28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 27 NİSAN 2003 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Şiip Gibi Anlaşmak! Adam yine tutturmuş: "Irtica paranoyası" diye!.. önce de yazdım. irtıca eylemlerini, heveslerini, kış- krtmaJannı görmezden gelenler, gerçek birer parano- yaktıri.. Daha doğnjsu önyargılı, önhesaplıdır... Içlenn- de biriktirdiklerı Atatürk ve laik Cumhuriyet düşman- lığını her fırsatta ortalığa dökmekten çekinmezler! TBMM'nin 83. yıl kutlamalannı bir AKP gösterisine çevirenler, onlardır... Ülkü Ocaklan, Aydınlar Ocağı, Milli Görüşçülûk, Fethullahcılık, Erbakancılık dersha- nelerihde yetişmişler; ellerine fırsat geçtiğinde, biraz kabadayılıkJa, birazda korkarak gerçek duygulannı açık- lamaktan vazgeçniyorlar. Bazı gazetelerde yıllardır neyin peşinde olduklan bı- linen yazarcıklar da sözde demokrasi, özgürtük yaf- talan altında halkımızı aldatmakta dırenıyorlar. Ne di- yor Başbakan geçen akşamki toplantıya katılmayan- lar için: "Millet onlan affetmez." Bir 23 Nisan bayra- mının anlamını bozanlar kimse, aal millet onlan affet- mez. Ne de tarih!.. Başbakanın eşi de, Dış Bakanın eşi de, Meclis Baş- kanı'nın eşi de, bakanlann eşi de, milletvekillerinin he- men çoğunun eşi detürbanlı!.. Oysa genç kızlıklann- da okullarda öğrencıliklerinde bu hanımlar, "tesettür" diye bir şey bilmiyorlardı... Ama birtakım karanlık ruh- lu insanlarla evlendikten sonra, çaresiz "kapandılar".. daha doğrusu kapatıldılar. Erkek egemenliği bu! Se- ver de döver de.. ıster soyar, ister giydirir! Gerçekte, kimsenin, bazı hanımlann başlannı örtme- sine, upuzun mantolarlayerleri süpürerek dolaşması- na, hatta kara çarşaflara bürünmesine, peçe takma- sına, saçının bırtelını bıle göstermemesıne kanştığı yok! Herkes istedıği gibı giyinır. Çağdışı, komik görüntüler kendi bileceği iş!.. Ama deviet protokotünde, resmi dairelerde, okullar- da, Meclis'lerdekadınlannbaşlanaçıkolmalıdır. Evin- de, sokakta varsın sevdiği, hoşlandığı gibi dolaşsın. Isteyen mini etekle, isteyen pantolonla, isteyen enta- n ile!.. "Bjz Başbakanla şiir gibi anlaşıyoruz!" demişti Sa- yın Özkök... Şaşmıştım, inanılacak gibi değildi? Ya- şamı boyunca laik Cumhuriyete, demokrasiye, Ata- türk çağdaşlığına ters düşmüş, sayısız kez sözleny- le, davranışlanyla bunu kanıtlamış bir Tayyip Bey'le, Atatürk ordusunun başkomutanının 'şiirgibi' yakınlık- lan, olacak şey değildi! Işte sonunda döndük dolaştık gerçeğe döndük! Si- lahlı Kuvvetler, bir 28 Şubat'ta sesini yüksettmişti, ir- tica odaklannın kökünün kazınmasını istemişti. Hem de kimden.. o günün Başbakanı Erbakan'dan... Yıl- lar geçti bir de baktık başka biri çıkmış, Milli Görüş- çülüğü savunan, devletin tüm doruklannı adamlany- la ele geçirmeye çalışan!.. Böyle biriyle, 'şiirgibi' an- laşmak!.. 'Halklara Sorsalar' Gelecek için de gerçek olan halklann global dünyada, birbirlerine bağımlı yaşamasını öğrenmeleri gerektiğine göre bugün yapılması gereken kimliklerinin bilincinde, kişilikli. kendine güvenen, esnek, onurlu, saygılı, olaylara birbirlerinin açısından bakabilecek gençlerin yetiştirilmesine, eğitilmesine bir an önce başlamaktır. Prof. Dr. Ayseb USLUATA Halkla tlişkiler ve Tamtım Bölümü Yediîepe Üniversitesi M ünih Üniversite- si Felsefe Bölü- mü'nde gerçek- leşen Avrupa île- tişım Derne- ği'nin (ECA) 2. Genel Kongre- si'nde (24-26 Mart), Avrupa dışın- dan akademisyenlerin de katdımıy- la iletişim alanında Avrupa'da sü- regiden araşbrmalar, eksikliği du- yulan konular ve uygulamalar ge- niş bir perspektiften irdelendi. Kongrenin "Avnıpa Birtiğfne eteştirici baJoş"a aynlan oturumun- da öncelikleAmerikalı akademısen- lenn Avrupa Birliği (AB) medya- sına ılişlan araştırmalan sunuldu. SunumJarda, uygulamalar inceien- dığınde. medyada çalışanların, ya- zarlann ve benzerlerimn Avrupalı olma zorunluluğuna uyulmadığı, medyada Avrupa kimliğinin oluş- turulmasından vazgeçildiği, kota- lann yavaş yavaş kalktığı, yalnız- ca "tele-aJışveriş"in süregittiği, Amenka kaynaklı programlann çokluğu aynntıh verilerle belge- lendı ve Avrupa'nın bir Avrupa kültürii oluşturamadığı belırtildi. Yine bu oturumda Türk üniver- site öğrencilerinin sekiz yıllık bir zaman diliminde Avrupa Birliği'ne bakışlanndaki değişıklikleri ele alan bildırimın sunumuna geçüdi. Önce, bağımsız ulus-devletlerinin ışbirliğine dayanan uluslararası kavramına karşın supra-ulusçuluk arayışı ıçindekı "Supra-Avrupa"nın "KzJer" ile "Ötekfler" karşıtlığı- ru körüklediği. olumlu Avrupalıla- nn karşısında olumsuz dışardakı- ler, "attohna" karşısında "aıtohna- ma" yaklaşımının tehlıkesini de birlikte getireceği öne sürüldü. "Ait olmama", "dışanda bırakılma" duygusunun, "önyargk" yaklaşım- lann gençlen karamsarİığa ittığı belirtildikten sonra da olumsuz bi- nkımlerin gelecek için yaratacağı sorunlann uluslararası düzeyde dü- şünülmesi ve kaygı duyulması ge- rektiği savunuldu Genç nüfusu en çok olan bir ûl- kenin tüketıci olarak onaylanıp do- laşım özgürlüklerinin ise engellen- diğinin bilincindeki gençlerinden Avrupa Birliği'ne olumlu bakma- lannın beklenemeyeceği; geleceği, yenı dünyayı bu gençlerin kuraca- ğının unutulmaması gereğı belırtil- di. Tüm dünyada gençlere arhk da- ha başka bir eğıtımın, bırlıkte ya- şamayı öğreten, empatıye, dışla- mamaya yönelik, önyargıdan uzak bir eğırimın verilmesi gereksinı- mıne değinıldı. Global balaş kazan- mış gençlerin yeüştinlmesıne bir an önce başlanmasının zorunluluğu- nun vurgulandığı sunumun sonun- da sorulara geçildiğinde, Hollan- dalı birmeslektaş söz olarak " Biz- lere sorsalanh,Tüıidyedışardakal- mazdı; Avrupa Bnüği'ndedemok- rasi yok, birim yerimize karar ve- riyorlar* yorumunda bulundu. O an üzennde durulmayan, yal- nızca teşekkürie geçiştirilen, yete- rince önemsenmeyen bu sözler, da- ha sonra Münih sokaklannda do- laşırken giderek daha çok anlam ka- zandılar. Sokaklarda kaldınmüzer- lerine yazılan savaş karşıtı yazıla- n, resimleri gördükçe, halkın el ele vererek gerçekleştirdikleri etkin- likleri izledıkçe bu sözlerin duru- mu ne güzel dile getirdiğinı. özet- lediğini düşündüm. Evet, halklara sorsalar savaşlar olmazdı belki de. New York'tan gelen birakademis- yenu Binlerce New Yorklu gibi ben de savaşa karşryınr sozlenyle ko- nuşmasına başlamıştı; bir anlam- da kendilenne sorulmadığını, gö- rüşlerinin ahnmadığını belirtiyor ve bunun için özür diliyor gibiydı. Savaş daha başlamamışken Kasım 2002'de Cincinnati'de yapılan sa- vaş karşıtı gösteriler, bir ay önce New Hampshire'da Darthmouth Koleji kampusunda iki çocuğuyla bildiri dağıtan bir üniversiteli ha- rum akademisyen, Münih sokakla- nndaki<t Sa\'aşyanıtdeğfldir'' ya- zılanyla, göstenlerle sa\aşa karşıt eylernler sankı söz sahibı olmayan halklann daha duyarlı, daha sagdu- yulu olduğunu gösteriyordu. Halklara bıraküsa gerçekler da- ha başka olabüir mi>di? Birkac \il- dır karjldığun uluslararası konfe- ranslarda ayn kültüıierden, ulus- lardan geJen tüm Avrupa Birliği "ıçindekı" kabhmalardagözJem- lediğim supra-ulusçuluğun (sup- ra=superin de üstünde) onlan Ugi- lendirmedüği; ancak, kendi toplu- luklan,kendi kültürieri.kendi kinv liklerine bağülıklannın daha da güçlendigi yönünde oldu. Kişilehn sorunu 'İçerh'e ahnan" ile "dışa- nda bıraküan" değildi; Avrupa Birliği içüıde olmakla pek ilgilen- miyordu bireyler. Akademısyen- len ılgilendıren ortak araşnrmaya- pacaklan meslektaşlar bulabilmek; sıradan kişiler için ıse önemli olan, sıcak iletişim kurabilecekleri kişi- lerle birlikte yaşayabilmekti. Mü- nih Üniversite Panosu'nda Türk öğrencilerle Yunanlı öğrencilerin or- tak düzenledikleri birgecenın çağ- nsı vardı; Türk bayrağı ile Yunan bayrağı giysilen içınde ıkı gencın resimleri süslüyordu çagnyı. Otel- den bindiğım taksinin sürücüsü Yu- nan asıllı idi. Yirmi yıldır AJmanya'da yaşı- yormuş anne babası, akrabalany- İa birlikte; ancak, ısınamamış bir türlü Almanya'ya. Türkleri çok sevdığını, pohtikacılann halklann arasına girdiğini, uluslararası güç- lenn çıkanna düşmanlığın köriik- lendiğıni söylüyordu. Global köyde gelecegın gençle- ri birlikte yaşamak zorundalar; ay- nca artık "içerij'e ahnmak" ya da "dışanda bffakümak" anlamsızlı- ğıyla sınırlandınlamayacaklar. Ni- tekim daha şimdiden Avrupa'ya özel kongreye Hindistan'dan, Ka- nada'dan, Japonya'dan, Tayland'dan, Israil'den araşürmacılar, akademıs- yenlerkatüıyorlar. Gelecek için de gerçek olan halklann global dün- yada, birbırlenne bağımlı yaşama- sını öğrenmeleri gerektiğine göre bugün yapılması gereken kimlik- lerinin bilincinde, kişilikli, kendi- ne güvenen, esnek, onurlu, saygı- lı, olaylara birbirlerinin açısından bakabilecek gençlerin yetiştirilme- sine, eğitilmesine bir an önce baş- lamaktır. Eski TürkFilmlerindeki 'Etkileme'... KOOP-C'DEN 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Etkinlikleri Her yıl kutlamakta olduğumuz geleneksel 23 Nisan şenliğini (hafta içine gelmesi nedenjyle) bu yıl 27 Nisan 2003 Pazar günü Çanta Cumhuriyet Mahallesi 1. kısımdaki kır kahvesinde saat: 12.00'de kutlayacağız. İZLENCE: 1 - Açılış ve açflış konuşmalan, 2- Ruhi Su Dostlar Korosu dinletisi, 3- Yemek ve kır sohbetleri, 4- Uçurtma (Çocuklar ve büyükler için). bizım üydlro [email protected] Kadıköy Banş Manço K .M. (0 216) 418 95 49 26 Nisan C.tesi 18:30 27 Nisan Pazar 15:00 oyunlaşbran-yöneten zafer diper KOtürBakankğı'nm kattotanyla ^SVİCRE HASttNBİ v,«.'«. ı,-,,:,.^ SibelAKYEL A merikansineması- nın yaygın anlam- da yaşantımıza gir- diği 8O'lı yıllar öncesuıde özellikle, o yıllarda aşağı yukan her mahallede bu- İunan açık hava ve kapalı si- nema salonlannda seyretti- ğimiz sayısız Türk fılmi- nin kişiliklerimizi, umutla- nmızı, hayallenmızi dahada öte yaşamlanmızı biçun- lendirmede oldukça önem- li etkılerinin olduğunu söy- lemek hiç de yanlış olmaz. Can Kozanoğlu, Can Dündar, AtiDa Dorsay gıbı nice toplumbilimd (sosyo- log) ve gazeteci yazann bir- çok irdeleme ve çalışması- na karşın, bu filmlenn her sosyal sınıftan insanımız üzerindeki önemli etkileri- nın yeterince irdelenmedi- ği kanısındayım. Benim bu yazıdaki ama- cım çok daha iddiasız ve öznel (subjektif) gerekçele- re dayanmakta; çok sevdi- ğim eski Türk fîlmlerini, derin bır iç çekişten sonra şöyle bir anımsamak iste- dim. Gerçek yaşamla ör- tüşmediğini bildiğinuz hal- de ve onlarca kere izlemış olmamıza karşuı, hâlâ bü- yük bir keyifle TV'de tek- rar tekrar yayımlanışlannı, merakla izlemeye devam ettiğimiz, son derece zor koşullarda, büyük özven ve yoksunluklarla çekilmiş, basmakalıp konulan ıle na- if (doğal, saf) ve çoğu kez masala yaklaşan bir gerçe- küstücülükle bezediği yak- laşımlanyla, bu eski Türk fümlerinin değerli oyuncu- lan, senaryo yazarlan ve yönetmenlerinin çoğumu- zun mutsuzluklannda ve yalnızlıklannda, en fanatık (bağnaz) sa\ıınuculanndan en ağır eleştinleri savuran- lara, en karşı çıkanlar ve en küçümseyenlere değin top- lumun hemen hemen her kesimi üzerinde önemli et- kilerinin olduğunu düşün- düm -en azından benimki- lerin-. 6O'h,70'live80'liyılla- nn kuşaklan olarak bizler, hangi kültür düzeyinde olur- sak olalım, bu filmler ve kahramanlanndan etkılen- medığımizı söyleyebihne- miz asla olası değil; bu ku- şaklann insanlan yaşamla- nnda, yaşadıklan aşk ve dostluk ılişkılennde, yapuk- lan evliliklerde asla bu film- lerden etldlenmediğini söy- lemesin. Bizler bu kuşaklann ka- dınlan, evliliklerimizı de ve hayal ettığımız aşklarda hep Ediz Hıın, Engin Çag- lar yakışıklılığı, sadakat ve romantizmini, Kartal Tî- bet'in mağrurluğunu, Cü- üeytArkm'ın gözü pekliği- ni, koruyuculuğunu, YıJ- maz Güney'ın başkaldın- cılığım ve yiğitliğinı; er- keklerin ıse bırliktelıklenn- de Hürya Koçyiğit duyarh- lığı, Türkan Şoray boynu büküklüğu ve masum gü- zelliğını, Fatma Girik, Sei- da Alkor yırtıcılığı ve kes- kinlığuıi, FîMz Akın zara- fetini, hatta çoğu kez hep- sini bır arada (nasıl olacak- sa!) aramadığını kim söy- leyebilır? Sevgilinin göz- leri güzel ve yeşıl ise Fat- ma Girik'e, siyah ve buğu- lu ise Türkan Şoray'a ben- zetilir; erkek çok yakışıklı ya dabize öyle gehyorsa, yi- ne bu yıldızlardan binsine benzetilerek beğeninin öl- çüsü vurgulanır. En alttan en üst tabaka- ya sosyal geçişlen dahi ola- sı kılan yoksul kız-zengin erkek aşklannın yanı sıra aşkı, sevgiyi, dostluğu, adanmışlığı, cesareti, ya- şamda aslında olması gere- ken yere, en önemli hiyerar- şık konuma, enüst tercih ol- ma özelliğıne taşıyan bu fılmler bizleri biçimsel ola- rak son derece etİdlemiş ol- masına karşın öz'de etkile- me de çok başanlı olama- dılar ki, bu öyküler gerçek yaşamlara bir türlü taşına- madı. Bizler bir süre sonra fark ettik ki evlendiğimiz ya da âşık olduğumuz adamlar ne Ediz Hun, ne Engin Çağlar ne de Kartal Tibet'tiİer; ne de biz kadınlar onlann ha- yallerini süsleyen Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Fi- liz Akın'dık. Bu vahşi, ka- pitalist düzenin kirletme- ye, sindirmeye ve günlük çıkarlariçinde boğmaya ça- lıştığı bizler, korkulannı, umutsuzluklannı basnrma- ya çahşırken daha emin, da- ha güvenli bir köşe arayışı içerisinde kimi zaman tüm umudunu mutlu bir evlili- ğe ya da beraberliğe bağla- mış; sanki böyle bir şansı, büyüyü (ölsımı) yakaladı- ğında, tüm acüan dinecek- miş ve sorunlan çözülecek- mişçesine mutlu bir aşk ve bir an önce evlenmeye ta- kınnlı bireylere dönüşmüş- tük. Evet ne babalanmız Hu- lusi Kenbnen'di ne uşakla- nmız, çalışanlanmız mut- luluğumuzu ve üzüntülen- mızi yüreklerinde duyum- sayan. başanlanmızda et- raiîmızda tencere tava dö- nerek şarkı söyleyen, Nec- det Tosun, Ce\^at Kurtuluş, SamiHazmses'ti; ne acıla- nmız acılan, mutluluklan- mız da mutlulukları olan dostlarımız Suphi Kaner, SunaPekuysal; ne düşman- lanmız Ahmet Tank Tek- çe. Danyal Topatan, Erol Taş kadar sevımhydiler; ne ogullanrnız Ömerdk, kız- lanmız Av^ecUc ne de an- nelerimtz Nedret Güvenç; AKyeRona'lardı Bizler onlann beyaz per- dede yansıtüklan ve "uğru- na neler \r ermezdik'' dedi- ğimiz yaşamlarmaözenerek kurmaya çalıştığımız aşk- lanmızda, yuvalanmızda, yaşamlanmızda bır bir, bu- run üstü düştük; duvara ça- kıldık. Tüm sosyolojik, psiko- lojik ve mantıksal hatalan- na karşın, insansal boyu- tuyla, topluma ve bizlere vermeye çalıştıklan ileti- lerle (mesajlarla) -yönet- menının. kimi zaman kah- ramanlannın yetersiz kaldı- ğını düşündüğünde tok ses- li anlatıcılarla kafamıza ka- zıdığı- tertemiz, saf, güzel duygulan, erdemlıliği ve soyluluğu salık veren ileti- Ieri ile dimağlanmızın en sı- cak ve en güzel köşelerini işgal eden (elbette çok kö- tü ve başansız örneklerini bu kapsamın dışında tuta- rak), ben de dahil olmak üzere bu-çoğumuza, farkın- da olmaksızın sunduğu yan- lış levhalar ve klişeler ne- denıyle yaşantilanmızı yan- hş referanslar (öncelikler), tercihler (seçenekler) ve ha- yaller üzerine kurmamıza yol açnklan için kişisel kız- gmlıklanmızı da sakh tuta- rak, bu tür filmlerin ve de- ğerli yaratıcılannın önle- rinde saygıyla eğiliyor ve onlara teşekkürlerimi sun- mak istiyorum. Bizlere bu hayalleri ya- şattıklan için onlara teşek- kür ederken, ne kadar aydın ve ilerici olursak olalım, en sağcunızdan en solcumu- za değin çoğumuzu en azın- dan bır kısmımızı, gerçek olabilirmiş izlenimini ve- rerek peşlerinde bir ömür boyu bu hayaller ve masal- sı öyküler peşinde koştur- duklan ıçın sitemlerimi de aynca eklemek istiyorum. Ben yine de herkese, han- gi konuma, hangi yaşa ge- lirse gelsin, Bebek sırtla- nndaki o ünlü ağacın etra- fında birbirlenyle kovala- maca oynayabüecekleri te- mizlık ve çocuksulukta (Ediz Hun - Hülya Koçyi- ğit, Emel Sayın - Engin Çağlarçiftleri gibi) bırel tu- tuş, bır sıcak gülüş ya da ug- runa bir ömür boyu peşin- den koşulabilecek, günü- müz yaşamının tüm kffülik- lerine ve zorluklanna inat, saf, onurlu, gururlu, sada- kat ve özveri dolu bu eski Türk fılmi aşklannı, dost- luklannı, aile bağlannı, sev- gilennı, çoğu kez platonik olan bu çokgüçfü aşklan ya- kalayabilmelerini diliyo- rum. Kim bilir, günün bi- rinde belki, ne dersiniz?.. PENCERE Halklann Kardeşliği Üzerine... Bizim Mütareke basınının hedef tahtasınadönüş- türdüğü Rauf Denktaş olmadık bir iş yaptı, başın- da bulunduğu devletin sınıriannı açtı... Vay.. vay.. vay.. Güney Kıbns'taki Rumlarakın akın KKTC'ye geç- meye başladılar; sınırda kuyruklar oluştu, kuzeye geçen Hıristiyan Rumlarla Müslüman Türkler al takke ver külah, sarmaş dolaş, bir muhabbet ki sor- mayın gitsin... Ama meraklısı sormaz mı: - Hani Türklerie Rumlar boğazlaşacaklardı?.. Hani kapılan açsan Kuzey Kıbns'ta tek Türk kal- mayacaktı?.. Hani nerede düşmanlık?.. Düşmanlık halklarda değil.. Başka yerde. • Son zamanlarda olanbitenler karşısında kişinin zihni kabak çiçeği gibi açılıyor; Türkiye'de bir ara Manc'ın, Leninin kitaplannı okuyanlan içeri atar- dık; ama bu adamlann doğrulan yazdıklan bir bir ortayaçıkıyor... Şu ABD'nin halıne bakın!.. Baştaki herifler geçen yüzyılın sömürgecilerinden farksız... Niçin?.. Anaian Bush'u, Rumsfekl'i, PovveH'ı, Wotfowitz'i kötü doğurduklan için mi?.. Hayır... Kapitalizm canavan aç kaldığı zaman kurban is- tiyor; koskoca Amerika dünyanın öteki yanm kü- resindeki Irak'ı yemese çatlayacak... Suç kişilerde değil.. Sistemde. • Küreselleşme demek ki yalnız piyasa marifetiy- le yürümûyor, kapitalızmin biryüzü liberal, öteki yü- zü de emperyalist... Hem de nasıl emperyalist?.. Saddam'ın sağ kolu Tank Aziz teslim oldu.. Habertere göre, yargılanacakmış.. Bush yaman mı yaman!.. Hem "kitle imha silahlan var" diye Irak'ı işgal et- ti.. Hem silah milah çıkmadı.. Hem ülkesıni savunmaktan başka bir suçu ol- mayan Tank Aziz'ı yargılayacak.. Hem petrole el koyacak.. Eskiden bir 'Kırk Haramiler' vardı; Amerika'nın tutumu bu masallan solladı. • Tüm göstengeler 'liberalpiyasa' yerine 'liberal em- peryalizm'\r\ 'Küreselleşme'de itici güç olacağını vurguluyorlar... Peki, dünyamızın 'post modem emperyalizm'i aşamadığı bir gerçekse, Anadolu'yu nasıl koruya- cağız?.. Sorun bu!.. Anadolu insanlannı birbırine düşürüp birbirine kırdırmak yolunda emperyalizmin istediği gibi iş tu- tanlan tanımak için çok birzahmete de gerekyok... Etnikçi terör 20'nci yüzyılın son 10 yılında silah- lı eyleme geçti; ama, Türk ile Kürt'ü birbirine düş- man edernedi; dinci terör çok insanımızı dni diri yak- tı, ama kin tohumlannı yeşertemedı. Anadolu insanının en değerli erdemi, bir arada banş içınde yaşamanın bilincine varması... • Kıbns'ta Rauf Denktaş'ın dünyaya verdiği ders kulağa küpe olmalı: Düşmanlık halklarda değil!.. Batı dediğimiz yüzü uygar, ama suratı emperya- list canavar mazlum ülkelerden elıni çekse, insan- lığın sorunlan daha kolay aşılacak... SEVGtLÎAVNİARBAŞ, ÎYI Ki DOĞDUN lyi ki doğdun ECE Fazo-Haluk DÜZELTME İLANI Gazetenızde 17 04 2003 tanh ve 17711 basın numarası ıle yayımianan Borao\a 2 Icra Mudürluğû 2001 4084 Tal. sa- yılı dosvadan gavnmenkullenn satış ılanının, Satışa konu gavnmenkullenn ımar durumu bölümünde sehven "Ön bahçe mesafesı. 5 00 m. arka bahçe mesafesı: 5 00 m olarak gostenlmıştır" şeklınde >azılmış olup doğnı- sunun "Ön bahçe mesafesı 5 00 m . komşu mesafeler- 5 00 m . arka bahçe mesafesı 5 00 m. olarak gostenlmıştır" şek- lınde olduğu ılan olunur Basın Tashıh HABERiNTEKADRESi BAŞAKTÖR SAMİ DEMİRKIRAN AÇIKLADI EYMÜR'ÜN KOMPLOSU • HASAN CEMALPSİKOLOJİK SAVAŞ ELEMANIOLDU • TAYYİP, GENELKURMAYM ABD'YE İHBAR ETTİ • SENDİKACILAR. 1 MAYIS*ATÜRKBAYRAKLARIYLA • KOMINTERN'IN MILÜ BAYRAK GELENEĞİ •ABD'YE DİRENEN TURKİYE, ALMANYA VE FRANSA İLE AYNICEPHEDE BULUŞTU Aydınlık HER PAZAR BAYÎLERDE
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle