25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 NİSAN 2003 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA JV LJ l_j 1 U J \ kultur(& cumhurlyet.com.tr 15 İFSAK'ta Çbı'e yota** • Kültür Servisi - ÎFSAK'ta perşembe akşamı saat 19.30 ve 21.15'te Süheyda Şanver'in 'Çin'e Yolculuk' başlıklı saydam gösterisi izlenebilir. Bu yıl içinde yaptığı 10 günlük Çin gezısinde edindıği izlenimleri aktaracak olan sanatçı. ülkenin bilinen ve bilınmeyen pek çok yönünü farklı açılardan ele alıyor. Şanver, izleyicileri bu gösteride politik başkent Pekin'e, kültür kentı Şian'a, ticaret merkezi Şanghay'a, Çin Seddi turuna ve dünyanın 8. harikası olarak kabul edilen Terra Cotta savaşçılannm mezanna götürüyor. (0 212 292 42 01) Koleksiyoncu' Küba'ya gkfyor • Kültür Servisi - Pelin Esmer'in belgesel filmi 'Koleksiyoncu', geçtiğimız ekım aymda Yunanistan'da katıldıgı Kalamata Uluslararası Belgesel Film Festivali'nin ardından, şimdi de 21-25 Nisan tarihleri arasında Küba'da gerçekleşecek Bağımsız Film Festivalınin Belgesel Film Yanşması bölümüne kabul edildi. Yapımcıhğını, yönetmenlığini ve kameramanhğını Pelin Esmer'in üstlendıği belgeselde her şeyin koleksiyonunu yapan öz amcası, Mithat Esmer'in hikâyesi anlatılıyor. 'Koleksiyoncu', ilk kez Antalya Film Festivali'nde özel gösterimle seyirci karşısına çıkmıştı. Istanbul 1001 Belgesel Film Festivalin'de de gösterime sunulan film Ankara Film Festivali'nde en iyi 3. Belgesel Film Ödulü'nü almıştı. Branford Marsais Ankara'da • Kültür Servisi - Klasik cazın en önemli temsilcılerinden Branford Marsalis, 20. Uluslararası Ankara Müzik Festivali kapsamında bir konser vermek üzere ülkemize gelecek. 10 Nisan Perşembe günü izlenebilecek konserde sanatçıya JefF Watts (bateri), Eric Revis (bas gitar) ve Joey Calderazzo (piyano) eşlik edecek. 1993, 1994 ve 1995 yıllannda üst üste üç Grammy ödülü kazanan ve bugüne dek 12 caz, 2 klasik, 2 pop albümü çıkaran Marsalis, aynca çok sayıda filmin müziğine de imza attı. BilkenTte Brahms dizisi • Kültür Servisi - 2003 sezonundaki Brahms dizisi konserlerinden dördüncüsünü müzık direktörü Emil Tabakov yönetecek. Bilkent Konser Salonu'nda 8 Nisan Salı günü saat 20.00'de yer alacak konserin solistleri ise 'dünyanın en büyük kemancısı' olarak anılan Mintcho Mintchev ile viyolonselcı Young-Chang Cho. Konserde Brahms'ın 'Haydn'ın Bir Teması Üzerine Çeşitlemeler'i, 'Keman ve Viyolonsel Konçertosu' ile '3. Senfonisi' seslendirilecek. Biletler, Bilkent Konser Salonu Gişesi, Beymen (Karum), Çarşı Mağazası (Çankaya), Dost Kitabevi (Kızılay, Kavaklıdere, Ankuva) ve Diapason'dan (Kavakhdere) edmilebilir. (0312 290 13 66) Kısa Rlm Şenliği' başlıyor • Kültür Servisi - 3. Anadolu Üniversitesi Kısa Film Şenliği bugün Eskişehir'de başlıyor. 11 Nisan'a dek Yunus Emre Kampusu'nda sürecek etkinlikte, Türkiye'de sinema eğitimi veren 18 okulun yanı sıra yabancı sinema okullannın ve bağımsız lasa filmcilerin ürettığı filmlere de yer veriliyor. Kısa film ve belgesel yönetmeni Ethem Özgüven Özel Gösterimi'nin de izlenebıleceği şenliğe bu yıl 3 yabancı film okulu katılıyor: London Film School, Vancouver Film School, The Sam Spiegel Film -Television School- Jerusaîem. Şenlik süresince gerçekleştirilecek etkinlikler sadece fılm gösterimleriyle sınırlı değil. Filmleri göstenlen yerli ve yabancı okul temsilcilerinin yanı sıra bağımsız kısa film yönetmenleriyle gösterimler sonrasında söyleşiler de düzenleniyor. Böylece şenliğin bir anlamda; sinemanın, özellikle kısa filmin, tartışıldığı ve öğrenciler arasında fikir alışverişlerinin yapılacağı kapsamlı bir foruma dönüşmesi amaçlanıyor. (Aynntılı bilgi içın. WM w.kisafılm.anadolu.edu.tr) O IşılKasapoğlu'mm yönettiği 'Dido veEneas' bugün Çevre Tiyatrosu'nda başlıyor perayla yola devamOZLEM ALTUNOK Nasıl kı Çevre Tiyatrosu'nu yeni- den canlandırdılar, nasıl ki Kocamus- tafapaşa'da, merkezden uzakta bir ti- yatro açtılar, nasıl kı tıcari tiyatronun yanında kamu tiyatrosunun varlığını hatırlattılar, nasıl kı yıl içinde birçok farklı oyuna imza attılar, şimdi de opera yapıyorlar! Semaver Kumpanya, ılk gösterimi- ni bugün saat 21 OO'de Çevre Tiyat- rosu'nda yapacağı ve Işıl Kasapoğ- lu'nun yönettiği, ilk tngiliz operası sayılan 'Dido ve Eneas'la bir şeyle- ri karutlıyor yine. Bugüne dek sadece Devlet Tiyatro- lan (DT) tarafından sahneye konula- bilen ve özel bir sahne, ekstra bir har- cama ve zorluk taşıyan bir operayı sahneye koyuyor olabilmenin keyfi- ni yaşıyorlar. Belkı orkestra çukuru yok, sahne küçük ya da kostümler el emeği göz nuru Semaver Kumpanya ürünü, ama onlann göstermek istedi- ği yapılabılecek olanı yapmak. Öykü, Mısır'la Kartaca'nın, Dido ve Ene- as'ın öyküsü; birbirlerini sevip koca- man bir ülke olmak isterken araya gi- ren cadılann, büyücülenn Dido ve Eneas'ı ölüme sürüklemesi üzerine kurulu. Müzık yönetmeni Özcan Sönmez, Dıdo'yu Şebnem Ünal (ay- nı zamanda Semaver'ın şan hocası), Eneas'ı Tanju Yıldınm canlandın- yor. Hangi birini sayalım; her şeyi kendileri yapıyor; kostüm, dekor, eki- bin 'semaverleşen' yeni elemanla- nndan. Oyunlar başka türlü doluyor, tume- ler başka tatta oluyor; neşeyle çalışı- yor, gişe parasıyla yeni oyunu yola çıkanyorlar. Seyircilerini kendi ken- dılerine yarattılar, hızla değıl, zaman- la büyüdüler. Ne kadar görüldüler, ne kadar desteklendiler tartışılır ama, varlıklannı herkes biliyor. Bu mutlu- luğu nasıl anlatabilirim diyor Işıl Ka- sapoğlu. Ona göre söyledikJeri yet- mıyor tanfe. bu durumda gidip gör- meniz gerek o mutluluğu... - Nereden çıktı Çevre Tiyatro- su'nun mutevazı sahnesinde opera sahnelemek? IŞIL KASAPOĞLU - Izmit'te işe ürkiye'de tiyatro, ödenekli ve özel tiyatro olarak aynlıyor. Ben bunu reddediyor ve kamu tiyatrosu, ticari tiyatro olarak ayınyorum. Eğer kamu tiyatrosu yapıyorsam, yaptığım sanatm her parçasından örnekler vermeliyim. Bir yandan klasik eserleri, bir yandan yeni Türk yazarlannı yaşatmalı, bir yandan da operaya el atmalıyım.' başlarken de aynı nedenlerden yola çıkmıştım. Bir kültür polıtıkası uy- gulamasını gündeme getırmekten, yerel tiyatronun öneminden söz et- miştim. Burada da bır yandan tiyatro yapmaya çalışıp bir yandan ticari ti- yatronun dışında da bir tiyatro oldu- ğunu anlatmaya çalışıyorum. Türki- ye'de tiyatro, ödenekli ve özel tiyat- ro olarak aynlıyor. Ben bunu redde- diyor ve kamu tiyatrosu, ticari tiyat- ro olarak ayınyorum. Eğer kamu ti- yatrosu yapıyorsam, yaptığım sana- tın her parçasından örnekler verme- liyim. Bir yandan klasik eserleri, bir yandan yeni Türk yazarlannı yaşat- malı, bir yandan da operaya el atma- lıyım. Opera konusunda ben de izle- yıcı konumundayım ama provalar sı- rasında tıyatroyla anlatabileceğim birçok şeyı operayla da anlatabılece- ğimı gördüm Herhangı başka bir operayla karşılaştırmadan. başlı başı- na yapılıyor olmasmı önemsıyorum. Gençlere oianak vermek... - Israrla işaret etmek istediğiniz bir şey var başından beri. Aklımız- dan geçenin uygulanabilir olduğu- nu göstermeye çabahyorsunuz... KASAPOĞLU - Neydi mesele? Okulu bitirmiş gençlere oianak ver- mek, işsizim dedirtmemek, bir sahne sunabilmek... Aynı şey şimdi genç operacılar için de geçerli. Ille de kad- rolu olmadan, bir araya geldiklerin- de sanatlannı yapabileceklen olana- ğın bu ülkede de olduğunu gördüler Yapılabılir olduğunu görmek, onlann bundan sonra da yapabileceklerini gösteriyor. Bu mutluluk da yetıyor bana. - 'Dido ve Eneas'ı seçerken bu mekânın koşullanna uygun bir opera olduğu için mi tercih ettiniz? KASAPOĞLU - Dido ve Ene- as'ın küçük bir opera olması da etki- lı oldu tabıi. Istanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'ndan arkadaş- lann desteğıyle 21 kişilik bir ekip oluşturduk. Sahnemize uygun başka türlü bir şey yapmamız gerekiyordu. Ilk defa koro bır yerde dimdik dur- muyor, sahncaklarda, dolaşarak söy- lüyor. Sahneleri değiştirmek yerine, korodan üısanlar oynuyor rolleri. De- vinimi hızlı olan, daha teatral bir ope- ra çıktı ortaya sonuçta. - Neden tüm bu yaptıkJarınız ye- terince ilgi görmüyor, görülmü- yor? KASAPOĞLU - Zamanı gehnce görülecektır. Bundan şıkâyetçı deği- lım. Izmit'te de böyle ohnuştu, şim- di her oyunu dolu oynuyorlar. Bu semtin sakınlen de gıttikçe çoğalarak geliyor, buranın onlann olduğunu fark ettıler. Elbette bütün bunlan ya- pabılmek ıçın sponsorluk girişımle- rinde bulunduk. Hoş, destekJer, yar- dımlar yapılıyor, Muharrem Kay- han. Ant Tekstıl, Okan Turan kû- maşlar yolladı. Diğer taraftan bir sis- tem oturtmaya çahşıyoruz, her ay 20 kişı. ayda 350'şer mılyon venrse bu- rası aylık giderini karşılayarak ıki üç yıl geçınebilecek. Osman Tümay, Osman Kavala, Canan Çelebioğ- lu. şimdılık bıze yardım eden ısim- ler. Bu tür bır sponsorluğumuz var, belki büyük değıl ama yaşamamızı sağlayan mutluluk verici destekJer. 'Paramız yok ama batmıyoruz' - Sizi görenler de var. Afıfe Jale Ödülleri'nde kumpanya olarak ödül alacaksınız... KASAPOĞLU - Böyle bir ödülü aldıklan için çok mutlular. Bu işın yürüdüğünü görmekten onlar da çok mutlu. - Bir daha deneseniz mutluluğu- nuzu tarif etmeyi... KASAPOĞLU - Böyle bir şeyin varlığı bıle beni mutlu etmeye yeti- yor. Sonuçta burası tüm genç tiyatro- culann umudu oldu. Müzisyen, dra- maturg, kostümcü, dekoratör, tiyat- rocu... Bu iş yürüyor, paramız yok a- ma batmıyoruz. Pazartesı akşamı opera oynuyoruz. Operacılann da hepsı Semaverli oldu şimdi, basın bülteni yazıyorlar, dekor yapıyorlar. Bunlar umut, savaşın ortasında... (Çevre Tivatrosu / Semaver Kum- panya Tel: 0 212 585 59 35) Bu gözler sizi hiç unutmayacak Beyaz adamın yüzyıllardır 'uygarlık götürme' kılıfı altında sürdürdüğü savaş, bu kez zihinlerdeki gerçek uygarlık savaşının yolunu açacak gibi görünüyor AYŞE EMEL MESCt "Irak halkına demokrasi ve özgürlük getirmek için gidiyo- ruz" diyorlardı. "Savaş uzun sürmeyecek, üç günde Bağdat'ı ele geçirip bu işi bitireceğiz" di- yorlardı. Irak halkına ölüm ve göz- yaşmdan başka bir şey götürmedi- ler. (...) "Akıllı füzeierinin strate- jik hedefleri vuracağını" söyledi- ler. (...) Üç yaşındakı kömürgözlü çocuk mu stratejık hedeflenydi? Yoksa pazardan alışvenş yaparken 2 tonluk bomba altında ölen çoğu kadın ve çocuk 55 Bağdatlı mı? 'Dursun bu hayasızca akın' Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyo- nu'nun 6 Nisan Pazar günü Çağla- yan'daki mitingde okunan bildirisin- den aktanyorum bu satırlan. Yerkürenin dört köşesinde sokaklara dökülen milyonlarca ge- zegen sakini. Iraklı çocuklan hayatta tutmak ve kendi çocuklannın geleceğini silahlann gölge- sinden kurtarmakiçin haykınyor: "Dursun bu hayasızca akın!" Günlerdir, Eskimo Şaman- larının deyişiyle "bütün vücudumuz göz ol- muş" bir halde, bir yanda uçaklann, fuzelerin, mısket bombalannın. tanklann üstüne binmış, ölüm olup yağan "KÜRESEL" FELAKET ile diğer yanda kadın. erkek, yaşlı, genç, çocuk, bebek yüzlerce cenazenin ortasuıda, harabeye dönmüş kentlerin küllerinden bir ulus olarak doğan tNSANLAR arasındaki UYGARLIK SAYAŞINA tanık oluyoruz. Insanlık tarihinin önemli dönemeçlennden biri yaşanıyor gözle- rimizın önünde. Beyaz adamın yüzyıllardır "uygarlık götürme" kılıfı altında sürdürdü- ğü savaş, bu kez zihinlerdeki gerçek uygarhk savaşının yolunu açacak gibi görünüyor; piya- sa şarlatanlığının sığ ve bulanık sulannda av- lanmayı yeğleyenlerle "düşler zamanı"mn özlemlerini yadsımayı reddedenler arasında bir hesaplaşma şekillenmeye başlıyor. Kımliğini petro-dolarlarla tanımlamaya dire- nen ınsanlık, kendisiyle bırlikte tüm canlılan ve gezegenı koruma adına ağır ağu- doğruluyor ve o doğruldukça yalan ımparatorluklannın "küresel" yaldızlan pul pul dökülüyor, geri- de Dante'nin Cehennem'inden veya Bosch'un tablolanndan çıkma. korkunc eörün- Siz, o "hayasız akııT'ın çığırtkanları. "bütün vücudumuz göz oldu", üstünüzde: Ne erginleme törenine hazırlanan şu "Aborijin" delikanlısının, ne kızının parçalanmış bedenini kucağında taşıyan şu Iraklının. ne tsrail buldozerinin karşısında vicdanınızın kara lekesi gibi dikilen Amerikalı yiğit Rachel'in, ne Auschwitz'in duvarlanna asılı kalmış suskun fotoğraflann gözleri sizi hiç unutmayacak! tüler kalıyor. însanlığın üzerine ölü toprağı gi- bi serpilmiş ideolojik hegemonya sarsılmaya, sorular çoğalmaya, sis dağılmaya, "düşler za- manı" canlanmaya başlıyor. İnsanın yaşayan geçmlşl Genel olarak "Aborijin" diye tanımlanan Avustralya yerlilennın yaşam ve düşüncelerin- deki en önemli kavram olan "Düş Zamanı", evrenin ve evrende var olan her şeyin varolu- şunu anlatan kutsal varahhş zamanıdır; ata ruh- lannın uzaklardaki geçnüşı ve bu geçmişin ku- şaktan kuşağa aktanlmasıyla şimdiki zaman içinde yeniden üretilen "altınçağ"dır. Evren- le ve doğayla banşık, kendi arasında da kardeş- çe yaşayan insanın hem geçmışi, hem gelece- ğı, hem de bugünüdür "düş zamanı". Döngü- sel olarak yinelenen, yinelendıkçe gençleşen ve tazelenen bir sarmaldır bu. Her altınçağ gibi yi- nelenmesının, yanı insarun kendısıyle ve e\Ten- le banşık yaşamasının önü kesildığınde, bır öz- lem olarak dırenir. Eser Coşkun un Dharma vavınlanndan çıkan 'tnsanın Yaşavan Geç- mişi' Avustralya Yerlıleri adlı çalışması, Avust- ralya yerlilennın "düş zamanf'nı Beyaz Adam'ın nasıl paramparça ettığinı, onlan top- raklanndan, sevdiklerinden, yasamlanndan na- sıl kopardığını çok özlü bır anlahmla gözler önüne seriyor. "Tarih", "tnsan" ve "Tek- nik" diye üç ana altbaşlıkta toparlanmış bu de- ğerlı mceleme, denizaşın ülkelerden gelen sö- mürgecilere "vatanlanna dönen Kutsal Ata ruhlan" diye kucak açan AMostralya yerlıleri- nin nasıl köleleştirildiğinin, giderek kimliksiz- leştirilip yok edildiğinin kısa tarihçesini anla- tırken günümüze, günümüzün "demokrasi ve uygarhk" taşıyıcılanna da ışık tutuyor. "Onlar bizim açgözlülüğümüzün, hırsı- mızın, zorbalığımızın kurbanları oldular. (...) Biz onlan yok ettik. Ahlaklarını boz- duk, lanetledik^ onlara zarar verdik. New South VVales'deki (\'eni Güney Galler: Avustralya"nın güneydoğusundaki eyalet) yerlilerin kanı elimizdedir" dıyor, Anglikan din işleri sorumlusu James S. White 1886'da (age, s. 52). Eser Çoşkun, Avustralya'ya yap- tığı yolculuklarda biriktirdiği belgeîere ve çok sayıda doğrudan görüşmeye de dayandırdığı incelemesınde, yerlilerin sadece sömürgeleşme tarihine değil. onlann inançlanna, toplumsal örgütlenmelerine,doğayia ilışkılerine de sos- yal antropoloji yöntemlerini kullanarak eğili- yor ve insanlık ışığının yok edilmiş bir parça- sınm son yansımalannı tüm şiirsellıği içinde ta- şıyor bize: "...Güneş dışan çık, gökkuşağı geri dön.../ Yıldızlar tekrar doğun^ Bulutlu hava yoluna git/ Es rüzgâr!/ Yalnızca bir kü- çüky Yağmur damlası düşün şimdi..." (Yağ- mur Yağdıncı, age, s. 91). Eser Goşkun'un kitabını okuyun, günümüz- de yaşananlara farklı bir gözle bakacaksınız. Tarihe tanıklık etmenin ve insanlann "düş za- manlan"nı çalmanın ne anlama geldiğini çok daha derinden duyumsayacaksmız. Ve siz, o "hayasız akın"m çığırtkanlan, "bütün vücu- dumuz göz oldu", üstünüzde Ne erginleme törenine hazırlanan şu "Aborijin" delikanlısı- nın, ne kızının parçalanmış bedenini kucağın- da taşıyan şu Iraklının, ne tsrail buldozerinin karşısında vicdanınızın kara lekesi gibi dikilen Amerikalı yiğit Rachel'in, ne Auschwitz'in du- varlanna asılı kalmış suskun fotoğraflann göz- leri sizi hiç unutmayacak! Bütün vücudumuz göz oldu, üstünüzde... aemelmes'iCâ yahoo.fr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle