dekorunu, büyülü havasını, statik, yerinde sa-
yan, değişmez değerler olarak kabullenmek, çö-
küşten başka bir şey sağlamaz.
Tarihsel süreçte her şey değişiyor. Değişimi, ge-
lişime çevirmek, bu değerleri, çağdaş, ileriye yö-
nelik, üretken kültürel tasarımlarla bütünlemekle
mümkün...
Işte Kapadokya'da yapılmaya çalışılan da bu.
e-posta: zeynep ' zeyneporal.com
Faks:(0212)257 05 57
Mevlana'nın yaşamı film oluyor
• Kültür Servisi - Hindistan'ın ünlü
yönetmenlerinden Muzaffer Ali, 10 yıl gibi uzun
bir aradan sonra yeni bir film çekmeye
hazırlanıyor. 25 milyon dolara mal olacak fihnin
konusu 13. yüzyılın ünlü şairi Mevlana
Celaleddin Rumi'nin yaşamı. Ali, "Celaleddin
Rumi, Doğu ve Batı'yı birleştiriyor. Terorizmin
olduğu dünyamızda bu fihnle insanlar
birbirlerinin kültürlerini anlamalan konusunda
bilgilenecekler" diye konuştu. Filmde, Rumi'nin
önemli yapıtlanndan 'Divan'dan ve 26.600
beyitten oluşan 'Mesnevi'den yararlanılacak.
Daniel Day Lewis'i Rumi rolüne, Al Pacino ve
Robert De Niro'yu ise diğer önemli karakterlere
uygun gördüğünü söyleyen Ali, "10 yıldır bu
tasan üstünde çalışıyorum. Doğru ve dünya
çapında bir iş çıkarmak için, en ünlü Hollywood
yıldızlanyla çalışmak istiyorum. Dünyada böyle
bir çalışma olmadı" dedi. Türkiye'den çok fazla
destek gördüğünü söyleyen Ali, Kültür Bakanı
Erkan Mumcu ile görüştüğünü ve Mumcu'nun
bu filmin yapılması için elinden geleni yapacağı
konusunda kendisine söz verdiğini bildirdi.
BUGUN
• BEYOĞLU StNEMASI'da 'Alim Şerif
Onaran Anısına' kapsamında 12.15, 14.30,
16.45, 19.00, 21.15 saatlerinde 'Aşk Zamanı'
adh fihnm gösterimi. (0 212 251 32 40)
M SAKIP SABANCI MÜZESİ'nde 11.00'de
'Kahvaltıda Caz' kapsamında Kerem Görsev
ile Volkan Hürsever'in dinletisi.
(0 212 277 22 00) .,