05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 MAYIS 2003 PAZAR 8 HABERLERIN DEVAMI GUNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK • Baştarafı 1. Sayfada kineleri, ekmek fırmları, doktor-hemşire ekipleri, çadır, yeteri kadar ekmek ve su gönderildi. Şikâyetin bir nedeni olmalı. Toplumdaki sızlan- malann, yakınıların birden sokak eylemlerine dö- nüşmesinin de... ••• RTE soruyor: "Yollardaki araçlann tahrip edil- mesının masumiyetle ne ilgisi var? Sandalyeleri kırmanın, esnafın camlarını indirmenin ne anlamı var?" Ama bir nedeni var, olmalı. Başbakan'a göre, "istihbari bilgiler" eylemleri "provokatif" diye değerlendiriyor. Valı Hüseyin Avni Coş'a göre "Bu tür olaylar, provokatörier olmasa niye çıksın?" "Çadırlar kayıtsız dağıtılırsa yann kimlerin eline geçeceği ve nerede çıkacağı belli olmadığını" söyleyen Kızılay Başkanı Ertan Gönen'e göre, "çadır istemenin yolu bu değil". "Devlete" göre deprem sonrası bütün gereksi- nimlerin yeterince yerine getirilmesine karşın hal- kın taşlarla sopalarla polislere ve polis araçlarına saldırmasındaki tek neden "provokasyon!" Bu, madalyonun bir yüzü, ya öteki yüzü: Yazılı ve görsel basın kalabalığın beklenmedik biçimde eyleme girişmesine emniyet güçlerinin i- ki hareketinin neden olduğunu yazıyor. TV'lerden de izlendiği gibi çadır istemek için toplanan halkın üzerine bir polis minibüsü yürü- yor, yaralananlar oluyor. Vilayet binası önünde toplanan kalabalık, uya- rılara karşın dağılmayınca özel polis güçleri ha- vaya yaylım ateşi açıyor. Bu iki davranıştan sonra polisle halkı, hatta as- kerle polisi karşı karşıya getiren olaylar başlıyor, büyüyor ve Bingöl depremine damgasını vuruyor. Şimdi sormak lazım: Olayları başlattığı öne sü- rülen provokasyon kimin eseri? Polisin ıki abes hareketi mi, yoksaaraçla, silah- la üzerine yürünmesinden sonra "galeyana gelen" halkın mı? * • • Fakat; RTE, polisin gafletini gerekçe yaparak in- tikam almayı biliyor. Havaya ateş açılması emri- ni verip vermediği bilinmeyen ve ancak, RTE'nin bir yıl hapsine, siyasal yasağına neden olan ünlü süngü minareli, kubbe miğferli şiirli konuşmasını savcılığa gönderen o zamanların Siirt Emniyet Müdüriüğü'nden Bingöl Emniyet Müdürlüğü'ne atanan Osman Nuri Ozdemir'i dakika sektirme- den görevden alıyor. RTE'nin açıklamalarında koruduğu yönetme becerisinden yoksun Vali Hüseyin Avni Coş ise Istanbul Belediyesi'ndeki soruşturmalarda fTTE'nin herhangi bir suçuna rastlanmadığını ra- por eden eski Mülkiye müfettişi... Başbakan kat/nda ilk defa kişisel amaçlı bir in- tikam, birde himaye. Nasıl devlet adamlığı ama? ••• Vali Coş, "olaya katılanların birtakım yasadışı amaçlan olan siyasi gruplar olduğunu" söylüyor. RTE de "Bunların arkasında siyasi birparti var" diyor. Kızılay'ın da "çadııiann kayıtsız dağıtılması du- nımunda yann kimlerin eline geçeceğinin belli olamayacağını" açıklamasından sonra... Doğal afet birden çok yönüyle siyasal kimlik kazanıyor. Depremin sosyal yönüne bir de siyasallık ek- lendiğine göre, toplumdaki kargaşanın asıl nede- nini ve kışkırtıcı partiyi öğrenmek kamuoyunun hakkı değil mi? Soruya kim yanıt arayacak? Muhalefet partisi! Bizdeki Allahlık muhalefet partisi mi? Ankara'ya getirildi Aliyev'in sağlık durumu ciddileşti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, sağlık durumunun ciddileşmesi üzerine Ankara'ya geldi. Aliyev GATA'da tedavi olacak. Aliyev'i taşıyan özel uçak, dün gece 22.50 sıralannda Esenboğa Havaalanf na indi. Aliyev'i Azerbaycan Büyükelçiliği ve Türk yetkililer karşıladı. Aliyev. 21 Nisan'da Cemşid Nahcivansky Askeri Lisesi'nin 30. kuruluş yıldönümü nedeniyle Respublika Sarayı'nda düzenlenen tören sırasında konuşma yaparken iki kez rahatsızlanmış, Bakû'daki Merkezi KJinik Hastanesi'nde sağlık kontrolünden geçtikten sonra, "ev koşullannda tedavisine" başlanrruştı. Aliyev'in Ankara'ya hareketinden önce 80. doğum günü nedeniyle Azerbaycan Ulusal Meclisi özel gündemle, ardından da Azerbaycan Güvenlik Konseyi Aliyev'in başkanlığında toplanmıştı. • I ANADOLU USELERI FEN ÜSELERİve KOLEJLERf HAIIRUKKURSÜ^INDA BASARIVA GIDEN YOLDA SECENEKLERIN EN IV!Sl ISTANBUL ERKEK LİSESİ İLKÖĞRETİM 7. ve 8. SINIFLAR İÇİN 2 0 0 3 - 2 0 0 4 ÖĞRETİM YILI KURS KAY1TLARIMIZ BASLAMISTIR MO1-2O02 ANADOLU LISELERI SINAV SONUÇLARI GURUR TABLOMUZÇAâKANVAMUt Tuİw KlZJLtf MAK s«iı* R^CIOGI ı Intviüs» ISMfcjJ Laeıı OunBeıt ALTTN E i p P O L M Bcrk« LAB> GdktiK; ÛZC *LN Atmeı ATABEY EJSQU>AJt Eıtıx BARDAKÇ1 Aii Tnnç TVNCEI OnmYALÇD* CrmDOCVı b A L H s 19 MeoSAÖR ÎO VbıTOKARGlL 21 OtınAVa 2i Seıı» V DEDE 25 Ltku r - l r TEBtL 2b Anıl SÖKME2 2K tj'ŞENEL M HaiaıEMÎNEL =0 W Dt&tfen ftrievınT»! A. Lnes FcnLsesı AOÇ'nin kuruluşundaki felsefe temel alınarak yeniden yapılandınlması isteniyor Atatürk Orman Çiftliği için kanıpanya ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) - Aralannda Atatürkçü Düşünce dernekleri ve Ankara dernekleri ile bazı belediyelerin de bulunduğu çok sayıda sivil toplum örgütü, alanı gittikçe da- ralan Atatürk Orman Çiftliği "nin yaşaftlması için kampanya baş- lattı. AOÇ'nin kuruluşundaki felsefe ve düzenlemenin temel alınarak yeniden yapılandınlma- sını isteyen sivil toplum örgütle- n, "Yağmalanmış Atatürk Or- man Çiftliği 'ni, Atamızın vasi- yerine uygun duruma gefire- lim" dediler. Sivil toplum örgütleri adına yapılan yazılı açıklamada, AOÇ'nin 1925 yılında kuruldu- ğu, Atatürk'ün vasiyeti uyannca da 1937 yılında Hazine'ye dev- redildiği anımsatıldı. "Atamızın emanetine sahip çıkabildik mi" sorusunu yönelten sivil top- lum kuruluşlan. AOÇ'nin "ya- şatılması. korunması. gelişti- rilmesi gereken doğal ve tarih- sel bir değer olduğunu" kay- dettiler. AçıkJamada. AOÇ arazisinin yüzde 70'inin kaybedildiği ve arsa ofisi gibi kullanıldığına dik- kat çekilerek, şu görüşlere yer verildi: "Atatürk'ün emanetinin paylaşımının en büyük ortak- larının kamu kurum ve kuru- luşlan olmasına üzüldük, kı- nadık. Özel sektorün de pay kapma uğraşısına katılması sonucu, tünı yurttaşlanmızın kullanımına armağan edilen AOÇ arazisinin, giinümüzde üye olmayanlann giremeyece- ği, etrafı tel örgü ve duvarla çevrUi, özel kulüp, dernek ve kuruluşlara tahsis edilmiş özel alanlara döniiştürülmesine tepki gösterdik, giindeme ge- tirdik.AOÇ arazisinin 1. Dere- ce Doğal ve Tarihi SİT alanı i- lan edilmesi kararı 1998 yılın- da alındı, kararın uygulanma- sını istedik, istiyoruz." Sivil toplum örgütleri, Ata- türk'ün vasiyetine sahip çıkma- yı sürdürüceklerini belirtirler- ken, 5-11 Haziran günlerinde "Atatürk Kültür, Doğa ve Sa- nat Şöleni" düzenlediklerini bildirdiler. Örgütlerin şölenle başlatacaklan etkinliklerini yıl boyunca sürdüreceklerinin kay- dediğildi açıklamada şu görüşler dile getirildi: "Atatürk Orman Çiftliği topraklarını koruya- mazsak, ülkemiz toprakJarını da koruyamayız. Atatürk'ün emanetine sahip çıkmazsak, geleceğimize de sahip çıkma- yız. Bu konudaki duyarülığı- mızın ve hakJı istemlerimizin Türk ulusunca destekleneceği- ne inanıyoruz ve tüm VTirttaş- larımıza sesleniyoruz. Yağma- lanmış Atatürk Orman Çiftli- ği'ni, Atamızın vasiyetine uy- gun duruma getirelim.Yeni ge- reksinimler ve dayatnıalar ne- deniyle günümüzde büyük so- runlarla karşı karşıya kalan Atatürk Orman Çiftliği'ni, ku- ruluşundaki felsefe ve düzen- leme temel alınarak yeniden yapılandıralım. Atamızın ema- nerini korurken, yaşanabilir nıekanlar yaratalım. Atatürk Orman Çiftliği'ni yaşatahm." AB'li dışişleri bakanlan Kaş'ta Abdullah Gül'ün resepsiyonunda bir araya geldi Avrupa'nın teksesli olması gerekiyor GURSU KUNT MEtS/KAŞ - A\Tupa Birliği dışişleri bakanlan, dönem baş- kanı Yunanistan'ın Meis Ada- sı'nda bir araya geldi. Burada kara mayınlannın kullanımı ve üretimini yasaklayan ve imha edilmesini öngören Ottavva Söz- leşmesi'ne ilişkin ortak hareket etme karan alan bakanlar daha sonra Kaş'ta Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından veri- len resepsiyona katıldı. Resepsi- yon, AB tarihinde üye olmayan bir ülkeye yapılan ilk ziyaret ol- ması nedeniyle dikkat çekti. Meis Adasf ndaki toplantuıın ardından bir basın toplantısı dü- zenleyen AB Dönem Başkanı Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, Irak krizi, Selanik zirvesi hazırlıklan, Av- rupa stratejik konseptinin geliş- tirilmesi ve AB-ABD ilişkileri- nin ele alındığını belirtti. îlk kez 25 ülkenin katıldığı toplantuıın çok önemli bir çalışmaya sahne olduğunu ifade eden Papandreu, Avrupa strateji konseptinin ge- liştirilmesi konusunda üyeler arasında görüş birliği bulundu- ğunu, AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik YüksekTemsilcisi Ja- vier Solana 'nın Selanik zirvesi- ne kadar bu konu üzerinde çalı- şacağnıı söyledi. Sorular üzerine, AB'nin ulu- sararası krizleri göğüslemekten kaçınmadığını belirten Papand- reu, "Ama ilk tercihimiz güç kuilanma yönünde değil. Tüm barışçı yoİlann tüketilmesin- den yanayız. Ancak bu, güç kullanımı seçeneğinin dışlan- ması demek de değil" dedi. GazetecilerinABD-AB ilişki- lerine ilişkin sorulannı da yanıt- layan Papandreu, güvenlik poli- tikası gibi konularda Avrupa'nın kendi önceliklerini belirlemesi gerektiğini \iirgulayarak şöyle konuştu: "Kurum ve demokra- si inşasında, kriz yönerinıinde. yardım, insan hakları ve tero- rizmle mücadele konulannda deneyimlerimiz var. Pek çok konuda kendi içimizde yöntem ve mekanizmalarımızı nasıl belirleyeceğimizi tartışmamız lazım. Avrupa'nın uluslarara- sı ilişkiler konusunda teksesli olması gerekiyor. Avrupa glo- bal bir oyuncu olabilecek mi? NATO'da sesimizi nasıl güç- lendirebiliriz? Bu gibi konu- larda farklı görüşlerimiz var, ama bunlan müzakere edebi- liriz. Kaldı ki anlaştığımız ko- nular da var. Biz Trans-Atlan- tik ilişkilerimiz konusunda bir Meis'teki toplantının ardından düzenlenen yemeğe Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de katıldı. kriz yaşadığımızı saklamadık, bunlan tartışıyoruz." Daha sonra söz alan Solana da, AB ile ABD'nin kitle imha silahlannın yayılmasının önlen- mesi, Ortadoğu banş süreci çer- çevesındeki "yol haritası", Irak krizi ve NATÖ Acil Müdahale Gücü gibi konularda pragmatik bir yaklaşımla birlikte çalıştığı- nı söyledi. TBMM'de AB oturumu Çalışma yemeğine, Bulgaris- tan ve Romanya dışişleri bakan- lannın yanı sıra Türkiye adına Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de eşiyle birlikte katıldı. Gül, ye- mekte, Almanya Dışişleri Baka- nı Joschka Fischer, Fransa Dı- şişleri Bakanı Dominique de Villepin. tngiltere Dışişleri Ba- kanı Jack Straw ve Isveç Dışiş- leri Bakanı Anna Lindh'ın yer aldığı masada oturdu. Gül, Kaş'tan Meis'e geçerken de teknede gazetecilerin sorula- nnı yanıtladı. 2003 ve 2004 yıl- lannın AB açısından son derece kritik yıllar olduğunu ifade eden Gül, "AB Türkiye'nin ve hü- kümetimizin birinci önceliği- dir" dedi. Önümüzdeki hafta TBMM'de AB ile ilgili genel gö- rüşme açacaklannı belirten Gül. "Çünkü AB sadece hüküme- tin işi değil. Sivil toplum örgüt- leri de dahil olmak üzere top- lumun tüm kesimlerini bu işe sokmak, katılımını sağlamak istiyoruz" diye konuştu. Avru- pa'nınTürkiye gibi büyük bir ül- keyi içine aldığında büyüme ve genişlemesini tamamlayacağını ifade eden Gül, şöyle devam et- ti:"AB'nin dünya olaylannda stratejik rol oynamak için Tür- kiye gibi büyük bir ülkeyi içi- ne alması gerekir. Bu anlamda Irak Savaşı herkese pek çok şey öğretmiştir. Öncelikle AB'yi ikiye bölerek zayıf dü- şürdü. Avrupa'nın. savunma söz konusu olduğunda hâlâ or- ganize hareket etme kabiliye- rinin olmadığı ortaya çıktı." Ambargo kalksın' Kıbns Rum Kesimi'nin Türk- lere yönelik "öneriler pake- ti"ne ilişkin bir soru üzerine de Gül, "kâğıt üzerinde yapıla- mayanların arazi üzerinde ya- pıldığını" belirtti. Karşılıklı ge- liş-gidişlerin gü\eni arttırdığına dikkat çeken Gül, ekonomik am- bargonun hemen kaldınlması gerektiğini vurguladı. Daha sonra "Seasuper" adlı katamaranla, Meis Adası'ndan Kaş'a ulaşan bakanlar limanda alkışlarla karşılandı. Papandreu ve Gül, resepsiyonun verileceği Hotel Hera'da ev sahipliği ya- parken, yurttaşlardan biri bakan- lara zeytin dalı uzattı. Almanya, Ispanya ve Ingiltere dışişleri ba- kanlannın katılmadığı resepsi- yonun ardından Gül, Papandreu ile ortak basın toplantısı düzen- ledi. Kaş buluşması fikrinin Pa- pandreu "dan geldiğini anlatan Gül, daha sonra Türkiye ile Yu- nanistan'ın antipersonel kara mayınlannın önlenmesine iliş- kin Ottavva Sözleşmesi hakkın- daki ortak bildirisini okudu. Gül ve Papandreu, kara mayınlarının kullanımı ve üretimini yasakla- yan ve imha edilmesini öngören Ottavva Sözleşmesi'ne ilişkin or- tak hareket etme kararlannı açıkladılar. Sözleşmeye ilişkin onay işlemlerini tamamlayan Türkiye ve Yunanistan'ın, ilgili belgeleri BM Genel Sekreteri'ne eşzamanlı olarak tevdi edecekle- ri belirtildi. Türkiye ve Yunanis- tan'ın 6 Nisan 2001 'de yaphkla- n ortak açıklamayla, iki ülkeyi bu sözleşmeye taraf hale getire- cek işlemleri eşzamanlı olarak başlahna kararlannı duyurduk- lan anımsatıldı. Konuşmasına "Sevgili Dos- tum Abdullah" diye başlayan Papandreu da, Bingöl depremi nedeniyle başsağlığı diledi. Ka- ra mayınlannın yasaklanmasına ilişkin ortak çalışmayla, Türk- Yunan ilişkilerinin yeni bir dö- neme girdiğini ifade eden Pa- pandreu, bu işbirliğinin iki ülke arasındaki dostluğun bir göster- gesi olduğunu ifade etti. Papand- reu, "Bu tarihten kalan görüş ayrılıklarını eskide bıraktığı- mızı gösteriyor" dedi. Sermaye harekederine denetim getirilebilir! TÜRKOCAGI CAD. NO: 4 3444O CAGALOCLU - ISTANBUL I ERGİNYILDIZOĞLU Önce IMF17 Mart'ta yayımla- nan bir raporunda küreselleşme- nin ve sermaye hareketlerine ge- tirilen serbestleştirmelerin geliş- mekte olan ülkelerin ekonomile- ri üzerinde olumsuz etkiler yap- mış olduğunu itiraf etti ve "Ge- rektiğinde sermaye hareketle- rinin denetlenmesi düşünülebi- lir" diye yazarak, neo-liberaliz- min kutsal ineklerinden bırini kesti. Neo-liberalizmin en yetki- li yayın organlanndan The Eco- nomist de bu haftalık sayısında "sermaye hareketlerinin gerek- tiğinde denetlenebileceğini" sa- \Tindu. Küreselleşmenin en önemli göstergesi, mal ve sermaye piya- salannın serbestleştirihnesi ve bu sayede milli sermayenin ulusla- rarası planda genişlemesinde ve dolaşmıında büyük bir hızlan- maydı. The Economist'ın yıllar- dır büyük bir şiddetle savunduğu neo-liberal dogmaya göre bu ser- bestlik gelişmekte olan ülkelere büyüme, refah ve istikrar getire- cekti. 1997'de Asya krizi, arka- sından Arjantin ve Türkiye kriz- leri gelişmış ülkelerde borsalarda yaşanan gerilemeler, derken 2000 yılında başlayan küresel ekono- mik yavaşlama, bu dogmanın al- tındaki zemini çökertti. The Economist, bu haftaki sa- yısında yazısına, önce liberalizme iman tazeleyerek başlıyor ve di- yor ki: "Biz ticaretin serbestleş- ririlmesinin, her zaman refahı, banşı ve bireysel özgürlükleri güçlendirdiğini savunduk. Ti- caret için geçerti kuralların ser- maye hareketleri için de geçer- li olduğunu düşünmek doğal gelebüir.. ve bu durumda dene- tim önerisinin bizi kızdıracağı düşünülebilir." Sonra ekliyor: "Biraz tuhaf gelecek, ama eko- nomik liberaller. sermaye hare- ketlerinin -sınırlı bir biçimde ve bazı özel durumlarda- denet- lenmesinin uygun oiabileceğini kabul etmeUdirler." The Economist, şu sıralarda dünya mal piyasalannda, örneğüı fiber kablo, telekomünikasyon, cep telefonu, demir-çelik sektör- lerinde nasıl bir arz ve üretim ka- pasitesi fazlası olduğunu, bir aşı- n üretim krizi yaşandığını, diğer bir deyişle "mal piyasalarımn da hata yapmış olduğunu" gör- mezden gelerek, 1990'lann mali krizlenne gönderme yapıyor ve sözü özellikle gelişmekte olan ül- kelerin ıçinde olduğu zorluklara, yaşadıkları knzlere getirip, Şili gibi ülkelerde uygulananlar gibi denetimlenn faydalı olabildığıne dikkat çekıyor. Aynı sayıda Clive Crook ımza- sıyla hazırlanan konuya ilişkin özel ekın giriş yazısında da küre- selleşmenin önemı ve faydalan vurgulandıktan sonra, "Ama bu hiçbir denetime tabi olmayan sermaye hareketlerinin iyi bir şey olduğu anlamına gelmez" deniyor. Yazıda küreselleşmenin etkilerimn "liberallerin serbest ricarete olan güvenini sarsacak hiçbir sonuç yaratmadığı" id- dıa edildıkten sonra, "Ama ulus- lararası ekonomik bütünleşme- nin en hevesli savunuculannın bile artık denetimsiz sermaye hareketlerinin iyiliğinden şüp- heye düşmeye başladığı" söyle- niyor. Yazara göre "ekonomik prensipler de zaten böyle şüp- heye düşmeleri gerektiriyor". Hatta daha da öteye gıderek, ya- zar, denetimsiz sermaye hareket- lennin, bırakın uluslararası eko- nomide, tek bir ekonominin içuı- de bıle zararlı oiabileceğini sa\ıı- nuvor. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY B Baştarafı 1. Sayfada ta yönelik ağır bir saldırıdır. Cumhurbaskanlığı Senfoni Orkestras; (CSO) so- list sanatçısı (dil Biret, önceki gün ODTÜ'nün "fel- sefe onur doktorasını" almak üzere hazırlıklarını yaparken şu yazıyı aldı: '7947 doğumlusunuz... 61 yaşını geçtiğiniz için son çıkanlan yasa gereği emekli edildiniz!" Duyduğumda biryurttaş olarak nasıl üzüldüğü- mü anlatamam. Biret bu karara tepkisini ODTÜ kürsüsünden şöyle dile getirdi: "Anlamsız biryaş sının uygulaması içinde, pek çok değerii insanı emekli eden kanun aracılığıyla emekli edildiğim haberini aldım. Sanatçı içinde sanat aşkı olduğu sürece emekli olamaz. Ancak gelişebilir. 89 yaşın- daki piyanist Arthur Rubinstein, o yaşında resi- talvermiştir..." Biret, çağdaş Türkiye'nin bütün dünyada sem- bolü olmuş bir sanatçımız. 2.5 yaşında müzik ye- teneği dikkati çekti. 5 yaşında Mithat Fen- men'den ders aldı. 6 yaşında Ankara Radyo- su'nda Bach'ı seslendirdi. 7 yaşında o ve Suna Kan için çıkanlan özel bir yasayla devlet olanak- larıyla Paris'e müzik eğitimine gönderildi. Deva- mı, uçsuz bucaksız müzik uzayında yıldızlarla do- lu başan... Bin yıl sonrasını düşünüyorsan Çinli bilginin evrensel kabul görmüş sözüdür: Bir yıl sonrasını düşünüyorsan, tohum ek. 10 yıl sonrasını düşünüyorsan, ağaç dik. 100 yıl sonra- sını düşünüyorsan, toplumu eğit. Ben, sanatın önemini, güzelliğini anladıkça bu söze kendimce küçük bir ek yapmadan geçeme- dim: Bin yıl sonrasını düşünüyorsan, sanatçı yetiştir! Sanata ve sanatçıya yıllar ilişemez! özünde hü- kümetler, siyasiler de ilişemez, ama yeri geldikçe sataşır, korkar, etkisizleştirmek ya da kendisine ait kılmak ister! Avrupa, Ikinci Dünya Savaşı'nın yıkı- mından çıkarken ilk sanat için kullanacağı binala- n restore etti, tümüyle yıkılanları yeniden yaptı. Zi- ra, toplum biliyordu ki, sanatın gücü, insanın, top- lumun, herkesin gücüydü. AKP iktidannın Biret'e ve pek çok sanatçıya uygun gördüğü davranıştan sonra şunu daha kesin bir dille vurgulamak gerek: Kültür ve turizm bakanlıklarının birleştirilmesi bir tasarruf amacından öte, kültürü etkisizleştir- mek, zamanla sanatçıları ve sanatı toplum gün- deminden çıkarmak hedefiyle yapıldı! Kültür, turizmin içinde eriyecek, Türkiye'ye ge- len yabancıların gezip görmek istedikleri yerleri düzenleyen bir birim haline getirilecek. AKP iktidarı, laiklik tartışmalarını salt türban ola- yına indirgeyerek aslında laikliğin özünü oluşturan öteki konuları da örtmüş oluyor! Sağ olsun kimi aydınlarımız da bu aymazlığın bir parçası olarak tartışmalara, "efendim toplumu germemek lazım, bırakın bu devletin temeli-kamusal alan laflarını" sığlığında bakıyor. Bu gidişin devamı önümüzdeki yıl kültür-sanat etkinlikleri için ayrılan bütçenin kısılması, ertesi yıl da kaldınlmasıdır. Mozart deyince "mo "yla "zart"ı ayrı söyleyen bir yönetim yapısının yerleşmesi- dir... Rousseau'nun şu sözü bugüne ne güzel uyu- yor: "Bir toplumu aydınlatmak, yönetmekten zor- dur!" Kolay yönetim için de toplumun düşünmeme- si, sorgulamaması, daha iyiyi aramaması, bütün bunlan da içinde barındıran sanatla çok fazla ilgi- lenmemesi gerekiyor. Sanatçıların, sanatsevenlerin, aydınlanmadan yanaolaninsanlann, laikliğin gerçek anlamını kav- ramış olanlann önünde bir sınav var. Idil Biret gi- bi bir sanatçımızın CSO'dan, bir nota yaprağı gi- bi kopanlıp atılmasına hayır diyecek insan kalma- dımı? [email protected] Başbakan Raffarin'den yeşil ışık Fransa'da türbana yasak geliyor PARİS (AA) - Fransa Başbakanı Jean-Pierre Raffarin, okulda türba- na yasak getirilmesi için yasa hazırlanmasına, "laikUğe eski gücünü vermek" gerekçesiyle yeşil ışık yaktı. Fransa tslam Konse- yi'nin (CFCM) kuruluş toplantısında konusan Raffarin, okulda türbana yasak getirilmesiyle ilgi- li başlatılan tartışmalara değindi. Raffarin, "Bu sorunu, milli eğitimle ilgili genel tartışma çerçevesinde ele almak istiyoruz. Bu tartışma- nın sonunda alınması gereken tedbirleri göz- den geçireceğiz" dedi. "Amaçlarının hiç kim- seyi toplum önünde kö- rü duruma düşürmek vey a birey leri incitmek olmadığını" kaydeden Raffarin şöyle konuştu: "Amacımız, laikliğin yeniden eski gücüne kavuşması. Ancak olumsuz ve din karşıtı bir laiklik de istemiyo- ruz. İstediğimiz, laiklik düşmanlarını engelle- mektir, gerekirse bu konuda bir yasa da y a- panz." Sınır tanımayan gazeteciler Yeni hedef Orgeneral Hibııi Ozkök PARİS (Cumhuri- yet) - Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), "basın özgürlü- ğünü ihlal eden ülkele- rin liderleri ve üst dü- zey yetkililerini teşhir etinek" iddiasıyla, Ge- nelkurmay Başlcam Or- general Hilmi Özkök'ü de hedef aldı. Geçen yıl Paris'te bir tren gannda yere açtığı sergide dönemin Genel- kurmay Başkanı Orge- neral Hüseyin Kıvn- koğlu'nun resmine yer veren RSF, bu yıl Orge- neral Özkök'ü hazırla- dığı listeye aldı RSF, 42 kişilik listede yer alan kişilerin büyük boy pos- terlerinin, kiralanan 13 kamyona asılacak pano- lara yapıştınlarak kent merkezinde dolaştınla- cağını açıkJadı. Örgütün geçen yıl Pa- ris 'te bir tren gannda ye- re açtığı sergide, döne- min Genelkurmay Baş- kam Orgeneral Hüseyin Kıvnkoğlu'nun resmine de yer vermesi, Ankara ile Paris arasında diplo- matik kriz yaratmıştı. Saint Lazare Tren Gan işletmesi, yolculann gü- venliği açısından, sergi- nin zamanından önce kaldınlmasına karar vermişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle