25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 TEMMUZ 2003 CUMA CUMHURİYET SAYFA kultur(a cumhuriyet.com.tr 15 V îstanbul Festivali'nde çok kişinin kaçırdığı Brezilya filmi bugün gösterimde KEDÎ GÖZÜ ibğun şiddetehızlımontaj VECDt SAYAR Son İstanbul Festıvah"nden ses getırenba- zı fılmlenn göstenme çıkması sürüyor. Bu sa- yede. festıval koşuşturmacasında ıskalanan bır fılmi. yazın ortasında görme şansını ya- kalıyor meraklısı. Örneğın hemen akla gelen Aki Kaurismaki nın Geçmişi Olmayan Adam. Kitano'nun Bebekler. Ozon'un Ku- mun Altında. Klapisch ın İspanyol Pansi- yonu'ndan sonra bugün de festıval sırasında çok kışının kaçırdığı. eşten-dosttan çok met- hinı dmledığımız, hakkında övgü yazılan okuduğumuz, kuşkusuz yenı haftanın filmı olarak nıtelenebilecek Brezilya yapımı Tan- nkent başlıyor. Blr suç kentl portresi... Brezılya'da. Rionun varoşlannda. yoksul alt tabaka ıçın 1960'h yıllarda kurulmuş, kü- mesten farksız daracık evlerden oluşan. teh- likelı bır mahalle Tannkent. Dünyanın bellı başlı her büyük metropolünde bulunan ben- zerlen gıbi, yoğun bir şekilde uyuştvırucu - si- lah tıcaretınin ve organıze suçlann egemen olduğu, orman kanunlanna. şiddete ve çete- lerin iktıdar mücadelesıne teslim olmuş bu kanşık bölge fılme adını verdiğı gibı, aynı zamanda başrolde de sayılabı- lir Mahallenm suç işlemeye meyilli, öteki çocuklann- dan farklı. suça bulaş- maktansa basın- da fotoğrafçı olmak isteyen, filmın merkez karakteri Ro- ket'ın (Ale- xandre Rodri- gues)anlatıcılı- gıyla (dış sesi) gelişerek 1960'lardan 1980'lere kadar süren hikâyedekı kötü kişi- yse, Roket'le aynı yaşlardakı ama onun tam zıddı olan, çocuk yaşta kıyıma dönüşen bir randevuevı baskınında sılahı eline alıp, yer içercesıne adam öldürerek çete reisligıne yükselmış ama dans etmekten ve karşı cıns- ten ömür boyu bıhaber kalmış, çarpık çur- puk sevgi kaçkını. acınası bır ganp Ze (Le- andro Firmino Da Hora). Genelde derinliğıne ışlenememış yan ka- rakterlerden yana haylı zengın fılm, sürekJi şıddetın doruğa çıktığı, vahşi çete savaşlan- na odaklanıyor baştan sona. Paulo Lins'in aynı adlı romanından ser- bestçe uyarlanıp gerçeklerle kurmacayı har- manlayarak hikâyesinı alışılmıştan farklı bir şekilde anlatan, yer yer çok sert, kanlı ve deh- şetengız bir çizgide seyreden filmin yönet- meni yeni bir ısim. bize Sinematek yıllann- da Siyah Tanrı ve Sanşın Şeytan, Sarsılan Toprak, Antonio Das Mortes gibi filmleriy- le şiddet kültürünü dayatmış, 1970'lerde et- kisini yitirmiş Cinema Novo akımının usta- larından Glauber Rochayı anımsatan Brezilyalı Fer- nando Meirelles. Ama Rocha'nın po- litik tavnndan yok- sun Meirelles, Mek- sikalı yönetmen Al- ejandro Gonzales Inarritunun par- çalı dramatik bir ya- pıda kurduğu, 2 yıl kadar önce yine fes- tivalden piyasaya diişen. çarpıcı, tokat gibı Paramparça Aşk- lar Köpekler filminden etkilenerek çektiğı izleni- mi veren Tanrı- kent'te aynntılara inen, son derece gerçekçi ama apolitik, yahnkat bir yaklaşımı benim- semış. Sadece gösteriyor, yargılamaksızın sorgulamaksızın. Durumun sorumlusu ola- rak eleştiri oklannı, tabii kı silahlarla haşır neşir büyüyen o çocuklan 'saldım çayıra, mevlam kayıra' zihnıyetiyle görmezden gel- miş düzene yöneltiyor. Cinema Novo'dan günümüze... Tempolu, kıpır kıpır hareketli anlatımı, do- ğal ışıkta, el kamerasıyla çekılmiş, belgesel tadındakı canlı, filtrelı görüntüleri, teknik becerisı ve amatör oyunculuğuyla ınandırmasa da bizim gibi kaşarlı seyircıyi bile iki saatliğıne kol- tuğunda esir alan Tannkent, suçun saltanat sürdüğü, şid- detin dişlerini geçirdiği, Rio'nun yanıbaşındaki tehlikeli bir suç kentinin portresini çıkanyorabart- tıkça abartarak. Sonuçta bildik konusu ve temalanyla biz- de 'deja vu' etkısi uyandıran, ıçerdıği pek inandıncı ve ıkna edicı olamayan abartılı şıd- det nedeniyle bır yerden sonra hıç benımse- yemedıgimiz Tanrıkent ın önemı, bızce coş- kulu Latin müzığiyle desteklı, akıcı ve işlek sınema dilinden kaynaklanıyor öncelıkle. Yönetmen Meirelles, kısa planlann, hızlı bır tempoda montajlanmasına dayanan akı- cı, işlek, seri, farklı bır anlatım tutturmuş. Anlatıcı sesin, kimı zaman didaktik kaçan açıklamalanyla sürüp yer yer arapsaçı kan- şıklığı içinde seyreden film. genelde hikâye anlatımınuı klasık yapısını ızliyor şiddetin dalağını yararak. Ylne de haftanın en Hginç fllml Başı sona bağlanan. kanşık bir yapıda ku- rulmuş, çok karakterlı. sürükleyicı yeni bir üslup denemesı olarak ılgıyle seyredılen Tan- nkent, suçlu çocuk-gençlık çetesı üstüne Bu- nuel klasiği 'Unutulmuşlar'dan Sergio Le- one başyapıtı 'Bir Zamanlar Ameri- ka'da'ya. De Palma uyarlaması 'Yaralı Yüz'e kadar uzatılacak bir yığın filmin üstü- ne pek yenı bir şey söylemese de sonuçta farklı üslubuyla öne çıkan ve kesinlıkle Charlie'nin Melekleri gibı patlamış mı- sır eğlencelıklennın yenne yeğlene- cek ilgınç bır seyırhk. Içerdiği çocuk şiddeûyle eleştirilenfilmin çoğu amatör olan oyunculanndan Leo Firmino Da Hora. Cldade De Deus / Yönetmen: Fernando Meirelles / Senaryo: Braulio Mantovani / Kamera: Cesar Chaıione / Müzik: Antonio Pinto, Ed Cortes / Oyuncular: Alexandre Rodrigues, Seu Jorge, Leandro Firmino Da Hora, Matheus Nachtergaele, Douglas Silva, \ Philippe Haagensen / Brezilya 2002 (Özen \ Film) YENİ BASLAYANLAR... YENI BASLAYANLAR Onlar / They Yan psıkolojık gerilim, yan korku türündekı 'Onlar' çocuklukta görülen kâbuslar ve çocukluğumuzun canavarlannın yetişkınlığımize gen gelmesı hakkında... 'Rosemary'nin BebeğT gibı, bu film de yetışkınlenn ve çocuklann yaşammı derınden etkileyen dehşet verici canavarlann gerçekten dış dünyaya aıt bır şey mı olduğunu yoksa ruh dünyasının dennliklerinden mı kaynaklandığını tartışıyor. Julia, ılk başta çocukluk arkadaşı Billy"nin anlattığı çılgınca şeylen dıkkate almaz. Billy, sürekli olarak. her ıkisinın de çocukluklannda yaşamış olduklan acılı düşlen anlatmakta ve Julıa'ya sürekh olarak 'onlar'dan sakınmasını ööütlemektedir. Julia onun neden ve kimlerden söz ettiğinı hiç anlayamaz. Genç kız birdenbıre korkulu rüyalar ve gölge şeklınde garip yaratıklar görmeye başladığmda, bunlan çocukluğunda gördüğü kötü kâbuslann tekran olarak algılamayı tercih eder. Julia'nın tersine, Billy'nin okul arkadaşlan olan Sam ve Tery, Billy ile açıklanamayan bu olaylara karşı büyük bir korkuyla yaklaşmaktadırlar. Çok geçmeden üçü de gölge şeklinde bır kötü ruh tarafından zıyaret edılmeye, sesler duymaya. garip yaratıklann şekıllenni görmeye ve kâbuslarla boğuşmaya başlarlar... Robert Harmon'ın yönettıği filmin yapımcısı Wes Craven. Başrollerde Laura Regan, Marc Blucas, Ethan Embry, Dagmara Dominczyc ve John Abranıs oynuyorlar. Bugün gösterime giren 'Onlar', Wes Craven yapımı bir korku filmi. İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK Los Angeles yanarken, "Hesaplaşma - Dark Blue". bir- kaç öykünün iç ıçe gırdiği bir film. Los Angeles polis örgütünün içinde yaşanan hesaplaşma, siyahlarla be- yazlar arasındayaşanan hesaplaşma, iyilerle kötülerin hesaplaşması fil- mi hem çok yönlü bu" ızlenceye dö- nüştürüyor, hem de tekdüzelikten kurtanyor. Eldon Perry, deneyimlı bır polıs- tır, çalışma alanı Los Angeles so- kaklandır. Polis olarak çalışırken ya- salara uymalan ve suçsuzu koruma- lan gerekır ama sokaklar acımasız- dır, tehlikenin nereden geleceği bel- li olmaz ve sokağın yasası da "Hız- lı silah çeken yaşar" kuralını uygu- lar. Deneyimlı Perry de sokaklarda çalışırken kendı yasalannı uygular. serttır, karşı koyana sert davranır, tehdit karşısında ilk vuranın kendı- sı olmasını ıster. Polis örgütünde ona karşı olanlar da vardır, bu yöntem- leri beğenmezler, böyle durumlarda sa\ıınmasını isterler. Rodney Klng olayı Bır dükkân soygunu sırasında dört kişının öldürülmesı olayını çözmesi istenen Eldon Perry ve ortağı bu olayla uğraşırken, Los Angeles'ta Rodney King'i döven dört polisin davası görülüyordu. Bir siyah olan Rodney basit bir trafikte hız aşımı nedeniyle polısler tarafından durdu- rulmuş, acımasızca dövülmüştü. Amatör bır kameranın çekimiyle or- taya çıkan olay dört beyaz polısın davasıyla sürüyor, Los Angeles hal- kı da siyahlarla beyazlann farklı beklentılenyle sonucu karşılamaya hazırlanıyordu. Işte tam bu sırada patlakveren soygunun araştınlması da kuşkulu kanıtlara ulaşıyordu. Soygunu yapanlann kımliklen, bun- lann şartlı tahliye ile dışan çıkmış ı- ki kışi olmalan üzenne işın içinde polis parmağı olabıleceğı kuşkusu doğuyordu. Bu çalışmalar sürerken Rodney Kıng davası sonuçlandı ve dört be- 'Hesaplaşma' ile Los Angeles polisi bir kez daha sorgulanıyor. yaz polis beraat ettı. Bunun üzerine karan protesto eden siyahlar Los Angeles'ta yangınlar çıkârmaya. po- lis arabalanna saldırmaya başladı- lar. Arkadan yağma geldi ve Los An- geles büyük bır felaketin ortasına düştü. Amerika'da Los Angeles polısı kadar tartışılan, fılmlere konu olan başka bır polis örgütü olmamıştır de- nebılır. Los Angeles polisi de bu çal- kantılann içinde, iyilerle kötülenn, siyahlarla beyazlann hesaplaşması- nı yaşamaktadır. Fılm bu çalkantıla- n \erirken, ırk önyargısını, polis içindekı gruplaşmalan, sert ve yasa- dışı görüntülenn arkasında gerçek- len yansıtan kışilen, yetkılı yerlere gelenlenn de her zaman masum ola- mayacağını anlatan bır akış izliyor. Karakterleri yansıtan tıplemeler başanlı. Bırkaç öykünün bırbıri ıçi- ne girişının de başanlı olduğu söy- lenebılır. Sosyal konulan ışlemede yüzeysel kalınmış olsa da filmin ak- siyoner yapısını unutmamak gerekı- yor. Belkı de Rodney Kıng olayı ken- dı başına fılme konu yapılsaydı da- ha etkılı bır ıçenk de kazanabılırdı. Gene de ızlenebılır, keyif alınabılir bır yaptm. Küttürü Ozelleştipsek de mi Saklasak? Yoksa, özelleştırmesek de mi saklasak? Eylül ayında Meclis gündemine gelmesi bek- lenen kamu yönetimi reformu, kültür-sanat ala- nını da ciddi biçimde etkileyecek gibi görünü- yor. Türkiye, bu konuda her zaman olduğu gi- bi, iki karşıt görüşe kilitlendi. 'Kutsal Dev/ef'çi- lerie, devlette yeniden yapılanmayı savunanla- rın tezleri tartışılırken, ayrıntıların gözden kaçı- rılması kafa karışıklığına neden olabilir; demok- rasiden yana olmanın, sıkı bir liberal ekonomi savunucusu olmayı gerektirmediği gerçeği unu- tulabilir. Kamu reformu projesinin tartışılması gereken, olumlu ve olumsuz pek çok yönü var. Olumlu ya- nı, sivil toplum, yönetişim, yeniden yapılanma gibi kavramlann devlet nezdinde (Kabulü demek fazla iddialı olur) itibar kazanması. Olumsuz ya- nı ise aynı reform paketı kapsamında, Cumhu- riyettarihinin en büyük özelleştirme harekâtının başlatılması olasılıgı... öteki alanlarda olduğu gibi kültür alanında da bu girişim vahim sonuç- lar doğurabilir; Dimyat'a pirınce giderken evde- ki bulgurdan olabiliriz... Bugün için, devlet bütçesinin binde üç gibi komık bir oranı kültüre ayrılıyor. Bu kaynakla ya- şatılan (Buna yaşamak mı demek lazım, sürün- mek mi, o da ayn konu) pek çok kamu kültür ku- ruluşu var. Bu kurumların büyük çoğunluğu, ida- ri yapımızdakı mevcut aksaklıklann hemen hep- sine sahip. Bütçelerinin nerede ise yüzde dok- sanı maaşlara gidiyor; geri kalan parayla da faz- la bir iş yapma olanağı yok. Kiminin parasızlık nedeniyle kapısına kilit vurulmuş, kiminin işlevi tartışılır (Devletin yayıncılık yapması gerekir mi? Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ne işe yarar? gibı yüzlerce soru sıralayabiliriz)... Işte, kamu yönetimi reformuyla, bu işlemeyen makineyi da- ha verimli, daha etkin kılmak mümkün. Mevcut sistemin yürümediğinden yakınan farkh çevrelerin sözleri kimi zaman aynı olsa da hedefleri aynı değil. Devletin kültür alanı üzerin- deki baskısını eleştirmekle, bu alandan tümüy- le çekilmesini savunmak aynı şey değil elbette. Kültür Bakanımız Erkan Mumcu, sinemacılar- la yaptığı toplantıda "Sınema Kurumu isterse- niz, bağımsızlığınız elden gider" demiş (Eh, mev- cut durumu da savunmadığına göre, demek ki, bu tahakkümden kurtulmanın tek bir yolu kalı- yor: Sorunu piyasaya havale etmek)... Sansür olgusunu da bu tezi desteklemek için kullanı- yorSayın Bakan. "Bakın, devlet işin içinde olur- sa, sonuç böyle olur!" demeye getiriyor. Biz, kültür-sanat alanı ile bağdaşmayan bü- rokratik yapının değiştirilerek özerk bir kurum- laşmaya gidilmesini, sanat kurumlarının siya- setin vesayetinden kurtarılmasını istiyoruz. 'özelleştirmecıler' ise bu alanın tümüyle özel sektöre devredilmesi gerektığine inanıyorlar. Ta- biı, henüz pek çok kışi, dilinin altındaki baklayı çıkarmadı ama, niyetleri bal gibi görünüyor. Peki, neden karşıyız bu alanın özelleştirilme- sıne? 'Sermaye düşmanlığı' mı yatıyor bu karşı çıkışın temelinde. Hayır; çok satan kitaplann en iyi kitap, çok satan filmlerin en iyi film olduğu- nu söyleyen bilim adamları bile çıkmaya başla- dıysa bu ülkede, bazı ilkelerin ısrarla altının çi- zilmesi gerekiyor da ondan. Kültür-sanat alanında çok iyi işler yapan özel sektör kuruluşlarının varlığını nasıl inkâr ederiz. Üstelik, bu çabalann özendirilmesi gerektiğini, bu alana yapılacak yatırımı devletin ödenmiş vergi olarak kabul edebileceğini (Pek çok ülke- de benzer yasalar var) yazıp çiziyoruz yıllardır. Şunu sorabilirsiniz: Bu yolla yeterince para gi- recekse bu alana, neden hâlâ kamu desteği ge- rekir (Hatta bütçenin yüzde 1 'ini bulmalı ayrıla- cak kaynaklar) diyorsun? Bu sorunun yanrtı, ay- n bir yazı konusu olacak kadar uzun. Ama şim- dilik şu kadarını söyleyeyim: Bir tekelin yerine başka bir tekel koymamak için; çoksesliliği ve bağımsız yapımcılann varlığını güvence altına almak için... Kültür Bakanı Erkan Mumcu'nun turizm ala- nına ilışkin saptamaları ve çözüm önerileri tu- tarlı ve gerçekçi. Fakat, umanm, Sayın Bakan aynı yaklaşımı (yani 'pıyasa' mekanizmalarına dayalı bir yaklaşımı) kültür-sanat alanı için de önermeye kalkmaz. Avrupa'da geçerli olan "kül- türelistisna"dan haberi vardır kuşkusuz. Kültür- sanat deyınce, GATT da geriye çekilebiliyor, Dünya Ticaret örgütü de... Nicelik, her şey de- ğil. Alıcısı çok az olan bir sanat dalının da yaşa- masına olanak sağlamak gerek. Bu da ancak, kamu yaran ilkesi ile çalışan özerk kamu kuru- luşları, sivil toplum ve özel sektör kuruluşlannın yaratacağı sinerji, yani eylem birliği ile sağlana- bilir. Sanat üretmekle değil, bu alanı düzenle- mekle görevli bir özerk 'Sanat Kurumu'nun ge- rekliliği üstünde daha çok duracağız önümüz- deki günlerde. Kamu yönetimi reformu, sanat kurumlanmı- zın bazı sorunlannı çözümleyebilir elbette. Tür- kiye'de birzihniyet değişikliğini de beraberinde getırecek -daha doğrusu, getirmesi gereken- bu reform, Yerel Yönetimler Reformu ile de ta- mamlanabilirse, verimliliğin yani sıra özerklik, yerinden yönetim ve yönetişim gibi kavramla- nn kültür-sanat alanımıza yepyeni bir dinamizm kazandırması olası. Yeter ki, esas amaç, kültür-sanatı da özel sek- törün ellerıne terk etmek olmasın. Resmi görü- şün tekelinden kaçarken, piyasanın boyundu- ruğuna girme tehlikesini göz ardı etmeyelim. vecdisayar ' yahoo.com BLGUN • BEYOĞLU SİNEMASInda Alim Şerif Onaran anısına 11.30, 14.00, 16.30, 19.00 ve 21.30'da 'Orada Olmayan Adam' adlı filmin gösterimi. (0 212 251 32 40) İSTANBUL CAZ FESTİVALİ'NDE BUGÜN • NARDİS'te saat 22.00 de Ali Perret Quartet konseri. • ALCHERA'da saat 20.30'da Jazzcid konseri. • İSTİKLAL CADDEStnde saat 18.00'de Festıval Bandosu ızlenebılır. (0212 334 07 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle