Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 NİSAN 2003 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİDE AÇIK OTURUM
M
Ö
nümüzdeki tablo, yeterince üretmeyen, giderek küçülen,
yoksullaşan bir Türkiye... Borcu borçla ödemeyolundan bir
türlü kurtulamıyor, yüksekfaizi dizginleyemiyor, üretimin
önünü açamıyoruz. Işsizlik sürekli artıyor, gelir uçurumu
büyüyor, insanlar mutsuz, umutsuz, ileriyi göremiyor. Gelip
geçen hükümeiler ise ülkeyi bu borç yükünden kurtaracak rasyonel
adımlan bugüne kadar atmış değil. Bilinçli bir dışa açılma süreci
yaşanmaması, devlet-özel sektör-bürokmsi üçgeninin işbirliği içinde
sağlcm politikalar oluşîuramamasmın sonucu, bugün Türkiye tam
anlamıyla duvara toslamış durumda.
Ekonomideyaşanan çöküş, günükurîarmapolitikaları ilesürenyaşam,
ülkeyiaynızamanda çokciddi biretikyozlasma içinedescktu. Peki Türkiye
hep krizlerle, günü kurtarmapolitikalan ile miyaşayacak? Yoksa bilinçli
politikalar üreten, kendine güvenen, uluslararası saygınhğı artmış bir
Türkiye mümkün mü? Cumhuriyet Gazetesi, ekonominin bugün içinde
bulunduğu tabloyu ve çıkış yollarını her biri kendi alamnda önemli
başarılara imza atan uzmanlarla masaya yatırdı.
EskiDünya Başkanı Başkan Yardımcısı Attila Karaosmanoğlu, Alcatel
GenelMüdürü ve TÜSÎAD üyesi Lütfı Yenel, Türkiye Giyim Sanayicileri
DerneğiBaşkanı UmutOran, TürkEkonomiBankası BaşekonomistiSelim
Somçağve ekonomist Mustafa Sönmez, önce ülkenin içinde bulunduğu
durumu değerlendirdiler. Siyasi hatalar, IMFpolitikaları,fınans ve reel
sektörün gelinen tablodakipayı tartışıldı. Ardından 'güçlü bir Türkiye'
için arayış başladı. tç vebelkidedıs borçlannyeniden masayayatınlacağı
radikal adımlar mı gerek, yoksa her kesim kendi üzerine düşeni mi
yerine getirmeli? Siyasetçi üzerinde baskı oluşturmak mümkün mü?
ÖZLEMYÜZAK
Bu sistem arükyürümüyorL Ü T F İ Y E N E L :
Alcatel Genel Müdürü - TÜSİAD üyesi
Bu borçlanmayh
yatınm imkânsız
esin olan bir
şey var lti,
borç her ge-
çensenereel
larak artı-
yor. 2002 yılındaki çok sıkı
mali politikalara rağmen ıç
ve dış borcun toplamında
aşağı yukan 20 mıryar do-
lar artış oldu. Bu borcun
azaltılması faiz dışı fazla ve-
rerek mümkün mü? Şu ana
kadar mümkün olmadı. Ay-
nca, faiz dışı fazla vererek
borcu azaltmapohtikası çok
uzun sürdü ve daha da sü-
recek gibi gözüküyor. 2006'ya kadar devam etsin gö-
rüşmelen yapılıyor. Bu süreç reel sektörü çok cıddı
bir şekılde olumsuz olarak etkiliyor.
Şu anda en kritik soru, mevcut durumun sürdürü-
lebılirlığı. Faiz dışı fazlanın oranını artırarak ve sü-
resinı uzatarak aynı zamanda hızlı büyüme sağlama-
nın mümkün olmayacağı konusunda aşağı yukan
bir uzlaşma(konsensus)bulunuyor. "Büyümeobna-
dan bu durunı sürdürülebiiir mi?" konusunda çok
büyük bir soru ışaretı var. Büyüme olmazsa borcun
milli gelıre oranı küçülmeyeceği içın büyüme ol-
mazsa olmaz bir şart olarak önümüzde duruyor. Bü-
yümenın nasıl olacağının netleşmemesı belırsızhk or-
tamı yaratıyor.Belırsızlık aynca reel sektör üzenn-
de de olumsuz etki yarahyor. Aynca bu- de küresel-
leşme olgusu var. "Acaba hükümetin yapabueceğiet-
kfli bir şeyler var mı?" diye sormak gerekiyor ve in-
san bu noktada bıraz ümitsizlığe kapılıyor. Çünkü kü-
reselleşme sonucunda gümrüklerinizi açmışsınız,
para smırlar arasında akışkan bir hal almış, mallaraı
dolaşımı serbest olmuş. Bu durumunda 10-15 yıl
önce elinizdekı araçlar artık yok. Bu olumsuz yapı
bir yandan reel sektör üzerindeki baskı oluştururken
diğer yandan da işsizliğin artmasma yol açıyor. Mil-
li gelir artışı,hizmetlerde ve üretimde değer yaratma-
nızla mümkün. Büyüme için yatınm ve girişim, bu-
nun içuı uygun ortam ve iklim gerekıyor. Ortamda-
ki olumsuz yapı, yatınmı engelliyor, yeterlı büyüme
olmayınca, kamu borcunun olumsuzluklan azalmı-
yor. Ve bu kısır döngüden çıkılamıyor.
Pekl uygun ortam nlye oluşmuyor?
• Birincisi, fınansman malıyeti yüksek. Devlete
borç vererek öyle bir getiri elde ediyorsunuz ki baş-
ka bir ış yapmanıza gerek kalmıyor. Bu durum gide-
rek güçlü bir sistem halıne geldi. Hazine kâğıdı ris-
ki alarak getiri sağlamak isteyenler, bu parayı büyüt-
tükçe, paranın reel sektöre dönme şansı da azaldı.
• îkıncısı, enerji başta olmak üzere sanayinın kul-
landığı birçok gjrdinin maliyeti diğer ülkelerle kıyas-
landığında çok yüksek.
• Üçüncüsü, devletin yatınmlan kısması. Altya-
pı yatıranlannın kısıtlanması ülkemizin rekabet gü-
cünü olumsuz olarak etkiliyor. Örnek venrsek; En
önemli yatınm ınsana yapılan yatınm.Türkiye'de bu
yıl bütçede eğitıme 10 katnlyon lira civannda pay ay-
nldı. Bunu 70 milyona böldüğünüzde kişi başuıa 85
dolar düşüyor. Suriye'den ve Mısu-'dan bıle az.
• Dördüncü unsur vergiler ve sosyal güvenlık gi-
derlen. Ücretlerde, çalışanın eline geçen miktar ile
şırketlere maliyetleri arasındaki oran inanılmaz şe-
kılde bozulmuş durumda. Bu neyı doğurdu? Kayıt
aluna girmış ınsanlar ve kurumlar aşın vergilendı-
nldı, kayıt dışındakıler ise ödüllendırildi. Dürüst gi-
nşımcı -yerli yada yabancı- vergi veriyor, karşıhğın-
da yeterlı hizmeti alamıyor. Bu durumda girişimcı-
yı çekmeniz mümkün değıl. Bir başka konu. böyle
bir ortamda tüketicinin alım gücünün azalmasıdır. îç
piyasa için üretim, faaliyet yapmanız giderek olanak-
sız hale geliyor. Türkiye'deki tek gündem, borcun
çevrilip çevrilmeyeceği. Herhangi bir zafıyet olursa
Türkiye bir daha borç alamaz gibi... hep bunun üze-
rinde dönüp duruyor konuşmalar.
Cumhuriyet Gazetesfnin düzenlediği açık oturuma kaülan uzmanlar toplanüıun ilk bölümünde Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu du-
rumu değerlendirdiler. Oturuma kaûlan uzmanlarm uzlaşüklan temei nokta sistemin çürümüşlügü ve borç bağunhhğının giderek arröğı oldu.
ATTİLA
KARAOSMANOĞLU
Eski Dünya Bankası Başkan Yardımcısı
U M U T O R A N
Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı
Hem kriz, hem
etiky<
MFile
pazarlıkgücü
kullanılmadı
I
MF politikalan tabıi ki sorgu-
lanabilir, ancak benım yap-
mak ıstediğim husus Türki-
ye'de yapılan yanlışlıklan bi-
raz da gözler önüne sermek.
Türkiye hakıkaten kronik hale gel-
miş yüksek enflasyonla yaşıyor. Kro-
nik enflasyon yaşayan ülkelerin çogunda bu oran
hiperenflasyona çıktığı için ülkeler "dayağı* yi-
yorlardı ve meseleyi daha ciddi ele alma im-
kânını anyorlardı. Türkiye'de ise enflasyon
uzun süreli olmasına karşın hep kontrol edile-
bilir oldu. Belki de bu yüzden Türkiye'deki re-
kabet gücünü ve uzun vadede büyüme gücü-
nü büyük ölçüde kısırlaştıran bir şey olduğu-
nun tam olarak farkına vanlmadı.
Ama tarih gösteriyor ki çeşitli ülkeler hiper
enflasyon sillesini yiyip de herkes enflasyon-
dan şikâyet eder hale gelmeden, meselenin çö-
zümü kolay değil.
Türkiye'de yapılan şeylerden bir tanesi, her-
? hâlâ ekonomik krizin
içinde. Veyalnız ihracatla da
JL kriz aşümıyor. Ancak
tespitim, mevcut ekonomik krizin
yanmda ülkede çok ciddi bir etik
yozlaşma olduğu yönünde ve bu
heryere sirayet etmiş durumda.
Açıklanan rakamlar bir mantik oluşturmadığı gibi, sağlamasuu
yaptığiMzda da kafada birtakım soru işaretieri bırakıyor.
Türkiye'de etikyozlaşmanın getirdiği kayıt dışüık ve sistem dışüık
var ki bunlar da çok önemli "tşsizlik arttı
n
deniyor. Bana göre
bunun da en önemli nedeni kayıt dısılık. Ülkede sistem çökmüş
durumda. Türkiye krizin içinde hrja irtifa kaybediyor ve öyle bir
noktaya gelecek ki hıziayere çaküacak. Ben, buradatd en büyük
problemi özel sektör, bürokrasi ve siyaset arasındaki kopukluğa
bağhyorum. Bu koordinasyon ve vizyon bozukluğu yüzünden
ülke kötü yönetiliyor ve bunun sonucu olarak krizlerden bir türlü
belimizi doğrultamaz hale geliyoruz, thracaün bu ülke için
önemli olduğunu arük her kesim kavramış durumda. Türkiye'de
ikracatyapan aşağıyukan 30 sektör bulunuyor. Ancak şunu
unutmayalım ki ihracat birim ftyatlan her kalemde düşüyor.
Rekabet kaliteyi şüphesiz artünyor, fıyatları ise düşürüyor.
özeüikle kendi sektörümde tespit ettim bunu. thracattayaşanan
damping sorunu ise küresel bir bahş açıst gereküriyor.
kes ve her kesim bundan gerçekten şikâyet et-
meden "biraz önce" bu işi yapmaya gayret et-
mesi. Ve bunu yaparken çapa sistemi getirildi.
Şimdi bu noktada başımdan geçen bir olayı
örnek olarak vereyim. Anlatacağım, Türki-
ye'nin hatalanndan bir tanesi, istemeyerek bir
noktada işin içine kahldığım için biliyorum.
2000 yılının 4 Arahğı'nda ben hükümete
ciddi bir problemle karşı karşıya olduğumuzu,
bunun sonuçlaraıdan endişe ettiğimı anlathğım
bir mesaj gönderdim. "Bu işin süratfe haDedil-
mesi gerekiyor, büyükbir çöküntü haline getir-
se işin içinden çıkamayız, dikkatii ohnalryız"'
dedim. Ertesi gün yüz yüze konuşmaya çağır-
dılar, gittim. Orada, IMF ile kısa süre içinde
anlaşüması geTektiğini söyledim.
Çünkü acilen çözülmediği zaman
gerçekten piyasada çok daha bü-
yük bir çöküntü olacak gibi görü-
nüyordu. Aynca "Herhangi bir
anbşmayaparsanız, IMFin boar-
duna gid^> kararçıkarmasmı bek-
lemeyin" dedim. "Bridge finan-
cing (köprü kredi) vapabihrsiniz.
Bunudaşuşukurumlardanyapa-
binrsiniz" diye söyledim. Mesela
o zaman Japonlar paralarını yatı-
racakyer anyorlardı. "Japonya'yı
düşünün" diye de haber vermeye
çalıştım. Fakat o günkü başbakan
yardımcısı, "Biz EMF ile aıüasa-
mayız" dedi. "Yrye" diye sorun-
ca "CVIFdalgalıkuristiyor''yanı-
tını verdi.
2000'de uyarmıgtım
O zaman benim sözlerim şun-
lar oldu: "Ben bilmiyordum. Ben
size şu çapa sistemini genişletme-
nizi önerecektim, ama böyleyse
CVIFeinizebüyükbir pazarhkgü-
cü vermiş dalgah kur demekle.
Çünkü bu sistem içinde ileriki bir
dönemde zaten dalgalı kura geç-
mekzonındasmız. Serbest serma-
ye harekederi serbest ticaret gibi
konulankabulettiğinizzaman bu-
nun dışında bir şeyi düşünmeniz
veyönetebamenizkoJaydeğiL'' De-
dim ki IMF'ye şıınlan söyleyebi-
lirsiniz: "Feİtibuyapügınızprog-
ramda dalgab kur yoktu, dalgah kura geçersek
siz TL'nin ne kadar değer kaybedeceğmi düşü-
nüyorsunuz?HesapladığniKrniktanbizimdön-
dürebilmemiz için bize sağlayacağmız imkân-
lar nedir? Sizin düşündüğünüzden fazla bir
kayba sebep olursa, o zaman bu konuda ne ya-
pacaksınız?"
Göriiştüğüm yetkiülere şu uyanda da bulun-
dum: Sizin elinize bu pazarhk imkânı verilmiş;
yann, öbür gün, kendiniz dalgalı kura gitmek
zorunda kalırsanız bu pazarhğı yapamazsınız.
O günün başbakan yardımcısı kendisinin pi-
yasadan gelen bir adam olduğunu, bu işleri bil-
diğini söyledi. Ve bupazarhk gücü kullanılmadı.
S E L I M S O M C A C
Tûrk Ekonomi Bankası Başekonom'ısti
Üretim değil,
borç tahsüatı
T
ürkiye'nin en
büyük sorunu
çoİcağırborçlu
bir ülke olma-
sı. Bu teşhısı
koyduktan sonra bu nokta-
ya getiren olaylan irdeliye-
lim. 1999 Helsinki zirvesin-
de Türkiye'ye samimiyet-
ten uzak şekilde, üyelik va-
adi verilmesıyle beraber
"IMFye muayeneohın,ek>-
nominizi düzehin, enflasyo-
nunuzudüşürürTdıye şart
koşuldu. Yapısal sorunlar
vardı, borçlar belli bir bas-
kı yaraüyordu, ama 1999 yılında toplam kamu borç-
lannın milli geüre oranı yüzde 58 idı ve Türkiye Ma-
astricht Kriterleri'ni bile tutturuyordu.
Şimdi, gelinen noktaya bakalım:
• Dezenflasyon programı 14 ayda çöktü.
• Ortaya çıkan felaket' iflas tablosunu "sözde' onar-
mak üzere "güçhlekonomrvvgeçiş*' adı altında borç-
lann tahsilatının hızlandınlmasına yönelik progra-
mın 2. asaması uygulamaya konuldu.
• Ve burada en önemli araç yüzde 6.5 faiz dışı
fazla. Bu çok ağır bir oran, dünyanın hiçbir yerin-
de böyle oran yoktur. Gelişmiş ülkelerde bunun
lafi bile edilmez. Bir iki örnek vereyim:
ABD, geçen sene kasım ayında bütçe harcama-
lannı milli gelirinin yüzde 1 'i kadar arttıran bir pa-
ketle (tipik Keynesyen bir uygulamayla) durgunluk
mücadelesine girişti. Bir de kendi kategorimizdeki
ülkelere bakalım. Brezilya, IMF'den Türkiye'ye
oranla daha fazla fon kullanan bir ülke. Sadece ge-
çen sene 30 miryar dolar aldı. Öyle 5 yıl için falan
ahnadı. Brezilya'nın kamu borç oranı da yüzde
80'lerin üzerinde.Yüzde 3.75 faiz dışı fazlayı bü-
yük pazarlıkla kabul etti Brezilya.
-Programın bir bacağı daha var: Dalgalı kur. Mer-
kez Bankası kuru tamamen kendi haline bırakıyor.
Döviz kurunun tamamen aylık, haftalık, günlük
hatta saatlik ödemeler dengesi hareketleriyle belir-
lenmesı ne getirecektir? Bir kere büyük bir volati-
vite getirecektir. Ve Türkiye gibi kronik enflasyon
ülkesinde muazzam bir dalgalanma olacakür kur-
davereelkurda. ÖrneğinKerkük'epeşmergelergir-
di, dolar 50 bin lira yükseldi. Ya, size ne kardeşim?
Öyle değil işte. Dış ticaret, ithalat, ihracat, dışan-
dan gelecek sabit sermaye, yatınm artışlan bunlar
hep birkaç ay vadeli gerçekleşiyor. Bu nedir? Bun-
lar sanayıci ve hatta fınans sektörü açısından da bir
"önünü görememe" endişesi yaratıyor.
Esas önemli kısım da şu: Ödemeler dengesinin
önceden tahmin edüemeyen birçok hareketlen so-
nucu kur oluştuğu için, reel kur kimi zaman aşın
değerlenebiliyor. Bu da ihracatçıyı etkiliyor.
-Şimdi bunlanbirarayagetirerekiçpazarvedış
pazar açısından irdeleyelim. Yüzde 6.5 faiz dışı
fazlayı tutturmak için sıkı malıye politikasını, Tür-
kiye gibi de\r
alüasyon sonrası kriz sendromunu ya-
şayan bir ülkede uyguluyorsunuz. Ve zaten alım
gücü çok düşmüş olan iç pazan öldürüyorsunuz. Ki-
mi zaman kuru, aşın değerli hale getirerek ihraca-
tın önünü tıkayabiliyorsunuz. Bu iki faktör, Türki-
ye'nin büyümesini imkânsız hale getinyor. Türki-
ye'nin ekonomik hayatından ve kalkınma sürecin-
den çalınmış 2 senedir.
PeM nlçln bunlar dayatılıyor?
Tamamen borçlann ödenmesini garanti altına al-
mak. Öncelikle IMF'nin borçlan. ardından ulusla-
rarası fınans sermayesinin açmış olduğu krediler.
Iç borçlar da üçüncü derecede geliyor. Bu tabii çok
yanlış bir uygulamadır benim kanaatime göre.
YARIN: CÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İÇİN
NE YAPILMALI?
MUSTAFA SONMEZ:
Ekonomist Herkes rantçı oldu, yoksullaştıran büyüme deyeni modelimiz
en reel sektörle fınans sektörü-
nü bırbırinden ayıramıyorum.
Reel sektör de bir şekilde ranti-
yeleşmiş durumda. Nitekim 500
en büyük. sanayi firmasının ve-
nlen bize şunu göstenyor "Üre-
timden zarar ediliyor, ama
anlfonlarbir şekilde piya-
salarda degeriendirîle-
rek faiz şekbnde ge-
^ . tirisi sağlamyor.
, Onunla hem işçi
" ücreti ödeniyor,
hem üretimdeki
ı« açıklar kapaülıyor
hem de sermaye birfldmi yapıh>T>ıf O zaman da
reel sektörle fınans sektörü ayn ayn şeyler ol-
maktan çıkıyor.Türkiye'de ekonomiye yön ver-
me açısından TÜStAD dünyasını gözümün önü-
ne getırdığünde ortaya bir ikilem çıkıyor. Rant-
çı iklıme karşı duruyor gibi görünen TÜStAD,
"Sermaveyi esas olarak reel üretime ceketim"
demeye çahşıyor. Ama fiili olarak baktığuruz-
da, akıntıya karşı değil, tamamen akıntı yönün-
de kürek çeküıyor. Reel ikhmden uzaklanran IMF
programlannın en önemh destekçısi yıne TÜ-
SlAD. Nasıl olacak bu rantçı ıklımden üretime
dönüş, nasıl bir kopuş sağlanacak? İşte orada mu-
allak bir durum var.
Iş, yüzde 7.8'lık büyümeye geünce sorular
çoğalıyor. Bu nasıl bir büyümedir kı büyüme-
nin olduğu sene işsizük artmış. Baktığınızda
yüzde 8'e yakın büyüme var, ama işsizlik aza-
lacağına, 2 puan artmış. Tüketimde artış olma-
mış, Imalat sanayiinde reel ücretlerde 2001 yı-
lında 14.5'lük düşüş, büyüme yılında durmamış,
2002'de de yüzde 4.5'lük bir düşüş olmuş. Ya-
ni öyle bir büyüme ki istihdam yaratmamış, re-
el ücretlerdeki düşüşü tersine döndürmemiş. Iç
pazarda herhangi hareket yaratmamış. Ben bu-
na "yoksuDaşnran büyüme" dıyorum. Tabii sto-
ka üretimden ve ıhracattan kaynaklanan büyü-
me var. Aynca turizmi de iticı bir etken olarak
sayabiliriz. Ancak turizmde tutturulan hedefler
aslında dampınglı fıyatlardan. Hem ihracat mik-
tar ve fıyat endeksleri hem ortalama turist har-
camalan verileri ortada tam biryoksullaştıran ih-
racat ve turizm süreci olduğunu ortaya koyuyor.
Dolayısıyla, bu büyüme ve ihracat rakamlannın
"değer kanaması" pahasına gerçekleştınldığını
söyleyebılıriz. Bu rakamlara ulaşmakta "içeri-
de ücreâerin sırtma abanma ve istihdam azalb-
mı" göz önüne alındığuıda de tamamen "emek
fedakârtağr üzerinden yakalanmış bir büyüme
olduğu ortaya çıkıyor. Benim endışem, bu süre-
cin konjonktürel olmayıp bir model olarak Tür-
kiye ekonomisine yerleşmesi. Ekonomi matn-
sinin giderek buna göre dizayn edilmesi. Böy-
lesi bir modelin, sıyası ve sosyal uzantısının de-
mokrasirun en mütevazısını bile taşunayacağı-
nı söylemek ise gereksiz. Bir şeyi daha vurgu-
lamak istiyorum. Kendimize yüîdenip IMF'ye
çok sütten çıkmış ak kaşık muamelesi yapıyo-
ruz. IMF ile ekonomide gelinen noktada akhrna
takılan çok soru var. 1999 sonunda ilan edilen
3 yıllık programda IMF, döviz çapasına dayanan
bir kur polıtikasının ithalatı patlatacağı, bunun
sırasıyla dış ve can açığı getireceği ve berabe-
nnde sermaye kaçışlan olabileceğını nasıl gö-
remedi? Neden IMF, geçmış ülke deneyımler-
den de yararlanarak Türkiye'yi uyarmadı? Du-
vara bindireceğimiz o kadar görünüyordu ki...
Komplocu bakmak ıstemiyorum, ama IMF ipiy-
le indiğımiz kuyudan niye birtürlü çıkamadığırraz
üstüne de kafa yorulsun istiyorum...