25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 HAZİRAN 2003 PAZAR CUMHURİYET SAYFA J\_ U J-j J. LJ J \ kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15 KULE CANBAZI SUNAYAKIN 'BeyazAdamcılık' OyunuLTrabzon'un sisli daglanndaki mısır tarlalan, oyuncakçı dükkâ- nından farksızdır köy çocukları için. Mısır koçanından yapılan be- bekler kız çocuklann kollannda uyutulurken, erkek çocuklar mısır püskülünden bıyık ve saç yaparak komik olma yanşına girişirler. Mısın elinde oyuncak yapan ço- cuklardan biri olarak, ben, Kızıl- derili çocuklann da aynı oyuncak- la oynadıklannı bilemezdim. Mı- sır koçanından yapılan bebekler, Amerika yerlileri tarafından kutsal törenlerde de kullanıhrdı. "Atlı Uluslar" olarak da anılan Iraqu- ois yerlileri bu bebekleri rüyalara karşılık olarak yaparlardı. Mısır bebekleri tören sonrasında rüya- daki kötü ruhu kovmak amacıyla kınlırdı. Meksikalılar, ilk atalannın ça- murdan yapıldığına inanırlar. Ne var ki, Tannlann yarattığı ilk ça- mur insan güçsüz olduğundan da- ğılıp yok olur! Bunun üzerine Tan- nlar, kocaman bebekler yaparlar tahtadan. Onlar dayanıklıydılar a- ma kuruydular; içdünyalan, amaç- lan yoktu. Tannlar üçüncü olarak mısırdan bir erkek ve bir kadın ya- parlar. Bu sefer doğru malzemeyı bulmuşlardır!.. Kızılderilıler de, "Beyaz Adam""' gibi, ilk ınsanın çamur- dan yapıldığını düşünmüşler ama sonradan bundan vazgeçmişlerdir. tster çamurdan olsun, ister mısır- dan, yapılan bir oyuncaktır!.. Ve bu inanç, çocuklann ellerinde ya- şatılmaya devam etmektedir. Dün- yanın birçok kültüründe, oyuncak bebegin dinsel amaçlı olarak kul- lanılması, tüm yaratılış efsaneleri- nin çocuk oyunlannı gözlemleyen büyükler tarafından çıkanldığını mı gösteriyor yoksa!? Kızılderili çocuk oyunlan Iraquois yerlilerinde de, mısır- dan yapılan oyuncak bebek inan- cı yayguıdır. Derler ki, zamanında farklı şeyler yapmak isteyen bir kız varmış. Ayakkabı, sepet, ya- tak gibi şeyler yapmaktan usandı- ğı için bir gün rutmuş, bir sürü in- san yapmış mısır koçanlanndan. Bunlar, tüm dünyayı dolaşacak ve Iroquois kabilesine kardeşlik ve mutluluk getireceklermiş. Bebek- lerden bir tanesinı güzel, ama çok güzel yapmış. O da, kendısıni bir su birikintisinde görünce çok gu- rurlanmış, öbürlerine küçümser bir bakış atmış. Onun bu tavn tüm kabileyi üzse de, oyuncağı yapan kız, hiç önemsememiş bu durumu. Üstelik, Ulu Ruh'un uyanlanna dakulak asmamış. Sonunda, ağaç- lar ve kuşlarla konuşamama ceza- sına çarptınlmış. Verilen ceza yal- nızca bu olsa iyi; sonsuza kadar yeryüzünü dolaşmaya ve yüzünü yeniden kazanmaya mahkûm edil- miş. Kızılderililerin oyuncak be- beklere yüz çizmemesinin nedeni olarak bu öykü gösterilir. Kızılderili çocuklann çok çeşit- li oyuncağı olduğu söylenemez. Kız çocuklar kendi yaptıklan ça- dır, bebek ve yatak gibi oyuncak- larla, Beyaz Adam'ın deyişiyle "evcilik" oynarlarken, erkek ço- cuklar ok, yay, zıpkın gibi av araç- lannın oyuncağını yaparlar. Oyun- lar, hem eğlence, hem de hayatta kalabilmeleri için öğrenmeleri ge- reken davTanışlann toplamıdır. A- ma bunun yanında top, topaç ve geyik boynuzundan yapılan ve de üfleyince ses çıkaran oyun- cak bir müzik aleti de yok değil- dır. Dakota Sioux kabilesinden olan tıp doktoru Charles Ale- xander Eastman, çocuklu- ğunu anlattığı "Kızılderili- nin Çocukluğu" adlı kita- » o bında, oyun ve oyuncaklannı -' da anımsar: "Oyunlarımız, halkımıza özgü yaşam biçi- mi ve adetlere göre şekilleniyor- du; aslında büyüdüğümüzde bizden beklenenlerin alıştır- masını yapıyorduk. Oyunla- rımız atıcılık, koşma ve at yanşları, yüzme ve babala- rımızin taktiklerinden oluşu- yordu. Çamur topları ve sö- ğüt dallanyla yalandan sava- şır, lacrosse oynar, arılara saldırır, kar okları atar (yal- nızca kışın kullanılan oklar- dı bunlar) ve hayvanların kaburgaları ve de bufalo kürkleri üzerinde buzda kayardık." Kızılderili çocuklann kışın kı- zaklar yapıp kaymaları, onlann Türklerle akraba olduğunun bir başka kanıtı mıdır? Çünkü Türk- ler, Benng Boğazı'm geçerken so- ğuk iklimle karşılaşmışlar ve yap- tıklan kızaklarla buzlar üzerinden kayarak Amerika'ya geçmişlerdir. Yerlilerin, kızak kaymayı bilmele- ri onlara biz Türkler- den kalma bir mi- rastır. Üstelik, Kı- zılderili çocuklar kızak kayarken tıp- kı Türk çocuklar gibi gülmekte, neşe içinde çığlıklar atmaktadır. Yukarda yazdıkla- nmızın ciddiye alı- nır bir tarafı olamaz elbette. tnsanın her yer- de aynı insan, karın her yer- de aynı kar olması, kızağın birbırinden habersiz kültür- lerde ortaya çıkışını hiç de sürpnz bir benzerlik yapmaz. Ne var ki, Amerika yerlileriy- le Türkler arasında bizim yap- tığımızdan çok daha saçma yollarla benzerlikler kurulma- ya çalışılmış ve Kızılderilüer- le "kuzen" olduğumuz, 1940 yıllannda Nazi hayranı olmak tan yargılanan kimi "Tu- rancı'Mar tara- fından kanıtlan- mıştır! Eastman, Kızılderili çocuklann oynadığı ilginç bir oyundan da ha- berdar eder bizleri. "Biz de ara- mızdan birkaç kişiyi beyaz ça- murla boyuyor ve onlara huş da- hndan yapılmış şapkalar giydi- riyorduk. Sakal niyetine çenele- rine bir kürk parçası bağlıyor ve elimizden geldi- ğince kıyafetlerini değiştirmeye çalışı- yorduk. Huş ağacı- nın kabuğu beyaz adamın gömleği yerine geçiyordu. Satacaklan mal- lara gelince, şeker niye- tine kum, kahve niyetine ya- bani tohumlar, çay niyetine kuru yapraklar, barut niyetine ezilmiş toprak, kurşun niyetine çakıltaşları ve tehlikeli 'ruh su- yu' niyetine de saf su kullanıyor- duk. Bu malları sincap ve tavşan kürkleriyle ve de küçük kuşlar- la değiş tokuş ediyorduk." "Beyaz Adamcılık"tır, Esat- man'ın anlatttğı oyunun adı. tlginç olan. Kızılderili çocuklann oyun- lannda savaş ve şiddet olmaması- dır. Beyaz Adam'ı bile kendileri- ne saldıran, köylerini yakan, yı- kan "vahşiler" olarak görmezler oyunlannda; "beyaz" ohnak de- mek, mal satan, ticaret yapan in- san olmak demektir!.. Oysa, be- yaz adamın çocuklannın oynadı- ğı "Kızüderilicilik" oyununda Amerika yerlileri öldürülmeleri gereken barbarlardır!.. Onlarla karşılaşıldığında yapılacak tek şey silahlara davranıp hiç acıma- dan ateş etmektir. Hiçbir zaman beyaz adam olmayı istemedim kovboycu- luk oyunlannda. Kovboy taban- calanm oldu, onlarla fotoğraf da çektirdim ama, saçlarıma tavuk tüyleri taktığımda yüzüm gülüyor, hele filmlerde gördügüm Kızılde- rililer gibi bağırdığımda daha mut- lu oluyordum. Istanbul kovboya benzedi Beyaz adamın "değiş, tokuş" anlayışı ağaçların apartmanlara, çimen yeşilinin asfalt karasına dönüşmesine neden oldu za- manla... Ve tstanbul, Kı- zılderili kostümünden çı- kanlıp, göğsünde yıldı- zın parladığı bir kovboy kent havasına büründü. Tıpkı, Amerika'da "altına hücum" diye bılınen on bin- lerce göçmenin kıtayı istila et- mesi gibi, "tstanbul'un taşı toprağı altın" denilerek tarihi kentın imar planlannı altüst ede- cek bir kıyıma gidildi. Bir okurumdan, Murat Bel- ge'nin bir tekne gezısi sırasında, Boğaz tepelerini kaplayan beton binalan, saldırgan Kızılderililere benzettiğıni duydum. Böyle bir benzetme doğru olamaz elbette. Istanbul'da tarihin, doğanın yok edilme sürecinde Kızılderilıler, yapılan bu katliamı görebilen, bu- nunla da yetinmeyip eylem yapan- lardır. Tıpkı Kız Kulesi'ni Şiir Cumhuriyeti ilan edenler ya da üçüncü Boğaz köprüsüne karşı çı- kan Arnavutköylüler gibi... Ve ta- bii, Sayın Belge'nin bizzat kendi- si gibi. Saçlanna tüyler takıp, sokaklar- da ok atan çocuklar görülmüyor artık Istanbul'da. Sahi, her kovboy filminin sonunda, Kızılderilıler kaybettiği için sinema salonundan gözü yaşlı aynlan son çocuk ben miydim!?. CECILIA BARTOLI Aya IrinVde uluslararası bir ses Kültür Servisi - Uluslararası tstanbul Müzik Festivali'nin bu yılki en önemli konuklarmdan biri, kuşkusuz, Cecilia Bartoli. Bartoli, 31. îstanbul Müzik Festivali kapsamında, bugün saat 19.30'da bariton Oliver VVidmer ile Aya Irini'de bir konser verecek. Roma'da dünyaya gelen Bartoli, ilk eğıtımını, Santa Cecilia Konservatuvan'nda aldı. Sanatçı, aynı zamanda, ikisi de şancı olan anne ve babası Silvana Bazzoni ve Angelo Bartoli'den de eğitim almaya devam etti. Kariyerinin ilk yıllannda, Herbert Karajan Daniel Barenboimve Nikolaus Harnoncourt ile çalışan Bartoli, ilk sahne performansında, Hernoncourt yönetiminde Mozart'ın 'Figaro'nun Düğünü' operasında 'Cherubino'yu seslendirdi. Bartoli, operalan yanında, resital ve konserlerüıde de başanlı bir çizgi izledi. Resitallerinde, Barenboim, Myung-W'hun Chung, James Levine, Andres Schiff ve Jean- Yves Thbaudet gibi ünlü piyanistlerle çalıştı. (0212 334 07 00) On yıldır sürdürülen 'Çatal Çeşme Projesi'ne Eyüboğlu Koleji öğrencileri'nden destek Kuru ama temiz bir çeşme OZLEM ALTUNOK Çatalçeşme Lions Kulübü, 10 yıldır yürüttüğü 'Çatal Çeşme Projesi'ni bu yıl da sürdürüyor. Adını bulunduğu semte ismini veren çeşmeden alan kulübe, bu yıldan itibaren Eyüboğlu Koleji öğrencileri de destek veriyor. Çatalçeşme Lions Kulübü üyesi Tahir Ertüzün'ün öncülüğünde 1550 yılından bugüne kalmış Çatal Çeşme'yi temizliyorlar birlikte. Önümüzdeki yıllarda Istanbul'daki tarihi çeşmelerin yanı sıra diğer mimari yapılan da temizlemek isteyen ekip, okulun sağladığı malzemelerle geçen günlerde Çatal Çeşme'yi eski haline yakJaştırmaya çalıştılar yeniden. çalışma dlkkat çeklyor En büyük sıkıntılannın çeşmenin üzerine yazılan yazılan çıkarmak olduğunu söyleyen Ertüzün, taşlara zarar vermeden titizlikJe yürüttükleri çalışmayı Restorasyon Müdürlüğü'yle bağlantıh olarak yaptıklannı belirtiyor. Çevreden geçen insanlann da dikkatini çekiyor çalışma. Ilgileniyorlar, destekliyorlar, teşekkür ediyorlar. Ertüzün ve öğrencilerin amaçlanndan biri de bu; dikkat çekerek insanlan bilinçlendirmek, eyleme geçmelerini sağlamak. Okulla aldıklan ortak kararla bu projeyi geliştirerek zaman içinde önce çevre çeşmeleri temizlemek, sonra da başka yapılan ele almak istiyorlar. Çeşme akmıyor akmasına ama artık temiz. 1550yılında yapılmış, 1700'lerde onarım geçirmiş, 1945'te de caddenin ortasından geriye alınmış olan çeşme, tarihi özelliğini bozmamak için belki akmayacak ama, üzerinden temizlik akacak, yannlara kalacak... Amaç tarihi eserlerl korumak Burcuhan Yıldıran (öğrenci): Böyle bir proje olduğunu duyunca seve se\ e kabul ettik. Umanm tarihi eserlerı korumak amacıyla çevreye ve insanlara yararlı oluruz. Gizem Aydın (öğrenci): Projeye insanlann bilinçlenmesini sağlamak için girdim. Çeşmenin büyük bir olasılıkla tekrar kirleneceğini bilsek de temiz bir çeşme bırakarak insanlara örnek olmak istiyoruz. Murat Silahtaroğlu (öğrenci): Bugün aslında okulda özel bir gündü, biz de diğer arkadaşlanmız gibi orada olabilirdik ama katkıda bulunmak ıstedik. Daha önce konaklarla ilgili bir proje vardı, daha zahmetli olsa da yararlı olmak istedik. Sonuçta çeşme de bu projenin bir parçası, hemen etkili olabileceğimiz bir yapı. Yeniden kirlenecek de olsa bizden sonra birileri temizleyecek belki de. Biz, buraya yazı yazan ya da zarar verenlen görürsek uyarmaya karar verdik. Başta bir kişi yapar, sonra dört kişi bilinçlenir. Zamanla bu düşüncenin yayılacağım ve çeşmenin hep temiz kalacağını umuyoruz. Aynca bundan sonra da Yoğurtçu Parkı'ndaki çeşmeyi onarmak istiyoruz. ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Burası Türkiye... Burası Türkiye... Kimi zaman, yazı yazmanın hiç ama hiçbir anlamı yok diye düşünüyorum. Ki- mi zaman, hep ama hep aynı yazıyı yazıyormu- şum duygusuna kapılıyorum... Ne çok, ne çok, ne çok yazıldı. Her kitap ya- saklamasından sonra, bütün isyanımızı kâğıda döktük. Dün Aziz Nesin'den Pınar Kür'e, Babe- uf'den Henry Miller'a, bugün Marquis de Sa- de'dan Erje Ayden'e kitaplaryasaklanıyor. Kitap- ların toplatılıp imhasına karar veriliyor, yayıncıla- n para cezalarına çarptınlıyor. Değişen hiçbir şey yok! Marquis de Sade'ın "Yatak Odasında Felsefe" kitabını 18 yaşında okuduğumda, iki asır önce bi- le ülkesi Fransa'da yasaklanmış olmasını haz- medememiştim. Burası Türkiye, Avrupa'yı 200 yıl geriden izliyoruz mantığını da hazmedemiyo- rum. "Mevzuat", "yasalar böyle" açıklamaları ise hiç mi hiç doyurucu değil. Yasalann, mevzuatın bir yolunu bulup, diledi- ğince yorumlandığını çok gördük... Bu ülkeyi yönetenler kararlı olsa, kararlılıklan- nı gösterse, düşünce ve düşünceyi ifade etmeyi yasaklamak bu kadar kolay olamazdı. Bir çağrı Burası Türkiye: Hafta içinde DEHAP îstanbul ll Kadın Kolları yö- neticisinin basın açıklamalarıyla sarsıldık. Gündüz vakti, Saraçhane'de polis olduklarını söyleyen ki- şilerce kaçırıldığını, tecavüze uğradığını, işkence gördüğünü, 8 saat sorguya çekildiğini ve sonra TEM yoluna atıldığını söylüyordu. Bütün bunlar dağ başında değil, Istanbul'un göbeğinde oluyor- du. CHP Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer, bu konuda Meclis Başkanlığı'na soru önergesi ver- di ve Içişleri Bakanı'nın yazılı yanıt vermesini is- tedi. Benim çağrım, ülkedeki tüm demokrat geçinen kuruluşlara, tüm kadın kuruluşlarına ve hangi par- tiden olurlarsa olsun, sayıları çok az olan Mec- lis'teki tüm kadın milletvekillerine: Bu işin peşini bırakmayın! Yarın aynı şey sizin de başınıza ge- lebilir! Demokrasiyi ve özgürlükleri yaşama geçirme- nin yolu, şiddetin, zulmün önünü kesmekle baş- lar. Kime yapıldığı değil, ne yapıldığı önemli. Bir mektup Burası Türkiye diye başlamadan önce, niye- tim, bir mektubu sizlerle paylaşmaktı. Londra'dan "Banş ve Demokrasi İçin Iraklı Kadınlar" kurulu- şundan geliyor. "Kadınlar, Irak nüfusunun yüzde 57'sini oluştu- rur. Uzun yıllar boyu süren iç çatışmalar, Iran 'la sa- vaş, Körfez Savaşı, bu savaşı izleyen, ülkeyi en- kaz haline getiren yaptınmlar rejimi ve son olarak da koalisyon güçlerince açılan savaş, geriye dul- lar, öksüzler, çoğu öldürülmüş aileler, hastalık, aç- lık ve umutsuzluk ülkesi bıraktı" diye başlıyor mek- tup. (Yerim azaldı, gerisini özetleyeceğim.) Ülkenin yalnız yaralarını sarmakta değil, gele- ceğini kurmakta, yeni anayasanın hazırianmasın- da da aktif görev ve sorumluluk almak istedikle- rini, Irak'taki "kahraman, cefakâr ve uzun süre acı çekmiş" kadınlarla güç birliği yapmaya hazır ol- duklarını belirtiyorlar. Ancak ne var ki Bağdat'ta- ki yönetim, dünyanın birçok ülkesinde örgütlen- miş olan Iraklı kadınların, ülkelerindeki bir kadın toplantısına katılmalanna izin vermiyor. Şaşacak bir şey yok. Irak'taki kadınların her gün Islamcı baskılarla nasıl daha çok kapandık- lannı, eve kapatıldıklannı, peçe takmaya zorlan- dıklarını okuyup duruyoruz. Irak'ı "yeniden yapı- landıran" ABD yönetiminin umurunda değil bun- lar. Onlar bu işgalden alacaklarını aidılar bile! Var- sın kadınlar yok sayılsın! "Banş ve Demokrasi İçin Iraklı Kadınlar" kuru- luşunun bu mektubu New York Times ve Lond- ra'daThe Times gazetelerine de yayımlanması is- teğiyle yollanmış. İkisi de reddetmiş... Bu da uy- gar dünyanın uygar basını! Irak'ta savaş bitti denildi. Sahiden bitti mi? Bence işgal bitti, savaş asıl şimdi başlıyor. zeynep" zeyneporal.com Faks:0212-25716 50 EsKandil Sohbet Günteri • Kültür Semsi-Es'Kandil'de herpazar düzenlenen brunclar bugünden itibaren farklı bir içerik kazanacak. Doğan Kitapçıhkla ortaklaşa düzenlenecek olan sohbet ve imza günlerinini ilk konuğu Kemal Anadol olacak. 'Büyük Aynlık' ve 'Karşıyaka Memleket' kitaplanyla tanıdığımız Anadol bugün 11.00 - 14.30 saatleri arasında kitaplannı imzalayacak. 29 Haziran'da Gülriz Sururi ve 6 Temmuz'da Sedef Kabaş okurlanyla buluşacak. Aynca Yalçın Ateş ve grubunun yanı sıra solisti Aslıgül Sansoy müziğiyle güne renk katacak. (0 216 332 80 36) BUGÜN • İSTANBUL BİLGİ ÜNÎVERSİTESİ KUŞTEPE KAMPUSlTnda bugün saat 14.00'te Patrice Leconte'nin 'Berberin Kocası' filmi gösterilecek. (0 212 293 50 10) • YAPI KREDİ KÜLTÜR MERKEZtnde 15.00 - 17.00 saatleri arasında Uğur Kökden'le Sergi Okuması başlıklı etkinlik yer alacak. (0 212 473 04 44) • PERA ÇOK AMAÇLI SALON'da saat 15.00'te Refail Cosimov yönetimindeki piyono konseri izlenebilir. (0 212 245 30 08) İSTANBUL MÜZİK FESTİVALÎ • SCHNEIDERTEMPEL SANAT MERKEZİ'nde saat 19.30'da Aaron Kohen Yasak Maftirim tlahileri Korosu'nun konseri. (0 212 334 0? 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle